Cemal GÜLAS ve Datvi

      Yönetici Olarak DATVİ İçin Kampanya Öncülüğü başlatabilirsin.
      Dernekler…
      Sivil Örgütleri…
      Hayvan Severler Derneği…
      İnsan olarak bizler içimizden birilerinin yıldızının parlaması ile sorunları nasıl olsa çözer mantığı ile yaklaşırsak Hep BİZ kaybederiz.
      Sn. Cemal GÜLAS Tarif edilmez duygular içerisinde, Karamsar düşüncelerde olduğunu düşünerek!
      Bu Ateşi söndürmeliyiz.
      Kim bilir Siyasetçilerimizin bile yeterince Hemşin’i tanıtamadığını!
      Beklide…
      DATVİ…
      Tanıtır.
      Resimler
      • Datvi Olsa Beni Býrakmazdý.jpg

        11.52 kB, 0×0, 638 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      benim tek yardımım size gelişmeleri aktarabilmek olur KUKU, elimden başka birşey gelmez,, datvi için en iyisi neyse o olsun,ve tabi köy sakinleri için de..

      şu an rizede rehablitasyon merkezi kurulması düşünülüyor..çeşitli kişilerle konuşmalar yapılıyor.. nerede nasıl kurulur bilemem..
      bu konuları en iyi, gezenbilir.com dan takip edebiliriz..

      sn saksu,datvi bildiğim kadarıyla otobur du, tabikide büyüyünce ne olur bilmiyorum, köyde bahçeleri olan insanlar var..

      hepimiz Datvinin mutlu yaşamasını istiyoruz..
      ve datvi gibi diğer hayvanların ANNE lerinin ölmesine GÖZ YUMMAYALIM, şu AVCILIĞA bir son verelim...

      bir abimin sözü gibi;Datvi yi değil, DATVİ nin annesini vuran AVCILARI REHABİLİTASYON MERKEZİne göndermek gerekli..
      İşte bu konuda haklısın Nilüfer Kardeşim;
      Ellerinde en modern tüfekler ile doğada kimseye zarar vermeden yaşayan canlıları sırf zevk olsun diye öldürenleri rehabilite etmek gerekiyor.
      Rize'de hayvanlar için rehabilitasyon merkezi olması bölge için çok öenmlidir ancak bu bölge Sayın Cemal Gülas'ın istediği gibi Pogina olabilir mi? Bencve bu tartışılmalıdır.
      Mileltin bahçeleri var. Bakıp büyüttüğü meyve ağaçları var. Dahası bölge için can güvenliği açısından ne gibi sonuçlar doğurabilir. Bunlar iyi hesaplanmalıdır.
      Aynı kaygıları Datvi için de taşıdım. Cemal Gülas'ın tüm çabalarına rağmen kendi kendine yaşamayı öğrenemedi ve insana muhtaç durumda idi. Bundan 3-5 yıl sonra Poıgina'da ya da yakın köylerin birinde insanlardan yiyecek almak için onlara yaklaştığında neler olabileceğini de hesap etmek gerekir. Her hangi bir insanın ölümüne sebep olursa bu olayın hesabını kim verebilir.
      Hayvanları sevelim, koruyalım ama hepsinden daha önemlisi insanları da sevelim ve koruyalım.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Konuyu yeni gördüm,hayran olduğum ve canlı olarak ormanda görmek istediğim bir hayvandır ayılar.Hemşinde 2 tür ayı mevcuttur.Hem kara ayı,hemde boz ayı.Kara ayılar ufak cüsseli ayılardır (Boz ayılara oranla).Boz ayılar ayı türünün en büyüklerindendir.Alaska yöresinde Kodiak denilen boz ayılar kutup ayılarının dışındaki en büyük ayı türüdür. Ayılar bilindiği üzere kolay kolay insana görünmezler ve saldırıya geçmezler.Yaralıysa veya yanında yavrusu varsa kendisini veya yavrularını savunma adına tehlikeli olabilirler.Ayıları etçil,otçul diye kesin olarak guruplara ayırmak yalnıştır.Kara ayılarda boz ayılarda meyve,bal,balık,karayemiş,mısır vb.her türden yiyecek menülerinde mevcuttur.Datviyi televizyonda birkaçkez izledim,yavru olmasına rağmen cüssesinden sanırım boz ayı olma olasılığı yüksek gibime geliyor.Bu tip hayvanlara evcil hayvan muamelesini göstermek o hayvana yarar değil zarardır.Onlar doğal ortamlarında serbestçe hayatlarını sürdürmelidirler.Umarım bir ayıyıyla doğal ortamında karşı karşıya gelirim birgün.Eğer bu emelime ulaşırsam birgün o anımıda yazarım burda :)
      Bizim köyde de derler ki; ayı ısırmaz, ya döver yada yüzüne tükürür :D hatta tumaslı da bir arkadasın yüzüne tükürmüs güya,öyle anlatırdı..Tabi her ayı için geçerli değil sadece bizim yöredekiler öyledir belki..Boz ayılar yani..yavrusu olmadıkça hepsi zararsız bence..yavrusu olan kedi sizi hiç tırmalamadı mı? e ayı neden tırmalamasın? ki ayıdır tırmalıyim derken eli ağır kaçabilir :)

