Yeni Kitap Ve Dvd Çıktı

      Yeni Kitap Ve Dvd Çıktı

      OKTAY SİNANOĞLU'NUN YENİ KİTABI - İLERİSİ İÇİN

      Türkiye’nin temel sorunlarını bir bilim adamı gözüyle tespit ederek çözümler üreten dünyaca ünlü memleket aşığı Sayın Sinanoğlu kimya, fizik, matematik, moleküler biyoloji dallarında teorileriyle uğraşırken bir yandan da gide gele 40 yıldır memleket meselelerine kafa yormayı çözümler üretmeyi bir vatan borcu bildi. Bilimde herkesin çözülemez dediği işi bıraktığı, pes edip vazgeçtiği yerde o devam etti ve başardı. Tarihin bu önemli dönemecinde de bizler için gerekli olan tavır da işte bu: Herkesin Türkiye’nin işi bitti, defteri dürüldü dediği zaman bile vazgeçmeden yola devam etmek.


      DVD- NEDEN TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER ?

      Dünyada neler olduğunu anlarsak Türkiye’de neler olduğunu veya olacağını daha iyi anlarız. En tehlikeli sömürgecilik, köleleşme zihinlerin ve gönüllerin sömürgeleşmesi köleleşmesidir. Birinci vazifemiz gönlümüzü ve zihnimizi kölelikten kurtarmaktır. Bunun için kendi dilimizi, Türkçe ile eğitim şarttır.

      Türkiye’nin savunması Türkçe’nin savunması ile başlar. Bir millet tarihten nasıl sinir? Türkiye’nin bugün ne sanayisi, tarımı, teknolojisi kalmıştır ne de araştırma bilimi kalmıştır. Son çıkarılan kanunlarla topraklar yabancılara çok ucuza satılmaktadır. İşte 50 yıldır olan eğitim sistemi ile adı vatan olan şehit kanıyla sulanmış toprakları kolayca yabancılara satacaklar yetiştirilmiştir. Topraklar da gittikten sonra sıra sepet havasına gelir. Havai, Haıtı, Filistin’e bakın neler olmuştur.

      İyiki Varsın Sn. Ahmet TÜNCER

      İLERİSİ İÇİN

      Türkiye�nin temel sorunlarını bir bilim adamı gözüyle tespit ederek çözümler üreten dünyaca ünlü memleket aşığı Sayın Sinanoğlu kimya, fizik, matematik, moleküler biyoloji dallarında teorileriyle uğraşırken bir yandan da gide gele 40 yıldır memleket meselelerine kafa yormayı çözümler üretmeyi bir vatan borcu bildi. Bilimde herkesin çözülemez dediği işi bıraktığı, pes edip vazgeçtiği yerde o devam etti ve başardı. Tarihin bu önemli dönemecinde de bizler için gerekli olan tavır da işte bu: Herkesin Türkiye�nin işi bitti, defteri dürüldü dediği zaman bile vazgeçmeden yola devam etmek.


      DVD- NEDEN TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER ? (2 DVD)

      Dünyada neler olduğunu anlarsak Türkiye�de neler olduğunu veya olacağını daha iyi anlarız. En tehlikeli sömürgecilik, köleleşme zihinlerin ve gönüllerin sömürgeleşmesi köleleşmesidir. Birinci vazifemiz gönlümüzü ve zihnimizi kölelikten kurtarmaktır. Bunun için kendi dilimizi, Türkçe ile eğitim şarttır.

      Türkiye�nin savunması Türkçe�nin savunması ile başlar. Bir millet tarihten nasıl sinir? Türkiye�nin bugün ne sanayisi, tarımı, teknolojisi kalmıştır ne de araştırma bilimi kalmıştır. Son çıkarılan kanunlarla topraklar yabancılara çok ucuza satılmaktadır. İşte 50 yıldır olan eğitim sistemi ile adı vatan olan şehit kanıyla sulanmış toprakları kolayca yabancılara satacaklar yetiştirilmiştir. Topraklar da gittikten sonra sıra sepet havasına gelir. Havai, Haıtı, Filistin�e bakın neler olmuştur
      Dosyalar
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU'ndan Yeni Ufuklar 1

      Elli yıllık moleküler biyolojinin temellerini sarsan sorunlar ve gereken yeni ufuk Prof. Sinanoğlu Yıldız T. Ü.´deki bir seminerinde "Fizik tabiatın müziği" dediğinde İ.T. Ü`den Metin Bey de "öyleyse notası da matematiktir." diye eklemişti. İnsanlığın belki de en büyük buluşu Matematik. Bilimlerin dili, muhakemenin mesnedi. Tarih boyu devletler yok oluyor ama matematik duruyor. Matematik zihnin idmanıdır diyen Sayın Sinanoğlu, matematik ve moleküler biyoloji biliminin dününü, bugününü ve geleceğini birbirine bağlayarak gençleri bilime heveslendiriyor. Bir bilim üstadının tatlı sohbetiyle bilimde nasıl yeni gelişmeler, ufuklar yaratılır göreceksiniz. Okurken tarihteki bazı bilim şahsiyetleri birden gözünüzün önünde canlanıverecek, onlara bilime katkıları dolayısıyla içinizden teşekkür edeceksiniz. Matematik Tabiatta mı? Akıl ve Matematiğin yerini Bilgisayarlar alabilir mi? Moleküler Biyolojide yeni bir devrim geliyor; hazır olun! Ayrıca moleküler biyoloji ile İktisât arasında neden ve nasıl benzerlik kurulabilir? Aritmetiğin atomları olan Asal sayılar ve Riemann varsayımının hâlâ çözülememe sırları, Matematiğin temelleri sağlam mı? Oktay Sinanoğlu´ndan Yeni Bilim Ufukları Serisinin ilk kitabında.

