Milli Mücadele'de Rize'den Protesto Telgrafları ve Mitingler

      Milli Mücadele'de Rize'den Protesto Telgrafları ve Mitingler

      MİLLİ MÜCADELE SÜRESİNCE RİZE'DEN PROTESTO TELGRAFLARI VE MİTİNGLER

      Milli Mücadele yıllarında bütün Anadolu halkını harekete geçiren ve kendilerinin haklılıklarını dünya uluslarına -özellikle telgraflarla- duyurmaya çalıştıkları olaylar, şüphesiz Mondros Mütarekesi'nden sonra başlayan haksız işgallerdi. Milletin artık savaş bitti barışa gidiyoruz beklentisi, Mütarekenin mürekkebi kurumadan Anadolu'nun dört bir yanından başlayan taciz ve işgaller ile sona erdi. Halk artık haksız ve insafsız bulduğu bu girişimlere karşı milli dayanışmasını arttırmaya ve teşkilatlanma yolunda harekete geçmeye karar verdi. Böylece bütün Anadolu'da başlayan milli bilinç ve uyanış ile yapılan işgal ve haksız uygulamalara karşı halkın top yekûn miting yapmalarına ve olayları demokratik yollarla seslerini duyurmak için protesto telgrafları hazırlamaya yönlendirmiştir. Bu meyanda milli mücadele yıllarında halkın yoğun protesto miting ve telgraflarına konu olan başlıca gelişmeler arasında; İzmir'in işgali (15 Mayıs 1919) Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin istifası (3 Mart 1920) İstanbul'un resmen işgali (16 Mart 1920) ve Sevr Antlaşması'nın İstanbul hükümetince imzalanması (10 Ağustos 1920) sayılabilir.

      İzmir'in işgali ve Rize'deki tepkiler

      Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri'ne karşı Almanya'nın yanında yer almış ve 1918 yılı sonunda yenik sayılarak 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkesini imzalamıştı.[1] Bu ateşkesten sonra Osmanlı toprakları, İtilaf Devletleri'nin kendi aralarında daha önceki tarihlerde kararlaştırılan antlaşmalar dahilinde paylaşılmaya başlanmıştı. Bu paylaşım içinde yer alan yerlerden biri de Batı Anadolu'da İzmir idi.

      Batı Anadolu'nun giriş kapısı sayılan İzmir, Doğu Akdeniz'de çıkarı olan devletler için önemli bir noktadaydı. Bölgede üzerinde çıkar çatışmaları, Batı Anadolu'nun büyük ve güçlü bir ülkenin egemenliğinde kalmasına imkan vermiyordu. Bu yüzden Avrupalı büyük devletlerin emrinde politikalar izleyecek bir devlete ihtiyaç vardı. Bu iş için en uygun ülke Yunanistan idi. [2]

      Yunanistan, yıllardır "Megali İdea" uğruna Batı Anadolu için I. Dünya Savaşı'ndan önce faaliyetlerine başlayarak başta İzmir olmak üzere bölgede gizli askeri, idari, dini ve siyasi teşkilatlar kuruyordu. [3] Hatta Venizelos, Batı Anadolu topraklarını Büyük Yunanistan'ın sınırları içinde kabul ediyordu. [4]

