Hasan ŞİŞMAN
Nihat SEL’in “Çat Köyü, Kuzey Anadolu Dağ Köyleri(Kırsal Hayattan Bir Kesit)” isimli çalışması, yazarın kendi çabalarıyla kitaplaştırdığı kaynak bir eser. Kendisi 1940 Çat doğumlu olup, Ankara Hukuk Fakültesi mezunudur. Kitapta Çat Köyü’nün tarihçesi,eski yer adları, eski aileler, yaylaları, köye gelen aileler ve komşu köylerle ilişkiler anlatılıyor. Köydeki belli başlı aileler Yağcılar, Demircioğulları ( İmamlar, Haşıllar, Çeleler, Haliller, Kürdoğulları, Abidin Süleymanlar, Hemideler, Abdinin Şakirler, Gadeller, Demirayaklar,Gadeleler ) Demirayaklar, Şabanoğlular ve Torlaklar.
Köydeki ailelerin kök adları çizelgeler halinde ve fotoğraflarla verilmiş. Önemli olaylar, destan, şiir ve maniler de çalışma içerisinde görülüyor.
Köyün tarihçesinde Hemşin Yöresi’nde daha önceleri yaşayan Ermeniler’den kullanılan eşyalara,köylere,mera ve yaylalara verdikleri isimlerden çıkarsama yapılarak bahsedilmektedir.Yörede Çat gibi bazı köylerin tarihte beş defa göç verdiği (dolup boşaldığı) anlatılıyor. Yazar, Ermenilerle beraber yaşandığı için onların adet ve geleneklerinin alındığı , Ermenilerin sanatkar olduğu yöreye sonradan Türklerin ise yaylacı olduğu tespitini yapmaktadır. Öyle ki Hodeçor Köyü’nde yapılan taş evlerin onların sanatkarlıklarına örnek olduğu, sonradan gelen ailelerin kullandığı göç-yaylacılığa dair kelimelerinin Türkçe olduğu tespiti dikkat çekmektedir. Ayrıca Hemşin’deki ve köydeki geleneklerin “şaman” gelenekleriyle bağlantılı olduğu ve Erzurum gibi civar illerdeki köylere benzerlik gösterdiği belirtilmiştir. Hemşinliler’in eskiden beri cesur,cefakar, ileri görüşlü,milletine bağlı olduğu ; hiçbir zaman yobaz olmadığı yazar tarafından vurgulanan diğer bir husus. Tarihsel değeri olan bu anlatımlar, sosyokültürel bir çalışma değerinde olup, kültür araştırmacılarının dikkatini çekecek nitelikte oluğunu söyleyebiliriz.
Eserde geçen şiirleri, köyde kullanılan kelimelerden seçtiğimiz bir listeyi aşağıda sunuyoruz.
ELEVİT
Cilinc, Hevnitel, Sütmikel, Şortanın başı
Dünyayı seyreder Cevigen Taşı
Hakikat hoş olur akşam güneşi
Akibetin sonu boştur Elevit.
Elevit’te kaldı Ali ile Mehmet
Onlar da ot biçip çekmezler zahmet
Koca Elevitin ruhuna rahmet
Hırsızlar yatağı oldun Elevit.
Dere kenarında keçi perin var
Köyün karşısında bir de serin var
Daha bilinmeyen ne sırların var
Bilmem ki tarihin kaçtır Elevit.
Gocgut, Uzunoluk, Haygidi, Kortak
Sanki yaratanla olmuşum ortak
Kilisenin Sırtı’ndan Tafteni’ye bak
Sen de ora gibi yalnızsın Elevit.
Şükrü Duman 1960
Fırtına’ya Ağıt
Verçenik bulutlara uzanan çelik duvar
Kaçkar tepelerinde yaz kış erimeyen kar
Eteklerinde derin krater gölleri var
Gölde kelebekler ile oynar alabalıklar.
Bu göllerde beslenir coşkun akar Fırtına
Derin vadilerinde mutlu yaşar Fırtına
Gem vurmak isteyene güler şaşar Fırtına
Bu tatsız sorunu da kendi aşar Fırtına.
Palovit’te sayısız gölü, çağlayanı var
Gurbette hasretiyle yanıp ağlayanı var
Bir de onu tünele alıp bağlayanı var
Kapanmış bir yaranın hala dağlayanı var.