      sinanoglu.net
      Dosyalar
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      İşte Türk Dünyası Böyle Oluşur

      Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

      Türk Dünyası’nın yeniden oluşması için ortak Türk dili ve ortak yazı bir an önce gelişmeli, ortak Türkçe yayınlar Türk Dünyası’nın her köşesinde okunmalı, bu ülkelerin Türkçe TV'leri herkesçe seyredilmeli, her dalda yapılacak ortak kurultaylarda, bilimsel toplantılarda konuşmalar Türkçe olmalıdır.

      Bu hedeflere ulaşmak o kadar zor mu?

      Hayır, yeter ki gönüllerde istek olsun.

      Osmanlı Devleti'nin 700. yıldönümü münasebetiyle Haziran 1999'da Elâzığ’da " I.Türk Dünyası Matematik Kurultayı" gerçekleşti. Özbek, Türkmen, Kırgız, Kazak, Tatar, Azerî Türklerinden de bir hayli matematikçi katıldı. Çok seviyeli tebliğler sundular. Türkiye'nin çeşitli illerinden gelenlerin de katkıları gerçekten sevindirici düzeyde idi. Hangi dal olursa olsun matematiksiz bilim olmaz. Gerçek bilim dili matematiktir. Onun için ülkemizde de orta öğretimde olsun, tüm evrenkentlerde olsun matematiğe büyük önem verilmelidir.

      Toplantının ilk akşamıydı. Elâzığ’ın renklerin gizemleştiği o güzel akşamında konukevinin bahçesinde yeni tanıştığım Türkistanlılarla duruyordum. Özbek Türk'ü değerli matematikçi yanıma yaklaştı, İngilizce birkaç kelime söyledi. "No spikidi Ingilisi" dedim. Peki "Nasıl anlaşacağız?" der gibi yüzüme baktı. "Türkçe söyle" dedim. "Ben Türkçe bilmiyorum ki, Özbekçe biliyorum" dedi. Ben: "Özbekçe konuş" dedim. Konuştu, ben de Türkiye Türkçeci. Gayet iyi anlaştık. Hayretle yüzüme baktı, "Aa!.. meğer bizim dilimiz de Türkçe imiş. Halbuki yıllarca Ruslar bize hepimizin, hatta eski Sovyetlerdeki çeşitli toplulukların bile dillerinin ayrı ayrı olduğunu söylemişler, alfabelerimizi bile değişik kılmışlardı." Sonra, iste Elâzığ’ın o güzel aksamında hepimiz kaynaştık.

      Ertesi gün ayni Özbek Türk'ü arkadaş toplantıda nicem ("kuvantum") mekaniğine de uygulaması olan derin yeni matematiğini sunuyordu. Öbür konuşmalarda da olduğu gibi bildirilerin İngilizce değil, çevirili Rusça değil, herkesin kendi Türkçe’sinde olmasını istedik. Bu konuda Kurultayı düzenleyenler de duyarlı idiler. Biraz sonra konuşmaları hepimiz anlar olduk. Ufak farklar vardı. Meselâ bizim nicemde "öz değer" dediğimize Özbek Türkleri "has kıymet" diyorlardı, Azerî Türkleri ise ayni şeye "aslî adet". Her terimi de anlıyorduk. Bazı Kazak, Kırgız Türkçe’si terimler bizdeki "öz Türkçe" gibi, bazı Türkçelerdekiler bizim "eski Türkçe", "Osmanlı Türkçe’si" gibiydiler. Tabii, hepsi Türkçe'dir. Her Türk hepsini anlar, anlamalıdır. Ben suni yakıştırmalar olan "öz Türkçe", "Osmanlıca" diye bir ayrım, bir bölücülük kabul etmiyorum; ikisi de Türkçe'dir, ve o zaman Türkçe dünyanın en zengin dili olur. Ama, Frenkçe, İngilizce bozuntusu "Anglomanlica" lâflar asla Türkçe olamaz. "Ambulans" gibi, "aktivite" gibi, "parlamenter" gibi her özentifikasyon kelime gönlü Türk olanın böğrüne bir diken gibi batar. Böyle sözcükleri kullanan ayıplanmalı, ama aşağılık duygusundan kurtulması için kendisine yardımcı olunmalı.

