10 Kasım

      Allah rahmet eylesin Atam...

      Türkiye'yi Türk Gençliğine emanet ettin.Ama belli yaşa gelselerde,bir kere seçilip bizi yönetselerde şimdiki siyasetçilerimizin yönetimi Türk Gençliğine bırakasıları gelmiyor.
      Değerli arkadaşlar; sonuna kadar, önceden ve şimdi yazılmış olanları tekrar okudum.Şakir abi'nin yazmış olduğu şu cümlelerle ümidim bir kere daha pekişti.

      Atatürk Türk tarihi boyunca Türk Milletinin ortaya çıkardığı ve tarihi değiştiren binlerce liderden biridir. Onun Samsun'a çıkışı ile Fatihin İstanbul'a girişi arasında hiç bir fark yoktur. Yarın elini masaya vurup "Oynamıyorum Lan!" diyecek bir yiğidin de diğerlerinden farkı olmayacaktır.
      Ne diyordu Şair;
      "Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
      Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !"

      Millet sadece bir işaret bekliyor. O işareti aldığı gün emin olun ki bütün şer odaklarının o kristal kuleleri başlarına yıkılacak, kurdukları zulüm düzeni yer ile yeksan olacaktır.
      İşbirlikçi hainlerin sonu ise yıkılan Abbasi İmparatorluğunun basılan sarayı gibi basılacak cezaları Ebul Müslim Horasani'nin metodu ile verilecektir.

      10 Kasımlar bir ölüşün değil bir dirilişin günü günü olacaktır.

      ÜMİTLİYİZ ATAM,Allah Rahmet Eylesin.
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."

