Güller Düşmüş Zifinlere

      Atları Seversin Demek

      atları seversin demek

      anması bile sevinç atları

      gökten ineni, sudan çıkanı
      göğe ağanı,suya döneni

      burak'ı, düldül'ü, bozat'ı
      melezi,safkanı

      seversin demek
      doru,demirikır, al
      üstü çukur bal gözde
      o derin şehlayı
      deli bakış, gülen ayva
      sakarı,sekiliyi,yılkıyı
      kişneşiyi hele!
      o dudak gökte kahkaha

      hızır'ın döküp şarabı sütgölü'ne,
      yakaladığı zil sarhoşlukta

      o tay kalmış ruhları

      seversin demek
      ucu çiy çiy ıslak burun
      tok nefes,diri sıcak,nemli döş
      süt köpük,eflatun dil,arı diş
      yokuşta uzayan
      inişte kısalan o boyun
      çiftleşirken şuh eda
      ince belde yayla gönül sırt
      benim seni dinleyişim
      gibi o baş sallayış

      ağızda köpük uçup giderken
      kuyruğundan okunur
      yelenin rüzgarla konuşuğu

      ova ruh,yakın temas,uzak yolcu

      tek toynaklı kozmik kader
      o büyük çarkın burktuğu dirim

      yüzü kahırsız keder

      dört ayağın buluştuğu o dört nal
      az önce kalbimden geçip
      giden tufan

      ağlatır mı seni de
      bir kırat, bir rozinant

      sanki sen gördün
      yeryüzünü gezen atlı'yı


      (yeryüzünü gezen atlı - yasakmeyve)

      Mahmut Temizyürek
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Sırtını Yıkayamayanlar İçin Banyo Müziği

      Nasıl yoksuldun, nasıl annesiz
      yanağına baksın diye
      ayna tuttuk sana biz

      Nasıl sessizdin, nasıl nefessiz
      ruhun acıkır diye
      şarkı çaldık sana biz

      Öyle susuzdun, öyle yeşilsiz
      ayağını öpsün diye
      ırmak olduk sana biz

      Öyle yersizdin, öyle ötesiz
      kalbin soğumuş diye
      ağıt yaktık sana biz

      Şeref Bilsel
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Annem

      Sinen diye koyduğumda başımı yastığa uyuyorum
      Tıpkı ağlarken ellerine sarıldığım gibi
      Eteklerine dolanıyorum annemin
      Her ürperişinde yüreğimin

      Rüzgar kokunu getiriyor mezerenin başından
      Sonda yağmur olup ıslatıyor kirpiklerimi
      Tarlada akan terin
      Annem oluyor ağlamaklı her türkü
      Okşuyor nasırlı elleriyle yanağımı…

      Israrla her bahar yeşeren emeğin gibi
      Yeşilleniyor umutlarım
      Karanlık bir geceye bakar gibi baktığım gözlerinde
      Yıldızlarla sevişirdim bir zaman
      Şimdi o gecelere yağmur olmak
      Koyuyor yüreğime…

      Gurbet ellerinden uzakta annem
      Okşanmıyor yanağım
      Ellerinden uzakta olan her şey gurbet
      Kahvaltısız sabahlara uyanıyorum
      Ellerinle demlenmiş çayım yok
      Savrulmuyor yüzüme gübre koksu
      Ne yana çevirsem başımı nafile
      Soluğun, sesin, hüzün dolu gözlerin yok
      Umut veren sıcak sözlerin yok
      Gurbet annem
      Gözlerinden uzakta olan her şey gurbet…

      Kalem alıp yazsam derdimi
      Döksem ak kağıtlara incinmişliğimi
      Salsam mektubumu…
      Postacı mezereye uğrar mı annem
      Ya da yolu geçer mi Omal Tepesi’nden
      Bilir mi tarlamızın yolunu
      Tanır mı geçtiğin yollara bıraktığın kokunu…
      Bulur mu seni annem
      Bulsa bile gören gözün yazıya kör bakar
      Yüreğim bir de buna yanar…
      Kokla yeter, okutma kimselere
      İstemem, bilmesin hüznümüzü insanlar…


      Ben, olamadım buralarda ben annem
      Hasreti sarıyorum koynumda her gece
      Hüzünler alıyorum çarşılardan
      Demli bir çay demleyip
      Acımı meze yapıyorum
      İçiyorum…

      Duvarları odamın
      Seni anlatırım onlara annem
      Yüreği titrerdi derim kızım derken
      Ağlayınca umut akardı göz pınarlarından
      Baharlarca gülümserdi
      Ama hep yorgundu derim
      Arı gibi çalışkan, kelebek kadar güzeldir derim