      Avcılık ile ilgili güzel bir hikaye eklemiştim çok önceden siteye.. bulabilirsem link atıcam sizde okuyun..
      Sevgili Nilüfer Kızım;

      Oki olay avcılığa geldi. ben de uzun bir zaman önce yazdığım bir hikayeyi aseyim. Ben babanın yazdığı hikayeyi çok sevdim. Umarım ki baban da bu hikayeyi sever.

      **************************************


      Bu hikaye Boğaziçi Köyünden (Pogina) değerli hemşehrim Cemal Gülas’ın sitesinde konu başlığı “Aynalı Teke” olarak verilen öneriye istinaden yazılmıştır.



      AYNALI TEKE


      Kovalamaca Aşağı Kavrun Yaylasının sırtlarından başladı. Sırası ile Timle Kabanları, Atkoşumu ve Öküz Pornagından devam edip 2 günlük kocaman bir yay çizip sonunda Çakovit’in Tepesinde sona erdi. İki gündür kovaladığı Aynalı Tekeyi nihayet burada yakalamıştı.
      Aynalı Teke tepenin en üst noktasına yakın bir kayanın üstüne çıkmış ve uçsuz bucaksız manzarayı seyre dalmış ve bir heykel gibi duruyordu. Aralarında yüz metreden daha az bir mesafe vardı ve şu anda mavzerinin hedefinde idi.
      Tetikteki elinin titremesine engel olmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve tetiği yavaşça sıkmaya başladı. Tetikten gelen “tık” sesinden hemen sonra merminin namluda dönerek ilerlemeye başladığını gördü. Bu sırada etrafına baktığında dehşetle irkildi.
      Gözünü görebildiği her nokta merminin ilerlemeye başlaması ile yeşilden siyaha dönmeye başlamıştı. Her iki yönde ve ufka kadar olan bu yeşilden siyaha dönüş duman çıkartmayan bir yangın gibiydi.
      Dönerek arkasına baktığında ise dehşeti daha da artmıştı. Gördüğü tek şey, dağları, tepeleri ve ovaları simsiyah bir manzaradan ibaretti. Hatta gökyüzünün bile bulunduğu noktadan geride kalan kısmı bile simsiyahtı. Aşağıda vadide akan derenin suyu bile simsiyahtı.
      Önüne döndüğüne anladı ki, bu yangın siyahı mermi ile beraber ilerliyordu. Mermi hedefine doğru yol alırken, bulunduğu noktadan itibaren ufka kadar olan her yeri, hatta gökyüzünü bile yakarak ilerliyordu.
      “Ne yaptım?” diye sessizce söylenerek tüfeği elinden atıp, hızla yokuştan yukarı doğru ve merminin hedefine doğru koşmaya başladı. Mermi hemen önünde idi ve heryeri yakarak ilerlemeye devam ediyordu.
      Çıplak ayakları yere her bastığında tüm vücudunu dayanılmaz acılar kaplıyordu ama, o dumanı çıkmayan bu ateşin üzerinde koşmaya devam ediyırdu. Hem koşuyor hem de kendi kendine durmadan aynı şeyleri tekrar ediyordu.
      “Ben ne yaptım ! Ben ne yaptım!"
      Hem konuşuyor hem de koşmaya devam ediyordu. Hedefe çok az bir mesafe kalmış ve merminin önüne geçmişti bile.
      Bu sıra hissettiği şey kendisini hem şaşırtmış hem de içini bir sevinç dalgasının kaplamasına sebep olmuştu.
      Ayağının altında yemyeşil otlar vardı. Yangın ise iki adım kadar gerisinde ve arkasından gelmekteydi.
      Aynalı tekenin bulunduğu kaya ile aralarında birkaç metre kalmıştı ki, kararını vererek tüm gücü ile küçük bir kayanın üzerine basarak, Aynalı Tekenin üzerinde bulunduğu kayaya sıçradı ve hemen geri dönerek vücudunu Aynalı Tekeye siper ederek ayağa dikildi.
      Bu sırada mermi ile vücudu arasında bir karıştan az bir mesafe kaldığını gördü.
      Bir an sonra merminin göğsünün tam ortasından vücuduna temas ettiğini gördü. Tüm vücudunu dayanılmaz bir acı kaplamıştı ama son anda gördüğü şey kendisine neredeyse acısını unutturmuştu.
      Vücudu merminin değdiği yerden başlayarak gördüğü her şey gibi yanarak simsiyah olmaya başlamıştı.