      BİR TÜRK GENCİ


      >> > >>>BİR TÜRK GENCİNİN ATA'YA HİTABESİ
      >> > >>>
      >> > >>>Sevgili Atam!
      >> > >>>Sana bu hitabeyi 33 yaşına girmiş, Gelecek güzel günlerden çoktan umut kesmiş,
      >> > >>>Temel eğitimini tamamlamış, Ve ancak şimdilerde seni tanıyabilmeyebaşlayan,
      >> > >>>Türk istikbalinin evlatlarından biri olarak yazıyorum.
      >> > >>>Seni ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlarım.
      >> > >>>İlkokul birdim. Miniciktim.
      >> > >>>Elimde beslenme çantam, önlüğümün cebinde annemin sevgisi,
      >> > >>>sınıfımda bilim öğrenecektim.
      >> > >>>Karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana bakıyordun.
      >> > >>>Bakışların keskindi.
      >> > >>>ABC'den sonra ilk öğrendiğimdin; Gazi Mustafa Kemal'din.
      >> > >>>Çocuktum...
      >> > >>>Bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin.
      >> > >>>Armağanını, uygun adım
      >> > >>>sol-sağ-sol
      >> > >>>Sol-sağ-sol Kutladık...
      >> > >>>Kaçımızın ayağı su toplamıştı, kaçımız bayılmıştık...
      >> > >>>Biz bayramlarda ağlayan çocuklardık.
      >> > >>>(Ne zaman salıncakta sallanan fotografını görsem, geçen 23Nisan'lara yanarım.)
      >> > >>>Ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana...
      >> > >>>Dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin...
      >> > >>>Şahin bakışların vardı, hürriyete aşıktın...
      >> > >>>En azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin,
      >> > >>>Ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı.
      >> > >>>Aslandın, kaplandın, kartaldın, panterdin...
      >> > >>>Özgür geleceklere açılan pencereydin.
      >> > >>>Sözün özü benim sevgili atam;
      >> > >>>Kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı.
      >> > >>>Beni milli bir şekilde eğitenler,
      >> > >>>Failatün, failatün, failatün, failün ölçü sistemini,
      >> > >>>Niagara Şelalesi'nin yükseklik ve debisini,
      >> > >>>Yes, it is a pensil demesini,
      >> > >>>Deli İbrahim'in küpesini,
      >> > >>>Bir bir kafama yerleştirdiler de;
      >> > >>>Bana senin insan yönünü anlatmadılar.
      >> > >>>Sigara tiryakisi olduğunu, Raki içtiğini,
      >> > >>>Aşık olduğunu, Evlendiğini, Boşandığını,
      >> > >>>Kim bilir kaç geceler
      >> > >>>Savaş meydanlarında cesetlere bakıp,Için için ağladığını,
      >> > >>>Özlemlerini, hasretlerini,
      >> > >>>Geleceği kazanmaya dair fikirlerini,
      >> > >>>Anlatmadılar.
      >> > >>>Bana, bize, tüm dünya gençlerine
      >> > >>>Bayram armağan etmiştin.
      >> > >>>Armağanını, uygun adım
      >> > >>>sol-sağ-sol
      >> > >>>sol-sağ-sol Kutladık...
      >> > >>>Kaçımızın ayağı su toplamıştı.
      >> > >>>Kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemişti.
      >> > >>>Biz bayramlarda bunalan gençlerdik.
      >> > >>>( Ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, geçen 19 Mayıs'larayanarım.)
      >> > >>>Bir yandan;
      >> > >>>Heykellerini diktik,
      >> > >>>Dağa-taşa silüetlerini çizdik,
      >> > >>>Her kitaba, her yazıya
      >> > >>>Mutlaka senden alıntılar yerleştirdik.
      >> > >>>Bir yandan;
      >> > >>>Her işin kolayına kaçtık,
      >> > >>>Ticarette kazık attık,
      >> > >>>Üretim yerine kopyaladık,
      >> > >>>Bilimadamlarını sindirdik,
      >> > >>>Aydınları yargıladık,
      >> > >>>Yoktan yere nice vatan hainleri ürettik,
      >> > >>>Çoktan yere nice amaçsız gençler yetistirdik.
      >> > >>>Zeki, çevik ve aynı zamanda düzenciydik.
      >> > >>>Eğitimi siyasete kurban verdik,
      >> > >>>Ekonomiyi siyasete kurban verdik,
      >> > >>>Aydınlık olması gereken gelecekleri
      >> > >>>Siyasete kurban verdik.
      >> > >>>Varlığımız siyasi emellere armağan oldu...
      >> > >>>Benim biricik Atam;
      >> > >>>Biz Demokles'in kılıcını sapından değil
      >> > >>>Keskin yanından tutmayı marifet bildik.
      >> > >>>Sözün özü sevgili Atam
      >> > >>>Senin ruhunu gıdım gıdım içtik,
      >> > >>>Tükettik...
      >> > >>>Tükettik...
      >> > >>>Tükettik...
      >> > >>>Dedemden babama, babamdan bana
      >> > >>>Politikacı tabiriyle "enkaz devralmış" bulunmaktayız.
      >> > >>>Bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek
      >> > >>>Enkaz bile bulamayacağız...
      >> > >>>Türk'tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli;
      >> > >>>Birinci vazifemiz; Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyeti'ni
      >> > >>>Ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek,
      >> > >>>Ülkümüz; Yükselmek, ileri gitmekti...
      >> > >>>Uzun bir yoldu...
      >> > >>>Yorucu ve yıpratıcıydı...
      >> > >>>Adidas'larımız eskidi,
      >> > >>>McDonalds'ta mola verdik.
      >> > >>>Belki de "Bir Türk dünyaya bedeldir" deyişini
      >> > >>>Biz "Her Türk dünyaya bedeldir"anladığımız için
      >> > >>>emanetini, 1 milyon beş yüz seksen bin kat
      >> > >>>küçültmeyi becerdik...
      >> > >>>Verdiğin en önemli görev:
      >> > >>>Bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem
      >> > >>>Türk istiklalini ve cumhuriyetini
      >> > >>>İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir, bilirim.
      >> > >>>Muhtaç olduğum kudretin,
      >> > >>>Sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir,
      >> > >>>ellerinden hasretle öperim...
      >> > >>>baştan sonuna kadar okuyanlara teşekkürler
      >> > >>>sizler gerçek bir Atatürkçüsünüz bence