O bazen hayat veren bazen de canlar yakan
O bazen esir eden bazen serbest bırakan
O geçtiği yerlerde sedeften iz bırakan
O yemyeşil vadide gür ve bembeyaz akan
O belki ey insafsız sana yalvarmak için
O belki sevdasını belinden sarmak için
O belki asırlardır dağları yarmak için
O belki bir an önce denize varmak için..
Kesmeyin çamlarını bir küçücük dal için
Kırmayın kovanları bir parmaklık bal için
Kıymayın bu güzele üç kuruşluk mal için
Bindiği dalı kesen bir garip aptal için.
Gelen geçen vadiye mücevher gibi baksın
Pullu alabalıklar göllerde döl bıraksın
Gerekirse Hemşinli çıra yaksın, mum yaksın
Bırakın Fırtınamı öyle gür, serbest aksın.
Orhan Bayramoğlu
Mafrat mezarına vermem rahmeti
Aleme gösterdim göz kıyameti
İzinsiz veya emirsiz hapsettin Mazot Ahmet’i
Kapısı olmayan yüz numaranın.
Yazık olsun yazık bunca emeğe
Feda oldun iki lokma yemeye
Zayıf inek gibi düştün hendeğe
Büküldü altında kaldı ferdanın.
Binerdin ata inerdin Çat’a
Emir buyururdun her bir efrata
Tenezzül etmezdin beşyüz manata
Ocağını yıktın Hacı Numan’ın.
Konağın seçilmez duldul altından
Pencereler açtın her bir katından
Odunun tükendi ahır altından
Kaç gündür bacadan çıkmaz dumanın.
Omzuna takmış Romanya malı
Adını duyurmuş Hazreti Ali
Tüm Hemşin mıntıkası olmuştur vali
Günlerce asıldı kanlı tumanın.
M.H.Dereci
Çat Köyü’nde Kullanılan Yöresel Kelimeler :
Ayişak : Yün eğirmede bir alet
Çogen : Tandırda ekmek pişirme aleti
Çegli : Tandırda ekmek pişirme aleti
Çihenk : Çıraların konulduğu yer
Çiğmel : Zayıf
Çançul : Balık istifi
Cadgel : Çalkalamak
Ceda : Yol
Cinadel olmak : Ahırda ineğin düşmesi
Cimrut : Gözdeki çapak
Corcak : Ense
Cibgir : Kavgacı
Çelgi : Odunun közünden(ışığından) istifade ederek yürümek
Çilpust : Yanık kalıntısı
Çirat : Olgunlaşmamış
Çelpeşuk : Yazın geç gelmesi, baharda devamlı kötü geçen hava
Çiğmal : Zayıf
Çantara : Dağınık
Çovdel : Kesilen kökten çıkan filizler
Çirkina : Atık suların dolduğu yer
Des : Doğuran kadının evine getirilen yemek
Doğ : Arpa yığını
Dacar : Harduma yığını
Dakşel : Ağaçları boş yere balta ile yaralamak
Dizbal : bel kemeri
Dadik : Emekleyen çocuk
Dodovel : Sağda solda anlamsızca dolaşan
Eğt : Bir ot taşıma biçimi
Evlek : Tarlada saban çekme aralığı
Eslek : Her işe karışan
Eşeğin : Yazın aşlanan fidanın iyi sürgün vermesi
Eğez : Boğaz( arazide )
Feşger : Vurmak
Fufut : Şişik
Feleng : Bir şeyi kaydırmak için düzeltmek
Fucur : Laf gezdiren
Gam : Arpa döven
Gandrif : Gam’ı boyunduruğa bağlayan eğri odun
Gağber : Çorap kalıbı
Gavran : Boş petek
Gağdigor : Yara yaprağı
Gavut : Arpa unu
Gargut : Dolu
Gidaç : Horoz gagası
Gidanluç : kaşık kabı
Gilinbur : Kazanların asıldığı yer
Gabit : Yapılmamış odun aleti
Goşt : Sert toprak
Gudeğ : Ahırın döşemesi
Galceğ : Harmanın kurutulduğu yer
Goc etme : Otları yığmak
Ğav : Eğrilmiş yünden arta kalan
Ğarbar : Yünün kalıp yazılıp geçirildiği alet