      İşte Elâzığ’da böylece ilk kez gerçek bir Türk Dünyası Kurultayı oldu, ortak Türkçe'nin zaten varolduğu anlaşıldı. Uluslararası çapta ülken bir matematik ortamı ve düzeyi, hem de Türkçe. "I.Türk Dünyası Matematik Kurultayı" Türk Dünyası için dönüm noktası teşkil etmiş olarak tarihe geçecektir. Bu büyük hizmeti başaran Fırat Evrenkenti yöneticilerini, Kurultayı gece gündüz çalışarak gerçekleştiren Fırat’tan düzenleyicileri, onları destekleyen tüm matematikçileri gönülden ve şükranlarla kutlar, bu başarının diğer dallardaki bilimcilere de nasip olmasını dilerim. ( EurasiaNet'ten )

      Dış Siyasetimiz: "Türkiye'nin dış siyaseti var mı? Yok mok derken bulduk, varmış meğer. Elli senedir Türkiye'nin dış siyaseti bence Avrupa'ya, Amerika'ya yalvarmaktan ibarettir. Yarı şaka yarı ciddi"

      Tübitak: "Şeker vardır, un vardır, helva yoktur. Türkiye'de helvacı olması gereken yere helvacıları koymuyorlar, acenteleri koyuyorlar."

      Türkçe: "Matematiksel yapısı olan tek dildir. İngilizce 300-400 senelik bir dildir. Palavra bir dildir."

      Dünya Dili İngilizce: "Yalandır. Zürih'te istasyonda bir tek İngilizce kelime göremezsiniz, Almanca'dır. İngilizce pop müziği, Coca Cola ve uyuşturucu dilidir" "Osmanlı'yı yıkmış, İslam Alemini perişan etmiş, Türk'ün en büyük düşmanı İngiliz'in tarih kitabından, onlara bir de para verip o kitapları alarak burada çocuklarımıza Türk Tarihini öğretiyorlar. Bu hıyanettir efendim. Açıkça söylüyorum, aptallık da değil, hıyanettir."

      Kültür: "Önemli savaş kültür savaşıdır. Yeniden bir kurtuluş savaşı vermek zorundayız."

      Bilim Adamı: "Gerçek bilim adamının yetişmesi için şu formül lazım: matematik +bilim +gönül".

      Bilimde Evrensellik: "Neyin nasıl yapılacağı evrensel de, ne yapmak istiyoruz, buna insanlar karar verir. ... İşin o tarafı millidir."

      Katıldığım o toplantılarda bir sürü derin adam var;

      Dünyanın her tarafında yeni dünya düzenci, küresel kraliyetçi takımına karşı bir isyan başlamıştır. Türkiye'de küreselciyiz diyenlerin dünyadan haberi yok. Küreselleşme koca bir yalan. Kuleleri vuranın Bin Ladin olmadığını ABD'de, Avrupa'da herkes biliyor.

      TÜRK EINSTEIN'I:

      Esin Afşar kamuoyu tarafından fazlaca tanınıyorsa, o zaman kendisini ‘‘Esin Afşar'ın ağabeyi’’ diye tanıtıyorlardı eşe-dosta; yok eğer, o günlerde ülke kamuoyunda onun ismi öne çıkmışsa, bu kez Esin Afşar, ‘‘Oktay Sinanoğlu'nun kardeşi’’ diye takdim ediliyordu. Kolay değildi elbette ABD'nin ‘‘demir leblebi’’ üniversitelerinden Yale'de 26 yaşında profesör olmak. Arkasından da hem Yale'de, hem de Harvard'da ders vermek. Kolay olmayan bir başka şey de kimyada olduğu kadar, matematikte, fizikte, moleküler biyolojide de dünyanın en iyisi olmaktı elbette. Prof. Oktay Sinanoğlu, bunu da başarmış bir isim. Ama bu kadarla sınırlı değil Sinanoğlu'nun ufku. Japon sarayında saz çalarak, Barış Manço'dan çok önce bu ülkede Türk kültürüne yönelik bir aşinalık kazandıran da o. Kimi zaman da Pasifik'te yelken basarken görebilirsiniz kendisini. Pek çok Amerikalı'nın ayak basmadığı kıyılara, üstelik ölümü bile göze alarak gidip gelmişliği, okyanus dalgalarıyla boğuşmuşluğu vardır. Uçuş sertifikası derseniz, iki üniversite arasındaki derslere veya ders bitiminde evine kendi kullandığı uçakla gidip gelebilecek kadar da usta bir serüvenci. İlkokul öğretmeni, yazdığı romanı kendisine uzatan bu ‘‘sarı civciv’’i biraz ciddiye alsa ve ‘‘Roman kırkından sonra yazılır’’ gibi akla ziyan bir laf etmese, belki de Türkiye'nin en ünlü romancılarından biri olacaktı. Her ne kadar kendisi romancı olamadı ama bir büyük bilim adamı olarak onun ‘‘roman’’ı yazıldı: Türk Aynştayn'ı.

      KİTABI HAZIRLAYAN: EMİNE ÇAYKARA.

