Eğrelti Oto Ve Kanser

      Eğrelti Oto Ve Kanser

      Aşağıdaki yazıyı tesadüfen gördüm. Sizin dce ilginizi çekeceğine eminim.
      -------------------


      Türkan ÖZKARA1 Erman OR2 Selmin TOPLAN3

      1Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi, Kimya Bölümü, İstanbul / Türkiye
      2 İstanbul Üniv. Veteriner Fak. İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Avcılar- İstanbul / Türkiye
      3 İstanbul Üniv. Cerrahpaşa Tıp Fak. Biyofizik Anabilim Dalı, İstanbul / Türkiye
      ÖZET
      Eğreltiotu (Pteridium aquilinium), dünyanın her tarafına yayılmış çok yıllık otsu bir bitkidir. Sarımsı-yeşilden koyu yeşile değişen renklerde yaprakları vardır. Yapraklar sağlam bir yapıda 5 parçaya ayrılmıştır ve spor keseleri yaprakların kenarında bir çizgi halinde toplanmıştır. Eğreltiotu tannin, indanones ve pteroloctama içeren çeşitli biokimyasal bileşikler ve siyanojenik glikozid veya prunasin, tiaminaz ve ptaquiloside denilen kanserojen maddeleri içerir. Eğreltiotunun çiftlik hayvanları tarafından yenilmesi sonucunda hayvanlarda, idrar kesesi, barsak ve mide kanseri görülmektedir. Amerika, Brezilya bazı Asya ülkeleri ve Japonya’da eğreltiotunun yenilmesiyle ya da bu otu yiyen hayvanların sütünün içilmesiyle ya da bitki sporlarının solunumla akciğerlere yerleşmesi ile insanlara bulaşma olmaktadır. Epidemiyolojik çalışmalar, insanlarda üst sindirim sisteminde tümör oluşma riski ile eğreltiotu tüketilmesi arasında ilişki olduğunu göstermiştir. Yurdumuzda daha çok Karadeniz sahilinde eğreltiotu bulunmaktadır. Derlemede, eğrelti otunun toksik ve kanserojenik etkilerinin yanı sıra, hayvan ve insanlarda görülen semptomlar açısından bilgi verilmesi, ayrıca ülkemiz için konunun öneminin vurgulanması amaçlanmıştır.

      odevarsivi.com/dosya.asp?islem=gor&dosya_no=172932
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Sevgili Oktay Kardeşim;

      Çernobil üzerine koparılan kıyamet sırasında görevli olarak bulunduğum Rize'de hemen her ilçenin kaymakamları ile görüştüm.
      Rize'de kanser vakaları tahminimizin de çok üzerinde idi. Bunun sebebi sadece Çernobil olamazdı. Çünkü Çernobil öncesinde de bölgemizde kanser ölümleri çok fazla idi. Kanserin bölgemizde Çernobilden çok daha önemli bir sebebi olmalıydı. Suyumuz, toprağımız, bitkilerimiz vb. hayatımızı yakında ilgilendiren ve iç içe olduğumuz bir yada daha fazla unsur olmalıydı. Baştan beri buna inandım. Eğrelti otu ile ilgili yazıyı bulunca da aklıma bu geldi.
      Eğrelti otunu sadece yemekle yada yiyen seğerlerin sütünü içince kanser olmuyoruz. Sporlarını (tohumlarını) solumakla da aynı tehlike ile karşı karşıya kalıyoruz.
      İşin daha garibi konuyu Organik Gübre ile ilgili bir araştırma yaparken buldum. Çünkü Trabzon'da bir vatandaş eğrelti otundan organik gübre yaparak Ortadoğu ülkelerine satıyor. Acaba bunu biz yapabilir miyiz diye düşünüyordum. Ama gördüm ki konu gerçekten çok önemliymiş.
      Eğrelti otu kanseojen faktörlerden sadece bir tanesi olabilir. Kim bilir başka nelşer vardır.

      Şakir AKSU
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Yazar: saksu Tarih: 30.04.2008 Saat: 12:21


      Eğrelti otu kanserojen faktörlerden sadece bir tanesi olabilir. Kim bilir başka neler vardır...

      Şakir AKSU

      Evet Allah bilir daha neler vardır :rolleyes:..
      Oktay beye katılıyorum, güzel ve önemli bir konu .. Paylaşımınız için teşekkürler ..



      Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten, affet SEN' den habersiz aldığım her nefesten... __ N. F. Kısakürek __

      Karadeniz'i Çernobil değil Sigara öldürüyor

      Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) tarafından yapılan bir araştırma, bölgede sigara içme sıklığını gözler önüne serdi. Araştırmada bölgede erkek nüfusun yarısının, kadınların ise yüzde 20'sinin sıklıkla sigara içtiği, diğer kesimin ise aralıklı olarak sigara kullandığını ortaya çıkardı.

      Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı ile Yavuz Selim Kemik Hastanesi Uzmanları Prof. Dr. Gamze Çan, Prof. Dr. Haşim Çakırbay, Doç. Dr. Murat Topbaş, Yrd. Doç. Dr. Murat Karkucak ve Yrd. Doç. Dr. Erhan Çapkın tarafından gerçekleştirilen araştırma, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin sigara profilini çıkardı. Araştırmaya göre, bölgede erkekler arasında sigara içme sıklığı yüzde 53.2, kadınlar arasında ise yüzde 20.4 olarak tespit

      edildi. Kadınlarda sigara içiciliği 20-29 yaş arasında yoğunlaşırken, erkeklerde ise 30-39 yaş grubunda yüksek bulundu. Kadınlarda yüksek okul mezunları daha çok sigara içerken, erkeklerde lise mezunları sık sigara içicisi olarak belirlendi. Araştırmanın en ilginç detayı ise kadınlarda memur ve emekliler 'sigara tiryakisi' olurken, erkeklerde 'işsizler ve emekli' kesimin sigara içtiği ortaya çıktı. Sigara tiryakilerini kadınlarda bekar, erkeklerde evli olanların teşkil ettiği vurgulandı.

      Araştırmada, bölgede yoğun bir şekilde sigara içilmesinin büyük sağlık sorunlarını da ortaya çıkaracağına dikkat çekildi. Araştırmada şu görüşlere yer verildi:

      "Sigaranın toplumsal açıdan önem taşıyan akciğer kanseri, kronik bronşit-amfizem ve koroner kalp hastalıkları olmak üzere üç tip ölümcül hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Araştırmalara göre, tütün kullanım alışkanlığının yaygın olduğu ülkelerde akciğer kanserlerinin yüzde 80-90'ından, kronik bronşit ve amfizem ölümlerinin yüzde 75-90'ından, koroner kalp hastalığı ölümlerinin yüzde 25-30'undan sigaranın sorumlu olduğu düşünülmektedir. Bu sonuçlara göre Doğu Karadeniz Bölgesi'nde sigara içiciliği, hala

      yüksek sıklığı ile önemli bir halk sağlığı sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır."

      haberfx.net/karadenizi-cernobi…a-olduruyor-haberi-28170/
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Ahh kimyasal gübreler,yıllarca denenen nükleer silahlar veee çernobil artık bir günahınız kalmadı.Suçlu bulundu.Eğrelti otu...ne deyim ki !
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      Eğrelti otu üzerinde yapılan bilimsel araştırmaları elbetteki saygıyla karşılamalıyız. Fakat eğrelti otunun günah keçisi olarak gösterilmesi de doğru değildir.

      Çernobil olayı da bölgedeki kanser vakalarına etki etmiştir, ama tek etken o da değildir elbette..

      Nükleer denemeler, nükleer silahlar, Nükleer santraller ve en önemlisi nükleer atıklar.. Kimyasal atıklar...

      Gıdalar, gıda boyaları, dayanıklığını artırmak için eklenen katkı maddeleri, albenisini artırmak için katılan boya maddeleri.. Ambalaj malzemeleri..

      Evimizde kullandığımız radyasyon yayan elektrikli ve elektronik araçlar..

      Her çeşit pil..

      Temizlik malzemeleri..

      Uygulanan tarım tekniği..

      Çevre kirliliği.. (Kara,hava ve suların kirletilmesi..)

      İlaçların yan etkileri..

      Stres..

      ..............