      >> > >>>LÜTFEN AŞAĞIDAKİ YAZIYI DA OKUYUN
      >> > >>>
      >> > >>>YER: TÜRKİYE
      >> > >>>YIL: 1938
      >> > >>>SAAT: 09.05
      >> > >>>ATATÜRK ÖLÜYOR
      >> > >>>ARADAN ONLARCA YIL GEÇİYOR ATATÜRK TEKRAR DÜNYAYA GELİYOR
      >> > >>>YIL: 2006
      >> > >>>ATATÜRK TEKRAR DÜNYAYA GELİYOR... DOĞRU MECLİSE GİDİYOR,
      >> > >>>MEMLEKET NASIL
      >> > >>>YÖNETİLİYOR GÖRMEK İÇİN,
      >> > >>>MECLİS KAPISINDA CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, DEVLET BAKANLARI
      >> > >>>KARŞILIYORLAR.
      >> > >>>SALONDA EN ÖNE OTURTUYORLAR VE O GÜNKÜ ÜLKE SORULARI
      >> > >>>TARTIŞILIYOR... OTURUM
      >> > >>>BİTİYOR, ATATÜRK Ü MECLİS LOKANTASINA GÖTÜRÜYORLAR, YEMEKTEN
      >> > >>>SONRA OTELE GÖTÜRÜP YATIRIYORLAR....
      >> > >>>
      >> > >>>ERTESİ SABAH OTELDEN ALMAYA GİDİYORLAR, ATATÜRK ÜN ODASI
      >> > >>>BOMBOŞ..!! VE MASANIN ÜZERİNDE BİR KAĞIDA YAZILMIŞ ŞU SÖZLER VAR:
      >> > >>>"EFENDİLER... BEN İSTANBULA GİDİYORUM, ORDAN BİR VAPURA BİNİP
      >> > >>>TEKRAR SAMSUNA ÇIKACAĞIM.
      >> > >>>ÇÜNKÜ, BU ÜLKENİN BİR KURTULUŞ SAVAŞINA DAHA İHTİYACI VAR..."
      emin bey bu şiiri sizmi yazdınız?
      siz yazdıysanız eğer tebrik ederim, harika bi şiir, dilin kullanımıyla, herşeyiyle mükemmel,
      özellikle okullarda bize öğretilen atatürk konusunda çok haklısınız, insan yönleri hiç gösterilmez nedense?????
      bu şiirdeki düşüncelere noktasına virgülüne kadar katılıorum.



      seni anlamayı başarabilen, en azından bunun için çaba gösteren gençler de var atam,
      atatürkçülük nedir, bunu gerçekten anlayanlar da var,
      atatürkçülüğün arkasına sığınıp başka işler peşinde olanların ipliğini pazara dökecek gençler de çıkacaktır,
      on kasımlar bir ölüşün deil, bir dirilişin günüdür, ve böyle de olmalıdır.


      seni saygıyla anıyoruz atam!

      CVP: 10 KASIM

      Kimdi bu adam?


      7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı...
      10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı.
      17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
      24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
      25 yaşında sürgüne gönderildi...
      27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
      30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
      30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
      37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
      37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
      38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
      38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
      39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
      Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!
      Bu öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.
      Mümin Sekman, bu öyküyü, insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış. Diyor ki:
      - Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'ün de başına geldi! Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi! vs..vs...vs..
      Özeti: Çaresizlikten yakınmayın.. Çare sizsiniz..


