İstemem

      duygular ve idealist olma hk.

      duygular gerçekliği yaşayan insanın hayattaki izdüşümleridir. insan duguları kadar mantık süzgecinden geçirdiği gerçekliği hayatta yaşamaya layık tek varlık olmalı. kendisinin farkında olan taşıdığı ruhun meylettiği evrene bedence ve ruhca eşitlenip; varoluş amacı olan yaşamı gerçeklikle idame ettiririr. insanın özünde yaşamı olağan kılmak olduğuna göre ; bunda ne duygular sessiz kalacak ne de düşünceyle gelen kararlı bir bakış açısı eksik olacaktır. insanın olgunluğu kendini tanıması, duygularının ve ruhunun farkında olmasıyla orantılı olduğu kadar ; yaşadığı çağda en onurlu hayatı idame ettirecek kadar idealist de olmasını gerektirir.

      h.şişman
      " akıl ve gönül ; insan ...

      AÇ GÖZLERİNİ....

      En sevdiğin elbiseni giydim
      Bu gece kokunu sürdüm
      Solgun yüzünü okşadım
      Sessizce saçlarından öptüm
      Yazdığın mektupları okudum
      Kana kana su içer gibi
      Plaklarını çaldım ah!
      En çok o şarkıda özledim seni.

      Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
      gece yarısı
      Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
      katran karası
      Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
      aldım koynuma
      Buseni hafızamdan koparıp
      iliştirdim dudaklarıma
      Üşüdüm karanlıkta
      Tenine dokundum hissetsin diye
      Aç gözlerini

      Erguvanlarına su verdim
      İçerken benimle konuştular
      Yastığını okşadım, kokladım
      Anılar uçuştular
      Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
      bir meltem gibi
      Teninin kokusu karıştı kokuma
      Yakıştılar

      Boğuldum karanlıkta
      Yanı başımdasın benden çok
      uzaklarda
      Ellerimi tut dokun bana
      Aç gözlerini.

      Attım kendimi caddelere
      Yeşil ceketin sardı beni
      Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
      Tuttum ellerini.

      CAN DÜNDAR....
      " akıl ve gönül ; insan ...

      BANA BİR ŞARKI SÖYLE...

      Özledim sesini ne olur konuş
      Bir gül açtır zamanların ötesinden
      Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
      Gök mavisinden, deniz mavisinden
      Bana bir şarkı söyle
      İçimde bir şey kımıldıyor
      Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
      Bir baksana ne haldeyim deli divane
      Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
      Bana bir şarkı söyle
      Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
      Dökül karanlığıma ışıklar gibi
      Al beni, en uzaklara götür
      Sesin aksın içimde bir pınar gibi
      Bana bir şarkı söyle
      Bütün renkleri kat birbirine
      Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
      Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
      Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
      Bana bir şarkı söyle
      Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin
      Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
      İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel
      En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
      Bana bir şarkı söyle............

      ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN...
      " akıl ve gönül ; insan ...

      AŞK ŞAİRİ.....

      Acılar vardır, bir de çaresizlikler
      Ne zaman başladıysa benim öyküm
      Yürüdük, kimbilir kaç yıl beraber
      Bir yanımda aşk, bir yanımda ölüm
      Durup durup kirlendim yaşadıkça
      Aşktı beni yıkayan, Arıtan su
      Dünyamı saran bir uçtan bir uca
      Hep o bir gün sevememek korkusu
      Ben kalbimi o taşlarda biledim
      Bütün pisliklerini yeryüzünün
      Kazıdım hançerimle yeniledim
      Son dakikasında bile ömrümün
      Ben Tanrıdan başka bir şey istemem
      Her sevgiye açık olsun pencerem..

