Sabit Hemşinli Avrupa Birliği Konusunda Ne Düşünüyor?

      AB'ye girecekmişiz de AB'nin sosyal adaletinden yararlanacakmışız. Yok efendim, AB'ye karşı çıkmak eziklik psikolojisi imiş. AB, bir dönme dolapmış. Biz de ya bu dolaba binmeliymişiz ya da kendimize bir dolap yapmalıymışız. AB'ye girelim ama bağımsızlığımızdan taviz vermeyelim miş...
      Emperyalizmi ve yapmak istediklerini bilmezsek, işte böyle dar kapıcı bir zihniyetle bakar ve nerdeyse AB emperyalizmi bizi uygarlaştıracak diyen uşak zihniyetli kimi sözümona yazarlarla aynı konuma düşeriz. Bir kere AB'nin hangi ülkesinde sosyal eşitlik var? Bunu savunan arkadaşlar, önce buna bir yanıt versinler.Bütün AB ülkelerinde ve başta AB'nin lider ülkelerinden Almanya'da işsizlik oranı %14'ler düzeyinde. Fransa'da keza öyle. Çek Cumhuriyeti vb. sonradan AB'ye "dahil edilenler"de bu oran, %16'lar düzeyinde. Evet, bu ülkelerde işsiz kalanlar, işsizlik parası alıyorlar ama, bu sosyal fonların kaynağı ne? Elbetteki bu ülkelerin kapitalist hakim sınıflarının, bizim gibi ülkelerin sömürüsünden elde ettikleri pay.Uygarlık vs. gibi şeyleri de AB'den alacakmışız.. Komedi olur da bu kadar olur. Hangi uygarlığı biz AB'den öğreneceğiz? Hergün, etrafımızde olup bitene bu kadar mı kör ve sağırız? Irak'ı, AFganistan'ı, Filistin'i, görmüyor muyuz? İran'a, Suriye'ye yönelik baskıları görüp-işitmiyor muyuz? Bırakalım bunları, ülkemize dayatılanları, büyük devrimci, Türkiye Cumhuriyet'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik intikamcı çığırtkanlıkları da mı görmüyoruz? AB'ye gireceğiz diye Gümrük Birliği ile 11 yıldır milyarlarca dolar kazık yediğimizi ve yemeya devam ettiğimizi de mi bilmiyoruz?
      Öte yandan AB, geleceği olmayan bir oluşum. Bunu o ülkelerin sosyo-kültürel gelişmesine bakınca da kolayca anlayabiliyoruz. Bu AB ülkelerinde fuhuş sektörü, kumar ve kara para sektörü normal ekonomik faaliyetin neredeyse önüne geçmek üzere. Uyuşturucu kullanımı belli dozlarda yasal hale getirilmiş. Aynı cinsten kişilerin evlilikleri yasallaştırılmış. Irk ayrımı politikası neredyse resmi devlet politikası haline gelmiş. Daha 1-2 ay önce Fransa'da yaşananları da mı görmedik? Ondan sonra kalkıp bazı arkadaşlar, bize uygar, sosyal açıdan geliişmiş, refah içinde bir AB masalı anlatıyorlar.
      Arkadaşlar, geerçekten yurtsever isek, bırakalım bu AB masallarını da halka gerçeği, emperyalist AB gerçeğini anlatalım. İşte o zaman hem bu ülkeye hem de Hemşin'e gerçekten hizmet etmiş oluruz. Zannediyormusunuz ki o AB ülkelerinin kapitalistleri, çokuluslu tekelleri, ülkemize, Hemşin'e gelirlerse o güzelim Hemşin'in doğal yapısı öyle kalacak? O güzelim sulardan öyle kana kana içebileceksiniz? Her yerden kapitalizmin asıl amacı olan para ve kâr için büyük bir yıkım çıkacak. İnsanlarımız o konuksever, paylaşımcı, yardımsever ve de cefakâr insanlarımız, kapitalizmin tanrısı para için bütün bu özelliklerini kaybedecekler. Birbirlerinin boğazına sarılacaklar. Hem şu ozon tabakasını delen Batı ve AB-ABD uygarlığı değilmi ki biz onlardan hala uygarlık vs. bekliyoruz.
      Ne demişti Mustafa Kemal; "Biz yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı mücadele ediyoruz" İşte bizim de bugünkü şiarımız aynı olmalı ve emperyalizme karşı mücadele için öncelikle şu köleleştirme projesi olan AB konusundaki hayalleri bir kenara koyalım. Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye amacı etrafında biraraya gelelim.

      Hotikoglu Kardeş,

      Lütfen biraz daha dikkatli cümleler kuralım. Söylediklerinizin arkadaşınzı üzeceğini de düşünmelisiniz. Elbette ki burada her fikir tartışılacak ama bunu birbirimizi kırmadan yapmanın yolu birbirimizin fikirlerine saygı duymaktan geçer.
      Antiemperyalist tutumunuz için sizi kutlarım ama iyi bilmelisin ki Timur Kardeşimiz de en az sizin kadar belkide sizden daha fazla (kendisini de sizi de tanımıyorum) antiemperyalisttir. Ben her ikinizin de ülkemizin geleceği açısından samimi kaygı duyduğunuza inanıyorum.

