Bir ülkenin diğer bir ülke üzerinde hâkimiyet kurmasının başlıca iki yolu var: Bunlara 1) "Kaba kuvvet", 2) "yumuşak güç" diyeceğim.
"Kaba kuvvet" yönteminde bir ülke silâh zoruyla işgal edilir; altyapısı, fabrikaları, geçim kaynakları imha ve mümkün olduğu kadar insan, zâyi edilir. Teknikbilig (teknoloji) geliştikçe bu daha da kolaylaşmıştır. Kaba kuvvete başvuran, mazlûm bir ülkeye 'şunu şunu yapacaksın' der; yapmazsa tepesine biner. Bazan da, garibanlar 'peki yapacağız' deseler bile, kaba kuvvetçinin, 'aslında yapmak istemiyorlar' diye bahane edip imhâya başladığı görülmüştür.
"Yumuşak güç" yöntemi ise, hasım seçtiğin, göz koyduğun ülkenin insanlarını, senin istediklerini, kendileri ister, gönüllü olarak yapar duruma, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra getirmektir. Bu daha fazla zaman alır, ama çok daha etkili ve kalıcıdır.
Düşünün ki bir ülke iktisâdî imkânlarını sâdece iki şey üretmek için kullanıyor: Biri silâh, öbürü "filim". ["Film" değil, Türkçeleşmiş bu sözcük "filim" yazılır ve okunur. (Son yıllarda daha da "Batılı" (yâni âdi bir taklidi) olma aşkları depreşmiş bazı basın-yayın mensupları illâ da dillerini kıvırıp "film" diyerek hava attıklarını zan ediyorlarsa da?] Tabii "filim" den, TV dizileri, müzik CD'leri, fasa fiso (ama derin gayeli) yabancı roman, hattâ çizgi romanları bile kasdediyoruz, yalnız sinemayı değil. Belki on iki yıl önce Aydınlık dergisinde çıkan, Dilek Uğuz Hanım'ın yaptığı bir mülâkatımda ["söyleşi" de diyebiliriz; ikisi de Türkçe. Ama "röportaj" gibi Türkçe'ye batırılan dikenlere 'Hayır'.] değindiğim gibi, o "silâh", ve genel anlamıyla "filim"den hangisinin daha etkili bir silâh olduğunu düşünürsünüz? Elbette "filim". Bir ülke insanlarının ruhlarını, gönül, ve zihinlerini köleleştirir, hâkimiyetin altına alırsan, sonunda sana herşeylerini, kalelerini, ülkelerini, topraklarını bile gönüllü olarak verirler. [Onun için, 50 yıl öncesinden başlayarak "Türkçe giderse, Türkiye gider" demiştim (Bkz. O.Sinanoğlu, "Bye-Bye Türkçe" kitabı (Otopsi, İst. Yayını)).] İşte "yumuşak güç" bunu yapar, ama "filim"den öte, daha da uzun vâdeli, etkili silâhları vardır.
İki istilâ yönteminin her biri, tarih boyu değişik ölçülerde kullanılmıştır, yeni değil. Ancak şimdi, bir yandan maddî kaba kuvvet silâhları teknikbiliği gelişirken, diğer yanda, "yumuşak güç" için de sessizce, 'toplumsal teknikbiligler", daha da mahvedicisi, "kültürel teknikbiligler" hızla gelişti. 50 yıl, 100 yıl, 200 yıldır değişik güçler böyle yöntemler kullandı; hızlanarak kullanıyor.Bu yordamlara mâruz kalan bir halk nesiller boyu kendisine ne olduğunu, ne yapıldığını idrâk etmiyor, taa ki, işleri bitirilip ülkeleri, hayır, vatanları elden gidinceye dek. O birkaç nesil boyu, pek şikâyet eden, kaygılanan bile yok. Hani, "Halkın üzerine ölü toprağı serpilmiş" denir ya.
İstilâcı açısından "kaba kuvvet" pek etkili bir yol değil. Mâzlum halk müstevliye için için diş biliyor. Ulusal bilinci bileniyor. İsyanlar, direniş eksik değil. Ama "yumuşak güç"te durum farklı. Çörçil'in meşhur lâfını bilirsiniz: "Herkesi bazan, bazılarını her zaman kandırabilirsiniz; ama herkesi her zaman kandıramazsınız" demiş. Lâfın son kısmı pek doğru sayılmaz: 'Yumuşak güç' ile hemen herkesi, ve uzun uzun süreler kandırabilirsiniz. Maalesef, bunun en keskin misâli, "yumuşak güç"ün tarih boyu, hasım açısından en etkili uygulanış sonuçları, yakın tarihte Türk'e olmuşa benzer. Ama gene yılgınlığa düşmemeli. Çünkü her silâhın bir karşı silâhı vardır, genellikle aşağı yukarı aynı cinsten.
Yumuşak gücün en müthiş silâhı bir ulusun, ülkenin dilinin yokedilmesi (bir buçuk nesilde olabiliyor); bunun baş yöntemi ise eğitim dilinin ana okulundan itibâren yabancı dile çevrilmesi. Bu âfet ile 50 yıldır mücadele etmekte olduğumu biliyorsunuz. Ve nihâyet, altı yıl kadar önce Türkiye'de 'Büyük Uyanış' başladı ve hızla büyüyor. Halkımız bu sefer de mânevi kurtuluş savaşını kazanacak. Eminim.
