Mevlana'nın Yedi Öğüdü

      MECALİS-İ SEB'A

      Yedi Meclis” adını taşıyan bu eser de Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda kürsüden ve toplantılarda verdiği yedi vaazın yazılmasından oluşmaktadır. Eser, muhtemelen Mevlâna’nın Şems’le karşılaşmalarından (29 Kasım 1244) önce verdiği vaazların oğlu Sultan Veled veya başkaları tarafından dikte edilmesiyle bir araya getirilmiştir. Kitabın bazı bölümlerinde Sultan Veled’in İbtidânâme adlı mesnevîsinden de beyitlere rastlanması bu eserin Sultan Veled tarafından oluşturulduğu veya bazı tashihler yapıldığı intibaını vermektedir.Yine, I. Bölüm’de (Meclis) Şems’in Makâlât’ından bazı hikâyelerin aktarılması; Şems’le karşılaştıktan sonra da Mevlâna’nın bir veya birkaç kez vaaz verdiği hususunda bize ışık tutmaktadır.

      Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr’e göre daha az yazması bulunan bu eserin en önemli ve en eski yazması Mevlâna Müzesi Kütüphanesi’nde 79 no’lu mecmua içerisindedir. Mevlâna’nın Fîhi mâ Fîh ve Mektûbât adlı eserlerinin de bulunduğu bu mecmua, 1351-1354 yılları arası istinsah edilmiş ve Gölpınarlı’ya göre her üç eser için de en sağlam nüshalar olarak değerlendirilmiştir.



      Türkçe Tercümeleri

      Eser ilk olarak “Mevlâna’nın Yedi Öğüdü” adıyla tercüme edilmiş ve Farsça metniyle birlikte 1937 yılında yayınlanmıştır. Farsça metnini (Prof.) Dr.F.Nâfiz Uzluk’un; tercümesini ise M.Hulûsi Karadeniz’in yapıp Ahmed Remzi (Akyürek) nin gözden geçirdiği bu neşir bazı dizgi ve tercüme yanlışlıklarından dolayı eleştiri almıştır.

      Hayatının büyük bir bölümünü Mevlâna ve Mevlevîlik araştırmalarına adayan Abdülbaki Gölpınarlı, Mecâlis-i Seb’a’yı da tercüme etmiş ve açıklama ve indekslerle birlikte 1965 yılında Konya’da yayınlanmıştır (138 s.). Bu tercüme 1994 yılında tekrar yayınlanmıştır (İstanbul,143 s.).



      Konuları ve Üslubu

      Mevlâna hayatı boyunca 7 defa mı vaaz verdi? sorusuna kesin bir cevap bulamamakla birlikte; bu eseri oluşturan vaazların, genellikle Cuma Namazında istek üzerine verilen hutbelerden(?)oluştuğunu tahmin etmek bir cevap olabilir. Zaten Mevlâna’nın çeşitli yerlerde ve cemaatlarda yaptığı sohbetler ve açıklamaları genellikle Fîhi mâ Fîh adlı eserinde yer almaktadır. Yani rahat bir değerlendirmeyle söyleyecek olursak; Mecâlis-i Seb’a resmî vaazların toplandığı bir eser; Fîhi mâ Fîh ise hâl ehliyle yapılan sohbetlerin yazıya aktarıldığı bir kitaptır. Her iki eserin dili, hitap şekli ve konuların işleniş tarzından da bunu anlamak son derece kolaydır.

      Her Meclisinde farklı, dinî ve toplumsal olayların ele alındığı Mecâlis-i Seb’a’nın ana Meclis konuları şu şekildedir:

      1.Meclis : Ümmetin bozguna düşmesi, Besmele-i Şerîf’in tefsiri, Peygamberin mucizesi (Ayın yarılması).

      2.Meclis : Allah’a yöneliş, günahtan çekinme, gönül zenginliği, Besmele’nin Be’si.

      3.Meclis : Zâhid-ârif, Padişah-kul ve inanç kuvveti.

      4.Meclis : Halka rahmet olanlar, kulluk, gerçek tövbe.

      5.Meclis : Abdü’l-muttalib’in yağmur duası, benlik, insanların grupları.

      6.Meclis : Münacaat, Tevrat’taki öğüt ve dünya, «Lâ-İlâhe» nin tefsiri.

