Son Dönem Yazar Profilimiz!

      Son Dönem Yazar Profilimiz!

      Malumu(m)nuz, ülkemizde yazarlık eski kıymetinde icra edilmiyor. Yandaşından muhalifine çoğu yazar kendi çanağına taşıyor! Ama son dönemlerde ülkemiz için farklı olan bir şey de var, bunu da belirtmek lazım: Dalga geçercesine yapılan bir fikir üretimi var! Kendine yontmanın artık ayıp sayılmadığı bir dünya yaratmaya çalışıyorlar kendilerine. Adeta görüş bildirmiyorlar, görüş satıyorlar.

      Bu durumu –belki de daha çok önemsediğimden- solcularda ve eski solcu yeni liberallerde daha çok görüyoruz. Ama bunun böyle gitmeyeceğini kendileri de biliyorlar. Çünkü ürettikleri düşünce ile hitap ettikleri kesim çok farklı bu yazarlarda. Okuyucularını kandıramıyorlar. Okuyucuları, bu yazarların geçmişte daha farklı düşündüğünü biliyor ya da yazarın görmek istemediğinin aslında daha önemli olduğunun farkında. Dolayısıyla üretilen düşünceye okuyucuları tarafından verilen geri bildirim, yazarın yüzünü kızartabiliyor. Ve bu süreç hem yazarları hem de okuyucuları yaralıyor.

      Özellikle Sol Aydınlar ve yeni Liberaller, özellikle AB üyeliği sürecinin yarattığı havadan da etkilenerek, ülkenin demokrasi, insan hakları ve hukuk kültürünün gelişeceğini düşünmüşlerdi. Aydınlardan bu konuda çokça yazı okuduk, konuşma dinledik. Fakat son dönemlerde yaşanan gelişmeler bu aydınların kafalarında oluşan “acaba”ları çoğalttı. Bu anlamda daha önceki senelerde daha karmaşık olan saflar, yeniden tertiplenmeye başladı. AB üyeliği sürecinin eskisi kadar önemsenmediğini gören, açık hukuk ihlallerine tanıklık eden, ekonomik yapının geliştirileceğine dönüştürüldüğüne şahit olan aydınlar yazılarına çekidüzen vermeye başladı.

      Şimdilik yüzlerce yazı da görülen bu düşünce dönüşümleri belki de seneler ilerledikçe binlerle ifade edilecek. Ama burada önemli olan şudur ki; Geçmişte bağımsız olarak destek verenlerin bugün yine bağımsız olarak desteklerini yavaş yavaş çekmeye başlamasıdır.

      Ortaya karışık örnekler verelim:

      Mesela Murat BELGE! Son soruşturma dalgası ile artık O da açıktan eleştirisini gönderdi. Mithat SANCAR etnik kimlikler ve hukuk devleti konusunda verdiği desteği yönelttiği sorularla çekerken, köşesinden eleştirisini de yaptı. Ahmet İNSEL net bir şekilde tavrını koydu. Hatta tüm çevresine mesaj da gönderdi. Ali BAYRAMOĞLU, Etyen MAHÇUPYAN gibilerden bahsetmeyeceğim. Çünkü onlar geçmişte de bağımsız bir şekilde yazmıyorlardı ki şimdi de bağımsız bir şekilde eleştiri yapsınlar. Neden böyle diyorum, bu tip ithamlar ağır ithamlar kabul ama onlar da haftada 3-4 program yapıyorlar malum kanallara, meslektaşlarının 4-5 katı kazançları var aylık!

      Ertuğrul KÜRKÇÜ de (bianet.org) tavrını netleştirmeye başlayanlardan. O da dişini göstermeye başlamış. Keza Ömer LAÇİNER de Birikim’deki son yazısında “ne oluyoruz, birazda gerçekleri konuşalım” kıvamında bir yazı yazdı. Baskın ORAN, Radikal İki’den ne yapılmaya devam edilirse desteğimizi artık çekerizin cevabını veren bir yazı kaleme aldı. Fuat KEYMAN daha önceden tavrını belirlemişti. AB düşü ile ilgili perde ortadan kalkmaya başlayınca, işi yandaş medya ile kavga etmeye kadar götürdü. Hatta MAHÇUPYAN ile bir polemiğinde, MAHÇUPYAN, “ben tarafımı seçtim” ile durumu özetlemişti. ALTAN kardeşlerden Mehmet ALTAN’a değinmeden bu bölümü bitirmeyelim. O da “Neden?” de İbrahim KABOĞLU ve Ali SİRMEN karşısında bazı şeyleri söylemenin kıyısından döndü ama son gelişmelerle ilgili dokundurma yapmaktan da –hele şükür- kendini geri almadı.

      Hasan CEMAL de ayrı bir örnektir. O da uzun bir aradan sonra, “hukuk kurallarını” hatırlayarak okurlarına “merhaba” demişti.

      Doğan Grubu farklı! Neden mi? İçinde Hasan Celal GÜZEL, Namık Kemal ZEYBEK, Akif BEKİ, üstte belirttiğim Hasan CEMAL, Hadi ULUENGİN gibi kişilerin çalıştığı bir yapı! İçlerinde neredeyse her hafta parasını DOĞAN’dan alarak yine Aydın DOĞAN’a küfreden var! Bu durum tartışmalara neden olmuyor mu peki! Hem de nasıl oluyor! Yıldırım TÜRKER ve Erkan GOLOĞLU’nun, Akif BEKİ için yazdıkları “hoş geldin” yazısı halen akıllarda! BEKİ’nin bu yazıları unuttuğunu sanmıyorum. Yazar arkadaşları tarafından getirilen, akreditasyon uygulaması ile ilgili eleştirilere de “eveleme geveleme” metodunu kullanarak cevap vermişti, BEKİ. Ki o andan itibaren de, nedense, BEKİ’ye, içinde “sahte demokrat” sıfatının geçtiği cevaplar verilmeye başlandı.