Ğangeç etmak: Ğarbara çekilen yünlerin fazlalığının yakılması
Gençğul : Harduma çıkarılacak kütüğün ayrılması
Gibrun : Yumurta beyazı ile sabunla karışık harç
Ğanç : Yanmış
Ğov : Heves
Ğus : Sulu un- inek yemi
Ğagut : Duvarın yıkılmaya yüz tutmuş hali
Haror : Saban
Harfung : Tarlanın tohum ekilecek hale gelmesi
Hagos : Sabanın gittiği iz
Huseli : Harmanda sap ile samanı ayıran yaba.( Küreğin beş parmağa ayrılmış şekli )
İşgil : Şüphe
İlgar : Çabuk, hiç durmadan
Kağan : Mısır-fasulye fidesinin ayıklanması
Kandref : Arpa harmanda kullanılan bir alet
Ketemon : İnekler sağılırken üzerine asınla tuz kabı
Lot : Sırılsıklam ıslanmak
Mar : Çam odunundan yapılan kürdan
Mağ : Hardumayla örtmek
Miyar : Ot biçiminde büyüyen ikinci sürgün ot
Muzmayil olesen : .. bir beddua
Mekadir bildirmek : Kendini mat etmek
Marçumal etmak : Elleri donmak
Murunç : Katırın küçüğüne denir
Meteriz : Karşı koyma
Meran : Tutmamış yoğurt
Murt : susuz
Parag : Çam kütüğünün yarılan yarısı
Palag : Ot çeşidi
Palul : Kundak-lamak
Pağ puğ : İnekleri sağarken çıkan ses
Pedvaç : Beceriksiz
Puğ : Kara çarık
Pund : Gücün yetmediği yerde puştluk yapmak
Paroğ : Bal kabı
Pirpur : Karın yağışındaki ilk hali
Pet etmak : Tavuğun tüyünü yolmak
Peduş etmak : Traş
Puzel : İneklerin kuyruklarını sırtına vurması
Pud : Koyun gübresi
Punagal : Kümeste yumurta yeri
Pastulik : Küçük çocuklar için
Porfel : Gevşemek
Piğiyot : Yaramaz çocuk
Pinç : Makinada kalan süt
Poğpedi : Ağaç türü
Paroğ : Bal konulan kab.
Pundeğ etmak : Yumak haline getirilmiş iplikle çorap-kazak dikmek
Purik : Eğri bacak
Pağil-lenmek : Tamahkar
Savot : Hardumaların üzerine taş koyulması
Sağrı : Atın eğerinin dışındaki yer
Sagavi : At-katırın bironşit olması
Tatman : Yünden örülen beş parmaklı eldiven
Tatavel : Toprak tandır
Tarturel etmek : Dengeyi bozmak
Tabul : Yünün işlemeye getirilen şekli
Tirçel etmek : Çamaşırı yıkamadan önce suda ıslatmak
Tiğola : Tortu
Toş : Kalın buz keseği
Tormal : Buruşuk
Tunrep . Arpa ekmeği
Torğ : Tarlaya tohum ekilince toprakla karıştırılması
Torinç : Ağaç çekmeye yarayan demir
Toğ : Sulak yer
Odman: Yün iplikleri birleştiren alet
Olke : Başka diğer anlamında, yukarki köylerin aşağıdakilere verdiği ad. ( ve bir köy adı )
Ornik oturmak : İteklemek
Ovit : Yayla yaylımı
Vatgal : Oluğun altındaki eğri odun
Vidvid : Çok konuşan ( dili vid vid, başi god god : çok konuşanın başına vururlar )
Yiğ : Yünün iplik yapılmasına yarayan alet
Yuf : Boş insan anlamında
Zomp : Buzul
Zem etmak : Dedikodu etmek
Zebil : Ot, odunun parçası
Bu yolum uzundur giderim dönmem
Ahbaplarım için yanarım sönmem
Elevide gitmem kırata binmem
Kıratta olmasın nal benim için.
Ben sürdüm, sürmedim geçti devranım
Ahrete döndü yolum kervanım
Ne ocağım kaldı ne de kovanım
Kendin de olmasın bal benim için.
Evlatlarım olsun ömrünüz uzun
Karşı viran kalsın Eroğ’da sizin
İster hozan kalsın isterse kazın
Soldu mavi, yeşil al benim için.
