Sakarya Meydan Muharebesi’nden zaferle dönen Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi’nde coşkuyla karşılanır. Mebusların hemen tümü Mustafa Kemal’i ayakta alkışlayıp saygı gösterisi yaparken genç bir mebus meclisin ortasında yer alan karatahtaya şunları yazmaktadır; “Bir millet putunu kendi yapar, kendi tapar.”
Bu ‘çılgın’ mebusun adı, Ziya Hurşit’tir…
Ziya Hurşit, Birinci Meclis’te yer alan Lazistan mebuslarından biridir, fakat diğerleri gibi Ziya Hurşit de Laz değildir; Hemşinlidir, 1890 Çamlıhemşin doğumludur.
Yüzyıllardır Lazlarla aynı coğrafyayı paylaşan Hemşinli komşularımızı iyi tanırım. Doğu Karadeniz’in dağlık bölgelerinde yaşayan ve dağların - yaylaların zorluklarını aşarken mücadeleci bir karakter kazanmış olan Hemşinli, gözü karadır. Hemşinlinin ayırt edici özelliklerinden biri de şakacılığıdır. Hakkında yazılanlara bakarsanız, Hemşinlilerin bu özelliklerini Ziya Hurşit’te de görebilirsiniz.
1926’da, Mustafa Kemal’e suikast girişimi suçuyla idam edilen Ziya Hurşit hakkında İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali şunları yazmış: “Suikast hadisesi esnasında İzmir’de Polis Müdüriyeti’nde Reşit Galip Bey ile birlikte isticvap ediyorduk (sorguluyorduk). Mahkeme Reisi Ali Bey de hazırdı. Cürüm aletleri bombalar, silahlar ortada masanın üzerinde duruyordu. Masa küçük ve toparlaktı. Hepimiz etrafında idik. O da masanın kenarında aramızda bulunuyordu. İsticvabı bitmemiş, öğleden sonra gene aynı vaziyette masanın kenarında toplanmıştık. Reşit Galip usulcacık kulağıma: "Ellerine bak!" diyerek Ziya Hurşit’in ellerini bağlayan kelepçeyi gösterdi ve nazarı dikkatimi celbetti. Kelepçe sabahki vaziyette değildi; istediği anda kolaylıkla elini açabilecek derecede gevşek vurulmuştu. Fakat bunu bize hissettirmemek için ellerinin bileğinden üst tarafını gergin tutmuş, kelepçeyi germişti. "Ziya Hurşit! Ellerini gevşet" dedim. Gevşetir gevşetmez kelepçenin boşluğu sarktı. Meğer gardiyanlara: "Çok sıkıyor, biraz gevşek tutunuz" demiş. Aynı zamanda kelepçe vurulurken ellerini dediğim tarzda birbirinden açık tutmuş. Bu hareketinden şüphelenmiştim. Bundan maksadının ne olduğunu, başka bir gün kendisini yalnız isticvap ederken sormak aklıma geldi, merak ederek ve hususi olarak kendisinden sordum: "Ziya Hurşit, kelepçeyi gevşek tutmakla maksadın ne idi?" dedim. İşi latifeye vurarak: "Biraz daha işin farkına varmamış olsaydınız niyetim, masanın ortasındaki bombaların birine saldırıp hep birlikte meseleyi halletmek idi" demişti. Gözü bu kadar pek bir adamdı ve bu dediğini de yapabilirdi. İsticvabı ve muhakemesi esnasında da cidden cesur hareket etti. Hakikatleri olduğu gibi söylemekten çekinmedi. (Kılıç Ali - İstiklal Mahkemesi Hatıraları -1955)
Ertuğrul Özkök, 22 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet Gazetesinde Ziya Hurşit’in şakacı kişiliğini “Bir Cellatın Hatıraları” başlıklı kitaptan alıntılarla aktarmış:
“13 Temmuz 1926’yı 14 Temmuz’a bağlayan gece İzmir’de 13 kişi, Kemeraltı semtine kurulan darağaçlarında idam edildi… İlk olarak Maarif Nazırı Şükrü Bey idam edildi. Asılan son kişi ise Atatürk’e suikast girişiminin bir numaralı sanığı olan ve olayı itiraf eden Ziya Hurşit’ti. Saat 6’ya çeyrek kala cellât ve görevliler Ziya Hurşit’in hücresine gidip haber verirler. Yüzüne karar okunurken sakin biçimde dinler ve “İdama mahkûm edilenler kimler” diye sorar. Öteki 12 kişinin adı sayılır. “Peki, ne oldu onlara” der. “Hepsi idam edildi” denince, “Yani ben en sona mı kaldım? Desenize bu işte de yine yaya kaldım. Hey gidi hey, ölümde bile geç kalıyorum.” der (…) Sonra darağacının altına gelir ve espriyi patlatır: “Maşallah salıncak gibi.” Ziya Hurşit’in son sözleri ise şu olur: “Haydi beyler, ahirete gidiyorum. İçinizde oradakilere mektup göndermek filan isteyen var mı?”