      Hiç parası olmazdı annemin
      Yine de biz isteyince…
      Hep de ezildi benim annem
      Emeğim, hakkım, “benim” demedi hiç
      Ben yaptım “babamın”
      Ben yaptım “kocamın”
      Ben yaptım “çocuklarımın”…
      Kendi çapında bir koloniydi
      Bizler de sömürgecileri oluyorduk
      Emek, hak, hukuk derken bir yandan
      Bir yandan da o en yakınımızı eziyorduk…

      Sevgiyle yıkardı yüzünü
      Hamurunda merhamet vardı
      Çabalardı yüreği, ille de yavrularına
      İlle de güzel gün derdi her yeni gün
      Geceleri yıldız koyardı gökyüzümüze
      Sabaha da güneşi hazırdı…

      Bir duvarlara anlatırım Annem
      Nasırlı ellerinde ot lekelerini
      Lastiğinin kenarındaki çamuru
      Çorabının yamasını
      Oturaklı adımlarına
      Gururlu ve onurlu yürüyüşünü
      Ama hep nemli gözlerini
      Gülerken bile nemli o kara gözlerini…

      Sonra heves ettiklerin
      Alıp kullanmaya kıyamadıkların
      Anlatmam kimselere seni böyle
      Anlamaz kimseler beni böyle
      Yüreğini sağıp doyurdun bizi
      Emeğini ekmek bildik yıllarca
      Yanıma kar kalan bir çocukluk
      Ninnisiz, oyunsuz, oyuncaksız bir çocukluk
      Ama soluğun, ama ellerin, ama gözlerin
      Şefkatin, sıcağın, ocağın annem…

      Uyumam gelmezsen yanıbaşıma
      Ellerini dokundur saçlarıma, okşa hafiften
      Sinene koyayım dertli başımı yastık yerine
      Gözlerindeki geceye boyanayım bu gece
      Yanıma gel sokulayım koynuna iyice
      Uyumam sarılmazsan, öpmezsen annem.

      Sezen Lermi
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Hamsiköy Kalesi

      Göçmen kuşlarıyız biz dertlerimizi burada yükleniriz
      Taşırız dünya gurbetinin dört bir yanına
      Kaleden aşarken çalınır uzun soluklu kornalarımız
      Biliriz ki evimizin penceresindeki gri bulutun
      Yağmur yüklü bir çift anne gözü olduğunu
      Ah! bu yüzden çok ağırdır yükümüz

      Alamuklar düşer hayatımıza alır götürür gençliğimizi
      Göres yollara/yollar yıllara eklenir,
      Ve sevdalım on yedisinde gelin gibidir
      Taptazecik sımsıcak karşılar bizi

      Sana geldim ya sevgili artık sorma
      Hasretim emanet şimdi Kale’nin kireçtaşı kayaçlarına
      Eski sevdamın adını yaylada çimene kazdım
      Bilemezsin, ne savmaz yaradır bu.
      Yalnız Nara burnu bilir ağladığımı

      Hamsiköy’e sevdalıyım

      Dize doluyum kayaoğlu kadar olamasam da
      Bir ben bilirim şairliğimi bir kasımoğlu
      Şair ahmet özer bu denli tanımaz beni
      Ziya hoca’ya selam olsun bir de zeftil kızlarına….[/COLOR]

      boncuk
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Yazar: boncuk Tarih: 21.05.2009 Saat: 10:19

      Hamsiköy Kalesi

      Göçmen kuşlarıyız biz dertlerimizi burada yükleniriz
      Taşırız dünya gurbetinin dört bir yanına
      Kaleden aşarken çalınır uzun soluklu kornalarımız
      Biliriz ki evimizin penceresindeki gri bulutun
      Yağmur yüklü bir çift anne gözü olduğunu
      Ah! bu yüzden çok ağırdır yükümüz

      Alamuklar üşer hayatımıza alır götürür gençliğimizi
      Göres yollara /yollar yıllara eklenir
      ,,,

      yüreğinize sağlık Kemal bey ,, çok güzel ..
      " Bir Sevdadır Hemşin , Çamlıhemşin "
      Ziganalar
      Karakışta geçit vermez nahırcı’dan
      Kıvrım, kıvrım inen kervan yolların
      Galandar’da kürtüğüne kar doldurur mikail
      Nisan, mayıs bin bir çeşit flora
      Öbek, öbek çiçek açar sarağu
      Topuk otu, orman gülü dağ bayır
      İmera yılkılarının cirit attığı çayır

      Maçka’da kanlıpelit’sin
      Boynuz’un virajında purfungela
      Şeker’in rampasında sol seyir
      Kurtboğan’da akıs kesen makina

      Karakol altında, ipekyolu’nda hanların
      Cumhurla kanlı bıçaklı barhanaların vardı
      İlkin acem kervancılar keşfetti
      Adını hamsiköy diye ünledikleri
      Meşhur sütlacının damak tadını

      Şimdi senden ülker kadar uzakta
      Serin yayla gecelerin düşer usuma
      Mavi bir derinliğe gömülür ay ışığım
      Yada aysız gecenin berrak teninde
      Gökada sarmalına ulaşır yakarışım
      Ey dağ gel beni koynuna al!

