Kızılderililere Selam Olsun

      Kızılderililere Selam Olsun

      18inci yüzyıl Amerika’sında beyazlar, kızılderilileri yurtlarından sürmekte, katletmektedir. Oklara yaylara karşı, toplarla, ateş kusan sopalarla saldırılmaktadır bir ırkın üzerine...Artık o koca kıtanın eski ve tek sahipleri, küçücük bir toprak parçasında, şimdiki New York’un Manhattan adasında, sıkışmış şekilde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlar. Ama beyazlar doymaz, orada bile gözleri vardır. Başkan George Washington, lütfedip Büyük kızılderili şefi Seatle'a bir mektup yollar ve
      " Topraklarınızı bize parayla satın ki " der, " artık savaş olmasın " .

      İşte Şef Seatle'ın cevabının tarafımdan yorumlanıp, şiirleştirilmiş hali

      Satalım satmasına da topraklarımızı,
      Irmaklar kızkardeşlerimizdir bizim.
      Çiçekler çocuklarımız yüz aklarımız,
      Delikanlı fidanlar, yarına dayanaklarımız.

      Gök ana ağlamalı ama, vurulduk diye değil,
      Baba toprağıyla kirlensin ayaklarımız.
      Koşmalı yavru ceylanlar, kaçmak için değil.
      Ata toprağında ekilmeli yarınlarımız.

      Siz onları korur musunuz ?
      Siz onları sarar mısınız ?
      Ateş kusan sopalardan, ateş sularından ,
      Manitu'nun kullarından, korur musunuz ?

      Sökelim sökmesine de çadırlarımızı,
      Ya demir atlar kara dumanlarla kükrerlerse !
      Vurursa demir çubuklar buffololarımızı !
      Bizonlar erkek kardeşlerimiz ürkerlerse !

      Barış çubukları içmeyiz biz, katlolmak için.
      Otlar kadar çokuz, ya otlar tükenirlerse !
      Çayırlarımızı satmayız biz yokolmak için.
      Yarın bizler yokuz, ya nesiller tükenirlerse !

      Siz onları korur musunuz ?
      Siz onları sarar mısınız ?
      Soluk benizli sevginizden, aç nefsinizden,
      Gölgenizden, kendinizden korur musunuz ?

      Göçelim göçmesine de beyaz şef heyhat !
      O zaman gökten yağan yağmur değil gözyaşıdır.
      Doğa biter yaşamın sonuna başlanır.
      Yaşam sonu, yaşamaya çalışmanın başıdır.

      Kaçarsak, biçilir ekinler bizle birlikte,
      O zaman, yaşlı dünyanın gözü yaşlanır.
      Satarsak, tutulur kinler sizle birlikte,
      Tahta mezarım değil, beton bir anıt taşlanır.

      Sonrası malum, ABD parayla satın alamadığı o son toprakları yine silah zoruyla ve katliamlarla alır. Çadırları yakarlar, yerlerine asırlar sonra gökdelenler dikmek için.


      Aynı dönemde, yeni yetme bir ülke olan ABD, 1783 yılında, yeni bir denizci devlet kimliğiyle, dünya denizlerinde gemileriyle salınmaya başlar..

      25 Temmuz 1785'te, ABD bayraklı ilk gemi olan Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'in idaresindeki Maria, Atlantik'te Cadiz açıklarında , Cezayir sularında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirilir.

      Sonra Philedelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'in Dauphin adlı gemisi de ele geçirilir. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlılarca ele geçirilir.

      ABD Kongresi, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verir.

      Osmanlıların oluşturduğu bu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılır. 5 Eylül 1795'te ABD, bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul eder. Bu anlaşmaya göre ABD, Atlantik'te ve Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, Osmanlılara peşinen 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını ve 216.000 dolar vergi ödemeyi ve Cezayir'deki esirleri iade etmeyi kabul eder.

      Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan bu anlaşmaya, Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koyarlar.

      Böylece ABD, yıllık vergiye bağlanmış olur. Bu, ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir.

      ABD tarihinde, kendi dilinde olmayan tek uluslararası anlaşma Türkçe'dir ve ABD’nin tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke Osmanlı İmparatorluğu’dur....

      ABD Başkanı George Washington Osmanlı imparatoru tarafından muhatap görülmemiş ve anlaşma Osmanlıların Cezayir Beylerbeyi tarafından imzalanmıştır.

