Kültür Varlıklar

Taş Kemer Köprüler

Rize’nin, deniz seviyesinden 2000 m. yüksekliğe ve 50 km’lik bir mesafeye ulaşan topografyası, oldukça dik yamaçlar meydana getirmektedir. Bu durum akarsuların denize hızlı bir akışla dökülerek derin vadiler açmalarına neden olmuştur. Buna bağlı olarak dağlık arazide yaşayan yöre insanı, sıkça karşısına çıkan akarsu vadilerini geçip konutlarına, yaylalarına ve tarım alanlarına ulaşmak için köprüler inşa etmiştir. Bu bakımdan Rize yöresinde taş kemer köprü mimarisi oldukça gelişmiştir. Yöre ikliminin etkisiyle (sel) bu köprüler çabuk yıpranmış ve sık sık onarım görmüşlerdir. Köprülerde herhangi bir kitabeye rastlanmamakla beraber, genellikle Osmanlı döneminin son zamanlarında yapıldıkları düşünülmektedir.
{C}
{C}Köprülerin tümü, akarsu yatağının iki yanında karşılıklı birer ayak üzerine yükselen yuvarlak ya da hafif sivri kemerli bir yay formundadır. İlk çağlardan itibaren farklı zaman ve mekanlarda farklı toplumlar tarafından kullanılan bu formun, tercih edilmesindeki ana faktör kullanımından doğan işlevidir. Köprülerin tümünün kemer biçiminde yapılmasının temelinde yatan düşünce, köprünün fevkani yapısı ile sık sık sel suları ile taşan akarsuların altında kalmamasını sağlamaktır. Ormanlık bir bölge olmasına rağmen köprülerin, ahşap yerine taştan yapılmasının nedeni; taşın, suya karşı ahşaba göre daha sağlam ve dayanıklı bir malzeme olmasıdır.

Tümü dikdörtgen planlıdır ve bir çoğu tek ve yuvarlak kemerlidir. Çamlıhemşin’de ki Kadıköy Köprüsü ve Yukarı Durak Köyü Köprüsü çift kemerli köprülerdir. Ayrıca bugün sadece ayak kalıntıları kalan, Behice Köyü’nde yer alan köprünün ayak kalıntılarından çift gözlü olduğu tahmin edilmektedir. Köprülerin tek gözlü olmasının sebebi genellikle dar vadilere kurulmasından kaynaklanır. Bazı köprüler basık yada hafif sivridir. Köprü ayakları çift ya da tek yönde doğal kayalara oturmaktadır. Tümünün korkulukları köprü yolunun iki kenarında tek sıra kesme taş ile oluşturulmuştur.
{C}
{C}Köprülerin hemen hemen hepsinde kullanılan taş malzeme, düzgün kesme ve moloz taştır. Köprü kemerleri düzgün kesme taşlardan, ayaklar ve diğer kısımlar, moloz taşlardan inşa edilmiştir. Korkuluklar tek sıra taş olarak yapılmış olup, bazılarında sonradan eklenen demir korkuluklar yer alır.

Yükseklikleri vadinin derinliğine göre değişmektedir. 2-3 m. yükseklikte köprüler bulunduğu gibi 15-20 m yükseklikte köprüler de vardır. En yüksek köprülerden biri de Çamlıhemşim İlçesi’nde yer alan Şenyuva Köprüsüdür. Bu köprü yaklaşık 20 m yüksekliktedir. Yine köprülerin uzunlukları da kuruldukları vadilerin genişliklerine göre 20 m ile 45 m arasında değişmektedir.

  • Şenyuva Köprüsü
    Fırtına Deresi üzerinde doğu-batı doğrultusunda uzanan köprü tek gözlü, kemerli taş köprüdür. Yörenin en büyük ve en eski köprüsüdür. Dere seviyesinden yaklaşık 15-20 m. yükseklikte ve 40 m. uzunluktadır. Kemer ve korkuluklar düzgün kesme taştan, ayak dolguları ise yığma taştan yapılmıştır. İniş ve çıkış kısmında basamaklar vardır. Her iki tarafına daha sonradan yaklaşık 1 m yükseklikte demir korkuluklar yapılmıştır.

  • Köprüköy Köprüsü (Çamlıhemşin)
    Fırtına Deresi üzerinde kurulu taş köprülerinden birisidir. Köprünün batı ayağına küçük bar tabliye kemeri ilave edilmiştir. Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarları kısmen yıkılmıştır. Köprünün 19. yüzyıl sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir.