      Sen yine de cebelsin avcıların zalimi
      Kuralları heybetinden menkul hükümdar
      Çığdan pusular kurarsın seni tanımayanlara
      Bilirim metal şemsiyeye zıttır yıldırımların
      Kömür gibi yakmadın mı koca Rasim çavuş’u
      Meşeon kıran tepeni yıkmadın mı meksila’nın başına

      Sen kemal’e eremeyen çocukluğumun saklı cenneti
      Ala doğanların başını döndüren yaylağ
      Halt memleketinin kuzey kapusu
      Trabzon ilinin damındaki dağ….

      boncuk
      2 haziran 2009

      antoloji.com
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      KÖYÜMÜN KIYICIĞINDA

      Hayata yeniden doğacak olsam
      köyümün kenar mahalle evlerinden
      birinin orman tarafında
      toprağa düşmüş tohum olurdum
      yağmur içer, boran yerdim don keserdim

      yeşile çatlardı kabuğum belki
      cemreler yürürdü bedenimden

      Bir anis fidanında kök bulup
      Serpilirdim köyümün siluetine
      Göçmen kuşları tünerdi dallarıma

      Kim bilir

      Harahnoy’dan esen güz şarkılarında durulup,
      sararmış ispendam gazellerinden
      döşek sererdim ruhuma
      ilel- ebet mes-ut yaşardım

      Şayet

      aile içi barışa katkım olacaksa
      sil yeni baştan
      adaletin kadastrosunu geçirirdim
      köhnemiş vicdanlardan

      10 /10/ 2009


      Saksu'ya, Pocar'a Cundali'ya ,Dide kıza, Nazan bacı'ya ve diğer şiir dostlarına yeniden merhabalar...

      boncuk
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Kelimeler kifayetsiz kalıyor Kemal Kardeşim...
      Hoş geldin safa geldin, safalar getirdin. Yüreğine sağlık...

      Şimdi güzdür; daldan düşmenin zamanı
      Şimdi güzdür; yeşilden kızıla boyanmanın zamanı

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      merhabalar Kemal bey ,, çokhoş dizeler ,,yüreğinize sağlıık ...

      GİDERAYAK

      Giderayak işlerim var bitirilecek,
      giderayak .
      Ceylanı kurtardım avcının elinden
      ama daha baygın,ayılamadı .
      kopardım portakalı dalından
      ama kabuğu soyulamadı.
      oldum yıldızlarla haşır neşir
      ama sayısı bir tamam sayılamadı.
      kuyudan çektim suyu
      ama bardaklara koyulamadı.
      güller dizildi tepsiye
      ama taştan fincan oyulamadı.
      Sevdalara doyulamadı ..
      Giderayak işlerim var bitirilecek ,,
      gierayak ..

      Nazım Hikmet Ran.
      " Bir Sevdadır Hemşin , Çamlıhemşin "
      Mezereye dair kara güz düşleri

      Çilki çoraplarımı getirin
      çekmenim nerede
      güz kırağısına
      lastik izlerimi nakşedip
      üşümek istiyorum

      Pinesin sultanları üst katta
      altı gudi gudinin mekanı
      kaptı götürdü uzun diş
      zinciri kaldı yadigar
      devriye gezmiş fırsatçı
      çimende tilki çavunu
      çifteyi getirin bana

      Sabah çayı
      göze suyundan demlenir
      testiyi koydum altına
      çepele bozarıp çoşmuş
      isiynaga’nın çeşmesi

      Merteğe asılı zembil
      ucunda bakır kazanı
      kara suratı sallanır
      surat suyu kaynayıp
      torbaya dolacak
      süzülüp minzi olacak

      Taş duvarda, niş içinde
      yongalanmış çam çırası
      duvar aralığına çakılı
      at nalı,
      üstünde idare lambası
      ışır mı üşür mü belirsiz
      gazyağı şişede müebbet
      tütüncelikte dana kursağı
      idam mahkumu
      peynirin döl babası

      Pekede ot döşeği
      sulukta gelder
      tarabada namaz postu
      postekide kuka tesbik
      tırpan elciğinde
      eğe torbası
      örs köntükte çakılı
      tırpan merteğe takılı

      İmanı gevremiş
      terekte sabun kalıbı
      baharı bekleyen
      ısırgan kepçesi
      göresten çatlamış

      Hamur teknesine
      ganzimitra düştü diye
      hırsından kendini yaktı
      evza kutusu

      Huliyondos kurtlarının
      uluduğu vadiden
      korkularımı getirin

      Bulguru kurutan
      hohor kuşları
      maziyi örtün üstüme

      Limanım nerede?
      çiçekli limanım
      sığınağım
      anamım basma eteği
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Harika bir şiir Kemal Kardeşim. Kim yazdıysa yüreğine sağlık.
      İnan ki yeni gençlik bu cümlelerin birçoğunun ne anlama geldiğini bile bilmiyor.