Yaygın bir görüşe göre, “Beni o kadar yükseğe asın ki asanlar ayağımın altında kalsın” sözü de idam sehpasındaki Ziya Hurşit’e aittir.
20 Haziran 1926’da Mustafa Kemal, kendisine suikast girişiminde bulunan Ziya Hurşit’le görüşür ve eski yoldaşına sitem eder. Bu ilginç görüşmede de Ziya Hurşit açık sözlüdür:
"- Ziya Hurşit Bey, uzun bir zaman teşriki mesai etmiş değil miydik? Bir gaye uğruna çalışmadık mı?
- Evet Paşam.
- Nedir bu suikast?.. Hem de şebekenin elebaşısı, ruhu imişsiniz öyle mi?..
- Öyle, doğrudur. Suikast yapmaya geldim, amma kuvvede kaldı, fiile çıkmadı.
- Sizden bunu beklemezdim.
- Dünya beklenmedik şeylerle doludur Paşam. Ne yapayım ki, karşınızda bu vaziyette suçlu olarak bulunuyorum. Ne diyebilirim?.." (Ş. Süreyya Aydemir – Tek Adam )
Mustafa Kemal’e suikast girişimi hakkında çok şey yazıldı, farklı yorumlar yapıldı. Bu yorumlardan biri, Ziya Hurşit’in, kendisi gibi Lazistan Mebusu olan Ali Şükrü Bey’in intikamını almak için Mustafa Kemal’e suikast girişiminde bulunduğu şeklindedir.
Ziya Hurşit’in, Birinci Meclis’teki muhalif grubun önderi Ali Şükrü’nün Topal Osman tarafından öldürülmesinden Mustafa Kemal’i sorumlu tuttuğu, Ali Şükrü’yü öldürdüğü açığa çıkan Topal Osman’ın sağ ele geçmemesi için özel bir operasyon düzenlendiğinden kuşkulandığı bilinmektedir. Dahası, Ziya Hurşit’in ilk sorgusunda Mustafa Kemal’i Ali Şükrü Bey’in intikamını almak için öldürmek istediği yönünde bir ifadesinin olduğu da bilinmektedir. Ancak İzmir Suikastı davasının bu kadar ‘sıradan’ bir duygu durumu ile açıklanamayacağı da aşikardır.
İzmir Suikastı davasının kapsama alanı, Ziya Hurşit’in intikam duygularını cezalandırma ‘işlemini’ fazlasıyla aşmıştır. Bu dava, kendilerini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası örgütlenmesiyle ifade eden muhalifleri tasfiye operasyonuna dönüştürülmüştür.
Suikast haberi kamuoyuna “hilafet ve saltanat yanlılarının eylemi” şeklinde yansıtılır. Suikast girişimi haberini alan Başvekil İnönü Ankara İstiklal Mahkemesini İzmir’e gönderir ve aynı zamanda suikastın sorumluları saydığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kadrolarının tutuklanması emrini verir.