      Bütün bunların yanında eğrelti otu çok masum kalıyor..
      Kulaksız işitmek dilsiz ifade
      Canım cananındır edem iade
      Vücut bir camidir vicdan seccade
      Onun bunun çıkarına seremem
      Haluk Nurbaki'nin kanser konusunda "Kanser" isimli 50 sayfalık küçük bir kitapçığı vardı. O kitapta Kanser Faktörlerini ayrıntıları ile yazmıştı. Nasıl ki Eğrelti Otu kanserojen bir faktör iise sigara da o faktörlerden biridir.
      Gıda maddelerinin kalitesini ve raf ömrünü arttırmak için kullanılan 600 civarındaki emülgatörlerden birçoğu da kanserojen olduğu için yasaklanmıştır.
      Kanserde elbette ki çernonbilin de etkisi olmuştur ancak gelişen teknolojinin hayatımıza kattığı yenilikler kadar hiç bir şey etkili olmamıştır.
      Hemşin'de Organik Çaya geçildi. Hemşin Organik üretim bölgesi ilan edildi. Ama tohumculuk Yasası gereği yakında bahçelerimize genetiği ile oynanmamış hiç bir ürün ekemeyeceğiz. Ektiğimiz takdirde büyük cezalarla karşı karşıya geleceğiz. Genetiğiyle oynanmış sebzelerin kanserojen etkisinin sigaradan veya eğrelti otundan az olduğunu da kimse iddia edemez.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Yazar: musaabay Tarih: 27.04.2009 Saat: 08:24

      Karadeniz'i Çernobil değil Sigara öldürüyor Dün 15:46 [SEÇENEKLER] [YUKARI] [AŞAĞI]

      --------------------------------------------------------------------------------
      Bu sözleri Şakir Aksu'mu söylüyor ??????
      heyhat!!!!!


      Ben de senin yaşına geldiğimde bırakırım sigarayı Musa Abim... :D:D:D
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Bence Karadenizde Kanser vakalarının yaygın sebebi AĞIR METALLERDİR.
      Neden mi ? çok eskileri hatırlayın ..bakır kapları,çinko kapları,Alüminyum kapları..ve kapların Kalaylanması..
      Dedelerimiz,nenelerimiz,babalarımız,analarımız hep bu kaplardan beslendiler.

      Halbuki hep güveç kullansalar ne olurdi.

      Madem bu kadar konuyu bilen profesörlerimiz var.Buyrun buda benim tezim ve tüm araştırmacılara sunuyorum.



      Alıntı:

      food-info.net/tr/metal/intro.htm

      Ağır metaller

      Ağır metaller yerkabuğunda doğal olarak bulunan bileşiklerdir. Bozulmaz ve yok edilemezler. Küçük bir miktara kadar vücudumuza gıdalar, içme suyu ve hava yolu ile girerler. İz elementler gibi bazı ağır metaller (örneğin bakır, selenyum, çinko) insan vücudunun metabolizmasını sürdürmek için elzemdirler. Bununla birlikte yüksek konsantrasyonlarda toksik olabilirler. Ağır metal zehirlenmesi oluşabilmektedir, örneğin kontamine olmuş içme suyundan (örneğin kurşun borular), emisyon kaynaklarına yakın ortam hava konsantrasyonun yüksek olmasından veya gıda zinciri yoluyla.

      Ağır metaller tehlikelidir çünkü biyobirikme eğilimlidirler. Biyobirikim zamanla biyolojik bir organizmada bir kimyasal konsantrasyonun, kimyasalın doğadaki konsantrasyonuyla karşılaştırıldığında artması demektir. Bileşikler herhangi bir zamanda canlı şeylerde birikebilirler ve onların vücuda alınmaları ve depolanması metabolize edilmelerinden veya atılmalarından daha hızlıdır.

      Halen daha, ağır metallerden kaynaklanan gıda zehirlenmeleri çok nadirdir ve çoğu durum sadece çevresel kirlenmeden sonra meydana gelir. Böyle bir çevresel kirlenmenin en bilinen örneği 1932-55 yılları arasında Japonya'da meydana gelenidir.

      1932'den itibaren, Japonya'da Chisso's kimyasalları tarafından cıva içeren lağım Minimata sahiline serbest bırakıldı. Cıva deniz ürünlerinde birikti, daha sonra nüfusta cıva zehirlenmeleri gözlendi. 1952'de, cıva zehirlenmesinin ilk kanıtı Japonya'da Minimata nüfusunda ortaya çıkmıştır ve bunun nedeni cıva ile kirlenmiş balıkların tüketimiydi. 1950'lerde toplam 500 ölüm vakası kaydedildi. Ondan sonra; Japonya, endüstri aleminin en katı çevresel kanunlarını çıkardı ve hastalık da Minimata sendromu olarak bilinir.