      Mondros Mütarekenin maddeleri, Osmanlı topraklarını paylaşmayı düşünen devletlere oldukça iyi fırsatlar sunan özellikte olduğundan, Türk milletini yeniden bir ölüm-kalım mücadelesine zorlamıştır. [5] Çünkü özellikle Mütareke'nin 7. maddesi, Anadolu'daki bütün işgallere haklı gerekçe oluşturabilir nitelikteydi. Öyle ki 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali de bu maddenin yürürlüğe konulmasıyla ilişkilendirilmiş ve "İtilaf Devletlerinin güvenliklerini tehlikede gördükleri her yeri işgal edebilecekleri" ilkesine dayandırılmıştı. İzmir'de müttefik devletlerin güvenliklerini sarsacak bir durum meydana gelmediği açıkça ortada iken[6], İzmir'in Yunanistan tarafından işgali konusu, Paris Barış Konferansı'nın 6 Mayıs 1919 tarihindeki kararı ile kabul edilmişti. [7] Bu iş için görevlendirilen Akdeniz'deki İtilaf Kuvvetleri Başkomutanı Amiral Calthorpe, İzmir'in işgal edileceğini, 14 Mayıs 1919 sabahı Osmanlı Hükümeti'ne ve İzmir valisine bildirmişti.[8] Böylece Türkler işgalden son dakikada haberdar edilerek, direnişin önlenmesi amaçlanmıştı. [9] İşgali gerçekleştirecek Yunan işgal birlikleri ise hemen hazırlanarak[10] planı önceden yapılan İzmir'in işgali planı uygulamaya konuldu. [11] Bu arada Batı Anadolu topraklarından pay isteyen İtalyanlar ise, Yunanlıların İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edeceğinin kesinleşmesinden sonra, Yunanlıların güneye inmesini engellemek için, hemen harekete geçerek 13 Mayıs ta Kuşadası'nı işgal ettiler. [12] İtalyanlar, Muğla dolaylarında yaptıkları işgallere rağmen İzmir'in Yunanistan'a verilmesinden rahatsız olmuş ve İzmir'in işgalinden sonra 18 Mayıs 1919'da bir muhtıra hazırlayarak, işgali protesto etmişlerdi. [13]

      İzmir'in işgal edileceğini öğrenen çaresiz İzmir halkı, 14/15 Mayıs 1919 gecesi Maşatlık'ta bir miting düzenleyerek işgali protesto etmiş[14] aynı zamanda işgal öncesi yapılan toplantıda alınan karar gereği, işgal haberi yurdun her tarafına duyurulmasına karar vermişti. Yunan işgali sabah saat sekizde başlamış ve direnişle karşılaşmayan Yunan askeri katliamlarla İzmir'i ele geçirmeye başlamıştı. [15] İşgalden bir gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti ismini alan Müdafaa-ı Vatan Cemiyeti, 15 Mayıs da yurdun her tarafına gönderdiği telgraflarla; işgalin başladığını, İzmir'in son ve tarihi gününü yaşadığını ve son ümidin milletin göstereceği direnişe bağlı olduğunu belirttikten sonra her yere telgraflar çekilmesini istemiş ve her yerde mitingler yapılmasını ve vatan ordusuna katılma konusunda çağrı yapılmıştı. [16]

      İzmir'in işgalini öğrenen İstanbul Hükümeti, işgali gerektiren bir durum olmadığını belirtmekle birlikte Büyük Devletlerin isteğine boyun eğmiş [17] ve işgali sadece protesto etmekle yetinmişti. [18] İstanbul Hükümeti, 16 Mayıs'ta gazetelere "hükümetin üzerine düşen görevi yapacağı ve vatandaşların sükunetini koruması gerektiğini tavsiye" eden bir de bildiri yayınladı. [19] İşgale dair haberler, basına uygulanan sansürden dolayı tam olarak yer alamamış hatta İstanbul basını, İzmir'in işgal haberini açık olarak 17 Mayıs tarihinden itibaren yayınladıkları gazetelerde yazabilmişti. [20]

      İzmir'in, Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberi, İstanbul ve Anadolu'da büyük bir üzüntü ve milli bir heyecan yaratmıştı. İzmir'in işgal haberinin ulaştığı yerlerden biri de -Milli Mücadele yılları sırasında Trabzon Vilayeti'nin Lazistan Sancağı'nın merkez kazası olan- Rize* idi. İzmir'in işgali, özellikle toprakları böyle bir işgal tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Rize ve yöresini çok daha derinden etkilemişti. Rize, milli teşkilatlanma konusunda üzerine düşen sorumluğu en iyi şekilde yerine getirmek için, Trabzon Vilayeti'ndeki Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-u Milliye Cemiyeti ile beraber hareket etmiş, Rizeliler ise milli mücadele süresinde Cemiyetin bir şubesini Rize'de açarak büyük gayretle çalışmıştır. [21]

