Gençliğin Patlama Noktası.
Bundan 8, bilemediniz 10 sene önce bir lisede yada ortaokulda iki öğrenci kavga etse birbirlerini yaralasa Türkiye ayağa kalkardı. Okul önlerinde, çevresinde gençlere tek tek sigara satanlara kıyasıya karşı çıkan, emniyet güçlerini uyaran, gereğinde kendini ortaya atarak kavga eden büyüklerimiz vardı.
Eğitimi sabah sekiz akşam üstü on beş saatleri ile sınırlı görmeyen ve liseyi bitirinceye kadar ana babalarımızla birlikte bizleri kollayan, bizleri kardeşi, evladı, bacısı gibi gören öğretmenlerimiz vardı. Öğrenci olmanın gerektirdiği sorumluluk, davranış ve etik kurallarını okuldan önce ailede, sokakta, sosyal çevrede öğrenen çocuklarımız vardı.Onları bu yaşam biçimini öğrenmeye ve yaşamaya zorlayan, bir nevi sözlü anayasa gibi dayatan bir toplumumuz vardı. Okula giden çocuğun en ufak bir olumsuzluk teşebbüsü; “Bir de öğrenci olacaksın, öğrenci böyle mi davranır?” türü sözlerle bertaraf edilir, çocuk öğrenci olmayı, “ÖRNEK İNSAN OLMAKLA” bağdaştırarak gelişimini tamamlardı.Televizyon da hayatımıza bu günkü kadar damgasını vurmamıştı. Basınımız aynı değerler bütününü kucaklama ve çocuklarımızın geleceğini şekillendirici haber ve yazılara öncelik verme eğiliminde idi.
Bu gün, her gün gazetelerde, televizyonlarda çocuklarımızın çeteler kurduklarını, birbirlerini kıyasıya dövdüklerini, haraç topladıklarını, bıçakladıklarını, öldürdüklerini okuyoruz. Silah taşıyan gençleri duyuyoruz. Bırakın sigarayı, esrar, eroin, uçucu madde bağımlısı öğrencilerin yaş ortalamasının 9’lara kadar düştüğüne tanık oluyoruz. Bu bir patlama noktasıdır.Gençliğin feryadıdır! her şeyi bir kenara bırakıp top yekun harekete geçmemizi gerektiren acil durum çağrısıdır. Son günlerdeki olayların ardından herkes suçlu aramaya, sebep devşirmeye başladı. Herkes iyi bilmelidir ki bu işin suçlusu hepimiziz. Bu işe yol açan sebep’ de toplumsal duyarsızlığımız, vefasızlığımız ve bencilliğimizdir. Resmi yada sivil bütün unsurlarıyla… Eğer bizler çok değil 10 yıl önceki duyarlılığımızı muhafaza edebilseydik, çocuklarımızı ve gençlerimizi duygusuz, ruhsuz, ayrıntılarla dolu, müfredatı ezberleme esasına dayalı bir eğitim sistemine mahkum etmeseydik, az da olsa çocuklarımızı, öğrenci olmakla “ÖRNEK İNSAN OLMAK” çizgisinde sabit kılabilseydik bu gün suçlu ve sebep arama makamında olmayacaktık. Bu sebeple toplum olarak, suçlu ve sebep arama yerine; “Ne Yapabiliriz?” sorusuna cevap aramalıyız diye düşünüyorum. Aydınıyla, düşünürüyle, ilim çevreleriyle bir çok ülkeye nazaran hatırı sayılır bir kültür seviyesine sahip oluşumuzun avantajını kullanarak topyekun bir eğitim, kültür ve sevgi seferberliği başlatmak ve meseleyi kökünden halletmek için geç kalmış sayılmayız. Değerli Dostlar. Son günlerde ülke gündemini sürekli meşgul eden bu en hassas sorunun çözümüne yönelik olarak birkaç gününüzü almak suretiyle bu konuyu bölümler halinde değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Bu vesile ile şimdiden kıymetli vakitlerinizden çalmak zorunda kaldığım için affınıza sığınıyorum.
