İnternet Psikolojisi

      İnternet Psikolojisi

      İnsanların duygularını çok fazla sindirmek, bir kalıba koymak, önemsememek yanlış, ama tamamen açmak, denetlememek, her şeyi sınırsızca özgürce yapmak, her şeyi saygısızca söylemek doğru mu gerçekten? Bence bu da yanlış. Orta yol hayatın ta kendisi, gerçekten yaşamak başka bir şey.

      Bakın gerçek hayattaki denetim koşulları ile netteki denetim mekanizması çok farklıdır.
      Siz gerçek hayatta
      Karşısına geçip iki kelam ettiğinizde tepkisini ölçebildiğiniz ve empati kurabildiğiniz insanlar
      Yani gerçek kişiler vardır.
      Ancak burada yazı yazarsınız.
      Okuyan insanın kırılıp kırılmamasını önemsemezsiniz çünkü karşınızda değildir.
      Küfretseniz bile en azından pişmanlık duyduğunuzda yeni bir nick alarak tekrar girmeniz sizin bu suçluluk duygunuzu ortadan kaldırır.

      Ve dediğim gibi en önemlisi mimiklerimiz...
      Karşımızdaki kişi okurken nasıl bir tepki verecek bunu bilmiyoruz.
      Çünkü "Yazı" ile "Söz" çok farklı şeyler...
      Burada normal şartlarda konuşurken dilimizden ardı ardınca çıkmayacak şeyleri yazıp gönderiyoruz.
      Herkes konuşur gibi yazmıyor ve yazdığı gibi de konuşmuyor zaten gerçek hayatta...

      Yani burada çoğu kimse
      ve hemde azımsanamayacak çoğunluk
      Gerçek hayatta olduğundan çok çok farklı davranışlar ve fikirler öne sürüyor
      Ve kendisini hiç olmadığı bir kimse olarak buraya yansıtıyor.
      Çünkü kimseye karşı bir sorumluluğu yok...
      Tek sorumlu olduğu kişi kendisi ve dürüstlük sınırını ne kadar geniş tuttuğu ile ilintili bu.
      Genelde insanlar
      "Sadece ben biliyorsam meşrudur" anlayışında olduğu için
      Kimsenin bilemeyeceği kendi kişiliğini saklı tutarken ve buraya herkesin hoşuna gidecek bir kişilik sunarken pişmanlık ve sorumluluk duymazlar.

      Bu yüzden saldırı ya da şiddet eğilimli karşılıklar almanız kaçınılmazdır...
      Sanal dünyanın kaçınılmaz gerçeği budur...

      Saygılarımla...

      turkish-media.com
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      İnternet Psikolojisi

      herkes sevimli davranıyor internette, gülücük işaretleri falan, ama gerçek hayatta kimse öyle sevimli falan değil yani...

      Ee tabii ki öyle...

      Bakın burası sanal alem adı üzerinde...
      İnsn bir kendi zihninde sınırsız bir özgürlüğe sahip,
      Daha sonra burada,
      En son gerçek hayatta...

      Siz kendi içinizde istediğiniz şeyi düşünebilir ve yaşarsınız,
      Kimsenin haberi olmaz...
      Ve özgürsünüzdür...

      İnsanlar ikinci olarak bunu burada yapmaktadırlar.
      Ezikliği, Psikolojik bunalımları ya da çeşitli sorunları olan insanlar
      En çok burada rahatlamaktadırlar.
      Çünkü bir psikoloğa gidip kimliğini ifşa etmek çok daha zordur...
      Yani burası bir rahatlama yeri...

      Gerçek hayatta yapamadığınız davranışları burada sergilersiniz mesela...

      Burası ya da msn farketmiyor...

      Teşhircilikten tutun çeşitli şekildeki oyunlar her halükarda size bağlıdır,
      Ve emin olun ki yapılmaktadır...
      Kimse size hesap soramaz...
      Tek engelleyiciniz kendi vicdanınızdır...
      Ki onu ne kadar geniş tutarsanız, bastırdığınız Ego'nun kendisini o kadar dışa vurur...

      Ne acı bir gerçektir ki bu gibi yerlerde "Kendi Olamayan" insanların yoğunluğu fazladır.

      Bakın bu iki yönlüdür:

      Birincisi: Kişi gerçek hayatta olmadığı bir tavır sergiler, çünkü yaranmak istediği, kendisini kabullendirmek istediği bir gurup vardır ve ona göre sert ya da sevimli hareket eder...