      7.Meclis : Aklın şerefi, bilgi ve irfan, öz’den olan ve sonradan öğrenilen bilgi.

      En uzunu 1.Meclis olan (diğer 6 Meclis’in tamamı kadar) bu vaazların tamamında aynı üslûp hakim olup; önce edebî bir dille Âyetler vasıtasıyla Allah’ın yüceliği ve hikmeti övülmekte; Hz.Peygamber ve dört halifeye rahmetler okunmakta ve bir duayla asıl konu yada konulara girilmektedir. Konular işlenirken, kısmen halkın anlayabileceği basit bir üslup seçilmekte, sık sık getirilen Âyet ve Hadislerden başka temsil, hikaye ve şiirlerle konunun iyice kavranmasına dikkat edilmektedir.

      Eserin genelinde hakim olan bir usûl de, konulara göre seçilmiş Hadis-i Şeriflerin açıklanması, peygamber kıssalarının anlatılması ve özellikle Dîvân-ı Kebîr’den, Mesnevî’den, Senâî ve Attar’ın eserlerinden ilgili beyitlerin getirilmesidir.
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      MECÂLİS-İ SEB’A’DAN SEÇMELER

      Gerçek bilgi, öğrenilen değil, öğretilen bilgidir...

      ...Ben ümmiyim.Ümmînin iki anlamı vardır: Birinci anlamı yazmayan, okumayandır. Halkın çoğu ümmî sözünden bu anlamı anlar. Fakat gerçeğe erenlerce; sözün, işin gerçeğini bilenlerce ümmînin anlamı şudur: Başkalarının elle, kalemle yazdıklarını o, elsiz, kalemsiz yazar; başkaları olmuş, geçmiş şeyleri hikâye ederler; o ise gaybdan bahseder; henüz olmamış ve gelmemiş; fakat olacak, gelecek şeyleri hikâye eder.

      Canı olan, olmuş şeyi görür;

      Olmamış şeyi görense, bambaşka bir varlıktır.

      Ey Muhammed, sen ümmiydin, yetimdin. Bir baban, bir anan yoktu ki, seni mektebe götürsün; yazı ve hüner öğretsin sana. Bu kadar bilgiyi, irfânı nereden öğrendin? Varlığın başlangıcından beri âleme gelen, âlemde olan her şeyi adım-adım anlattın; herkesin kutluluğundan, kutsuzluğundan haber verdin; cennet bahçelerini ağaç-ağaç gösterdin; hûrilerin kulaklarındaki küpelere varıncaya dek haber verdin. Cehennem zindanlarını çukur-çukur, bucak-bucak anlattın. Âlemin sonuna dek, (sonu da yoktur ya) ne olacaksa hepsini ders halinde söyledin. Peki, bütün bunları kimden öğrendin, hangi mektebe gittin?

      Muhammed (S.A.V.) dedi ki: Benim kimim-kimsem yoktu, yetimdim; kimsesizlerin kimsesi hocam oldu benim; «Rahmân, Kur’ân’ı öğretti» hükmünce o öğretti bana. Yoksa bu bilgiyi halktan öğrenmeye kalksaydım yüzlerce, binlerce yıl gerekti; öğrensem bile bu bilgi, taklitle elde edilmiş olurdu; onun anahtarları, bilenin elinde olamazdı. Eklenti-bağlantı olurdu, özden meydana gelmiş bir bilgi olmazdı. Böyle bilginin yazısı, çizisi, şekli sûreti olurdu; bilginin gerçeği, özü-canı olmazdı... (7.Meclis, s.96,97)



      Bismillâhirrahmanirrahim

      (Rahmân ve Rahîm olanın adıyla) sözünün anlamı:

      “Adıyla” sözünde, bütün tefsircilerce gizli bir anlam vardır; çünkü Arap, «b» harfiyle söze başlamaz. Fakat, o gizli şey nedir? Bu hususta, aralarında ayrılık vardır. Derler ki: O gizli şey, yüce Allah’tan emirdir. Yani Allah ey kulum der; “Değil mi ki Şeytan’dan sığındın; öyleyse bu hayırlı işe, benim adımla başla da onun şerrinden kurtul!” Bazı tefsirciler derler ki: O gizli şey, kulun haber verişidir; yani kul, ey Allah’ım der, Şeytandan sana feryat ediyorum, sana sığınıyorum; sana sığınmam da, işime senin adınla başlamamdır, senin adına kaçmamdır; işime, sana ve senin adını anarak sığınıp başlamamdır: Çünkü senin kutlu adınla başlanmayan her iş, noksan kalır, sonu gelmez, verimsiz olur; bundan başka bir şey bilmiyorum ben. Peygamber demiştir ki: “Allah’ın adıyla başlanmayan her hayırlı işin sonu gelmez.” Yani Peygamber, korkulan, hayırlı ve iyi olan, faydalı bulunan herhangi bir iş, Allah adıyla başlanmazsa, o işe ne kadar çalışılırsa çalışılsın, sonu gelmez, tamamlanmaz; sonunda o iş, pişmanlıkla, ziyanla biter, buyurur. İnanmıyorsan Firavun’a, Şeddad’a, Nemrûd’a bak! Şu kadar bin araçla, adamla-orduyla, güçle-kuvvetle çalıştılar, düşündüler, dünya hazinelerini harcadılar; o saltanattan faydalanmak istediler, kendilerinin iyi bir ada-sana sahip olmalarını, uzun yıllar, iyilikle, ululukla anılmalarını dilediler, buna gönül verdiler; fakat yaptıkları işlerde, Allah’ın adına sığınmadılar; bütün işleri tersine döndü; bütün umutları baş aşağı geldi. Dostluk istediler, âleme düşman tanındılar; iyi ad-san ıssı olmayı dilediler; âlemde adları kötüye çıktı; gönüllerde ulu olmayı, saygı kazanmayı dilediler; sinekten, sivrisinekten daha hor, daha rezil bir hale geldiler. Bu sözün daha da aydınlanmasını istiyorsan, Peygamberlerin hallerine bak. Onlar, hangi işi başarmak isteseler, bu adla başlarlardı, o işe ve bu ada sığınırlardı; bu ada tapı kılarlardı; bu ada, canlarının, gönüllerinin içinde yer vermişlerdi; mallarını-mülklerini bu ada fedâ etmişlerdi. Halk bizi beğensin kaydına düşmemişlerdi. Halk onlara iyi demiş, kötü demiş umurlarında bile değildi. Onlar, halkı bu ada saygı göstermeye, bu ada sığınmaya çekmeye uğraşıyorlardı. Halk içinde, halk arasında iyi bir ada-sana sahip olalım, adımız-sanımız kalsın kaydına düşmüyorlar; bu Allah adının yüce ve ulu olmasına, bu adın ululanmasının kalmasına uğraşıyorlardı. (1.Meclis, s.40)
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana
      Hz. Mevlana Kitaplığı

      Hz. MEVLANA KİTAPLIĞI

      Mesnevi : Orjinal Baskı
      Yazar: MEVLANA CELALEDDİN RUMİ



      KÜLTÜR BAKANLIĞI yayınları
      325 sayfa , Ciltli , Geniş ebat Dil: Türkçe değil
      Resimler
      • 104461.jpg

        1.73 kB, 80×108, 5,491 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevleviliğin Son Yüzyılı

      Mevlevilik, varlık göstermeye başladığı XIII. asırdan itibaren, Mevlana'nın şöhreti ve eserlerinin etkinliği ile sosyo-kültürel ve siyasal ortamlardan da faydalanarak, kısa sürede Anadolu'da yayılmış ve bir çok merkezde mevlevihaneler (asitane / zaviye) tesis edilmiştir.

      Osmanlı Devleti'nin kurulmasından sonra da toplumda ve siyasi çevrelerde etkinliğini sürdürmüş, bir tarikat olarak ortaya çıkışından itibaren, yöneticiler ve toplumun elit kesimiyle sürekli yakınlık içinde bulunmuştur.

      Musiki, sema ve şiir gibi üç vasıtaya isnat ettiği tarikat anlayışıyla, şiir ve musiki ile ünsiyeti olan aydın kesimin, tarikat tercihi yaparken kendisine yönelmesini temin etmiş ve tarih boyunca, gerek bu kesimden, gerekse yöneticilerden olan paşalar, beyler ve sanat zevki olan zengin eşraf tarafından tercih edilen, desteklenen ve tekkeleri her zaman rağbet gören bir tarikat halini almıştır.

