Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz

      Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz

      HEMŞİN GERÇEĞİ

      4 Ocak 2011 günü gazetenizin “Hayatın içinden”
      sayfasında; “Ermeni Müslüman Olabilir mi?” başlıklı yazıyı büyük bir hayret ve
      üzüntü içinde okudum. “Hiçbir Ermeni Müslüman olmaz”. Ermenilere göre böyle bir
      vaka görülmemiştir. Bu gerçeği Ermeniler’in büyük bir bölümü övünerek
      bahsetmektedirler. Bilhassa Ermeni din adamları bunu her zaman
      söylemektedirler. Bunu nerden biliyorsunuz derseniz; “Ermeniler tarih boyunca
      Hayk veya Ermeni (Armen) isminin dışında asla başka bir isimle anılmamışlardır.
      M.S. 410-420 arasında Hz.İsa’nın dinine girmişlerdir” diyen René Grousset
      “Ermenilerin Tarihi” adlı eserinde , “Hristiyanlığa geçene kadar ki (M.S 410)
      tarihleri bilinmemektedir” diyor. Ayrıca Ermeniler, Ermeni kelimesinden çok Hay
      kelimesini kullanırlar. Ermeniler’e Ha(y)k denmesinden dolayı Hemşin yerel
      şivesinde de Ermeniler’e ‘’ Ğak’’ derler. Bunun anlamı ise; yabancı, bizden
      olmayan demektir. Bu küçük ayrıntıda bile bir aidiyet bilincinin ip uçlarını
      görmekteyiz

      Biz insanlar farkında olalım veya olmayalım dünya
      tarihi ve Türk tarihi yeniden yazılıyor. İnsanoğlu ister istemez bunun canlı
      tanıklarıdır. Eğer bugün burada bir şeylere ilgisiz kalınıyorsa, bu durum
      bilgisizlikten kaynaklanıyor. Dünya hızla büyük çatışmalara sürükleniyor. Pek
      çok olayın arka planında ülkelerin veya milletlerin “var olma mücadelesi”
      vardır. 3.bin yıldaki küresel algı ise”Herşey benim olsun” bencilliği ve
      dayatması ile insanlığı tehdit eden bir sürece girmiştir.

      “Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru” adlı tarih
      araştırması yaptığım sırada, bazen İstanbul’daki Ermeni kilisesine (Kumkapı
      -Patrikhane karşısı) giderdim. Elimdeki Ermenice metinlerin tercümesi için
      A.S’den yardım istedim. “1885’te Kafkasya’da Halkların Münasebetleri” adlı bir
      metin uzun gayretlerime rağmen tarafıma verilmedi. Nedenini tahmin etmekteyim.
      Zira bu kitaptaki bazı gerçekler Ermenileri rahatsız edecek türdendi. Orjinali
      Ankara’da Milli kütüphanededir. Bu süreç içerisinde direktör A.S ile çok uzun
      sohbetlerimiz oldu. Hatta birgün bana, “Biz Ermeniler kimiz, bizim tarihimizi
      de yazabilirmisiniz? diye sorunca ; gayet doğaldır ki, şaşırdım. Ciddi olup
      olmadığını kestiremedim. Telefondan yanımıza kilise kütüphanesinin müdürü K.
      Beyi çağırdı. Benimle tanıştırdı. Yanında Ermenileri anlatan küçük çaplı bir
      kitabı bana takdim etti. Latin harflerle Türkçe yazılmıştı. Kitabı okudum.
      Ancak bu kitapta Ermenilerin kökeni hakkında bir fikre ulaşamadım. Vatanları
      hakkında ise, Hint-Avrupa, Anadolu, Kenan Ülkesi ( İbrani yurdu ), Balkan’lar
      derken karışık bir durumla karşılaştım.

      Araştırma kitabım “Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru”
      adlı eserde bu ve benzeri sohbetlerdeki bilgi ve istihbarat niteliğindeki
      duyumların hiçbirini yazmadım. Amacım polemik yaratmak ve birilerini istismar
      etmek değildi. Bu hem etik kurallara hem de vicdan sınırlarını zorlardı. Ancak
      anlaşılmaktadır ki, bu tür münasebetlerde artık bizde muhataplarımızın metodunu
      kullanmak zorundayız. Bu bakımdan Ermenilerin Rize-Hemşin ve doğuya doğru
      Batum’a kadar yaşamakta olan Hemşin halkı üzerinde “Etnik Ayrılık” boyutunda
      gizli faaliyetlerini bilmekteyiz. Yöresel Hemşin şivesi içindeki bazı Ermenice
      kelimelerin varlığı bilinmektedir. Bunu yadsımak mümkün değildir. Bunun üç
      önemli ayağı vardır. Dini telkin ve vaazlar yoluyla bugünkü Hemşinlilerin
      ataları olan Arsak-Partlar( Saka’ların bir kolu) Oğuz’un Gregoryen mezhebine
      bağlı Hristiyandılar. Nur saçan Aziz Greguvar Oğuz Türkü idi. Zamanla Oğuzlar
      içinde Ortodoks ve Gregoryen mezhepler çatışması doğdu. Bu iktidar mücadelesine
      dönüştü. Hem bu konu hemde Ermenilerin Bizans’la olan sorunlarını aşmak için,
      M.S 632’de “Divin Konseyi” toplandı. Ermeniler tarihlerinde soykırımını
      Bizans’tan görmüştür. M.S 200.yıllarda Balkanlara sürgün edilen 170 bin Ermeni
      Bizans İmparatoru emri ile katledilmişlerdir. Bu konseyde alınan karalar
      gereğince; Oğuz’un Gregoryan boyları Erivan’daki Ermeni Kilisesi’ne, Oğuz’un
      Ortodoks olan boyları ise, Tiflis’teki Gürcü Ortodoks kilisesine bağlandı.

      Bugünkü Hemşinliler Oğuz’un Üçoklar boyuna mensup
      ,Bayındır koluna intisap ederler. Ermeniler Hristiyan dinini Türklere Ermenice
      anlattıkları için Türk boyları içinde Ermenice kelimelerle Türkçe Dil
      bilgisinde (Grameri) uygun bir ağız ortaya çıkarmıştır. Doç.Dr. Turgut Günay,
      “Rize ili ve Ağızları” isimli kitapta; Hemşinliler’in Balkar Türkü olduklarını,
      ‘’Göçebe ve koyuncu Türkleridir” demektedir. Ayrıca yazar “Hemşinlilerin
      Başkurt ve Kazak Türklerinin geleneklerini yaşatıyor olmasını, bunların
      köklerinin Türk olduğunu göstermektedir” diyor. Düğünde, damat evinde koç
      istenmesi, damada şekerleme baklava vs. ikram edilmesi , eski Türk
      geleneklerdendir. Bu durum bu gün halen Hemşin toplumunda yaşatılmaktadır