Çözüm noktasında çok duyarlı, sistemli, planlı ve kalıcı uygulamalar başlatılmalıdır. Öteden beri uygulanagelmiş yöntemlerin irdelenmesi, masaya yatırılması ve yeni çözüm arayışlarına girişilmesi gerekmektedir. Bu durumu örneklendirecek olursak; - Okul Önlerinde Güvenlik Güçlerinin Tedbir Alması. Görünüşte caydırıcı bir unsur gibi görülmekle birlikte, iç bünyedeki şiddet unsurunun okul dışına, ara sokaklara kaymasına yol açar.Güvenlik güçlerinin, okul idareleri, psikolojik danışman öğretmenler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları, aileler ve gönüllü vatandaşlar ile birlikte birebir tespit yaparak her okul çevresinde veri tabanı oluşturmaları, öğrencilerle birebir irtibat kurmaları, olayların ardındaki kişi ve topluluklara ulaşıp onların öğrencilerle irtibatını kesmek için çaba sarfetmeleri kalıcı çözüm için bir başlangıç teşkil edecektir.
- Öğrencilere Konferanslar, Seminerler Verilmesi, Filmler İzletilmesi. Bu tür konferanslar ve seminerler bu güne kadar, hatalı uygulamalar sonucu ya sıkıcı ve bir an önce bitmesi beklenen uzun sunumlar ya da izletilen yayınlarla farkında olmadan bilinç altında çocukları özendirici etkiye sebep olan materyallere dönüşmüştür. Geçici olarak olumlu gözükse de pratikte öğrenciye kazandıracakları oldukça sınırlıdır. Konferans ve seminerlerin, öğretmenlerin ve ilgili kişilerin gözetiminde öğrenciler tarafından hazırlanması, kendi sorunlarına çözümler üretme, sosyal hayata etkin olarak katılma açısından daha olumlu sonular alınmasını sağlayacaktır. Ayrıca çocukların kendi yaşıtlarının girişimleri ile güdülenmesi ve bir nevi rekabet halinde olumsuzdan olumluya doğru bir iletişim başlamasına vesile olacaktır.
- Ailelere Konferanslar Verilmesi, Eğitim Programları Düzenlenmesi. Bir önceki maddedeki gibi, ailelerin %60’ ının yoğun iş ve gücünü bahane ederek öngörülen etkinliklere katılmaması, katılanlarında ilgisiz kalması sonucunu doğuracaktır. Bu süreçte ailelerin birebir evlerinde, işyerlerinde ziyaret edilmesi, çocukların eğitim, rehabilite ve yetişmesinde görev ve sorumluluk yüklenmesi çok daha verimli sonuçlar doğuracaktır. Çocukların ve gençlerin kendi derneklerini kurması, kurumlar nezdinde sorunlarına çözüm aramalarının sağlanması, özgüvenlerinin arttırılması, enerjilerinin yasal yollarla harcama eğilimlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
- Basın ve Yayın Organlarında Eğitime Yönelik Yayınlar Yapılması ve Kötü Alışkanlıklar, Zararlı Eğilimler Hakkında Bilgilendirme Yapılması. Çocukların ve gençlerin eğitimi, rehabilitesi, kötü alışkanlıklara ve eğilimlerine karşı tedbir alınması noktasında; yapılan etkinliğin teşhirinden çok içeriğin yansıtılması basın mensuplarının vicdanında kural haline gelmelidir. Bu suretle bir takım istismarların önüne geçilmesi de sağlanmış olacaktır. Belki geçici bir süre günü birlik flaş haberlerin, eğitim, rehabilite ve tedbirler noktasında önü kesilmiş olacaktır.Ama bu kadarcık bir fedakarlık, toplum vicdanına geleceğimizin aynası, temeli olan çocuklarımızın ve gençlerimizle ilgili kalıcı çözümlerin yerleşmesine vesile olacaktır. Örneğin bir okulda düzenlenen konferansın yayınlanması ve boy boy resimlerin çekilmesi kamu oyunda ne ifade eder? Zihinlerde ne kadar yer kaplar? Sıradan bir düğün ya da törenin uyandırdığı ilgiden ne farkı vardır? Ancak bir çocuğun hayatının kurtarılması için yapılan planlamalar ve rehabilite süreci, bütün katkı sahibi kişi ve kurumlarla birlikte yazılı ve görsel iletişim organlarında mercek altına alınsa ve uzmanlarca incelenip defaatle geri bildirimlere dönüştürülse ve bu şekilde kamuoyuna sunulsa; halkımızın sadece bu çalışmadan alacağı ders yıllar boyu unutulmaz.