      Bu anlaşmanın orjinali Foreign Office Archives Washington'dadır.


      BENLiK

      Kendimizi bildik bileli
      Bu kısır dava,
      Banal bir şarklı mıyız, sanal bir garplı mı ?
      Anlaması zor, yorumlaması bedava.

      Ne Karadeniz kadar karanlıktayız,
      Ne Akdeniz kadar ak ve engin,
      Ne Kafkaslar kadar yüksekteyiz,
      Ne Balkanlar kadar sarp ve ruhsuz,
      Ne Ortadoğu kadar ortalık malıyız,
      Ne batı kadar duygusuz.
      Bir tükürük atımı kadar yakınız AB’nin kıtasına
      Hepsinden birazız , hepsi olmalıyız.

      Çelişik oraya rest, buraya blöf , AB’ye yakarış.
      Orda üç kuruşluk adamlar,
      Boyları üç karış,
      Kendi ufuklarına toslamışlar.
      Bizde boş ufuklar dolu, karış karış.
      Onlarda içi geçmiş, yaşlı nüfus
      Bizde, için için kaynayan genç ulus
      Bu yarış nasıl yarış ?
      Kimle nereye varış ?

      Ruh evriminde çoğunluktayız
      Ve Türkiye kadar dünyalı
      En az onlar kadar bir noktayız
      En az onlar kadar kainat malı.

      Ama, maddenin çekim alanına kapılmış olan dünyamız, yanardöner fırıldaklar gibi fıldır fıldır dönmekte son sürat. Bu kaypak hızı yakalamak ancak güç kullanarak mümkün ve o güç sahnede... O güç elinde ip, topaç gibi döndürüyor dünyayı ve yine güçlü olan zayıfı yenebilmekte, Demek ki bozulmamış hiç dengesi doğanın... Hem de bunca deformasyona rağmen, bunca çevre katliamına rağmen...

      Doğayı ve doğanın bir parçası olan insanı yok edebilen zihniyetleri kınamak, insanlığını hissedenlerin görevi olmalı. İnsan haklarından söz edenler ne kadar insan ve ne kadar haklı? Haksızlıkların hamiliğini üstlenen ve kendi utanç tarihlerini unutan ve bugün hala göz yumabildikleri ırk kıyımlarının yüzlerine vurulması gereken sözde uygar dünyalılara kısa bir sitemim var.

      Uygar dünyayı siz temsil ediyorsanız eğer, ya ben uygar değilim, ya da dünya yuvarlak...


      Geri mi döndü hırs haçlılarla,
      Ve arzın muhteris sahipleri,
      Ellerinde kızılderili kanlarla
      Boyunlarında İngiliz ipleri

      Kim bombalıyor derinlerden arzı ?
      Geleceğin yüreği buruk,
      2025 yılında ıraklar çorak
      Yerleşip çeşme başına keyfince
      Bugünden... Babil sadece durak.
      Su daha hassas zamandan, denge ince...
      Amerika bize ezelden ırak.
      Ya petrol aşkı dinince,
      Ve su kaynağı kıymetlenince.
      Ya, hele hele şimdi kurak,
      Bor madeni işlenince?

      acikgazete.com/kultur-sanat/20…abd-hikayesi.htm?aid=8741

      Metin SÖZÜÇETİN
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Mesaj 2 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Amerika keşfedildiğinde kıtada 20 Milyondan fazla Kızıderili, 2-3 tane de medeniyet vardı. Fazla değil 100 sene içinde ne o medeniyetler kaldı ne de Kızılderililer. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımlarından biri yaşandı. Şu anda ABD'de toplasan 20 Bin Kızılderilik kalmadı.
      Bu katliamdan sadece insanlar değil hayvanlar bile nasibini aldı. 25 Milyon Bizondan geriye 1000 tane Bizon kalmadı.
      Geçtiğimiz hafta Rusya Gürcistan'a girince velet Bush "21 Yüzyıla böyle işgaller yakışmıyor" demiş.
      Diyecek çok şey var ama yer ve zaman uygun değil. Afganistan ve Irak 4. Yüzyılda mı işgal edilip halklarının ırzına geçildi?
      21. Yüzyılın en büyük utancı böyle bir demeç olsa gerek.