      Bu arada Timur Kardeşimizin yazısındaki bir cümleyi de eleştirmeden geçemeyeceğim. Demiş ki; " AB'ye girmeyelim. Onlar bizi sömürmek istiyor...arkadaşlar bu önyargıyla başımızı eğersek M.K.ATATÜRK'ün dediği yolda nasıl ilerleriz..?"
      Timur Kardeşimizin kastettiği Atatürkün Türk milletine hedef olarak gösterdiği "Çağdaş medeniyetler seviyesi" ise bu konuda yanılıyor. Çünkü Atatürk'ün tarif ettiği "Çağdaş medeniyeltler seviyesi" bugün ki AB'nin Mastricht Kriterlerinin de üzerinde birşeydir. Kapsamı AB kadar da dar değildir.
      Avrupa bilimde, teknolojide, ekonomide bizden üstün olabilir ama asla bizden çağdaş olduklarını söyleyemeyiz. En azından bizim hedeflediğimiz çağdaşlık seviyesinde bile değiller.

      Selam ile...

      Cevap: işte Avrupa zihniyetinden örnek bir haber

      kesinlikle yanlis dusunuyorsunuz, eger hangi ulkede yasiyorsan calisiyorsan o ulkeninin kurallarina uyacaksin... adam 40 yildir almanyada iki kelime almanca bilmiyo ...dilini bileceksin... ne yani 40 yida iyi bir almanca ogrenseydi dahami kotu olurdu...tabiki bu haberdeki yapilan yanlis ama isin gercek boyutu bu burdakiler hicbirsey ogrenmemis entegrasyon konusunda . adam ne kadar TR de ev alirim hesabinda ...
      .......
      şunu ifade etmeliyim ki,eğitimi liseye kadar olan biri olarak,dünyayı gazetelerden,dergilerden,köşe yazılarından tv lerden takip ederim.emperyalizm,kapitilazm,kominizm vs..kavramların içini bilmesem de genelde kabaca ne ifade ettiklerini bilirim.
      şahsen hümanist liberal demokrat düşünceye sahipolan ben,bazı ideolojik fikirlere sahipolan kişilerin,yine bazı ideolojik fikirlere karşı çıkma adına,farkında olarak ya da olmayarak bilemiyorum,Türkiye'yi dünyadan soyutlamaya çalıştıklarını düşünüyorum.o ülkelerin geçmişlerini,sömürgeciliklerini bende biliyorum.siyasi geçmişi temiz ülke mi aramalıyız.biz onlara milli mücadelade derslerini verdik.ama zaman aynı zaman değil.geçmişte kalmamalıyız,zamana ayak uydurmalıyız.
      ben gelişmek,gelişime ayak uydurmak için,dünya ülkeleri ile iletişim paylaşım halinde olmaktan bahsediyorum.ben ülkemin insanlarının,avrupa insanları gibi,gelecek endişesi olmadan,kendine değer verilen bireyler olarak yaşamasını istiyorum.görüyorum ki onlar yaşıyor,biz ise yaşamak için yaşıyoruz.
      sayın Saksu,benim ifade ettiğim.."çağdaş medeniyetler seviyesi"AB değildir.bu ifade nedense benim için,sınırları olmayan bir kavramdır.bu da daima ileri bakabilmekle alakalıdır.AB ancak bu amaç için bize yol olabilir.
      sayın Hotikoğlu,yazınızda kullandınız ifade duyduğunuz nefreti hissetmeme yetti.ancak mevzuya ideolojik etki altında baktığınızı düşündüğüm için bunu anlayışla karşıladım.bence siz emperyalizme ve kapitalizme karşı olmak için mantık yürütüyorsunuz,ya da bu mantıkla ülkemizin çıkarlarını gözetiyorsunuz.eğer böyle ise bütün samimiyetimle,çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yönündeki düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
      saygılar...

      Avrupa Birliği

      Cevap: işte Avrupa zihniyetinden örnek bir haber

      kesinlikle yanlis dusunuyorsunuz, eger hangi ulkede yasiyorsan calisiyorsan o ulkeninin kurallarina uyacaksin... adam 40 yildir almanyada iki kelime almanca bilmiyo ...dilini bileceksin... ne yani 40 yida iyi bir almanca ogrenseydi dahami kotu olurdu...tabiki bu haberdeki yapilan yanlis ama isin gercek boyutu bu burdakiler hicbirsey ogrenmemis entegrasyon konusunda . adam ne kadar TR de ev alirim hesabinda ...