      Hemşinliler çok iyi at binerler. Yayla düğünlerinde at
      yarışları düzenlenir. Bu yarışlarda usta biniciler atın kuyruğunu “gopça”
      şeklinde bağlarlardı. Bu gelenek Malazgirt savaşında Alparslan; süvarilerine bu
      şekilde bağlamalarını emreder. Savaş sırasında Bizans Ordusu içindeki Kıpçak,
      Kuman ve Bulgar Türkleri bunu görünce ; “ Bunlar Türk, biz bizden olanlarla mı
      savaşıyoruz” diyerek saflarını değiştirmişlerdir. Doğu Karadeniz’de Hemşin
      köylerinin pek çoğunda “cirit düzleri” nin olması bunu kanıtlayan yerlerdir.
      Ayrıca İngiliz Kraliyet askeri tarihçisi William David Allen “Kafkasya
      Harekatı” Türk-Rus savaşlarının tarihi adlı eserinde; Kars’ın Ruslar tarafından
      kuşatıldığında Gazi Ahmet Muhtar Paşa çok hızlı hareket edebilen gayri nizami
      bir seçkin süvari birliği oluşturulmasını ister. İşte bu gençler Hemşin’den
      seçilir. Ali Reis öncülüğünde o güne kadar hiçbir savaşta görülmemiş bir
      taktikle, düşmanın (cephenin) arka planlarına sarkarak lojistik imkanlar,
      yatakhaneler ve yemekhaneler tahrip ediliyor. W.Allen bunun tarihte ilk
      “gerilla usulü savaş” taktiği olduğu ve Hemşin gençlerinin cesaretini
      hayranlıkla anlatıyor. Ayrıca geçmişte bununla ilgili Hemşin’de bir espri
      vardır. “Ata binemeyen Hemşin gencine kız vermezler” derlerdi. Ata iyi binene
      lakap olarak “Polo” denir. Bu isimde kişiler halen mevcuttur. Ayrıca Amerika’da
      yine at üstünde oynayan Polo Sporu geliştirilmiştir. Oyunun menşei OrtaAsya
      Türklüğüdür.

      Her Hemşin ailesinde mutlaka bir cirit yapabilen biri
      olurdu. Diğer bir at sporu ise; atla sürüden kuzu yada oğlak kapmadır. Bunun
      benzerini Kazakistan’ın eski başkenti Almaata’da seyrettim. Hemşin düğünlerinde
      at yarışları düzenlenirdi. Şimdilerde at sayısı çok azaldı. Bu yarışlarda ilk
      dört sırayı alan atlar, kırmızı,sarı, yeşil ve sonuncu olan siyah renkte şal ve
      yazma hediyeler atın boynuna takılırdı. Bu renkler Türk/Türkmen milli renkleri
      gibidir. Kilimlerde/Keçelerde, işlenen yün çoraplarda ve yazmalarda bu renkler
      çok belirgindir.

      Bir insanın doğuştan milliyetini seçmek yada tercih
      etmek gibi bir yeteneği yoktur. Irk “insan türünün nispeten sabit biyolojik
      özellikleriyle oluşur” diyor L.N. Gumilev. Bu ünlü Rus tarihçisi tarihe önemli
      bir gerçeği not düşmüştür. “1800’lü yıllarda Kuzey Kafkasya ‘da ki (Batum,Hopa,
      Ahiska,Poti vs) gibi yerlerdeki Hemşinliler, Ermeniler tarafından asimile
      edilmeye çalışılmıştır. “ diyor. O halde şöyle bir soru sorma hakkımız doğal
      olarak ortaya çıkmaktadır

      -Kendilerinden olan birilerini neden asimile etmeye
      kalkışsınlar ki? İşte hakikat burada kendisini açığa çıkarmaktadır.

      Ne var ki aynı yüzyıllar da Osmanlı’nın hiçte böyle bir
      etnik derdi olmamıştır. Dinsel bir baskıda yapmadığı bilinmektedir. Artık her
      şeye rağmen gerçekler gün ışığı gibi ortadadır. İdolojik ve politik taleplerle
      ırk veya soy tayini yapılamaz. Bu oynanan oyunu ne zaman fark edeceğiz? Bugün
      bize dayatılan Ermeni sorunu değil. Sorun bir Türkiye/Türk sorunudur. O da
      Türkiye’den Türkleri çıkarmaktır. Sorunun başlangıçtaki esas ayağı “şark
      sorunu” dur. Bunun da arka planında Hıristiyan Batı vardır. Batı, Kafkasya’daki
      politikalarını “hep Ermenilerin sırtından uygulamaya kalkmıştır.” Eski general,
      sonra İstanbul’da Büyükelçi olan Rus komutan V.Mayevsky; Bir yabancı elçinin
      gözüyle ‘’Ermeni Sorunu’’ isimli hatıra eserde; “Doğuda olup bitenleri
      seyrettik. Gerçekleri söylemek gerekirse; Ermeni çetelerinin Müslüman Türklere
      yaptıkları insanlık dışı şeylerdi. Artık bugün bunu söylemek bir insanlık
      vazifesidir” diyerek, doğudaki olaylarda asil Türk milletinin masum ve mağdur
      taraf olduğunu itiraf etmiştir. Oysa Türkler ve Ermeniler asırlarca yan yana,
      iç içe aynı sahalarda barış içinde yaşamışlardır. Kafkasya’da Kıpçak
      İmparatorluğu zamanında Ermeniler gayet hür ve huzur içinde yaşamışlardır.
      Ermeniler en büyük Edebi eserlerini verdikleri “Kıpçak Ermencesi” ile en parlak dönemini yaşamıştır.
      Hatta bugün çoğu kez sahiplenmeye kalktıkları “Sarı Gelin” Türküsü aslında Kıpçak
      Türklerinden kalmıştır. Özü Türk ve Türkçedir. Zaten geçmişte ve günümüzde Türk
      sanat musikisinde çok güçlü Ermeni icra ve saz sanatçılarını görmekteyiz.
      Toplumumuzda bundan dolayı bir rahatsızlık duyulmamaktadır.
      Vatanseverlik tarihin yetki alanına girer. Bu yüzdendir
      ki, yurdunuzu sevmeden, atalarınızı sevmeden , saygı duymadan, halkınızı,
      milletinizi sevemezsiniz. Kimse halkını ve topraklarını sevmekle de kınanamaz,
      suçlanamaz. Ancak bunu şovenizme vardırmamak gerekir.

      Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
      MİLLİYET GAZETESİ
      DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Mesaj 4 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Asırlardır komşularımız olan Gürcüler bugün bile
      Hemşinlilere “Sumehi” Üçoklular demektedirler. Cumhuriyet kurulduktan sonra
      uzun yıllar Türkler serbestçe Gürcistan’a geçerlerdi. Batum’a geçişler “Hudut
      Tahdit Komisyonu” nezaretinde serbestti. Batum’a gidilir serbest ticaret
      yapılırdı. Bu maksatla Hemşin mal (koyun) sahipleri kışı kışlamak için Batum’a
      giderlerdi. Buradaki halk; Hemşinlilere, “Türkmenler kışlamaya geldi” derlerdi.
      Yine Artvin’in Ardanuç ilçesinden sürülerle yayla vaktinde, Üçırmak köyünden
      geçilirken, köyün ileri (yaşlı) gelenleri, “yayla vakti geldi, koç burunlu
      Türkmenler yaylaya çıkıyorlar” diye söylerlerdi. Yine başka bir belgede
      Hemşinlilerin Türk olduğunu bize kanıtlamaktadır. Şöyle ki; bugün bile her
      Hemşin evi giriş kapısı üzerinde Koç boynuzu asılıdır. Bu Türk-Türkmen/Akkoyunlu
      sembolüdür. Türk olmayan hiçbir aile bunu yapmaz. Yakın tarihlere kadar
      Erivan’da ,Türkler evlerine koç boynuzu asarlarken, Ermeniler ise haç
      (kapılara) asarlardı. Bu durum hanenin (evin), ailenin milliyeti hakkında bilgi
      verirdi. Türkmen tarihçi Agacan Begoğlu (şimdi ABD’de)bir sohbetimizde bu
      bilgileri teyit eder nitelikle, bu geleneğin “Akkoyunlu Türkmenlerinden ve eski
      Türk/Şaman dininden geldiğini; “Koç boynuzunun kötü ruhlardan evi-çadırı
      koruduğunu “ söyledi.

      Yine belge nitelikte diğer bir kanıt ise; Sümerlerden,
      Sakalardan ve Uygur Türkleri’nin de kullandıkları “keçe” dir . Keçe deyip
      geçmeyiniz.Çünkü keçe Türk icadıdır ve başka milletler bilmezlerdi. Bu bakımdan
      tarihte koyunu ilk kez evcilleştiren ve onun hertürlü ürününden faydalananlar
      Türklerdir. Keza at yine Türkler tarafından insanoğlunun hizmetine girmiştir.
      Bu bilgi ve belgeleri Fransız tarihçi-elçi Fernard Grenard ‘’ Asya’nın
      Yükselişi ve Düşüşü’’ adlı eserde sunmaktadır. Bu iki canlı, yakın zamanlara
      kadar bugün ki Hemşinlilerin en önemli varlık sebebiydi. Hemşinliler bu Türk
      Keçesini halen bugün yaşatmaktadırlar. Bilhassa yaylalarda, göçerken en çok
      sağlıklı yün ürünüdür. Macar tarihçi Czegledy. “Keçe Türk olmanın mührü
      gibidir” demektedir. Daha sonra başta Araplar ve diğer doğu halkları da keçe
      kullanmayı Türklerden öğrenmiştir.

      Doğu Karadeniz’de hemen her evin yanında Serander denen
      ahşaptan yapılmış ve dört ana direk üzerinde yükselen yapı, bu direklerin
      radyal ( temelden bağlantılı) olarak irtibatlıdır. Şimdilerde sebze, meyve,
      kışlık yiyecekler buralarda saklanır. Üst bağlantıyı sağlayan yerlerde
      tekerliğe benzer yatay halka vardır. Haşare, böcek, fare vs. buradan
      geçemezler. Ürünler sağlıklı şekilde korunmuş olur. OrtaAsya’da Türkler henüz
      göç etmeden Göktürkler, Uygurlar,Avarlar, sonra Hunların “Serandar”
      kullandıkları, ve bunların Uygur mimarı tarzı ile yapılmış olduğu
      bilinmektedir.

      Ser-Ander: Sahipsiz baş, garip/yalnız baş anlamındadır.
      Göktürkler ölülerini Göktanrı’ya adarlardı. O yüzden ölünün kötü ruhlardan arınması
      için 40 gün bu “serandar” lerde bekletirlerdi. İşte günümüzde “kırkı çıktı”
      kültürel veya dinsel rituel bu gerçekten kaynaklanmaktadır. Hemen bu konuya
      yakın önemli bir durum ise; Biz Hemşinliler, ölüleri için çok ağlarlar. Kadın,
      çoluk-çocuk, herkes yüksek sesle, neredeyse bağırarak bazen kendi yüzlerini
      tırnaklamak suretiyle kan akıtırlar. Bunu göz yaşıyla silerler. Ayrıca ölüye
      ait elbiseleri ortaya koyarak, onun üzerine saatlerce ağıtlar söylenir. Buna
      “kovuş” denir. Türkçemizdeki Kov-mak fiilinden türemiştir. Eski Türk Şaman
      dininde kötü ruhların ölüden ayrılması için bağırarak feryat etmedir. Bu ve
      benzeri durumları cenup(güney) Türkmenlerinde görmek mümkündür. Kovuş’taki
      ‘’uş’’ eki Türkçedeki mastar eki olan ‘’–mek –mak’’ eki ile aynıdır. Bu ise
      eski Türkçede ( Çuvaş, Avarca/Hun dili) görülmektedir. Bu bilgiler
      Hemşinlilerin çok eski bir Türk kavmi olduğunu işaret etmektedir.

      Asya’dan göç eden (M.ö. 380)ilk Türk kafileleri Doğu
      Karadeniz’e yerleşmiştir. Yörede halen bugün yaşatılan atmacacılık /atmaca avı
      yine Avar Türklerinden intikal eden bir Türk geleneğidir.

      Saha çalışması sırasında Yığılı yaylalarından (
      Ardahan, Göle yakınları) Ardala yaylasında evlerine su getiren çocuklara,
      yaşlılar suya gönderirken; “Bizim sudan getir, Ermeninin suyundan getirme”
      derler. Yaylada iki su kaynağı vardır. Bir zamanlar Ermeniler burada yaylacılık
      yaparmış. Bu emir bir gerçeği ifade ediyor. Sosyolojik olarak “ kendini tarif
      ve aidiyet duygusunu öne sürüyor. Günümüzde bunun sosyolojik açıklaması
      “milliyet bilinci” dir. Hemşin halkı gerçekten derin bir halktır. Son otuz
      yıllık hızlı değişimi ideolojik ve siyasi tercihleriyle ilginç görüntüler de
      veriyor. Teknoloji ve sanayinin gelişmesi ister istemez ciddi kültürel
      değişiklikler ve beraberinde kültürel sapmaları da getirmiştir. Hemşin kültürü
      geleneksellikle modernlik arasında sıkışıp kalmıştır. Okuma oranı belki de
      Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Ancak bu cehalet ve geriliği önlemede
      doğru orantılı değildir. Ne yazık ki, Hemşin toplumunda “okumuş cahiller” de
      çoktur. Hemşin aydını ve gençliği bugün yaşadığı coğrafyayı iyi algılamak
      zorundadır. İşte o zaman Kafkasya’nın kavimler kapısı bu bölgesinde çirkin
      siyasi hesapların analizini daha gerçekçi olarak yapabilir.

