Her Şeye Rağmen Muhakkak Bir Aydınlığa Doğru Yürümekteyiz.

      Memleket mutlaka asrî, medenî ve yepyeni olacaktýr. Bizim için bu, hayat dâvasýdýr.

      Memleket mutlaka asrî, medenî ve yepyeni olacaktır. Bizim için bu, hayat dâvasıdır. Bütün fedakârlığımızın faydalı bir sonuç vermesi buna bağlıdır. Türkiye, ya yeni fikirle donatılmış, namuslu bir idare olacaktır, veyahut olamıyacaktır. Halk ile çok temasım vardır. O saf kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik taraftarıdır.
      1923

      Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asrî, binaenaleyh batılı bir hükûmet vücude getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de, batıya yönelmemiş, millet hangisidir? Bir istikamette yürümek azminde olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören insan ne yapar? Zincirleri kırar, yürür.
      1923 M.Kemal ATATÜRK Merhaba,
      Türk milletinin yükselmesi ve tehlikelerden korunması, Türk milletini meydana getiren kişilerin teker teker milli şuur sahibi olmasına ve kalplerinin millet sevgisi, vatan sevgisi ile çarpmasına bağlıdır. İnsanlık ilkesi her milletin kendi kendisini idare etme hakkına sahip olduğu görüşüdür.Dünyada barış ve adalet olacaksa milletlerin özgür ve güvenlik içinde bulunmaları gerekir. Bakınız Atatürk ne demiş; " Milli kültürümüzü muasır medeniyet
      seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş
      asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket
      mefhumuna göre düşünülmelidir. " Zamanı yakalamak ve zamanı yaşamak hayat meselesidir.Tüm ağırlığı ile insanlığı geriye çeken zamanı geçmiş zihniyet, hala canlı bir form halinde varlıkları kendine enkarne etmeye devam etmektedir.O halde zihinlerimizde rejenerasyon oluşturmak vazifemizdir. Ufkun ötesini görebilmek zamanın değiştiren dönüştüren etkisini tekamül için aktif etmek zorundayız.Emperyalizm sistemin beslediği kaynağın ısrarla hayat verdiği alanları, zeminleri temizleyip, bireysel, ferdi zincirleri kırarken kül ün gücüyle yaratacağımız formun besleyicisi oluken baskın bir alana zemin hazırlayarak; zamanın takılıp kaldığı dejenerasyon alanını hükümsüz kılacağız.İşte o zaman muassır medeniyet bir güneş gibi ışıldayarak insanlığı birleştirecek enkarnasyon alanı meydana getirecektir.Zihinlerde oluşan her rejenasyon kül olarak hayatiyet verecektir.İşte Türk milletinin yeryüzündeki asli vazifesi insanlığın var olma mücadelesindeki yetisi ve meziyeti buna öncü olacaktır.Her şeyin bilincinde olarak idare edilenlerle idare edenler arasında cereyan eden kozmik faaliyetler, makrokozmik duygulanmaya dayanmaktadır.İş te o saf kitlenin yaratacağı enerji tüm insanlığa barış getirecektir. Tam bağımsızlık ayrılıkçı değil birleştiricidir. Israrla süregelen bir döngü halinde hala beşer zihniyet ile kendini besletmekte olan ve kendine hayat veren sömürücü sistemin efendileri 7.yy zamanını ayakta tutmaktalar.Yeryüzünde köhne ,karanlık zihinler ile hayat bulan sömürgen efendiler varlıkların hakimiyet realitesine ulaşmasına engel teşkjil edecek alanların çekim kuvvetlerini beslemeye devam etmektedirler.Uyuşmuş gevşetici tesirler altındaki bireyler, kitleler köledirler.İşte bağımsız, egemen ve sulh kelimelerinin gerçek manalarının perde perde açılımlarıyla ;varlığın ilk önce kendisinde hakimiyet kazanması, egemenl olması ve sonra milletlerin egemen olması tüm dünya insanlarını tek bir vücut haline getirecek egemenliğin yaratacağı indükleme ile insan asri ve yüksek medeniyete ulaşacaktır.Zihinlerimizde, yüreklerimizde yer edecek milli şuur gerçek manası ile kök ve gök ün temas etmesidir.Zaman kodların, şifrelerin açılımları ile açığa çıkacak realitenin zamanıdır.Sevgili dostlar bakışlarımızı ufkun ötesine odakladık. O halde tasarrumuzda var olan bilginin açığa çıkartıp aktif edeceğiz.Gaflet ve delalet içinde zaaflarına yenik düşen spritüellerin yanılgısı bilgiyi kendi tasarruflarında sanması ve çoktan aşılmış olması gereken zamanın has bahçelerinde cezbedici şarhoşluktan vazgeçememeleridir.İç ışıklarını yakan her varlık şuurunu yükseltirken bilgiye hakimiyet kazanacaktır.İdealizm dünyadaki dışsal algılamaları, insanların hissel algılamalarına ya da düşünsel etkilere (idealar) bağlar. Dünyada olup bitenler, bu hissel algılamalar ve etkilere bağlıdırAtatürk ilkeleri , insanların tam olarak gelişebileceklerini, gerçek bir refah ve mutluluğa ulaşabileceklerini toplum düzenin yapı taşıdır.Bu yüksek ideal, elindeki eksik varlığı gerçek varlığa dönüştürebilme bireyi ve toplumu daha iyiye götürmek için etik, toplumsal düşünsel düzlemdeki mutlak değerlere inanan ve bir ideale bağlanmasıdır. Atatürk ün en büyük başarısı, ideallerinin gerçekleşmesi yolunda yalnız yürümeyip, ideallerini bir ulusa aşılayarak hep birlikte yürünmesini sağlayabilmesinde yatar.İlerlemenin hududu yoktur..Durağan değil devingenlğin bilincinde asri medeniyete ulaşacağız. Sevgimle... G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve düþünceleridir. Bu millî servetin

      Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve düşünceleridir. Bu millî servetin gerçek ve tek mirasçısı da Türk gençliğidir. Fethi BOLAYIR Atatürk geleceği Türk gençliğine emanet etmiştir.Kendilerini hakiki mirasçılar olarak gören şahıslara azami dikkat derim.Türk milletini bir bütün ve ayrılmaz olarak gören Atatürk her türden bölünmelere karşı "Ne mutlu Türküm diyene" ile birleştirmiştir. O tarikat ve irticai ve halef ile yürümemiş ve yürüyenlerede savaş açmıştır. Hiç bir kudret yokturki Onun önüne geçip ben gerçek mirasçıyım diyerek ayrılık yaratamaz... Türk gençliği bir bütündür ve gelleceğimizdir. Atatürk kendini milletinden ayrı görmemiştir. Kendilerini milletten ayrı görenler gaflaet ve delalet içindedirler. .Gerçek asillik damarlarımızdaki kanda mevcuttur ve asil bir milletin evlatlarından kendilerini ayrı görenler bölücüdür.Ne yazıkki Atatürkçüyüz söylemlerinin arkasında gerçek niyatlerini saklayarak irticai faaliyetler içerisindedirler. .!! Atatürk ü tanıyalım; Mustafa Kemâl Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, O'nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, O'nun memleket yolundaki işlerinde hâkim olmuştur.Mareşal Fevzi ÇAKMAK Atatürk, pozitif düşüncenin, çağdaş medeniyetin, insan haklarının, demokrasinin, sosyal hukuk devletinin daima savunucusu, özgürlüğe susamış milletlerin önderi ve emperyalizmin, insan haklarını çiğneyenlerin amansız düşmanı olmuştur.Fethi BOLAYIR Bütün dünyaya kendisini dâhi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dâhiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkân göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.Ancak şu vesile ile halk efkârına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.Prof. Afet İNAN Biz, O'nun gövdesine tapan bir putperest değil, ölmez eserine ve mânasına bağlı bir şuuruz. Çünkü O, kendi vücuduyla beraber kaybolacak fâni bir milletin değil, kendi mânasıyla beraber yaşayacak ebedi bir milletin yaratıcısıdır.Peyami SAFA
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Medeniyet dünyasının çağdaş yönetimi Cumhuriyettir.

      “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkıyla yaratılmış bir adamım. Bu sebeple millî istiklâl bence bir hayat meselesidir” Atatürk, özgürlük ve bağımsızlık için en uygun idare olan Cumhuriyeti kurdu.Atatürk’ü Cumhuriyete yönelten bir diğer önemli neden; Cumhuriyet’in en ileri devlet ve hükümet şekli olmasındandır. Cumhuriyetin baş özelliği Millet Egemenliği’ne dayanması Demokrasiyi sistem olarak benimsemesidir. Gerçekten her demokratik rejim Cumhuriyet olmamakla beraber, demokrasinin en gelişmiş şekli Cumhuriyetle sağlanır. Atatürk Cumhuriyet’i “Halk Hükümeti” olarak da adlandırmış “Halk Hükümeti, hâkimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir”
      Medeniyet dünyasının çağdaş yönetimi Cumhuriyettir.

      Cumhuriyet insanca yaşamın düzenidir. İşte insanca yaşamak ideali de Atatürk’ü Cumhuriyete yönelten sebeplerden biriydi. Cumhuriyet insanları mutlu kılacak özgür ve adil bir düzenin ifadesi olduğu için Atatürk Cumhuriyeti kurmuş ve savunmuştur.

      14 Ekim 1925’de yaptığı bir konuşmada, Cumhuriyetin kuruluşu ile Hükümet ile Millet arasında ayrılık kalmadığını vurgulamış, “Artık Hükümet Millettir ve Millet Hükümettir” demiştir.

      Atatürk 14 Ekim 1925’de İzmir Kız Öğretmen Okulu öğrencilerine, “Cumhuriyet Fazilettir. Cumhuriyet, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir” demiştir. Siyasî anlamda fazilet, devlet ve siyaset adamlarında bulunması gerekli nitelikleri kapsar. Atatürk’ün sözleri ile “Yapmak iktidarında olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek, millete karşı gündelik siyaseti takip etmek prensibimiz değildir. Memleket mütesanit bir birliğe muhtaçtır, alelade politikacılıkla milleti parçalamak ihanettir. Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir”. 1 Kasım 1937’de TBMM’yi açış konuşmasındaki “Büyük davamız en uygar ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir büyük inkılâp yapmış olan Türk milletinin dinamik idealidir” sözleri ile Türk inkılâbının “statik” değil, “dinamik” olduğunu vurgulamıştır. Atatürk bir diğer konuşmasında, “İlerlemeyi, yükselmeyi ve asrın icabını seven ve isteyen güzide bir halkımız vardır. Türk’e müsbet bir şey veriniz bunu reddetmesi mümkün değildir. Halkın, karanlığı aşmak ve refah ile iyiliğe varmak arzusu, el ile tutulacak kadar açıktır. Cumhuriyetin eli bu arzuyu tutmuştur” Cumhuriyet idaresinin halkın ilerleme isteğini yerine getirmesi gerektiğini ve uygar olmak için yenileşmenin şart olduğunu ortaya koymuştur.
      T.C.’nin önemli değerlerinden biri de ilmin yol göstericiliğine inanmak, doğmalardan uzaklaşmak yani akılcılıktır. Atatürk, 22 Eylül 1924’de Samsun İstiklâl Ticaret Mektebi’nde yaptığı konuşmada, “Dünyada her şey için maddiyat, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakikî mürşit ilimdir, fendir... Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip etmek şarttır” demiş aynı yıl Muallimler Birliği Kongresi üyelerine, “Cumhuriyet fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister” ve “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” mesajını vermiştir. Nihayet Cumhuriyetimizin temel niteliklerini destekleyen ve bütünleyen bir diğer önemli manevî değer, Misak-ı Millî ve Millî Egemenliğe bağlılıktır. Bilindiği gibi Misak-ı Millî, millî ve bölünmez bir Türk ülkesinin sınırlarını çizmiş, bununla da Türk ülkesi halkı, bağımsızlık bilincine erişmiştir. Atatürk, 1 Mart 1923 günü, TBMM’nin 4. toplanma yılını açarken, Misak-ı Millî ve Millî Egemenliğe özel yer vererek; “Bugün geçmişten kuvvetliyiz. Bu üstünlüğü yapan nedir? Bunu gayet açık olarak tekrar ve tekrar etmek zorundayız. Bunun gerçek sebebi iki kavramın kapsamı içindedir. Bu kavramlardan biri Misak-ı Millî, ikincisi egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutan Anayasamızdır” sevgimle.... .
      G.D
      Kaynak;Prof. Dr. İsmet Giritli
      ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Felâketler, elemler, mağlûbiyetler milletler üzerinde bir takım etkenlerin vücut bulmasına sebebiyet

      Felâketler, elemler, mağlûbiyetler milletler üzerinde bir takım etkenlerin vücut bulmasına sebebiyet verir. Bu etkenlerin başlıcası, öyle kara günlerinde sonra milletlerin uyanması vakalarını bulması ve kendi benliğini duymasıdır.Milletleri yükselten bu özelliklere bir etken daha ilâve edelim: İntikam hissi... Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelâde bir intikam değil, hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların zararlarını yoketmeye yönelen bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır. Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık özelliğinin yokoluşunu ilân etmektir.
      1923
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. !!!