  • Çağlayan Köprüsü (Fındıklı)
    Köyün merkezinden geçen Abu Deresi üzerinde kurulmuştur. Bölgedeki yaygın taş köprülerden birisidir. Tek bir kemer gözünden oluşur. Son yıllarda kullanılmayan köprünün korkulukları yıkılmıştır. Yapıldığı tarih bilinmemektedir.

  • Güneyce Köprüsü (İkizdere)
    Güneyce'nin merkezinden geçmekte olan İyidere Suyu üzerinde yapılmış tek gözlü taş köprüdür. 1901 yılında inşa edilmiştir.


Nayla (Serender)

Rize sadece doğasıyla değil kültürel değerleriyle de güzel ve eşsiz bir bölgedir. Bunlardan değerlerden birisi de “Naylalar”dır. Bölgede, yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişi olan naylalar günümüzde, eskisi kadar yaygın olmasa da, hala varlığını sürdürmektedir. Rize dışında, Karadeniz’in diğer kesimlerinde de örneklerine rastlanan Naylalar her yörede farklı isimlerle anılıyor. Rize’de: Nayla-Serender, Ordu’da: Seren-Serender Trabzon’da Serander, Sürmene’de Paska, Şalpazarı ve civarında Tekir, Kastamonu’da Köşk, Artvin’de serander-kısmen Bageni=Pagen v.b. gibi.
{C}
{C}Naylalar daha çok mısır ambarı olarak kullanılan küçük yapılardır ve evlerin hemen yanında bulunurlar. Kullanılış amacına ve içine konulacak ürün miktarına göre çeşitli boyut ve şekillerde yapılan naylalar küçük, zarif, ahşap yapılardır. Geleneksel mimarinin en güzel süsleme ve ağaç oyma örneklerini bu eserlerde bulmak mümkündür.
{C}
{C}Rize’nin geleneksel yaşantısı içerisinde Naylaların genel işlevi, o dönemin ekmek hammaddesi olan mısırı kurutmak ve saklamaktı. Mısırdan başka ceviz, fındık, hurma ve fasulye de naylalarda kurutulurdu. Bunların çürümeden kuruyabilmesi için naylalar karşıdan karşıya rüzgâr geçecek şekilde yapılmışlardır. Ahşaptan kafes biçiminde delikli olarak yapılan naylanın bir veya iki çeperi içeriye devamlı hava girmesine sebep olur ve kurutma işlemini yerine getirir.

Dört direk üzerine kurulan naylanın altı tamamen boştur. Dört adet direk üzerinde birer yuvarlak ağaç tekerlek bulunur ve onların üzerine de nayla yerleştirilmiştir. Bu ağaç tekerlekler naylaya fare ve diğer zararlıların çıkmasını engellemek için konur.. Yine aynı sebeple sabit bir merdivenleri de yoktur. Naylaya çıkılacağı zaman portatif merdiven getirilerek, naylanın merdiven dayamak için özel olarak bırakılan çıkıntısına dayandırılır ve öylece yukarıya çıkılır.
{C}
{C}{C}Çay Bitkisi{C}
{C}
{C}Latince adı, Camelia Sinensis olan çayın anavatanının Yukarı Brimanya olduğu kabul edilir. Buradan da kuzey doğuya ve güney batıya yabanıl olarak yayıldığı düşünülmektedir. Günümüze gelinceye kadar çayın başlıca çeşitleri olan Assam ve Çin çaylarından çok sayıda melez oluşturulmuştur. Bugün yaklaşık 1500 çeşit çay vardır.

Çin çay bitkisinin almaşık dizilişli derimsi yaprakları, en çok 12 cm uzunluğunda, 2 cm genişliğindedir. Mızrak biçimindeki yaprakların kenarları dişli, kimi zaman hafif kavislidir. Assam çayının yaprağı ise ovaldir ve uca doğru incelir. Çin çayına göre daha sulu olan yapraklarının uzunluğu 15-25 cm’yi, genişliği 10 cm’yi bulabilir. Çin çayı 3-4 m uzayabilirken, Assam bitkisinin boyu 8-15-30 m’yi bulabilir ve budanmadığı zaman bir orman oluşturabilir. Fakat ürünün kolaylıkla toplanabilmesi için bu bitkilerin boylarının 2 m’yi geçmesine izin verilmez. Purning denilen bu işlem sayesinde yoğun bir bitki tabakası oluşur.
{C}
{C}Tarım alanının iklimi ve deniz seviyesinden uzaklığı, çayın kalitesini belirleyen önemli etkendir. Çin çeşidi, karakteristik yapısı nedeniyle daha çok ılımlı bölgelerde yetiştirilmeye uygundur. Assam çeşidi ise, sıcak bölgelerde de yetişir. Günümüzde Çin ve Assam bitkilerinden çok sayıda melez oluşmuştur. Böylece hem has hem de dayanıklı farklı türler elde edilir. Bunların en önemlisi çok dayanıklı bir ürün olan Assam melezidir. Bu çayın bir fidanı yılda yaklaşık 200 gr ürün verir.