      Arkadaşim,Türkler kurallarimi çiğnedi?ne kuralindan bahsediyorsun?
      Benim babam dayim,arkadaşim,almanyaya gelirken 1969 senesinde ALMANCA ÖĞRENECEKSİN HA, Mİ DEDİLER YOKSA İYİ ÇALİŞACAKSİN HA, mi dediler bana söylermisin herhangi bir iş yerinde kaç almanla kontakt kuruyorsun?.Alman işgücü görebilirmisin alman iş yeri amiri vardir
      çalişmaz oturur akşama masada işin düşerse gider almanca anlatirsin derdini çokta iyi anlar.Türkler türkçe konuşurlar,Italyanlar Italyanca,Yunanlilar Yunanca.dahami sayayim,kural budur,ama ben bir italyanla almanca bir yunanla almanca bir almanla almanca konuşmaya çalişirim,iyi almancam olmadiği halde güzel almanca konuşuyorsun derler,
      Yunanlilar dillerinimi birakipta almanca konuştularda ortak pazara girdiler?adam para biriktirip evde alir arabada size ne biriktirdiği paralaridami yan gelip yatanlara verecekti,geç bunlari,yani ben dilimi,dinimi irkimi unutacağim almanca konuşacağim avrupali olacağim,sonra ne olacağim?
      saygilar sevgiler.
      AB bilançosu soğukkanlı değerlendirilir, iktisatçı gözüyle bakılırsa, yararları ve zararları daha net görülür. AB üyeliği, sihirli bir değnek değil. Tam üye olduktan sonra tüm toplumsal sıkıntılarımızın sona ereceği algısı, uzun vadede hayal kırıklıkları yaratCAKTIR. Aslında, AB’ye üye olabilmek için kendimizde yapmamız gereken değişiklikler, AB’ye giremesek bile Türk insanının refahı için zaten yeteri kadar değerli değil midir? Bu, ‘muassır medeniyet seviyesine’ gelme noktasında büyük bir adım da değil midir?
      Gerçekte, tam üy olduğumuz anda günlük hayatımızdaki herşey bir anda değişmyecek. ‘Yediğimize içtiğimize kadar karışılacak, milli egemenlik elden gidecek, hemen Euro kullanmaya başlayacağız’ gibi önyargılar da son derece yanlış ve yersiz.Tam üye olma noktasına gelinceye kadar kendi içimizde yaşayacağımız dönüşüm, aslında AB’ye tam üye olmamız ile birlikte gerçekleşecek değişimden çok daha büyük ve çok daha önemli...
      Bunlardan en önemlisi, tüm Ab üyelerinin tabi olduğu standartları gözetmemiz gereği... Bu gereklilik, oturduğumuz evin deprem dayanımından çocuklarımızı yolladığımız okulların donaımına, sağlık hizmetlerinin kalitesinden çevre koruma çalışmalarına kadar hayatımızdaki bir çok şeyi doğrudan etkileyecek. Ancak burada anlaşılması gereken, bunların bir anda olmayacağı...
      Bu konda yanlış bilinenlerden biri de AB üyelerinin serbest dolaşım hakkı konusu... Tam üye olsak bile, AB üyeliği ile birlikte Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde hemen çalışması mümkün değil. Çünkü AB, özellikle AB genişleme sürecinde siyasi ve pratik anlamda büyük tartışmalara neden olan işçilerin serbest dolaşımının tam olarak yürürlüğe koyulmasına dair geçiş dönemi düzenlemeleri öngörüyor. Ayrıca AB kanunlarında serbest meslek sahiplerinin (avukat, mimar, doktor vb.) serbest dolaşımına ilişkin özel hükümler de mevcut. Ancak her ülkedeki mesleki nitelikler farklı olabileceği için AB mevzuatında mesleki nitelik ve diplomaların karşılıklı tanınması sistemi uygualnıyor. Öreğin, İstanbul’da hekimlik yapan bir kimsenin Fransada da mesleğini icra edebilmesi için mesleki yeterliliği ve diplomasının Fransa’da tanınması gerekir; aksi takdirde serbestçe çalışma imkânı bulamaz.
      Bir aralar da “AB’ye girersek kokoreç bile yiyemeyeceğiz” şeklinde bir kanı hakim olmuştu . Külliyen yanlış halbuki...İşin özü şu: İnsan sağlığı ve güvenliğini tehdit etmemesi ve hijyen koşullarına uygun üretilmesi kaydıyla kokoreç de yiyebiliriz, kelle de, paça da...

      Saygılar

      Cevap: işte Avrupa zihniyetinden örnek bir haber

      Evet dedigim gibi gaza gelmemek lazim hemen.....asagida turkce konustuklarini icin uyeliklerinin dusurldugunu iddia eden genclerin niye boyle olduguna dair ....

      Aralarında Türkçe konuştukları için iki Türk gencinin üyeliklerini iptal eden "Das Aktuelle Fitness Studio" adlı özel jimnastik salonunun sahibi Jens Schulz, özür diledi. Schulz, "Amacım Türkçe’yi yasaklamak değildi. Yanlış anlaşıldığım için çok üzgünüm" dedi. Schulz, en çok da ırkçı zihniyetteki bazı gruplardan kendisine destek mesajları gelmesine üzüldüğünü söyledi.

      ALMANYA’nın Bielefeld kentinde antrenman sırasında aralarında Türkçe konuştukları gerekçesiyle Dilan Nakipoğlu ve Volkan Aksu adlı iki Türk gencinin üyeliklerinin iptal edildiği "Aktuelle Fitness Studio" adlı jimnastik salonunun sahibi Jens Schulz, Hürriyet’e konuştu. Üyeleri Dilan Nakipoğlu ve Volkan Aksu’yu kırdığı için çok üzgün olduğunu belirten Schulz, "Amacımız Türkçe’yi yasaklamak değildi. Gençlerden salonda Almanca konuşmalarını rica ettik" dedi. Türkçe konuşulmasına karşı olmadığını ifade eden Schulz, şöyle konuştu:

      "Eğer gençler aralarında sessiz bir şekilde Türkçe konuşsalardı, bir sorun olmazdı. Ama onlar yüksek sesle konuşup diğer üyelerimizi rahatsız ettiler. Bir görevlimiz de kendilerini uyarıp, Almanca konuşmalarını rica etti. Ancak ricamızı yanlış anladılar. Kendilerini kırdığımız için özür dileriz."