      Çünkü alnı açık, dimağı açık, kalb ve vicdanı açık insanlar tarafından idare olunabilen toplumlar ancak bu mânada hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve teşebbüslerini gizli tutanlar, gizli vasıtalar uygulamaya girişenler mutlaka utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu ergeç acıdır.
      1926 Biz her görüş açısından medenî insan olmalıyız. Çok acılar gördük. Bunun sebebi dünyanın vaziyetinin anlamayışımızdır. Fikrimiz, düşüncemiz, tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakın; düşüncelerini, fikirlerini medeniyetin emrettiği değişiklik ve yükselmeye uydurmadıkları ndan ne büyük felâket ve ıstırap içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız, en nihayet son felâket çamuruna batışımız bundandır. 5-6 sene içinde kendimizi kurtarmışsak zihniyetlerimizdeki değişmedendir. Artık duramayız. Mutlaka ileri gideceğiz; çünkü mecburuz. Millet açıkça bilmelidir, medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde lâyık olduğumuz yeri bulacak ve onu koruyacak ve yükselteceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır.1925 M.Kemal Atatürk
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar h

      Merhaba,İçinde yaşadığımız bu süreçte insanlığın tekamülüne (hizmet edenlerede) kimler ne için ket koymaya çalışmaktadır. Beşerin an ve an değişmekte olan realitelerine körü körüne bağlı kalınsın diye gelişime değişime açılan kapıları ısrarla kapamaya çalışan kendilerini efendi görenler elbetteki bu sistemin çarklarında öğütüleceklerdir, birer birer kendi kazdıkları kuyuda kendi ipleriyle zifiri karanlıklarda mahkum ve tabi olacaklardır. !! Ancak ve ancak Aydınlığa yürüyenler ve Işıklarını Aydınlatanlar var olmanın anlamını en derinlerinden idrak ederek şuurlarında açık ve net Atatürk ün idealini kavrayarak Aydınlanabileceklerd ir.İçlerindeki zehiri kusma yolları arayacak olanlar hangi yolları araycaklarına dikkat etmelidir..Zehir- panzehir ikileminde ellerindeki araçlar yakabilir! Herkes ektiğii biçer ancak her ekilen eşermez! Küf kokulu obsede hallerin fikirlerinin kaynağda karanlığa hizmettir ne yazıkki en vahimide karanlığın oyuncağı olduklarını hala göremezler..Ancak dillerine Atatürkü dolayıp ardına sığınanlar altında kalacaklardır çünkü sistem buna müade etme(yi)z!!!İnsana birey olma hakkını tanımayan tabiyet realiteleri köle ve kulluk ile Aydınlanma beklemek CEHALETİN bizahati kendisidir ve bu emperyalizmin kemiğidir (hertürlüsünden) Bakınız Atatürk ne diyor;( * ) Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fenin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.
      1924
      Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız... Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
      1922
      Dünya ile alakasız kalamayız ve kendimizi bir çembere koyup sınırlarla Barış ve Birlik içinde insanlığı Aydınlık ve refah bir zemine taşıyamayız...Öncelikle zihinlerimizi netleştirip aydınlatmalıyız düşüncelerimizde oluşmayan hiç bir şey maddeye dönüşüp tahakkuk olamaz oldurulmaz!Öyle ise her türlüsünden sınırları kaldırmadan Birlik ve barış dolu bir insanlık vaazları aldatmacadır! ( * ) Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazımdır.
      1923
      Ben, manevî miras olarak hiç bir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
      1923 Bizzahati kendi ağzından elinden işaret edilene bakınız! Manevi yegane mirası İLİM VE FENDİR ATATÜRK ün. Din hakkında görüşlerini gelin gene kendi elinden okuyalım; Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
      1922 Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
      1922 Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor.
      1923Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz.. . Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
      1923Şimdi bir alıntıyı dikkatle okuyunuz.. Afet İnan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa'ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
      Kitap, 1931'de Afet İnan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. İşte Kemal Paşa'nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların "Millet" bölümünden satırlar:

      ***

      "Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
      "Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
      "Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
      "... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra..."

      ***
      Yukarıdaki satırların çoğu, Türk Tarih Kurumu tarafından 1969 ve 1988'de basılan "Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları" kitabında yer almıyor da ondan...
      İnanması zor; ama kendi kurduğu kurum, Atatürk'ün notlarını sansür ederek yayımladı.
      "Medeni Bilgiler"i geçenlerde yeniden basan Örgün Yayınevi, Türk Tarih Kurumu'ndan bir özürle yeni baskı beklediklerini yazmış.
      Sevgilerimle G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Tüm insanlığın kaderi içimizdeki barışın yollarından geçmektedir.

      "Baylar dis politikamizda dost bir devletin hukukuna
      saldiri yoktur. Ancak hakkimizi hayatimizi, memleketimizi,
      namusumuzu müdafaa ediyoruz, edecegiz.

      Felâketler, elemler, mağlûbiyetler milletler üzerinde bir
      takım etkenlerin vücut bulmasına sebebiyet verir. Bu etkenlerin
      başlıcası, öyle kara günlerinde sonra milletlerin uyanması
      vakalarını bulması ve kendi benliğini duymasıdır.

      Milletleri yükselten bu özelliklere bir etken daha ilâve
      edelim: İntikam hissi... Milletlerin kalbinde intikam hissi
      olmalı. Bu alelâde bir intikam değil, hayatına, ikbaline,
      refahına düşman olanların zararlarını yoketmeye yönelen
      bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle
      bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir.
      Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır. Bu, insaniyet göstermek
      değil, insanlık özelliğinin yokoluşunu ilân etmektir.

      1923

      M.Kemal Atatürk



      Merhaba,
      İnsanlığın doğuşundan bugüne kadar sürekli bir mücadele içinde
      bulunuşu barışın değerini ve önemini artıran en önemli sebeplerden
      biridir. Savaş insanlık için her zaman yıkım ve felaket olmuş, barış
      ise insanlığa mutluluk ve saadet getirmiştir. İnsanın var oluşu ile
      birlikte verdiği savaş aslında özlemini duyduğu en ideal yaşam
      biçimini yakalamaya yönelik verdiği mücadeledir. Aslında bu mücadele
      kişinin doğası gereği yaptığı savaştır. Bilinmeyeni araştırma ve
      öğrenme içgüdüsü bu savaşın en ana noktasıdır. Bu doğal olarak
      insanı araştırmaya, bulmaya, değerlendirmeye, öğrenmeye ve giderek
      ideale ulaşmaya itecektir.

      Ulusal tarihimizin en büyük lideri ve önderi olan Atatürk ün en
      önemli vasıflarından biride insanlık idealine ve barışa olan
      yaklaşımı ve katkılarıdır. O sadece bu idealini Türk dünyası için
      değil bütün insanlık için gerçekleştirmiş ve dünya barışının en
      büyük savunucusu ve koruyucusu olmuştur.
      Olağanüstü bir inkılâpçı olan Atatürk Sömürgecilik ve emperyalizme
      karşı çıkmış ve dünya ulusları arasındaki karşılıklı anlayışın ve
      sürekli barışın öncülüğünü yapmıştır.
      Atatürk'ün insanlık idealinde, özgürlük, bağımsızlık ve insan
      haklarına saygı ön planda gelir. Onun özgürlük ve bağımsızlık
      tutkusu, bencil değil ulusaldır. Hatta daha ileri giderek
      diyebiliriz ki evrenseldir, bütün insanlık dünyasına yöneliktir.
      O, " Özgürlük olmayan ülkede ölüm, yıkılış vardır."
      Her ilerlemenin, kurtuluşun anası özgürlüktür",demektedir. Onun
      insanlık idealini taçlandıran barış tutkusu gerçekten dikkate değer
      bir enginliktedir. Bu büyük Türk her şeyden önce meslekten yetişmiş
      bir asker, dolayısıyla savaşı iyi bilen bir devlet adamıdır. Ancak
      hiçbir zaman savaşı sevmemiş ve mecbur kalmadıkça ona
      başvurmamıştır.
      Atatürk `ün insanlık ideali geleceğe yönelik ve umut doludur. 1923
      yılında söylediği şu sözler bunu açıkça ortaya koymaktadır. "
      Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını
      nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle
      görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş
      millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve
      refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün
      güçlüklere ve bütün engellere rağmen engelleri yenecekler ve
      kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve
      emperyalizm yeryüzünde yok olacak yerlerini milletlerarası nda hiçbir
      renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı
      olacaktır."