      Ü.YAŞAR OĞUZCAN
      " akıl ve gönül ; insan ...

      kendir döğümü...

      kendir döğümünde,
      kim söylemiş ezgini ?
      kim bilmiş hoyrat yalnızlığını ?
      ki sen,
      akasya ağacında,
      solmuş dal yaprağısın.
      acılar keder diye yüzünü betimlemiş,
      bitmemiş bir türküsün,
      adına bağıtlanan,
      yıldırımlar gibisin.
      ve kimse bilmez yorgunluğunu ;
      aşkını doğuracak tomurcuk gibisin,
      akşamın heyulasında,
      kaybettin sevdiğini.
      en gümüş kanatlarıyla sırdaş bildiğin,
      simurga aldanışın.
      beyaz bir kardelendir nergise değiştiğin,
      yalnız dağ uçlarında ;
      kendir döğümünde,
      kim söylemiş ezgini ?
      bilmezsin,
      nara diye haykırdığın,
      çığlık değil de nedir ?

      h.şişman ey. 05 - ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      seni hasret diye sürgün etmişler ...

      .....
      seni hasret diye sürgün etmişler,
      nazlı dağ perisini bulmak için,
      bir başına soluksuz,
      gezmelerdesin yine...
      uyandığın gün,
      sevdaya matem yazdırır,
      çiçek kırıklarından zincirli ellerinle.
      kimin sarhoşluğusun ?
      geceler haber verir,
      pembe gülüşlerini..
      ondandır kıskanışın ,
      sisli dağ başlarını..
      ve ,
      bir hayal aleminde,
      yolculuğun başlamış,
      ırgat yüreğinde,
      hasretle bestelenmiş,
      şarkılar düğümlenir.
      kavuşmayı bekleyen,
      çığ seli değil misin ?
      dalgaların törpülediği,
      kristal döşeklerde,
      mavi hüzünleri saklayan,
      nazlı bir peri misin ?
      pamuktan işlenmiş,
      gamzeli yanaklarla...
      kimin sarhoşluğusun ?
      krizantem yaprağında,
      bir damla fısıltıyla,
      aşkın adını anlatmak için ...
      seni hasret diye ;
      sürgün etmişler...
      sesinin tınısında,
      gizemli sevdalara.........

      hasan şişman ağ. -05 -ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      hem yakın hem uzak ...

      yorgun yüreğimi yaşattım sende,
      belki de çarpılmak için ;
      aşkı yaşadım,
      kararsızlığı da,
      zamanın en korkulu bilgeliğinde.
      biliyorum,
      sana layık değil bu sözler,
      ateş arası o suskun bakışların için...
      sen de bekleyegör kış yalnızlığında,
      kördüğüm dizelerini ; ki
      bakışın,
      dağlara hasret yazdırır,
      ve en sevdasız gecedir,
      gündüzde yaşattığın.
      sessiz yüreğin kimbilir kimi bekler ?
      vefasız bildiğin yıldırımlarla,
      ve şimdi toparla bildiğin,
      son sözlerle beni...
      elinle gizlediğin..
      sarıya çalan güleç bakışlarınla ;
      adına destanlar yazmayı blir misin ?
      tadına varılmamış en manalı sözlerle,
      bir kar tanesi gibi süzülüp düşen,
      hem yakın, hem uzak ;
      olmayı bilir misin ?

      h.şişman- ist. 05- ek.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      bakışın ardındaki sır ...

      bir türkü niye söylenir,
      bir şiir niye yazılır,
      ve bir hasret niye yaşanır ?

      sesimde ayrılığın hüznü var,
      sözümde en deli ifadesi ve
      gözyaşlarım,
      hasret damlalarıdır.

      ne zormuş sevilmeden sevmek,
      duymadan söylemek
      ve yaşamadan yitirmek.

      bir bülbül niye öter,
      bir ceylan niye süzülür
      ve bir çiçek,
      niye solar ?

      en bildik sarhoşların işidir,
      oysa ki aşk dedikleri ;
      tanımsız anlamsızlığın sevilmesidir.
      ve bir bakışın ardındaki sırdır,
      yaşanan an.

