Bilim Adamları Türkiye'yi Tartışıyor

      Gelelim madem inanç özgürlüğü sağlanmaya çalışılıyo neden tüm kamu alanları gözetilmiyor cümlesine.Yani bu sözü söylerken inanarak mı söylediniz,yoksa yem mi attınız ortaya pek anlayamadım.Yasanın bu haliyle bile azınlıklar tarafından bir sürü yaygaraya neden olduğunu gözönüne alırsak dediğiniz anlamda bir düzenlemeye kalkışılsaydı neler,neler atılırdı ortaya !!


      HOCA MESELE BURDA. YASAYI BU HALDE ÇIKARANLARIN DÜŞÜNCELERİNİ DAHA ÇOK MERAK ETMELİSİN. BENİM FİKRİM AÇIK BEN AZINLIKLARDANIM...........................

      TABİİİİİ SEN BU AZINLIK CÜMLESİNİ AÇABİLİRSEN.
      YUKAKAPİLİ
      "BUNALR BAZI KESİMLERİN OYUNU ALMAKİÇİN TÜRBANI SERBEST BIRAKIYORLAR" demiş Maksut Kardeşim.
      Yahu zaten onları oyunu alıyor. Oyunu aldığı kişilerin ayonu almak için böyle birşeye gerek yok ki.

      Maksut'un baştan beri göremediği bir şey var ki ben bir Müneccimin gözünden bunun nasıl kaçtığını da merak etmiyor değilim.

      12 Eylül ihtilali yapılmış ve üniversitelerde Türban Yasağı gelmiş. Ama geçen hafta duyduk ki Kenan Evren birilerine "Türban Takmayı teşvik edin ve taktırın" diye bir de gizli talimat göndermiş. (Geçenlerde bir 12 Eylül görevlisi açıkladı). Yani amaç bu memlekette Türban gibi kanayan bir yara açmak, bitmeyecek sosyal kavga başlatmak.
      Sevgili Maksut;
      Senin göremediğin nedir biliyor musun?
      Bu hükümetiiktidara taşıyan TÜRBAN YASAĞIDIR. Türban yasağı olmasa bunlar değil iktidarı muhalefeti bile göremezdi. Bunu dünya gördü ama bir siz göremediniz.
      Sevgili Maksut;
      ABD'nin şimdilerde rafa kaldırıldığı söylenen Yeşil Kuşak Projesi diye bir şey duydun mu?
      Yada günümüzde farklı bir şekilde ortaya çıkan Ilımlı İslam sana birşey hatırlatıyor mu?
      Bu 2 projenin Pentagon Projesi olduğunu biliyor musun?
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      BUNLARI BERABER KONUŞMUŞTUK.

      ŞİMDİ DİYORUM Kİ ARKADAŞLAR ILIMLI İSLAMA DOĞRU GÖTÜRÜLEN BU ÜLKEYİ BİZ BU ROTADA NASIL TUTACAĞIZ.

      DEFALARCA YAZDIM. BU YASA TUZAKTIR. KİMSE İNANMIYOR.

      YASAYI BİR ÇIKARMASINLAR BAK BAKALIM GENÇ TÜRBANLILARDAN OY ALABİLECEKLERMİ. MHP NİYE DESTEK AYNI TABANDAN OY BEKLİYORDA ONDAN. BAN HEM MÜNECCİM HEM BİR BİLENİM.
      YUKAKAPİLİ
      Maksut abi bu iktidar yasayı çıkarsada ,çıkarmasada,hatta sivil hayattada başörtüsünü yasaklasa bu şartlar değişmediği müddetçe %30-40 tan aşağı oy almaz.Burası bir gerçek.Neden dersen başka alternatifi yokta ondan.Ama bıraz sabredersek Türk Milleti olarak,33 yıl sonra emekli olacağım Allah nasip ederse.33 yıl sonunda siyasete atılıp ülkeyi atağa geçirmek için her türlü girişimde bulunmayı buradan taahhüt ediyorum:)Desteğinizide bekliyorum tabi ;)
      Yazar: maksut Tarih: 30.01.2008 Saat: 23:27
      ŞİMDİ DİYORUM Kİ ARKADAŞLAR ILIMLI İSLAMA DOĞRU GÖTÜRÜLEN BU ÜLKEYİ BİZ BU ROTADA NASIL TUTACAĞIZ.