Çayın aromasının yoğunluğu, her şeyden önce tarım alanının denizden yüksekliğine bağlıdır. Çay bitkisi ne kadar yüksekte yetişirse, aroması o kadar iyi olur. Deniz seviyesinden 2400 m yükseklikte yetiştirilen Seylan Çayı, üretimindeki zorluğu ve yoğun aroması nedeniyle, son derece değerlidir.

Çayın tadını ve kalitesini belirleyen başka bir özellik de, hasat sırasında en üstte bulunan iki yaprakla çay filizinin elle koparılmasıdır. İklim ve toprak gibi sürgün adı verilen çay hasatları da çayın tadının farklılaşmasında etkendir.
{C}
{C}Çay yaprağında yaklaşık %12 oranında tabaklama maddeleri ve %4 oranında kafein vardır. Çay tadını ve uyarıcı etkisini bir alkoloid olan kafeine borçludur. Çay bitkisinin yaprak uçları ve üstteki yaprakları daha çok kafein içerir.
{C}
{C}{C}Çayın Tarihçesi{C}
{C}
{C}Çay, dünyada sudan sonra, en fazla içilen ve içme alışkanlığı gittikçe artan bir bitki olarak 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Yaygın bir efsaneye göre, büyük Çin İmparatoru Shen Nung’ın hizmetlilerinden biri bahçede su kaynatırken bir yaprak kaynayan suyun içine düşer. Yaydığı koku imparatoru etkiler. Kokusunu beğenen imparator, tadını da denemek ister ve çay o gün bugündür insanoğlunun vazgeçilmez dostu haline gelir. Çay konusunda ilk geniş çaplı araştırma M.S. 733-804 yılları arasında yaşayan Lu Yu'ya aittir. "Çay Kitabı" adlı eserinde, çay hakkında; üretiminden tüketimine, sistemli ve kapsamlı bilgi vermektedir. Böylece çay üretimi ve tüketimi daha da yaygınlaşma imkânı bulmuştur. Avrupa’nın bu gizemli tat ile buluşması 17. yüzyılda gerçekleşir. İngilizler, sağlık ve zindeliğin sunulduğu bu sıcak içeceği o kadar çok benimserler ki, bunu bir yaşam tarzı haline getirirler adeta. 18. yüzyılda da bugün dünyanın en büyük çay yetiştirilen bölgesi sayılan Assam ve Seylan Adası’nda çay bahçeleri oluştururlar. Üretilen bu çayları Avrupa’ya hızlı olarak taşımak için de, süratli yelkenliler yaparlar.
{C}
{C}Türkiye’nin çayla tanışması 1787 tarihinde, Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekilmesiyle başlar. Bursa civarında gerçekleşen ilk ekim çalışmaları iklim şartlarının olumsuzluğu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanır. Ancak 1917 yılında, zamanın Halkalı Ziraat Mektebi Alisi müdür vekili ve botanikçi olan Ali Rıza Erten yapmış olduğu teknik çalışmalar sonucunda 16.02.1924 tarihinde Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alır ve günümüz çay üretiminin temelleri bu şekilde atılmış olur. 1947’ de kurulan ilk fabrika ile üretim hızlandı. Geç bir buluşma olmasına karşın, Türk insanı, çok sevdi çayı ve günün her saatine, her mekanına taşıdı bu sıcacık içeceği… Dünya üzerindeki tarihiyle kıyaslanınca Türkiye’nin çayla tanışmasının geç bir tarihe denk geldiği görülmektedir. Buna rağmen, Türk insanı, çayı çok sever ve günün her saatine, her mekanına taşır.