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Güzel bir konu seçmişsin kuku sağol.Bende not aldıklarımı aktarayım bari..

      beyaz adam geldiğinde elinde incili,
      bizimse topraklarımız vardı,
      birlikte kiliseler inşa ettik.
      sonra beyaz adam gözümüzü kapatıp,
      tanrı'ya hep birlikte dua etmemizi söyledi.
      gözümüzü açtığımızda, elimizde incil vardı,
      topraklarımızsa artık beyaz adamındı.


      *******************************************
      kaynağı belirsiz bir şiir.. afrikalı bir kabile şefi'nin yazdığı rivayet ediliyor.. etoo'ya yapılanlardan sonra gündeme geldi.. biz yazalım, sen de oku ve ders al beyaz adam!

      sevgili beyaz adam,

      doğarım, siyahım
      büyürüm, siyahım
      güneşlenirim, siyahım
      üşürüm, siyahım
      korkarım, siyahım
      hastalanırım siyahım
      ve ölürüm, hala siyahım

      ve sen beyaz adam,

      doğarsın, pembesin
      büyürsün, beyazsın
      güneşlenirsin, kızarırsın
      üşürsün, morarırsın
      korkarsın, sararırsın
      hastalanırsın, yeşilsin
      ve ölürsün, grisin
      ve hala utanmadan bana renkli dersin...
      **********************************************
      beyaz adam
      küçücüktü ilk geldiginde
      ve oturmaktan
      bütün kemikleri sizliyordu
      büyük teknesinde

      beyaz adam
      kizilderililerin sundugu
      yiyeceklerle beslenip
      topraklarina uzandiginda büyüdü.
      bulutlar arasinda
      baris içinde yasayan
      manitu yerine
      tapmamizi istedigi de
      iskence görüp
      çarmiha gerilen bir ölüydü

      beyaz adam
      özgürlük adina
      dev bir kadin heykeli dikti
      dogu denizinin kiyisina
      ve her gece dans ettigimiz yildizlari
      bayrak altinda tutsak etti
      bir bez parçasina

      beyaz adam
      özgürlük gibi adaleti de
      bir kadin heykeliyle simgeledi
      ama elinde terazi tutan zavalli kadin
      gözleri bagli oldugu için
      kendisine tecavüz edenin
      kim oldugunu göremedi.


      sunay akın
      **************************************

      "en son ağaç kesildiğinde
      en son nehir kirlendiğinde
      en son balık tutulduğunda
      beyaz adam
      paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacak."
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      Dünyada en büyük soykırımı suçlusu onlardır...

      Kıtanın asıl sahibi yerli halk, korkunç vahşete maruz kalmıştı. Resmi makamlar, her Kızılderili kellesi için 5 dolar ödemişti

      Tarih boyunca kendisine ait olmayan coğrafyalar üzerinde sayısız savaş ve çatışmanın mimarı olan ABD, kendi kanlı tarihini ve soykırımlarını unutmuş gibi görünüyor. Ama tarih unutmuyor. Bu kanlı tarihin sayfalarını açtığımızda, karşımıza ilk olarak Kızılderili katliamı çıkıyor. Kristof Kolomb’un 1492 tarihindeki keşfinden hemen sonra başlayan Kızılderili katliamı, yerli halkın tabi tutulduğu soykırımın adıdır. O tarihten 1886 yılına kadar süren katliamda, 70 milyon Kızılderili ortadan kaldırıldı.

      İlk biyolojik silah

      ABD’nin resmi devlet politikası olan Kızılderili soykırımı, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. Devlete ait binaların bodrumları, Kızılderili kafataslarıyla dolmuş taşmıştı. İlk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulanmıştı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda insanın öldürülmesi sağlanmıştı. Kızılderililerin açlıktan ölmesi için başlıca yiyecekleri olan bizonların toptan ölmesi de, soykırım yöntemlerinden biri olmuştu. Ancak ABD’liler, soykırım için son derece ilginç bir savunma yapıyor: “Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz!”
      Sığır gibi vurdular

      ’Yaralı Diz Katliamı’, Lakota Siuları ile Amerikan askerleri arasındaki son büyük çatışma olarak tarihe geçmişti. 29 Kasım 1890’da Birleşik Devletlerin beş yüz kişilik 7. Süvari alayı Minneconjou Lakota yerlilerinin kamp yerlerini çevirmiş ve çıkan çatışmada, Kızılderili şefi Koca Ayak’ın da aralarında bulunduğu 62’si kadın ve çocuk toplam 153 Siu öldürülmüştü. 1890’da Wounded Knee’deki Siu katliamı Kızılderili özgürlüğünün sembolik olarak sonu oldu.
      Katliamı yaşayanlardan biri olan Gelincik Louise’nin şu sözleri vahşeti anlatmak için yeterli: “Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı gibi bir bir vurdular bizi. “
      ABD askerleri katletikleri Kızılderelileri açtıkları bir çukura topluca gömdü.