      Bunu sen söyle Maksut. Ben söyleyeceğimi söyledim. Değişmek ve çağa uymak gerekiyor. Kürsüyü temizlemek ve kürsüye çıkmak gerekiyor vb...

      Gerisini de senden dinleyelim...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Yasa tamamen % 80 olduğu söylenegelen başörtüsü taraftarlarının oyunu paylaşma hamlesinden başka bir şey değil.Bu çok açık.MHP'nin duruşunun da inanç özgürlüğü merkezli değil,tamamen oy hesabına dönük olduğu aşikar !
      Ben müneccim değilim elbette.Fakat insanları böylesi düşüncelere sevkeden yaşanmışlıklar var...
      Mesela Nesrin ÜNAL tecrübesi bize MHP'nin inanç özgürlüğü bağlamında son tahlilde gidebileceği nihai yer hususunda tatmin edici veriler sunuyor !!!
      Verilen kavga kesinlikle % 80'i paylaşma kavgasıdır.

      Yeşil kuşak meselesi...
      Ilımlı İslam vs...
      Bunların (velev ki ) Pentagon kaynaklı olması sizce neyi değiştirebilir?
      Şu ya da bu ideolojik duruşun reddi için yeter gerekçe dış kaynaklı olması ise,söyler misiniz hangi ideoloji ve dahası din tamamen yerlidir ?Milletin tamamına yakınının mensup olduğunu ifade ettiği İslam dini sizce ne denli yerli ?!
      Şakir abi;
      "Kemalettin KAMU'nun dizeleriyle ifşa edilen Kabe arabın olsun,çankaya bize yeter duruşuna neden karşı çıktığının izahı açısından ,yukarıya aldığın "bir din olarak Kemalizm"e yönelik eleştirel yazın yeterince açıklayıcı.
      "Kürsüdekiler"in ne oranda yerli duruşu temsil ettikleri tartışması bir tarafa...
      Bir ideoloji olarak milliyetçilik,sosyalizm ve hatta İslam...
      Tümü ithal değil mi?
      Yeşil kuşak projesinin dayatma olduğunu düşünüyorsak neden diğerleri üzerinde de aynı teyakkuz halimizi sürdürmeyelim ?!
      Ya da;
      Tüm bu kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak "demokrasi" demenin bir yolunu bulamaz mıyız?
      Varligini devam ettirebilmek icin kendi ic dinamiklerinden bagimsiz ama mutlak gerekli kuresel faktorlerden biri de bu olabilir mi diye dusunmeden edemedim isin dogrusu.


      ***

      Yaradan’ı aramak

      Filozoflar aslında varoluş hakkında temel soruları sorarken Allah’ın anlamını da sorgulamaya çalışmışlardır. Bunu bazıları açıkça, bazıları ise üstü kapalı felsefe sistemleri ile yapmıştır

      ‘Saddleback Church’ adlı kitabın yazarı Rick Warren, Davos’ta ‘İnanç ve Modernleşme’ konulu oturumda yaptığı konuşmada şöyle demiş:

      “Siz dünya ekonomisini yöneten insanlar. Kendinizi şöyle bir geleceğe hazırlayın. Geleceğin dünyası seküler (çağdaş laik) değil, ‘religious pluralism’ (dinsel çoğulculuk) olacaktır”.

      Bu konuşmayı Davos’ta izleyip yazan Ertuğrul Özkök, konuyu son zamanlarda yazmış olduğu en önemli yazıda pazar günü açtı. Çok dikkatli olarak okudum ve çok da mutlu oldum. Çünkü bu yazı bana uzun zamandır girmek istediğim ama nereden başlayacağımı bilemediğim bir konuya detaylı bir şekilde girme vesilesi olacak. Bana cesaret verdi de diyebilirim.