Selamlarım olsun ahbap ve eşine
Bak şu feleğin kalleş işine
Rakı içerdim kahve peşine
Votka da olmuş bal benim için.
Şükrü DUMAN
Tolar Nazım Destanı ..
Yaylalar şenlendi ayın dokuzu
Bayramda dolmuştur Çermeşk’in Düzü
Toplandı orada gelini kızı
Bana haram oldu ona yanarım.
Epeyi eğlendik bitti eğlence
Saat dörde geldi çok geçti gece
Meğer düşman pusu kurmuş gizlice
Tuzağına düştüm ona yanarım.
Üç kurşun atıldı duydum derinden
Zannettim ki yer oynadı yerinden
El attım silahıma çıkmadı kından
Düşmanımın güldüğüne yanarım.
Kara haber geldi köye duyuldu
Dediler ki Tolar Nazım vuruldu
Hakim geldi mahkemeler kuruldu
Kim vurduya gittim ona yanarım.
Henüz aklım başımda geçtim Datğer’i
Başımı kaldırdım bir baktım geri
Söyleyip oynayıp güldüğüm yeri
Son olarak gördüm ona yanarım.
Avuç işi kazanarak parayı
Yol üstünde kurdum koca sarayı
Şimdi penceremden asın korayı
Bana haram oldu ona yanarım.
Çalıştım bakmadım yok ile vara
Yıpranıp didindim kazandım para
Beşliler yaptırdım bey fasız yere
Yarsız ander kaldım ona yanarım.
Ağlama validem bu imiş yazı
Mevlam sakla Kazım ile Yılmaz’ı
Ölen ölür kalan çalar bu sazı
Kalleşçe vuruldum, ona yanarım.
Hemşen Aşağı Köyü’nden Mürvet’in Şemun
Nokta Ana Destanı’ndan bir bölüm:
Karşideyi yulduz yoner de soner
Yureğum içumde pervane doner
Herkesun çoğeni tandure iner
Bizum evden duman çikmez Ahmedum.
Yaz gelince köçler dağe yurusun
Çalağanun çift puğari kurusun
Bu benum Ahmedum yol dağler yonsun
Senden soğra dağe çikmem Ahmedum.
Nokta Ana
Nihat SEL’in “Çat Köyü, Kuzey Anadolu Dağ Köyleri(Kırsal Hayattan Bir Kesit)” isimli çalışması, yazarın kendi çabalarıyla kitaplaştırdığı kaynak bir eser. Kendisi 1940 Çat doğumlu olup, Ankara Hukuk Fakültesi mezunudur. Kitapta Çat Köyü’nün tarihçesi,eski yer adları, eski aileler, yaylaları, köye gelen aileler ve komşu köylerle ilişkiler anlatılıyor. Köydeki belli başlı aileler Yağcılar, Demircioğulları ( İmamlar, Haşıllar, Çeleler, Haliller, Kürdoğulları, Abidin Süleymanlar, Hemideler, Abdinin Şakirler, Gadeller, Demirayaklar,Gadeleler ) Demirayaklar, Şabanoğlular ve Torlaklar.
Köydeki ailelerin kök adları çizelgeler halinde ve fotoğraflarla verilmiş. Önemli olaylar, destan, şiir ve maniler de çalışma içerisinde görülüyor.
Köyün tarihçesinde Hemşin Yöresi’nde daha önceleri yaşayan Ermeniler’den kullanılan eşyalara,köylere,mera ve yaylalara verdikleri isimlerden çıkarsama yapılarak bahsedilmektedir.Yörede Çat gibi bazı köylerin tarihte beş defa göç verdiği (dolup boşaldığı) anlatılıyor. Yazar, Ermenilerle beraber yaşandığı için onların adet ve geleneklerinin alındığı , Ermenilerin sanatkar olduğu yöreye sonradan Türklerin ise yaylacı olduğu tespitini yapmaktadır. Öyle ki Hodeçor Köyü’nde yapılan taş evlerin onların sanatkarlıklarına örnek olduğu, sonradan gelen ailelerin kullandığı göç-yaylacılığa dair kelimelerinin Türkçe olduğu tespiti dikkat çekmektedir. Ayrıca Hemşin’deki ve köydeki geleneklerin “şaman” gelenekleriyle bağlantılı olduğu ve Erzurum gibi civar illerdeki köylere benzerlik gösterdiği belirtilmiştir. Hemşinliler’in eskiden beri cesur,cefakar, ileri görüşlü,milletine bağlı olduğu ; hiçbir zaman yobaz olmadığı yazar tarafından vurgulanan diğer bir husus. Tarihsel değeri olan bu anlatımlar, sosyokültürel bir çalışma değerinde olup, kültür araştırmacılarının dikkatini çekecek nitelikte oluğunu söyleyebiliriz.