      O;" Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı
      olanların düşmanıyız ifadesi ile bunu kanıtlamıştır. Onun insanlık
      ideali asil ruhundaki insanlık sevgisinden kaynaklanır. Hiçbir
      faninin erişemeyeceği kadar üstün ve yüce bir insan sevgisine sahip
      olan Atatürk, bu sevgisini tüm dünyaya yayma çabasını sonuna kadar
      sürdürmüştür.

      Atatürk'ün gerçekleştirdiğ i üstün başarıları, kendisindeki insanlık
      duygusu ile birleşince evrensel bir nitelik kazanmıştır. Bu
      nitelikler batı ülkelerini etkilediği kadar özgürlüğe muhtaç Asya ve
      Avrupa ülkelerini de etkilemiş ve onlara yön vermiştir. Bugün
      özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi arayışı içinde olan ve bu yolda
      mücadele veren bu ülkeler Atatürk'ün çizdiği ve uyguladığı
      politikaları takip etmekte buna yanaşmayanlar ise sömürge ve bağımlı
      yaşamaya devam etmektedirler.
      Mücadele, en vahim olanı savaş ise anarşidir, karışıklıktır,
      kararsızlık ve dengesizliktir.
      Teknik anlamda savaş, bir devletin kendi idaresini zorla kabul
      ettirmek amacı ile başka bir devlete karşı zor kullanarak yaptığı
      silahlı mücadeledir. Savaş her zaman ve her devirde tehlikeli olmuş
      insanların ölümüne, sefaletin artmasına ızdırapların çoğalmasına
      sebep olmuştur.

      Atatürk hayatının büyük bölümünü asker kişiliği ile savaş
      meydanlarında geçirmiş, ancak hiçbir zaman savaş taraftarı
      olmamıştır. "Savaş Zaruri Olmalıdır, Zaruri Olmayan Savaş
      Cinayettir" ifadesi ile bütün yaşamı boyunca barışa bağlı kalmıştır.
      Atatürk neden barış adamıdır? Atatürk bir kere Türkiye'nin ve
      dünyanın en büyük çağdaşlaşma lideridir. Çağdaşlaşma lideri olan bir
      kimsenin ülkesinde barışa, sükûna, huzura ihtiyaç vardır. Ancak
      barışın hem içeride hem de dışarıda sağlanması zorunludur.
      Yaşama hakkı, var olma hakkı, var olmanın ideal ülküsü iç barışımıza
      engel olan her türden tıkanmış damarlarımızı tespit ederek ve
      varlığımızı aydınlığa götürecek yolları birleştirerek mümkündür. Tüm
      insanlığın kaderi içimizdeki barışın yollarından geçmektedir.
      Sömürünün ana damarı her türden sömürü içeren kılcal damarlarla bu
      yolları tıkamakla faaliyettedir.
      Öyle ise varlığımızı esir eden bu damarları söküp atacağız.
      İnsanın varlığının devamı için kaderine hakim olması zaruridir. Bu
      tam bağımsızlık mücadelesidir.
      Bu yeryüzü ve gökyüzünün görünür ve görünmeyen bağımsızlık
      mücadelesidir.

      1931'de " Yurtta Barış Cihanda Barış" ilkesini dile getiren Mustafa
      Kemal bunu her alanda uygulamıştır.
      Yurtta barış cihanda barış, en geniş ve yaygın anlamı ile teknik bir
      deyim olan kolektif güvenliği, milletlerarası barışın korunmasını ve
      devamlılığını ifade eder.

      Bu ilke yeni Türkiye Cumhuriyeti' nin bir devlet politikası olarak
      kuruluşundan itibaren izlenmeye başlanmıştır. Ancak burada
      dikkatimizi çeken önemli nokta, milli mücadele yıllarında esas hedef
      ilk hedef, Misak-ı Milli sınırları ile belirlenen vatan topraklarını
      işgalden kurtarmak, milli bağımsızlığı sağlamak, Türk milletinin
      menfaatlerine uygun adil bir barış yapmak öncelikle izlenmesi
      gereken bir politik tutum olmuştur. Zaferden sonra ise Misak-ı Milli
      sınırları içindeki Türkiye Cumhuriyetinin tam bağımsızlığı cihanda
      barışın ilk şartı olmuştur.

      Atatürk, milliyetçiliğe önem veren bir devlet adamı olarak, bütün
      başka milletleri hor gören, aşağılayan saldırgan bir tutumda asla
      olmamıştır. O, bu konuda;
      "Baylar dış politikamızda dost bir devletin hukukuna saldırı yoktur.
      Ancak hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu müdafaa
      ediyoruz, edeceğiz.
      Türkler bütün medeni milletlerin dostudur demiştir.
      Atatürk'ün barışçılık anlayışında, teslimiyetçi, boyun eğmeye hazır,
      hayalci, pasifist bir tutum asla yoktur. Bir milletin barış içinde
      yaşaması için kendinin savunacak güce ve iradeye sahip olması
      gerektiğini ifade etmiştir. Pek çok savaş, felaketi geçirmiş olan
      Türkiye'nin barış ihtiyacının büyük olduğunu belirtirken, barışın
      ancak güçlü olmakla korunabileceğ ini söylemiştir.

      Sömürgeciliğin yeryüzünden er geç silineceğini belirten, "Yurtta
      barış, dünyada barış" ilkesiyle geleceğe ışık tutan Atatürk tüm
      insanlık için Türk milletinin vazifesine ışık tutmuştur.
      Atatürk'e göre barış, toplumun bağımsızlık ve özgürlük ortamında
      yaşadığı durumlarda gerçekten vardır; özgürlük ve barıştan yoksun
      bir toplum için barış bir erdem olmaktan çıkar. Bu gibi durumlarda
      ulusun kendisini savunması, ülkesinin bütünlüğünü korumak uğruna
      savaşması bir insanlık görevidir ve barışseverliğe ters düşmez.
      Kısacası bağımsızlığı ve özgürlüğü korumak için savaşmak bir haktır.
      İnsanlığın daha refah ve muhasır medeniyete ulaşması ve tekamülü
      için her türden sömürü sistemine karşı yapılan mücadele kendi
      varlığımızda anlayışımızı yükseltmek, derin şuur ve idrak ve
      hakimiyetle ve iç barışımızı sağlamaktan başlar.
      Yaşadığımız olayların baskıları bunun şuuruna varmadıkça şiddetle
      artacaktır taaki dimağlarımızdaki pas silinip sarsılmalarla
      uyanıncaya kadar..
      İnsanlık uzatmalarının son devrelerinde var olma mücadelesini
      kazanmak zorundadır. Ozaman birlik ve barış hakim olacaktır.