      Arkasını döndüğünde hemen önünde durmakta olan Aynalı Tekeyi gördü. Elini Aynalı Tekenin başının üzerine koyarak;
      “Özür dilerim ! Çok üzgünüm” diyerek gözlerini kapattı ve dizlerinin üzerine doğru yere çöktü.
      Gözlerinin kapalı olması ile açık olması arasında fark kalmayan ve kendisinin sebep olduğu o simsiyah dünyayı görmek istemiyordu.
      Bu şekilde ne kadar kaldığını hatırlamıyordu ancak bir müddet sonra hissettiği acılarının azalmakta olduğunu farketti. Sonrasında acı da hissetmez olmuştu.
      Merakla gözlerini açtığında sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Yangın ayaklarını basmakta olduğu noktada durmuştu. Görebildiği her yer hala yemyeşildi.
      Tüm vücudu da yanan yerler gibi simsiyahtı ve merminin girdiği yerdeki küçük bir delikten siyah renkte kan akmaktaydı.
      İşaret parmağını bu delikten içeri sokup biraz itince parmağının içerdeki mermiye değdiğini hissetti. Biraz uğraştıktan sonra mermiyi vücudundan çıkarmıştı.
      Az önce kendisinin attığı mermi şimdi avucunda idi. Mermi de tıpkı yanan her şey gibi simsiyahtı.
      Ayağa kalkarak etrafını seyretmeye başladı. Adeta dünyanın tam ortasından bir çizgi çekilmiş gibiydi ve bu çizginin bir tarafı simsiyah ve karanlık, diğer tarafı ise yeşilin her tonu ile bezenmiş bir cennet gibiydi.
      Buna sebep olan şeyin avucunda tutmakta olduğu mermi olduğunu düşünerek mermiyi parmaklarının arasında hırsla sıkmaya başladığında merminin kırılarak ufalanmaya başladığını gördü. Şimdi daha hırsla sıkıyordu. Avucunu açtığında tam ortasında bir tutam simsiyah toz olduğunu gördü.
      Yüzünü dünyanın yanan tarafına, yani karanlığa doğru dönerek elini ağzının hizasına kadar kaldırıp yavaşça üflemeye başladı. Avucundan çıkan toz zerreleri karanlığın içinde minicik kıvılcımlar halinde ilerlemeye başlamıştı. Bu minicik kıvılcımlar da tıpkı yangın gibi tüm ufuk boyunca karanlığın içinde yayılıyordu.
      Üflemeye devam ettikçe milyarlarca kıvılcım karanlığın içinde ilerliyor ve karanlık yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu.
      Şimdi içini bir umut ve heyecan doldurmuştu. Artık daha kuvvetle üflüyor ve karanlığa minicik kıvılcımlardan her saniye milyarlarcasını gönderiyordu. Gözlerini kapattı ve üflemeye devam etti. Ta ki nefesi kesilinceye kadar bu şekilde üfledi. Nefesi neredeyse kesildiğinde durdu ve gözlerini yavaşça açtı.
      Gözüne vuran ışıktan bir şey göremiyordu. Bir müddet öylece kaldıktan sonra görmesine engel olan şeyin bakmakta olduğu noktadaki güneş olduğunu farketti.
      Gözlerini güneşten kaçırıp etrafa baktığında artık kendisini tutamamış ve kalbini dolduran umut gözlerinden aşağı bir sel misali akmaya başlamıştı. Çünkü, ne yangından ne de karanlıktan eser kalmıştı. Vadideki dere bembeyaz köpükler çıkararak akıyordu. Dağlar ve vadiler yemyeşildi. Gökyüzü ise her zamankinden daha güzeldi.
      Geri döndüğünde Aynalı Tekenin dağın en uç kısmında bulunan kayanın üstün ve bir heykel gibi ve gururla durduğunu gördü.
      Aynalı Teke kendisine bakarak yavaşça üzerinde bulunduğu kayanın üzerinden kayarcasına arka tarafına doğru inerek gözden kaybolduğunda uyandı.
      Bir rüya görmüştü ama gözlerinden akan yaş yastığı sırılsıklam etmişti.
      Aynı gün ondört odalı taş konağın önünden geçenler gördükleri karşısında şaşırmış ancak ne olduğunu da anlayamamışlardı.
      Ondört odalı bu taş konağın kocaman giriş kapısının üzerinde altmış yıldır asılı olmakta olan kocaman BİR Teke Boynuzunun olduğu yerde ortasından kırılmış ve darmadağın bir mavzer vardı.