      Böyle adam az var

      ‘‘Türk Aynştaynı’’ projesi nasıl doğdu, nasıl gelişti?

      - Tempo Dergisi'nden çalışırken, Oktay Sinanoğlu ile bir söyleşi yapmıştım (1998). Dünyada nev-i şahsına münhasır, takma akıl yerine kendi aklına başvuran, düşünen, araştıran, bilgiyi önemseyen insan sayısı ne yazık ki az. Uluslararası bilim dünyasında kendini çoktan kabul ettirmiş Oktay Sinanoğlu'nun böyle biri olduğu açıktı. 1999'da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Nehir Söyleşiler Dizisi doğdu ve Mürşit Balabanlılar'a Oktay Sinanoğlu'nun bu dizide yer alması gerektiğini söylediğimde, öneri kabul edildi. Sonra Oktay Bey projeyi kabul etti ve derken söyleşilere başladık.

      Söyleşiler ne kadar sürdü, söyleşiler sırasında sizi en fazla zorlayan ne oldu?

      - Söyleşiler sekiz ay gibi kısa bir sürede bitti, üstelik araya Sinanoğlu'nun ABD ziyaretleri, Anadolu konuşmaları girmesine rağmen. Haftada en az iki gün, çoğu zaman daha fazla ve neredeyse tam gün söyleşi yaptık. Söyleşiler sırasında beni zorlayan bir şey olmadı, belki söyleşi dışı sohbetlerimiz süreyi uzattı ama bu sohbetler de 'dáhi' bir bilim adamının yorumlarını içerdiği için bana çok zenginlik kattı.

      Bu tür kitaplar yeni yeni deneniyor Türkiye'de. Sizce ne gibi faydası olacak bu tür kitapların?

      - Sivil, sözlü tarih çok önemli. Bir kişinin geçmişi, çoğu zaman bir toplumun göremediğimiz yanlarını anlamaya yaradığı gibi, aynası da olabiliyor. Ve bu tür kitaplar, yeterince titizse eğer, çok önemli bir belge niteliği taşıyor tabii. Soru-cevap şeklinde olması hem okuyana kolaylık sağlıyor, hem de düz bir şekilde anılarını yazan birisinin unuttuğu, atladığı konuların en aza indirgenmesine yol açıyor.

      Kitabı okuyup bitirince, şöyle bir manzara çıkıyor ortaya. İngilizler'le Amerikalılar işi gücü bırakmışlar; Türkiye, Türkçe ve Türk kültürü ile uğraşıyorlar. Siz o kadar yıl ABD'ye yaşadınız. Gerçekten böyle mi bu?

      -Tabii öyle. Üstelik sadece Türkiye ile uğraşmıyorlar. Ayaklarına bağ olarak gördükleri her devletle uğraşıyorlar. Tarihte Romalılar'dan beri bir ülkeyi köleleştirip ortadan kaldırmak için bilinen ve uygulanan bir yöntem var: O ülkenin dilini yok etmek. Bir milletin dili nasıl unutturulur? Bunun neredeyse ders kitaplarına girmiş tek bir yöntemi var: Bir ülkede, yabancı dille eğitimi ana okulundan başlatırsan, bir veya bir buçuk nesil sonra o dili unutturabilirsin. Atatürk Türkiyesi'nde İngilizce eğitim yapan bir tane Türk okulu yoktu.

      Siz yabancı dil öğretilmesine değil, yabancı dille eğitim yapılmasına karşısınız...

      -Her gittiğim ülkenin dilini biraz öğrenip o dilde bilimsel konuşma yapmış biriyim ben. Dil öğrenilmesine neden karşı olayım. Yabancı dille eğitim başka, o bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür, ihanettir. Bunu ne kadar mahsurlu olduğu üzerine yazılmış tonlarca kitap vardır dışarıda. Hem kimliğini kaybedersin, hem de hiçbir şey öğrenemezsin.

      Peki herkesi uyutarak mı yaptılar bu işi?


      -Bu yutturuldu Türkiye'ye. Bütün sömürgelerde aynı iş yapılmıştır. Her sömürgeci, ‘‘dünya dili’’ diye kendi dilini yutturmaya kalkar. Gidin Tunus'ta, Cezayir'de sorun. Onlar da Fransızca'yı dünya dili sanırlar. Eski Sovyetler'de de dünya dili olarak Rusça bilinirdi. Güney Amerika'ya gittiğiniz zaman İspanyolca'dır bu. Yani dünya dilinin İngilizce olduğu sözü bir palavradır. 1953'ten beri millete yutturulan budur. Böylece dünyanın en itibarsız, en sıfırı bol ülkesi haline getirildik.

      YÖK'ün de bu planın bir parçası olduğunu söylüyorsunuz kitapta...

      -YÖk üniversitelerde araştırmayı bitirtmek ve bütün üniversiteleri İngilizce eğitime geçirtmek için kurdurulmuştur. Anadolu üniversitelerinde araştırma yapmakta direnen insanların da başına gelmedik kalmaz, yardımcı doçentlikten yukarı çıkartılmazlar. Hele bir de Türkçe bilimsel yayın yapmaya kalkarlarsa, cezalandırılırlar adeta. Bu Kemal Gürüz meselesi filan da değildir. Kemal Gürüz oraya bu görevle konmuş birisidir.