      Sevgimle
      Gülay Dereci
      KAYNAKÇA
      1 Özdeyişleriyle Atatürk, ATASE Yayınları, Ankara, 1981, s.32
      2 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,1981, C.II,s.282
      3 GÖNLÜBOL Mehmet- Cem SAR, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası,
      İstanbul,1973
      ( alıntıdır)


      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Gülay Çepni (Dereci)



      __._,_.___
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz; yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta; tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.
      1921
      (Nutuk II, S. 623-624)
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Atatürk’ün insanlık ideali, asil ruhundaki insanlık sevgisinden kaynaklanır.

      Merhaba, Atatürk’ün insanlık ideali, asil ruhundaki insanlık sevgisinden kaynaklanır.Yaşadığı sürece dünya milletlerinin gönlünde bu sevgi felsefesinin ateşini yakmaya çalıştı. Birçok ilke, inanç ve düşünceleri gibi onu da insanlık dünyasına armağan etti. Böylece Atatürk, düşünce sistemini sevgi temeli üstüne oturtmuş oldu.

      Prof. Dr. Suat Sinanoğlu, Türk Hümanizmi adlı eserinde, bu konulara da vukufla değinmiştir: “Atatürk, batılı olmayan bir toplumun tarihinde, ilk defa olarak halka baş vurmuştur. Bağımsızlığın elde edilmesinde ve demokratik bir devletin yaratılmasında halkla birlikte çalışmıştır. Yaşamı ve eseri üzerine çok yazılmıştır. Ama hiçbir tarihçi, söylevlerinde beliren kişiliğine uygun, bir manevî portresini çizememiştir. Oysa, söylevlerini okurken Atatürk’ün göz önünde beliren manevî kişiliğinin bir yana bırakılmaması gerekir. Çünkü 1919’dan ölüm tarihi olan 1938 yılına kadar geçen olayların en derin nedenlerini, akla uygun ve doyurucu biçimde açıklayabilmek için O’nun kişiliğinin tuttuğu ışığa ihtiyaç büyüktür.” 17 dedikten sonra da: “Söylevlerinde, kahraman ve şövalye ruhlu bir insan olarak belirir. Ulusu için savaşım veren bir şövalyedir. Bazan utangaçlığa çok benzeyen alçak gönüllülüğü kendisinden söz etmesine engel olur. Dünyayı gerçekçi gözle görür. Fakat gerçeği, gerçeklerin en yalınını, kendi ideal ve amaçlarına yöneltmesini bilir. Olaylara egemen olmak ister ve olur. Türk ulusundan söz ettiği zaman, sözlerinde insanlık duygularının titreştiği hissedilir. Türklerin çok daha mutlu geleceğe lâyık oldukları fikri, O’nu baskı altında tuttuğu, bu fikirle yanıp tutuştuğu da bellidir. Fakat O bütün insanlara, bütün uluslara saygı duyar, insanların acılarına saygılıdır. Bizzat kendisi çektiği acılarla yücelmiştir” O, her şeye insanla, insanlıkla başlar. Toplum ve millet kademesine sevgi yoluyla ulaşır. Bu sevgi ile insanları, insanlığı, milletleri birbirine bağlamak inancı ve amacı ile yanar. Bu sebeple, “Yurtta sulh, cihanda sulh” isteği, bu sevgi felsefesinin en huzur verici ve en güvenilir ifadesidir.
      (*)
      “Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı bir barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek beynelmilel tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.” Atatürk’e göre: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin saadetine hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Kaldı ki, dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan, kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, açıklık ve iyi geçim olmazsa bir millet, kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Bunun için, insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa (Bana ne?) dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi, onunla alâkadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun, bu esastan şaşmamak lâzımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik, şahsî olsun millî olsun, daima fena sayılmalıdır.” “Artık, insanlık kavramı, vicdanlarımızı temizlemeye ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir.” “Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri ıstırap çeken milletlerin talihidir. Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların önderlerinin dikkat ve fedakârlığına bağlıdır.” “insanlığa yönelmiş fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya yüzünden zalim, mazlum kelimeleri kalkacak; insanlık, kendisine yakışan bir sosyal duruma erişecektir.” Bu gün hala İnsanoğlu çirkin tutkulara, bencil düşüncelere kurban edilmektedir. İnsan sevgisine dayanmayan egemenlik hayalleri sürüp gitmektedir. İnsanlık ise, yücelmesi gereken yerde düşmektedir, zavallılaşmaktadır. Kutsal inançlar bile pis hırsların elinde oyuncaktır.Atatürk'ü anlamak, onun ilke ve devrimlerini ezbere bilmenin ötesinde, tarih süzgecinden geçirerek, bütünlük içerisinde değerlendirmelerle, onun ilke ve devrimlerini, gelişen ve değişen dünyaya, teknolojiye ve bilgiye dayanarak yeniden yorumlamak, sorunlara çare bulmaktır. Çünkü Atatürk Metodolojisi; bir sisteme dayanmadan, akıl, gözlem ve deney yoluyla, olayları kendi kanunları içinde, insan ve tabiatı göz ardı etmeden değerlendiren, duygusallıktan uzak, ama asla duygusuz değil aksine en hassas ince rezonansa sahip gerçekçi bir metodolojidir.
      Sevgimle G.D
      Kaynak;ATATÜRK
      ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 4, Cilt: II, Kasım 1985
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Atatürk düþünce sisteminde ve geleceðinde insan ve millet/“Bir insanýn memleket ve mi