      Aşağıdaki ağır metaller toksisite semptomları içermektedir :

      Alüminyum
      Altın
      Antimon
      Arsenik
      Bakır
      Baryum
      Bizmut
      Cıva
      Galyum
      Gümüş
      Hafniyum
      İndiyum
      İridyum
      Kadmiyum
      Kalay
      Krom
      Kurşun
      Lantan
      Manganez
      Nikel
      Niobyum
      Palladyum
      Platin
      Rhodium
      Ruthenium
      Scandium
      Stronsiyum
      Tantalum
      Talyum
      Tungsten
      Vanadium
      Yttrium
      Zirconyum
      Kaynaklar : lenntech.com/heavy-metals.htm , lenntech.com/periodic-chart.htm
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."

      Eğrelti otu topraktaki Arseniği emiyormuş

      Eğrelti otu topraktaki arseniği emdiği için zehirliymiş arkadaşlar.


      'Arseniğe karşı Eğrelti otu'

      internethaber.com/news_detail.…tial=true&ref=f5haber.com

      04 Mayıs 2009 Pazartesi 15:18

      ABD'de Uluslararası Sürdürülebilir Dünya Proje Olimpiyatı düzenlendi.İzmirli iki lise öğrencisi projeleriyle madalya kazandı.
      Geçen yıl yaz aylarında su kaynaklarında yüksek arsenik değerlerinin görüldüğü İzmir'de, bu durumun tarımsal sulamayla ortaya çıkaracağı riskleri ortadan kaldırmak üzere yola çıkan lise öğrencileri, hazırladıkları proje ile ABD'den ödül kazandı.

      İzmir Atatürk Lisesi öğrencileri Meltem Kaya ve İsmail Güzeliş yaptığı açıklamada, ''Toprakta Biriken Arseniğin Eğrelti Otu ile Topraktan Giderilmesi'' adlı projelerinin, merkezi Houston'da bulunan ve kar amacı gütmeyen eğitim organizasyonu Cosmos Foundation tarafından düzenlenen Uluslararası Sürdürülebilir Dünya Proje Olimpiyatı'nda (I-SWEEEP) çevre kategorisinde bronz madalya kazandığını söyledi.

      Verimli alanlara sahip İzmir ve Ege Bölgesi'nde tarımın önemli bir geçim kaynağı olduğuna dikkati çeken 9. sınıf öğrencisi Güzeliş, arseniğin biriktiği toprakta, verimin azalacağını öğrenmeleri üzerine proje çalışmalarına başladıklarını kaydetti.

      Arsenikli su ile sulanan topraklarda ürünün filizlenmesinde ve köklerinin gelişmesinde olumsuzluklar yaşanacağını belirten Güzeliş, ''Sulama sonucunda toprakta biriken arsenik oranını azaltabilmek için ağır metallere karşı dayanıklı, arseniği kendi bünyesinde biriktirecek bitkileri araştırdık. En uygun bitkinin, eğrelti otu olduğunu gördük. Okulda yaptığımız deneylerde de eğrelti otunun topraktaki arsenik oranını yüzde 38 oranında azalttığını tespit ettik'' diye konuştu.

      Deneyleri için 13 saksıya eğrelti otu diktiklerini ifade eden Güzeliş, şöyle devam etti:

      ''Deneyin doğrulanabilirliğini ortaya koyabilmek için 2 saksıdaki toprağı saf su, diğerlerini şebeke suyu ile belli aralıklarla suladık. Sonuçta şebeke suyu ile suladığımız toprakta arseniğin biriktiğini, eğrelti otunun da arseniği bünyesinde topladığını gözlemledik. Ot, topraktaki arseniğin yüzde 38'lik oranını kendi bünyesine aldı. Tarım alanlarının bir kenarına dikilecek bu otların, alanın verimliliğinin arsenik nedeniyle zarar görmesini engelleyeceğini düşünüyoruz.''