      İkincisi: Kişi gerçek hayatta olmadığı bir tavır sergiler, çünkü gerçek hayatta olamadığı ve gerçekleştiremediği asıl "Ben"liğini burada özgürce ortaya çıkarır...

      Üçüncü bir yönü daha vardır ancak bu ilk ikisiyle bağıntılı değildir: Kişinin gerçek hayattaki gibi davranıp davranmamak gibi bir kaygısı yoktur. Çünkü buraya özgü özel bir amacı olmayacak kadar benlik bütünlüğünü sağlamıştır. Yani birilerine yaranmaya ya da sevimli görünmeye; diğerlerini aşağılayıp hakir görmeye ve dahi gerçek hayatta sergileyemediği bir kişiliği sergilemek gibi bir kaygısı yoktur. Çünkü zaten kişiliği oturmuştur...

      İlk ikisini "İlgi Açlığı" ve "Kişilik Bozukluğu" olarak tanımlayabiliriz belkide...

      Saygılarımla...

      turkish-media.com
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      İnternet kullanıcılarının dikaktine....

      Naci abi haklısın... İnternette kişiler kendilerini farklı yansıtıyolar...
      Bende internetle alakalı bize gelen maillerin ne kadar yanılotıcı olduğuyla alakalı konulara değineyim...
      Bunların birçoğu hepimize geldiği için burada paylaşmak istedim...
      Bence hemen inanmamak gerek ki inanmıyorum bazen direk siliyorum....

      Bir yere üye olduğunuz, bilmem kaç tane e-posta gönderdiğiniz için fidan falan dikilmez !!!!!

      Bir yerlerde oy kullandığınız için Türkiye'de bir kanun teklifi yasalaşmaz !!!!!!!!!!!
      Bir e-postayı 10-50 kişiye gönderirseniz dileğiniz yerine gelmez! dileğinizin olması için çalışmanız gerekir

      (bazen bu kadar postayla tam tersi olur; o kadar adam size beddua eder ki, 'bu işlerim niye sarpa sardı yahu?' diye düşünür durursunuz).

      Bir e-postayı gönderdiğiniz kişi sayısına göre Microsoft veya Aol gibi firmalar size para yardımı falan yapmaz ! nefes aldığınız için size para ödeyen oldu mu şimdiye kadar? eee?

      Microsoft servetini falan dağıtmıyor arkadaşlar! manyak mı bunlar?

      Lc waikiki satılmadı!

      Domino's pizza domuz yağı/eti kullanmıyor! ayrıca meyveli yoğurtlarda da domuz yağı iğrenç olur!

      Gerçekte yardım bekleyen yanmış bir çocuk yok. varsa da aynı çocuk geçen sene zaten bir kez yanmıştı !

      hastanede kan bekleyen öyle bir vatandaşımız yok! varsa bile kan e-posta ile istenemeyecek kadar acildir.

      Coca cola'yı tersten okuyup 'la kabe' görebiliyorsanız, barkodlardan yemek tarifi de okuyabilirsiniz.

      Doları katlayınca pentagonun yanmış resmi oluyormuş. az daha katlayınca ikiz kulelerin yanmış şekli çıkıyormuş. dolar, pentagon ve ikiz kulelerin inşasından çok daha önce şu andaki halini almış ama, ne gam, değil mi? :)) bir şeyi yeterince sürdürürsen her şeye benzer zaten !


      Nike logosunda aslında Allah yazısı gizliymiş. biz baktık. göremedik :)

      Türk polisi e-posta trafiğini takip etmiyor! ortada yeterince 'trafik' var zaten!

      Sinemada koltuğumuzun altına aids virüsü taşıyan iğne yerleştiren psikopatlar varmış ya; işte onlar yok aslında

      Biri sizi kafaya takmışsa ondan bir zarar görme riskiniz görece yüksektir. fakat fazladan telaşa gerek yok; size birinin zarar verebilmesi için msn kullanmak gerekli değildir :)

      Msn paralı olmuyor. logo mogo maviyken yeşile veya mora dönmüyor. bir yere tıklamanız da gerekmiyor !

      1987'den beri dolaşan e-posta diye bir şey yoktur. zira o yıllarda e-posta yoktu !

