Gitmeseydim, Amerika’nın Kölesi Olurdum

      Gitmeseydim, Amerika’nın Kölesi Olurdum

      Oktay Sinanoğlu ABD Yale Üniversite’nde 26 yaşında profesör olmuş, kimya alanında gerçekleştirdiği kuramları ile dünyayı ayağa kaldırdığı bu yıllarda Time, Der Speigel başta olmak tüm dünya basınının kapağında yer almıştı. Dünya çapında ülkemizin adını duyururken iki kez Nobel’e aday gösterilmişti. Uzun zaman basının ilgisinden uzak duran Prof. Sinanoğlu artık millete kimsenin söyleyemediği bir çokşeyi söylemenin görevi olduğuna inanıyor.

      Prof. Oktay Sinanoğlu dünyanın dört yanındaki birçok üniversitenin öğretim üyesi, Kırk yıla yakın çapında bilim adamları yetişirmiş, sayılmayacak kadar ödülle ve kendi adını taşıyan kuramlara sahip. Onunla Yıldız Üniversitesi’ndeki mütevazi odasında konuşuyoruz. Bu görkem ve gözlerden fışkıran bu zekaya son derece mütevazi. IQ’sunun Einstein’dan bile yüksek oluşundan söz edilmesine bile izin vermiyor. Oysa Batı dünyasının 300 yıldır en genç profesörü olma rekorunu kırmış. Boğaziçi Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitelerinin kurulmalarında önemli rol oynamış.

      Asla kendi konusuyla sınırlı kalmamış. O, kendisini dünyadaki her soruna karşı sorumlu hisseden, dünya ile gerçekten barışık nadir insanlardan. Bir yandan bilim dünyasının alt üst ederken, diğer yandan yıllardır. Yatıyla okyanusları dolaşıyor, tarih dahil bir çok konuya meraklı. Uçak kullanıyor, beş yıl kadar önce pilotluk brövesi almış. Bunca yıl yurdundan uzak kalmış olmasına karşın çok temiz bir Türkçe ile konuşuyor. Bu arada anlatmaktan hoşlanmasa da saz çaldığından, ne kadar güzel dans ettiğinden biraz çapkın olduğundan da söz edildiğini duyduk. Beyninin hiç körelmemesinde tüm bunların da bir anlamı olsa gerek

      “Anadolu’yu dahi dolaşıp bir takım konuşmalar yapmaya çalışıyorum. Kamuoyunu devamlı ıvır zıvırlarla meşgul ediyorlar ve alttan götürüyorlar. Türkiye’de bizim gibilerden başka da kimse çıkıp bir şey söylemiyor. Ya bilmiyorlar, ya korkuyorlar ya da satılmışlar. Dolayısıyla bize çok iş düşüyor. Başkaları bunlarla uğraşsa da biz de matematikle uğraşsak çok iyi olacak ama ne yapalım. Bu da boynumuzun borcu”

      Aslında Amerika’ya hiç de isteyerek gitmemiş, Şimdiki Ankara Koleji o zamanın Yenişehir Lisesi’nde önem verilen misyoner okullarından nefret edilen zaman “Daha ilkokuldan bize denirdi ki; Harput’ta Merzifon’da bile bir sürü Amerikan koleji vardı. Lozan’dan önce Osmanlı’yı bunlar yıktı. Silah depoluğu yaptı, Azınlıkları kışkırttı, Bulgar isyanını Robert Kolej’den yetişen biri çıkardı. “Türk kimliği Türk kültürü içinde çağdaşlaşmak ve hatta dünyanın önüne geçmek amaç