45 kişi tutuklanır. Tutuklananlar arasında bir yıl önce kapatılan cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın eski kadroları, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Bekir Sami, Cafer Tayyar, Vasıf Karakol gibi önemli isimler vardı. Adnan Adıvar o sırada Fransa’da bulunduğundan, Kara Kemal ve Eski Ankara Valisi Abdülkadir ise kaçmayı başardığından mahkeme edilemediler. Tutukluların avukat tutma hakları yoktu. Savunma yapmaları için on dakika süre verilmiş, üstelik savunmaların bağımsız bir kâtip tarafından kayıt altına alınması talebi de mahkeme reisi Kel Ali tarafından reddedilmişti. Alelacele hazırlanan iddianamede 12 kişinin idamı istendi ve fakat Kel Ali’nin reisliğini yaptığı mahkeme heyeti 13 kişinin idamına karar verdi.
Böylece, Ziya Hurşit’in suikast girişiminden hareketle ‘kurulan’ bu mahkemenin kararından sonra muhalefetin sesi kesilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yolu açılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programları arasında önemli bir fark yoktu. Gerçekte bu iki parti arasındaki fark, Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki fark kadardır! Mustafa Kemal’in eski dava arkadaşları tarafından 17 Kasım 1924’te kurulan ve 5 Haziran 1925’te kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programı, o zamanlar iddia edildiği gibi “hilafet ve saltanat yanlısı bir rejim” öngörmüyordu; mevcut rejimin esaslarıyla uyum içinde olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın yüzü de Cumhuriyet Halk Partisi gibi Batı’ya dönüktü ve temel meselesi kapitalizmin istikbaliydi. İsmet İnönü yıllar sonra Akşam gazetesine verdiği bir beyanatta bu meseleye ‘açıklık’ getirmiştir; “İzmir Suikastı’nı planlayanların rejimle bir sorunları olmadı, onlar İttihat ve Terakki taraftarı kişilerdi.”
Sadık Varer
Bu ‘çılgın’ mebusun adı, Ziya Hurşit’tir…
Ziya Hurşit, Birinci Meclis’te yer alan Lazistan mebuslarından biridir, fakat diğerleri gibi Ziya Hurşit de Laz değildir; Hemşinlidir, 1890 Çamlıhemşin doğumludur.
Yüzyıllardır Lazlarla aynı coğrafyayı paylaşan Hemşinli komşularımızı iyi tanırım. Doğu Karadeniz’in dağlık bölgelerinde yaşayan ve dağların - yaylaların zorluklarını aşarken mücadeleci bir karakter kazanmış olan Hemşinli, gözü karadır. Hemşinlinin ayırt edici özelliklerinden biri de şakacılığıdır. Hakkında yazılanlara bakarsanız, Hemşinlilerin bu özelliklerini Ziya Hurşit’te de görebilirsiniz.