      Güzeliş, 15-20 Nisan tarihlerinde Houston'da, enerji, mühendislik ve çevre kategorilerinde yapılan, 60 ülkeden öğrencinin katıldığı proje yarışmasında, çalışmalarının bronz madalyaya layık görülmesinin mutluluk verici olduğunu sözlerine ekledi.
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      Sn,Hasan Fahri kardesim,
      bu agir metallerin organik maddelerdeki (patates,armut,mantar cay,...vs) oranini ölcen aletten bir adet Hemsin,e getirip ,hasat zamaninda deger tesbiti yapmagi coktan önermistim.Tekrar ediyorum;böyle araclar heryerde var,en azindan bir adet alip yetistirilmis 5 elemanla hangi organik maddenin nerede yenilebilirligini tesbit merkezi kuralim.
      Bu konuda cok gec kaldik,bir sürü vatandasimizi bahsi gecen agir metallerden koruyabilirdik,koruyabiliriz.
      Bir seyi tesbit etmek barska bir konu,ona karsi savasmak,korunmak ayri bir konudur.Arsenik vs.li egreltileri nereye koyacaksiniz,bin yil saklamaga Hemsin,in alani yetmez?
      Korunmak icin yapilan hic bir faaliyeti henüz ülkemizde tesbit edemedim, agir metaller dolayisiyla artik hastalanmis insanlarimizin tedavileriyle yöremizde dogrudan ilgili bir yakin otoritede(hastahane vs) görülmemektedir.
      Bence agir metal oranlarinin tesbitinden baslayip,vucutlarinda müzminlesen kardeslerimize acil yardim icin en azindan iki önemli merkezin kurulmasi sarttir,bunu yaparken bu felaketten dogrudan etkilenmis milletlerin tecrübelerinden faydalanmamiz kacinilmazdir diye düsünmek isterim.

      Selamlarimla
      Yazar: Gürman Tarih: 04.05.2009 Saat: 16:29

      Sn,Hasan Fahri kardesim,
      bu agir metallerin organik maddelerdeki (patates,armut,mantar cay,...vs) oranini ölcen aletten bir adet Hemsin,e getirip ,hasat zamaninda deger tesbiti yapmagi coktan önermistim.Tekrar ediyorum;böyle araclar heryerde var,en azindan bir adet alip yetistirilmis 5 elemanla hangi organik maddenin nerede yenilebilirligini tesbit merkezi kuralim.
      Bu konuda cok gec kaldik,bir sürü vatandasimizi bahsi gecen agir metallerden koruyabilirdik,koruyabiliriz.


      O nasıl bir alettir ki meyve ve sebzelerdeki ağır metalleri ölçüyor. Ahan ki duydum böyle bir alet olduğunu. Atomik Absorbsiyon ve Gaz Kromotografi gibi aletlerden bahsetmiyorsunuz herhalde.
      Elebtte ki bu tür ölçümler yapılabilir ancak bu ölçümleri yapacak aletler son derece gelişmiş ve pahalı aletlerdir. Bu aletlere bile ihtiyaç kalmadan bu testleri yapabilecek aletlere sahip labaratuvarlar hemen her yerde vardır.
      Bölgemizde genel anlamda bu yönde araştırma eksikliği inkar edilemez. Ancak geçen hafta Rize'de Kanser Araştırma merkezi kurulduğunu bir haber sitesinde okumuştum. Umarım ki bu merkezin bir de bölgesel araştırma ekibi vardır.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Kanser...

      http://www.bilkent.edu.tr/~bilheal/aykonu/ay2005/april05/kanser.html

      Öncelikle Kanser nedir ona bir bakalım. Yukarıda verdiğim linkte gayet güzel anlatılmış.

      Bitkilerin ağır metallerle olan ilişkisi doğrudur ama sayın Bilenlinin de dediği gibi Eğrelti otunun günah keçisi seçilmesi yanlış. Sadece eğrelti otu değil ki, bir sürü bitki bunu yapabilir. Ziraat Mühendisi ve Biyolog arkadaşlar daha iyi bilir. Aşağıda verdiğim linkte ise toprak kirliliği ve bitkiler üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir.