01.05.2005
"Kaba kuvvet" yönteminde bir ülke silâh zoruyla işgal edilir; altyapısı, fabrikaları, geçim kaynakları imha ve mümkün olduğu kadar insan, zâyi edilir. Teknikbilig (teknoloji) geliştikçe bu daha da kolaylaşmıştır. Kaba kuvvete başvuran, mazlûm bir ülkeye 'şunu şunu yapacaksın' der; yapmazsa tepesine biner. Bazan da, garibanlar 'peki yapacağız' deseler bile, kaba kuvvetçinin, 'aslında yapmak istemiyorlar' diye bahane edip imhâya başladığı görülmüştür.
"Yumuşak güç" yöntemi ise, hasım seçtiğin, göz koyduğun ülkenin insanlarını, senin istediklerini, kendileri ister, gönüllü olarak yapar duruma, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra getirmektir. Bu daha fazla zaman alır, ama çok daha etkili ve kalıcıdır.
Düşünün ki bir ülke iktisâdî imkânlarını sâdece iki şey üretmek için kullanıyor: Biri silâh, öbürü "filim". ["Film" değil, Türkçeleşmiş bu sözcük "filim" yazılır ve okunur. (Son yıllarda daha da "Batılı" (yâni âdi bir taklidi) olma aşkları depreşmiş bazı basın-yayın mensupları illâ da dillerini kıvırıp "film" diyerek hava attıklarını zan ediyorlarsa da?] Tabii "filim" den, TV dizileri, müzik CD'leri, fasa fiso (ama derin gayeli) yabancı roman, hattâ çizgi romanları bile kasdediyoruz, yalnız sinemayı değil. Belki on iki yıl önce Aydınlık dergisinde çıkan, Dilek Uğuz Hanım'ın yaptığı bir mülâkatımda ["söyleşi" de diyebiliriz; ikisi de Türkçe. Ama "röportaj" gibi Türkçe'ye batırılan dikenlere 'Hayır'.] değindiğim gibi, o "silâh", ve genel anlamıyla "filim"den hangisinin daha etkili bir silâh olduğunu düşünürsünüz? Elbette "filim". Bir ülke insanlarının ruhlarını, gönül, ve zihinlerini köleleştirir, hâkimiyetin altına alırsan, sonunda sana herşeylerini, kalelerini, ülkelerini, topraklarını bile gönüllü olarak verirler. [Onun için, 50 yıl öncesinden başlayarak "Türkçe giderse, Türkiye gider" demiştim (Bkz. O.Sinanoğlu, "Bye-Bye Türkçe" kitabı (Otopsi, İst. Yayını)).] İşte "yumuşak güç" bunu yapar, ama "filim"den öte, daha da uzun vâdeli, etkili silâhları vardır.
İki istilâ yönteminin her biri, tarih boyu değişik ölçülerde kullanılmıştır, yeni değil. Ancak şimdi, bir yandan maddî kaba kuvvet silâhları teknikbiliği gelişirken, diğer yanda, "yumuşak güç" için de sessizce, 'toplumsal teknikbiligler", daha da mahvedicisi, "kültürel teknikbiligler" hızla gelişti. 50 yıl, 100 yıl, 200 yıldır değişik güçler böyle yöntemler kullandı; hızlanarak kullanıyor.Bu yordamlara mâruz kalan bir halk nesiller boyu kendisine ne olduğunu, ne yapıldığını idrâk etmiyor, taa ki, işleri bitirilip ülkeleri, hayır, vatanları elden gidinceye dek. O birkaç nesil boyu, pek şikâyet eden, kaygılanan bile yok. Hani, "Halkın üzerine ölü toprağı serpilmiş" denir ya.
İstilâcı açısından "kaba kuvvet" pek etkili bir yol değil. Mâzlum halk müstevliye için için diş biliyor. Ulusal bilinci bileniyor. İsyanlar, direniş eksik değil. Ama "yumuşak güç"te durum farklı. Çörçil'in meşhur lâfını bilirsiniz: "Herkesi bazan, bazılarını her zaman kandırabilirsiniz; ama herkesi her zaman kandıramazsınız" demiş. Lâfın son kısmı pek doğru sayılmaz: 'Yumuşak güç' ile hemen herkesi, ve uzun uzun süreler kandırabilirsiniz. Maalesef, bunun en keskin misâli, "yumuşak güç"ün tarih boyu, hasım açısından en etkili uygulanış sonuçları, yakın tarihte Türk'e olmuşa benzer. Ama gene yılgınlığa düşmemeli. Çünkü her silâhın bir karşı silâhı vardır, genellikle aşağı yukarı aynı cinsten.
Yumuşak gücün en müthiş silâhı bir ulusun, ülkenin dilinin yokedilmesi (bir buçuk nesilde olabiliyor); bunun baş yöntemi ise eğitim dilinin ana okulundan itibâren yabancı dile çevrilmesi. Bu âfet ile 50 yıldır mücadele etmekte olduğumu biliyorsunuz. Ve nihâyet, altı yıl kadar önce Türkiye'de 'Büyük Uyanış' başladı ve hızla büyüyor. Halkımız bu sefer de mânevi kurtuluş savaşını kazanacak. Eminim.
01.05.2005
Ben Değil Biz Varız
Naci KOBAL 2000
Naci KOBAL 2000