İngiltere’nin 400 senelik projesi Şark Meselesi 2 ayağını tamamladı ama 3. Ayağını tamamlaması Anadolu’da verilen Kurtuluş Savaşı ile engellendi. Görünen o ki İngiltere Şark Meselesi’nin son ayağını da tamamlamak için hala var gücü ile çalışıyor. Peki, nedir Şark Meselesi?
Türkler Avrupa içlerinde ilerlemekte ve bu ilerleme durdurulamamaktadır. Türkler Viyana önlerine dayanmıştır. İngiltere Şark Meselesini de o günlerde açıklar.
1) Türkleri durdurabildiğin yerde durdur.
2) Türkleri götürebildiğin yere kadar geri götür.
3) Türkleri geldiği yere geri gönder.
Bu planın ilk ayağı Viyana’da başarılır. Türkler Viyana önlerinden geri döner. Bu tarihten sonra Türkler Artık sınırları ötesine akınlar düzenlemek bir yana sürekli geri çekilmektedir. Bu geri çekiliş 300 seneden fazla sürer. 1878’de Şark Meselesinin 2. Ayağı gerçekleştirilmiş Rus Ordusu Yeşilköy önlerine kadar gelmiştir. Şimdi sıra 3. Aşamadadır. Türkleri geldikleri yere yani Ota Asya’ya postalamak. İngilizler ve Rus Çarlığı bunun için anlaşmışlardır. Amaç Türkleri geldikleri yere göndermek Şark Meselesinin 3. Ayağı gibi görünse de perde arkasında saklanan asıl plan ise İslam’ı çıktığı yer olan Mekke’ye kadar geri götürmektir.
Osmanlıda değil Avrupa içlerinde ilerlemek İmparatorluğun Payitahtı bile işgal altınadır. İşte bu günlerde Osmanlı’da Ermeni İsyanları başlar. İlk ciddi İsyan İstanbul’da yaşanır. İstanbul Bankası ayaklanan Ermenilerce işgal edilir. Abdülhamit’e suikast yapacak kadar azgınlaşan Ermeniler işi ülke çapında isyanlara kadar götürürler. Van, Kars, Erzurum vb. isyanlarında binlerce Türk öldürülür. Peki, Ermeniler ayaklanır ve isyan çıkarırken diğer kavimler ne yapmaktadır? Çanakkale’de yedi düvele direnmektedir.
Ermeniler 1071 Malazgirt’te savaşın hemen öncesinde Bizans Ordusunda bulunan Ermeni kuvvetleri Sultan Alparslan’ın saflarına geçmişlerdir. Türk milleti bunu hiç unutmamış ve Ermenilere devletin tüm kademelerinde görevler vermiştir. Ancak Şark Meselesi’nin gündeme gelmesi ile Hıristiyan İngiliz ve Rusya içeride kendilerine destek olarak Hıristiyan Ermenileri seçmiştir. Ermeniler de Taşnak ve Hınçak Çeteleri ile Şark Meselesine her türlü desteği vermiştir.
Bir yandan içerideki isyanlar diğer yandan yedi düvele karşı verilen savaşlar Osmanlı İngiliz ve Rusların içeriden desteğini kesmek için Tehcir kararını almış ve kendini ve varlığını savunma mekanizması idi. Elbette ki böylesine büyük bir göç sırasında ölenler olacaktı. Bu ölümleri haklı göstermek gibi bir şeyi kimse savunamaz ama Tehcir gelişigüzel uygulanmamış bir kanun ile gerçekleştirilmiştir. Hatta tehcir bütçesi de oluşturulmuştur.
Tehcir ile ülkenin birçok bölgesinden toplanan Ermeniler Osmanlının sınırları içerisinde bulunan Suriye bölgesine gönderilmiştir. Günümüzde bazı Andavallı Türklerin de söylediği gibi planlanmış bir soykırım değildir. Soykırım olmadığını günün batılı devletleri de söylemektedir.