      Uygarlık çatışması
      Ülkemizde günün her saatinde Atatürk'ten söz açılması, her adımda Atatürk'ün anılması, her kararda Atatürk'ten referans alınması bizi üzüyor, hüzünlendiriyor...
      Neden derseniz? Türkiye bu büyük adamın eserlerine onun ölümünden bu yana geçen 68 yılda yeni eserler katmış, onun ilkelerini zenginleştirmiş, çağdaşlıkta ona parmak ısırtacak dev adımlar atmış olmalıydı... Atatürk 10 Kasım'larda hâlâ bir kurtarıcı olarak değil, bir aziz hatıra olarak anılmalıydı. Ama ne var ki öyle olmuyor...
      Ülkeye Kurtuluş Savaşı öncesinin, Osmanlı döneminin gerici unsurları hâkim olduğu için Türk halkı karanlıktan çıkış için yine Atatürk'e sarılıyor. O'nu arıyor... O'nu anıyor...
      Atatürk'le savaşan unsurlar ise bir yandan O'nu unutturmaya yelteniyor bir yandan da yeni nesillerin önüne içi boşaltılmış bir Atatürkçülük koyuyor... O'nun bağımsızlık, halk egemenliği, bilimsellik, yurtseverlik gibi ilkelerini aşındırıyor...
      Daha habis ve "entel işi" bir kampanya ise hiç durmaksızın sürüyor... O'nun hatırasını ve itibarını sarsacak birtakım yalanlar tarihi belge diye zihinlere zehir olarak saçılıyor.
      Bir anlamda Vahdettin taraftarları ile Atatürk ve cumhuriyet taraftarlarının kavgasıdır sürüp gitmekte olan... Bir uygarlık çatışmasıdır. Türk halkının uygar bir yaşamı hak edip hak etmediğini bu kavganın sonucu belirleyecektir.

      Melih Aşık
      RAHAT UYU ATAM UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ..
      Resimler
      • ataturk.jpg

        14.77 kB, 0×0, 400 defa görüntülendi

      Yine 10 Kasım

      Sana ne yazsam ki ben
      Toprağın kadar yazılanın var...
      Şu küçücük kuş,
      Şu dağ,şu taş,
      Şu Türk,şu beşer,
      Kemâl'im,Ata'm,Mustafa'm diye ağlar.

      10 Kasım ah 10 Kasım...
      İnan Ata'm bu ağaç
      Yazın yeşil yapraklıydı.
      10 Kasımı duydu da bir kez
      Yapraklarını döktü senin için.
      Sakarya böyle bulanık akmazdı
      O şerefli 22 gününden
      Bugüne gelinceyedek.
      İnan Ata'm duydu bir kere
      Bir kere daha duydu 10 Kasımı
      Eğilmez başlılar düşük başla ağlarken.
      Uykusuzluk değil gözümüzü yaşartan
      Tek göz olmuş Millet,tek göz olmuş ağlıyor Vatan.
      Hıçkırıklar sarmış koca dünyayı
      Bir Koca Türk ki âlemi içten içten ağlatan
      Sensin,sensin,sensin yine Ata'm.
      Ah yine o 10 Kasım
      Biz bir kere daha öldük
      Sen bir kere daha dirildin tüm heybetinle,
      Ruh ruh parçalandın
      Ve girdin benliğimize bu ölüm günümüzde
      İki ruhlu oluverdik hepimiz
      Ruhumuzun biri:TÜRK
      Biri:KEMAL ATATÜRK.

      Ata'm ya rüyalarımda gördüm seni
      Ya Koca Tepedeki resminde seyrettim seni.
      Koca Tepedeki o resminde
      Anlıyorum,seni göremiyeceklerin kaderini düşündüğünü...
      Onlar da seni düşünürler Ata'm
      Yalnız 10 Kasımda değil
      Her akıla gelişte....

      Seni koynunda ısıtan toprak
      Allah'ına ne şükürler ederdir toprak olduğuna
      Ve üstünde yürüyen Türk'ün
      Allah'a şükrederiz yüzü ak
      Ölümsüzlerin uykusu gibi...