      İzmir'in işgali haberi alındıktan sonra 16 Mayıs'ta Trabzon'da bir toplantı yapılmış, İzmir'in işgalinin protesto edilmesine karar verilmişti. Ancak bölgede Rumların İzmir için sevinç gösterilerinde bulunmaları karşısında ortam çok gergindi. Bu yüzden düzenlenmesi düşünülen protesto mitingine, XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Rumların yaratabileceği olumsuzlukların önüne geçek için güvenlik gerekçesiyle izin verilmemişti. [22] Öyle ki bölgedeki Rumların ve İtilaf devletleri askerlerinin faaliyetleri, endişe verici olmakla beraber bölgedeki bazı idareci ve eşraf, muhtemel tehlikeleri fazla ciddiye almışlardı. [23]

      İşgalden kısa bir süre sonra 22 Mayıs'ta Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, İtilaf Hükümetlerinin Türkiye Fevkalade Komiseri Amiral Calthorpe'a bir telgraf çekmişti. Bu telgrafta; önce İtilaf Devletlerinin ilan ettiği esaslarla çelişen İzmir'in işgali, bu işgal haberinin halkta yarattığı üzüntüden bahsedilmiş, sonra İzmir'in işgalinin akabinde Yunanlıların ülke üzerinde haklar iddia etmesine izin verilmesinden dolayı, insanlığın adaletin merkezi olarak kabul ettiği konferanstan hiç ümit edilmediği ifade edilmişti. Yine, bütün dünyanın Türk ülkesi kabul ettiği İzmir'in sosyal, iktisadi, ticari ve her türlü duygunun üstünde tarihi bir öneme sahip olup, bütün Anadolu'nun sağlam tek anahtarı olduğuna inandıkları belirtildikten sonra, Müslümanların hukukunu korumakla tanınmış İngiliz Amirali Calthorpe'den, genel savaşın felaketlerine uğramış ülkenin adalet beklerken, Wilson prensiplerine aykırı fiillerle rencide edilmemesi için İtilaf Devletleri nezdinde yeni girişimlerde bulunması istenmişti. [24]

      Bölgede milli hakların savunucusu olan Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-u Milliye Cemiyeti, İzmir'in işgali ve işgalin Anadolu'daki etkilerini göğüslemek üzere toplanan Şuray-ı saltanata iki delege göndermekle birlikte[25] konuyla ilgili olarak Avrupa'ya bir heyet göndermeyi tasarlamış ve Trabzon'da toplanan 28 Mayıs tarihli kongrede, silahlı mücadele kararı alarak[26] işgale tepkisini göstermiştir. Bununla birlikte Mustafa Kemal Paşanın 28 Mayıs 1919 günlü genelgesinde belirtilen şekilde hareket edilmiştir. Bu genelgede; "ülke bütünlüğümüzün korunması için milli tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Yapılacak büyük ve heyecanlı mitinglerle milli gösterilerde bulunulması ve bunun köylere varıncaya kadar bütün çevrede yapılması ve bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Bab-ı Ali'ye etkili telgraflar çekilmesi ve yabancıların bulunduğu yerlerde bunlara da etki yapmakla birlikte, milli gösterilerde düzenin son derece korunması" istenmekteydi. [27] Türkiye'de milli birliğin sağlanmasında önemli bir adım oluşturan bu genelgeden sonra, İzmir'in işgalini müteakip günlerde yurdun çeşitli vilayet ve beldelerinden çekilen protesto telgrafları arasında Rize de yer almaktadır. [28]

      Bu beyannameye uygun olarak bölgede de mitingler hazırlanmasına karşın çeşitli endişelerden dolayı son anda ertelenmiştir. [29] İşgali protesto eden ilk mitingler, 1920 yılının başlarında yapılabilmiştir. İzmir'in işgali üzerine Trabzon Vilayeti'nde ilk miting 20 Ocak 1920 yapılmıştır. Çok büyük bir kalabalığın katıldığı mitingde; Türkiye'nin Mondros Mütarekesi'nden sonra Wilson Prensipleri'ne aykırı ve haksız bir şekilde işgal edildiğinden bahsedilerek bu haksızlıklara asla göz yumulmayacağı belirtilmiştir. [30]

      Görüldüğü gibi bu haksız işgal karşısında ilk andan itibaren duyulan –ancak gösterilmesinden ciddi sorunlar çıkabileceği endişesiyle çekinilen- tepki aradan geçen yıllara rağmen dinmemiş ve İzmir'in işgali, sonraki yıllarda da protesto edilmişti. İşgalin yıldönümleri, düzenlenen büyük ve heyecanlı mitingler ile 1920-1922 yılları arasında da protesto edilmiş ve işgalin haksızlığı vurgulanmıştır. Benzer ifadeler Doğu Karadeniz basınında da yer edinmiştir.

      İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinin yıldönümü münasebetiyle, Rize'de 15 Mayıs 1920 de, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin öncülüğünde bir miting yapıldı. Miting Heyetinde; Belediye Başkanı, Müftü, eşraf ve tüccardan insanlar ve Rizeli binlerce ahalinin katılımıyla düzenlenen görkemli mitingde, herhangi bir sebep olmadığı halde, Wilson Prensipleri'ne aykırı bir şekilde İzmir'in işgal faciası ve Yunanlıların bu işgal sırasında İzmir'deki halkın mal, can, ırz ve namusları gibi her türlü mukaddesatlarına saldırıları kınanmıştır. Miting sonunda hazırlanan bildiride, Yunan işgal ve vahşetinin protesto edilerek suçluların cezalandırılmaları ve İzmir ve çevresinin boşaltılması talep ediliyordu. Sebepsiz yere İzmir'i işgal eden Yunanlıların yaptıkları cinayet ve barbarlıklar, herkesçe bilinmesine rağmen, bunların İtilaf Devletlerince cezalandırılmayıp, yapılanlara karşı kayıtsız kalınması ve hatta Yunanlıların bu devletlerin sorumluları tarafından himaye görmeleri protesto ediliyordu. Öyleki bildirinin dördüncü maddesinde "öz anayurdumuz olan İzmir'in bir an evvel tahliyesi için millet her fedakarlığa hazır bulunduğundan tedabir-i acile ve katiyyenin ittihaz buyrulması" istenerek alınan kararlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderildi. [31]

      Bir yıl sonra yine1922 yılı Mayıs ayında İzmir'in işgali protesto edilmiştir, Rize'nin de dahil olduğu büyük bir protesto mitingi düzenlenmiştir. 16 Mayıs 1922 Salı günü yapılmıştır. Bu mitingde, Güzel İzmir'in işgali senei devriyesinde binlerce halk Belediye Meydanında toplanarak bu haksızlıkları tel'in etmiştir. İzmir'e ait şiirlerin okunduğu mitingde dava Vekili Salih Zeki Bey, bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada; İzmir'in işgalinden, İngiliz siyasetinden, şarkın uyanıklığından ve İslam alemlerindeki birlik hareketlerinden bahsedilmiştir. Mitingde İstikbal Gazetesi muharriri Faik Ahmet Bey de bir konuşma yaparak, İzmir'in işgalinin Anadolu'daki hareket-i milliyeden ve Yunan mezaliminden bahsetmiştir, Hoca Tevfik Efendi tarafından okunan bir dua ile mitinge son verilirken gerekli yerlere telgraf çekilmiştir. [32]

      Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin istifası ve Rize'deki tepki

      2 Ekim 1919'da Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin işbasına gelmesiyle İstanbul-Anadolu arasındaki gerginleşen ilişkilerde yumuşama dönemi yaşanmıştır. [33] Bilindiği gibi bu hükümet döneminde, -Milli Teşkilatların ve Heyet-i Temsiliye'nin İstanbul Hükümeti tarafından resmen tanınması olarak kabul edilen- Amasya Görüşmeleri (20-22 Ekim 1919) gerçekleştirilmişti. Ancak Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin faaliyetlerinden hoşnut olmayan İtilaf Devletleri, Kasım 1919 tarihinden itibaren hükümete baskılarda bulunarak Hükümetin 3 Mart 1920'de istifasına neden olmuşlardır. [34] Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin istifası, basında İtilaf Devletlerince sansür edilirken, Mustafa Kemal'in 4 Martta hazırladığı iki genelgesi ile bütün yurda duyurulmuştu. Mustafa Kemal aynı gün Meclis Başkan Vekilliğine ve Padişaha birer telgraf gönderdiği gibi bilgi için Kolordulara, İstanbul Gazetelerine ve Matbuat Cemiyeti'ne de bir tamim göndermiştir. [35]