      Bay öpücük Hasan Celal GÜZEL’de ayrı bir demokratımız. Garibimi de sıkıştırdılar son dönemde yazdıkları ile ilgili. Lafı oğluna kadar getirdiler, göbek bağını ortaya çıkaracaklardı ki kendisi yazdı, “ne var” dedi “oğlum bir anda Devlet Denetleme Kurulu’na üye olmuşsa!”

      Ece TEMELKURAN, uzun zamandır rahatsızlığını dile getiriyordu. Ama geçen hafta içinde kaleme aldığı yazı pek çok entelektüelin silkelenmesine sebep olmuştur. Bayanlardan devam edersek Elif ŞAFAK’ın, Habertürk macerasının 1 Mayıs’ta başlayacak olması da manidar. Çünkü ŞAFAK, Hilmi YAVUZ, İskender PALA gibi edebiyatçılar çok sayıda kişiye ulaşmak için –ki Zaman Gazetesi 600-700 bin arası sattığını iddia ediyor!- ve daha özgür bir ortamda yazdıklarına inandıkları için Zaman Gazetesinde olduklarını söylüyorlardı. ŞAFAK’ın daha yeni çıkmış ve 200 bin skalasında satışı olan bir gazeteyi tercih etmesi, önceliklerinden bayağı fedakârlık ettiği anlamına gelir. Nihal Bengisu KARACA ile de aynı şey yaşanmıştı, bunu da unutmamak lazım.

      Bayan yazar deyince benim aklıma ilk gelen kişi Nuray MERT’tir. Çünkü kendisi gerçekten soyadına gölge düşürmez. Doğu-Batı Dergisinin “Cumhuriyetçilik” sayısında yazdığı makalede, son dönem demokratlarından Taraf Gazetesi yazarı Sevan NİŞANYAN ile ilgili bölümü buraya aktarmayı çok isterdim. Uzun olduğu için aktaramadığım bölüm için şunu söyleyebilirim; Bence Türkiye’de hiçbir yazar ya da akademisyen bu şekilde haşat edilmemiştir.

      Son dönemde sadece saflarını belli edenlerin dışında yandaş medyanın içinden sızlanmaları da okuduk. Ergenekon Soruşturmasının artık bir hukuki çerçeveye oturması gerektiğini belirten yazıları kastetmiyorum. O yazılardan artık her yerde fazlaca var! Mesela İhsan DAĞI’nın, Mümtaz’er TÜRKÖNE’ye “artık iftiralarında bir ayarı tuttur” mealindeki yazısını kastediyorum.

      Yine bu medyanın içinde BARLAS ve ILICAK’ın, siyasi yapıdan memnun olmadıklarını belirttiği ve çekidüzen nasihati içeren yazılarını örnek verebilirim. Hıncal ULUÇ’un Sabah ekibine gazetecilik dersleri vermesi de konu edilebilir fakat konu uzar çünkü bu tür örneklerden tonlarca var!

      Ali BULAÇ’ın, sansürlenme itirafı da ayrı bir trajikomedidir. Ne diyelim kendi düşen ağlamaz!

      Trajikomedi ülkemizde biter mi? Taraf Gazetesi Tijen MERGEN ile ilgili iddiaları fütursuzca yayımlamakta bir sakınca görmemişti. Ne var ki aynı Taraf Gazetesi, Hürriyet Gazetesinin “Aile İçi Şiddet Acil Yardım hattı” kampanyasının ilanını da tam sayfa reklam alarak yayımladı. Reklamdan laf açılınca, Zaman ve Yeni Şafak Gazeteleri de, İsrail’e Gazze saldırıları için açıkça destek veren Coca Cola’nın tam sayfa reklamını yayımlamıştı.

      Ama içlerinde en komiği Fehmi KORU’nun yazısıydı. Bu adam geçen ay ki bir yazısında, resmen “biraz daha serbestlik” diye yalvarmıştı. Yakarışının muhatabını az çok tahmin edebiliyoruz.

      Dönenler, dönmeyenler çoğaltılabilir. Fakat burada unutmamamız gereken nokta renkli karakterlerin tavırlarını, düşünce değiştirenlerin hallerini göstermek. Zaten ne düşündüklerini ne yaptıklarını bildiğimiz yazarlar var ve bu yazarlar bizim konumuz değil. Mesela Hüseyin GÜLERCE’nin ya da Tamer KORKMAZ’ın ya da Mustafa KARAALİOĞLU’nun methiyelerini buraya yazmaya kalksak yazı çok uzar. Benim amacım dediğim kriterler içinde aklıma gelenler çerçevesinde bir portre çıkartmak. Ki bu portreyi daha uzun süre konuşacağımız kanısındayım.

      Recep YAKUT
      Fosforun zeka gelişimine katkısını sahil şeridine bakarak görebiliyoruz... Türkiye balık yesin!

      (...)

      Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
      Günü gelir hesabınız görülür.
      Günü gelir sualiniz sorulur :
      Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

      N.Hikmet

      Concierto de Aranjuez