      Klavyemizdeki 'w, h, k, ğ' tuşları paralı olmayacak. yormayın kendinizi !

      Petrol rezervlerimizin üzerine amerika civa döküp kuyuları kapatmış. arkadaşlar, bu mesajı hababam göndereceğinize bi kova kapıp civaları boşaltın madem! malum, cıva sıvı bir madendir. tamam ağır, ama sıvı !

      Rus hackerler türk hackerlara savaş falan açmadı. açsa da ucu bize dokunmaz! siz hacker mısınız ?

      Kentucky fried'ın tavukları normal tavuktur; hatta buradakiler bizzat Banvit'dir. o gönderdiğiniz resimler ise sadece yolunmuş tavuklardır! boşuna korkmayın...

      Sevgiyi göstermek için mailden başka yollar da vardır; en azından bi tarafinizi kaldırıp bi ziyaret, olmadı telefon edebilirsiniz.

      Kimse kimseye 10.000 tane beleş tekerlekli sandalye vermemiştir; verse bile emaille dağıtılmasına hacet yoktur.

      Falanca ankette Istanbul'u en baba şehir, atatürk'ü en büyük lider olarak tıklama yarışına girmek, sizi ve bizi ancak komik yapar; biz hariç herkes buna güler zira.

      Bilmem ne tantralarından, yogi özdeyişlerinden hikmet forward edeceğine, atandan dedenden nasihat almaya bak; onlarda neler var !

      Powerpoint programı, düz yazıyla da gayet güzel yazabileceğiniz lüzumsuz bilgileri bıktırıcı ses ve hareket efektleri eşliğinde arka arkaya dizip milletin mesaj kutusunu şişirmeniz için icat edilmemiştir.

      Bor, toryum, nomibyum ve diğer bir ton garip elementin tonlarcasının üzerinde oturduğumuz doğru olsa bile, onlar yer altında para etmiyor; siz mesaj gönderdikçe de yerden çıkarılmıyorlar. bana değil, jeologlara falan gönderin, ne bileyim!

      Time dergisinin anketini önemsediğiniz kadar ailenizi, eşinizi, dostunuzu önemseseniz, kimsenin bir derdi kalmaz kanımca !

      Gönderdiğiniz 'dostluk' mesajlarının adres satırındaki 1500 dostunuzdan biri olmak bana kendimi hiç bir şekilde 'özel' hissettirmiyor, bu böyle biline!

      Kola almayınca Amerika'yı boykot mu ettiğinizi sanıyorsunuz? aferin size !

      Danone'ler çocuğunuzu geri zekalı yapmaz.. ama bu tip mesajlar hem sizi hem de çocuğunuzu geri zekalı yapabilir...

      CVP: İnternet kullanıcılarının dikaktine....

      Yazar: gulten Tarih: 04.04.2008 Saat: 00:12



      Kola almayınca Amerika'yı boykot mu ettiğinizi sanıyorsunuz? aferin size !

      Danone'ler çocuğunuzu geri zekalı yapmaz.. ama bu tip mesajlar hem sizi hem de çocuğunuzu geri zekalı yapabilir...


      eVET KOLA ALMAYINCA AMERİKAYI BOYKOT ETTİĞİMİ SANIYORUM ÇÜNKÜ;



      Firma karının % 50 sini İsrail Ordusuna aktarıldığını...

      Dünyada en çok coca cola sevenlerin müslümanlar olduğunu

      Belçika da Sağlık Bakanı Luc Van Den Bossche'nin Coca-cola 'nın
      şişe veya kutulardaki tüm ürünlerinin piyasadan çekilmesini emrettiğini...

      Ve Bakanlığın, Coca-Cola ürünlerini içen kişilerde ciddi zehirlenmeler görüldüğünü belirterek, Coca-Cola' nın içinde kandaki alyuvarların erimesine neden ve kansızlığa yol açan 'hemolyse' maddesinin bulunduğunu açıkladığını...

      bİLİYORMUYDUNUZ....

      eVET Danone de aptal yapmaz ama halis mulis Türk Yoğurtları dururken danoneye para verip Kapitalist sermayeyi besleyen lerde çok akıllı sayılmaz....
      Sevgili Murat Kardeşim;