      Çünkü “ALLAH’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünya”dan bahsediliyor.

      Dinsel çoğulculuk sisteminin temellerini bugünden atanlar işte bu arayışa çıkanlardır.

      Aramaya çıkanlar arasında dünyanın en önemli beyinleri arasında yer alan teorik fizikçiler, matematikçiler, filozoflar var.

      Yazımın bu aşamasında konunun bazı dindarları rahatsız edebileceğini söyleyerek uyarmam gerekiyor. Çünkü dindarlar bu arayışı tamamladıklarını düşünüyor. Dolayısıyla büyük ihtimalle aramaya yeniden çıkanların yanlış yaptıklarını düşünürler. Ancak biz elbette bu kadar büyük bir konuda kimin haklı olduğunu söyleyebilecek yetki ve bilgiye sahip değiliz. Sadece dünyada yeni bir eğilimin var olduğunu tespit edip bu eğilimin nelerden oluştuğunu aktarmak istiyoruz. Herkes öğrensin ki; karşı çıkacaklar da doğruyu bilip karşı çıksın.

      Aslında bu yeni ortaya çıkan bir arayış da değil. Hatta Yunan filozoflarına kadar uzanan bir geçmişte, felsefedeki her adımda da bu arayışın yattığı söylenebilir. Filozoflar aslında varoluş hakkında temel soruları sorarken Allah’ın anlamını da sorgulamaya çalışmışlardır. Bunu, bazıları açıkça, bazıları ise üstü kapalı felsefe sistemleri ile yapmıştır.

      Özetle; felsefe de teorik fizik gibi, Allah’ı arayan beyinlerin düşünce ürünüdür.

      Bir sınıflandırma girişimine göre dünyada iki tür insan vardır. ‘Tanrı vardır’ varsayımına göre yaşayanlar ve de ‘Tanrı yoktur’ varsayımına göre yaşayanlar. ‘Tanrı yoktur’ varsayımına göre yaşayanlar ‘ateist’ olarak adlandırılır ve onlar da güçlü bir felsefi geleneğe sahiptir.

      Size belki şaşırtıcı gelecektir ama teorik fizikçilerin önemli bir bölümü ve güçlü filozofların ağırlıklı kısmı ‘Allah vardır’ varsayımındadır. Bunların arasındaki güçlü beyinler varsayımda kalmamış ve arayışa da çıkmışlardır.

      Burada arayış derken fiziksel bir arayıştan bahsediyoruz. Bilim kurgu değil bu, evet; bunlar ‘Allah’ı fiziksel olarak aramaktan bahsediyorlar..

      Stephen Hawking, Kozmos’u inceleyerek ve fizik teorilerini oluştururken esas amacını Allah’ın aklını anlamaya imkan veren büyük teoriyi kurmak olarak açıklamıştır (A Brief History Of Time adlı kitabı).

      ‘Tanrı zar atmaz’ diyen Albert Einstein ise tavrını şöyle özetlemiştir: ‘Kafamda insan suretinde bir Tanrı canlandırmaya çalışmam; dünyanın yapısı karşısında, onu kavramaya yetersiz algılarımızın el verdiği ölçüde huşu duymak yeterlidir’.

      Yine bu aşamada Tanrı’ya inanan ve onu bulmaya adananların önemli bir bölümünün dindar olmayı da reddettiklerini söylemeliyim.

      Bunun nasıl olabildiğini ise bazı sınıflandırmaları hatırlatıp anlatabiliriz:

      TEİST: İlk işi olan evreni yaratmasının yanında, hâlâ ortalıklarda ilk yarattıklarının sonraki kaderini etkileyen ve gözleyen doğaüstü zekâya inanır.