      Yengem Türk

      Olayın basına yansımasından sonra zor günler geçirdiğini belirten Jenz Schulz, bazı üyelerinin salondan ayrıldığını söyledi. En acı gelişmenin ise ırkçı zihniyetteki gruplardan kendisine destek mahiyetli mesajlar gelmesi olduğunu belirten Schulz, şunları söyledi:

      "Durup dururken kesinlikle tasvip etmediğim bir siyasi oluşuma dahilmiş gibi göründüm. En yakın arkadaşlarımın arasında Türkler var. Kardeşimin evleneceği kız Türk. Yani
      Türk bir yengem olacak."
      .......

      BAŞKA YOLU YOK KESİNLİKLE HAYIR

      AB ye kesinlikle hayır.Biz niye başka birlikler çatısı altına girmekte ısrarcıyız bunu anlamıyorum.Ben 300milyon türkün bir açık hava sinemasında sohbet ettiğini düşünüyorum.Gerekiyorsa türk birliği kurulsun.Bütün türkler ayrım yapmadan biaraya getirilsin.Diğer TÜRK DEVLETLERi bu konuda çok daha olumlu gelişmeler içindeler.TÜRK kimsenin altında kalmamalı,kendi birliğini kurmalıdır.TURAN en büyük emelimiz.AB YE HAYIRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
      !!!NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!
      Resimler
      • avatar5857sb.jpg

        9.22 kB, 150×144, 619 defa görüntülendi

      avrupa birligiyle ilgili

      43 yillik bir avrupa macerasinin icindeyiz bazen iyiye dogru giden genelliklede umitsizlikten baska birsey vermeyen bir macera... konu hakkinda yazan herkes iyi taraflarini veya kotu taraflarini oldukca acik bir sekilde ortaya dokuyorlar onun icin iyiyi veya kotuyu tartismak gereksiz.asil sorun biz avrupa birligine ne zaman girebiliriz bu sure 10 senemi olur 20 senemi olur onu ne biz biliyoruz nede avrupalilar.birlige katilan hicbir ulke bizim kadar zorluk cekmedi bu bir yerde normal kabul etsekte etmesekte avrupadan oldukca farkliyiz. hem dinimiz hem kulturumuz cok farkli ayrica cografya olarak adeta ortadogunun mayin tarlalarinda oturuyoruz. bunu avrupalilara kabul ettirmek cok zor.ne zaman biraz kalkinma hamlelerine girisirsek cok sukur dememize firsat verilmiyor bir sekilde icimize pimi cekilmis bombalari birileri atiyor ve kenara cekilip bakiyorlar. bu sartlarda bizim avrupa birligine girmemiz bir sekilde engelleniyor sure uzatiliyor.ama benim asil demek istedigim bunlar bizim kontrolumuzdeki olaylar degil, asil onemli olan EKONOMIK KALKINMAMIZDIR.hicbir bahanenin hicbir gereksiz yalanin ardina saklanmayalim sadece etrafa bir bakalim sadece sovyetlerin dagilmasindan sonra eski demirperde ulkeleri bizim ne kadar gerimizdeydiler simdi onlar birligin uyesi olmuslar bende hem hayranlikla hemde kiskanclikla bakiyorum onlara. uzun lafin kisasi buyuk devlet biz onemliyiz demek icin ekonomik buyumemizi gerceklestirirsek kalkinmamizi belli seviyelere getirirsek belkide o birlige girmemize bile gerek kalmaz daha bizi asagilamalarina musaade etmeyiz ve hakettigimiz ilgiyi goruruz. ekonomimiz boyle disa bagimli oldugu muddetce bizim elimiz kolumuz bagli fazlaca yapabilecegimiz birsey yok.sayginlik ancak gelismis bir ekonomiyle ve kalkinmis bir sanayi ile olur yoksa biz bu avrupa birligiyle ilgili daha cok papatya fallari bakariz...

      Avrupa Birliği Nedir?

      Saygıdeğer Arkadaşlar,

      Bence herşeyden önce konuyu değerlendirirken dar bir kapsama sıkışmayıp daha geniş bir persperktiften bakmalıyız. Konuyu daha derinine inerek ve gerçek kaynaklardan okuyarak öğrendikten sonra yorum yapmalıyız. Teknik altyapının ne şekilde kurulmuş olduğunu bilmeden konuşulanların çok afedersiniz laf kalabalığından başka birşey olduğunu sanmıyorum.