      Mustafa Kemal'in genelgesi doğrultusunda, 4 Mart gecesi, Anadolu'nun her yerinden çok sayıda protesto telgrafı çekilmişti. [36] Meclis-i Mebusan'a gelen ve Türk halkının Hükümetin istifası konusu üzerindeki hassasiyetini gösteren telgraflarda; İstanbul'da milli isteklere aykırı bir Hükümetin oluşturulması çalışmalarına tepki gösterilmiş ve milli duyarlılık en üst merciiye kadar ulaştırılmıştır. [37]

      Ali Rıza Paşa Hükümetinin istifası konusunda hassasiyet gösteren ve durumu telgraflarıyla protesto eden merkezler arasında Rize de yer almaktadır. Rize'den gönderilen 5 Mart 1920 tarihli protesto telgrafı Anadolu'nun tamamında mevcut duyguların benzeri içeriğe sahip olup bu mecburi istifa haberinin duyulmasından sonra, milletin kesin surette milli iradeyi göz önünde tutan güçlü bir hükümetin iktidara gelmesi isteğinde olduğu, milletin olur ve güvenini alan bir kabine iktidara gelmedikçe heyecanın dinmeyeceğinin ifade edilmektedir. Muhaftaz-ı hukuk-u Milliye Cemiyeti başkanı, belediye başkanı ve müftü gibi önemli şahsiyetlerin imzasını taşıyan bu protesto telgrafı şu şekildedir:

      "Rize, 5 Mart 1336 (1920)

      Vatan ve Milletle hiçbir alakası olmayan, hıyanetleri düşmanlarımızı bile hayrette bırakan satılmış birkaç edanî ve sefilin eser-i tahriki olarak kabinenin mecbur-u istifa olduğunu şimdi bütün Millet büyük bir heyecanla haber aldı. Suret-i katiyyede tayin ve tavazzuh eden İrade-i Milliyeye muvafık ve kudretli bir Hükümetin mevki-i iktidara gelmesi için Milletten ahz ettiğiniz bütün kudret ve kuvvetinizi hukukunu ve bütün dünyaya kabul ettirmek için her suretle arz eden Millete istinad ederek temin etmenizi ve amal ve menafi-i Miliyyeyi amal-i lelmanelerine vesile ve vasıta ittihaz eden hainlere de artık son cezalarının suret-i katiyyede verilmesini bütün Lazistan Ahalisi namına istirham ederken, hilafı hiçbir hareketinize milletin iştirak etmeyeceğini bilmenizi de ilaveten arz ederiz.

      Umum Lazistan ahalisi Namına Müfti-i belde Mehmet Hulusi,

      Kadiri Dergahı Şeyhi İlyas

      Belediye Reisi Hakkı,

      Lasiztan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Mehmet Şükrü" [38]

      İstanbul'un İşgali ve Rize'de işgale Tepkiler

      16 mart 1920 de istanbulun resmen işgaline gelinceye kadar kısa bir özet olarak; Mondros Mütarekesi'ne göre, Boğazların İtilaf Devletlerinin kontrolüne bırakıldığını, Mütareke'den kısa bir süre sonra 13 kasım 1918 tarihinde yaklaşık 60 parçadan oluşan itilaf donanması İstanbul limanına girerek başkenti fiilen işgal ettiğini[39] ve İstanbul'a giren işgal kuvvetleri, 8 Aralık 1918'de askeri bir yönetim kurarak liman, tramvay, savunma, jandarma ve polis hizmetlerini sıkı bir denetim altına aldığını ve şehri bölgelere ayırdığını [40] görmekteyiz.

      16 Mart 1920 tarihinde ise İstanbul'un resmen işgal edilerek[41] meclisin basılarak mebuslar tutuklanıp Malta'ya sürüldü. [42] İşgal olayı aynı gün sabah saat 10 da İstanbul telgrafçılarında haber alan Heyet-i Temsiliye başkanı Mustafa Kemal kolordulara, valilere ve Müdafaa-ı Hukuk Heyetlerine bu haberi verdi. [43] Aynı gün İtilaf Devletleri'nin İstanbul Temsilcilerine, Birleşik Amerika Siyasi temsilcisine, tarafsız devletler dış işleri bakanlarına, Fransa, İngiltere ve İtalya parlamentolarına birer protesto telgrafı gönderildi. Yine aynı gün işgal haberi hazırlanan bir beyanname ile Türk halkına duyuruldu.[44] İşgal olayı 17 Martta İslam dünyasına da bir beyanname ile duyuruldu. [45]