      Aynı zamanda Türk topraklarında vücut bulmuş bir tarikat olarak Mevlevilik, ortaya çıkışından 1925 yılında tekkelerin kapatılmasına kadar geçen süre içerisinde, gerek Türk kültürünün muhitlerinde gerekse Osmanlı toprakları dahilindeki diğer kültür çevrelerinde, Türk kültür, sanat ve musikisinin tasavvufi zeminde temsilciliğini yapmış, Itriler, Şeyh Galibler ve Dede Efendiler gibi mutasavvıf ve sanatkâr mevlevîlerin yetişmesini sağlamıştır.

      Osmanlı sınırları içinde, Anadolu başta olmak üzere Mısır, Suriye, Irak ve Azerbaycan'dan Avrupa içlerinde Macaristan'a kadar, pek çok ülkede açılan mevlevihaneler, tasavvufi alanda üzerine düşeni yerine getirerek bir çok önemli mutasavvıfın yetişmesine katkıda bulunmakla beraber, faaliyet gösterdikleri bölgelerde Osmanlının birer siyasi temsilciliği fonksiyonunu da icra etmişlerdir.

      Bu kitap yukarıdaki izahlar çerçevesinde Mevleviliğin bir yüzyıl (XIX. yy) içerisindeki faaliyetlerini tasavvuf cephesinden aktarmaya çalışmaktadır.


      SİMURG yayınları 12/2003
      Isbn: 9757172596 495 sayfa , Büyük ebat Dil: Türkçe

      Yazar: Sezai Küçük
      Resimler
      • 102559.jpg

        3.4 kB, 80×114, 5,495 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana Okulu ve Misyonu

      Hasan Aktaş
      YORT SAVUL YAYINLARI


      Ahmet Hamdi Tanpınar bir gün Yahya Kemal'e sorar: "Üstad biz Viyana kapılarına nasıl gittik?"
      Yahya Kemal "Pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak!" cevabını verir, Yahya Kemal'in bu nüktesi, Mevlana öğretisi ve okulununun yüzyıllar boyu etkin bir biçimde misyonunun devam ettirdiğinin göstergesidir. Bu misyon bugün, çağdaş şairler tarafından değişik estetik düzeylerde devam ettirilmektedir.
      Resimler
      • mevlana_okulu.jpg

        9.04 kB, 126×197, 4,699 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana'dan Altın Öğütler

      Ziya Elitez
      KOZMİK KİTAPLAR
      136 sayfa, 2. Hm.,Karton Kapak. hamur, ISBN: 975897309x



      Hamdım, piştim, yandım...
      İlahi aşkı ruhunda bütünleştirmiş, ariflerin arifi ünlü Türk Mevlana'nın her dönemde her insana rehberlik eden sözlerinden ve öğütlerinden bir seçki yapmak oldukça zor; ama Ziya Elitez'in bu deneysel çalışması bir zaman sonra başucu kitabınız olacak. Her aşk ve iman sahibi insanın Mevlana'dan her zaman öğrenecek bir şeyi vardır. O, gönüllerde parlayan bir ışıktır.

      -Gel, gel, gel! Ne olursan ol yine gel!
      -Suyun susuzu kandırması gibi, doğru söz de kalbe temizlik getirir.
      -Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.
      -İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur.
      MEVLANA
      Resimler
      • altin_Ogutler.jpg

        7.47 kB, 126×179, 4,970 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      SEVGİNİN YOLU

      NİGEL WATS
      'Ham idim piştim; yandım elhamdiülillah!'
      DHARMA YAYINLARI /

      Çeviren: Cem Şen, Gülriz Bikmen Şen - 208 sayfa, Ciltsiz. hamur, ISBN: 975-7800-29-5