      AB niye kurulmuştur? AB'nin kuruluş amacı 2. Dünya savaşı sonrasında Almanya'nın, Ruhr bölgesindeki zengin kömür-çelik kaynaklarını kullanmak suretiyle yeniden Avrupa devletleri ( Fransa,Almanya, İtalya ,Belçika, Hollanda ve Luxemburg) için bir tehlike oluşturmasını önlemek amacıyla 1952'de Avrupa Kömür-Çelik topluluğunun oluşumu ile kurulmuştur. Fakat Almanya'nın önünü kesmenin yolunun ona karşı bir güç olmak olmadığı noktasında görüş birliğine varılmış ve Almanya'da birliğe dahil edilmiştir. Fransa Planlama Teşkilatı başkanı Jean Monnet’nin geliştirdiği bir fikri, Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman 9 Mayıs 1950’de açıklamıştır. Planın özünde, Avrupa’da düzenin korunması, Almanya’nın sınırlanmasıyla değil, Almanya’yı Avrupa içinde asimile etmekle mümkündür tezi vardı.Bu bilginin ne faydası var diye düşünecek olursanız , bu birlik bu amaçla kurulmuş ve sürekli bir ilerleme kaydetmek sureti ile bugünki halini almıştır. Ve halen gelişimini sürdürmektedir. Şu anki konu AB Anayasasıdır. Şimdi herkes bu anayasa'nın red edilmiş olmasının AB'nin geleceği konusunda da şüpheli olunması yönünde düşüncelerin hasıl olduğunu ortaya koymaktadırlar. Oysa detaylı bir AB geçmişine bakılırsa AB'nin genel yapısı içerisinde bu tür oylamaların farklı konularda sıkça yaşandığı ve Demokrasi kültürü sayesinde bu ilgili konu üzerinde bir süre sindirme politikası güdüldüğünü ve tüm toplumların ortak noktası bulunarak her konuda mutabakat sağlandığı açıkça görülebilir.

      Fakat en önemli konu AB'nin esas yapısı; ULUS devlete hiçbir şekilde dokunmadan bir Supranasyonel yapı olmasıdır.

      Geçmişte İngiltere'nin de üyeliği sırasında 2 kere red oyu kullanılmış ve İngiltere AB'ye girebilmek için yıllarca beklemiştir.İngiltere ancak 1973'te üye olabilmiştir.

      Şimdi konuya bence bakmamız gereken açı şudur,
      AB şuan 25 Üye, 450 Milyonluk nüfus (ABD ve Rusya’nın toplam nüfusundan daha fazla) ,2004-2006 döneminde yeni üyelere 21.6 milyar Euro harcayacak büyüklükte bir güçtür. Bununla birlikte bu büyüklüğü sayesinde Dünyada yaşanacak olaylar için alınacak kararların oluşturulduğu bir organı olmuştur. Önemli olan TÜRKİYE'nin de menfaatlerini etkileyecek olan bu karar organında yer alabilmesidir. Şu an Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Avusturya gibi Türkiye'ye hiçbir şekilde sıcak bakmayan ülkeler sizin geleceğinizi etkileyebilecek kararların alındığı bir yönetim organında yer almaktadırlar. Biz şu ana kadar çok geç kalmış durumdayız. Bunun sebebi nedir? Tabii ki geçmiş yıllardaki yöneticilerimizin popülist politikalarıdır. Ve tabii ki bu süreçte yaşanan ihtilalleri de unutmamak lazım.

      İşin bir de teknik yönü var tabii ki mesela,enflasyon oranını AB'nin kriterine uydurmadığınız sürece içeri giremezsiniz. Size bir örnek vereyim , en son aday ülkelerden birinin enflasyon oranı ortalama olan 2,2 yerine 2,23 olduğu için üyelik süreci 1 yıl daha ertelenmiştir.

      Tabii ki bütün isteklerinde haklı olduklarını söylemiyorum. Tamamen politik savaş söz konusu Kıbrıs, Limanlar, PKK, İnsan hakları, Sözde Ermeni konusu vs. Bunlar teknik değil politik konular , bu da ülke ekonomisinin güçlenmesi ileönlenebilecek konulardır.

      Çok uzun oldu ama bu sadece çok kısa bir özet.

      Detayları daha fazla incelemenizi rica ediyorum. Biz AB istediği için değil kendi çocuklarımızın daha huzur dolu, müreffeh bir ortamda yaşamasının sağlanması için elimizden geleni yapmalıyız.

      Herşey Hemşin için. Herşey Cihanlı için..
      rapidshare.com/files/8437902/atatuerk.pps.html


      http://rapidshare.com/files/8437902/atatuerk.pps.html


      arkadaşlar bi link vermeye çaliştim, umarım yapabilmişimdir
      lütfen izleyin.

      bu slaytı izledikten sora da hala daha ab'ye girmek isteyenler olacakmı acaba çok merak ediyorum X(

      ab bizi ölse almaz
      istediği bütün şartları yerine getirsek, bu sefer de birliği parçalarlar X(

      ab'ye hayır
      taviz veremeyiz
      vermemeliyiz!!!

      saygılarımla..

      Hasan Demir! (yeniçağ gazetesi)