      İstanbul'un işgalinden ve Meclisin dağıtılmasından sonra, olağanüstü bir meclisin Ankara'da toplanmasına karar verildi. Bu karar, 19 Mart'ta "İllere, bağımsız sancaklara ve kolordu komutanlarına" gönderilen genelgede [46], seçimlerin 15 gün içinde yapılacağı belirtilmekteydi. [47]

      Bu arada, İstanbul'un işgal haberinden sonra, milli meseleleri yakından takip eden Trabzon Vilayetine bağlı Rize'de halkın her türlü fedakarlığa hazır oldukları belirtilmektedir. 24 Mart 1920 tarihli bir yazıda Rize'deki müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetinin gerekli makamlara protesto telgrafları çekecekleri ve mitingler hazırlayacakları belirtilmektedir. [48]

      Bununla birlikte İstanbul'un işgalinden sonra, Karadeniz Bölgesinde büyük heyecana sebep olan İngilizlerin Karadeniz kıyılarında yaptıkları gövde gösterisi de bölgede halkın tepkisini çekmiştir. Durum, Hamit Bey'in hatıralarında şu şekilde ele alınmıştır. "İstanbul'un işgalini takip eden günlerde İngilizler, moral bozmak için sahillerde gösteri tertibatı aldılar ve kuvvetli bir donanmayı Karadeniz sahillerine gönderdiler. Bu donanma diğer iskeleleri birer birer ziyaret ettikten sonra Trabzon'a geldi. İstanbul'un işgalini takip eden bu ziyaretin doğurduğu heyecan biraz fazla oldu." [49] Gerek işgaller gerekse işgal sonrası yaşanan olumsuzluklar sırasında Rize ve çevresinde daha ilk günlerden itibaren yapılan mitinglerle, Milli Mücadele heyecanı canlı tutulmaya çalışılmış ve yurdun haksız işgaline karşı halkın protestosu İtilaf Devletleri'ne iletilmişti.

      Sevr Antlaşması'nın imzalanması ve Rize'de Sevr'e Tepkiler

      İstanbul Hükümeti, 10 Ağustos 1920 tarihinde, bir anlamda Türkiye'nin ortadan kalkması sonucunu doğuracak olan Sevr Antlaşmasını imza etti. Siyasi, askeri, mali ve iktisadi hükümlerin yanısıra Boğazlar'a, İzmir'e, azınlıkların hukukuna ve Anadolu'da bir Kürdistan ve Ermenistan teşkiline dair hükümleri de kapsayan bu antlaşma doğrudan doğruya Karadeniz'i ve Türk denizciliğini ilgilendiren maddeleri de içermekteydi. [50]

      Denizcilik, gemi ve liman işletmeciliği ile ilgili katı kısıtlamaları ihtiva eden bu antlaşma gereğince, Doğu illeri ile Trabzon Limanı Ermenilere bırakılıyordu. Bu şekilde Rize'de Ermenilere bırakılan topraklar arasında kalıyordu. Ancak, yürürlüğe girebilmesi için Milli Meclis tarafından da onaylanması gereken bu Andlaşma, bilindiği gibi Birinci Büyük Millet Meclisi'nin onaylamaması üzerine yürürlüğe girmemiştir. [51] Sevr Anlaşması'nın imzalandığı dönemde yurt içinde bir çok bölgede, bu gelişme protesto edilerek anlaşmanın kabulünün imkansız olduğu belirterek protesto edilmişti. Bu protestolardan biri de on bin kişinin katılımı ile Rize'de düzenlenmiştir. İstikbal Gazetesi'nde 1 Eylül 1920 tarihinde yayınlanan ve Rize'de düzenlenecek olan miting için izin alma amacını taşıyan ve Rizelilerin Sevr Anlaşması'na bakışını yansıtan bu yazı aynen şöyle;

      "
      Resimler
      • makbule sarýkaya 1.jpg

        84.64 kB, 0×0, 678 defa görüntülendi
      • makbule sarýkaya 2.jpg

        94.32 kB, 0×0, 730 defa görüntülendi
      • makbule sarýkaya 3.jpg

        65.33 kB, 0×0, 656 defa görüntülendi
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......