      “Derken biz son sınıfa geldik. Derneğin parası bitti, okulu kapatacağız. Başınızın çaresine bakın dediler. Bir senemiz kalmış. Eylül’de geldik ki okul duruyor mu diye okul duruyor. Üstelik her yer boyanmış gıcır gıcır on beş tane İngiltere’den ve Amerika’dan öğretmen gelmiş. Hoppala ........... Benden başka o zaman ‘ya kardeşim bu okul iflas ediyordu, bunların parası nerden çıktı? Diye soran yok. Gelen hocaların en başı da Mr. Browning, bize ingilizce dersine geliyor. Mr. Browning sınıfa Oxford Üniversitesi’nin kara cüppesi ile geliyor Bunlar aslında 12. Asırda karatay Medresesi’nden binaları cüppeleri ve doktora sistemi filan aynen kopye edilerek alınmıştır. Baktım ders aralarında gelir gelmez Türk gazetelerini okuyor, gayet iyi Türkçe biliyor. Bir tatil oluyor, Erzurum taraflarına gidiyor. O zamanlar oralar yasak bölge kimse gidemiyor. Aslında adama insan olarak da hayranım öğrendim ki Oxford Üniversitesinde klasikler kürsüsünde Don ünvanı var. Çok büyük bir adam Ankara’da kı kırtipyoz bir okulda ingilizce ders vermesinin ne anlamı var? Hatta benim huylandığımı anladı ‘Ben casusum zaten filan diye dalga geçti. Yirmi yıl sonra İngiltere kraliçesinden en büyük madalyayı aldığında da benden başka kimse ‘Mr. Browning denen bu adama ingiltere kraliçesi bu kadar büyük bir madalyayı niye verir? Diye sormadı.”

      Baş döndürücü bir kariyer. Cumhuriyet tarihinin yakın tanığı 1948 yılında Missouri gemisinin gelişini Türkiye’nin başına gelen en büyük felaketlerin başlangıcı olarak görüyor. Kızılay’da otururlarken Amerikalı bir çavuşun kapısının önüne park ettiği motorunu hayranlıkla ellediği için camdan tüfekle ateş ederek öldürdüğü çocuk ve yeni yapılan TBMM’nin bahçesine inşa edilen binanın Amerikan karargahı oluşu unutamadığı anılarından “Ben bunları görerek büyüdüm ve beni Amerika’ya göndermek istiyorlar. Önce asla kabul etmedim, ihanet olarak gördüm. Sonra birileri akıl verdi. Oğlum senin bir yarım anan var ona bir şey olsa nasıl okuyacaksın. Aç kalırsınız. Sen git sonra bildiğini oku dedi. Başkanın odasında; ki bu hayatımın dönüm noktasıdır; arkasında da Türk bayrağı ve Atatürk resmi. Baktım ve içinden yemin ettim; gideceğim orada bu adamları bu düşmanı içinden tanıyacağım ve kısmet olursa orada söz sahibi olacağım ve burada onlarla mücadele edeceğim. Anlamıştım ki burada kalırsam zaten Amerika’nın kölesi olacağım. Ve gittik, çok şükür ki bunları yapmakta söz konusu oldu. Sonuç alıyor muyuz bilmiyorum ama kavgamızı yapıyoruz.”

      Ancak derdini anlatabildiği bir ingilizce ile 17 yaşında kendini Amerika’da bulmuş. Okuldakilere şok üzerine şok yaşatarak sene ortasında bitirme sınavlarını alarak iki gün içinde üç sınıf atmamış. “Bilim dili ingilizce filan değildir. O İngiliz safsatasıdır, bilim dili matematiktir. Berkeley’e geçtim. Arkasından Amerika’nın öbür ucundan bir burs geldi master için. Sekiz ayda da onlar bitti. Ben zaten bir yandan araştırmalarıma kendim başlamışım, ne yapacağımı bilmiyorum. Bu arada kayağa dağlara tırmanmaya gidiyorum. Hoca beni ortalıkta göremiyormuş; Valla, birkaç çalışma yaptım gelip anlatayım dedim. Anlattım, önce inanmadı. Tahtada bir iki saat ispat ettik ‘ Aman, bunları hemen yayınlamalıyız.’ Dedi bu kadarı fazla bile sana doktora için dediler.”