      Batılılar'ın Türk adını tarihten silmeyi amaçladığına ilişkin tezleriniz de var...

      -Bütün Batı'da Haçlı kafası vardır. Ben yıllardır hepsini tanıyorum. En insancıl, en hoşgörülü görüneni biraz kurcalayın, altından Haçlı zihniyeti çıkar.

      Samuel Huntington'un 'Medeniyetler Savaşı' tezi haklı mı yani?

      -Huntington kim? Huntington'a devlet yazdırdı o kitabı. Amaç kamuoyu oluşturmak. Oradaki basın-yayın da buna teşnedir. Önce düşman yaratırlar, sonra da bugün olduğu gibi gidip tepesine binerler. Bunu dünyada herkes anladı artık.

      Nasıl yani, Afganistan'a yönelik harekátın terörle alakası yok mu diyorsunuz...

      - 11 Eylül'de ben Ankara'ya geldim. Nereden geldim? Avrupa'da üç ülkede yapılan bin kişilik bir toplantıdan. Uluslararası Gençlik, Eğitim ve Küreselleşme toplantısı. İsviçre, Almanya ve İtalya'da yapıldı. Avrupalı bin bilim adamı katıldı. Bu toplantılarda bir sürü 'derin' adam var. Orada herkes bir teláş içindeydi. Ne zaman oluyor bu? 11 Eylül'den bir hafta evvel oluyor. Herkesin dilinde, ‘‘Yakında büyük bir olay olabilir ve bundan üçüncü dünya harbi bile çıkabilir’’ lafı vardı. Ankara'ya geldik, bu olay oldu. Bunu görmemek mümkün mü?

      [B]Kim yaptı o zaman bu işi?[/B]

      - Bir-iki milyon insan dünyayı idare edebilmek için her şeyi yapıyor. Küreselcilik bu manadadır ama Türkiye'de başka türlü yutturulmuştur. Batı dilinden, ulusal egemenliğinden, ulus-devletinden vazgeçti diye yutturulmuştur. Böyle bir şey yok.

      Sizin ABD'ye yönelik eleştirilerinizi Amerikalılar biliyor mu?

      - Herhalde biliyorlardır. Onların kulağı deliktir.


      Peki hiç rahatsız olmuyorlar mı?


      - Ben bunları açıktan söylemedim ama yine de başımıza bin türlü bela geldi.

      Ama isteselerdi ortadan kaldırırlardı herhalde.

      - Kaldırırlardı elbette ama kimse dinlemiyor diye ilgilenmediler herhalde. Ayrıca Kenedy'ler dahil kürselcilere karşı çıkan dünya kadar insanı temizlediler. Malcolm X filan dahil 35 kişi gitti benim bildiğim. Başımıza gelen şeylerin hepsini kitapta anlatmadık elbette, bunları geçelim dedik. Üstelik sadece Amerika'da değil, Türkiye'de de, Rusya'da da çok bela geldi başımıza.

      Ama bütün bunlara rağmen ABD'yi terketmediniz, orada kaldınız...

      - Nereye gideceğiz? Türkiye'de zaten istemiyorlar. Dünya üniversiteleri havada kapıyor beni, burada beni kaçırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü üniversitelerin İngilizce eğitim yapmasına karşı çıkıyorum ben. Türkiye'yi saptırıp kafaları karıştırmışlar.

      Peki ama kim veya kimler yapıyor bunu ?

      - Efendim, Amerika'nın Psıkolojik Savaş Dairesi vardır. Psıkolojik Savaş Üniversitesi vardır. Buralarda, ülkelerin topsuz-tüfeksiz nasıl fethedileceği anlatılır.


      Bir taraftan bunları yapıyorlar ama bir taraftan sizi yüksek maaşlarla en önemli üniversitelerinde tutuyorlar, araştırmalarınız için kredi imkánları tanıyorlar. Bir çelişki yok mu burada?

      - Bunlar eskidendi. Türkçe meselesinde faaliyete geçer geçmez birtakım zorluklar çıkmaya, bazı kapılar yüzümüze kapatılmaya başlandı. Ben bir de bir sahada kapı kapatıldığı zaman, diğer sahada iyi işler yapıyordum. Matematik kapısı kapanınca, moleküler biyolojide kitaplara geçen teoriler çıkartıyordum. Sonra başka bir taraf. Böyle böyle idare ettik. Kolay olmadı tabii.