      Go to Previous message | Go to Next message | Back to MessagesMark as Unread | Print ReplyReply All Move...açık istibahratailemakılçağıalezyaaraeterhukukarşi2arşivarşiv3arşivvastromistikatatürkmilliyetçiler...atillaatlasayvalıkkuvayimilliyebahçemizbaldakiuzumcansucembernetchelebicihan türk olsunconversationclubCTO-TAKIPDavetiye-CikisDOGAL TASLARegementürkiyemetkisizfagizemcilergrup mailgülayhakan aydoğduhemşinliyizbizhermetiksisiğınız aydınlıkols...korelinin mandolinikütüphanem.bigimaillermeditatif netmistikmistikgeyikmoderatör bilgilerimusicboxandfriendn.mailnacicegimnurgülnutukolumludüşünceönemli linklerözel büro istihbaratresimlerSÄ°GORTAscserbayserpilsihirli-anlarsinemTAKIP-1TAKIP-LinklerTAKIP-PornoTakip-Tuysuztr_realiteturancatlıtürk gücütürk taril diltürkiyedegeçişturkiyegerçeğiytiyüksektürkiyeidealiyüksel idealgrupışığınızaydınlığınız...zamanda bir günşiir
      Flag this message(IşığınızAydınlığınızOlsun) Atatürk düşünce sisteminde ve geleceğinde insan ve millet/“Bir insanın memleket ve millete yararlı bir iş yaparken, dikkatten bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu düstur, milletin hakiki temayülüdür”Saturday, November 1, 2008 4:21 AM
      From: "gulay dereci" <gulaydereci@yahoo.com>View contact details To: isiginizaydinliginizolsun@yahoogroups.comMerhaba, Atatürkün tüm insanlığı kapsayan evrensel düşünce sistemi,düşünce sistemleri içerisinde sömürgeci karaktere sahip olmayan veya sonuçta sömürgeciliği ortaya çıkaracak görüşleri haiz bulunmayan tek düşünce sistemidir. Onun için, bir ideoloji şeklinde vazedilmemiş ve ideolojilerde görülen belirli kalıplar içinde kalma çabasıyla kimi gerçekleri kabul etmekten kaçınma, olumsuz tutum ve girişimlere yönelme, ileride yapılacak atılımları engelleme ve bu yoldaki girişimlere ayak uyduramama gibi tehlikelerden uzaktır. Tarihimizin bir sonucu ve Türk inkılâbının fikir gücünün bir devamı olarak, milli, akılcı ve çağdaş bir yolda kendisini devamlı yenileyebilme imkanı ile toplumun değişen ve gelişen ihtiyaçlarına ve Türkiye’nin değişen şartlarına cevap verebilecek bir özelliğe sahiptir. Onun için, bu sistem temelde iki ana esasa dayanır. Bunlar;

      “Millet hayatına dayalı bir toplum düzeni kurmak,”

      “Çağdaş düşünce ile medeniyete yönelmek, yani müsbet ilimleri yegâne mürşid yol gösterici olarak kabul etmektir.”

      Bu durumu Nutkun son sayfalarında bakın ne demiş Atatürk; “Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı son bulmuş farz edilen büyük bir milletin istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devletin nasıl kurulduğunu ifadeye çalıştım” Ayrıca insan ve toplumu bütünüyle kavrayan ilkelerinden meselâ, “insan ile insanlığa değer vermek” gibi düşünceler onu evrensel bir boyuta taşımakta ve pek çok toplumun örnek aldığı, etkilendiği bir sistem haline getirmektedir. Atatürkçü Düşünce Sistemini körü körüne bir yerlere bağlanma veya birilerini taklit etmek olarak gören insanlar, ya bu sisteme inanmamaktadı r, ya da onu gerçek yönleriyle anlayamamıştır. Her iki halde de Atatürk’ü istismar ettikleri ortadadır. Bunun mutlaka önlenmesi gerekir. Cumhuriyetin onuncu yılı nedeniyle yaptığı ünlü konuşmada; “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız”
      Tevfik Rüştü Aras’ın şu sözleri de, sistemin en isabetle seçilmiş fikri temelini oluşturmuştur: “Bu sistem millete dayanmak, milletin kudretini bir yerde toplamak, bu güçten azami faydalanarak zafere erişmek ve memleketi bu hale getiren sebepleri inceleyerek, o günün medeniyetinin gerektirdiği bütün reformları yapmak ilkesine dayanıyordu”. Atatürk her büyük atılımın, daha büyük bir atılımı gerekli kıldığına inanır. Bu nedenle, bu genel amaç değişmese de, tarihin belli bir döneminde ortaya konulan bir amaca ulaşıldığında, aslında yeni ve daha kapsamlı bir amaca Türk Milleti’ni yöneltmiştir. “Doktrin istemem, donar kalırız. Biz bir yürüyüş halindeyiz” doktrinlerin değil, aklın ve bilimin gerçek anlamda yol göstereceğini vurgulamış ve stratejisinin ana özelliklerini de ortaya koymuştur. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu topraklarına ilk adımını attığında, ana amacını, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak olarak belirlemiştir. Bunun stratejisini de, Büyük Nutuk’ta bu amacını belirttikten sonra açıklamıştır: “Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün millete uygulatmak mecburiyetinde idim” diyerek stratejisini ortaya koyar.


      Bu bir sistem olarak, yalnızca Türk Milleti’ne değil, bütün ezilen mazlum milletlere bir özgürlük, bağımsızlık ve kalkınma projesini ortaya koymaktdır. Sistem, izlenecek yol ve yöntemlerin tamamını dikkatle ortaya koymaktır. Strateji ise, önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol olarak tanımlanmaktadı r.
      Sistemi’nin hedefi, Türk Milleti’ni çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmaktır. Bu hedefe ulaşmak için izlediği strateji ise, ne batı dünyasının vahşi kapitalist yöntemiyle ne de doğu dünyasının insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırıp, yeni bir kölelik düzeni getiren kollektivist sistemle uyuşur. Çünkü bu iki sistemde de insanın doğasına uymayan aşırılıklar vardır. Birincisi, insan bencilliğinin en had safhaya ulaşmasıdır, ikincisi de insanı köleleştirmek pahasına, devlet egosunun en had safhaya ulaşmasıdır. Dolayısıyla, Atatürkün ortaya koyduğu düşünce Sistemi, bu ikisinin de dışında, apayrı bir sistem ve strateji özelliği taşır. Bakınız ne demiş;
      “Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı sürdürmek, ulus ve ülkenin gerçek mutluluk ve gelişmesine çalışmak... Gelişigüzel amaçlar peşinde ulusu uğraştırıp, zarara uğratmamak... Medeni cihandan, medeni ve insani muameleye ve karşılıklı dostluğa intizar etmek” “Bir insanın memleket ve millete yararlı bir iş yaparken, dikkatten bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu düstur, milletin hakiki temayülüdür” Sistemde Atatürk’ün asıl hedefini şu cümlesi özlü bir biçimde anlatır: “Cumhuriyet ahlakı, fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir”. O’nun bütünleyici bir özellik taşıyan vecizesi ise şöyledir: “Eğer bir millet büyükse, kendini tanımakla daha büyük olur”. Burada kişinin ve toplumun kendisini tanıma zorunluluğu vardır. Kendi benliğini yitiren toplumların, başka toplumların avı olacağı, Atatürk’ün söylediği bir vecize olmakla birlikte, bilimin de kabul ettiği bir gerçektir. O halde, kendini ve milletini tanıyan, onun tarihini bilen kişiler milletine büyük hizmetler edebilirler. Kendini iyi tanıyan toplumlar hiç şüphe yoktur ki, geleceğe dönük stratejilerini daha sağlıklı oluşturacak ve ileriye doğru emin adımlarla yürüyeceklerdir. Kabul etmek gerekir ki, cumhuriyet ve demokrasi sistemleri, insan aklının yaratabildiği en gelişmiş sistemdir. “Cumhuriyet erdemdir” derken Atatürk, insanlığa refahı, mutluluğu ve esenliği getirecek bu rejimin, ancak yüreğinde vatan ve millet sevgisi taşıyan bilgili ve bilinçli yurttaşlar tarafından ayakta tutulabileceğ ini ifade etmek istemiştir. “Milletin emellerine uymayanların hali izmihlaldir, hüsrandır” demektedir.
      Sevgilerimle G.D Kaynaklar; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II, Ankara, 1981, s.275.
      Kemal Atatürk, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi yay., Ankara, 1991, s.10-11.