      O arada “Atom moleküllerinin çok elektronlu teorisi” diye konuyu ortaya atmış. Meğerse buna da bütün bu işin babaları 50 senedir bu iş çözülemez derlemiş. Dünyada bir kıyamet kopuyor. O artık kendi deyimiyle “Rock starları” gibi, devamlı uçaklarda, dünyanın bütün üniversitelerinin kürsülerindedir. Sonunda Yale’de karar verir, hiç olmazsa deniz kıyısıdır. Yale olur da Harward rahat verir mi? Bir yıl kadar her ikisinde birden çalışır. Derken profesör olur. 26 yaşında iş arkadaşlarının hepsi 50’nın üstünde Fakülte toplantılarında en genç o ...Bütün dünyanın dergilerinde o. Bunları övünerek anlattığını sanmayın. Onun duygusal tepkisi farklıdır. “Ben bunları geçen sene yaptım bunlara ne oluyor, ne kıyameti koparıyorlar, artık başka işlere başlamışım. Ben hiçbir zaman da şu olayım, bu olayım, para veya mevki kazanayım diye, okulda da hiçbir zaman not alayım diye çalışmış değilim. Bu arada Türkiye’de beni örnek gösterip özel kanun çıkarmışlar ki bu gibi adamlar olursa askerliği 33 yaşına kadar erteleyelim diye,”

      Ankara’daki okula atılan çengel. Aklında hep Türkiye’deki eğitim ve neler olduğu vardır. O zamanlardan bu işlerin nereye gideceğinin farkındadır. Kendi okulunun başına gelen örneklerin çoğalıp çoğalmadığını şiddetle merak etmektedir. Bir de bakar ki yüzlerce Anadolu Lisesi kurulmuştur üstelik bunlara bir de üniversiteler eklenmektedir. “Kendi çocukları için tanıyacağı imkanların bir kısmını bir ülke yabancı öğrenciye niye verir.? Kendi kültürünü tanıtmak kendi dilini öğretmek kendine taraftar olacak insanları o ülkelerde yetiştirmek için verir. Bir konuşma yap dediler. Çok sevindik; dünyanın bin bir ülkesinde konuşmuşuz sonunda kendi ülkemizde konuşacağız. Şiveme filan bir şey olmuştur diye çalıştım. Hazırlandım. Salon dolmuş en önde zevat oturuyor. Biz başladık Türkçe konuşmamızı yapmaya Önden Dekan Bey kalktı yüzü mosmor yanıma geldi. Utanmış vaziyette Oktay Bey İngilizce anlatın dedi. Şoke oldum. Ben memleketime geliyorum diyorlar ki Türkçe olmaz sınıfta yabancı öğrenciler varmış. Ben de dedim ki Türkçe bilmeyen varsa kusura bakmasın, ben Türkçe anlatmaya hasretim. Onlar çıksınlar ben onlara sonra ingilizce anlatırım iki pakistanlı el kaldırdı: Zaten biz Türkçe öğrenmek istiyoruz dediler...”

      Bunu diyen bu dekan, geçen sene istanbul’da Uluslararası Kimya Kurultayı’nı yaptıklarında dünyadan adı sanı duyulmaz bir sürü adamı çağırırken Profesör Sinanoğlu Türkiye’de olduğu halde bir tek onu davet etmek. Gelenler sorarlar. “Oktay nerede bu toplantıda?”. Böylesi dünya çapındaki bir bilim adamına küçük hesaplar sonucu yapılan bir tavır... Her şeye rağmen bir takım odaklar onu hiçbir zaman içlerine çekememişler. Bunun çocukluktan itibaren Türkiye’de dönen dolapların kısmen içine düşmüş olmaya bağlıyor ve bir örnek veriyor.