      Cola yada benzeri yabancı ürünleri almamak gibi kişisel eylemler sadece sizi rahatlatır. Ancak bu boykotun ülke açısından hiç bir faydası da olmaz. Bireysel eylem olarak kalır. Diyelim ki ABD kolası almadınız da yerine Ülker Grubunun Kola Türkasını aldınız. Ne farkedecek ki? Çünkü Kola Türka'nın da hammaddesi ABD'den geliyor.
      Diyelim ki kolaya toptan boykot koydunuz. Peki ekmek yemeyecek misiniz? Yada çikolata, meyve, çorba, sebze yemeyecek misiniz? Su içmeyecek misiniz? Otobüse, vapura, trane, metroya binmeyecek misniz? Bankalarla hiç alışverişiniz olmayacak mı? Kredi kartı kullanmayacak mısınız?
      Dünya globalleşiyor. Dünyanın tacir sınıfları için en ucuz mal artık okyanusların ötesinde değil. İnternet denilen icada tek tuş kadar uzakta. Canınız Amasya elması öektiğinde bu ülkede buna erişme şansınzı yok. Çünkü Amasya Elması daha ağacı çiçeğe durduğunda dünyanın haerhangi bir ülkesine ihraçedilmiştir. Ancak biraz daha pahalı olsa da Kanada yada İspanya Elması bulabilirsiniz.
      Sevgili, Murat Kardeşim;
      Kişisel boykotlar elbette ki gereklidir ama sonuç almak açısından herhangi bir anlamı olmaz. Yapılması gereken devletin halkını koruyan ekonomik politikalar izlemesidir.
      Eğer bunu yapamıyorsa devlet ne diye var ki?
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Haklısınız belki ama...

      Mustafa bey dediklerinizde haklısınız bende katılıyorum ama benim söylediğim almamakla boykot etmiş olmuyoruz...
      O zaman yabancı hiçbirşeyi almıyalım onlarda bizim ürünlerimizi almasınlar...

      Benim mantığımda onlara karşı daha kaliteli ürünü çıkarmaktır BOYKOT.... Cola cola zararlıdır bunu biliyorum ki bende oğlumda içmiyoruz ama keşke kimse almasa; bunu boykot edeceğim diye değil zararlı olduğu için almasa... Coca cola burada sadece örnekti, diğer bütün ürünler içinde geçerli...

      Aklıma takılan mesela; neden biz sadece taklit ediyoruz? Karşımızdakilerinde bizim ürünlerimizi taklit edici ürünleri çıkarmıyoruz... Taklit ederiz etmesine hemde ucuzu ve kalitesiziyle sonrada 'neden yabancıların mallarını alıyorsunuz'? diye serzenişte bulunuruz... Sizde bunu düşünmüşsünüzdür eminim...

      Pazarlarda görüyorum NİKE yazılı ucuz eşofmanlar... Önceleri isim benzerliği yapıyoduk şimdilerde direk aynı ismi kullanıyoruz...
      5 ytl ye eşofmanmı olur adı da NİKE... Başka bir isim bul bari.. Ne yapacaksan kendin yap kaliteli yap...

      Soğanın karşısında sarımsağı dikmeden asla boykot yapamayız... En kalitelisini yapacağızki vatandaş da tercihini bizden yana kullansın...

      Almama konusunda size katılıyorum yanlış anlamayın ama keşke hepimiz almasak anlatmak istediğim alışımızın sebebi alternatif sunulmamasıdır...
      Almasam bile diyelimki işyerim var hatta marketim var ne satıcam? Üç günde iflas ederim valla:(
      Boykotu devlet yapsın sattırmasın hiçbirini:( ben vatandaşım...
      Neyse konu uzun Mustafa bey umarım hak verirsiniz...
      Selametle...

      İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE İNTERNET PSİKOLOJİSİ

      Biz büyükler, çocuklarımız aman sigara bağımlısı olmasın, aman uyuşturucuya bulaşmasın diye uğraşırken dünyada yeni bir bağımlılık oluştu; Internet bağımlılığı. Hastalığın genel olarak kabul edilen bir tanımı olmasa da internet bağımlılığını şöyle ifade edebiliriz: Bilgisayar başında çok fazla zaman harcanması ve bu durumun kullanıcıda, kişisel sıkıntı yaratması. Ayrıca bu durum bireyin iletişiminde, çalışma hayatında sorunlara yol açabiliyor.Birçok insan nette sörf yaparak, sohbet odalarına katılarak ve bilgisayar oyunları oynayarak saatler harcıyor. Görünen o ki, insanlar Interneti yeterince kullanamıyorlar ve çoğu zaman bu alışkanlıklarını devam ettirebilmek için, ailelerini, işlerini ve arkadaşlarını ihmal ediyorlar. Bu sıkıntılı durumda zamanla strese ve şiddete dönüşüyor. AB araştırmasına göre günde 4 saatten fazla internette sörf yapan kişilerde kumar bağımlılarında olduğu gibi beyinde davranışları düzenleyen dopomin maddesinin fazla salgılandığı tespit edilmiştir. Ayrıca psikiyatri dergilerinde yayınlanan bazı çalışmalar, aşırı Internet kullanımı ile uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, kişilik bozuklukları gibi ruh hastalıklar arasında benzer yönler bulunduğunu göstermektedir.

      Dünyanın en yoğun Internet nüfusuna sahip ülkesi ABD’de, bilgisayar bağımlıları için birçok rehabilitasyon merkezi kurulmuş durumda. Bu merkezlerde, gününün büyük bir bölümünü Internet’te geçiren bilgisayar kullanıcılarına yardım hizmeti veriliyor. Internet bağımlılığı konusundaki ilk çalışmalardan birini yapan ve bu konudaki ilk kitabı yazan psikolog Kimberly Young, eğer kişiler şu kriterlerden dördünü veya daha fazlasını karşılıyorlarsa, onları bağımlı Internet kullanıcıları olarak sınıflandırmaktadır:

      * Internet’te çok fazla zaman harcadığını hissetme
      * Doyuma ulaşmak için Internet’i daha fazla süre kullanma ihtiyacı duyma
      * Internet kullanımını kontrol edememe
      * Internet kullanımına son verdiğinde veya kesmeye çalıştığında kendini rahatsız ve sinirli hissetme
      * Internet’i, sorunlardan kaçmak veya karamsar ruh halinden kurtulmak için kullanmak
      * Internet kullanımının derecesini gizli tutmak için aileye veya arkadaşlara yalan söylemek.
      * Internet yüzünden tehlikeye atılmak veya önemli bir ilişkiyi, işi, eğitim veya kariyerle ilgili bir fırsatı riske atmak.
      * Internet’e bağlanmadığında içe çekilme, depresyon ve sıkıntı seviyesinde artış
      * Tasarladığından daha fazla süre Internet kullanma

      İnternet bağımlısı olup olmadığınızın en kontrolünü en kolay şöyle yapabilirsiniz: Bilgisayar monitörünün kapama düğmesine basıp camdaki yansımanıza bir bakın. Sonra, gününüzün ne kadarını bu şekilde geçirdiğinizi düşünün. İşyerinizde mesai boyunca internete bağlı olduğunuzu halde eve gider gitmez bilgisayarı açıyorsanız tehlikeli seviyeye gelmiş bulunuyorsunuz demektir. Sürekli olarak “Biraz dışarı biraz, bak güneş açmış, kuşlar böcekler, kelebekler... ” diye ikaz ediliyorsanız, artık bilgisayarınızla geçirdiğiniz süreyi yeniden gözden geçirmeniz gerekmektedir. Anne babalar çocuklarının internet bağımlısı olup olmadıklarını basit gözlemlerle anlayabilirler;

      * Okula geç kalmasına rağmen bilgisayar başından kalkamama,
      * Aksatmadan her gün internete girmek, girdikten sonra uykusuz kalma pahasına kendini oyundan alamamak
      * Gerçek dünyadan kopup arkadaşlarıyla beraber olmak yerine internette sohbet odalarında sanal arkadaşlıkları tercih etmek,
      * Yemek yemeye giderek daha az zaman ayırmak veya bilgisayar başında bir şeyler atıştırmak,
      * Bilgisayarda çok fazla zaman harcadıkları halde bunu inkar etmek.

      Coruegie Melon Üniversitesi HomeNet Projesi sonuçlarına göre herhangi bir işi olmadığı halde günde 4 saatten daha fazla internete takılan169 üniversite öğrencisinde gözlenen durumlar; daha az arkadaş edinme, aileyle daha az zaman geçirme, daha fazla stres, daha yalnız insanlar, bunalımlarda artış, küçük bir grupta evliliklerin sonlanması.