      h.şişman-ek.-05-it.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      ilk günkü gibi ...

      küçük ama sevimli, duygulu ve çocuksu; kalpsi bakışlı , büyük yüreklilere...


      sende kaybolsam, beni bulur musun ?
      ve sende yaşasam; yaşatır mısın ?
      kanıksadım biliyosun.. güleç bakışlarını..
      gördüğüm ilk andan beri..
      esmedi böyle rüzgar,
      ve hiç doğmadı böyle güneş...
      yeni doğmuş bebek gibi , yaşam doluyum şimdi ;
      kalbimde aşk zerrecikleri..
      sen yoksun.. bir hayal gemisi ismin..
      alıp da götüren..beni uzaklara..
      sarı bir defter; ilmek ilmek işlenmiş,
      buğulu bakışların..
      sen de tutulmayagör..
      bir hasret neyi sarar ?
      sen de başlayan...
      o sıcak iklimi mi ?
      sen orda,
      ben burda..
      ve
      ilk günkü gibi...


      h.şişman- ek.- 05- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      gülüşün ...

      gülüşün,
      mavi iklimlerde sır,
      dünyalar gelir üstüme;
      her hecen, her sözünde ben..
      sana adanmışlığın hikayesi bu...
      gülüşün, bir toprak hikayesi ,
      her yeşilin dirilişi gibi,
      öyle mahzun ;
      güleçler prensesi...
      dağlar, bilir mi özler mi ?
      yollar beni taşır mı sahiden ?
      doğmuşum,
      bir ışıklı akşam gemisinde,
      yeniden.
      gülüşün, bana destan yazdırır,
      en keskini anlatır kalemim,
      sarılar ülkesinden ,
      en manalı muştudur ;
      yarını beklediğim..
      gülüşün,
      minik ellerinde,
      dizedir.,
      çocuksu bakışında,
      bir hayat iksiri ;
      öyle özlediğim.


      hasan şişman-kas.05-ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      eylül ...

      dağlara verdim yüreğimi...

      ne iklimlerden kalma bir sabah,
      ne gökyüzü ,
      ben,
      ta yamaçlarda,
      açan körpe çiçeğim.
      ne dalımda,
      sizdeki kelepçeler,
      ne hatırası acı,
      kar sızıntılarının.
      kardelen oldum, nergis oldum,
      aynalara hasret ,
      bir papatya gülüşü kadar ;
      öyle mert.
      oysa,
      eylüldür,
      aşkın karabasanın yaşandığı saatler,
      kanıksanmış yitirişin öyküsü...
      eylül ;
      adını duyduğum ilk an;
      irkildiğim çiçekler,
      hesapsız, zamansız,
      sonbahar hikayesi,
      ki,
      aylardır süslediği,
      dalları terk eden, ben.

      h.şişman ey - 05 - ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      KOÇERO-VATAN ŞİİRİ

      KOÇERO
      VATAN ŞİİRİ

      keklik serer palazını tenha kayalıklara
      uçurur korkusunu
      kara diken savurur tohumunu
      kurtulur korkusundan
      orda bir dağ
      orda bir taş
      bir pınar
      dağ ardında
      taş ardında
      pınarlı bir kara mavzer
      bıyıkları kartallıda
      başı yağlıklı
      durur dimdik
      bakar dimdik
      bakar barışlı
      bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun
      "tutam yar elinden tutam
      çıkam dağlara dağlara!"
      koçero hep
      durur orda
      dağlarda

      ben türkçe anlatamam
      o kürtçe anlatamaz
      farsça çıkmaz doruklara
      koçero hep
      durur orda
      dağlarda

      ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler
      şimdi siz
      içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda
      geçirebilir misiniz su yağlı ipi
      kendi güzel ellerinizle
      o güzel boynunuza
      ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız
      bakıp bakıp zindanlı aksamlara
      yudumlayabilir misniz soğutulmuş içkinizi?