      Hemşin konusu veya Hemşinlilerin kim olduğunun
      anlaşılması için okuyucuların şunu önemle bilmelerini isterim. Bugün “Hemşin”
      kelimesi herhangi bir kavmi, budun/etnik veya ırkı tarif etmiyor, etmez de.
      Sonra Hemşin o kadar çok kavim ve boylara “yurtluk” olmuştur ki, içlerinden her
      hangi biri ,Hemşin bizimdir diyemez. Hemşin sanıldığı kadar da küçük bir alan
      değildir. Trabzon’un Of ilçesinin doğusundan ,Batum ve Artvin’in Borçka ilçesi
      hudutlarına kadar uzanmaktadır. Bu geniş alanda sadece tek bir kavmin yada
      ırkın yaşadığını, geçmişte iddia etmek gerçekçi ve akılcı bir yaklaşım
      değildir. Bu anlamda 1489’a kadar bu bölgede Hemşin ve civarında Ermenilerin
      yaşadıkları bilinmektedir. Zaten Osmanlılar 1461’den beri bölgeye yavaş yavaş
      egemen olmaya başlamışlardır. Bölgeye göçlerle gelen Türkmen bölükleri Ermenilerin
      bu yörelerdeki hakimiyetlerine son vermiştir. Ermeni krallığı 1492 de fiilen
      kalkmıştır. Ermeni ileri gelenler Türkmen ordusu askeri komutanlarına yakın
      durmak suretiyle onları damat edinmek yoluyla güvenliklerini sağlama
      almışlardır. Pontus Devletine ve Gürcülere karşı Türkmenlerden büyük bir askeri
      birlik meydana getirmişlerdir. Bu evlilikler yine Türkmen aile içinde, anneden
      Ermenice kelimelerin geçtiği bir vakadır. Yine bu anlamda ekilecek tarla ve
      mera (otlak) gibi yerlerin hediye şeklinde sunulduğu biliniyor. Bu ortak
      alanlardaki yaşam, doğal olarak konuşulan dilleri karşılıklı olarak
      etkilemiştir. Türkçe’den Ermenice’ye , Ermenice’den Türkçe’ye ciddi kelime
      transferlerini görmekteyiz. H.Açaryan 1902’ de Ermenice’ye geçen Türkçe kelimelerinin
      envanterini çıkarmıştır. 4232 Türkçe kelime Ermenice’nin içindedir. Bunu
      günümüzde Ermenilerin Türkçe’ye ne kadar hakim olduklarından anlıyoruz. Rusya
      gezisinde Sochi ve Tuyapse sahil şehirlerindeki Ermenilerin yoğunlukla Türkçe
      konuştuklarına şahit oldum. Tuyapse şehrinde misafir olduğum Ermeni Rafik’ın
      babaannesi yemekten sonra yaptığımız sohbette, “Hopa, Kemalpaşa, Batum ve
      buradan batıya doğru Hemşinliler Türktürler. Bizimle çok düşmanlıkları
      oldu.Bizi öldürdüler. Yukarıda (?) buğdaylarımızı yaktınız. Sizler Mustafa
      Kemal’in çocuklarısınız” demişti. Erivan’a giden bir Türk asla sıkıntı çekmez.
      Çünkü konuşsanız sizi anlayan pek çok insana rastlarsınız. Ünlü gezgin tarihçi
      Aleksander Dumas “Kafkasya Seyahatleri” adlı eserde, “Erivan’a vardığımda
      Arapça,Türkçe,Farsça,Gürcüce,Rusça karışığı bir karmakarışık dille karşılaştım”
      demektedir. Doğrudur. Çünkü Kafkasya’da diller o kadar iç içe girmiştir ki, dil
      bir kavmi yada soyu tarif etmekten uzaktır. Arap gezgin ve tarihçi Dimaşki
      (Şamlı) “1260 yılında Kafkas’da üçyüz lisan ile danışılırdı” demekten kendini
      alamamıştır. Bu yüzden bu coğrafya’ya Tarihçiler “Diller Dağı” ya da “Kavimler
      Kapısı” demişlerdir. Tüm bu nedenlerden dolayı Fransız dilci (etimolog) ve
      arkeolog J.De Morgan “Merkezi Kafkasya’da dil bir kavmi tarif etmek için başlı
      başına bir sebep değildir” demektedir. Tam da bu yıllarda bu karışıklığı önlemek için
      Kaşgarlı Mahmut ilk Türk Lügatını yazmak zorunda kalmıştır. Tüm bu bilgileri ve
      nazariyeleri de göz önüne alarak, Hemşin Şivesi içindeki Ermenice kelimelerin
      bulunmasından ötürü onları Ermenilikle itham etmek büyük bir haksızlıktır. Oysa
      Ermeniler asırlardır Türkçe ön isim ve Soyadlarını bir sakınca görmeden
      kullanıyorlar. Biz Türkler bunu bir sorun yapmadık. Ya da onlara “siz
      Türk’sünüz” diyen oldu mu?


      Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
      MİLLİYET GAZETESİ
      DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Mesaj 4 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Bugün yerel Hemşin ağzında “ts,tz” gibi sesler, yani
      “eczane” deki “ecz” hecesi gibi. Bu ses Tatar Türkçesi ve Sibirya Türk
      diyalektlerinde (lehçe) görülmektedir. Sivas Cum.Üni.’den Tarihçi Prof.Dr.
      Necati Demir, “Karadeniz’in Kültürel Alt Yapısı” isimli eserinde; aslında
      Avarlar,Hunlar tarafından kullanılan bugün Türkçemizde “peltek z” sesi denen
      “ts” “tz” seslerin Hemşin ağzında yaşadığını belirterek, “Hemşinliler Avarca,
      Hun dili (Çuvaş ağırlık) karışımı bir Türkçe ile konuşmaktadırlar” demektedir.
      Dil medeniyetin ilk kaynağıdır. Allah’ın insanoğluna en büyük armağanı aslında
      dildir. Bu olmasaydı insanoğlu bugünkü medeniyetleri, uygar toplumu ortaya
      getiremezdi. “Toplumlarda bilinç tarihle oluşur. Tarih, kültür ve değerler
      sürecidir. Tarihini bilmeyen veya önemsemeyen toplumlar gelecekte “sürü” halini
      alırlar,” diyen Prof.Dr. Yumni SEZEN’e hak vermemek mümkün değildir. Nereden
      geldiğini bilmeyenler için, nereye varmak istediklerinin hiçbir önemi yoktur.
      Çünkü bu gibilerin ellerinde gelecek ile ilgili ciddi ve sağlıklı bir ‘’yol
      haritası’’ olamaz.