      İnternet kullanımının asıl düşündüren boyutu şu; 2002 Türkiye Bilişim Fuarı Raporu 7-15yaş arası çocuk ve gençlerin %90’ı interneti eğlenceli ve yararlı olmayan siteleri gezmek için kullanıyor.İnternetin çocuklar ve gençler üzerindeki diğer olumsuz etkileri şunlardır: Çok fazla vakit geçirmeleri nedeniyle fiziksel egzersiz ve sosyal aktivitelerden uzak kalma ve düzensiz beslenme, birtakım sağlık sorunları (el bileği sendromu, boyun kaslarında tutulma, uyku düzensizlikleri, görme kayıpları…), Japon dilinde Hikikomori Sosyal çevreden geri çekilmek, elini eteğini çekmek), erotizm içerikli sitelerle karşılaşma sonucu cinsel sapmalar ve cinsel kimlik bunalımları, uygunsuz arkadaşlıklar, savaş, şiddet gibi siteler ve oyunlar kişilik bozukluklarına neden olabilmektedir.

      Peki msn ve chat’i bu kadar cazip kılan nedir? İnternet psikolojisi uzmanı Dr. Adam Joinson, "Konuşurken birçok duygumuzu vücut diliyle anlatırız. Ancak yazarken tüm duygularımızı daha yoğun ifade ederiz. Bir klavyenin karşısında cinsel konuları açmak daha kolay" diyor. İnsanın en özgür mekanı kendi zihnidir. İstediğiniz şeyi düşünebilir ve yaşarsınız, kimseye hesap vermez, toplumsal baskı hissetmezsiniz. Kısacası sınırsız bir özgürlük sunar zihniniz size. Özgürlüğün diğer mekanı ise internet ortamı. Gerçek hayatta yüzyüze beden dilini gördüğünüz ve tepkisini ölçebildiğiniz insanlar, yani hayatın kendisi vardır. Ancak chatte ve msn’de yazı yazarsınız. "Yazı" ile "Söz" çok farklı şeyler.Okuyan insanın kırılıp kırılmamasını gerçek hayatta olduğu kadar önemsemezsiniz çünkü karşınızda değildir. Vicdan azabı çekseniz dahi yeni bir nick aldığınızda bu suçluluk duygunuzu bastırmış olursunuz. Çeşitli sorunları olan insanlar en çok burada rahatlamaktadırlar. Bu sorunlu insanlar gerçek hayatta yapamadığı davranışları burada rahatça sergiler. İnternet ortamında fiziki görüntünün önemi yok ve doğrudan iletişim kurmakta sıkıntı yaşayanlar için rahatlama yeri.

      Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare'a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur: "Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın." İnternet ortamında kendisini şair olarak tanıtan şemsiye tamircilerini yoğun olarak görürsünüz. Özellilkle forumlarda konu ile ilgili hiçbir gerçekçi ve bilimsel bilgisi olmadığı halde kendini konu uzmanı olarak tanıtan ve diğer insanlar tarafından onaylanan bu karakterler, internetin güvenirliğinde bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. İşin ilginç noktası bu yalan yanlış bilgiler kısa sürede internet aleminde kabul görmekte, onaylanmaktadır. Bu nasıl gerçekleşiyor dersiniz? Bir arkadaşınız size bir at resmi gösterip bunun bir köpek olduğunu söylediğinde tepkiniz ne olur? Tabiki itiraz edersiniz. Ama sosyal psikoloji, ortadaki görüşü destekleyen insanlar çoğaldıkça itirazın azaldığını söylüyor. Etrafınızdaki 30 insan, size gösterilen atın, köpek olduğunu söylediğinde çoğu insan bunu köpek olduğunu onaylar. Solomon Asch, 1953′de yaptığı deneyde tahtaya farklı uzunluklarda çizgiler çiziyor. Sınıftaki öğrencilerin görevi farklı uzunluktaki çizgilerin eşit olduğunu söylemek… Durumdan haberi olmayan kurban konumundaki deneklerin yarıya yakını, çizgilerin eşit olduğunu kabul ediyor. Tabi bu arada çoğu denek büyük bir gerginlik hissediyor. Bunun yanında birkaç yıl önce, Paris’te metroda bir kadına tecavüz edildi ve ve 36 kişi kılını kıpırdatmadan sadece seyretti. Herkes öyle ya da böyle içlerinden birinin duruma el atacağını düşünüyor. Özellikle forumlarda grup büyüdüğünde, o ortamın güvenirliği azalıyor.

      Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından İzmir ve Mersin'deki 240 internet kullanıcısı üzerinde yapılan "İnternet ve İnternet Yalanları" konulu araştırmanın ilginç sonuçlarına bir göz atalım. Araştırmaya katılanların internet üzerinde kendisini tanıtırken yüzde 35'inin yaşını, yüzde 32'sinin cinsiyetini, yüzde 38'inin mesleğini, yüzde 77'sinin adını ve yüzde 53'ünün beğenmediği fiziksel özellikleri değiştirdiği tespit edilmiştir. Erkeklerin, kendilerini kadı olarak tanıtmasının sebepleri; daha kolay arkadaş edinmeyi sağlaması ve eğlence olması. İnternet kullanıcılarının yüzde 44’ü, "başka birisi olarak kendimi tanıtmak beni rahatlatıyor" ifadesini kullanıyor. İnternet kullanıcılarının yüzde 35'i kadın, yüzde 65'i ise erkek. Kullanıcıların büyük çoğunluğunu öğrenciler oluşturmakta, internet kafeyi kullanım amaçları araştırıldığında birinci sırada dostluk kurma, ikinci sırada sörf yapma, üçüncü sırada ise flört ve e-mail ile haberleşme yer almaktadır.

      Bir çok konuda olduğu gibi, bilgisayar için de “azı karar çoğu zarar” ilkesi geçerli. Bilgisayar, çocuğun strateji kurma, el-göz koordinasyonu kurma gibi becerilerini geliştirir. Ancak bilgisayarın çocuk tarafından büyüklerin denetimi olmadan kullanımı çocuğun sosyal gelişimini zedeler. Bilgisayar başında çokça vakit geçiren çocuklar, sözel becerilerini de geliştirmeye pek fırsat bulamazlar, Bu nedenle, çocuğun faaliyetleri arasına sohbet etme, kitap-dergi okuma, spor, müzik gibi çeşitleri de eklemek de yarar vardır. SOBEE Oyun Yazılım Şirketi Genel Müdürü Mevlüt Dinç’in sözü zannedersem aileler için yeterli olacaktır: Anne baba eğer şöyle diyorsa “çocuk bilgisayar başındayken rahat ediyor, işlerimizi yapıyoruz “ tehlike başlamış demektir.

      İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft'a başvurur. İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından test (yeri temizlemek) yaparlar ve "işe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu göndereyim, aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü bildiririm" der. Adam çaresiz, bilgisayarının, ve dolayısı ile e-mail adresinin olmadığını söyler. İnsan Kaynaklarından, onun adına üzüldüklerini, fakat e-mail'i yoksa, kendisinin de varolmadığını ve kendisi de olmadığı için işe alınamayacağını söylerler. Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10$ ile çıkar. Ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır. Kapı kapı dolaşarak, 2 saat içersinde sermayesini ikiye katlar. İşlemi birkaç kez daha tekrar eder ve aksam eve döndüğünde 60$'i vardır. Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar, her sabah erkenden evinden çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır, ve her gün parasını üçe, dörde katlar. Az bir zaman sonra, bir el arabası alır, bunu bir kamyonla değiştirir ve bir sure sonra artık, birçok araçtan oluşan bir nakliye şirketi sahibidir. 5 sene geçer, adamımız Birleşik Devletlerin en büyük gıda nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık. Artık ailesini ve geleceğini düşünmektedir, ve hayat sigortası yaptırmaya karar verir. Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın e-mail adresini ister. Adam e-mail 'inin olmadığını söyler "Şaşırtıcı, der sigortacı, e-mail'iniz yok ve bu hanedanlığı kurabildiniz, düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı.." Adam düşünür ve şu cevabı verir: "Microsoft'ta temizlikçi olurdum!! "

      Bu hikayeden farklı dersler alabilirsiniz. 1- Eğer Microsoft'ta temizlikçi olmak istiyorsan e-mail adresi edinin. 2- Eğer e-mail'in yoksa ve çok çalışıyorsan, zengin olabilirsin. Ama asıl almanız gereken ders bence şu olmalıdır: Internet, hayatının çözümü değildir.

      Ömer Murat PAMUK

      Trabzon RAM Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

      trabzonram.gov.tr/rehberyazilar/internetba%C4%9Fimliligi.htm
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000