- Üniversite Çevrelerinin Sorunun Çözümüne İlişkin Tezler Hazırlamaları, Lise ve Ortaokullarda Ders Kitaplarına Konu ile İlgili Dersler Konması. Sorunun çözümünde bir nebze katkı sağlasa da bu girişime ek olarak, üniversite öğrencilerinin; gönüllülük esası, dönem ödevi, tez ödevi gibi vesilelerle sosyal sorunlara ve çözüm arayışlarına yönlendirilmeleri, üniversiteler arası iletişimin maksimum düzeye çıkarılması, gerek öğretim üyesi, gerekse öğrencilerin platformlar oluşturmaları kalıcı çözümler için hayati önem taşımaktadır. Tarafımızca Türkiye Eğitim ve Sevgi Seferberliği Projesinde “Her Üniversite Öğrencisine Bir Çocuk” projesinde öngörüldüğü gibi gençlik etkin bir şekilde araştırmaya yönlendirilmelidir.
Sonuç Olarak;
Kişisel benliklerimizden başlayarak, kurumsal benliklerimize kadar sorunun çözümü uğruna bir takım fedakarlıklarda bulunmadıkça ilerleme kaydedemeyiz.Sadece çözüme odaklanarak; yardan, anadan, serden geçmek ilk sınavımız olmalıdır. Daha hayatının ilkbaharında toprağa düşen körpecik fidanların damarlarından akacak ilk damla yüreklerimizi delip geçmedikçe hepimiz koskoca birer yalancıyız! Yine; yarınlara aday, geleceğe yürümekte olan küçücük ellere vurulan kelepçenin soğuk demirini kendi bileklerimizde hissetmedikçe hepimiz koskoca birer sahtekarız! Ve en can alıcı nokta; bu milletin bir ferdi olarak,karanlık sokaklarda kaybolan her çocuğu kendi çocuğumuzmuş gibi hayal edip; “Evladına, ailesine kendini siper etmeyen ata, baba nağmerttir” düsturuyla dertlenmediğimiz müddetçe hepimiz suçluyuz! Vatan tüm fertleriyle ana, bacı, kardeş olmuş insanların oluşturduğu devasa bir ailedir.Aile olmanın gereği bir vücudun organları gibi dertlere, acılara ortak olmak ve hep birlikte problemin çözümüne katkıda bulunmaktır. Bizler de babayız, anayız; bizlerin de vatanı, evladı, kardeşi, bacısı bu ülkedir! Her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış TÜRKİYEDİR.
Sevgilerimle…
Tolga Tigin Şengür
angelfire.com
Bundan 8, bilemediniz 10 sene önce bir lisede yada ortaokulda iki öğrenci kavga etse birbirlerini yaralasa Türkiye ayağa kalkardı. Okul önlerinde, çevresinde gençlere tek tek sigara satanlara kıyasıya karşı çıkan, emniyet güçlerini uyaran, gereğinde kendini ortaya atarak kavga eden büyüklerimiz vardı.
Eğitimi sabah sekiz akşam üstü on beş saatleri ile sınırlı görmeyen ve liseyi bitirinceye kadar ana babalarımızla birlikte bizleri kollayan, bizleri kardeşi, evladı, bacısı gibi gören öğretmenlerimiz vardı. Öğrenci olmanın gerektirdiği sorumluluk, davranış ve etik kurallarını okuldan önce ailede, sokakta, sosyal çevrede öğrenen çocuklarımız vardı.Onları bu yaşam biçimini öğrenmeye ve yaşamaya zorlayan, bir nevi sözlü anayasa gibi dayatan bir toplumumuz vardı. Okula giden çocuğun en ufak bir olumsuzluk teşebbüsü; “Bir de öğrenci olacaksın, öğrenci böyle mi davranır?” türü sözlerle bertaraf edilir, çocuk öğrenci olmayı, “ÖRNEK İNSAN OLMAKLA” bağdaştırarak gelişimini tamamlardı.Televizyon da hayatımıza bu günkü kadar damgasını vurmamıştı. Basınımız aynı değerler bütününü kucaklama ve çocuklarımızın geleceğini şekillendirici haber ve yazılara öncelik verme eğiliminde idi.