      (Hürriyet,Haber Tarihi : 03.11.2001)
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Türk Aynştaynı Oktay SİNANOĞLU Kitabi

      EMİNE ÇAYKARA

      1962 yılında, henüz 26 yaşındayken, ABD'nin Yale Üniversitesi'nde dünyanın en genç profesörü...
      İki kere Nobel'e aday gösterilmiş ilk Türk...
      Kimyaya matematiği sokmuş, moleküler biyolojinin kurucularından, fizik, astrofizik, nükleer fizik gibi bilimin çeşitli dallarında bir "harika çocuk"...
      TUBİTAK, ODTU ve Boğaziçi Üniversitesi' nin kuruluşlarında yer almış, Türkiye'de bilimin gelişmesi için mücadele vermiş bir kişi...
      Ve ülkesinin sorunlarına kafa yormuş, bu uğurda tüm gücüyle savaşmış bir aydın.

      İŞ BANKASI yayınları 10/2001
      Isbn: 9754582947 480 sayfa Dil: Türkçe
      Türü: Bilim Teknik



      HEDEF TÜRKİYE
      Yazar:
      OKTAY SİNANOĞLU

      Yazar bu kitabında yurt ve dünya sorunlarına değiniyor.
      Küreselleşme mi üresel kraliyetçilik mi?
      Yabancı dille eğitimde iş anaokuluna kadar inince..

      OTOPSİ yayınları 1/2002
      Isbn: 9758410229 330 sayfa Dil: Türkçe
      Türü: Türk Siyasi Tarihi




      BYE BYE TÜRKÇE: BİR NEW YORK RÜYASI
      Yazar:
      OKTAY SİNANOĞLU

      "ABD Bilim ve Sanat Akademisi"nin ilk ve tek Türk üyesi; iki kere Nobel adayı... Kim bu adam? Kim bu çetin Türkçe öğretim savaşçısı? Onu niye hepimiz yeterince tanımıyoruz? Sinanoğlu, ABD nam ülkede çok genç yaşında profesör olmuş bir harika çocuk; ülkesindeki "Amerikan Rüyası"nın yanlış yaygınlığından, Türkçe'nin itilip kakılarak, herhangi bir sömürgedeki "yerli dili" muamelesi görmesinden son derece rahatsız."
      Atilla İlhan

      OTOPSİ yayınları 8/2000
      Isbn: 975841013X 429 sayfa Dil: Türkçe
      Türü: Edebiyat İncelemesi



      BÜYÜK UYANIŞ
      Yazar:
      OKTAY SİNANOĞLU

      Amerika'da bugünlerde esen hava. Hot-Dog Ulusçuluğu. Küresel Kraliyet'in gizli örgütleri. Derin oyunlar arasında bağlantı. Amerikan psıkolojik savaş okulu. Türkiye'yi tasfiye planı.

      OTOPSİ yayınları 10/2002
      Isbn: 975841027X 424 sayfa Dil: Türkçe
      Türü: Türk Siyasi Tarihi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      ABD artık cesede dönüştü

      * Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun ART’de canlı yayımlanan Ceviz Kabuğu programına konuk olan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, “ABD, bu kez Titanik gibi battı. Gizleniyor ama ABD artık tamamen bitti” dedi.

      Türkiye, ABD cesedinin arkasından koşmamalı
      Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, ABD’de ortaya çıkan büyük ekonomik krizin ABD’yi tamamen çökerttiğini, Batı’nın ve IMF’nin de çöktüğünü ama bir tek Türkiye’nin IMF’yi başından atamadığını belirtti

      Haber: Macit SOYDAN

      Usta Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Avrasya Televizyonunda (ART) canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında konuşan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, küresel kriz ve Türkiye gündemine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Küresel ekonomik krizi, kaynağı olan Amerika’da gözlemleyen Prof. Dr. Sinanoğlu, “İki ay boyunca Amerika’nın batışını, Titanik’in batışı gibi izledim. Buralardan görünmüyor batış. Saklanıyor ama ’Aslan Amerika’artık tamamıyla bitmiştir” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tartışma yaratan “kriz bizi teğet geçer” sözünü değerlendiren Sinanoğlu, Başbakana bir matematik kuralını hatırlattı: “Matematikte teğet vardır. Bir de kesen vardır. Teğet biraz aşağı kayarsa keser.”

      Açlıktan kırılan ülkeden fayda bekliyoruz
      Oktay Sinanoğlu, Amerika’nın batışının otuz yıldır hazırlanan bir süreç olduğunu dile getirdi. Yakın bir gelecekte Amerika’nın beş kuruşunun kalmayacağını söyleyen Sinanoğlu, şöyle konuştu: “Kapitalist sistemlerde her 10 yılda bir böyle şeyler yaşanır. Sistem bozulur, toparlanır... Ama bu sefer böyle değil. Bu sefer tam anlamıyla bir çöküştür. Üstelik aniden bir çöküş de değildir. Otuz yıldır adım adım hazırlanan bir çöküştür. İnsanlar sürekli olarak borçlandırıldı. Sürekli tüketime yönlendirildi. Amerika on senedir Çin’den aldığı borçlarla ayakta duruyor. Biz, batmakta olan, açlıktan kırılan bir ülkeden fayda bekliyoruz. Amerikanın borcu milli gelirinin 53 katı. Batan bankaları kurtarmak için yaptığı devletleştirmeler parası olduğundan değil, para basabildiğinden. IMF 50 milyar dolar verecek diyorlar. 1 milyar dolar verecek hali yok IMF’nin. Onların kaynağı Amerika’ydı.”