Bu tartışmaya sebep olan kitapta Stalin’in sürdüğü Hemşinlilere Müslüman Ermeni derken, asıl amaç elbette ki farklıdır. O amacı tam olarak yazalım ki sıkıntısı anlamamak değil misyonu anlamaz gibi görünmek, anlaşılmasını önlemek isteyenler ne demek istediğimizi anlasınlar.
1600’lü yılların sonuna doğru bölgeden İstanbul ve çevre illere göç edip yerleşen ve tartışmaya konu kitapta kendilerinden Müslüman Ermeniler diye bahsedilen bir topluluk vardır. Bunlar kendilerini Hemşinli olarak nitelemekte ve Türkçe dışında da Homseştna dedikleri bir de ana dilleri vardır. Bu gün yoğunlukla Hopa ile Adapazarı, Düzce, Akçakoca gibi merkezlerde yaşayan bu insanların kökenleri ile ilgili bir sıkıntısı yoktur. Kendileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Müslüman’dır ve Türk’tür. Yazılan bir kitapta bu insanlara “Siz Müslüman Ermenisiniz” demek bu ülkeye de, devlete de ihanettir. Bunu hümanist duygular ile söylemek Emrullah Abinin söylediği gibi Dangalaklıktır ama bilinçli söylemek emperyalist politikalara uşaklıktır. Hele her şeyi bildiği halde Diaspora Jargonu ile savunmak Kraldan çok kralcılık yapmak Ermeni Diasporasının resmi tarih tezine gönüllü destek vermektir.
Şimdi kalkıp da birilerinin “Ana dili Ermenicenin bir lehçesi olan insanlara Türk demek de nedir?” sorusuna karşı bu topraklarda 12 sene önce yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Akıl ve vicdan sahibi herkes bu insanların ve benim ne demek istediğimi elbette anlayacaktır ama en azından anlamayanlara bir kere daha anlatalım.
Sene 1996 ve ülkede 28 Şubat Depremi yaşanmakta. Önce haberlerde ertesi gün de gazetelerde bir haber gözüme takıldı. Hacettepe Üniversitesinden bir grup Bilim Adamı (!) bütçesini ABD’deki Rockweller Vakfından aldıkları (ABD’den fonlanan) bilimsel bir araştırma yapmaktadır. Proje Of-Çaykara’dan başlayıp Hopa’ya kadar uzanmaktadır. Proje ile bu bölgede yaşayan insanlardan kan örnekleri alınmaktadır. Projenin adı ise “Karadeniz’de Genetik Hastalıklar” dır. Yaklaşık 2 ay kadar sürer bu araştırma. Yaklaşık 40 bin kan örneği alınır insanlardan. Bu olay o günlerin gazetelerine ve TV haberlerine kadar da düşer. Sonunda Hacettepe Üniversitesi’nin bu araştırmayı yapan Bilim Adamları (!) sonucu açıklarlar;
“Bölgeden alınan kan örneklerinin incelenmesi sonucu bölgede yaşayan insanların % bilmem kaçının Türk Irkından olmadıkları anlaşılmıştır”
Bu açıklama üzerine Kanal 7’nin muhabirlerinden biri Hopa’ya giderek orada insanlarla görüşür. (Ben bunu seyrettim). Kendilerinden kan örnekleri alınan insanlar ile konuşurlar. Konuştukları herkes müthiş bir tepki verir. Ancak 70 yaşlarındaki bir karı kocaya mikrofon uzatılıp da “Sizin Türk olmadığınız söyleniyor!” sorusuna o yaşlı dedenin verdiği cevap hala gözlerimin önündedir. Dede gözleri çakmak çakmak ve sesinin yettiğince; “LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH. TÜRK OĞLU TÜRKÜM!” diyordu.
İşte tartışmaya konu olan kitapta Müslüman Ermeniler tabirinin kullanılmasının a güya bilimsel araştırmalar adı altında bölgede ABD, AB fonları ile yapılmak istenen de bu ihtiyar dedelerin ebelerin sesini 1-2 nesil sonra kesmektir. Bunu hala anlamayan varsa buyursun aynı şekilde devam etsinler. Onlar devam edeceklerdir ama elbette ki bu ülkenin Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, Bağımsızlık severlerin söyleyecekleri şeyler de olacaktır.
