Sevdiğiniz Kadar Sevilirsiniz

      Sevdiğiniz Kadar Sevilirsiniz

      'Sevdiğin kadar sevilirsin!...'

      Yaşlı bir bey,sabah erkenden evinden çıkmış yolda ilerlerken,
      bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
      Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
      Hemşireler pansuman yapmışlar,biraz beklemesini ve
      röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını
      inceleyeceklerini söylemişler.
      Yaşlı bey huzursuzlanmış, acelesi olduğunu,röntgen istemediğini söylemiş.

      Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar;

      'Eşim huzur evinde kalıyor,her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim,gecikmek istemiyorum' demiş.

      Eşinize bir haber iletir,gecikeceğinizi söyleriz deyince, yaşlı adam üzgün bir ifadeyle

      'Ne yazık ki karım alzheimer hastası, hiçbir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor' der...

      Hemşireler hayretle;

      'Madem sizin kim olduğunuz bilmiyor, neden hergün onunla kahvaltı etmek için koşuşturuyorsunuz?' diye sormuşlar...

      Adam buruk bir sesle;
      'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum' demiş...
      BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKİ KANDIR

      TOPRAK EĞER UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR

      SEVMEK BUDURRRR

      Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…

      Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.

      İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

      Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.
      Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.
      'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'
      Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!
      Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim? '
      Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.
      'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim. '
      'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'
      Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
      Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

      *Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
      'Sevgilim' diye başlıyordu,
      'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

      'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'

      'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'

      'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

      '<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'

      'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'

      'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin - gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

      'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'

      Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.
      Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
      'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'
      Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
      Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.

      Bu gerçek aşktı.
      "Güzel gören, güzel düşünür;
      bu hikaye ne kadar gerecek ne kadar yalan oldugu bilinmez ama
      dogru olsada olamsada size bir soru soru sorayım biraz dusnun
      ...bu zmanda boyle insanlar kalamdı diyorsanız bu zamanı genel tabirleriyle irdelememiz lazım.bu zmanda sizde boyle sev baglanmak zor oldugnu dusnmenizdendir.. karşi tarafı dusunup yorum yapmaktansa ...bende sevdigimde boyle sevecem..yada seviyorsam boyle sevecem..boyle baglanacam...sevmek zor değil sevilmekte zor değil...her sey biizm elimizde..
      sevmek ve sevilmek sevdiginiz kadar ve sevildiginiz kadar...
      hadi siz siz olun bu zamanda kalmadı yerine bir yerden başlayin bu zmanda bir ben kaldım bu savaşimida sonuna kadar goturecegime and icerim diyin...
      cevabınız karşi tarfın bizi sevmiyor bi znasil sevelim olursa...
      bu sorununuz yanıtı konun başlıgındadır
      SAYGI VE SEVGİLERİMLE
      ZİYA OKAN
      sevdım ve O da.. yanı bunu soyluyordu her ne kadar gostermesede sonra bıgun dedı ben gıdıyorum ...sebep ? yoruldum... neden yoruldun? ??????? kal dedım her ne olursa yanındayım gurur murur kalmamıştı.. gıttı geldı gıttı geldı sonuç hep aynı ....tek taraflı özveri işe yaramıyor ondan kalan acı bı tecrube " koyduysa kafasına gıtmeyı onu gerı döndurme bırak gıtsın ve olurda geri gelırse asla dönmesine izin verme "