Buğdayın alternatifi şeker pancarı
olmadığı gibi veya üzümün alternatifi vişne olmadığı gibi çayın alternatifi gene
çaydır. Çünkü tarım ürünleri sanayi ürünlerindeki gibi bire bir ikame
edilebilirlik imkanına sahip değildir. Ne var ki, tüm tarım ürünleri çiftçiye
yüksek gelir sağlamayabilir. Bu doğal ve ekonomik yaşama yön veren sebeplerin
bir sonucudur. Çayın evveliyatına bir göz atalım ve nasıl bu noktaya geldiğini
görelim…
Birçok kez gazete, dergi, televizyon
gibi yayın organlarında çayın tarihçesini bilim adamları tarafından yapılan
araştırmalar sonucu sağlığımıza katmış olduğu artıları okuyoruz, dinliyoruz. Çay
Rize tarımına ağırlığını koymadan önce halkın geçim kaynağı hayvancılık ve
balıkçılıktı. Bu dönemlerde tarımsal ürün olarak narenciye, mısır, fındık
üretimi yapılmaktaydı. Rize’nin dağlık bir araziye sahip olması tarım
yapılmasını güçleştirmektedir. Günümüzde tarım ürünlerinden çay üretimi birinci
sıradadır. Çay tarımına elverişli bütün alanlar bu ürüne tahsis edilmiştir.
Yurdumuzda çaydan bahsedildiği zaman akla hemen Rize gelir. Türkiye çaycılığın
başlangıcı, geçirdiği aşamalar ile olgunlaşıp geliştiği ve yayıldığı yer
Rize’dir. Bu nedenle Türkiye çaycılığı yerine Rize çaycılığı denilse yeridir.
Rize’de 500 bin 689 dekar alanda çay tarımı yapılmaktadır. Bu alan Doğu
Karadeniz bölgesindeki çaylık alanların %65,2’si etmektedir. Çay tarımının
başlaması ve arazinin çaya tahsis edilmesi ile birlikte diğer tarımsal
faaliyetlerde gerileme meydana gelmiştir. Rize’de yoksulluğun ortadan
kalkmasında ve insanca bir hayat yaşanabilmesinde çayın katkısı ve rolü
büyüktür. Çayın yanında karalahana, mısır, patates, fasulye gibi sebzeler ile
narenciye, elma, armut, erik, üzüm ve fındık gibi meyveler de
yetiştirilmektedir. Ancak bu ürünler sadece çiftçilerin tüketimine yönelik olup
çok az aile ihtiyaç fazlasını pazarda satışa sunmaktadır. Günümüzde yöremizin
ekonomisinin en büyük payını çay tarımı alır. Bununla birlikte hayvancılık ve
puro tütünü üretimi de yapılmaktadır. Çayın halkın geçiminde çok önemli olması
yöredeki az kireçli toprağın bu bitki için ideal olmasından kaynaklanmaktadır.
Şimdilerde ise yöremizde kivi üreticiliği yaygınlaşmaktadır. Kivi bitkisi de
yöremizin toprağında yetişebildiğinden halkımız alternatif tarım olarak kiviye
yönelmektedir.
Yöremizin gelir getiren kaynaklarından
biri de balıkçılıktır. Yöremizde olduğu gibi ilimizde de balıkçılık önemli bir
geçim kaynağıdır. Genellikle kış boyunca balıkçılık devam etmektedir. Hamsi,
palamut ve mezgit en çok rastlanan balık türleridir. Bu türlerin yanı sıra başka
balık türleri de vardır. Son yıllarda Karadeniz’deki kirlenme dolayısıyla
türlerde azalma görülmektedir. Balıkçılık zorlu bir uğraş olmasına rağmen
yöredeki kış boyunca başka iş olanağı olmadığı için yapılmaktadır diyebiliriz.