      10 Kasım ah 10 Kasım
      Neden dolandın dilime
      Tutuştu dilim,ağzım.
      Hıçkırıksız çıksa avazım
      Bağır bağır bağırırım,
      Kemâl'im,Mustafa'm,Ata'm...
      Sen yat uykularımın tümü senin
      Yalnız,toprağından toprağıma
      Bir zerrecik maya katam...

      Alper Kürük

      antoloji.com
      Resimler
      • ATA.jpg

        46.08 kB, 0×0, 385 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Yazılan yazılar ve şiirler çok güzel, hassasiyetinize saygı ile katılıyorum..

      Herkes kendi kapısının önünü temiz tuttuğu ve bunu komşusuna da aktarabildiği sürece benim gelecekten ve Atatürkçü düşünce yapısından korkum olmaz..

      Kapımızın önünü temiz tutmalı ve gelecek nesillere bu bilgiyi telkin etmeliyiz..
      Hem de o niye yapmıyor, bu başka yapıyor, şu şöyle yapıyor, demeden ve bıkmadan..

      Oyunlar her zaman oynanmış ve oynanacaktır.. Bunları engelleyemeyiz.. Ancak, "oyunlara gelmeme" yönünde çaba sarf edebiliriz..

      Kurtuluş savaşı, tüm oyunlara -büyük oyunlara- rağmen kazanılmıştır..

      Umutlarımızı yitirmeden.. Mücadeleye devam, yılmadan..

      Sevgiyle kalın,

      Atatürk ü anlamak..

      ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK


      İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!


      ***

      Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.


      ***

      Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.

      ***

      Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.


      ***

      Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.

      ***

      Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

      ***

      Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.

      ***

      Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.


      ***

      Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.

      ***

      (Çevresindekilere söylediği bir söz) :
      Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!

      ***

      Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.

      ***

      Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

      ***

      Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!

      ***

      Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

      ***

      Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

      ***

      Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.

      ***

      Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

      ***

      (Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) :
      Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!

      ***

      Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
      saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı
      kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!

      ***

      (Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):
      Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.

      ***

      Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

      ***

      Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.

      ***

      Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

      ***

      Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh
      ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!

      ***

      30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.

      ***

      Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.

      ***

      Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.

      ***

      Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

      ***

      Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

      ***

      Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.

      ***

      Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.

      ***

      Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.

      ***

      Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.

      ***

      Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.

      ***

      Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

      ***

      Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

      ***

      Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!

      ***

      Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...

      ***

      (Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir):
      Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!

      ***

      (Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
      Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
      Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...
      Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.

      ***

      Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.

      ***

      Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.

      ***

      Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.

      ***

      Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.

      ***

      Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem

      ***

      Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.

      ***

      Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      Purkina Kardeşim;
      Öncelikle aktardığın yazı için teşekkürler. Yazıyı okudukça zaman zaman burada tartışılan konular da aklıma geldi. Diyelim ki bu sözleri Atatürk değil de sen ya da ben demiş olsaydık ne Faşistliğimiz ne de Irkçılığınmız kalırdı. İşte sıkıntı tam bu noktatadır.
      Bir zamanlar Atatürk'e "Gardrop Devrimcisi" diyenler savundukları ideolojinin yer ile yeksan olduğunu, Atatürk'ün Bağısızlık İdeolojisinin hala yaşamakta ve güçlenmekte olduğunu gördükçe Atatürk'e direk olarak saldıramıyorlar. Ama tıpkı onun söylediklerini söyleyenlere, Faşist, Kafatasçı, Irkçı olarak saldırıyorlar.
      Millet bu tür insanların asıl saldırdıklarının Atatürk olduğunu anladığında gerçek anlamda bütünleşme sağlanacaktır.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      10 kasım

      10 KASIM TÜRKÜSÜ


      Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler,
      Bozkır ovalarına, Erciyes'e Ağrı'ya,
      Ulusun egemen olduğunu
      Özgür olduğunu
      Haykıracağım haykıracağım işte,
      Senin sustuğunca!

      Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
      Ana baba oğul kız,
      Dere tepe bucak köy,
      Yeryüzü yaşamalarımla değil
      Oralarda, Senin gittigince!

