Bilimde Nasıl Geri Bırakıldık-Oktay Sinanoğlu

      Bilimde Nasıl Geri Bırakıldık-Oktay Sinanoğlu

      Türkiye'nin özellikle 1965'ten itibaren bilimsel araştırmada,yaratıcılıkta gelişmesi engellenmiştir.Bu bilhassa fizik,başta kuramsal fizik,bir de moleküler biyolojide yapıldı.

      Moleküler biyoloji 1960'ların başlarında yeni bir dal olarak kuruldu.Kurulan ilk bölümlerden biri Yale Evrenkenti'nde idi.Bendeniz de tam o sıralar DNA,RNA,protein gibi biyomoleküllerin 2. ve 3. cinsten 3-boyutlu ve sıvı ortam içindeki yapılarını mümkün kılan kuvvetler hakkındaki kuramımı yeni yapmıştım ve hemen ardından dünyanın birkaç laboratuvarında yapılan deneyler kuramımızın dediklerini doğrulamıştı.En önemlisi, o zamanlar herkesin düşündüğünün aksine ''çözgen-iter'' kuvvetler çıktı.Tabii onun kuramını yaptığımız zaman çözgen özelliklerini değiştirerek 3 boyutlu yapılar da değiştirilebilirdi.Bu yeni kuvvetin Türkçe adını da, şimdi yabancı dillerde olan yabancı adını da (''solvofobik'' kuvvet veya etki diye) koydum ve terimler de tuttu,yayıldı. Dolayısıyla yeni kurulan M.B. bölümünün ilk profesörlerinden biri olarak, asli bölümüme ilaveten,atandım.İşte o günlerden beri ve dal dünyada daha yepyeni iken Türkiye'de evrenkentlerde yaptığım konuşmalarda bu yeni moleküler biyoloji dalının hemen kurulması gerektiğini,yoksa ilerde bu dalın tıp ve tarımda sağlayacağı faydalardan mahrum kalacağımız gibi,her bilimsel gelişmede olduğu gibi sadece kötü niyetli,insanlık anlayışınızdan yoksun ülkelerin elinde kalırsa başımıza birçok dertler de açılabileceğini söyledim;sonraki otuz yıl boyunca da ikazımı tekrar ettim.Tabii korktuğumuz başımıza geldi,ithal kısır domates tohumlarından başlayarak..

      TÜRKİYE'DE BİLİMİN GELİŞMESİNE MÜSAADE ETMEDİLER
      Kısacası moleküler biyoloji ve de kuramsal fizik stratejik bilim dallarıydı.(İkincisinin niye öyle olduğunu lütfen okuyucu düşünsün,bulsun.)

      Dost postundaki düşmanlarımız Türkiye'nin başına örecekler adım adım tasfiye planlarını elli hatta yüzyıl öncesinden yapmış olduklarından bilimin,tekniğin,araştırmanın,izgüvenle düşünme yeteneğinin,yaratıcılığın Türkiye'de gelişmesine müsaade edemezlerdi.Baltalamayı birkaç yoldan yaptılar:

      NASIL BALTALADILAR?..
      1960'larda (tüm güney Amerika ülkeleri gibi yerlerde daha önce de yaptıkları gibi) birer sahte sağ ve sahte sol kurdular;hakikilerini zaten yok etmişlerdi.Bunlarla evrenkentlerde öğrenci ve öğretim üyelerini kamplara ayırıp birbirlerine düşürdüler.Bu o raddeye vardı ki,bazı evrenkent veya bölümler sahte sağın,bazıları sahte solun oldu.Tabii böyle ortamlarda değil bilim yaratmak,bilim hakkında konuşmak,seminerler verip fikir alışverişinde bulunmak imkansız hale geldi.Bu durum hafifleşmiş olmakla beraber bugün dahi devam ediyor.

      EVRENKENTLER ÜÇRETLİ DERSHANE OLUNCA
      1980 başları Yüksek Öğretim Kurumu,YÖK'ün kurdurulmasıyla evrenkentler hocaların ders başı ücret karşılığı haftada kırk saat ders verdiği birer dershaneye çevrildi.Araştırma yapmak adeta cezalandırıldı;zaten o şartlarda ancak tek tük bilimci insan üstü gayretle araştırma yapabiliyordu.YÖK kurulunca değerli ve de vatansever birçok bilimci evrenkentlerden uzaklaştırıldı veya eziyet gördü.