El Sanatları

  • Bakırcılık
    Rize’de günümüzde daha çok turistik amaçlı yapılan bakır dövmeciliği hem şekil bakımından hem de dövme sanatı bakımından komşu illerin bakır dövmeciliğinden farklıdır. Rize bakır dövmeciliği daha fazla işçilik isteyen ince çekiç dövmeciliğine dayanır. Başka yerlerdeki gibi iri ve seyrek darbeli değildir. Rize bakır işlemeciliğinde yayvan güğüm, kazan ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri geçme-dövme şeklinde daha dayanıklı olarak yapılır. Böyle yapılmayan kazan, güğüm ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri ters doğru şeklinde dövme yapılarak tamamlanır.

  • Ağaç İşçiliği
    İklimi ve yapısı gereği çok ve değişik ağaç türlerinin yetiştiği ilimizde el sanatları konu edilince elbette ki ağaç işleri ilk akla gelen, en bol ürün veren alandır. Burada ağacın pek çok çeşitleri vardır. Bazıları çok kalındır, yekpare oyularak, oya gibi işlenerek kap kacak ve eşya yapılır. Bazıları yumuşaktır, kolay işlenir, bazılarının sertliğinden ve ağır olmasından yararlanılır. Kızılağaç, kestane, ceviz, köknar, gürgen, dişbudak, ıhlamur, fındık, komar, armut, kiraz başlıca ağaç çeşitleridir.
    {C}
    {C}Bu kadar çeşitli malzemeyi kullanarak, değişik eşyalar yapan ustanın da çok maharetli ve yetişkin olması gerekir. Ağaç işleri ustası, sadece bu bölümde geçen işleri değil bunun yanı sıra evleri ve camileri de yapmakta; oymacılık ve ağaç süsleme sanatlarında da ustalığını ortaya koymaktadır.

  • Kadı
    Kullanış amacına göre büyük olur, küçük olur, yuvarlak veya yavan olur. Genellikle kestane, köknar ve ıhlamur ağacından yapılır. Kullanıldığı işe göre isimlendirilir. Turşu kadısı, yağ kadısı, minci kadısı, tuz kadısı vs.

  • Gerdel
    Ardeşen’de "Gergen" de denir. Büyükbaş hayvanların yem kabı olarak kullanılan gerdel, ortalama 40 cm çapında ve 35 cm yüksekliğindedir. Kadıdan farklı olarak ağızdan geniş, tabandan dardır. Hem kadının hem de gerdelin kovan gibi oyularak yapılan şekilleri de vardır. Oyma kadı ve gerdeller için ıhlamur kütükleri kullanılır.

  • Kayık
    Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çokça rastlanan bu küçük balıkçı teknesi, yöremizde amatör balıkçılık yapmakta kullanılmaktadır. Sağlam olması için yapımında kestane ağacı kullanılır. Önce ince kasnak denilen iskeleti yapılır. Daha sonra da iskeleti dıştan örten tahtalar çakılır. Kayığın alt kısmındaki ağaca "kayak" denir. Üst yakalarda kürek ipinin takılacağı karşılıklı takaçlar yerleştirilir. Arka kısma takılan seyyar manivelalı tahta(dümen), kayığın hareket halindeki yönünü ayarlamaya yarar, orta bölümde bırakılan boşluk, depo olarak kullanılır. Üst döşemeler, av malzemelerinin korunması ve oturmak içindir. Dört metreden on metreye kadar değişik uzunluklarda yapılan ve bugün de çokça kullanılan bir deniz aracıdır. Karadenizlinin sosyal ve ekonomik hayatında önemli bir yer tutar.

  • Konsol ve Sandık
    Konsol genellikle ceviz doğramadan yapılmaktadır. Yaklaşık bir metre yükseklikte bir sandık görünümündedir. En üstte iki veya üç sürme bulunur. Bu sürmeleri genişlemesine iki veya üç sürme daha takip eder.

  • Koppa (Kepçe) ve Kuzi (Kaşık)
    Günümüzde de kullanılan odun kepçe (Koppa), kaşıktan biraz daha büyük ve sapı daha uzundur. Sulu yemeklerin karıştırılmasında, dağıtılmasında kullanılır. En makbulü şimşir ağacından yapılandır. Komar odunu, karaağaç ve gürgen ağacından da yapılmaktadır. Küçüklerine kaşık denir. Oyma ve süsleme sanatlarının en güzel örneklerini bazı kaşık ve kepçelerde görmek mümkündür.
    {C}
    {C}Yukarıda verilen örnekler dışında ilimizde ağaç işleri olarak Ozaşe (Ezmelik), Tepuri (Sofra Sağra, Ekmek Teknesi), Kuli (İskemle), Mangana (Dibektaşı Tokmağı), Delme Kovan (Gunni), Yayık, Kulek, Kot ve Ölçek gibi ürünler de yapılmaktadır.