      Nutuk, s.299.
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      KONULARINA GÖRE ATA'DAN SÖZLER

      AHLAK
      Tehdide dayanan ahlak, bir erdemlilik olmadığından başka, güvenilmeye de layık değildir.
      Birtakım kuşbeyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur.
      Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar.
      Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.
      Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur.
      Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır.
      Medeniyetin esası, ilerlemesi ve kuvvetin temeli, aile hayatın-dadır. Bu hayattaki fenalık mutlaka toplumsal, ekonomik ve politik beceriksizliği doğurur.
      Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.

      BAĞIMSIZLIK
      Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.
      Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur.
      İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri görülemez; millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı elde edilemez, insaf ve merhamet dilenmek gibi bir kural yoktur. Türk milleti ve Türkiye'nin çocukları, bunu bir an akıldan çıkarmamalıdır.
      Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır.
      Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur.
      Türkiye'nin güvenini amaç edinen, hiçbir başka ulusun aleyhinde olmayan bir barış yolu, her zaman bizim ilkemiz olacaktır.
      Biz Türkler, tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz.
      Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır.
      Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.
      Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır.
      Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
      Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
      Ya istiklal, ya ölüm.

      BİLİM
      Bilim, gerçeği bilmektir.
      Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.
      Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.

      BİRLİK - BERABERLİK
      Birlik ve beraberlik; ölümden başka her şeyi yener.
      Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.
      Bugün vatanımızda bir milli kudret varsa, o cereyan, felaketlerden ders alan ulusun kalp ve dimağından doğmuştur.
      Milli sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.

      CUMHURİYET
      Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller . ister.
      Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.
      Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.
      Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur.
      Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur.
      Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.
      Cumhuriyet fazilettir.

      ÇALIŞMAK
      Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.
      Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir tek şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak! Servet ve onun doğal sonucu olan rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. . Yaşamak demek çalışmak demektir.
      Türk, öğün, çalış, güven.

      DEĞİŞİM
      Türk milletinin istidadı ve kesin kararı, medeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir.
      Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır.
      İnkılap, Türk ulusunun son asırlarda geri bırakılmış kurumlarını yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek uygarlık düzeyine ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar koymaktır.
      Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir.
      Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.

      DİL
      Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
      Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
      Türk dili, dillerin en zenginlerindendir.

      EĞİTİM
      Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
      Bir millet, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.
      Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.

      EKONOMİ
      Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz. •
      Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin bel kemiğidir.
      Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.

      FİKİR
      Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Fikirler, şiddetle, top ve tüfekle öldürülemez.

      GENÇLİK
      Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
      Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz.
      Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze, durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

      KADIN
      Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de "iyi anne" olmalarıdır.
      Ey kahraman Türk kadını, Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
      Dünyada her şey kadının eseridir.
      Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.
      Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur.
      Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.

      KÜLTÜR VE MEDENİYET
      Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür.
      Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin-, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür.
      Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.
      Kültür zeminle orantılıdır. O zemin milletin seciyesidir.
      Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir.

      MEDENİYET
      Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder.
      Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur.

      MİLLET HALK MİLLİYETÇİLİK
      Büyük ve tarihi olayları ancak büyük milletler yaşayabilir.
      Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanı şaşırtacak bir nitelik alır.
      Felaketler insanları, zeki milletleri daima azimli ve yeni hamlelere sev keder.
      Bir millete hizmet eden onun efendisi olur.
      Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
      Türk milleti kendisi için, kendi geleceği ve kurtuluşu için çalışan kimseleri ve kurullan zorluk karşısında bırakmayacak kadar yüksek vatanseverlik ve yüksek onur duygusuyla doludur.
      Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur. İşte parola budur.
      Bu millet, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Türk milletinin geleceği, bugünkü evlatlarının doğru görüşü, yorulmak bilmez çalışkanlığı ile büyük ve parlak olacaktır.
      Milletimizin saf karakteri yetenekle doludur. Ancak bu doğuştan gelen yeteneği geliştirebilecek metodlarla donanmış vatandaşlar lazımdır.
      Kurtulmak ve yaşamak için çalışan, çalışmak zorunda olan bir halkız. Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve ömrünü çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur.
      Halkın sesi, Hak'ın sesidir.

      ÖĞRETMEN
      Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
      öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister.
      öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve ordularınızın zaferi için yalnız ortam hazırlar. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve sürdüreceksiniz ve kesinlikle başarılı olacaksınız.
      öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır.

      MÜZİK-TÜRK MÜZİĞİ- SANAT
      Bir milletin yenileşmesinde ölçü, musikide değişikliği alabil mesi, kavrayabilmesidir.
      Millî, ince duygulan, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu sayede, Türk milli musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir.

      SANAT
      Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
      Yüksek bir insan topluluğu olan Türk Milleti'nin.tarihi bir özelliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
      Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz... Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız.
      Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır.
      Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa, tam bir hayata sahip olamaz.
      Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür.

      SPOR
      Ben sporcunun çevik ve namuslusunu severim. Spor, ahlaktır.
      Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır.
      Sporda başarılı olmak için bütün milletçe sporun niteliği ve değeri anlaşılmış olmak ve ona kalpten sevgiyle bağlanmak ve onu vatan görevi saymak gerekir.
      Ben Türk gençliğinin spor yaparak güçlü olmasını isterim.

      TAKLİT
      Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyetçiliği içinde kalabilir.

      TARİH
      Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar etmez.

      TUTSAKLIK – ESARET
      Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.

      VATAN
      Vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor, bilim ve ustalık, yüksek uygarlık, hür düşünce ve hür yaşayış istiyor.
      Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır.
      Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.

      edebiyatogretmeni.net
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz; yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta; tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.
      1921
      (Nutuk II, S. 623-624)
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vard&#253;r. Her terakkinin ve kurtulu&#254;un anas

      Merhaba,
      Atatürk'ün ve Atatürkçülüğün önemini kavrayabilmek ve samimi bir Atatürkçü olabilmek için herşeyden önce O'nun hayatını incelemek, neler yaptığını, neyi hangi düşünce ve ruh hali içerisinde gerçekleştirdiğ ini iyi analiz etmek gerekir.

      Bkınız ne demiş o yıllarda;
      ""...Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir."
      "Ya istiklal ya ölüm" "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir"
      Sözlerini iyi irdelemek gerekir.