1926’da, Mustafa Kemal’e suikast girişimi suçuyla idam edilen Ziya Hurşit hakkında İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali şunları yazmış: “Suikast hadisesi esnasında İzmir’de Polis Müdüriyeti’nde Reşit Galip Bey ile birlikte isticvap ediyorduk (sorguluyorduk). Mahkeme Reisi Ali Bey de hazırdı. Cürüm aletleri bombalar, silahlar ortada masanın üzerinde duruyordu. Masa küçük ve toparlaktı. Hepimiz etrafında idik. O da masanın kenarında aramızda bulunuyordu. İsticvabı bitmemiş, öğleden sonra gene aynı vaziyette masanın kenarında toplanmıştık. Reşit Galip usulcacık kulağıma: "Ellerine bak!" diyerek Ziya Hurşit’in ellerini bağlayan kelepçeyi gösterdi ve nazarı dikkatimi celbetti. Kelepçe sabahki vaziyette değildi; istediği anda kolaylıkla elini açabilecek derecede gevşek vurulmuştu. Fakat bunu bize hissettirmemek için ellerinin bileğinden üst tarafını gergin tutmuş, kelepçeyi germişti. "Ziya Hurşit! Ellerini gevşet" dedim. Gevşetir gevşetmez kelepçenin boşluğu sarktı. Meğer gardiyanlara: "Çok sıkıyor, biraz gevşek tutunuz" demiş. Aynı zamanda kelepçe vurulurken ellerini dediğim tarzda birbirinden açık tutmuş. Bu hareketinden şüphelenmiştim. Bundan maksadının ne olduğunu, başka bir gün kendisini yalnız isticvap ederken sormak aklıma geldi, merak ederek ve hususi olarak kendisinden sordum: "Ziya Hurşit, kelepçeyi gevşek tutmakla maksadın ne idi?" dedim. İşi latifeye vurarak: "Biraz daha işin farkına varmamış olsaydınız niyetim, masanın ortasındaki bombaların birine saldırıp hep birlikte meseleyi halletmek idi" demişti. Gözü bu kadar pek bir adamdı ve bu dediğini de yapabilirdi. İsticvabı ve muhakemesi esnasında da cidden cesur hareket etti. Hakikatleri olduğu gibi söylemekten çekinmedi. (Kılıç Ali - İstiklal Mahkemesi Hatıraları -1955)
Ertuğrul Özkök, 22 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet Gazetesinde Ziya Hurşit’in şakacı kişiliğini “Bir Cellatın Hatıraları” başlıklı kitaptan alıntılarla aktarmış:
“13 Temmuz 1926’yı 14 Temmuz’a bağlayan gece İzmir’de 13 kişi, Kemeraltı semtine kurulan darağaçlarında idam edildi… İlk olarak Maarif Nazırı Şükrü Bey idam edildi. Asılan son kişi ise Atatürk’e suikast girişiminin bir numaralı sanığı olan ve olayı itiraf eden Ziya Hurşit’ti. Saat 6’ya çeyrek kala cellât ve görevliler Ziya Hurşit’in hücresine gidip haber verirler. Yüzüne karar okunurken sakin biçimde dinler ve “İdama mahkûm edilenler kimler” diye sorar. Öteki 12 kişinin adı sayılır. “Peki, ne oldu onlara” der. “Hepsi idam edildi” denince, “Yani ben en sona mı kaldım? Desenize bu işte de yine yaya kaldım. Hey gidi hey, ölümde bile geç kalıyorum.” der (…) Sonra darağacının altına gelir ve espriyi patlatır: “Maşallah salıncak gibi.” Ziya Hurşit’in son sözleri ise şu olur: “Haydi beyler, ahirete gidiyorum. İçinizde oradakilere mektup göndermek filan isteyen var mı?”
Yaygın bir görüşe göre, “Beni o kadar yükseğe asın ki asanlar ayağımın altında kalsın” sözü de idam sehpasındaki Ziya Hurşit’e aittir.
20 Haziran 1926’da Mustafa Kemal, kendisine suikast girişiminde bulunan Ziya Hurşit’le görüşür ve eski yoldaşına sitem eder. Bu ilginç görüşmede de Ziya Hurşit açık sözlüdür:
"- Ziya Hurşit Bey, uzun bir zaman teşriki mesai etmiş değil miydik? Bir gaye uğruna çalışmadık mı?
- Evet Paşam.
- Nedir bu suikast?.. Hem de şebekenin elebaşısı, ruhu imişsiniz öyle mi?..
- Öyle, doğrudur. Suikast yapmaya geldim, amma kuvvede kaldı, fiile çıkmadı.
- Sizden bunu beklemezdim.