Gerçi yöre insanı için balık ve özellikle hamsi önemli bir tüketim
maddesidir. Yaz boyu tüketmek için bile salamurası yapılır. Balık yöremiz
insanının vazgeçilmez besin kaynaklarından biridir. Yöremizin önemli geçim
kaynaklarından biri de arıcılıktır. Birçok köyde arıcılık yapılmaktadır. Sahilde
kalan yerlerde rutubet oranının yüksek olması bu uğraşın daha çok iç kısımlarda
dağlık ve yaylalık alanlarda yapılmasına sebeptir. Yöremizdeki bir başka gelir
kaynağı ise Puro tütünü üretimidir. Puro tütünü ilçeye özgü bir endüstri
bitkisidir ve Pazar adıyla da anılan puroların yapımında kullanılır. Puro
tütününü diğer tütünden ayıran en belirgin özellik yapraklarının 1 metre
civarında oluşudur. Diğer tütünler gibi kıyılmayan bu tütün iç sargılık dış
sargılık ve dolguluk olarak üç aşamada kullanılır. Bunların yanı sıra dünyada en
popüler meyvelerden biri iken ülkemizde 2000’li yıllarda yetiştiriciliğine
başlanan likapa (yaban mersini) alternatif olabilir mi? Ekonomik olarak mevcut
tarımsal ürünleri karşılaştırdığımızda Likapa başta olmak üzere üzümsü
meyvelerin çok üstün olduğu görülebilmektedir. Nitekim 2003 yılında iç piyasaya
taze ve donmuş olarak sürülmeye başlanmıştır ve satış fiyatı 4 TL gibi yüksek
bir rakamdı. Bunlarla birlikte fındık, ahududu, böğürtlen hatta kividen elde
edilen gelirden daha çok fazlası likapadan elde edilebilir. Her ne kadar çaya
alternatif değil çayın yanında üretilebilen katkı niteliğinde önemsenmesi
gereken ürünler kapsamında değerlendirilmelidir. Hem yöre halkına hem de ülke
ekonomisine katkılıdır. Ama unutmayalım ki, hiçbir bitkide çaydaki lezzeti ve
mucizeyi bir arada göremezsiniz. Yöremizde ekonomiye katkısı olan birçok da
uğraş vardır. Bu uğraşlar hayvancılık, alabalık çiftlikleri, ticaret, sanayi,
bankacılık, ormancılık ve diğer tarım türleri olarak sıralanabilir. Yöre insanı
hayvancılığı, genellikle kendi süt ve süt ürünleri ihtiyacını karşılamak
amacıyla yapmaktadır.
ÇAYIN FAYDALARI KÜÇÜMSENEMEZ
Türk toplumu için sabahların olmazsa
olmazı çayın aslında bilmediğimiz birçok özelliği var. Bunlardan birkaçını
sıralarsak;
1- Çayın en önemli özelliği tamamen
doğal bir ürün olması, kokulu çaylardaki çiçek, meyve veya baharatlar hariç
hiçbir yapay renklendirici, koruyucu ve kokulandırıcı içermemesidir.
2-Sütsüz ve şekersiz alındığı sürece kalorisi olmayan çay, vücudun su dengesini
korur, kahveden daha çok canlandırıcı ve tazeleyicidir.
3- Çay doğal olarak
florür içerdiği için, diş minesini kuvvetlendirir ve ağızdaki bakterileri
kontrol altında tutarak plak oluşumunu azaltır, diş eti hastalıklarına karşı
koruma oluşturur.
4- Yapılan araştırmalar, hem yeşil hem de siyah çayların
tüketilmesinin kanser riskini (özellikle akciğer, bağırsak ve cilt kanseri)
azaltabileceğini göstermektedir.
5- Geçmiş yıllarda yapılan araştırmalar
çayın felç kalp hastalıkları ve tromboza karşı olası etkilerini
göstermektedir.
6- Çaydaki kafeinin kalp ve dolaşım sistemi için hafif bir
uyarıcı olabileceği ve böylece arteoskleroz (damar sertliği) olasılığını
azaltabileceği düşünülmektedir. Ayrıca çaydaki polifenollerin, kolesterolün
damarlar tarafından emilmesini ve kan pıhtılarının oluşmasını engellediğine de
inanılmaktadır.
7- Camelia Sinensis bitkisinin yaprakları, çaya kendine has
koku ve tadını veren birçok kimyasal madde, amino asitler, karbonhidratlar,
mineral iyonları, kafein ve polifenolik bileşimler içerir. Ayrıca yüzde 70-80
oranında su içerir ki, bu oran işleme sürecinin ilk soldurma aşamalarında yüzde
60-70’e düşer. ‘Oolong’ ve ‘siyah çay’ işlemenin mayalanma (veya oksitlenme)
aşamasında, polifenolik flavanoller (veya kat ekinler) havadaki oksijenle
oksitlenerek o benzersiz tat ve rengi yaratırlar. Kavurma (veya kurutma) işlemi,
oksidasyona neden olan enzimi etkisiz kılar ve hatta içinde bulunan su oranını
%3’e düşürür.