      Deist’in kurduğu sistemde ise onlar da doğaüstü zekâya inanırlar ancak onlara göre bu zekânın eylemleri özellikle kainata hükmeden kanunları düzenlemekle sınırlıdır. Deist’in Tanrı’sı asla yaratmadan sonra müdahale etmez ve insan meselelerine özel ilgi duymaz.

      PANTEİSTLER ise Tanrı kavramını doğanın ya da kainatın işleyişine hükmeden kanunların tümü olarak görürler, bir kozmik zekadır bu. Bu bağlamda Einstein’ın bir Panteist olduğunu söylemekte yarar var. ‘Tanrı zar atmaz’ lafı da bu kozmik zekâyı anlatmak için kurulmuş bir cümle.

      Tüm bu yaklaşımları dindarlık-din karşıtlığı basit ikilemine indirip kategorileştirmek yanlış olur. Çünkü burada çok karmaşık olan bir arayış ve bu arayışa cevaplar geliştirme girişimi var.

      Bu nedenle ilk okuyuşta Panteizmi savunuyormuş gibi gözüken Paul Davies’in ‘The Mind Of God’ adlı çalışmasının, din hakkında güzel şeyler söyleyen bilim adamlarına verilen ödül olan Templeton ödülünü almış olması bizi şaşırtmamıştır.

      Allah’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünyada olunduğu kesindir. Bu da seküler dünyada olacaktır ve bu da modernleşme sürecinin bir parçasıdır. Bu arayışlara karşı çıkacağını tahmin ettiğimiz kurumsallaşmış din korumaya çalışacağı düzenle Allah’ı keşfetmeye çıkmış yeni seküler dünyanın kuracağı dinsel çoğulculuk çatışacak ve bu mücadeleyi farklı içeriğiyle seküler dünya kazanacak.

      serdar.turgut@aksam.com.tr
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Dindarlık bu mu?

      serdar.turgut@aksam.com.tr


      Türban tartışmalarına son derece duyarlı bir dönemimde yakalandım. Son zamanda Yaradan ve dindarlık üzerine çok yoğun bir düşünme sürecindeyim. Kutsal metinlerden teorik fiziğe, kuantum fiziğinin öneminden sufizme kadar çok ağır ve derin konularda düşünmeye çalışıyorum.

      Çok şey de öğreniyorum. Bugünlerde, Einstein’ın hayatının önemli bir bölümünü adamış olduğu ‘Her şeyi açıklayan büyük teoriyi’ insanoğlunun sonunda oluşturmaya hayli yakınlaştığını öğreniyorum.

      Kuantum fiziği ile geleneksel fizik arasında bağlantıyı kurup yani küçük parçacıklar ile kozmos gibi makro parçalar arasında bağlantıyı kurmaya çalışan teoriler burada.

      Kendim tam anlayamadığım için burada anlatmam da mümkün değil. Tamamen anlamam belki hiçbir zaman mümkün olmayacak. Sadece temeli, ana fikri anlayabilsem yetecek bana.

      Örneğin; bir ‘String teorisi’ var. Küçük parçacıklar ve kozmos arasındaki etkileşimi büyük bir teoride formüle ediyor bu. Hissediyorum ki; çok etkileyici ve önemli bir şey. Bunun üzerinde çok büyük beyinler çalışıyor.

      Yanlış anlamayın, bu konularda düşünen, formüle eden bilim adamları dinden uzaklaşmıyor. Bilakis çok şeyi açıkladıkça, teori büyüdükçe açıklayamadıkları da büyüyor.

      Bu nedenle bunların hemen hepsi bu kadar büyük teori ile uğraşmalarına rağmen hayatlarına mutlaka metafizik bir boyut da katıyorlar. Misal olarak, bu teorik fizikçilerin önemli bir bölümü sufizme ilgi duyuyor.

      Olayı biraz kaba ifade ederek bütün bu çalışmayı din ile kozmik teorinin çakışma noktası olarak yorumlayabiliriz.

      Bunları okuyunca, dinin pozitif ilim temelini de düşününce, Türkiye’nin son günlerdeki halinden mutlu olamıyor tabii ki.