Eserde geçen şiirleri, köyde kullanılan kelimelerden seçtiğimiz bir listeyi aşağıda sunuyoruz.
ELEVİT
Cilinc, Hevnitel, Sütmikel, Şortanın başı
Dünyayı seyreder Cevigen Taşı
Hakikat hoş olur akşam güneşi
Akibetin sonu boştur Elevit.
Elevit’te kaldı Ali ile Mehmet
Onlar da ot biçip çekmezler zahmet
Koca Elevitin ruhuna rahmet
Hırsızlar yatağı oldun Elevit.
Dere kenarında keçi perin var
Köyün karşısında bir de serin var
Daha bilinmeyen ne sırların var
Bilmem ki tarihin kaçtır Elevit.
Gocgut, Uzunoluk, Haygidi, Kortak
Sanki yaratanla olmuşum ortak
Kilisenin Sırtı’ndan Tafteni’ye bak
Sen de ora gibi yalnızsın Elevit.
Şükrü Duman 1960
Fırtına’ya Ağıt
Verçenik bulutlara uzanan çelik duvar
Kaçkar tepelerinde yaz kış erimeyen kar
Eteklerinde derin krater gölleri var
Gölde kelebekler ile oynar alabalıklar.
Bu göllerde beslenir coşkun akar Fırtına
Derin vadilerinde mutlu yaşar Fırtına
Gem vurmak isteyene güler şaşar Fırtına
Bu tatsız sorunu da kendi aşar Fırtına.
Palovit’te sayısız gölü, çağlayanı var
Gurbette hasretiyle yanıp ağlayanı var
Bir de onu tünele alıp bağlayanı var
Kapanmış bir yaranın hala dağlayanı var.
O bazen hayat veren bazen de canlar yakan
O bazen esir eden bazen serbest bırakan
O geçtiği yerlerde sedeften iz bırakan
O yemyeşil vadide gür ve bembeyaz akan
O belki ey insafsız sana yalvarmak için
O belki sevdasını belinden sarmak için
O belki asırlardır dağları yarmak için
O belki bir an önce denize varmak için..
Kesmeyin çamlarını bir küçücük dal için
Kırmayın kovanları bir parmaklık bal için
Kıymayın bu güzele üç kuruşluk mal için
Bindiği dalı kesen bir garip aptal için.
Gelen geçen vadiye mücevher gibi baksın
Pullu alabalıklar göllerde döl bıraksın
Gerekirse Hemşinli çıra yaksın, mum yaksın
Bırakın Fırtınamı öyle gür, serbest aksın.
Orhan Bayramoğlu
Mafrat mezarına vermem rahmeti
Aleme gösterdim göz kıyameti
İzinsiz veya emirsiz hapsettin Mazot Ahmet’i
Kapısı olmayan yüz numaranın.
Yazık olsun yazık bunca emeğe
Feda oldun iki lokma yemeye
Zayıf inek gibi düştün hendeğe
Büküldü altında kaldı ferdanın.
Binerdin ata inerdin Çat’a
Emir buyururdun her bir efrata
Tenezzül etmezdin beşyüz manata
Ocağını yıktın Hacı Numan’ın.
Konağın seçilmez duldul altından
Pencereler açtın her bir katından
Odunun tükendi ahır altından
Kaç gündür bacadan çıkmaz dumanın.
Omzuna takmış Romanya malı
Adını duyurmuş Hazreti Ali
Tüm Hemşin mıntıkası olmuştur vali
Günlerce asıldı kanlı tumanın.