Bu gün, her gün gazetelerde, televizyonlarda çocuklarımızın çeteler kurduklarını, birbirlerini kıyasıya dövdüklerini, haraç topladıklarını, bıçakladıklarını, öldürdüklerini okuyoruz. Silah taşıyan gençleri duyuyoruz. Bırakın sigarayı, esrar, eroin, uçucu madde bağımlısı öğrencilerin yaş ortalamasının 9’lara kadar düştüğüne tanık oluyoruz. Bu bir patlama noktasıdır.Gençliğin feryadıdır! her şeyi bir kenara bırakıp top yekun harekete geçmemizi gerektiren acil durum çağrısıdır. Son günlerdeki olayların ardından herkes suçlu aramaya, sebep devşirmeye başladı. Herkes iyi bilmelidir ki bu işin suçlusu hepimiziz. Bu işe yol açan sebep’ de toplumsal duyarsızlığımız, vefasızlığımız ve bencilliğimizdir. Resmi yada sivil bütün unsurlarıyla… Eğer bizler çok değil 10 yıl önceki duyarlılığımızı muhafaza edebilseydik, çocuklarımızı ve gençlerimizi duygusuz, ruhsuz, ayrıntılarla dolu, müfredatı ezberleme esasına dayalı bir eğitim sistemine mahkum etmeseydik, az da olsa çocuklarımızı, öğrenci olmakla “ÖRNEK İNSAN OLMAK” çizgisinde sabit kılabilseydik bu gün suçlu ve sebep arama makamında olmayacaktık. Bu sebeple toplum olarak, suçlu ve sebep arama yerine; “Ne Yapabiliriz?” sorusuna cevap aramalıyız diye düşünüyorum. Aydınıyla, düşünürüyle, ilim çevreleriyle bir çok ülkeye nazaran hatırı sayılır bir kültür seviyesine sahip oluşumuzun avantajını kullanarak topyekun bir eğitim, kültür ve sevgi seferberliği başlatmak ve meseleyi kökünden halletmek için geç kalmış sayılmayız. Değerli Dostlar. Son günlerde ülke gündemini sürekli meşgul eden bu en hassas sorunun çözümüne yönelik olarak birkaç gününüzü almak suretiyle bu konuyu bölümler halinde değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Bu vesile ile şimdiden kıymetli vakitlerinizden çalmak zorunda kaldığım için affınıza sığınıyorum.
Çözüm noktasında çok duyarlı, sistemli, planlı ve kalıcı uygulamalar başlatılmalıdır. Öteden beri uygulanagelmiş yöntemlerin irdelenmesi, masaya yatırılması ve yeni çözüm arayışlarına girişilmesi gerekmektedir. Bu durumu örneklendirecek olursak; - Okul Önlerinde Güvenlik Güçlerinin Tedbir Alması. Görünüşte caydırıcı bir unsur gibi görülmekle birlikte, iç bünyedeki şiddet unsurunun okul dışına, ara sokaklara kaymasına yol açar.Güvenlik güçlerinin, okul idareleri, psikolojik danışman öğretmenler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları, aileler ve gönüllü vatandaşlar ile birlikte birebir tespit yaparak her okul çevresinde veri tabanı oluşturmaları, öğrencilerle birebir irtibat kurmaları, olayların ardındaki kişi ve topluluklara ulaşıp onların öğrencilerle irtibatını kesmek için çaba sarfetmeleri kalıcı çözüm için bir başlangıç teşkil edecektir.
- Öğrencilere Konferanslar, Seminerler Verilmesi, Filmler İzletilmesi. Bu tür konferanslar ve seminerler bu güne kadar, hatalı uygulamalar sonucu ya sıkıcı ve bir an önce bitmesi beklenen uzun sunumlar ya da izletilen yayınlarla farkında olmadan bilinç altında çocukları özendirici etkiye sebep olan materyallere dönüşmüştür. Geçici olarak olumlu gözükse de pratikte öğrenciye kazandıracakları oldukça sınırlıdır. Konferans ve seminerlerin, öğretmenlerin ve ilgili kişilerin gözetiminde öğrenciler tarafından hazırlanması, kendi sorunlarına çözümler üretme, sosyal hayata etkin olarak katılma açısından daha olumlu sonular alınmasını sağlayacaktır. Ayrıca çocukların kendi yaşıtlarının girişimleri ile güdülenmesi ve bir nevi rekabet halinde olumsuzdan olumluya doğru bir iletişim başlamasına vesile olacaktır.