      Merkez Bankası’nın sahibi devlet değil
      Prof. Sinanoğlu Amerika’nın ekonomik sistemi ile ilgili bir başka bilinmeyeni daha açıkladı. Amerikan Merkez Bankası’nın bizdekinden farklı bir anlama geldiğini ifade eden Sinanoğlu, “Amerikanın Merkez Bankası beş bankerden oluşuyor. 1905’ten beri bu böyle ama Amerikan halkının da haberi yok, onlardan gizlenmiştir bu gerçek” dedi.

      ABD’nin krizi Türkiye’nin kurtuluşu olur
      Hulki Cevizoğlu’nun sorularını yanıtlayan Oktay Sinanoğlu, bugün ufak tefek ülkelerin bile Amerika’ya kafa tuttuğunu ama Amerika’nın onlara “gık” bile diyemediğini belirtti. Türkiye’nin de başını dik tutarak bu zor durumdan kurtulabileceğine dikkat çeken Sinanoğlu ilginç bir benzetme yaptı: “1919’da Atatürk Samsun’a çıktı. Bir yıl sonra 1920’de İngiltere çöktü. Kimse bunu söylemez. Şimdi de ABD çöktü. Amerika’nın batışı bizim ikinci kurtuluşumuz olur inşallah.” Sinanoğlu şöyle devam etti: “Serbest piyasa, küreselleşme edebiyatları artık bitmiştir. IMF bitmiştir... Zaten IMF’yi başından def eden Brezilya gibi ülkeler kurtulmuştur. Bundan sonra denge politikası gütmeliyiz. Bunu yaparak bir iki yıl içinde Brezilya gibi dünyanın parlayan ülkeleri arasına girmemiz mümkün. Türkiye’nin bunu yapacak gücü vardır.”

      IMF’yi atarsak sorunu çözeriz
      Prof. Dr. Sinanoğlu Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de insanların borçlandırıp üretimi azaltarak krizin tetiklendiğini belirterek “Sömürge ülkelerinde bile görülmeyen şeyler yaşıyoruz” dedi ve devam etti:
      “İnsanları borçlandırdılar. Kredi kartıyla... Mortgage ile... Parası olmayan adam da ev aldı, araba aldı. Sonunda Türkiye’de üretim sıfırlandı. Satacak bir şey kalmadı. Toprak da kalmadı satacak onu da sattılar. Hatta bize gelen duyumlara göre satmadılar, bedava verdiler. Bir iki hükümet önce metni görmeden onaylanıp meclisten geçen yasa ile sömürge ülkelerinde görülmeyecek şeyleri yaşıyoruz... Sorunun biri AB biri IMF. AB’ye ’eyvallah biz istemiyoruz’dersek, IMF’yi de başımızdan atarsak sorun çözülür. Hiçbir şey yoktan var edilemez. Amerika’ya da bu oldu. Bitti gitti... Cesedin peşinden ne diye koşuyoruz? “

      Ülkemizde bilim neredeyse yasak
      Oktay Sinanoğlu’nun Türkiye gündeminde yer alan konularla ilgili yaptığı diğer önemli açıklamalar başlıklarla şöyle:
      * YÖK’le kestiler
      “Bizim Batıya fiziği matematiği öğreten pirlerimiz var. Cebiri sıfırdan icat edip Batıya öğreten var. Şimdi ise orada adı sanı duyulmamış bir üniversiteye gidip eğitim için dünya kadar para dökülüyor. Geri geldiğinde tek meziyeti ’Tarzanca İngilizcesi’yle ders vermek oluyor. Bu ülkeye yapılan en büyük ihanettir bu. Oralara akıtılan paralar Türkiye’deki üniversitelerin AR-GE faaliyetlerine ayrılan paradan daha fazla. Türkiye’de bilimsel araştırma yapmak neredeyse yasak. Üniversitelere ’evrenkent’dedik. Evrensel bilgilerin üretildiği yer anlamında. Bilimsel araştırma yapmanın önünü üniversitelerde YÖK’le kestiler.”

      * Kürtçe eğitim
      “Ben kimsenin diline karşı değilim. Bu insanlığın zenginliğidir. Fakat bir ülkenin ana dili ve eğitim dili çoğunluğun dilidir. Mesela Fransa’da eğitim dili Fransızca olmasaydı Fransa 5 parçaya bölünürdü. Kürtlere bir alfabe icat ettiler.”

      * Ümraniye davası
      “Ergenekon adını vermek psikolojik bir savaşın göstergesidir. Böyle oyunlara gelmeyin. Türkiye’den de geldi sanmayın. Dışarıdan talimat gelmiştir. Bu, psikolojik yani ruhbilimsel savaşın alâmeti. CIA marifeti işlerle ayağa düşürülüyor. Öyle bu işler.”