      Rabbim sizi Karakaş ve Altan’la haşretsin (mi?)
      AKP’nin danışman yaptığı Mehmet Altan ve Eser Karakaş’a göre AB demek, medeniyet demek.
      AB demek, refah demek, AB demek, fikir özgürlüğü demek.. Peki kimler var AB’de?
      Fransa var. Hani şu, “Ermeni soykırımı yoktur demek, hapis ve para cezasını gerektirir” diye kanunlar çıkartan, Cezayir soykırımcısı Fransa.
      Kim var AB’de? Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz İsâ (a.s.)’nın kafalarının kesildiği operaların sahnelendiği Almanya.. Kim var AB’de?
      Birleşmiş Milletlerin “Güvenli Bölge” ilân ettiği Srebrenitsa’da, 1995 yılında, “Her türlü güvenliğiniz bize ait!” diyerek Müslümanların ellerinden silahları toplayıp, sonra da eli silahlı Sırp canilerini davet ederek 8 bin sivil Müslüman’ı katlettiren askerlerin ülkesi Hollanda var? İşte bu Hollanda geçtiğimiz günlerde tuttu Sırplara sivil Müslümanları katlettiren askerlerini “altın madalya” ile ödüllendirdi.
      İşte bu AB’nin ruhu, Vatikan..
      Nitekim Avrupa Topluluğu Piskoposlar Komisyonu (COMECE), bir belge yayınlayarak, 1 Ocak’ta başlayacak Almanya’nın Dönem Başkanlığı sırasında, Avrupa Birliği liderlerince imzalanması öngörülen “Berlin Deklarasyonu” nda, “Hıristiyanlığa atıf yapılmasını” istedi.
      İşte bu AB’de, Papa 16’ncı Benedikt’in 12 Eylül’de Almanya’da yaptığı Hz. Muhammed (s.a.v.)’i ve İslâm’ı çok ağır bir şekilde suçlayan konuşmasını “harika” diye yorumlayarak “Yılın Konuşması” seçen Tübingen Üniversitesi var..
      Bu AB’de, “Irak’a asker göndermemde dini inançlarım çok etkili oldu” diyen İngiltere Başbakanı, bu AB’de, “Müslümanlar da artık Hıristiyanlığın üstünlüğünü kabul etsinler!” diyen İtalya Başbakanı, bu AB’de, “AB’nin ruhu bir Yunan ruhudur” diyen bir Fransa var..
      Bu AB, Türkiye’ye giriş olarak “Köpek kapısını” gösteren, bu AB bu millete, “fahişe” diyen bir AB ve buna rağmen birileri hâlâ, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmayı” Türklükle, insanlıkla ve İslâm’la bağdaştırabiliyor..
      Ve AB’nin eleştirilmesine tahammül edemiyorlar, lâkin Türkiye’nin, Atatürk’ün, Türk ordusunun yerden yere vurulmasından büyük zevk duyuyorlar, Sevr’in hatırlatılmasından ödleri kopuyor; lakin Lozan’ın devrinin geçtiğini rahatlıkla imâ edebiliyorlar.. Bunlar için, “Türkler bir milyon Ermeni ve 30 bin Kürdü kesmiştir” diyenler “Fikir hürriyetlerini kullanan” kahramanlar, lâkin, Milli Mücadele, Milli Ekonomi, emperyalizme karşı tek yürek tek bilek diyen milliyetçiler ve ulusalcılar, “bağnaz” ve “çağdışı” kafalar..
      Tıpkı işgal günlerinin İngiliz ve ABD Muhipleri gibi AB muhipleri. Biz gönül rahatlığı ile, “Allah’ım bizi AB’cilerle birlikte değil, AB karşıtları ile birlikte haşret!” diyebiliyoruz. AB karşıtı olmak bu kesimler için akıl alacak bir şey değil. Dönüp hemen, siz yoksa Türkiye’nin Suriye ile, İran ile, Arap ülkeleri ile baş başa kalmasını mı istiyorsunuz deyiveriyorlar..
      Kardeşim bu milletin kendini aşağılayana, Dinine ve tarihine hakaret edene değil, dostuna, dostu olmasa bile kendisine saygı gösterene, kendisini en azından eşit gören devlet, halk ve milletlere ihtiyacı var .
      Milli Mücadele ve 1938’e kadarki Türkiye Cumhuriyeti süreci bunun en canlı örneği...
      Biz kimseye düşman değiliz. Biz birilerinin gelip İstanbul’da Vatikan tipi bir devlet kurmak istemesini içimize sindiremiyoruz. Birilerinin gelip Mondros’taki gibi İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın uluslar arası denetime açılmasını istemesini içimize sindiremiyoruz. Biz GAP’ı AB yönetsin, İsrail de bu yönetimin içinde yer alsın denilmesini ve biz olmamış bir Ermeni soykırımı dayatmasını bir aşağılama olarak görüyoruz..
      Bunlar ve İslâm’ı aşağılamalar birilerinin içlerine sinebilir.. Bizim sinmiyor..
      Ve biz hiç kimsenin merhametine muhtaç olmadan, hiç kimsenin önünde ceket iliklemeden ülkemizi adam gibi yönetebileceğimizi, karnımızı doyurabileceğimizi ve mazlum milletlere örnek olabileceğimizi biliyor, buna inanıyoruz..
      Hem de bütün kalbimizle..
      Bunun başarılabileceğini Atatürk gösterdi bize..

      Tarih:21.12.2006
      Ne Mutlu Türk'üm Diyebilenlere!

      CVP: Avrupa Birliği Nedir?

      Yazar: Musa Cihan

      Biz AB istediği için değil kendi çocuklarımızın daha huzur dolu, müreffeh bir ortamda yaşamasının sağlanması için elimizden geleni yapmalıyız.

      Herşey Hemşin için. Herşey Cihanlı için..