      Atatürk'ün bağımsızlık anlayışı sadece siyasi yönden bağımsızlığı değil aynı zamanda askeri, ekonomik ve kültürel bağımsızlığı da içine almıştır. O, tam bağımsızlıkla, kendi kendine yetebilen, savunmasından teknolojisine, tarımından ekonomisine kadar her alanda dışarıya muhtaç olmadan, hiçbir ödün vermek zorunda kalmadan ayakta durabilen bir yapıyı kastetmiş ve şöyle demiştir: "İstiklal-i tam denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsi ve ila ahiri her hususta istiklal-i tam ve serbest-i tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayı hakikisiyle istiklalinden mahrumiyet demektir."

      Şimdi düşünelim ne kadar kendime yetebilen ve bağımsız bir ülke olduk?
      Atatürk'ün tam bağımsızlık anlayışının ne kadar isabetli olduğunu bugün yaşadığımız dünyaya baktığımızda hemen gözlemleyebiliyoruz. Artık ülkeler güçlerini savaş yoluyla başka devletlerin topraklarını işgal ederek değil, uyguladıkları ekonomik ve kültürel politikalarla ortaya koymakta ve bu şekilde milletlerin bağımsızlığını tehdit eder hale gelmektedirler.

      Ülkemizin böyle bir tehlikeden korunması, ancak Atatürk'ün yıllar önce ortaya koyduğu tam bağımsızlık anlayışını yürekten benimsemesi ve onun yaptığı ve gösterdiği gerekleri kararlı şekilde uygulamasıyla mümkün olacaktır

      sevgimle..
      G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur

      Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz; yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta; tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.
      1921
      (Nutuk II, S. 623-624
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve dü&#254;ünceleridir. Bu millî servetin

      Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve düşünceleridir. Bu millî servetin gerçek ve tek mirasçısı da Türk gençliğidir. Fethi BOLAYIR Atatürk geleceği Türk gençliğine emanet etmiştir.Kendilerini hakiki mirasçılar olarak gören şahıslara azami dikkat derim.Türk milletini bir bütün ve ayrılmaz olarak gören Atatürk her türden bölünmelere karşı "Ne mutlu Türküm diyene" ile birleştirmiştir. O tarikat ve irticai ve halef ile yürümemiş ve yürüyenlerede savaş açmıştır. Hiç bir kudret yokturki Onun önüne geçip ben gerçek mirasçıyım diyerek ayrılık yaratamaz... Türk gençliği bir bütündür ve gelleceğimizdir. Atatürk kendini milletinden ayrı görmemiştir. Kendilerini milletten ayrı görenler gaflaet ve delalet içindedirler. .Gerçek asillik damarlarımızdaki kanda mevcuttur ve asil bir milletin evlatlarından kendilerini ayrı görenler bölücüdür.Ne yazıkki Atatürkçüyüz söylemlerinin arkasında gerçek niyatlerini saklayarak irticai faaliyetler içerisindedirler. .!! Atatürk ü tanıyalım; Mustafa Kemâl Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, O'nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, O'nun memleket yolundaki işlerinde hâkim olmuştur.Mareşal Fevzi ÇAKMAK Atatürk, pozitif düşüncenin, çağdaş medeniyetin, insan haklarının, demokrasinin, sosyal hukuk devletinin daima savunucusu, özgürlüğe susamış milletlerin önderi ve emperyalizmin, insan haklarını çiğneyenlerin amansız düşmanı olmuştur.Fethi BOLAYIR Bütün dünyaya kendisini dâhi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dâhiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkân göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.Ancak şu vesile ile halk efkârına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.Prof. Afet İNAN Biz, O'nun gövdesine tapan bir putperest değil, ölmez eserine ve mânasına bağlı bir şuuruz. Çünkü O, kendi vücuduyla beraber kaybolacak fâni bir milletin değil, kendi mânasıyla beraber yaşayacak ebedi bir milletin yaratıcısıdır.Peyami SAFA
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      ATATÜRK'ÜN gerçekleştiremediği hayali; TOPRAK REFORMU..


      TOPRAK REFORMU NEDİR; Reform, büyük mülklerin parçalanarak topraksız çiftçilere dağıtımı için devletçe alınan önlemleri kapsar..

      ATATÜRK bir toprak reformu yapılmasını hep düşündü ama buna girişemedi..


      Orta ve büyük toprak sahiplerinin önemli bir kısmı Milli Kurtuluş Savaşı'nda er almışlardı.

      onları doğrudan karşısına alması, kendi iktidarını tehlikeye düşürebilirdi..

      İsmet İnönü'de 40'lı yıllarda bir toprak reformu düşüncesinden hala vazgeçmiş değildi ama bu

      girişimde dayanacağı gücü bulmakta zorlanıyordu..

      1945'te çıkarılan ve tüm yetersizliğe rağmen fakir köylüler lehine önemli yararlar sağlayabilecek olan

      "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" bile kağıt üzerinde kaldı. Zira büyük toprak sahiplerinin

      parlementoda büyük bir gücü vardı..

      İsmet İnönü toprak reformunda dayanabileceği güç olarak KÖY ENSTÜTÜLERİ'nin desteğini de düşündü ..

      Köy Enstüti mezunlarının sayısı 200.000'e ulaştığında artık böyle bir gücün, toprak devrimi

      girişimine yetebileceğini düşünmüştü

      ama toprak ağaları ve onların siyasi temsilcileri ne kapsamlı bir toprak reformuna ne de

      Köy enstütisi mezunlarının sayısının 200.000'i geçmesine izin vermedlier.

      ATATÜRK'ÜN KONUŞMALARINDAN...

      1 Kasım 1929, Atatürk Meclis'i açış konuşmasını yapıyor:
      "Çiftçiye toprak dağıtılması da hükümetin aralıksız izlenmesi gereken bir uygulamadır. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak sağlamak, ülkenin üretimini arttıracak başlıca önlemlerdendir."

      1 Kasım 1936, Atatürk Meclis'i açış konuşması yapıyor:

      "Toprak yasasının bir sonuca eriştirilmesini TBMM'nin üstün çabalarından beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması kesinkes lazımdır."

      1 Kasım 1937, Atatürk Meclis'i açış konuşması yapıyor:

      "Her şeyden önce ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemlisi de bir çiftçi ailesini geçindirebilecek toprağın - hiçbir nedenle ve biçimde - bölünemez hale getirilesidir. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işleyebilecekleri toprak genişliği, söz konusu toprağın bulunduğu bölgenin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verimine göe sınırlandırılmalıdır."
      Resimler
      • 6827_153371307583_107251602583_2773505_772991_n.jpg

        13.7 kB, 390×395, 326 defa görüntülendi
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      • Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilâtı ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. 1925 (Atatürk'ün S.D. II, S. 230)
      • Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.
      • Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1926 (Atatürk'ün S.D. III, S. 80)
      • Gelecek nesillerin Türkiye de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.
      • Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. 1933 (Afetinan, Atatürk Hakkında B. H., S. 251)
      • Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır. Samimî ve meşru olmak şartiyle her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lâzımdır. 1923 (Atatürk'ün S.D. III, S. 71)
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!