      Şakir AKSU
      16.07.2004
      Hemşin
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      KONUYU GÜZEL ÖZETLEYEN BİR MESAJ ULAŞTI.. SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM..

      PINAR YAVUZ'DAN..

      ""KONUYU TAKİP ETMEK İSTEYEN DOSTLAR VAR. ONLAR İÇİN GENEL MESAJ YÖNTEMİ İLE İLETİYORUM BİLGİLERİ.SADECE DATVİ ADINA YAPILANLARLA İLGİLİ DEĞİL,YAŞADIĞIMIZ BU YERKÜREDE NELER OLUP BİTİYOR BUNUN İÇİN DE AÇIK TUTMALIYIZ GÖZLERİMİZİ VE TABİKİ SAĞDUYUMUZU.
      GÖSTERDİĞİNİZ SABIR VE DUYARLILIK İÇN HEPİNİZE TEK TEK TEŞEKKÜR EDERİM.
      SAYGILAR...

      Aşşağıdaki alıntı gezenbilir.com da Yaşar Ergun'un bir iletisidir.Sizlerle de paylaşmak istedim.

      ""Datvi ya da benzeri ayılar için avcı ve köpeklerden izole bir yer derken ne kastediliyor bu açıklanmalı. Eğer Rizede oluşturulacak binlerce dönüm arazinin etrafının dikenli-elektrikli tel ya da duvarla çevrilmesi düşünülüyor ise bunun madden ve hukuken mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca milli parklar ve bakanlıkla ilgili görüşmelerden henüz haberdar değiliz. Bu konuda ne tür bir yol izleniyor bilemiyoruz. Ortada bu işin asıl muhatabı olan Milli parklar av ve yaban hayatı koruma genel müdürlüğünden ne bir açıklama ne de bir muhatap var. Karacabeydeki barınakta milli parkların amblemi var buranın idari sorumlularının milli parklar olduğunu ve yerel kontrolünün de Bursa Milli parklar şube müdürlüğü olduğunu düşünüyorum.
      Ortada oradaki barınağın teknik sorumluluğunu üstlenen bir üniversite hocası var ve datviyi teslim almaya geldiğinden biz gerçek muhatabın o olduğunu sanıyoruz ama ben datvinin taşınması konusunda yetkinin o hocada olmadığını düşünüyorum. Bu konuda taşınma kararını veren yetkililer taşınma sebebini teknik ya da herkesin anlayacağı dille anlatırlar ise biz de burada havanda su dövmekten kurtulmuş oluruz. Ayrıca Rizede bir rehabilitasyon sahasından bahsedildi bu konuda da teknik bir kısım bilgi yanlışlıkları olduğunu düşünüyorum. Geçen yıl çevre orman bakanlığı 1. av-yaban hayvanları, 2. yırtıcı kuşlar, 3. Deniz kaplumbağaları için 3 farklı tanımlama ile hayvanlar için ilkyardım ve kurtarma merkezleri ile rehabilitasyon merkezlerinin kuruluşu hakkında yönetmelik