M.H.Dereci
Çat Köyü’nde Kullanılan Yöresel Kelimeler :
Ayişak : Yün eğirmede bir alet
Çogen : Tandırda ekmek pişirme aleti
Çegli : Tandırda ekmek pişirme aleti
Çihenk : Çıraların konulduğu yer
Çiğmel : Zayıf
Çançul : Balık istifi
Cadgel : Çalkalamak
Ceda : Yol
Cinadel olmak : Ahırda ineğin düşmesi
Cimrut : Gözdeki çapak
Corcak : Ense
Cibgir : Kavgacı
Çelgi : Odunun közünden(ışığından) istifade ederek yürümek
Çilpust : Yanık kalıntısı
Çirat : Olgunlaşmamış
Çelpeşuk : Yazın geç gelmesi, baharda devamlı kötü geçen hava
Çiğmal : Zayıf
Çantara : Dağınık
Çovdel : Kesilen kökten çıkan filizler
Çirkina : Atık suların dolduğu yer
Des : Doğuran kadının evine getirilen yemek
Doğ : Arpa yığını
Dacar : Harduma yığını
Dakşel : Ağaçları boş yere balta ile yaralamak
Dizbal : bel kemeri
Dadik : Emekleyen çocuk
Dodovel : Sağda solda anlamsızca dolaşan
Eğt : Bir ot taşıma biçimi
Evlek : Tarlada saban çekme aralığı
Eslek : Her işe karışan
Eşeğin : Yazın aşlanan fidanın iyi sürgün vermesi
Eğez : Boğaz( arazide )
Feşger : Vurmak
Fufut : Şişik
Feleng : Bir şeyi kaydırmak için düzeltmek
Fucur : Laf gezdiren
Gam : Arpa döven
Gandrif : Gam’ı boyunduruğa bağlayan eğri odun
Gağber : Çorap kalıbı
Gavran : Boş petek
Gağdigor : Yara yaprağı
Gavut : Arpa unu
Gargut : Dolu
Gidaç : Horoz gagası
Gidanluç : kaşık kabı
Gilinbur : Kazanların asıldığı yer
Gabit : Yapılmamış odun aleti
Goşt : Sert toprak
Gudeğ : Ahırın döşemesi
Galceğ : Harmanın kurutulduğu yer
Goc etme : Otları yığmak
Ğav : Eğrilmiş yünden arta kalan
Ğarbar : Yünün kalıp yazılıp geçirildiği alet
Ğangeç etmak: Ğarbara çekilen yünlerin fazlalığının yakılması
Gençğul : Harduma çıkarılacak kütüğün ayrılması
Gibrun : Yumurta beyazı ile sabunla karışık harç
Ğanç : Yanmış
Ğov : Heves
Ğus : Sulu un- inek yemi
Ğagut : Duvarın yıkılmaya yüz tutmuş hali
Haror : Saban
Harfung : Tarlanın tohum ekilecek hale gelmesi
Hagos : Sabanın gittiği iz
Huseli : Harmanda sap ile samanı ayıran yaba.( Küreğin beş parmağa ayrılmış şekli )
İşgil : Şüphe
İlgar : Çabuk, hiç durmadan
Kağan : Mısır-fasulye fidesinin ayıklanması
Kandref : Arpa harmanda kullanılan bir alet
Ketemon : İnekler sağılırken üzerine asınla tuz kabı
Lot : Sırılsıklam ıslanmak
Mar : Çam odunundan yapılan kürdan
Mağ : Hardumayla örtmek
Miyar : Ot biçiminde büyüyen ikinci sürgün ot
Muzmayil olesen : .. bir beddua
Mekadir bildirmek : Kendini mat etmek
Marçumal etmak : Elleri donmak
Murunç : Katırın küçüğüne denir
Meteriz : Karşı koyma
Meran : Tutmamış yoğurt
Murt : susuz
Parag : Çam kütüğünün yarılan yarısı
Palag : Ot çeşidi
Palul : Kundak-lamak
Pağ puğ : İnekleri sağarken çıkan ses
Pedvaç : Beceriksiz
Puğ : Kara çarık
Pund : Gücün yetmediği yerde puştluk yapmak
Paroğ : Bal kabı
Pirpur : Karın yağışındaki ilk hali
Pet etmak : Tavuğun tüyünü yolmak
Peduş etmak : Traş
Puzel : İneklerin kuyruklarını sırtına vurması
Pud : Koyun gübresi
Punagal : Kümeste yumurta yeri
Pastulik : Küçük çocuklar için
Porfel : Gevşemek
Piğiyot : Yaramaz çocuk
Pinç : Makinada kalan süt
Poğpedi : Ağaç türü
Paroğ : Bal konulan kab.