      forumps.com/kimya/3159-toprak-…eri-ve-agir-metaller.html

      Üniveriste yıllarımda bu konularla ilgili bir hocamında Tübitak tarafından projelendirilen çalışmaları vardı. İyi hatırlıyorum. Bizden evimizdeki eski kapları, çanakları isterdi. Eski kap ve çanaklar üzerinde gıdalardan ya da başka durumlardan kaynaklanan ağır metalleri (kanserojen etki gösteren) inceler, karakterize ederdi. Aşağıdaki linkte hocama ait kişisel web sayfası mevcut. Çalışmalarına bakabilirsiniz.

      profdrmehmetyaman.com/

      Elazığda bir senesi bakır madenlerini kapadılar. Bunun üzerine 1-2 sene içerisinde bölge insanında Akciğer Kanseri hastalığında inanılmaz artışlar oldu. Hatta o yıllar arasında ülkemizde en çok Akciğer Kanseri vakası Elazığdan çıkmıştı. Devletimiz ne denli takipçisi oldu bilemiyorum ama olan o yörenin insanına olmuştu. Bu illetin, madenin kapatılmasıyla ortamdaki kanserojen metal komplekslerinin artışına etkisi olduğunu düşünüyorum. O bölgede üniversitemiz (Fırat Üniversitesi) çok yönlü çalışmalar yapmıştı.

      Kısacası Kanser illetini de ortaya çıkaran bizler, etrafımıza duyarsız davrandığımız müddetçe bu illetten kurtulamayacağımız acı bir gerçektir.

      Ağır metallerin analizleri AAS(Atomik Absorpsiyon Spektrofotometre), GC(Gaz Kromatografisi), HPLC(Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi) gibi çeşitli kimyasal analiz cihazlarıyla mevcuttur. Ülkemizde bu cihazların kullanıldığı yerlerin başında Gıda Kontrol Laboratuvarları gelmektedir. Rize ilimizde de bununla ilgili bir laboratuvar varsa, belli bir bedel karşılığı merak ettiğiniz gıdalardaki ağır metal miktarlarına baktırabilirsiniz.

      Bende askeriyede Gıda Kontrol Laboratuvarında çalıştım. Gıdalar üzerinde çeşitli araştırmalarım oldu ama bitkilerle ilgili hiçbir çalışma istenmediği için herhangi bir analiz yapamadım. Yapmak isterdim ama ;) Bitkiler için Ziraat odaları ya da Tarım ve Köyişleri Bakanlığının il temsilcileri yardımcı olabilir diye düşünüyorum. (Gıda Laboratuvarları olmazsa tabii)

      Bu konuda daha bilgili arkadaşlar varsa her türlü fikir alışverişinde bulunabiliriz. Benim yanlış olduğum noktalar mevcut ise her türlü eleştiriye de açığımdır. Sormak istedikleriniz olursa da mesaj atabilirsiniz arkadaşlar.

      Bu bilgileri cehalete inat yazmaya, her geçen gün bir illet uğruna ölen insanları bir gün daha yaşatabilme pahasına yazmaya devam edeceğim. Gelecekte daha güzel bir yaşam, daha güzel bir Hemşin için...

      İyi günler...

      Hayat, bir ipin iki ucu arasındadır. Ya baş ucundasınız, ya son ucunda...