      Mevlana Celaleddin Rumi'nin belirgin bir yaşam öyküsü bulunmamasına karşın, hayatının önemli olayları üzerinde bütün araştırmacılar aynı fikirdedirler. Günümüzde Afganistan olarak bilinen bölgede, 1207 yılında doğdu; saygı duyulan Müslüman alimlerin oğlu ve torunuydu. Selçuklu Hükümdarlığının başkenti Konya'ya yerleşti ve 1273 yılında burada vefat etti. Ölümünün hemen ardından dönerek yapılan danslarıyla ünlü olan Sufizmin Mevlevi okulu kuruldu. Fakat, onun eserlerinin kaynağı olan sıradışı ilişkisi ve dostluğu ile ilgili pek az şey bilinmektedir.
      Tebrizli Şems olarak adlandırılan gezgin derviş hayatına girdiğinde, Rumi binlerce insanın izlediği saygı duyulan bir imamdı. Rumi, ilk tanıştıkları andan itibaren bu kışkırtıcı, sıradışı ve geleneklere aykrı davranan ruhun etkisi altına girdi. İzdeşlerini dehşete dürürerek aniden eğitim verdiği medreseyi ve evinin kapılarını kapadı ve gönül eğitimi olarak adlandırdığı eğitimde çıraklığına başladı.
      Sevginin Yolu, bu sıradışı ve mücadele dolu dostluğu, ilk anında duyulan yoğun sevgiden beklenmedik acılı sonuna kadar anlatmaktadır. Rumi'nin yaşamı, Şems ile tanıştıktan sonra bir daha asla eskisi gibi olamamıştı. Esrik ama bir yandan da üzücü mücadelesi ve arayışı, bizlere gerçek adanmışlığın anlamını öğretmektedir.
      Resimler
      • sevginin_yolu.jpg

        4.85 kB, 126×191, 5,326 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Sürgün Gönüllerde Aşk

      Hüseyin Özcan
      HORASAN YAYINLARI
      244 sayfa, 2. hamur, ISBN: 9759382970



      "Topraktan yaratılan, aşktan nasip alınca göklere çıktı, yüceldi. Dünya bağını kopar, maddeye olan bağlılıktan kendini kurtar da, hür ol (bizler, hür gibi görünen esirleriz. İsteklerimizin, ihtiraslarımızın esiriyiz. Bu dünyada da öteki dünyadada zevk peşinde koşmamak, ibadeti cennet için yapmamak, maddi arzulardan, hiddet, şöhret, şehvet tesirinden kurtulmak, mala, mülke kul olmamakla insan hür olabilir), ey oğul ne zamana kadar altının, gümüşün esiri olacaksın?
      Rızıklar denizini, bir testiye dökecek olsan, ne kadarını alır? Ancak bir günlük kısmet, bir günlük su....
      Harislerin, dünyayı çok sevenlerin göz testileri hiç dolmaz. Sedef de kanaat edici olmayınca içi inci ile dolmaz.
      Halbuki ilâhi aşk yüzünden, nefsaniyetten kurtulan, benlik elbisesi yırtılan kimse, hırstan da, ayıptan da, kötülüklerden de tamamıyla temizlenir.

      Ey bizim sevdası hoş olan, güzel aşkımız! Ey bizim bütün manevi hastalıklarımızın, dertlerimizin tabibi; sevin, şâd ol....
      Ey bizim kibir ve gurur hastalığımızın, böbürlenmemizin devası olan aşkımız!
      Ey bizim hasta gönüllerimizin Eflatun'u, Calinus'u!"
      -Mevlana'dan-
      Resimler
      • surgun_gonul.jpg

        11.39 kB, 126×189, 5,298 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana'dan Hikmetli Sözler: Bir Aşk ve Fikir Okyanusu

      Öyle sözler vardır ki, hayatınızın akışını bile değiştirebilir. Düşündüren, ibret veren, hayatına yön veren, yol gösteren, ufuklar açan, insan olmanın bilincine vardıran sözler gerçekten büyük bir ihtiyaçtır. Hikmetli bir söz olan “Büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir” ifadesinde yer ettiği gibi büyük şahsiyetlerin sözleri bizler için çok kıymetli bir mirastır.Gerçekten Mesnevi başta olmak üzere Mevlana’nın bütün eserleri bir mana ve sır deryasıdır.