      Organlarını kopardılar
      Bartolome de Las Casas’ın yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’ adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
      Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar...”

      Silahları ilk kez gördüler

      Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb’un seyir günlüğüne göre Kızılderililer, ”Keskin silahları ilk kez gören, kötülüğü tanımayan ve hiç silahı olmayan“ bir ulustu. O tarihlerde dünya nüfusunun 5’te biri Kızılderiliydi. Ancak bugün, soykırımlarla yok denecek seviyeye geldi.


      Vahşi hayvanların imha edilmesi gerekiyor

      ABD... Kızılderililerin ve kovboyların ülkesi. Amerikan filmlerinde hep “kötü” Kızılderililere karşı savaşan “kahraman” kovboyların ülkesi. Avrupa’dan gelen “beyaz adam” Amerika’da boy gösterdiğinde, bugünkü ABD’nin bulunduğu topraklar üzerinde Kızılderililer kabileler ve aşiretler halinde yaşamlarını sürdürüyordu. Bu sömürgeciler, onların vatanlarını işgal etti, topraklarından sürdü. Beyaz adam Amerika’yı binlerce yıldır üzerinde yaşayan yerli halkın elinden zorla almıştı. Kızılderili soykırımıyla bugünkü Amerika’nın da temelleri atıldı. Kıtanın asıl sahibi olan yerliler, kıtayı atalarından devralmış, fakat bu toprakları çocuklarına miras bırakamamıştı.

      Yerlileri kurtlara benzetmişti
      Kızılderililere tahammül edemeyen bu zorbalar; onları “halk” olarak bile görmüyordu. ABD’nin kurucusu ve ilk Başkanı George Washington’un sözleri de tezi doğruluyordu. Washington, yerlileri vahşi kurtlara benzeterek, “Bu vahşi hayvanların (Kızılderilileri kastediyor) tamamen imha edilmesi gerekiyor” diyordu. Sonuçta da öyle oluyordu. ABD’nin bir başka Başkanı Theodore Roosevelt de Washington’dan geri kalmıyordu: “Ben en iyi yerli (Kızılderili) ölü yerlidir demek istemiyorum ama 10’da 9’u öyledir” diye konuşuyordu.


      Son savaşçı Geronimo işkence ile öldürüldü

      En ünlü Kızılderili şefi Geronimo, halkının daha fazla zarar görmemesi için kendini feda etti
      Kendi öz dilinde ’Gokhlayeh’ olarak bilinen ünlü Kızılderili lideri Geronimo, günümüzde Yeni Meksika olarak adlandırılan bölgede 1829 yılında doğmuştu. Şef Mahko’nun torunu olan Geronimo, Apacheler arasında en çok saygı duyulan kesim olan Chiricahua ve aynı zamanda şefi olan Juh isimli kayınbiraderiyle de bağlantılıydı. Geronomi, bu şefin sözcüsü sıfatıyla ABD yönetimiyle ilişki kurmuştu. Apacheler arasında ise son savaşçıydı. Beyazlara karşı mücadele veren bir kahraman olarak tanınmıştı. O sıralar Amerikalı yerleşimcilerin yanı sıra İspanyollar da bölgeye akın etmeye başlamıştı. Geronimo’nun hayatındaki en kötü anı da bu dönemde gerçekleşti.