- Ailelere Konferanslar Verilmesi, Eğitim Programları Düzenlenmesi. Bir önceki maddedeki gibi, ailelerin %60’ ının yoğun iş ve gücünü bahane ederek öngörülen etkinliklere katılmaması, katılanlarında ilgisiz kalması sonucunu doğuracaktır. Bu süreçte ailelerin birebir evlerinde, işyerlerinde ziyaret edilmesi, çocukların eğitim, rehabilite ve yetişmesinde görev ve sorumluluk yüklenmesi çok daha verimli sonuçlar doğuracaktır. Çocukların ve gençlerin kendi derneklerini kurması, kurumlar nezdinde sorunlarına çözüm aramalarının sağlanması, özgüvenlerinin arttırılması, enerjilerinin yasal yollarla harcama eğilimlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
- Basın ve Yayın Organlarında Eğitime Yönelik Yayınlar Yapılması ve Kötü Alışkanlıklar, Zararlı Eğilimler Hakkında Bilgilendirme Yapılması. Çocukların ve gençlerin eğitimi, rehabilitesi, kötü alışkanlıklara ve eğilimlerine karşı tedbir alınması noktasında; yapılan etkinliğin teşhirinden çok içeriğin yansıtılması basın mensuplarının vicdanında kural haline gelmelidir. Bu suretle bir takım istismarların önüne geçilmesi de sağlanmış olacaktır. Belki geçici bir süre günü birlik flaş haberlerin, eğitim, rehabilite ve tedbirler noktasında önü kesilmiş olacaktır.Ama bu kadarcık bir fedakarlık, toplum vicdanına geleceğimizin aynası, temeli olan çocuklarımızın ve gençlerimizle ilgili kalıcı çözümlerin yerleşmesine vesile olacaktır. Örneğin bir okulda düzenlenen konferansın yayınlanması ve boy boy resimlerin çekilmesi kamu oyunda ne ifade eder? Zihinlerde ne kadar yer kaplar? Sıradan bir düğün ya da törenin uyandırdığı ilgiden ne farkı vardır? Ancak bir çocuğun hayatının kurtarılması için yapılan planlamalar ve rehabilite süreci, bütün katkı sahibi kişi ve kurumlarla birlikte yazılı ve görsel iletişim organlarında mercek altına alınsa ve uzmanlarca incelenip defaatle geri bildirimlere dönüştürülse ve bu şekilde kamuoyuna sunulsa; halkımızın sadece bu çalışmadan alacağı ders yıllar boyu unutulmaz.
- Üniversite Çevrelerinin Sorunun Çözümüne İlişkin Tezler Hazırlamaları, Lise ve Ortaokullarda Ders Kitaplarına Konu ile İlgili Dersler Konması. Sorunun çözümünde bir nebze katkı sağlasa da bu girişime ek olarak, üniversite öğrencilerinin; gönüllülük esası, dönem ödevi, tez ödevi gibi vesilelerle sosyal sorunlara ve çözüm arayışlarına yönlendirilmeleri, üniversiteler arası iletişimin maksimum düzeye çıkarılması, gerek öğretim üyesi, gerekse öğrencilerin platformlar oluşturmaları kalıcı çözümler için hayati önem taşımaktadır. Tarafımızca Türkiye Eğitim ve Sevgi Seferberliği Projesinde “Her Üniversite Öğrencisine Bir Çocuk” projesinde öngörüldüğü gibi gençlik etkin bir şekilde araştırmaya yönlendirilmelidir.
Sonuç Olarak;
Kişisel benliklerimizden başlayarak, kurumsal benliklerimize kadar sorunun çözümü uğruna bir takım fedakarlıklarda bulunmadıkça ilerleme kaydedemeyiz.Sadece çözüme odaklanarak; yardan, anadan, serden geçmek ilk sınavımız olmalıdır. Daha hayatının ilkbaharında toprağa düşen körpecik fidanların damarlarından akacak ilk damla yüreklerimizi delip geçmedikçe hepimiz koskoca birer yalancıyız! Yine; yarınlara aday, geleceğe yürümekte olan küçücük ellere vurulan kelepçenin soğuk demirini kendi bileklerimizde hissetmedikçe hepimiz koskoca birer sahtekarız! Ve en can alıcı nokta; bu milletin bir ferdi olarak,karanlık sokaklarda kaybolan her çocuğu kendi çocuğumuzmuş gibi hayal edip; “Evladına, ailesine kendini siper etmeyen ata, baba nağmerttir” düsturuyla dertlenmediğimiz müddetçe hepimiz suçluyuz! Vatan tüm fertleriyle ana, bacı, kardeş olmuş insanların oluşturduğu devasa bir ailedir.Aile olmanın gereği bir vücudun organları gibi dertlere, acılara ortak olmak ve hep birlikte problemin çözümüne katkıda bulunmaktır. Bizler de babayız, anayız; bizlerin de vatanı, evladı, kardeşi, bacısı bu ülkedir! Her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış TÜRKİYEDİR.
Sevgilerimle…
Tolga Tigin Şengür
angelfire.com
Ben Değil Biz Varız
Naci KOBAL 2000
Naci KOBAL 2000