      Cömertlikte ve yardım etmede akar su gibi ol,
      Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
      Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
      Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
      Tevazu ve alçakgönüllükte toprak gibi ol,
      Hoşgörülülükte deniz gibi ol,
      Ya olduğun gibi görün,
      Ya göründüğün gibi ol...
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana'da Aşk Sırrı ve Nihai Bütünleşme

      Ney'in sesini dinle!
      Aslında o ses ney'in değildir.
      Ona üfleyenin duygularının,
      Ney'den duyulan nağmeleridir.
      Sen, aşk şarabını içmeye bak!
      Gam kendi derdine düşmüş,
      Çırpınıp duruyor..
      (Tanıtım Yazısı'ndan)
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mesnevi'den İlhamlar

      M. Muhlis KONER
      NÜVE KÜLTÜR MERKEZİ


      Muhlis Koner, Hz . Mevlana'ya ve Tasavvuf Felsefesine yönelik değerlendirmelerini geniş bir perspektiften yapmıştır.Bu büyük mutasavvıfa ve onun düşünce dünyasına sadece Tasavvuf penceresinden bakmamıştır.Tasavvufun yanında derin bir Felsefe ,din kültürü,Sosyoloji ve Psikoloji bilgisiyle yorumlamıştır. Hz.Mevlana'yı Batının çeşitli Felsefecilerinin bakış açılarından değerlendirmiş ve onun ne kadar büyük bir şahsiyet olduğunu vurgulamıştır.Farklı Felsefi Anlayışlar çerçevesinde Hz. Mevlana büyüklüğünü ortaya koymak istemesi , aynı zamanda Muhlis Koner'in fikir zenginliğinin , kültürel birikiminin hangi boyutlara vardığını belirtmesi açısından son derece önemlidir. Konya'da yaşayıp da Hz.Mevlana s üzerine yazanların eserlerine bakıldığı zaman bunun pek denenmemiş bir yol olduğu görülür.Dolayısıyla bize göre o, bu sarp ve çetin yoldan giderek son derece de başarılı olmuştur.
      Dr. Mustafa ÖZCAN
      Resimler
      • resim2.jpg

        10.65 kB, 90×134, 5,352 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlevi Mezar Taşları

      Naci Bakırcı
      Rumi Yayınları;
      İstanbul, 2005, 26 x 26 cm, 231 sayfa, Türkçe, Karton Kapak.
      ISBN No: 9756562862

      Mevlana ve Mevlevilik
      İslamda, Türklerde ve Mevlevilikte Mezar
      Mezar Taşlarında Görülen Dekoratif Sanatlar
      Genel Değerlendirme ve Karşılaştırma
      Sonuç
      Bibliyografya
      Çizim ve Mezar Taşlarının Listesi
      Çizimler
      Fotoğraflar
      Tablolar
      Resimler
      • 223633_k_4173.gif

        11.16 kB, 97×120, 5,329 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana
      Bir adam hileyle kuşun birini tuzağa düşürerek yakaladı. Kuş dile geldi, yalvardı:

      "Ey ulu insan, sen koyunları, öküzleri yedin, bir çok deveyi kurban ettin. Bu dünyada onlarla bile doymadın, benimle mi doyacaksın? Eğer beni bırakırsan ben sana üç öğüt vereceğim.

      Bunlara uyarsan her müşkülün hallolur.

      Birincisini, dindeyken vereyim, eğer beğenirsen beni bırakırsın.

      İkincisini şu dama konarken, üçüncüsünü de şu ulu ağaçta söylerim," dedi.

      Adam kuşu sıkı sıkıya tutarak:

      "Haydi söyle bakalım, eğer beğenirsem seni bırakırım," dedi.

      "Kuşcağız ilk öğüdü söyledi:

      "Olmayacak sözü kim söylerse söylesin, inanma" dedi.

      Adam öğüdü beğenerek kuşu bıraktı. Kuş uçarak damın saçağına kondu, ikinci öğüdünü söyledi:

      "Geçmiş gitmiş şeylere, kaçmış fırsatlara ah vah etme." dedi. Sonra biraz geriye çekilerek orada bulunan ulu ağaca kondu:

      "Benim karnımda on bir dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci vardı. Eğer beni kaçırmasaydın o şimdi senin olacaktı." dedi.

      Bunu duyan adam ağlayıp inlemeye, saçını başını yolmaya başladı. Bunu gören kuş seslendi:

      "Ben sana geçmiş gitmiş fırsatlar için ah vah edip üzülme demedim mi? Madem fırsatı kaçırdın, neden üzülüp duruyorsun?