  • Ağaç Oymacılığı ve Ahşap Süslemeciliği
    Rizeli, ev, cami ve nayla gibi yapılarını yaparken sadece ihtiyacını gidermekle kalmamış, bunların güzel olmasını da istemiştir. Devrin ustaları eserlerini yaparken bu yapılarda simetri ve mükemmellik gibi estetik unsurları ihmal etmemişlerdir. Ağaç oymacılığı ve ahşap süslemeciliği genellikle ahşap ev eşyalarında, camilerde, evlerde, nayla (Serender veya seslender) gibi yapıların çeşitli bölümlerinde kullanılmıştır. Ev eşyalarında şimşir, armut, dut gibi sert yapılı ağaçlar tercih edilmiştir. Ev, nayla ve camilerde ceviz, kestane, karaağaç ve kiraz kullanılmıştır.

  • Sepetçilik ve Hasır Örme
    Rize yöresinin engebeli arazi yapısı yüzünden taşımacılığın büyük bir bölümü sırtta, sepetle yapılmaktadır. Hatta öyle ki sepeti yerde durdurmak için bile sivri ayaklar kullanılır. Sepetin çeşitli şekilleri olmakla birlikte genelde iki ayaklıdır ve sırta alınması için iki bağı vardır. Kestaneden yapılanları daha dayanıklı olsa da büyük çoğunluğu fındıktandır.
    {C}
    {C}Hasır ise mısır koçanının yaprağından veya saz bitkisinden örülerek yapılır. Eskiden beri iskemle örücülüğü mevcuttur. 1940’larda ise daha da geliştirilerek atölyeler açılmış, hasır koltuklar, çantalar vs. örülmüştür. Ancak şimdilerde birkaç kişi dışında bu meslek de terk edilmiştir. Bugün yapan kişiler söğüt çubuğu da kullanarak plaj ve piknik sepetleri örüp, turistik eşya olarak satışa sunmaktadır.

  • Rize Bezi Dokumacılığı
    Geçmişte Rize’de en yaygın el sanatı dokumacılıktı. Kenevir ipliğinden dokunan bu bezler, iç çamaşırı yapımında kullanılırdı. Dokunan Rize bezleri birçok dış ülkede alıcı bulurdu. Ancak, Cumhuriyet döneminde kenevir üretiminin giderek yerini çay üretimine bırakması ve dokumalarda pamuk ipliğinin kullanılmasıyla dokumaların nitelikleri de değişmiş, ilde kenevir üretimine dayanan dokumacılık giderek azalmıştır. Kenevir ipliği ile dokunan bezler teri çabuk kuruttuğu, havsız olduğu için alıcısı çoktu. Pazarın geniş olması kenevir üreticiliğini de yaygınlaştırmıştı

    Genel olarak Rize bezi diye bilinen bezlerde (feretiko, keten, şut bezi) daha çok kenevir ipliği, kimilerinde de pamuk ipliği kullanılıyordu. İl dışından sağlanan pamuk ipliği ile peştamal ve peçete, hayvancılıkla geçinen dağ köylerinden sağlanan yün ipliği ile şal denilen kaba kumaşlar dokunuyordu.

    Son yıllarda dokumacılık sektörü diğer illerden getirilen hammaddeyi Rize’de bulunan birkaç atölyede işleyerek, günümüz modasına uyarak varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır.

  • Çorap Örme
    Çorap, özellikle de Hemşin çorabı aranan el sanatlarımızdandır. Çeşit, model ve desen açısından zengin bir el sanatı ürünüdür. Ama temelde iki ve tek telli diye ayrılır. Tek telli olanlar, yani renksiz olanlar genelde erkek içindir ve boyları fazla uzun olmaz. Bayan çoraplarının da kısa olanı vardır, ama genelde uzundur. Eskiden doğal boyalarla boyanan yün iplerden yapılan çoraplar günümüzde daha çok orlon iplerle aynı geleneksel desenlerde örülmektedir.
              