ve esaslar belirledi ve yayınladı. Bu üç merkezin de benim çalıştığım üniversitede kurulması için gerekli yazışmaları ve ihtiyaçları, eldeki imkanları bir rapor halinde sundum sonra bakanlıktan il müdürlüğü milli parklar şube müdürlüğüne olumlu görüşle kurulabilir kararı geldi ama hala yavaş da olsa bu merkezlerin kurulması konusunda çalışıyoruz. Deniz kaplumbağaları ile ilgili Samandağ'da kurulacak merkezin bu yaz faaliyete geçmesi için çabalıyoruz. Deniz kaplumbağaları ile ilgili bir TUBİTAK projesi çerçevesinde alınan malzemelerle şu an ciddi bir merkez kurabilecek altyapıya sahibiz ancak hala bir sürü ihtiyaç ve prosedür var.

      Yani uzun lafın kısası Rizede oluşturulacağı söylenen saha ile ilgili soruları sormam bundan kaynaklanıyor. Ne zaman kurulacak, kim kuracak, sorumlu kim olacak, elimizde rehabilitasyon konusunda yetişmiş eleman yok bu nasıl çözülecek gibi yüzlerce soruya cevap verilmesi gerekiyor. Bugün başlansa ve yetişmiş eleman hazır olsa resmi prosedür en az 1 yıl sürer oraya kazma vurulması en az 1.5 yıl bitmesi 2.5 ile 3 yıl. Bu durumda datviyi verin derken alın datviyi deseler tekrar Cemal beyin yanında yaşamaktan başka şansı var mı ? Cemal beyin yanında yaşamasının onu daha da evcilleştireceği konusunda Cemal bey de dahil hepimiz mutabıkız ve bunun seçenekler arasında olmadığını varsayarak sorsam acaba datviyi bize verseler napacağız diye buna cevap verecek birileri var mı ? Bunları sorarken amacım olayın olmazlığını isbata çalışmak değil. Madem eylem yapmıyoruz bari beyin fırtınası yapıp olası durumlarda ne yapabiliriz biraz düşünelim istedim.

      saygılarımla
      Yaşar Ergun ""
      Teşekkürler Nilüfer Kızım. Bu yazı herşeyi en açık şakilde özetliyor.

      Datvi'yi gelişen teknoloji sayesinde hepimiz öğrendik. Ancak hiç birimizin bilmediği ve Gülas Tevfik ile Gülas Haşim'in 73 sene önce yine Pogina'da buldukları bir ayı yavrusunu beslediklerini, ayı yavrusu büyüyünce çevresine zarar verdiği için Tvfik ve Haşim Dedemizin bu ayıyı Trabzon'a götürüp orada sattıklarından hiç birimizin haberi yok.

      Bu olayı annem anlatırdı. Tarihi ve isimleri de annem verdi.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Datvi Doğal Hayatın Sembolü Olsun!