      Din, birkaç kızın saçının ne kadarının görüneceği tartışmasından çok daha büyük bir kavram, çok daha içerikli bir sistem. Konuyu türbana indirgeyenler dine hizmet ettiklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar. İnandıklarını küçültüyorlar aslında farkında değiller.

      Teoloji ve teorik fizik bilgim tam olsaydı bunların her argümanını paramparça ediverir, onları utandırırdım. Bunu yapacak beyinler bence susmayıp girsinler tartışmaya. Bu konular siyasetçiler, askerler ve YÖK arasında çözülemez. Aydınlatıcı beyinlere, türbanın dinle alakalı olmadığını söyleyip, dinin ne olduğunu anlatacak beyinlere ihtiyaç var.

      İnsanlar dinin ne olduğunu anlayınca son günlerin tartışmalarından utanırlar. Benim gibi okuyup öğrenmeye çalışan insanları ise daha da soğuturlar.

      Şunu unutmayın; AKP ile bazı düşünürler arasında kurulmuş karşılıklı anlayışa dayanan bağ kopmaya başlamış durumdadır. ‘Umurumuzda değil, halk desteği bizde’ diyeceklere bunun yetmeyeceğini, bunun kendilerinde mutlaka tatmin edilememiş bir alan bırakacağını hatırlatmak istiyorum.

      ‘String teorisi’ni biraz öğrenmeye çalışınca, eskiden bilimkurgu âlemine ait olan paralel kozmoslar olgusunun gerçek olabileceğini de görmeye başlıyorsunuz.

      Dediğim gibi; kavranması çok zor matematik formüller bunlar ama ben Türkiye’nin bugünkü haline bakınca ‘String teorisi’nin mutlaka gerekli olduğu kanısındayım. Çünkü şu anda bugün biz burada yaşayıp giderken mutlaka paralel bir dünyada başka Türkiye de var olmalı.

      Başka yerlerde çok daha huzurlu, lüzumsuz tartışmalarla kendisini tüketmeyen güzel bir ülkenin var olduğuna eminim. Neden derseniz; benim bildiğim Türkiye bu hale gelemezdi.

      İster inanın ister inanmayın böyle bir olasılığın olabileceğini ispat etmenin aşamasına geldiler. Einstein’ın büyük teorisi hayali nihayet gerçekleşecek. Bu olunca dine bakışımız değişecek ve belki de herkes daha dindar olacak ama detaylarla uğraşmayacak.

      Seküler bir hayatta Yaradan’ı aramak da bu işte...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Galiba, yeni insanın "inanç kozmografyasında" artık böyle spiritüel unsurlar önem kazanıyor.

      Geçen perşembe günü Davos'ta çok ilginç bir oturumu izledim.

      Konusu "İnanç ve Modernleşme"ydi.

      Dikkat ettim, artık "din" kelimesinden çok "inanç" kavramı kullanılıyor.

      Din, bugünün insanını anlamak için fazla kalıplı bir kavram.

      İnanç ise daha geniş ve insanı "yaratıcı" kavramıyla baş başa bırakıyor.

      Orada Rick Warren adlı Amerikalı konuşmacı, hepimizi şaşırtan bir "gelecek tahmininde" bulundu.

      "Saddleback Church" isimli bir kitap yazmış.

      Çok kesin ifadelerle şunu söyledi:

      "Siz, dünya ekonomisini yöneten insanlar. Kendinizi şöyle bir geleceğe hazırlayın. Geleceğin dünyası seküler (çağdaş laik) değil, 'religious pluralism' (dinsel çoğulculuk) olacaktır."

      * * *

      Tabii bu tahmin, hepimizi karamsar bir havaya soktu.

      Önce ben de öyle baktım.

      Sonra aklıma, İstanbul'daki restoranın feng şui gurusu geldi ve kendi kendime şunu sordum:

      Acaba sekülarizmin yerini alması beklenen "dinsel çoğulculuk" nedir?