      YABANCI DİLLE EĞİTİM
      Yabancı dille eğitimle düşünme,kendine güvenme,yaratıcılık gibi hasletlerin gelişmesi çok zorlaştırıldı.Gençler,daha lisede,sonra evrenkentte,dahası asistanlar,yardımcı doçentler,doçentler,İngilizce bozuntusu,yani ''Tarzanca'' yokuşuna sürüldü.Bir yıl,iki yıl hazırlık sınıfları ile gençler bilime heveslenmişlikten heveslerini yitirdiler.Her düzeyde Tarzanca kursları,sınavları,sınavları..Öğretim üyelerinin bilimsel değerine,çalışmalarına değil,ne kadar Tarzanlaştığına,Tarzanca öğrendiğine bakıldı.

      ARAŞTIRMADA BÜYÜK HAMLELER YAPABİLECEKKEN
      Binlerce öğrenci,çoğu devlet parasıyla, ''master'', doktora için özellikle ABD'ye (biraz da İngiltere'ye) gönderildi ve gönderiliyor.ABD'de çok üstün evrenkentler bulunmakla beraber,yüzlercesi de papaz okulundan bozma sözde evrenkentlerdir.Hepsinde şimdi yüzlerce Türk öğrenci bulabilirsiniz,Avrupa'dan ise bir tane bile göremezsiniz.Bu okulları son yirmi yılda mali olarak Türkiye ikya etmektedir.Adam başı yılda 30-50 bin dolardan binlerce öğrenci için T.C., milyarlarca doları patronumuza hibe etmekte,ayrıca orası için gerekli araştırmaların hammaliyesini temin etmektedir.Bu fedakarlıktan gaye,Türkiye için bilimci yetiştirip,araştırmamızın,bilim ve tekniğimizin gelişmesini sağlamak değil.Amaç ABD'ye ruhen bağımlılıların Türkiye'deki sayısını daha da çoğaltmaktadır.Son yıllarda YÖK,ABD okullarının acentalığı görevini satmakta,onlara hizmet etmektedir.

      Halbuki dışarıya hibe edilen büyük meblağların yüzde onu ile Türk evrenkentleri kalkındırılıp araştırmada da büyük hamleler yapılabilir.

      İşte bu gibi yollardan Türkiye'ye 40-50 yıl zaman kaybettirildi (istikbali de karartıldı) . Ama ne yapalım,öyle olmasın diye biz de 40-50 yıl uğraştık; neyse ki bilinçlenen gençlerin sayısı artırılabildi. Şimdi ''zararın neresinden dönsek kardır'' diyerek yepyeni bir hamle yapacağız,hep beraber.
      Ayrılık gayrılık yok. Hepimiz bu vatanın evlatlarıyız. Bu milletin daha fazla küresel kıraliyetçilerin paryası olmasına müsaade etmeyeceğiz.

      OKTAY SİNANOĞLU

      gizlikapi.org/tarihe-gecenler-…ldik-oktay-sinanoglu.html
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Sevgili Naci;
      Oktay Sinanoğlu bilimde geri bırakılmamızın tarihini 1965 olarak veriyor ki bu doğru bir tespittir. Bu tarih aynı zamanda 1960 İhtilalinden sonra AP'nin dolayısı ile Süleymen Demirel zihniyetinin bu ülkenin başına çöreklendiği tarihtir.
      Oktay Sinanoğlu bir de Türkiye'de Moleküler Biyoloji Enstitüsüün nasıl kurduğunu ve bu bölüm çalışanlarının nasıl dağıtıldığını anlatsa keşke.
      O enstitü de Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olduğunda YÖK Başkanlığına atadığı Kemal Gürüz tarafından dağıtılmıştır. Oysa
      Oktay Sinanoğlu devletin parası ile müthip bir labaratuvar kurmuştu. Eğer o çalışmabaşarılı olsa dünta ve Türkiye bugün İsrail Tohumlarını değil Türk Tohumlarını kullanacaktı.
      İhanetin kiminle başladığını bundan daha iyi anlatacak bri örnek olamaz.
      Sağolesen....


      Kısa bir nıot daha;

      Ben Sabancı Centre'ye yapılan baskında Özdemir Sabancı'nın öldürülmesini de Sabancıların bu konudaki çalışmalaırı sebebiyle olduğuna iananırım. Sabancılar Adana'da kurdukları atriım araştırma tesislerinde 1 çekirdekli karpuz, tüysüz şeftali ve şeftali-erik karışımı Nektar isimli bir meyve de üretmişti. Bir anlamda İsrail'in bu konudaki hegomonyasını kırmışlardı.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...