      Bilal ÇAKIR
      Ağır Metaller insan sağlığı açısından en tehlikeli faktörlerden biridir. Sadece ağır metallerin bulunduğu ve işlendiği yerlerde değil hayatımızın her alanında bunlarla karşı karşıyayız. Çok yoğun trafikteki eksoz gazlarından tutun da mutfaklarımızdaki eşyalara kadar sürekli bu tehlike ile iç içe yaşamaktayız.
      memleketimizden örnek vermek gerekirse, eskiden evlerimize suları kurşpun borular ile getirmekteydik. Zaman ile kurşun boruları kaldırdık ve yerlerine plastik borular kullanmaya başladık. Kurşunun insan sağlığına etkisini ortadan kaldırdık diye düşünürken gördük ki plastik borulardan da aynı şekilde kurşun zehirlenmesine uğruyoruz. Konuyu araştıranlar gördüler ki plastik boru imalatında da çeşitli kurşun bileşikleri kullanılıyor. Yani risk aynen devam ediyor.
      Gelişen teknoloji ve bunun insan hayatına giren icatları ilk anda büyük sevinç ile karşılanıyor. Ancak zaman içinde görüyoruz ki bu icatlar da yeni yeni tehlikeler içeriyorlar. Bu tehlikeleri ortadan kaldırmak için yeni bir icat piyasaya sürülüyor ama bakıyorlar ki o da bir başka tehlike içeriyor. Bu devran hep böyle sürüyor.
      Kendi haaytımıuzdan örnek vermek gerekirse eskiden mutfaklarımızda bakır kaplar kullanırdık. Zamanında kalaylatmamaktan yanlış kullanımdan arada bir bakır zehirlenmesi vakaları olurdu. Sonra bakır kaplar giderek yerlerini çinko kaplar aldı. Ama duyduk ki üzerindeki çinko tabakası kırılan, çatlayan bu kaplar da bakırdan daha tehlikeli sonuçlar evriyor onları da değiştirdik ve yerlerine büyük icat denilen teflon tava ve tencereleri aldık. Aldık aldık da biz teflonla yeni tanıuştığımz günlerde Teflonu icat eden ülkelerin teflonu yasakladıklarını duyduk. En sonunda çelik kaplara geçtik ama zamanla onların da zararlarını duyma ihtimalimiz vardır.
      Şu bilinmelidir ki kainattaki hiç bir madde insan sağlığı için zarasız değildir. Su bile ihtiyaçtan fazla alındığında insanı öldürebilir. Yani insan vücudunun her zararlıyı tolore edeceği bir limit vardır. Sorun bu limitin aşılmasındadır. Sorun teknolojiyi icat eden olmadığımızdan onun yarattığı tehlikelerin de ilk hedefi olmamızdır.
      Ağır metallerin aknsere etkisi inkar edilemez bir gerçektir ancak genetiği değiştirilmiş yiyecekler (GDO), raf ömrünü arttırma için yiyeceklere aktılan binlerce tür emülgatörler ve katkı maddeleri vb. o kadar kanser faktörü vardır ki, insanoğlunun bu şartlarda yaşaması adeta bir mucizedir.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      okuduğum haberi paylaşıyorum.




      Dikkat! Kanser riski var...Sert kabuklu yemişler üzerindeki küf tarafından oluşturulan aflatoksin, fazla miktarda tüketilirse, karaciğer kanserini tetikliyor.Fındık, ceviz gibi sert kabuklu yemişler ve tahıllar üzerindeki küf tarafından oluşturulan aflatoksin, fazla miktarda tüketilirse, karaciğer kanserini tetikliyor.

      California-Irvine Üniversitesi'nden araştırmacılar, gıdalarla insanlara geçen aflatoksinin halk sağlığını nasıl bu kadar etkilediğine şaşırdıklarını söylediler. Nature dergisinde yayınlanan çalışmada, PT isimli bir proteinin aflatoksin için kritik olduğu bulundu.

      Önceden, bilim adamları toksinin gelişimini neyin harekete geçirdiğini bilmiyorlardı. PT isimli protenin zehir oluşturmada anahtar rol oynadığını belirten araştırmacılar, ilaçlarla PT proteinini öldürebileceklerini ve küfün aflatoksin oluşturma yeteneğini engelleyebileceklerini ifade ettiler. Küfü yok etme işleminin (zehirden, kirden arındırma) geleneksel yöntemi, ancak bu işlem tüm dünyada yüzlerce milyon dolara mal oluyor. Aflatoksin çoğalıp hasattan önce veya depolanma sürecinde fındık, ceviz gibi sert kabuklu yemişler ile tahıllara bulaşabiliyor.

      Toksin insanlarda p53 olarak bilinen kanser önleyici gene zarar veriyor. P53 koruması olmadan, aflatoksin bağışıklığı zayıflatıp, metabolizmaya zarar veriyor ve çeşitli beslenme bozukluğu ile kansere neden oluyor. Araştırmacılar, bulguların aflatoksinin insanlarda nasıl karaciğer kanserine yol açtığını daha iyi anlamalarına yardımcı olacağını söylediler.


      bugun.com.tr/haber-detay/82372…beri-ref-f5haber.com.aspx
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      15 yılda 250 kişi kanserden öldü’ iddiası Paylaş
      Hasan GÖÇER- H.Hüseyin TEME/AFŞİN (Kahramanmaraş), (DHA) 31 Ekim 2009

      KAHRAMANMARAŞ'ın Afşin İlçesi'ne bağlı Büyüktatlı Beldesi'nin DP'li Belediye Başkanı Ali Bayram Köse, beldede bulunan asbestli toprak nedeniyle son 15 yılda 250 kişinin kanser hastalığından hayatını kaybettiğini ileri sürdü. Köse, kendisi ile 2 kardeşinin de kanser olduğunu söyledi.