Pundeğ etmak : Yumak haline getirilmiş iplikle çorap-kazak dikmek
Purik : Eğri bacak
Pağil-lenmek : Tamahkar
Savot : Hardumaların üzerine taş koyulması
Sağrı : Atın eğerinin dışındaki yer
Sagavi : At-katırın bironşit olması
Tatman : Yünden örülen beş parmaklı eldiven
Tatavel : Toprak tandır
Tarturel etmek : Dengeyi bozmak
Tabul : Yünün işlemeye getirilen şekli
Tirçel etmek : Çamaşırı yıkamadan önce suda ıslatmak
Tiğola : Tortu
Toş : Kalın buz keseği
Tormal : Buruşuk
Tunrep . Arpa ekmeği
Torğ : Tarlaya tohum ekilince toprakla karıştırılması
Torinç : Ağaç çekmeye yarayan demir
Toğ : Sulak yer
Odman: Yün iplikleri birleştiren alet
Olke : Başka diğer anlamında, yukarki köylerin aşağıdakilere verdiği ad. ( ve bir köy adı )
Ornik oturmak : İteklemek
Ovit : Yayla yaylımı
Vatgal : Oluğun altındaki eğri odun
Vidvid : Çok konuşan ( dili vid vid, başi god god : çok konuşanın başına vururlar )
Yiğ : Yünün iplik yapılmasına yarayan alet
Yuf : Boş insan anlamında
Zomp : Buzul
Zem etmak : Dedikodu etmek
Zebil : Ot, odunun parçası
Bu yolum uzundur giderim dönmem
Ahbaplarım için yanarım sönmem
Elevide gitmem kırata binmem
Kıratta olmasın nal benim için.
Ben sürdüm, sürmedim geçti devranım
Ahrete döndü yolum kervanım
Ne ocağım kaldı ne de kovanım
Kendin de olmasın bal benim için.
Evlatlarım olsun ömrünüz uzun
Karşı viran kalsın Eroğ’da sizin
İster hozan kalsın isterse kazın
Soldu mavi, yeşil al benim için.
Selamlarım olsun ahbap ve eşine
Bak şu feleğin kalleş işine
Rakı içerdim kahve peşine
Votka da olmuş bal benim için.
Şükrü DUMAN
Tolar Nazım Destanı ..
Yaylalar şenlendi ayın dokuzu
Bayramda dolmuştur Çermeşk’in Düzü
Toplandı orada gelini kızı
Bana haram oldu ona yanarım.
Epeyi eğlendik bitti eğlence
Saat dörde geldi çok geçti gece
Meğer düşman pusu kurmuş gizlice
Tuzağına düştüm ona yanarım.
Üç kurşun atıldı duydum derinden
Zannettim ki yer oynadı yerinden
El attım silahıma çıkmadı kından
Düşmanımın güldüğüne yanarım.
Kara haber geldi köye duyuldu
Dediler ki Tolar Nazım vuruldu
Hakim geldi mahkemeler kuruldu
Kim vurduya gittim ona yanarım.
Henüz aklım başımda geçtim Datğer’i
Başımı kaldırdım bir baktım geri
Söyleyip oynayıp güldüğüm yeri
Son olarak gördüm ona yanarım.
Avuç işi kazanarak parayı
Yol üstünde kurdum koca sarayı
Şimdi penceremden asın korayı
Bana haram oldu ona yanarım.
Çalıştım bakmadım yok ile vara
Yıpranıp didindim kazandım para
Beşliler yaptırdım bey fasız yere
Yarsız ander kaldım ona yanarım.
Ağlama validem bu imiş yazı
Mevlam sakla Kazım ile Yılmaz’ı
Ölen ölür kalan çalar bu sazı
Kalleşçe vuruldum, ona yanarım.
Hemşen Aşağı Köyü’nden Mürvet’in Şemun
Nokta Ana Destanı’ndan bir bölüm:
Karşideyi yulduz yoner de soner
Yureğum içumde pervane doner
Herkesun çoğeni tandure iner
Bizum evden duman çikmez Ahmedum.
Yaz gelince köçler dağe yurusun
Çalağanun çift puğari kurusun
Bu benum Ahmedum yol dağler yonsun
Senden soğra dağe çikmem Ahmedum.
Nokta Ana
" akıl ve gönül ; insan ...