Son söz!
Bu ülkede ne Kuvva öldü ne de Kuvvai Milliye Ruhu…
Türkler Avrupa içlerinde ilerlemekte ve bu ilerleme durdurulamamaktadır. Türkler Viyana önlerine dayanmıştır. İngiltere Şark Meselesini de o günlerde açıklar.
1) Türkleri durdurabildiğin yerde durdur.
2) Türkleri götürebildiğin yere kadar geri götür.
3) Türkleri geldiği yere geri gönder.
Bu planın ilk ayağı Viyana’da başarılır. Türkler Viyana önlerinden geri döner. Bu tarihten sonra Türkler Artık sınırları ötesine akınlar düzenlemek bir yana sürekli geri çekilmektedir. Bu geri çekiliş 300 seneden fazla sürer. 1878’de Şark Meselesinin 2. Ayağı gerçekleştirilmiş Rus Ordusu Yeşilköy önlerine kadar gelmiştir. Şimdi sıra 3. Aşamadadır. Türkleri geldikleri yere yani Ota Asya’ya postalamak. İngilizler ve Rus Çarlığı bunun için anlaşmışlardır. Amaç Türkleri geldikleri yere göndermek Şark Meselesinin 3. Ayağı gibi görünse de perde arkasında saklanan asıl plan ise İslam’ı çıktığı yer olan Mekke’ye kadar geri götürmektir.
Osmanlıda değil Avrupa içlerinde ilerlemek İmparatorluğun Payitahtı bile işgal altınadır. İşte bu günlerde Osmanlı’da Ermeni İsyanları başlar. İlk ciddi İsyan İstanbul’da yaşanır. İstanbul Bankası ayaklanan Ermenilerce işgal edilir. Abdülhamit’e suikast yapacak kadar azgınlaşan Ermeniler işi ülke çapında isyanlara kadar götürürler. Van, Kars, Erzurum vb. isyanlarında binlerce Türk öldürülür. Peki, Ermeniler ayaklanır ve isyan çıkarırken diğer kavimler ne yapmaktadır? Çanakkale’de yedi düvele direnmektedir.
Ermeniler 1071 Malazgirt’te savaşın hemen öncesinde Bizans Ordusunda bulunan Ermeni kuvvetleri Sultan Alparslan’ın saflarına geçmişlerdir. Türk milleti bunu hiç unutmamış ve Ermenilere devletin tüm kademelerinde görevler vermiştir. Ancak Şark Meselesi’nin gündeme gelmesi ile Hıristiyan İngiliz ve Rusya içeride kendilerine destek olarak Hıristiyan Ermenileri seçmiştir. Ermeniler de Taşnak ve Hınçak Çeteleri ile Şark Meselesine her türlü desteği vermiştir.
Bir yandan içerideki isyanlar diğer yandan yedi düvele karşı verilen savaşlar Osmanlı İngiliz ve Rusların içeriden desteğini kesmek için Tehcir kararını almış ve kendini ve varlığını savunma mekanizması idi. Elbette ki böylesine büyük bir göç sırasında ölenler olacaktı. Bu ölümleri haklı göstermek gibi bir şeyi kimse savunamaz ama Tehcir gelişigüzel uygulanmamış bir kanun ile gerçekleştirilmiştir. Hatta tehcir bütçesi de oluşturulmuştur.
Tehcir ile ülkenin birçok bölgesinden toplanan Ermeniler Osmanlının sınırları içerisinde bulunan Suriye bölgesine gönderilmiştir. Günümüzde bazı Andavallı Türklerin de söylediği gibi planlanmış bir soykırım değildir. Soykırım olmadığını günün batılı devletleri de söylemektedir.
Bu tartışmaya sebep olan kitapta Stalin’in sürdüğü Hemşinlilere Müslüman Ermeni derken, asıl amaç elbette ki farklıdır. O amacı tam olarak yazalım ki sıkıntısı anlamamak değil misyonu anlamaz gibi görünmek, anlaşılmasını önlemek isteyenler ne demek istediğimizi anlasınlar.