      Beldede yaşanan kanser hastalıklarına dikkat çekmek için bir basın toplantısı düzenleyen Büyüktatlı Belediye Başkanı Ali Bayram Köse, vaka sayısının gittikçe arttığını dile getirdi.

      540 haneli 2 bin 180 nüfuslu beldede son 15 yılda 250 kişinin kanser hastalığından öldüğünü söyleyen Başkan Köse, beldenin başka bir yere taşınmasını istedi. Asbestli topraklar nedeniyle kendisiyle birlikte 2 kardeşinin de kanser hastası olduğunu anlatan Köse, şunları söyledi:
      “Asbestli topraktan dolayı mide kanseri, akciğer kanseri, prostat kanseri, bağırsak kanseri hastalığı çok yaygın. Devlet büyüklerimizden bir önlem alınmasını, beldenin başka bir yere taşınmasını istiyoruz. 15 yıllık zaman zarfında yaklaşık 250’ye yakın kansere kurban verdik. 1994 ile bu arada yaklaşık 3 bin kişi köyden geç etti. Ama beldeye cenazeleri dönüyor.”

      Şu anda beldede 40 kişinin kanser hastalığı tedavisi gördüğünü kaydeden Köse, daha önce de beldedeki kanser hastalıklarının televizyonlarda gündeme geldiğini ancak kimsenin kendilerine sahip çıkmadığını anlattı.

      Öte yandan CNN Türk'te 2004 yılında yayınlanan Arena programına katılan 49 yaşındaki Cuma Boz, o zaman, “2 ağabeyim gitti kanserden, annem gitti kanserden. Bir tek ben kaldım ve bende korkuyorum” dediğini hatırlatıp, kanser hastalığına yakalandığını söyledi.

      Kayseri'de tedavi olan Cuma Boz, “5 yıl önceki çığlığımızı kimse duymadı, kimse önlem almadı. Korktuğumuz tek tek başımıza gelmiyor. Ben de aile yakınlarım gibi kanser oldum. Bu belde buradan taşınmaz ise herkes kanserden ölecek” diye konuştu.


      **********

      Haber gazetelerden ama daha önce de bu olayı biliyordum. Bu konu gerçekten araştırmaya değer. Çünkü bu köydeki ölümler ve özellikle kanser türleri asbeste bağlı ise tüm dünya asbest konusunda kandırılıyor.
      Asbest literatürde Asbestoz denilen bir kanser türünüğn sebebi olarak biliniyor. Bu Kanser türü akciğer kanser türlerini ihtiva ediyor. Asbest üreten ülkeler asbestin su ile alınması durumunda mide kanserlerine sebep olmayacağını iddia ediyorlar. Hatta Kanada Quebeck'de asbestli içme suyu şebekelerinden alınan numunelerde litrede yaklaşık 50-55 Bin asbest lifi bulunduğunu, asbestli filtrelerden süzülen bir şişe şarapta ise yaklaşık 200 bin asbest lifi bulunduğunu ama bunun kansere sebep olmadığını iddia ediyorlar. Asıl iddaları ise asbestin solunum yolu ile alındığında kansere sebep olduğu, sindirim yolu ile alınması durumunda ise herhangi bir zararının olmadığıdır. İşte bu sebeple bu köy mutlaka geniş kapsamlı kontrol altına alınmalıdır.
      Kim bilir bölgemizde de böyle bir araştırma yapılırsa neler bulunacaktır.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      KÜF meselesi...

      Okuduğum haberde dikkatimi bir şey çekti. '' KÜF '' meselesi.Bence bu küf olayı karadenizde yoğun bir şekilde var.havanın nemli olması ve en önemlisi küflü peynirlerin tüketimi.
      Panzehir küften yapılıyor ama kimyasal miktarı ayarlanıyor.


      Ama karadenizde kontrolsüz bir şekilde küflü peynir vs.gıdaların tüketimide fazla...

      Karadenizli profesörlerin bu konuyu küf ve kanser ilişkisini araştırması temennisiyle...
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."