      İşte bir örnek... Buyur sen açıkla bunu gençlerimize...


      "tütüncelikte dana kursağı
      idam mahkumu
      peynirin döl babası"


      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      YAZGI

      Gün sızılı
      Tan kızılı bir seher vakti
      Yoroz burnuna doğru
      Karadenizin kara sularını bir taka yarıyor
      Sevdalarını gömmüş sinesine Dursun reis
      Bereketli bir gün için Rabbine yalvarıyor

      Kıpkızıl sımsıcak şeydi düşleri
      Can gibi tenha
      Ruh gibi derin

      Hamsi kaynıyordu deniz
      Reisi bir görseniz
      İçi içini yiyordu
      Bahtı kara değildi gayrı
      Güne şükrediyordu
      Morarmış dudaklarında bir kesme gayde
      Uy denuz kara denuz
      Doldi da taşamayi “
      Yüreğine doldurup duyguların hasını
      Gayrı yeter diyerek
      Çevirdi rotasını

      Keşke gerçek olaydı düşleri
      Can gibi tenha
      Ruh gibi derin

      Gök zifire büründü bir anda
      Giderek şiddetlendi fırtına
      Bir histeri kapladı tüm vücudunu
      Sanki kör bir hançer saplandı sırtına
      Yıldırımlar iniyordu kara bulutlar arasından
      Ve bir kez daha dehşetle irkildi reis
      Karadenizin karasından

      Fırtınasız bir suydu düşleri
      Can gibi tenha
      Ruh gibi derin

      Başını azgın dalgaların göğsüne vura vura
      Gömüldü karanlık sulara
      Reisin hamsi dolu takası
      Kaderi böyleydi reisin
      Birleşmemişti ki iki yakası

      Dipsiz bir kuyuydu düşleri
      Can gibi tenha
      Ruh gibi derin

      Takasını alan
      Ümidini çalan sular karıştı gözyaşlarına
      Donuk bakışları kaydı Yoroz yamaçlarına
      Boğazı bin bir düğüm
      İsyanını yutkundu
      Bir acı çaresizlik kapladı içini
      Tutunduğu tahtaya baktı baktı
      Ve yavaşça
      Tahtayı bıraktı

      Sessiz bir ölüme kaydı düşleri
      Can gibi tenha
      Ruh gibi derin

      Aşık Çepni
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti
      Yüreğine sağlık Kemal Kardeşim. Bu şiirlerini inşallah kitaplaştıracaksın ki gelecek nesiller geçmişte yaşananları öğrensin.
      Bu sitede şiir yazan çok kişi var ama biri sen diğeri Zafran kardeşimiz ki yazdıklarınızın tadına doyulmuyor.
      Siz arada bir de olsa yazıyorsunuz ama Zafran yok mu Zafran.... Yürek dayanmıyor sessizliğine...
      İyi ki varsıunız ...

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      ilk yaza doğru Komada


      duvara asılı resminden geçip
      sis içinde dağlarına yürüyorum
      çimenlerin kar alacası zamanıdır
      cemre olup toprağına düşmeye geldim

      mevsime başkaldıran yayla çiçekleri
      nasılda unutmadınız gözlerimi
      ben otuzbeş yıllık hasretçi

      kırların yoşalı kuzuları
      var ya
      bende sizi hiç unutamadım

      o bakir mevkiiniz yok mu
      çanak yapraklarınızda şebnem
      taç yapraklarınızda rayiha

      20 şubat 2010 - İstanbul

      Kemal Alkurt
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti

      Yağmur duası

      Çatlarsa toprak
      Ölmez otu ölür

      hozanda
      açmaz gelincik
      pınarlar küser kuşlara
      yosun kurur
      kuyruk düşürmez
      kurbağa

      bu kuraklık
      oruçlu dudağın kavlaması
      değil
      dimağlar ardaklanmış
      tükenmek var ya
      suların kuruması
      yazamamak sancısı
      çok acı

      gel rahmet duasına çıkalım gönül
      nisan yağmurlarında yeşersin şiir

      Boncuk 18 mart 2010
      Kurdun adı çıktı, çakal baş kesti