1600’lü yılların sonuna doğru bölgeden İstanbul ve çevre illere göç edip yerleşen ve tartışmaya konu kitapta kendilerinden Müslüman Ermeniler diye bahsedilen bir topluluk vardır. Bunlar kendilerini Hemşinli olarak nitelemekte ve Türkçe dışında da Homseştna dedikleri bir de ana dilleri vardır. Bu gün yoğunlukla Hopa ile Adapazarı, Düzce, Akçakoca gibi merkezlerde yaşayan bu insanların kökenleri ile ilgili bir sıkıntısı yoktur. Kendileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Müslüman’dır ve Türk’tür. Yazılan bir kitapta bu insanlara “Siz Müslüman Ermenisiniz” demek bu ülkeye de, devlete de ihanettir. Bunu hümanist duygular ile söylemek Emrullah Abinin söylediği gibi Dangalaklıktır ama bilinçli söylemek emperyalist politikalara uşaklıktır. Hele her şeyi bildiği halde Diaspora Jargonu ile savunmak Kraldan çok kralcılık yapmak Ermeni Diasporasının resmi tarih tezine gönüllü destek vermektir.
Şimdi kalkıp da birilerinin “Ana dili Ermenicenin bir lehçesi olan insanlara Türk demek de nedir?” sorusuna karşı bu topraklarda 12 sene önce yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Akıl ve vicdan sahibi herkes bu insanların ve benim ne demek istediğimi elbette anlayacaktır ama en azından anlamayanlara bir kere daha anlatalım.
Sene 1996 ve ülkede 28 Şubat Depremi yaşanmakta. Önce haberlerde ertesi gün de gazetelerde bir haber gözüme takıldı. Hacettepe Üniversitesinden bir grup Bilim Adamı (!) bütçesini ABD’deki Rockweller Vakfından aldıkları (ABD’den fonlanan) bilimsel bir araştırma yapmaktadır. Proje Of-Çaykara’dan başlayıp Hopa’ya kadar uzanmaktadır. Proje ile bu bölgede yaşayan insanlardan kan örnekleri alınmaktadır. Projenin adı ise “Karadeniz’de Genetik Hastalıklar” dır. Yaklaşık 2 ay kadar sürer bu araştırma. Yaklaşık 40 bin kan örneği alınır insanlardan. Bu olay o günlerin gazetelerine ve TV haberlerine kadar da düşer. Sonunda Hacettepe Üniversitesi’nin bu araştırmayı yapan Bilim Adamları (!) sonucu açıklarlar;
“Bölgeden alınan kan örneklerinin incelenmesi sonucu bölgede yaşayan insanların % bilmem kaçının Türk Irkından olmadıkları anlaşılmıştır”
Bu açıklama üzerine Kanal 7’nin muhabirlerinden biri Hopa’ya giderek orada insanlarla görüşür. (Ben bunu seyrettim). Kendilerinden kan örnekleri alınan insanlar ile konuşurlar. Konuştukları herkes müthiş bir tepki verir. Ancak 70 yaşlarındaki bir karı kocaya mikrofon uzatılıp da “Sizin Türk olmadığınız söyleniyor!” sorusuna o yaşlı dedenin verdiği cevap hala gözlerimin önündedir. Dede gözleri çakmak çakmak ve sesinin yettiğince; “LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH. TÜRK OĞLU TÜRKÜM!” diyordu.
İşte tartışmaya konu olan kitapta Müslüman Ermeniler tabirinin kullanılmasının a güya bilimsel araştırmalar adı altında bölgede ABD, AB fonları ile yapılmak istenen de bu ihtiyar dedelerin ebelerin sesini 1-2 nesil sonra kesmektir. Bunu hala anlamayan varsa buyursun aynı şekilde devam etsinler. Onlar devam edeceklerdir ama elbette ki bu ülkenin Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, Bağımsızlık severlerin söyleyecekleri şeyler de olacaktır.
Son söz!
Bu ülkede ne Kuvva öldü ne de Kuvvai Milliye Ruhu…
Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...