      Ayı Köşesi

      Böyle de köşe mi olur demeyin, hayatımızda bir ayı varsa oluyor işte!
      Evet benim hayatımda ciddi biçimde yerini almış bir ayı var, Datvi! Datvi’yi seviyorum, onu merak ediyorum, her gün ondan haber almak ve ne yaptığını öğrenmek, görmek duymak istiyorum. Eminim ki pek çok çocuk ve doğa seven insan da Datvi’yi özlüyor, tıpkı onun biz insanları özlediği gibi. Datvi, rehabilitasyon merkezinde doğal özelliklerine kavuşturulmaya çalışıyor. Ama söylenen o ki Datvi, kendisi gibi olan diğer canlılarla, yani ayılarla arkadaşlık etmek bile istemiyor! Olamaz mı? Datvi, evcilleştirilmiş durumda, o bir insanla büyüdü, tıpkı Lokum Hanım gibi, Lokum Hanım, 13 yıldır bizim evimizde yaşıyor, arada bir sokağa kaçıp diğer kedilerle karşı karşıya oturuyor, ama onlarla bir diyalog kuramıyor.
      Koşa koşa evine geri dönüyor, benim yatağımda, yanı başımda uyuyor, Deniz’e bayılıyor! Ve sizlerle bir kıyıda köşede karşılaştığımda biliyorum ki hepiniz Lokum Hanımı tanıyorsunuz, bana onun haberlerini soruyorsunuz!
      Datvi de kendisine bakan Gülas’la uyumaya bayılıyormuş! Diyeceğim şu, Almanya’nın sevgilisi olan Knut, ki üstelik o bir kutup ayısı, bir yaşına bastı, hayranları onun yaş gününü büyük organizasyonlarla kutluyor. Klipi bile çıkmış, Datvi de kendi hayatını kazanabilir! Çevre ve doğal hayat sevgisinin Türkiye’deki simgesi, kahramanı olabilir, çocuklarla bir araya getirilebilir, Klipleri, çizgi Filmleri yapılabilir. Datvi’yi bizden uzaklaştırmayın, Onu seviyoruz, tıpkı onun bizi sevdiği gibi, Madem uyum da sağlayamıyor, bir ayı da doğal hayatı yaşamayıversin, öldürülenler için soruyordunuz ya çok mu önemli?

      Yazgülü ALDOĞAN
      yaldogan@posta.com.tr
      Fax: 0212 245 23 51
      Resimler
      • Hemþin Datvi Ýle Güzel.jpg

        37.4 kB, 350×262, 1,042 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Şimdi anama sordum o ayıların hikayesini. Bir tanesi ormana gitmiş ve bir daha dönmemiş ama diğeri evden hiç ayrılmamış.
      İşte o evde kalan ayı ne etmiş bi bilsen.

      Haşim Dedenin karısı Tepanli Yenge bir gün pelekiye mısır ekmeği kurmuş. Ekmek pişmesine yakın bir tava da muhlama yapmış. Muhlama pilitanın üstünde iken kendisi de ahıra inmiş. Birde eve girince ne görsün. Ayı pelekideki ekmeği almış pilitadaki tavanın içindeki muhlamaya basmış ve evin ortasında oturmuş yiyor. Tepanli Yenge sopayı kaptığı gibi ayıya girişmiş. Ayı kendini dışarı atması ile bahçelerden aşağı kaçmaya başlamış.
      Gidiş o gidiş. Bir daha o ayıyı da gören hiç olmamış.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Tuzakta Kalan MAĞARADA yaşmaya mecburdur.

      DATVİ Hemşinin Sembolu ,
      Hemşin onunla Dünya ya tanınacak ,
      Turistler hemşine Datvi yi görmek için gelecek ,
      HEMŞİN KAZANACAK...


      Arkadaşlar :
      Kısa ca ,konu ,bu sayfa da, bunları bağlamalıydı sanırım.
      Yarınlarımız ,Hikaye olmamalı ...
      Şimdi gerçekleri konuşma zamanı ,Eskisinden daha fazla ihtiyacımız var..





      Saygı ve sevgiyi hak edenlere:

      Saygı ve Sevgimle:

      Coşkun...
      Pogina'da Köylü olmak.

      Pogina'da köylü oldun mu çay toplayacaksın. Bahçelere lazut, kartopi ekiceksen. Ahkapide uygun bir yere 3-5 tane petek koyacaksın. Çaylıklarının etrafına meyva ağaçları dikeceksin. Sırtında yük taşıyacaksın çay taşıyacaksın.