KANSER YÖREMİZİN ACI GERÇEĞİ ÇAY DEVASI MI?
Çay, genetik özellikleri belirleyen
DNA’yı kontrol altında tutmaktadır. Bu da genlerin bozularak kanserli hücrelere
dönüşmesini önler. Eğer DNA doğru bir şekilde kopyalanmazsa, yanlış ve bozuk DNA
elde edilir; bu da genlerin genel yapısında bir bozukluğa yol açar. Bu
bozukluklar da çeşitli kanserlere neden olur. Çayın, flavinoid denilen
antioksidanlar açısından zengin olduğu öteden beri bilinmektedir. Bu madde de
kanseri önleyici nitelik taşımaktadır. Ağır ve yağlı yemeklerden 1 saat sonra
içilen çay hazmı kolaylaştırır. Çay, vücutta metabolizma sonucu oluşan zararlı
atık ve zehirli maddeleri azaltır ve yok eder. Bu olumlu etki çaydaki (P)
vitamini olarak adlandırılan antioksidan özellikli fenolik bileşiklerden
kaynaklanır. Çay, bu yönüyle de bazı kanserlere karşı insan vücudunu korur. Çaya
rengini veren fenolik bileşikler damar çeperlerini güçlendirir. Sonuçta damar
çeperlerinin yırtılması sonucu meydana gelebilecek, başta beyin kanaması olmak
üzere her türlü kanama riskini azaltır.
Yapılan araştırmalar hem yeşil hem de
siyah çayların tüketilmesinin kanser riskini özellikle akciğer, bağırsak ve cilt
kanserini azaltabileceğini göstermektedir.
Siyah ve yeşil çayın kalp hastalıkları
riskinin yanı sıra mide ve yemek borusu kanseri riskini de azalttığı tespit
edildi. Havuç, ıspanak, meyve ve diğer sebzelerde bulunan anti kanserojen madde
karoteni yeterli derecede almayan, sigara ve alkol tüketen ve midelerinde H
pylori bakterisi bulunan kişilerde mide kanseri riski bulunuyor. Yeterli
miktarda çay içen ve mide sağlığına önem veren kişilerde ise bu risk azalıyor.
Daha önceki araştırmalarda yeşil çayın içinde bulunan polifenol maddesinin,
kanser tümörlerinin etrafında oluşan ve tümörleri besleyen kan damarlarını
tıkadığı belirlenmişti. Yeşil çay içme alışkanlığının bulunmadığı batıda, bu
yüzden kanser vakalarının Uzakdoğu ülkelerine oranla daha fazla görüldüğü
belirtildi. Günde 4-5 bardak yeşil çay içenlerin, cilt kanseri riskinden
korunabileceklerini düşünen bilim adamları, cilt kanserine yakalanmış olanlara
ise yeşil çayı kür edici bir ilaç olarak tavsiye edemeyeceklerini belirtiyorlar.
Bütün bunlar bir yana çay, bizi terk
etmeyen tek dostumuzdur. Muhabbet çaysız olur mu? Çay bizi hiç yalnız bırakmadı.
Aç ve tok halimizi en iyi o bildi. Öyleyse böylesine kadim dostumuz olan çayı
daha iyi yaşatmak, hak ettiği değeri vermek asli görevimizdir. Son olarak çaya
alternatif çay diyelim ve çayın gelişmesine yardımcı olalım. Yöre halkının geçim
kaynağı olan ve ülke ekonomisine büyük katkısı olan Çay bahçelerini bölüp hobi
bahçesi şekline getirmeyelim. Toprak reformu noktasında gerekli çabayı
gösterelim ve bölgede oluşmuş arazi paylaşım tabularını da aşarak hobi değil
reel tarım çay bahçelerini el birliği ile geliştirerek
yaşatalım.
haçapitli -
Çayın tek alternatifi çaydır ancak çayın bu konumunu belirleyecek olan iktidarların tarım politikaları olduğundan asıl üzerinde durulması gereken bu politikalarla çayın ne hale geldiğini görmektir. Yani durum politik,siyasi tercih ile ilgilidir. Bu yönünü tartışmak çay için ve yöremiz için daha hayırlı olur. Ayrıca ülkeyi ne ve kimlerin adına yönettikleride deşifre olur.