      dolaşıyor aksam yelinin buyucu parmakları
      çankaya'nın gençirisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında
      önce yaprak
      sonra dal
      sonra dallar ipil ipil
      küme küme kavakları çankaya sırtlarının
      çalar gibi bir gizli piyanoda
      sonsuzluğun şarkısını
      ve saksıda soluk alan belkide bir camgüzeli
      bir fesleğen
      bir kaktüs
      tutuşurken ormanlar oylum oylum
      savrulurken kül ve kerpiç
      rüzgarda!
      ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler
      almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü
      sarınmış kil şalvara
      nerden gelir bu ağıt?

      yığdım kitapları dağ dağ
      çağırdım nemrutu karanlığıma
      bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut
      öptü ıslak gözlerini aç öküzümün


      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin
      silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
      imdatlara saldırmayın
      basmayın düğmelere
      yürekleri hoplatmayın
      güzel beyler
      hanımlar
      zor ve çetin bir ağıttır koçero
      bir gelin ağlar onu
      ben ağlayamam
      bıyıkları çengel çengel
      bir kardaş ağlar
      acılı bir bacı ağlar
      bağrıyanık bir ana
      ben aglayamam!
      ince bir ay batar gider karadağın ardında
      dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar
      irkiltir bir gece kuşu
      osmanlı karakollarının duvarlarını
      bir elinde kanlı mendil
      bir elinde kara mavzer
      kimse bilmez nerde nasıl
      taptaze bir
      sımsıcak bir
      gencecik bir ölüdür o
      bir selamdır sımsıcak
      varamamış dostuna
      varamamış koçero
      "leb-i derya" şu saltanat
      şu konaklar şu saraylar şu köşkler
      bu bereket bu bolluk
      bu çılgınca hovardalık
      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin!
      kırkbin köyden birer kişi
      göçüyor kırkbin kişi
      kırkbin köyden onar kişi
      göçüyor yarim milyon
      ya ellişer yüzer kişi?
      göçüyor milyon milyon
      vatanda vatan
      güzel beyler
      hanımlar
      kusuyor bütün köyler insanlarını
      kusuyor kasabalar
      baştanbaşa bütün ülke
      kusuyor insanini!
      bu eziklik
      bu hırçınlık
      güzel beyler
      hanımlar
      bu sinirsiz tedirginlik
      acaba nerede biter?
      nasıl başlar acaba
      şenlikli günleri bu toprakların?


      bulacak bir gün elbet
      yatağını bu nehir
      durulup dinginleşecek
      bir gün elbet bu nehir
      ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar
      anacan sularında bu mutlu nehrin!

      koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir
      bir belirsiz karanlıktan
      bir belirsiz karanlığa
      irkilip uçmasıdır
      bir dağ çekirgesinin
      bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından
      yamaçtan bir taşın yuvarlanması
      bir pınarın durup durup akması
      bir çift gözün karanlığa bakması
      şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda
      bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır
      bir geyiktir koçero
      sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri
      tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu
      tırnakları rüzgarlı
      suçsuz bir geyik
      avcılar yakalarsa mezedir eti
      köpekler kovalarsa diş kirasıdır
      bir okul piyesidir koçero
      açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür
      müsamere derler adına oralarda
      kaymakamlı savcılı ve çavuşludur
      biletlidir ve yoksullar yararınadır
      festivaldir sosyetede
      modada son buluşlar
      en taze ilişkiler
      gurultulu boşanmalar
      gurultulu birleşmeler
      hele birde balesi ve operası
      "ey vatan" aryası bir de
      saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının
      ardından telli sazlar
      ardından yaylı sazlar
      ardından vurmalılar
      çekmeliler ve üfürmeliler
      ardından "kuğu gölü" ardından "fındık kıran"
      hemencecik candarmalar
      ve ardından "haydutlar"i şiller'in
      köroğlu'nun narası:
      "yine de hey hey!"
      ve ardından
      çocukları gülmekten kırıp geçiren
      çağdaş banka reklamları!
      candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri
      bileklerine karıncanın
      poz verince bir fukara karınca
      en komprador basın aynalarına
      aşka gelir komputürler
      aşka gelir telefonlar telsizler
      ve doyum noktasına
      sosyete nunni!
      o zaman iste çelenk
      o zaman iste toren
      alkıs
      bando
      ve rap rap
      donanır bayraklarla bankalar sigortalar
      ve uygunsuz işyerleri bilcümle
      ve kadehler
      kadehlerki ses verir yıldızlardan