      Datvi de her yavru canlı ilken çok sevimliydi. Leğeni kapının önüne koyar koymaz hemen içine giriyor ve hortumla kendisine su sıkılmasını belkiyordu. Suyla oynamaya bayılıyordu. Ama başka şeylere de bayılıyordu.
      Mesela bostana girip huçkaları kucağına alıp lobiyaları yemeye bayılıyordu.
      Yük taşıyan kadınların artkasından koşup onlarla oynamaya da bayılıyordu. Kadınlar sırtlarında yük varken oynamaya pek halleri olmasa da gene onunla oynuyorlardı. Ama herkesin bildiği birşey vardı ki Datvi hep yavru kalmayacak büyüyecekti. Büyüyünce de oyunları küçüklüğündeki oyunalrına benzemeyecekti. "Ayı yavrusunu severken öldürürmüş" misali belki birileri ile oynarken onlara zarar verebilecekti.
      Cemal Gülas "Datvi'ye herşeyi öğretmeye çalıştım ama bunu beceremedi. Kendi kendine yetemedi" dediği için insanlara muhtaç olacaktı. İnsanlara alışkın oludğu için onlara yaklaşacaktı ama insanları korkutacaktı.
      Datvi Hemşin'de bildiğimiz Kara Ayı değildi. O Artvin'e mahsus Boz Ayı idi. Bu sebeple de gelecekte nasıl davranacağını kimse bilmeyecekti.
      Cemal Gülas kendisiyle ilgileniyordu ama kendisi işi gereği sürekli olarak Pogina'da kalamayan biridir. Bu sebeple de onun olmadığında Datvi'ye kim bakacaktı?
      Dahası ileride herhangi bir insanın farkında olmadan ölümüne sebep olsa bunun hesabını kim verecektir?

      Bütün bunlardan çok daha önemli birşey var. O de geçen yıl Pogina'da bir ölüm hadisesi yaşandı. Bu olayın ayrıntılarını vermeyeceğim ama bilen biliyor. Datvi'nin Pogina'da kalıp kalmamasının da bu olayla dolaylı ilişkisi vardır. Konuyu bilmeyenler önce tanıdıkları birkaç Poginalı ile konuşsunlar. Hatta konuyu Nilifer Kardeşimize ÖM ile sorsunlar. Olayın arka planında neler olduğunu öğrensinler.

      Hemşin'in o kadar sembolü var ki varsın Datvi uzakta yaşasın. Çünkü nerede yaşarsa yaşasın o bizim gönlümüzde yaşayacaktır.

      Cemal Gülas Kardeşimiz Pogina yakınında bir yabani hayvanlar rehabilitasyon merkezi kurulmasını istiyordu. Bundan bir kaç mesaj önce konunun uzmanı bir kişi de bu konudaki görüşlerini söylemiş. Bence herkes o yazıyı bir daha okumalı. En azından konuşan kişi bu tür konuların uzmanıdır.

      Saygı ve sevgiyle... Herkese.......
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Datvi ayılardan korkuyor ...

      RİZE’nin Ardeşen İlçesi’nde bulunarak, Çamlıhemşin İlçesi’nde doğa fotoğrafçısı Cemal Gülas tarafından büyütülen ayı ’Datvi’ getirildiği Bursa Karacabey’deki Ova Korusu Ayı Barınağı’nda zor günler geçiriyor.

      Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nilüfer Aytuğ, Datvi’nin diğer ayılarla karşılaştığında korkup insanların yanına kaçmak istediğini belirtti. Aytuğ, "Alman ve Hollandalı tanınmış ayı uzmanlarının da önerileriyle, Datvi’yi türdeşlerine alıştırmak için çalışma başlattık. Ancak uzun zaman alacak" dedi. Uludağ Üniversitesi’nde konferans veren Prof. Aytuğ, ayılardan korkan Datvi’yi filmlere konu olan yavru aslan Elsa’ya benzeterek, şöyle konuştu: "Kendisine ’Datvi hayır’ denildiğinde bulunduğu yerde hemen oturuyordu. Vahşi hayvan yavrularının insanlara bu kadar alışması, mıncık mıncık sevilmesi, doğaya geri salınmalarını imkansız kılıyor. Afrika’daki aslan yavrusu Elsa gibi. Kenya’da 1956’da annesini avcının vurduğu Elsa’ya sahip çıkan aile, elle besledi. Elsa çok sayıda filme konu oldu, fotoğrafları çekildi. Elsa’yı 27 aylık olunca doğaya salmaya çalıştılar ama her defasında geri döndü ve birkaç ay sonra ölü bulundu. Elsa ile Datvi, insanların bencilliğinin kurbanı."