      Yeni yüzyılda Türk olmak ve Türk kalmak çok büyük
      zorlukları da beraberinde taşımaktadır. Ulus devletler küresel işgalci ve
      emperyalist güçler tarafından etnik ayrışmaya özendirilerek milli devletleri
      parçalama süreci başlatılmıştır. Bu konunun dozunun artarak devam etmesi biraz
      da küreselleşme ile doğrudan alakalıdır. Oysa Batı, geçmişte ve bugün Ermeni
      konusunda asla samimi olmamıştır. Bundan sonrada olamazlar. Amerikalı tarihçi
      Prof.Dr. Justin Mc.Carthy 2005 yılında Ankara’da verdiği konferansta;
      “Ermeniler Rusların gönüllü ajanları idi. Aslında tehcir öncesi ve sonrası
      Türklerin acıları Ermenilerden kat kat daha fazladır” diyerek konunun bugünkü
      siyasi ve ideolojik boyutunu da ortaya koymuştur. Gazetenizde tanıtımı yapılan
      H.H Simonian’a ait “The Hemshin” kitabı Amerika’ da basılmıştır. Ancak henüz
      Türkçeye çevrilmemiştir. Ben bir arkadaş vasıtasıyla içeriğinden biraz olsun
      haberim oldu. Hatta benim kitabım “Hemşin’in Köklerine Doğru”dan iki yerde
      kaynak gösterilerek alıntı yapmıştır. Kitap üzerinde Amerika’daki Ermeni
      Diosporasının etkili olup olmadığı bilgisine şimdilik sahip değilim. Ancak
      Avrupa ve ABD’ de diaspora bazı Hemşin gençlerini bularak bunlara daha çok
      maddi imkanlar teklif edilerek, etnik köklerinin medya-gazete vs de beyan
      etmelerini ,etnik müzik yaparak, etnik tiyatro ve folklorik çalışma yaparak
      “işte Hemşinliler Ermenilere benziyor” dedirtmek şeklinde kamuoyu yaratma
      gayretindedirler.

      Buradaki asıl amaç Ermenilerce saklanmaktadır. Onların
      esas amacı; “ denizden denize büyük Ermenistan” dır. Bu konuda komşumuz
      Gürcistan’da rahatsızlık duyuyor. Batum’un Ermeni toprağı olduğu saçmalığını
      öne sürüyorlar. Bu bağlamda yazıya giriş yaparken İst. Kumkapı’da ki Ermeni
      kilisesinde A.S’ nin 2002 yılında Hemşin’de dahil olmak üzere otuz milyon dolar
      harcadıklarını bana beyan etmiştir.Onyedi ülkede Türkiye aleyhine faaliyetler
      yaptıklarını , Lübnan’dan Amerika’ya kadar “gönüllü gruplar” oluşturduklarını
      anlattı. Ayrıca Hopa Hemşinli Ö.A’ya “Momi” filmini çevirttiklerini ve
      kendisine elli bin dolar verdiklerini, Erivan’daki “Ermeni Film Haftası”
      nedeniyle filmin gösterildiği ve mansiyona layık görüldüğü tarafıma
      anlatılmıştır. Avrupa’daki Hemşin gençlerinin oluşturduğu Tiyatro Grubu,
      Ermeniler tarafından finanse edilerek yine Erivan’daki “Tiyatro Günleri”
      kapsamında Belçika’nın başkenti Brüksel’ den uçakla Erivan’a gönderildiler.
      Kimi üniversite öğrencilerine burs , kalacak yer ve arkadaş göstererek Hemşin
      gençleri yurt dışında veya İstanbul ‘da bu tür tuzaklara düşürülmektedir. Artık
      bilinen bir metod haline gelen ve çeşitli devletlerin istihbarat örgütlerinin
      kullandığı basit yöntemler Hemşinli gençler için de uygulanmaktadır. Çeşitli
      vaatlerle elde edilen kişilere sosyal statü/kariyer ve para vererek, günü geldiğinde
      bu kişileri medya üzerinden yazılı ve görsel beyanatlar verdirmek yolu ile
      üniter devlet içinde yapay sorunlar çıkarmak artık bilinen tutumlardır. Aslında
      bütün bunlar bir büyük senaryonun ve stratejinin parçalarıdır. Artık bu ve
      benzeri gerçekleri Hemşin ve tüm kamuoyunun bilmesinde fayda vardır. Etnik
      tuzaklara karşı tüm halkımızın uyanık bulunması gerekir. Şunu hatırlatmakta
      yarar görüyorum; koca bir Yugoslavya devleti etnik kökenler üzerinden
      parçalandı. Ancak çizilen yeni harita ve devletçikler ,yeraltı zenginliklerine
      göre dizayn edildi sömürgeciler tarafından. Akıl sahiplerinin buradan önemli
      dersler çıkarması gerekmez mi?

      Değerli okurlar; üstteki satırlarda “Hemşin”
      kelimesinin bir kavim yada ırk tanımını vermediğini bugün itibariyle
      anlatmıştık. Şimdi yazacaklarımı ve tüm yazıyı kesip bir dosyada evinizde veya
      işyerinizde saklayın. Eğer mümkünse zaman zaman tekrar okuyup bu gerçekleri
      yeni baştan hatırlayınız. Dostlarınıza ve çevrenize anlatınız.

      Hemşin kelimesi eski harflerle “Hamsın” diye yazılır.
      Türkçedeki sesli (ünlü) dönüşümü nedeniyle “Hemşin” olarak okunabilir. Biz
      tarih atlaslarında böyle bir yere rastlıyoruz. Bu yer şimdiki Bağdat’ın kuzey
      doğusuna düşmektedir. Horasan, Hamedan.Şimdi İran’ın olan eski Türkmenistan
      topraklarıdır bu yerler. Hamedan “güneşler ülkesi” demektir. Biz Hemşinliler
      kendi içimizde “hamşetzi” deriz. Hamedan’ı çağrıştıran “güneşler ülkesinden /
      güneşli’den manaları vardır. Bilindiği gibi ülkemizin pek çok yerinde “güneşli”
      ismi ile yer vardır. Hemşin şivesi ile “güneşli=günaş-i “ şeklindedir. Bu şekli
      ile bayanlarda da isim olmuştur. “i” yer bildiren bir takıdır. Arapça ve
      Farsça’da bulamadım. Türkçe’den başka bir dilde de yoktur. Tatar tarihçi Mır
      Fatih Zekiyev, ünlü eseri “Türkler ve Tatarların tarihi” adlı eserde, işte bu
      Hamsin Türk/Türkmen boyunu 27. Halkada sıralamaktadır. Görüldüğü gibi bugünkü
      Hemşin ismi M.S 650 lerden beri bilinmektedir. Kelime tamamen Türkçedir. Bu
      bilgi Hemşinlilerin Oğuz/Türkmen soyundan geldiğini , Hemşine’de bu ismi
      Hemşinli Oğuz Türklerinin verdiği gün ışığına çıkmıştır.Dede Korkut
      Oğuznağmeleri’nde; Hamşetzi’lerin , Hamedan’dan gelen, ‘’ Horosan’dan göç
      ederek doğu Anadolu Alagöz, Nahçıvan ve Iğdır bölgelerine gelmiş Müslüman
      Türkmen bölüğü’’ olarak bahsedilmektedir. Bu yerlerden daha kuzeye Azerbaycan
      Gence ve Dağıstan’a kadar ulaşan Hemşin mensupları vardır . Dağıstan partiyası
      Vayiçler bu gruptandırlar. Yine Hopa’daki Tatarlar Kuzey Kafkasya’dan intikal
      eden Türk unsurlardır. Karabacaklar sülalesi Maraş ve Osmaniye civarından gelen
      Türkmen soylu (Maraşlılar) ailelerdir.