      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin!
      koçero bir oyundur
      yazılır
      yazılır
      bitmez
      koçero bir oyundur
      oynanır
      oynanır
      bitmez
      vurur onu candarma
      vurur onu candarma
      durmadan vurur
      ama o bitmez
      o hep durur öyle orda
      bıyıkları kartallıda
      göğsü çapraz fişeklikli
      gözleri beş yaşında
      kolları nuh nebi'den
      bir elinde kanlı mendil
      bir elinde kara mavzer
      pır pır eder bir güvercin
      ucunda namlusunun
      o hep öyle durur orda
      taş ardında
      rüzgarda!

      muhtara sorarsanız
      bizim serseri veli
      marabaya sorarsanız
      işini bilmemiş deli
      köylüye sorarsanız
      ekmeksiz garibin teki
      çocuklara sorarsanız
      yüce dağlar aslanı aslan koçero
      kimsesize sorarsanız
      hükümet bilir onu
      candarmaya sorarsanız
      devletin dağlarda silah çatması
      vurguncuya sorarsanız
      yolkesici yağmacı
      soyguncuya sorarsanız
      devletin acizliği
      sagcıya sorarsanız
      siktiret pezevengi
      solcuya sorarsanız
      "ferman padişahın dağlar bizimdir"
      istanbullu inanirki
      boğazda kaşalottur
      ankaralı sanırki
      temele dinamittir
      izmirlinin düşlerinde
      şaşkın köpek baliği
      antalyalı her gece
      gergedan görür düşünde
      erzurum'da kol başıdır
      erzincan'da deli daylak
      pir sultan yoldaşidir sivas'ta
      bir "kılıcı kanlı" van'da
      mardin'de bir
      gözükanlı kaçakçı
      ah koçero
      vah koçero
      koçero eyvah!

      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin!
      patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero
      hükümet programlarında bir "nakl-i yekun"
      kapitalist dış basında nobel'lik bir roman
      politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi
      diplomata sorarsanız
      turistik bir serüven
      kaymakama sorarsanız
      "ahval-i adiye"den
      sosyeteye sorarsanız
      eğlenceli bir briç
      sorarsanız bezirgan filimciye
      gişelik bir senaryo
      sorarsanız bürokrata
      atatürk'ün gardrobuna
      tükürmüş biri
      hümaniste sorarsanız
      fransızca bilmeyen
      montenyi'den anlamıyan
      mitologya tragedya
      hümanizma helenizma
      hiçbirinden çakmayan
      bir yörüktür koçero!
      ne anlar rönesanstan
      ne anlar restorasyondan?
      bir bazlama
      bir uçkur
      üç telli bir zımbırtıdır koçero!
      sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın
      demokratik tragedyayı uçuklatmanın
      sanki sırası miydi!

      müfrezeler yürümüş dağ dağ
      ve dere dere
      kesmiş geçitleri korkunun silahları
      bir tükenmez sermayedir koçero
      haksiz yönetimlere!
      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin
      silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
      koşturmayın şifreleri
      telefonları
      basar gibi tuz yarama
      basmayın düğmelere
      yürekleri hoplatmayın
      güzel beyler
      hanımlar
      paralar girsin diyedir kalantor kasalara
      toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda
      ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke
      karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar
      fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir
      kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin
      bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın
      holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin
      bu rüzgar böyle essin
      bu değirmen böyle donsun
      bu çuvallar böyle dolsun diyedir
      koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı!
      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin
      yeni değil bu hikaye
      bu oyun eski oyun!
      ah koçero
      vah koçero
      koçero eyvah!

      bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara
      bin kardaş bin acı bin ana
      bin kerpiç bin harman bin açlık
      bin yenge bin emmi bin dayı
      bin zulüm bin acı ve bin karanlık
      bir aksam birdenbire çıkar dağlara
      bıyıkları terlememiş bin çocuk
      bin aşık bin deli bin meczup
      bin ekmeksiz bin issiz bin suçsuz
      kil şalvar kurtlu çarık
      naldöken mazikıran dervişçatlatan
      itburnu koyakgülü ahlatçalısı
      bir aksam birdenbire çıkar dağlara
      çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları
      yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar
      munzur'lar cilo'lar palandoken'ler
      dersim'ler tunceli'ler bingol'ler
      tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri
      tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar
      bir akşam birdenbire çıkar dağlara

      turistik bir gösteridir dağlara çıkmak
      örneğin ağrı'lara
      alpler'e sübhan'lara ant'lara
      himalaya dağlarına derin asya'nın
      klimancaro'nun tropik karlarına
      turistik bir gösteridir dağlara çıkmak!
      gelgör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar
      turistik diye göstermiyor dağlari
      turist diye vermiyor dağlara çıkanları
      bir sürekli çıplaklıktır koçero
      bir sürekli açlıktır
      bir sürekli haksizliktir koçero
      bir sürekli itilmişlik
      koçero bir vazgeçiştir
      koçero bir ilgisizlik
      bin yıllık yoldan gelir
      üstübaşı kan içinde
      yorgun bir dilekçedir
      bir arzuhal koçero
      bir tanrı selamıdır
      alınıp verilmemiş
      görülmemiş bir hacettir koçero
      çiğnenilip geçilmiş
      ve sorulmamış
      upuzun bir eyvahtır
      upuzun bir pişmanlık
      bir ünlemdir koçero
      sığmaz okul kitaplarına
      erzurum yaylasından
      erzincan çukuruna
      ve tecer dağlarından
      harran cenderesine
      bir uzun masaldır ki koçero
      dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır
      geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda
      benek benek anlatılır
      nakış nakış anlatılır
      bıçak bıçak
      kurşun kurşun
      ve türkü türkü!
      Göğsü çapraz fişeklikli
      bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero
      yatar türkülerde upuzun
      ağıtlarda fidan fidan
      koçero
      bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına
      bildirir divanına
      şaşırtılmaz adaletin:
      "arkam sensin
      kalam sensin
      dağlar hey!"
      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      alınıp incinmeyin!
      koçero bir vatandır
      yaşanılır boydan boya
      koçero bir vatansızlık
      bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero
      mavzerleşmiş bir haksizlik
      yanıtsız bir dilekçe!
      ben türkçe anlatamam
      o kürtçe anlatamaz
      farsça çıkmaz doruklara!
      gocunmayın güzel beyler
      hanımlar
      kan bulaşır ellerime
      ben anlatamam!


      HASAN HÜSEYİN
      KARANLIK SOKAKLARDA.....

      Tertemiz bir duyguyla,seviyorken ben seni,
      Sen se bir hiç uğruna terkettin gittin beni
      Yapayalnız ve mutsuz kalmışım buralarda
      Arıyorum ben seni karanlık sokaklarda....

      Giden sevgili değil, herşeyimdi o benim,
      Kimi zaman dert küpüm,kimi zaman sevdiğim
      Ondan sonra çoğaldı, beyazlar şakaklarda
      Herşeyimi kaybettim karanlık sokaklarda...