      Musa Cihan Kardeşim;
      Olaya bilimsel bakmışsın ama çıktığın nokta pek de bilimsellik içermiyor. Dahası bilimsel bakarak sizin sonuçunuza ulaşmak mümkün değildir. Size öncelikle Zorbey Kardeşimiz'in aktardığı yazıyı okumanızı tavsiye edeceğim.
      AB konusundaki şahsi fikrim Kopenhag Kriterlerinin bu ülkede uygulanmasından yanadır. Çünkü o kriterlerin merkezinde insan ve insana saygı vardır. Ancak işin ekonomik anlamdaki dayatmalarına baştan karşıyım.
      AB Türkiyeyi onurlu bir üye olarak değil kendilerine ucuz işçi yakın bir komşu olarak istiyor. Hatta Türkiye'de rejim değişikliği, Federatif Bölünmüşlük vb. dayatmalar yapıyor. Bundaki amacı bile Türkiyeyi zayıflatarak kendisine amele pazarı yaratmaktır.
      AB bugüne kadar Türkiye'ye o kadar şey dayattı. Bir gün olsun daha klaliteli eğitim, sağlık hizmetleri istedi mi? Ya da daha insanca yaşanacak bir sosyal devlet istedi mi? Başkanları bile Türkiye'de ASGARİ ÜCRET çok yüksek demedi mi?
      Türkiye binlerce yıllık Devlet geleneği olan insanların ülkesidir. Dünyanın yeni yapılanmasına onlarca alternatif koyabilecek bir milletin AB'nin bir parçası olabilmek için özgürlüğünden vazgeçebileceğini kabul etmek en Azındak Atatürk'ü ve Cumhuriyeti inkardır. Hatta o cumhuriyeti kurabilmek için milyonlarcasının kanunı bu topraklara döken dedelerimizi inkardır.
      Kimse dedelerimizin kanı üzerinden AB ile pazarlık yapamaz. Bu ülke insanları bu topraklarda binlerce yıldır yaşamaktadır. Bize nasıl yaşayacağımzıı ne AB ne de onun işbirlikçileri söyleyemez. Buna ihtiaycımız da yoktur. Söyleyemeyeceğini de gelecek günler gösterecektir.

      Not: Musa Cihan Kardeşimizn alıntısı bende başka bir düşünce oluşturdu. Kardeşimiz herhalde AB'ye girersek çocuklarımıza daha güçlü ve düzgün bir ülke bırakabileceğimizi zannediyor.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Ucuz milliyetçilik tuzağına düşüyoruz...


      Son aylarda, hem de giderek artan biçimde, ülkenin her yanında garip bir milliyetçilik rüzgarı estiriliyor. Bu durum da, benim gibi çok kimseyi korkutuyor.

      Önce sözünü ettiğim "milliyetçilikten" neyi kastettiğimi anlatmalıyım.

      Benim anladığım milliyetçilik, vatanını sevmektir. Vatanının önünü açacak, onu yüceltecek, uluslararası alanda daha da büyümesini sağlayacak adımları desteklemektir.

      Bu yazıda sözünü ettiğim milliyetçilik ise, tamamen kişisel çıkarları ön planda tutan, oy avcılığı için kullanılan milliyetçiliktir. Ülkenin önünü mü kapatıyormuş, ülkeyi kavruk ve içine dönük bir noktaya mı getiriyormuş, hiç umursamayan milliyetçilikten söz ediyorum. Başkasının hakkını gözetmeyen, insan haklarını, demokrasiyi, fikir özgürlüğünü reddeden ve kaba kuvveti ön plana çıkaran milliyetçilikten söz ediyorum. Aslında başka ülkelerde buna faşizm denir, ancak bizde milliyetçilik bayrağı altında çalışıyorlar.

      Vatanı herkesten fazla sevdiğini iddia edip, görüşlerini beğenmediği insanları döven veya öldürebilenlerden, vatan adına yaptığını söyleyip etrafta terör estirenlerden, söz ediyorum.

      Ne yazık ki, seçimler yaklaştıkça milliyetçilik adına meydanlarda kasırga estirenlerin sayıları artıyor. Bence daha da tehlikelisi, partilerin de kolları sıvayıp "en vatansever benim" iddasıyla ortaya çıkmaları. Adeta, birinin diğerinden daha az sevdiğinden şüphe edilecekmiş gibi bir korku var. Buna yol açmamak için de tam bir milliyetçilik açık arttırımına giriliyor.

      Bu yarışta da birkaç unsur kullanılıyor.

      En kolayı ve en başta geleni, PKK terörü.

      PKK cinayet işledikçe, şehit ailelerinin acıları üzerinden siyaset yapanların, reyting veya tiraj peşinde koşanların sayıları da artıyor. "Ülkemi böldürtmem" diye ortaya çıkıp, en gereksiz sözleri ve hareketleri yapanlara kimse dur diyemiyor.

      Aksine sırtları sıvazlanıyor. Bu şekilde yeni gruplar oluşmaya başlıyor. İlerde önü alınamayacak bir beklenti ve istek listesiyle toplumu kontrolleri altına almaya çalışanlar peydahlanıyor.

      Üzerinden ucuz milliyetçilik yapılan diğer bir unsur da, Avrupa Birliği. Tümüyle yanlış verilerden ve komplo teorilerinden hareket edilerek, Avrupa'ya direniş ile milliyetçilik aynı kefeye konuluyor.

      AK Parti, milliyetçiliği kendi alanı olarak gören MHP'ye oy kaçırmamak için elinden geleni yapıyor. İktidarda kalma nedeni olan AB'yi gözardı etmekten tutun da, Türk dünyasının liderlerini toplayıp demir dövmeye kadar, ne kadar gösteri varsa hepsi sahneleniyor.