      http://www.haber53.com/haber_detay.php?haber_id=19516
      Almanya'nin ünlü Kutup Ayisi (Knut)

      Tam bir yıl önce Berlin Hayvanat Bahçesi’nde Knut adı verilen yavru bir kutup ayısı dünyaya gelmiş, fakat annesi tarafından reddedilmişti. Knut bir bakıcı tarafından büyütüldü, simgesi ayı olan Berlin’in maskotu haline geldi. Knut bugün bir yaşına girdi.


      BERLİN - Almanya’nın başkenti Berlin’deki hayvanat bahçesinde dünyaya geldikten sonra annesinin reddetmesiyle hayata talihsiz bir başlangıç yavru kutup ayısı Knut, 1 yaşına bastı.

      Annesi tarafından reddedilmesi, ardından da hayvan hakları savunucularının “İnsanlara bağımlı yaşayacağına öldürülsün” önerisini getirmesiyle bir anda gündeme oturan sevimli yavru, bu fikrin vicdanları rahatsız etmesiyle başlatılan “Knut öldürülmesin” kampanyasıyla tüm dünyada tanınmıştı.

      1 senede kocaman olan Knut, hayvanat bahçesine ziyaretine gelenleri de büyüklüğüyle şaşırtıyor. Ziyaretçiler, 100-110 kilo ağırlığına erişen medyatik kutup ayısının gerçekten Knut olduğuna inanmakta güçlük çekiyor.

      Knut geliştikçe, talibi olan hayvanat bahçesi sayısı da artıyor. Ancak Berlin Hayvanat Bahçesi, Vanity Fair dergisine bile kapak olan ayılarından vazgeçmeye niyetli değil. Zira Knut sayesinde, ziyaretçi sayısı bir senede yüzde 20 artış gösterdi. Hayvanat Bahçesinin hisse senetlerinin değeri 2 kat arttı.

      Knut, gelecek yıl Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenecek olan Uluslararası Çevre Koruma Konferansı’nın da maskotu olacak.

      Knut, bakıcısı Ronny Henkel’i doğduğundan beri günde iki kez görüyordu. Henkel tarafından beslenen ve oyunlarla oyalanan Knut büyüdükçe tehlikeli olmaya başlayınca, yaz sonunda bakıcısıyla yollarını ayırmıştı.

      ntvmsnbc.com/news/428537.asp

      Video:

      cnnturk.com/VIDEO/index.asp?vid=2729

      Ayı Olmayı Öğrenme Merkezi

      Datvi Özüne Döndü Poyraz İse Büyüdü

      PROJEYİ şimdi Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Pro Animale Türkiye Temsilcisi Prof. Dr. Nilüfer Aytuğ yürütüyor. Datvi ve Poyraz’ı bu merkeze getiren isim de yine Aytuğ ve Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nden Dr. Hüseyin Cihan. Datvi’nin geçen kasım ayında fotoğrafçı-belgeselci Cemal Gülas’tan alınarak bu merkeze getirilmesi kamuoyunda gündem yaratmıştı. 11 aylık olan Datvi’yi Rize’den alan Aytuğ ve Dr. Cihan ise bütün tepkileri üzerine çekmişti. Aytuğ ‘Datvi şu ana kadar gördüğüm en problemli yavruydu. Kendisini ayı görmüyordu. İnsanlar bizi çok suçladı; madem bu kadar çok hayvan seviyorlardı da neden hiçbirisiyle ilgilenmediler. Ben 1980’de üniversitede okuyordum, o dönemde bile Datvi’yi aldığım zamandaki gibi sorgulanmadan yargılanmadım’ diyor.

      stargazete.com/index.asp?haberID=162585
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000