      C.YILMAZ
      Resimler
      • 03261.jpg

        3.4 kB, 0×0, 392 defa görüntülendi

      şiirlerden ....

      tek bildiğim ...

      bazen yıldız olup,
      sana geleyim diyorum,
      rüyalarına gireyim,
      ben beklerken sabahı,
      sen uykuyadur,
      aklımda kalsın, en manalı bakışın.
      bir gülüşün yorsun beni ;
      alıp anın içinden.
      incir çiçeklerinin,
      kokulu yaprağıyım,
      en taze gülüşleri, bekliyorum bilmeden,
      hasretli sözleri niye sayıklıyorum ?
      oysa,
      rüzgara inat , yüyüyen tek ben değilim,
      bilmediğim bişey değil , yaşamak dedikleri,
      sarıya çalan bir güneş maviliğidir ;
      ardında sır olduğum körpe kelimelerim..
      öyle naz edişin de,
      yanılmış kör kuyu hikayesidir,
      durmadan affettiğim.
      herkesin bildiğini belki ben de bilirim,
      zamansız gülüşüm ve gizli ağlayışlarım kadar ;
      melodram sonsuzluğunda aşk benimkisi...
      ne biten , ne başlayan..
      hepsi hayata dair....
      ve en kararlı cümledir,
      keşkelerle başlayan,
      unutma,
      ki daha son sözü söylemedim ;
      bazen ay olup, yanağına yansımak gibi...
      serenat ;
      bitmeyen bir türküdür, amansız çağırdığım.
      uyku sarhoşluğunu, yaşarken güpegündüz,
      moğol bakışlarınla,
      zafere gidiyosun,
      tek bildiğim....

      hasan şişman- kasım- 05- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      seni sana anlatmak ...

      bazen öyle zor ki konuşmak,
      anlatmak,
      kelimeler öyle yetersiz ki,
      seviyorum deyip,sevmekten kaçmak.
      şiirler neyi anlatır, hiç düşündün mü ,
      en kesif ayrılık korkusunu mu ?
      geceden beridir düşlerken sabahı,
      yalnızlığın korkulu anaforunda,
      dönüp durup düşmek, kayan yıldızla.
      öyle sevdim, öyle boş,
      her hatırası acı, bilmece duygularımın ;
      seni sana söylemek ne zormuş,
      öğrendim şimdi.
      tanımadan daha şimşek bakışlarını,
      kendimi hayale tekediyorum,
      kelepçe sıcağında geliyor kelimeler ,
      her anın girift yankılı coşkusuyla.
      seni sana anlatmak ne zormuş ;
      öyleyse bir bakıma kaçıyorum kendimden .
      sevgi, duyulunca büyüyen,
      acı, terkedilip gidilen ;
      korkulu saatlerim tebessümle bitiyor ,
      biliyorum, ağlayan ve anlayan ,
      yürekli dokunuşun elbet beni saracak,
      ufkun adı bende gizlidir artık ;
      en masum gülüşünle bekleyip duruyorum,
      sesimdeki asilik sözlerime yansıyor ,
      nihayet ;
      seni sana anlatıyorum,
      kapansa da gözlerim ,
      kalbime inat.

      h.şişman- kasım - 05- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      gözyaşı değil madem aşk zerrecikleri...

      seni düşledim,
      minik ellerini,
      yorgun yanaklarını bi de,
      gamzeler çıkaran.
      bilsem ki yıldızla,
      kayıp geleceksin ,
      pencereden uzanıp ,
      tutuversem diyorum...
      şöyle, dönüp bakacaksın geriye ;
      en çocuksu haline bürünüp..
      dolacaksın kalbime,
      yeniden.
      çıkarsız sevmelerdesin,
      ne korkudan eser var,
      güleç bakışlarında ,
      ne de acemi aşık şaşkınlığı..
      arkadaşımsın bir vakit..
      bir vakit yalnızlığım...
      nerdesin ?
      çok bekletme emi ?
      yürekli dokunuşun ,
      söz olup görünürken ...
      seni yıldızlarda aradım..
      bir uzak samanyolu karanlığında,
      biliyorum en değerli zümrütlere adanmış,
      küçük kelimelerim,
      bazen yükleniyor,
      gül tomurcuğu gibi,
      düşlerim karışsa da en zor bekleyişlere,
      öyle gel,
      olsun....
      gözyaşı değil madem aşk zerrecikleri...