      Dünyada en genç profesör olan kişi Sinanoğlu
      Batı’nın sömürge ve katliama dayalı olduğunu Ceviz Kabuğu’nda Hulki Cevizoğlu’na örnekleriyle açıklayan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, ABD’nin de artık 20-25 parçaya bölünme aşamasına geldiğini ileri sürdü. Kendisinin atom bombası yapabilecek bilgiye sahip olduğunu söyleyen Sinanoğlu, profesör unvanını dünyada en genç kazanan kişi.

      Olmayan şey için neyin özrü?
      Millet atasına küfreder hale getirilmiş. Onlar bizden özür diliyor mu? Ama bu millet kendine
      gelecek
      Sömürgeleşmenin en tehlikesi “fikirlerin ve gönüllerin sömürgeleşmesi” olduğunu ifade eden Sinanoğlu, sözde Ermeni soykırımı için özür kampanyası açanları kastederek, “Kendi atasına küfreder hale getirilmiş bir milletten ne bekliyoruz?” dedi. Prof. Sinanoğlu şunları söyledi: “Olmayan bir şey için bizden neyin özrünü bekliyorlar? Dünyanın her yerinde Türkler soykırıma uğruyor. Onlar bizden özür diliyor mu? Yahudilerden bari ibret alın. Dünyanın herhangi bir yerinde bir Yahudi’ye bir şey olsa yer yerinden oynuyor... Daha önce Ermeni soykırımı bir yana, Ermenistan diye bir devletin bile yoktu. İngilizler buralara Kürtleri ve Yahudileri doldurdu. Olmayan bir şeyin peşinde koşuyoruz ama bu millet kendine gelecek. Gençler için için geliyor.”

      Yeni dünya düzeni hortlatıldı
      Çeşitli kavramları üretir, tartışırlar ama uygulanmaz. Özelleştirme kavramı İngiltere ve ABD’den sonra Türkiye’ye geldi ve Türkiye’de uygulandı

      Batı emperyalizminin “yeni dünya düzeni” adı altında yürüttükleri sömürge faaliyetlerinin 1900’lü yılların başından sonra Bush ve Clinton zamanında yeniden hortlatıldığını ifade eden Oktay Sinanoğlu, Türkiye’nin Amerika ve Avrupa’da üretilen ama uygulanmayan kavramlarla nasıl çıkmaza sokulmak istendiğini şu sözlerle anlattı: “Dünyanın yüzde 7’si hizmet için yeter. Gerisini birbirine kırdıralım, diyenler bunlar. Gençliğe söylenen yalanları bir yana koyarsak bizim kültürümüz insan olmaya dayanır. Biz insanın her türünü insandan sayarız. Batı emperyalizminin temeli ise ırkçılığa ve katliama dayanır. Çeşitli kavramlar oralarda üretiliyor ve Türkiye’de uygulamaya konuyor. Mesela özelleştirme kavramı İngiltere ve ABD’den sonra Türkiye’ye geldi. Küreselleşme kavramı da böyle. Oralarda üretilir, biraz tartışılır ama uygulanmaz. Oralarda kısa süre sonra adını duymazsınız ama Türkiye’de her gün duyuyoruz.

      Bir biz kaldık el pençe duran
      Küreselleşme lafını Amerika’da bir kez duydum. O da bir ekonomi programında ve bizim anladığımız anlamından çok daha farklı olarak... Gözümle gördüm ki Türkiye’de en ufak ayrıntıya kadar kendi adamlarını yerleştirdiler. Avrupa’da bile hiçbir şeyin kendi kendine olacağını düşünemezsiniz. Orada öyleyse, Türkiye’de haydi haydi olur bunlar. Amerikan başkanları da aslında birer kukla. Küresel kraliyetçiler bunları yönetiyor.”
      Medyadaki tekelleşmeye de dikkat çeken Prof. Dr. Sinanoğlu, “Amerika’da bütün medya neredeyse bir kişinin elinde. Aynı kişi Avrupa’da ve Türkiye’de de el altından pek çok kuruluşun sahibi. Türkiye’de Amerika’nın bu durumu gizleniyor. Çünkü bir Türkiye kaldı Amerika ve IMF’nin karşısında el pençe duran” diye konuştu.

      İhtilaller vatanı kurtarmak için yapılsa son 10 yılda yapılırdı
      Batıda olduğu gibi Türkiye’de de işlerin bir yerlerden gelen talimatlarla yürüdüğünü program boyunca sık sık ifade eden Sinanoğlu, “İhtilaller, ilkelere karşı çıkılıyor, ülke elden gidiyor diye yapılsaydı, şimdi yapılırdı. Son 10 yılda yapılırdı. Milliyetçiliğin içini boşaltıp “anti-komünist” dediler. Gerçek komünistleri yok edip komünizmin içini boşalttılar. Ona da ” anti-emperyalist “ dediler. Bu iki kelimeyle gençleri birbirine kırdırdılar. Ortada hiçbir şey kalmadı. Bir sağ bir sol hükümet geldi sonra bir darbe. Sonra yine aynı düzen. Bu da ortaya sahte sağcıyı, sahte solcuyu, sahte dindarı, sahte çağdaşı çıkardı” dedi.

      29/12/2008 03:04
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...