      Yani sekülarizm gidecek ve onun yerini, hiç değişmeyen, bugünkü anlamıyla bağnaz, dogmatik, emredici ve insanı yaratan karşısında hiçbir zaman yalnız bırakmayan bir din mi alacak?

      Yoksa, onun yerine daha muğlak, daha yaygın, hepimizi yaratan fikriyle baş başa bırakacak yeni inanış biçimleri mi?

      Yani "dinsel çoğulculuk" kavramı, özerk, bağımsız iradelerden oluşan "federatif bir inanç" sistemini mi haber veriyor?

      * * *

      Bana göre öyle.

      Artık şuna inanıyorum:

      İnanç kavramı da rekabete açılmıştır.

      Hiçbir tek tanrılı din, bugünkü dogmatik ve hayatı dışarıdan düzenleyici haliyle varlığını sürdüremez.

      Çünkü insanoğlu, Allah'la baş başa kalma iradesini ve cesaretini göstermeye başladı.

      Bugün "türban zaferini" kazandığını sanan insanlar, ona destek veren liberaller, bazı sosyologların iddia ettiği gibi "moderniteyi" falan değil, bal gibi geçmişi temsil etmektedirler.

      Onlar, Allah'ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünyada, eskiyi korumaya çalışan din muhafızlarıdır.

      Bu geçici zafer; inancı yeniden tarif edecek, Allah'ı keşfedecek yeni bir seküler dünya karşısında hezimete dönüşmeye mahkûmdur.


      Ertuğrul Özkök
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Bir ideoloji olarak milliyetçilik,sosyalizm ve hatta İslam...
      Tümü ithal değil mi?
      Yeşil kuşak projesinin dayatma olduğunu düşünüyorsak neden diğerleri üzerinde de aynı teyakkuz halimizi sürdürmeyelim ?!
      Ya da;
      Tüm bu kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak "demokrasi" demenin bir yolunu bulamaz mıyız?


      Sevgili Ömer Kardeşim;

      Diğerlerinin bilmem ama milliyetçilik duygusu insan ile başlayan bir ideolojidir ve hiç bir millet için de İthal değildir. Birilerinin onun sistemetiğini kurması yada ideolojik şablonunu çizmesi de bu gerçeği değiştirmez. Kişinin yaşadığı evden başlayıp sokağını, mahallesini, köyünü, kasabasını, vatanını vb. sevmesiyle devam eden bir gelişim gösterir.
      Ama diyelim ki bu ideolojilerin hepsi ithal (öyle olması da normaldir) ve bize yerli olan birşeyler lazım.
      İşte bu noktada bağnaz ve tutucu olamayız. Yani sırf yerli olacak diye dışa kapalı bir ideoloji de sözkonusu olamaz. Öyle olduğu takdirde o ideolojinin hakim olduğu devlet olsa olsa aşiret devleti olur. Bu sebeple yeni ideoloji herşeyden önce evrensel olmalıdır.
      Bu yeni ideoloji için herkes bir tanım yapabilir yada birşeyler önerebilir. İnsanlık tarihine ve günümüze, geleceğe yönelik ideolojiler vb. önerebilir ama yaşadığımız coğrafyanın insanları için dışarıya, sağa, sola bakmaya hiç gerek yoktur. Çünkü çözüm bu topraklardadır. Bu topraklarda 5000 sendir yaşayan kültürü oluşturan geçmişimizdedir.
      Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu toprakların geçmişini biraz okuyan bence başka bir ideoloji de aramaz. Yeter ki ne aradığımızı bilelim.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Türban ve İmamhatip Liseleri