      Prof.Dr.M.F. Zekiev’in orjinal (Tatarca metinde)
      baskısında ‘’Türkler ve Tatarlar’ın Tarihi’’ adlı kitapta harita No.3’te
      verilen liste ve gösterilen yerde 27.sırada “Hamşeni Türkmenleri” olarak sözü
      edilen boy ve yerler ise Hamedan/Horosan bölgesinin biraz güneyidir. Zaten
      büyüklerimiz; “oğul biz Horasan’dan gelmiş Oğuz Türklarındanız” derlerdi.
      Hemşin boyu içinde Türkmen Ali, Türkmen’in Hatice gibi geçmişin izlerini bulmak
      mümkündür. Ayrıca şunu da dikkate almak zorundayız. Hemşin ve yöresinde
      Avarlar,(Hunlar) Hazar Türkleri, Kıpçaklar ve Kuman (Koman) Ağaçeri, Çepni
      Türklerinin yaşadıklarını bilmekteyiz. Peki bunların bugünkü bakiyeleri
      kimlerdir? Meselesinin özü anlaşılmaktadır. Ermeniler konuyu saptırıyorlar. Buna
      halk deyimi ile; “bulanık suda balık avlamak” denir. Peki ya Ermeniler
      arşivlerini, kütüphanelerini ve kilise (papazların notları) andaçlarını neden
      açmıyorlar? Merak etmeyin gerçek belgelerin yerlerine uydurulmuş ve sahteleri
      konunca ancak o zaman bu yerlerde akademik araştırmalara izin verirler.

      Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
      MİLLİYET GAZETESİ
      DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Mesaj 3 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Diğer bir önemli husus Hopa Hemşinlilerinde görmek
      mümkündür. Orta Asya’dan, Anayurt’dan göç edildiğinde, az önce anlattığım
      yerlerden göçerek adına Hemşin dediğimiz yerlere gelince, ilk çadırın kurulduğu
      yere (yurt) biz Hemşinliler; “Higoba” deriz. Hig:baş, oba:oba, çadır,
      Higoba:Başçadır, başocak demektir. Bu boyun baş evi-hanesi demektir. Bu kelime
      özbe öz Türkçedir. 1.si OrtaAsya’da, 2.si Hopa’da,3. ise Düzce- Akçakoca’dadır.
      ( 93 Harbinden sonra Rus esaretinden kaçabilen). Biz Türkler bu Türkçe ismi
      gittiğimiz her yere bir Türk damgası olarak vurmuşuzdur. İbni Fadlan’dan
      faydalanarak aktaran Prof.Dr . A.Nimet Kurat; “Horosan Emiri’nin Hatunu
      süslenip, hakan ve misafirler önüne çıktığı zaman üzerine paralar serpilirdi”.
      Bu gelenek Türkmenlerde asırlardır devam ediyor. Gelin, damat evine (otağa) geldiğinde

      paralar saçılır. Günümüzde bu gelenek, Hemşin Türklerinde halen devam etmekte
      olan Türk Kültürünün derin izleriden biri olarak yaşatılmaktadır.

      Aldous Huxley; ‘’Geçmişini öğreneceksin ve bu seni
      öfkelendirecek’’ diyor. Bunun gibi tüm bu gerçekler işbirlikçi ve yalakalık
      yapan birilerini öfkelendirecek. Ama hiçbir önemi yok. Hemşin boyunu itham ve
      töhmet altında tutan soysuz ve sefillerin eğer ardamarları çatlamamışsa, bir
      vicdan muhasebesi yapmalarının tam da zamanıdır. Rus Tarihçisi M.İ Karamzin, “
      Tarih bir noktada halkların kutsal kitabı gibidir“ der. O yüzden kendi
      kutsalımızı başkalarına yazdırmayalım. Zaten biz Hemşinliler kimliğimizi
      biliyoruz. Yeni bir kimlik, yeni bir kan ( ırk ) arayışı içinde değiliz. 21.
      Asırda halen kendisine soy ya da ‘’kahraman ırk’’ arayan varsa, bırakınız
      bunlar soysuz kalsınlar. Biz kendimizi biliriz bilmesine de, ancak başkaları
      bizim kim olduğumuzu biliyor mu? Hemşin toplumunda kendini bilmeyenler, konuyu
      eskinin ideolojik sapmalarıyla yönlendirmek isteyen marjinaller vardır.
      Geçmişte her ne şekilde ise otorite veya devlete kin ve öfke ile bakanlar,
      bugünkü davranış biçimleriyle etnik bölücülüğe yardımcı olmaktadırlar. İşte bu
      noktada bir tarihçinin görevi olayların arka planını ve tarih sahnesinde rol
      alanların niyetlerini de çözebilmektir. Maksadım kimseyi zan altına sokmak
      değildir. Ama ne yazık ki bunlar birer gerçektir. Bu yolda her hangi bir dahli
      olmayan, gafleti olmayan tertemiz insanları tenzih ederim.

      Bugün dünyaya zorla dayatılan küresel stratejinin
      uygulaması beraberinde bölgesel etnik ve dini çatışmaları da körüklemektedir.
      Bu tür faaliyetler işbirlikçi ve ajanlar tarafından üst düzeylere çıkarılır.
      Kendisine hiçbir insiyatif tanınmayan Türk ve İslam coğrafyası top yekün bir
      dönüşüm projesiyle karşı karşıya gelmiştir. Ancak ümid edilir ki,
      S.Huntıgton’ın “Medeniyetler çatışması” tezi asla gerçekleşmez. Pentago’nun
      “yeni harita”sında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümü “büyük
      Ermenistan” olarak gösterilmektedir. Bunların elbette bir anlamı ve hedefi
      vardır. Bu yazıyı konu alan Hemşin ve çevresi de “Büyük Ermenistan” içerisinde
      gösteriliyor. Bu uğurda çok ciddi paralar harcanmaktadır. Ancak bu paralar Ermenilere
      ABD vakıfları ve AB kaynaklı fonlardan temin edilmektedir. Amerikalı yazar
      David L.Robb ‘’ Hollywood Operasyonları’’ adlı eserinde; ‘’ Tarihi değiştirmek
      Pentagon için yeni bir şey değil. Bunu flimler aracılığıyla yıllardır
      yapıyorlar. Hollywood’un kanunlarını CİA ve Pentagon yazıyor’’ demektedir.
      Günümüzde aynı yönteme Ermenilerinde başvurduğunu görmekteyiz. Bu tahribatlara
      karşı toplum olarak bilgi ve algılarımızı geliştirmek zorundayız. G.Soros’un
      Açık Toplum Vakfı; Türkiye‘de toplumun sosyal dokusunu bozacak faaliyetlerin
      odağı haline gelmiştir. Bilimsellik veya akademik ünvanlı öğretim görevlileri
      sözüm ona bazı üniversitelerde “Türkiye Toplumunu Dönüştürme” projesinde
      işbirliği içerisindedirler. Söz konusu bir üniversite tüm imkanlarını bu yola
      seferber etmiştir. Mozaikçi- Etnik bölücü konferanslar ve seminerler bu
      kuruluşun salonlarında yapılmaktadır. Türkiye ve Türklere hakaret ve küfürler
      edilmektedir. Değerli okurlar, Atatürk’ün gençliğe hitabesini günde en az bir
      defa okunup düşünülmesi gereken zor bir dönemdeyiz. Bunu içimiz sızlasa da
      söylemeyi kendime tarihi bir görev olarak addediyorum. Şunu da belirtmek
      zarureti doğdu. Eğer bir toplumda tarihe karşı artan bir ilgi var ise ; bu
      durum insanların gelecekle ilgili korku ve endişelerinden kaynaklanmaktadır.