- Dünya beklenmedik şeylerle doludur Paşam. Ne yapayım ki, karşınızda bu vaziyette suçlu olarak bulunuyorum. Ne diyebilirim?.." (Ş. Süreyya Aydemir – Tek Adam )
Mustafa Kemal’e suikast girişimi hakkında çok şey yazıldı, farklı yorumlar yapıldı. Bu yorumlardan biri, Ziya Hurşit’in, kendisi gibi Lazistan Mebusu olan Ali Şükrü Bey’in intikamını almak için Mustafa Kemal’e suikast girişiminde bulunduğu şeklindedir.
Ziya Hurşit’in, Birinci Meclis’teki muhalif grubun önderi Ali Şükrü’nün Topal Osman tarafından öldürülmesinden Mustafa Kemal’i sorumlu tuttuğu, Ali Şükrü’yü öldürdüğü açığa çıkan Topal Osman’ın sağ ele geçmemesi için özel bir operasyon düzenlendiğinden kuşkulandığı bilinmektedir. Dahası, Ziya Hurşit’in ilk sorgusunda Mustafa Kemal’i Ali Şükrü Bey’in intikamını almak için öldürmek istediği yönünde bir ifadesinin olduğu da bilinmektedir. Ancak İzmir Suikastı davasının bu kadar ‘sıradan’ bir duygu durumu ile açıklanamayacağı da aşikardır.
İzmir Suikastı davasının kapsama alanı, Ziya Hurşit’in intikam duygularını cezalandırma ‘işlemini’ fazlasıyla aşmıştır. Bu dava, kendilerini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası örgütlenmesiyle ifade eden muhalifleri tasfiye operasyonuna dönüştürülmüştür.
Suikast haberi kamuoyuna “hilafet ve saltanat yanlılarının eylemi” şeklinde yansıtılır. Suikast girişimi haberini alan Başvekil İnönü Ankara İstiklal Mahkemesini İzmir’e gönderir ve aynı zamanda suikastın sorumluları saydığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kadrolarının tutuklanması emrini verir.
45 kişi tutuklanır. Tutuklananlar arasında bir yıl önce kapatılan cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın eski kadroları, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Bekir Sami, Cafer Tayyar, Vasıf Karakol gibi önemli isimler vardı. Adnan Adıvar o sırada Fransa’da bulunduğundan, Kara Kemal ve Eski Ankara Valisi Abdülkadir ise kaçmayı başardığından mahkeme edilemediler. Tutukluların avukat tutma hakları yoktu. Savunma yapmaları için on dakika süre verilmiş, üstelik savunmaların bağımsız bir kâtip tarafından kayıt altına alınması talebi de mahkeme reisi Kel Ali tarafından reddedilmişti. Alelacele hazırlanan iddianamede 12 kişinin idamı istendi ve fakat Kel Ali’nin reisliğini yaptığı mahkeme heyeti 13 kişinin idamına karar verdi.
Böylece, Ziya Hurşit’in suikast girişiminden hareketle ‘kurulan’ bu mahkemenin kararından sonra muhalefetin sesi kesilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yolu açılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programları arasında önemli bir fark yoktu. Gerçekte bu iki parti arasındaki fark, Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki fark kadardır! Mustafa Kemal’in eski dava arkadaşları tarafından 17 Kasım 1924’te kurulan ve 5 Haziran 1925’te kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programı, o zamanlar iddia edildiği gibi “hilafet ve saltanat yanlısı bir rejim” öngörmüyordu; mevcut rejimin esaslarıyla uyum içinde olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın yüzü de Cumhuriyet Halk Partisi gibi Batı’ya dönüktü ve temel meselesi kapitalizmin istikbaliydi. İsmet İnönü yıllar sonra Akşam gazetesine verdiği bir beyanatta bu meseleye ‘açıklık’ getirmiştir; “İzmir Suikastı’nı planlayanların rejimle bir sorunları olmadı, onlar İttihat ve Terakki taraftarı kişilerdi.”
Sadık Varer