      hasan şişman- kasım- 05- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      artık sır değil....

      bekledim,
      kış yalnızlığında,
      solmuş çiçekler gibi...
      masum bakışın gelir aklıma,
      o uçarı gülüşün...
      minik gözlerinden
      görünen kocaman yüreğin..
      öyle seviliklisin ki,
      bakışın alır hoyrat yalnızlığımı..
      kararsız duruşuma bakma ;
      en keskin çarpılışımdır,
      sana tutuluşum..
      geceye seni sordum,
      bilmedi sensizliği,
      sevdayı dizeleştiren ;
      bir türkü benimkisi..
      bir tek sana adanan...
      sevdamı bilmiyosun daha,
      ve acemesiyin ıslıkla,
      şarkı söylenemin ...
      ufukta kış yaknızlığı var,
      söylüyorum resmine ,
      uzaklardan gelen yolcusun ;
      bazen karşımda olsan da ,
      delice özlediğim,
      ve ben kendimde değilim,
      ısmarlama bir sözdür ;
      hiç alkışı olmayan...
      dağlardan medet uman,
      yalnızca ben değilim...
      bekledim,
      dökülürken sonbahar yaprakları,
      toprağı selamlayan...
      bir taze gülüştür,
      tomurcuk dizelerim ;
      hem seni dışavurup,
      aynı anda saklayan...
      günleri aylara yoruyorum,
      ayları yıldızlara...
      kaç yıl sürerse sürsün...
      aşkla inatlaştığım ;
      masum bakışında sır ;
      ikimiz biliyoruz ,
      artık sır değil....
      dökülüyor damlalar...

      h.şişman- kasım- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...
      Ansızın....

      Ansızın,
      Şimşek çakar ya,
      Buğulanır mavi gök,
      Seyreltisinde damıtılmış damlalar ...
      Her taze gülüşle, kararlı bir bakıştır,
      Sesinde burukluk,
      Ve kadife teninde, yağmur tomurcukları.
      Ansızın,
      Gelen bir müjdeli haber gibi,
      Dağlar beyaza boyanır,
      Sessizliğinde keşkeler,
      Kış,
      Oysa ki,
      Bir çağrıdır , ölgün bekleyişlere.
      Ansızın,
      Yadsınan ihanettir ;
      Yüreğin vurulduğu...
      Geceyi görüyorum,
      Bir adım ısssızlığı..
      Kararsız sevdalardasın,
      Kabuğuna çekilmiş,
      Salyangoz misali.
      Terkettiğin sade bir şehir değil,
      Bilmece öykülerin başladığı saatler...
      Ansızın,
      Berrak dokunuşunda ay,
      Işıltı gözlerinden,
      Yıldızların saldığı ; beni azad eden ,
      Vuslatı gecelerin.
      Ansızın,
      Beklenmedik yorgunluğunda,
      Kifayetsizliğim,
      Ne biten ne başlayan,
      Kusursuz yanılışım...
      Kar tanesi düşmeyi niye bekler ?
      Renklerinde pişmanlık kararsızlığı ;
      Derin uzanışların.
      Sırlara bürünmüş bir hayal benimkisi,
      Zamanı durmadan yeniden yorumlayan..
      Ansızın ,
      Ay kararması,
      Ve sislere inat,
      Gece gülüşmelerim,
      Belli belirsiz...

      h.şiman- kasım- 05- ist.
      " akıl ve gönül ; insan ...