      Ya öğüdümü dinlemedin yahut da sağırsın. Ayrıca sana olmayacak şeye inanma demedim mi? Benim bütün ağırlığım üç dirhem, karnımda nasıl on bir dirhem ağırlığında inci bulunabilir?"

      Bunun üzerine adam kendi kendine:

      "Şimdi söylediklerini daha iyi anladım. Haydi şimdi de üçüncü Öğüdünü söyle bakayım" dedi. Kuş:

      "Allah için o iki öğüdü güzelce tuttun da benden üçüncüsünü mü istiyorsun? Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak toprağa tohum atmak gibidir. Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama tutmaz." diyerek uçup gitti.
      Resimler
      • 9756509678.jpg

        12.49 kB, 0×0, 3,889 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana'nın 7 Öğüdü

      Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
      Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
      Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
      Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
      Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
      Hoşgörülükte deniz gibi ol.
      Ya olduğun gibi görün.
      Ya göründüğün gibi ol.
      Resimler
      • mevlana.gif

        15.05 kB, 135×200, 2,903 defa görüntülendi
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Mevlana Celaleddin-i Rumi

      Mevlana, 1207 yılında Belh şehrinde doğmuştur.Babası Sultan-ül Ülema diye bilinen Bahaeddin Veled,annesi Mümine Hatundur.Bahaeddin Veled ailesiyle birlikte Belh şehrinden ayrıldıktan sonra Bağdat a buradan da Hac için Mekke ye gitmiş ve daha sonra Anadolu Selçuklularının en ihtişamli dönemlerinde Anadoluya geçmiştir.Malatya,Erzincan,Akşehir yoluyla Larende' ye (bugünki adıyla Karaman ) gelmiştir.Daha sonra Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat ın davetiyle 1228 de Konya ya gelmiş,Mevlana birsüre medreselerde ders vermiştir.Şems-i Tebrizi ile tanışmasıyla da hayatı değişmiş,sahip olduğu ilimin yanında ,gönül adamı olmuştur. 'insan yaratılmışların en şereflisidir' düsturuyla her dilden,her dinden,her renkten insanı kucaklayan Mevlana ,sevginin,barışın,kardeşliğin,hoşgörünün simgesi olmuştur.Ve 17 Aralık 1273 te Konya da vefat etmiştir.

      *

      Her gün bir yerden göçmek ne iy i,, her gün bir yere konmak ne güzel ,, bulanmadan ,donmadan akmak ne hoş..dünle beraber gitti cancağızım,ne kadar söz varsa düne ait.şimdi yeni şeyler söylemek lazım..

      *
      Nice insanlar gördüm ,üzürinde elbiseleri yok,nice elbiseler gördüm,içinde insan yok...

      *

      Kuzgun bağdakuzgunca bağırır.Ama bülbül,kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç ? ..

      *

      Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir.Bilgi dileyense,denizlere dalan bir dalgıçtır..

      *
      Altın ne oluyor,can ne oluyor,inci mercan da nedir , bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra..
      Resimler
      • mevlana96ns.jpg

        41.83 kB, 640×480, 4,700 defa görüntülendi
      • mevlana516cl.jpg

        73.63 kB, 0×0, 4,938 defa görüntülendi
      • mevlanabr6.jpg

        14.52 kB, 0×0, 2,180 defa görüntülendi
      " Bir Sevdadır Hemşin , Çamlıhemşin "

      selam ile dost olun

      EMEĞİNE SAĞLIK DİDEM

      GERÇEKTEN GÜZEL BİR ARAŞTIRMA YAPMİSİN

      SAYFAYI HAZIRLAYAN TEYZEMİN OĞLU UĞRAMAZ ODU SAYFASINA

      MEVLANALAR PİR SULTANLAR YUNUSLAR ANLATMAKLA TÜKENMEZKİ

      BU YURDUN ADI ANADOLU HER YANI İNSAN AĞIĞI DOST SEVGİSİ OLAN GÖNÜL DOSTLARIYLA DOLU

      BU GÜNDE VARDIR MUTLAKA BÖYLE CANLAR AMA FARKINDAMIYIZ BİLMEM.


      SELAM İLE DOST OLUN
      SELAM İLE DOST KALIN
      GÖNÜL KAPISI AÇIK
      HER ZAMAN DOSTLA KALIN

      Maksut DEMİRCİLER