Atmaca Kültürü Ve Atmacacılık

Rize’nin kültürel dokusu içerisinde “Atmaca Avcılığının ve Eğitiminin” önemli bir yeri vardır. Geleneksel bir unsur olan “Atmacacılık”, başta Ardeşen ilçesi olmak üzere Çayeli, Pazar ve Fındıklı ilçelerini de kapsayan sahil kesiminde yaygın olarak görülmektedir.

Atmacacılık, atmacanın yakalanmasından, eğitilmesine ve atmacayla avcılık yapılmasına kadar uzanan zahmetli bir süreci ifade eder. Bu süreçte ilkin bir böcek (çekirge, danaburnu v.b.) tutulur. Bu böcekle bir kuş (serçe, güvercin v.b.) yakalanır ve bu kuş vasıtasıyla da atmaca tuzağa çekilerek yakalanır. Yakalanan atmaca eğitilir ve sonra da atmacayla ava çıkılır. Başından sonuna kadar büyük bir uğraş, ustalık ve sabır gerektiren atmacacılık, bölge kültürü içerisinde kendine has bir yer edinmiştir.

Atmaca kültürü; renk, şekil ve hareketlerine göre atmacalara verilen isimlerden, bu uğraş için kullanılan malzemelere, böceklere, kuşlara ve atmaca tutkusunun yarattığı türkülere, atasözlerine, anlatmalara kadar uzanan zengin bir birikimdir.

Bölge insanının atmacaya olan bağımlılığı öyle bir seviyededir ki, atmacaları öldüğünde günlerce ağlayanlardan sıkça söz edilir. İnsanı böylesine etkileyen bu sevginin nedeni ancak tutkuyla ve geleneksel duyguyla ifade edilebilir. Çünkü atmacacılık yapanlar ne yakaladıkları atmacanın, ne avladıkları bıldırcının ve ne de harcadıkları eforun maddi olarak karşılığını alamazlar. Tek ödülleri aldıkları manevi doyumdur. Doğadaki hayvan ilişkilerini ve içgüdülerini kullanabilmeyi / yönlendirebilmeyi öğrenmiş olan yöre insanı, ne zaman başladığı bilinmeyen bu ata sporunu yapmaktan büyük bir keyif duyar.
{C}
{C}Yörenin kültürel sembollerinden biri olan atmaca, Ardeşen Kaymakamlığı ve Ardeşen Belediyesi tarafından düzenlenen “Ardeşen Atmaca Şenlikleri”ne de esin kaynağı olmuştur. Ayrıca son yıllarda gerek ulusal, gerekse uluslar arası basın yayın organlarının ve konu ile ilgilenen kişilerin de bölgeye gelerek araştırmalarda bulundukları gözlemlenmektedir.
{C}
{C}
{C}{C}Dağ Horozu{C}
{C}
{C}Dağ horozu (Tetrao mlokosiewiczi) tüm dünyada sadece Kafkasya'daki yüksek dağlarda yaşayan bir kuş türüdür. Türkiye'de ise sadece Doğu Karadeniz Dağları'nda yaşıyor. Neredeyse bir evcil horoz kadar büyük olmasına rağmen çok temkinli olduğu için bu tür, son derece zor görülebiliyor. Öyle ki, dağ horozları ile aynı bölgede yaşamasına rağmen bu kuşu ömrü boyunca hiç görmeyenler var.

Yaklaşık iki bin metre civarında yaşayan dağ horozlarının yaşamının büyük bir kısmı soğuk ve karla mücadele ederek geçiriyor. Horozlar kış aylarını karın altında kazdıkları yuvalarda çalıların kök filizlerini yiyerek geçiriyorlar. Erken bahar dönemlerinde ise yeşil çayırlarda üreme dansları yaparak nesillerini sürdürüyorlar.

Doğu Karadeniz Dağları'nın sembolü diyebileceğimiz dağ horozu İlimizde, daha çok İkizdere bölgesinde yaşamaktadır. İlimizin sahip olduğu bu doğal zenginliği tüm Türkiye'ye ve Dünyaya tanıtmak için her yıl Haziran ayında “İkizdere Dağ Horozu Festivali” düzenlenmektedir. Festival, Valiliğimiz ile İkizdere Kaymakamlığımızın öncülüğünde, İkizdere Belediyesi, Doğa Derneği ve İkizdere Doğa Sporları Derneği'nin işbirliği ile gerçekleştirilmektedir.