      Atatürk, taşıyacağım
      Çanakkale'de, Sakarya'da, Çankaya'da, al al,
      Senin taşıdığını;
      Yurdun gök ülküsü
      Dalgalanırken,
      Senin bayrağını yücelteceğim.
      Senin çıktığınca.


      F. Hüsnü DAĞLARCA

      10 kasım

      ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ




      Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.

      Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.

      Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.

      Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.

      Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

      Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
      Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.

      16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
      Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiİzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkam, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.

      Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
      Ulu önderimiz Atatürk konusunda gösterilen duyarlık çok güzel.Atatürk'ün hedeflerini ve bizlerden yapmamızı istediği görevleri en güzel bir şekilde şiirleriyle yansıtan ozanlardan biri de Halim YAĞCIOĞLU'dur.Ben de aşağıdaki şiiriyle bu güne katkıda bulunanmaya çalıştım.
      Sözde Atatürkçülere ithaf olunur...

      BENİ SEVMEK DEMEK

      Yaşatıyor musun devrimlerimi
      Götürebiliyor musun yeni çağlara
      Yazıyı,kılığı,hür düşünceyi
      Örnek ediyor musun uluslara

      Atabiliyor musun zihinlerden
      softalık gerilik tüm karanlığı
      Adın var mı en yeni buluşlarda
      Köye sokabildin mi aydınlığı

      Sevebiliyor musun düşmanını
      Bolluk mu bir uçtan bir uca vatan
      Derim ki yolumda yürüyorsunuz
      Büyüğünden küçüğüne o zaman.
      Halim YAĞCIOĞLU
      ATATÜRK İÇİN DİYORLAR Kİ

      Bir gün İngiltere elçisi,Ankara pazarında sebze satan köylülere tercüman aracılığıyla :
      -Mustafa Kemal'e neden bu kadar bağlısınız,sözünden çıkmıyorsunuz?diye sorar.
      Genç bir çiftçi duraksamadan :
      -Çünkü O,bizi bizden iyi tanıyor ve bize gerekli olanı hepimizden iyi anlıyor,der.
      Fransız yazarı Benoist-MECHİN


      -Arkadaşlar,yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir.Şu talihsizliğimize bakın ki,o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasiboldu.
      Mustafa Kemel'in dehasına karşı elden ne gelirdi?

      İngiltere Başbakanı Lord George

      Atatürk'ün öldüğünü görmemi,ş gençler için Atatürk bir ölümlü insan değildir.Atatürk onlar için bugün ve yarındır:Onlarda yaşayan ve onların yaşatacakları bir hayat gücüdür.
      Bülent ECEVİT

      Atatürk ne yaptı,ben ne yaptım ;O ne yapmayı düşünmüştü ,ben ne yapmayı düşünüyorum?
      İnsani hedeflere yönelecek yetişme ve yetiştirme ülküsü bu temele dayanır.

      Hasan Ali YÜCEL

      cenaze resimleri

      ATAMIZI, ONUN DÜŞÜNCELERİNİ SAVUNARAK VE ONLARI HAYATTA UYGULAMAYA GEÇİREREK YAŞATABİLİRİZ.BU FİKİR VEDÜŞÜNCEDE OLMALIYIZ.
      AYRICA GÜNÜMÜZDE ÇOK YALANCI ATATÜRKÇÜ VAR (MECLİSTEKİLER DAHİL , TÜRKİYENİN ZENGİNLERİNİN VE İLERİ GELENLERİN ÇOĞU)
      SADIK AMCA ŞİİR ÇOK GÜZEL .TEŞEKKÜR EDERİM
      Resimler
      • 117uv.jpg

        63.49 kB, 0×0, 285 defa görüntülendi
      • atarenkli27xq.jpg

        51.65 kB, 0×0, 251 defa görüntülendi
      • atarenkli113se.jpg

        52.15 kB, 0×0, 247 defa görüntülendi