      Türkiye'nin en önemli sorunu eğitimdir.Bunu herkes kabul ediyor sanırım.Şakir abininde zaman zaman dile getirdiği gibi malesef ülkede milli bir eğitim anlayışı oturtulamamıştır.Her gelen hükümetin ilk yaptığı şey mevcut eğitim sistemiyle,öğretim programlarıyla oynamak ,değişikliğe gitmek olmuştur.Bu yetmemiş gibi İmamhatip Liseleri sorun haline getirilip gelişmiş ülkelerin çok önem verdiği araeleman yetiştirilen meslek Liselerinin önü kesilmiştir.OKS ve ÖSS sınavlarıyla milyonlarca öğrenci yarış atı haline getirilmiş,Hakkari'nin uzak bir ilçesinin okuluyla Ankara'nın Çankaya'daki bir okulunun öğrencisi aynı sınava tabi tutularak eğitimde fırsat eşitliğide ortadan kaldırılmıştır.Lisedeki eğitimle ÖSS de sorulan sorular uyuşmadığından liseler sadece diploma alınacak kurum halini almış,milyarlarca YTL nin dersanelere kaymasına göz yumulmuştur.İmamhatip Lisesi sorunu yüzünden Meslek Liselerinin baltalanması sonucu önlerinde tek hedef olarak üniversite kapıları kalan milyonlarla ifade edilen öğrencilerimizin sadece 100-200 bin kişisi bu kapılardan içeri girmeyi başarabilmektedir.Şanslı gibi gözüken bu gençlerimizde mezun olduktan sonra çoğu okumuş işsiz nüfusunun bir parçası olacağından kimisi haberli kimisi habersiz bir şekilde eğitimlerini sürdürmektedir.Üniversitelerimizin sorunları,eğitim kaliteleri zaten ortada (Birkaç kalbur üstü ünv. dışında).Eğitimde bu kadar sorunumuz varken yıllardır bir türbandır gidiyor.Malesef eğitim denilince ilk akla türban ve İmamhatip Liseleri gündeme geliyor,getiriliyor!!!Bizim kaybedecek ,yıllarımızı bir kenara bırakın dakikalarımız bile yok.Bu iki mesele bir anönce halledilmelidir.Kişisel fikrim Madem dünyanın çoğu ülkesinde,Avrupada yükseköğretim veren kurumlarda kılık kıyafette serbestlik var,başörtülü öğrencilerimizin mağduriyeti bir orta yol bulunarak giderilmelidir(Sadece üniversiteler baz alınarak).Veya bir daha konu açılmamak üzere net bir şekilde başörtüsü kamusal alanda olduğu gibi öğretim verilen tüm kurumlarda yasaktır kararı alınmalı,aynı şekilde İmamhatip Lisesi konusuda net bir şekilde halledilip Meslek Liseleri cazip hale sokulmalıdır.Bir Eğitimci olarak artık "Türban"ve "İmamhatip" tartışmalarından bıktığımı ifade edebilirim.
      VALLAHİ DE PES, BİLLAHİ DE PES...

      BU BAŞLIKTA YAZAN BÜTÜN ARKADAŞLARA PES...

      ARKADAŞLAR SİZİN HİÇ FİKRİNİZ YOKMU ?
      SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ YOKMU?

      SORUYORUM SORUMA SORU GELİYOR, YORUMUMU CÜMLELERİ CIMBIZLAYIP AA ÇELİŞTİ DİYORSUNUZ.

      HAYATINI YAZI YAZARAK, POLEMİK YAPARAK VE BU POLEMİKLERİ SATARAK KAZANAN, CİDDİ ZENGİNLİKLER ELDE EDEN KÖŞE YAZARLARININ YAZILARINI ASARAK NE ANLATIYORSUNUZ VALLAHİDE BİLLAHİDE ANLAMIYORUM.

      BU ÜLKEDE KAÇ KİŞİ O YAZILARI OKUYOR?