      Şimdiye kadar sosyal demokratlığı ile oy toplayan CHP bile artık, milliyetçiler ambarından oy kapma yarışında. En doğru adımlarda dahi, Lozan-Sevr diye dikiliyor.

      Dört kişi birkaç dönüm arsa aldığında, "ülkenin toprakları kapışılıyor" diye ayaklananlar var. Hatta öyleleri var ki, fikir özgürlüğü adına 301'e karşı çıkmadıkları gibi, utanmasalar Kerinçsiz ve arkadaşlarıyla birlikte mahkeme basma gösterilerine dahi katılacaklar.

      Size belki abartılı gelecek ancak, partilerde bütün bunlar yaşanırken, MHP lideri Bahçeli, ülkücü güçleri sokaklardan çekmeye çalışıyor. Aşırılıkları frenleme mücadelesi veriyor.

      Gerçek milliyetçiliği unuttuk, şimdi hep birlikte ülkemizin önünü kapatıyoruz. Herkesten kuşku duyuyoruz. Bazen kendi kendimize abartılı bulduğumuz komplo teorileri üretiyoruz.
      İşte bütün bunlardan dolayı, şu anda yaşananlar beni korkutuyor. Toplum olarak kendimizi son derece tehlikeli bir kısır döngüye soktuğumuzu görüyorum.

      Bugün belki bana kızacaksınız, ancak bir gün gelecek "M. Ali bunu söylemişti" diyeceksiniz. Ne yazık ki, o zaman iş işten geçmiş olacak.

      * * *


      BU ŞEKİLDE DEVAM EDEMEYİZ...

      Ekim-Aralık dönemi artık gelenekselleşti. Her yıl bu üç ay Avrupa Birliği ile kavga ederek geçiyor. Son iki yıl böyleydi. Bakalım 2007'de nasıl olacak?

      Ancak, kendimizi de aldatmayalım. Bu şekilde devam edemeyiz. Her yıl böyle bir stres ile yaşanmaz. Hem kendimizi perişan ediyoruz, hem de ilişkiler geriliyor. İster istemez, AB ile sürekli kavga eden bir ülke görüntüsü ediniyoruz. Haksız şekilde hırpalanıyoruz.

      Ne yapıp edip, Kıbrıs konusunu gündemimizden çıkarmamız gerekiyor. Limanlar sorununa mutlaka bir çözüm bulmalıyız.

      Çözüm bulmak, tek taraflı ödün vermek anlamına glemez. Papadopulos'a limanları açsak dahi, yarın başka birşey isteyecektir. AB'yi tatmin etmek için limanları açsak dahi, yarın bir başka gerekçe bulacaklar. İşte bütün bunlara rağmen, Kıbrıs'ta yeni bir açılım gerekiyor.

      Eğer BM'yi harekete geçirip yeni bir çözüm süreci başlatamazsak, Kıbrıs sürekli sorun yaratacaktır.

      Bu tuzağa düşmek istemiyorsak, Washington-Londra-Berlin üçgenini harekete geçirmemiz şarttır.

      Türkiye Kıbrıs'ta çözümü, AB'ye tam üyelik sürecine yayamaz. 10-15 yıl, hem bu sorun ile yaşayıp, hem de müzakere yapamayız.

      Daha da önemlisi, Kıbrıs'ta çözümü son dakikaya, yani tam üyeliğimize 5 dakika kalaya bırakmamamız gerekiyor. Böyle bir hata, Kıbrıs'ı kaybetmemiz anlamına gelir.

      İşte o zaman "Ya Kıbrıs, ya AB'ye tam üyelik" seçimiyle karşı karşıya kalırız ki, böyle bir olasılık, KKTC'yi Rumlar'a teslim etmeye kadar gidebilecek bir tuzağa düşme anlamına gelebilir.

      2007, Kıbrıs'ta çözüm için büyük bir atılımı başlatmanın tam zamanı.

      Türkiye yıllar boyunca "Kıbrıs sorunu, 1974 harekatı ile çözüldü" dedi. Çözüm istemedi ve topu taca attı. Bu yaklaşımı, 2004 Annan Planı'yla değişti. Rumlar çözüm istemiyor, biz ise çözüm peşinde koşuyoruz.

      İşimiz zor. Rumlar'ı çözüme zorlamak hem çok usta bir politika uygulamak, hem de cesur adımlar atmak gerektiriyor. Seçim mücadeleleriyle gelecek olan 2007'de ilk adımlar atılıp, müzakere süreci başlatılabilirse, 2008-2009 döneminde bir çözüme ulaşılabilir.

      Ayrıca unutmamalıyız ki, bulunacak bir çözüm, Annan Planı'nın son versiyonunun daha gerisinde olacaktır. Eğer Rumlar'a referandumda HAYIR oyu verdikleri koşulları kabul ettirebileceğimizi sanıyorsak yanılırız.

      Cesaret, kararlılık, vizyon ve akıllı bir politikayla bu işin altından kalkabiliriz. Önemli olan Washington-Londra-Berlin üçgenini ikna edebilmektir.

      (Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (turkishdailynews.com) yayınlanmaktadır. )

      mabirand@e-kolay.net