      “Ben elli sene öncesinden bu işin eleştirisini yapıyordum ve bu hale geleceğini de biliyordum. Bakın size bir misal vereyim; 1973’de Amerika’da en büyük bilimsel yayınevlerinden birinin danışmanıydım. Adam bana dedi ki Bize Washington’dan çok gizli bir rapor geldi, sen Türkiye’ye çok bağlısın biliyorum. O yüzden aslında yasak ama ben sana bunu vereyim. Rapor şu; 1973’de devlet ya da CIA neyse bir araştırma şirketine yüzbinlerce dolar vererek gizli bir araştırma yaptırıyor. Yakın bir gelecekte örneğin yirmi otuz sene sonra Türkiye’nin dili toptan İngilizce olduğu zaman anaokulundan başlayarak üniversitelerin sonuna kadar Türkiye’de Amerikan-İngiliz kitap şirketleri için ne kadar bir Pazar oluşur. Üstünde mühür var. Şahsa mahsustur. Çok gizli getirdim bunu burada akıllı sandığım birilerine verdim. Kayboldu rapor. Bugün yirmi sene ya geçti ya geçmedi bir de duruyoruz ki her türlü okulda artık dışarıdan direkt ithal bu kitaplar ders kitabı olarak satılıyor ve okunuyor. Yani bu iş bitmiştir. Nerdeyse sömürgelerde bile bu durum yoktur.

      Bizdeki devletin milli eğitim sistemindeki mantığının herkes 250 kelimelik bir Tarzanca-İngilizce konuşsun kendi dilini unutsun başka hiçbir şey öğrenmesin şekline dönüştüğünü söylüyor. İngilizler bur oyunu Hindistan’da yaptıkları zaman herkes İngilizce öğrensin ki ilelebet köle olsunlar politikasındaydı. Bizim devletin de yaptığı budur. Eğitimle sömürgeleştirmektir. Bu bir ülkede eğitim dilini ana okullarına indirdiğin zaman bir nesil içinde o ülkede o dil bitiyor. En basit lafları söylüyorum üniversite öğrencisine anlamıyor.

      Onu asıl rahatsız eden eskiden sadece aydınlara el atmaya çalışanların artık ellerinin cemaatlere halka uzanması şöyle anlatıyor düşüncelerini “Anadolu imam hatip lisesi imam hatip lisesi iyi midir kötü müdür ayrı sorun ama her halde imam hatip lisesindekinin Arapça-Farsça bilmesi daha mantıklıdır. Müslümanlığı İngilizin kitabından okuyacak. Oyuna bak. Endülüs’ü kurtardık daha buralar hala duruyor diyorlar. PKK filan daha hikayedir. Bunlar Kürdistan filan kurdurmaz. Ya tamamen Amerikanın kölesi olacak ya da biraz kıpırdanınca çaresiz İran’la işbirliği yapacak İran bugün Batı’nın baş düşmanı. Amerika, İngiliz buna izin verir mi? Bu durumun sonunda Türkler de Kürtler de hepsi hava alacaktır. Buralar birkaç kavim arasında dışardan paylaşılacak Sevr filan hafif kalacak. Nerelerin kimlere verilecek şimdiden belli, bu iş bitiyor. Bu ara bizim millet daha farkında değil....

      Profesör Doktor Oktay SİNANOĞLU
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      1-2 sahifelik yazıdan anlayana çıkartılacak ne kadar ders var. Bu ülkede söz sahibi olanların bir de Atatürkçü olmaları yok mu zoruma giden bu.

      Ne demek istediğimi anlatmak için yukarıdaki yazıdan sadece bir tek örnek vereyim.

      ABD'li çavuşun biri, kapısının önüne koyduğu motoru ile oynayan çocuğu içeriden tüfekle ateş ederek öldürür. Güvenlik güçleri ABD'li subayı gözeltına alırlar ama devreye hemen ABD Büykelçisi girer. Bu çavuşun ABD'li olduğu ve cezasını ABD yasalarıan göre ve ABD'de çekmesi gerektiğini söyler ve tutuklanan çavuşu ister. Ancak Türkiye Cumhuriyeti buna direnir ve bu çavuş yargılanır. Aldığı cezanın tamamını da Türkiye'de çeker. Cezası bittikten sonra da sınırdışı edilir.
      Oysa günümüzde ABD'li çavuşlar Kaymakamları makamında tokatladığı için ödüllendirilmektedir.
      Yazının son bölümne katılıyor. Gidişat kötü ama hepten umutsuz değil. Millet hiç bir olay için daha tek kelime etmedi. Bir gün millet konuşmaya başlayacak ve o gün herkes susacak.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...