      NE KADAR ETKİLİLER?
      YUKAKAPİLİ
      Sevgili Maksut Kardeşim;

      Kimn okuyup okumadığüı umurumda değil. Ben son günlerde yaşanan türban tartışmalarına kim nasıl bakıyor ve nasıl bir çıkarımda bulunuyor onu anlamaya çalışıyorum. Bu düşünceler kişisel değil farklı grupların bakışını içermektedir. Sonuçta ben de benim gibi düşünmeyenlerin mantıklarını öğrenmeye çalışıyorum. Örnek olarak türbanı alırsak yandaş olaların da karşı çıkanların da ara çözüm arayanların da önerilerini ve düşüncelerini anlamayaçalışıyorum. Bunun nesi yanlıştır?
      Kaşındaki insanların ne düşünüdüğünü ve neden öyle düşündüğünü anlamaya çalışmadan onlarla nasıl ve neyi tartışacaksın?
      Bu yazıları yazanların kim olduğu önemli değil. Çünkü kişileri tartışmam. Hatta görünen yüzü ile olayı da (burada türban) tartışmam. Ancak fikirleri tartışma taraftarıyım.
      Senin de aslında bu düşüncede olduğunu sanıyorum.
      Yoksa yanılıyor muyum?
      Herhalde; "Ben bilinmesi gereken herşeyi herkesten iyi biliyorum.Fikir dünyasının yağmisini başa vurmuşum!" demiyorsun değil mi?
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Çünkü “ALLAH’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünya”dan bahsediliyor.

      Dinsel çoğulculuk sisteminin temellerini bugünden atanlar işte bu arayışa çıkanlardır.

      Aramaya çıkanlar arasında dünyanın en önemli beyinleri arasında yer alan teorik fizikçiler, matematikçiler, filozoflar var.


      Evet,ama burada "dinsel çoğulculuk" gibi izaha muhtaç bir ifade dışında yeni olan bir şey göremiyorum ben.
      Acaba bundan kasıt demokratik bir toplum özlemi midir diyemiyorum,zira böyle bir endişe taşınmadığı Ertuğrul ÖZKÖK'ün tektanrılı dinlerin bu mihvalde akıbeti noktasında "varlıklarını sürdüremezler" muştusu (!) böyle bir derdinin neden olmadığının açık kanıtı .
      Yukarıdaki alıntılarda bahsedilenler hiçte yeni şeyler değil. Bahsigeçen "arama !" adı geçen disiplinlerin tarihiyle başlıyor zaten.
      Şarap uzman ÖZKÖK ve çömezi TURGUT bunu elbette biliyor, fakat herzaman olduğu üzere suyu bulandırmaya devam ediyorlar !

      Şakir abi;
      Senin de alıntıladığın ve dolayısıyla haberdar olduğun gibi İsmet ÖZEL Türk ifadesini Orta asyadan gelen göçebe kavimlerin müslüman olmalarıyla başlatıyor.Ki müslüman olmadan Türk olunmaz demesindeki temel espri buradadır.Özel'in bu görüşüne senin de katıldığını bu paralelde görüşlerini faklı bir başlık altına taşımış olmandan hareketle biliyorum.
      Hal böyleyken yukarıda milliyetçilik dışında tüm ideolojiler gibi din'i de "bilemem" parantezine mahkum edişini umarım biraz açarsın.
      Açmalısın,çünkü bir ideoloji olarak milliyetçilik lehine diğerlerinden "insanla başlar" gerekçesiyle sarf-ı nazar edişini anlamamızı aynı mantığı neden diğerleri için de kullanmayalım merakımız bir hayli güçleştiriyor.
      Yaratıcı inancı,ezen-ezilen çatışması vs. de pekala insanlık tarihiyle başlatılabilir diye düşünüyorum.

      Başa dönersek;
      AKP ve MHP son örnekte görüldüğü üzere totaliter zihniyeti tanzimden öteye bir misyon yüklenemiyorlar.Mesele fikir özgürlüğü,demokratik toplum ,din ve vicdan özgürlüğü bağlamında daha geniş sahada ele alınması gerekirken maalesef bir belirlenen (başörtüsü yasağı) den bir başka belirlenene (sadece üniversitelerde geçerli çene altı formülü ) gibi absürt bir sahada devam ediyor.
      Belirlenenlere karşı çıkmak anti-totaliter duruşun olmazsa olmazıdır.