      Yazımın bu son bölümünde birazcık olsun Ermenilerden
      söz etmek isterim; Batılı tarihçilerin Ermenileri “Kitab-i Mukaddes”e
      dayandırmak ve oradan bir soy/ırk tespit etme gayretine girdiklerini müşaade
      etmekteyiz. Ermeniler ilk yaşadıkları yerlere göre; Asuriler URARTU, İbraniler
      ARARAT ,Aramiler ise onları HARMiNYAP (yüksek ülke-memleket insanları ) diye
      tanımlamışlardır. Bunların hiçbiri bir soy yada köken tanımı değildir. DARİUS
      kitabelerinde bu bölgeye “yukarı memleket” anlamında “ARMENİ” denmiştir. Ne
      gariptir ki burada da yine kavmi/ırkı tarif göremiyoruz. Fars dilinde
      “Armen/Ermen=çiftçi, ekip-biçen anlamındadır. Peki, o halde kimdir bu
      Ermeniler? Nereden gelip, nereye koşuyorlar ?

      M.Ö 248’de Hazar ve Kafkasya’nın belli bölümleri Part-Arsaklı
      (Saka Türk-Part boyundan) devletinin egemenlik sahası içindedir. Ermenilerin bu
      topraklarda Ersakalı Türklerle (Oğuzboyları) birlikte yaşadıkları
      bilinmektedir. “Altın Bozkırlar’ın yazarı MESUD-İ (MS 940-957),”Kafkasya’da pek
      çok ülke mevcuttur. Bunların içinde yaşayan millet sayısını ancak Allah bilir”
      diyerek, bu bölgede halkların ne denli iç içe girmiş bir şekilde yaşadıklarını
      bize işaret ediyor.

      M.Brosset “Arkeoloji Raporları ve Ani Örenleri” isimli
      eserinde, Ani’deki Ermenilerin Türkçe konuştuklarını ve bunların atalarının M.Ö
      7.yy da Orta Asya’dan bölgeye intikal eden Saka Türkleridir” demektedir.M.
      Brosset diğer eseri, “Gürcü Tarihi” nde gerçekten günümüze ışık tutacak çok
      önemli bilgi-belge sunmaktadır. Yazar, “Tulum,kemençe,davul/zurna gibi
      enstrümanlar Türk çalgılarıdır. Hiçbir Rum, Ermeni yada Gürcü bu çalgılarla
      çalmazlar. Bunlarla çalınan oyun bilmezler, oynamazlar. Bu yörelerde Lazlar,
      Hemşinli ve Acara Türkleri bu aletlerle çalıp oynarlar” diyerek Lazlar’ın
      Hemşinliler’in ve Acarlar’ın Türklüklerine vurgu yapmaktadır.

      Sosyal antropolog J.DENİKER; “Ermeniler maddi bir çok
      öğeden oluşmuş ve karışık bir ırk kitlesidir. Bunlar; Afgan, Asuri ve Türk
      ırkından oluşmuştur.” diyor. Yine bu konuyla alakalı Prof.Dr.VERMONT;
      Ermenilerin belli bir vatanları olmamıştır. Kafkasya, Ortadoğu ve Anadolu’nun
      çeşitli yerlerinde dağınık şekilde yaşamışlardır” demektedir. Taha Toros “Ali
      Münif Beyin Hatıraları” isimli eserde; “Ermeniler imparatorluk toprakları
      içinde askere alınmazdı. Askerlik çağına gelen Ermeni genci 40 kuruş Bedelat-i
      askeriye öderdi”diyor. Yine bu konu ile ilgili Muhammed Safi’nin, “Rize
      Tahrir-i Öşür Envanteri” adlı Osmanlı arşivlerine dayanarak yaptığı
      araştırmasın da, “Gayri Müslim ve Türk olmayanlar askere alınmazlardı. Bu
      tebalardan hizmet karşılığı cizye vergisi alınırdı” demektedir. Oysa Hemşinli
      hiçbir kişi için böyle bir şey söz konusu değildir. Her Hemşin genci
      askerliğini yapmıştır. Osmanlı’nın ünlü “Kaptan-ı Derya”larından M.Ali Paşa
      Hemşinlidir. Çayeli “Kaptanpaşa” onun ismini taşımaktadır.

      Diğer bir görüş ise ; Ermenilerin Ön-Türk döneminden
      Anadolu’da yaşayan Frigler’den oldukları, ve bunların soy bakımından ise
      Proto-Türk oldukları söylenmektedir. Heredot’ta aynı görüşü paylaşıyor.
      “Giyimleri ve kuşamları onlara benzetmektedirler”.Bu tez daha çok DR. Rıza NUR
      ve onun tüm kütüphane ve belgelerine belli bir dönem sahiplik eden, NİHAL
      ATSIZ’ da aynı görüşü paylaşmaktadır. Atsız, “Ermeniler Turan-i ırktandırlar”
      demektedir. Yine Amerika’da yaşamakta olan Ermeni akademisyen Artun Çebeli;
      yayınladığı “Biz Türküz” isimli makalede, ‘’Ermenilerin Türk soyundan
      geldiğini” savunmuştur. Türklerin Anadoluyu fethettiği Malazgirt Savaşı’nda,
      1071 ‘de Selçuklu Ordusunda beşbin Ermeni genci Bizans’a karşı hangi “Kutsal”
      uğruna Türklerin yanında yer almıştı? Acaba Ermeniler “Eski Turan Kavmi midir?
      Bu noktalarda tarih bugüne açık referanslar sunamıyor mu? Yoksa hedefler ve
      hesaplar bir yerlerde çatışıyor mu? Ya da hangi büyük balıklar, hangi küçükleri
      yutmak istiyor?

      Ünlü düşünür NİETZSCHE şöyle diyor;”Yanlış hareketler
      hafızada kaldığı ve bir iz bıraktığı zaman, yanlışlığı sürdürmek kader olmaktan
      çıkar. Bu nedenledir ki büyük milletler tarihi olayları unutmayanlardır”. Fakat
      biz Türkler unutkan bir millet olduk. Ama birileri hiçbir şeyi unutmuyor. Tarih
      bu coğrafyada ağlarını örüyor. Acaba bu ağlarda hangi şahin avlanmak isteniyor?


      Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
      MİLLİYET GAZETESİ
      DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Mesaj 5 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Osmanlı Devleti her ne sebeple ise Ermenilere karşı çok
      hoşgörülü, sıcak ve sevecen davranmıştır. İlk kez Fatih Sultan Mehmet Han,
      Bursa’dan bir emirname ile getirdiği baş papaza İstanbul’un Kumkapı Semtinde
      1461’de Ermeni Patrikliğini kurdurtmuştur. Eski Bizans döneminde Balkanlara
      sürgün edilen ve bir kısmının Balkanlarda (Bulgaristan) yok.edildiği,

      Ermenilerin kalanlarını İstanbul’a getirtmiştir. Daha sonra Sultan Süleyman Han
      yine Bizans’tan zorla sürgün edilen Kırım Ermenilerini gemilerle tekrar
      İstanbul’a getirip yerleştirmiştir. Halkımızın “93 Harbi” diye bildiği 1877-78
      Türk – Rus savaşını Osmanlı Devleti kaybedince, Ayastefanos (Yeşilköy)
      antlaşması ile Rusya elini çok güçlendirdi. Hem Kafkasya’da ,hem de
      “Balkanların Efendisi” konumunu İngiltere endişeyle karşıladı. O günün büyük
      devletlerini Berlin’de konferans yapmaya davet etti. 13 Haziran 1878’de Alman
      İmparatoru Bismark’ın başkanlığında; İngiltere, Avusturya, Macaristan,Fransa,
      Osmanlı Devleti 64 maddelik bir antlaşma metnini imzaladılar. İşgal edilen
      Kars,Ardahan,Artvin Rusya’nın elinde kaldı. Ayrıca Ermenilerin yaşadığı
      yerlerde ıslahat yapılması istendi.

      İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Eçmiyadzin
      Katolıkosluğu ile birlikte, Rusya’dan “işgal ettikleri Türk topraklarından
      çıkmamasını” talep ettiler. Patrik Varjabetyan Berlin konferansına Ermeni
      heyeti gönderir. “İmparatorluk toprakları içinde Ermeni kızlarının Türk
      gençlerine kaçtığı yada kaçırıldığı şikayet edildi. Tedbir olarak da ; Ermeni
      gençlerin Osmanlının Jandarma Kuvvetleri içinde askerlik yapması konferansta
      sunuldu. Ancak heyet bu isteği de kabul etmedi. Şimdi buradan şu netice
      çıkmaktadır. Evlilikler yoluyla pek çok Ermeni kızı Türklere gelin gelmiştir.
      Bu durum çok ciddi boyutlardadır. Bu yolla annenin dili, yani Ermenice pek çok
      Türk ailesinde konuşulur olmuştur. Bugün bile Anadolu’da, zamanında Ermenilerin
      yaşadığı yerlerde bunların izleri vardır.

      Doğuda Kazim Karabekir Paşa Tehcir yıllarında binlerce
      Ermeni sabisini (çocuk-bebek) ağır yol ve kış şartlardan etkilenir diyerek
      yetimhane ve bakımevlerinde koruma altına alıp, devlet imkanları ile onların
      hayatlarını garanti etmiştir. Bu erdemli davranışı tüm dünya’nın ve bilhassa batının
      (!)dikkatine sunarım. Osmanlı’nın Ermeniler için bütün bu yaptıkları şeylerin
      temel alt yapısı Kültürel ve Sosyolojik sebeplerini sadece insanı ve vicdani
      saiklerle açıklamak mümkün müdür? Bunun analizi ve tespiti daha derin ve yoğun
      bir çalışmayı gerektiriyor.

      Rusya’nın işgalindeki üç vilayette ( Kars, Ardahan,
      Artvin ) 40 yıl boyunca hiç bir Türk askere alınmadı. Her Türk gibi Hemşin
      gençleride 1.5 ruble alınarak askerden men edildiler. Bu kez tam tersi
      Ermeniler askere alındılar. 1905’te Batum’da, Abaza, Laz, Hemşinli ve Acar’a
      Türkleri alenen sokaklarda Ermeni örgütlerince öldürüldüler. Rus ve İngiliz
      askerleri bu olayları seyretti. 1924’te Lenin’in ölümüyle birlikte iktidar
      mücadelesini askeri güçle Stalin eline geçirdi. Batum ve civarında ki Tüm
      Hemşinlileri Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan,Moğolistan sınırlarına kadar
      sürdü. İçişleri yüksek komiseri ünlü BERİA bunları röportajlarında itiraf
      etmiştir; ‘’ Hemşinliler asimile olmadılar. Türk ve Müslüman kimliği terk
      etmeyince sürgün felaketini yaşadılar’’ demiştir. Yüzlercesi açlık ve
      hastalıktan öldü. Üç ay süren tren yolculuğunda gece karanlığında askerler
      tarafından zorla trenden atıldılar. Bu insanlar Türk olmasaydı bu zulüm ve
      işkenceler yapılmazdı. O yüzden bugün bu konu ile mesul olanlar, tarihin arka
      sayfalarına ve ayrıntıdaki gerçeklere lütfen itibar etsinler, o insanların hiç
      değilse, aziz hatırlarına saygı göstersinler. Salt maddi ve şahsi çıkarları
      veya toplumda sosyal bir konum elde etme adına, hiç kimse Hemşin toplumu
      üzerinde çirkin oyunlara girmemelidir. Hemşin’in geleceği üzerine hiç birimizin
      gölge olmaya hakkı yoktur.

      Küçük toplumlar tarih içerisinde hep güçlü bir millete
      (ırk dahil) ve onun içinden büyük kahramanlara kendilerini dayandırmak
      istemişlerdir. “Türkiye Türkleri, kuşkusuz büyük Türk ağacının bugün en sağlam
      dallarından biridir.”diyen Fransız tarihçi Jean Paul Roux; “Bu yaşlı ağaçta
      daha pek çok dal mevcuttur” diyerek Türklerin pek çok kol ve boylarının olduğu
      gerçeğini de açıklamış olmaktadır. Hemşin toplumu tarihin derinliklerinden
      gelen aziz Türk milletinin onurlu bir ögesidir. Etnik değil aslın ana
      unsurlarındandır. Bundan rahatsız olanlar ancak milli tarih bilincinden yoksun,
      işbirlikçi gafiller olabilirler. Tarih içerisinde dünyanın çeşitli
      coğrafyalarında Türk ırkına mensup yüzlerce boylar ve kollar tespit edilmiştir.
      Hemşinlilerde bunlardan sadece biridir.


      Saygılarımla
      Remzi YILMAZ
      Petrol Müh.Araştırmacı / Yazar

      İRT. TEL: 0 (532) 211 09 69[/size]
      " akıl ve gönül ; insan ...

      Mesaj 5 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().