      En ünlü Apache şefi
      1858 yılında bir gün eve döndüğünde, eşi, annesi ve 3 çocuğunu İspanyollar tarafından öldürülmüş olarak buldu. Bu olaydan sonra Geronimo, beyaz olan herkese karşı nefret duymuş ve elinden geldiği kadar beyaz öldürmeye çalışmıştı. Onun bu intikam ateşi Apacheler arasında bir üne sahip olmasını sağlamıştı. Arizona ve New Mexico’da yaşayan beyaz yerleşimcilere suratındaki agresif ifadesi ve vücudundaki Apache kanından dolayı hep korku saçacaktı. Geronimo, aslında bir şef değildi; bir şamandı. Apache şeflerinin hepsi, onun görüşlerine saygı duyuyordu. 1870’de yakalanıp San Carlos’a götürüldü. Defalarca kaçmasına rağmen yakalandı. Ancak özgür ruhlu Geronimo, tutsak yaşayamazdı. Yine kaçmayı başardı. 1885’teki bu kaçışından 1894’yılına kadar Geronimo bulunamadı. Bir keresinde 24 adamı ile 5 bin Amerikan süvarisinden kaçan Geronimo Dumanlı Dağlar’a sığınmıştı. Dağları didik didik arayan süvariler ilginçtir ki Geronimo’nun izine bile rastlayamamıştı. Hırsını alamayan askerler, köylere saldırıp kadın ve çocukları öldürmeye başlamışlardı. Bunu duyan Geronimo sonunda dayanamadı ve halkına zarar gelmemesi için teslim oldu. 1909 yılında bir savaş mahkumu olarak Oklahoma’da işkence edilerek öldürüldü. Geronimo’nun sembolik mezarı Fort Sill-Oklahoma bölgesindedir. Apachelere göre Geronimo kutsal topraklar olan Dumanlı Dağlar’dadır.


      Not: Son kızılderili lideri Gerenimo da teslim olduğunda yüzlerce Kızılderili ulusu, yüzlerce dil, yüzlerce kültür yeryüzünden silinmiş binlerce yıllık birikim, bilgelik yok edilmişti.

      Şimdi onlardan geriye kalanlar kendilerine ayrılan çorak topraklarda kendi kültürlerini koruyarak yaşamaya çalışıyorlar ancak beyaz adamın hala gözü doymuş değil. Zorbalığını ve vahşiliğini asimilasyon politikasıyla devam ettiriyor. Çağdaşlaştırma kisvesi altında bir ulusun kültürü tamamiyle yok edilmeye çalışılıyor. Tıpkı globalleşme, küreselleşme adı altında dünyanın diğer ülkelerine yapılmaya çalışıldığı gibi.

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      ABD soykırımları.

      Sistematik olarak Kızılderili soykırımını başlatır,·1898 'de Meksika'yı işgal eder,
      ·Aynı yıl Kübaya girer,
      ·1921 'de Nikaragua'yı işgal eder.40 yıl boyunca terör havası estirtir,
      ·1945'te Japonya2nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atar ve 250.000 kişiyi vahşice katleder ,
      ·1950-53 yılları arasında yüzbinlerce koreliyi katleder,
      ·1954'te binlerce Guatemala'lıyı katleder ,
      ·1955'te Endonezya,Laos,Kampoçya'da çok sayıda CIA operasyonu düzenlenir,
      ·1950-59 yılları arasında Küba'da 60.000 kişi ABD destkli Badista birliklerince katledilir ,
      ·1961 'de domuzlar körfezi çıkarmasını örgütler ,
      ·1965'te Endonezya'da 1.000.000 kişinin KATLEDİLMESİNE SEBEP OLUR,
      ·Aynı yıl 10.000 kişi Dominikte ABD paraşütçülerince katledilir ,
      ·1975'te Vietnam'dan kovulduğunda ardında milyonlarca ölü ve yaralı,yüzbinlerce sakat,onbinlerce tecavüz
      olayı bırakır,
      ·1970-752te Kamboçya ve Laos'ta 1.000.000 kişiyi katlederler,
      ·1973'te şili'de CIA darbesi ile 30.000 kişi katledilir ,
      ·Arjantin'de 30.000 ilbirlikçileri ile 30.000 kişi katkedilir ,
      ·1983'te Lübnan'da 14.000 deniz piyadesi binlerce kişiyi katleder ,aynı yıl 6. filo Lübnan'ı günlerce bombalar,
      ·Aynı yıl Grenada'yı işgal eder ve yüzlerce kişi katledilir ,
      ·1986'ta Libya'yı bombalar ve bine yakın sivili katleder ,ülkeye ambargo uygular ,
      ·1989'ta Panama'ya asker çıkartır ve 5.000 panama'lının ölümüne sebep olur,
      ·1991 yılında Irak'a saldırır ve 100.000 'nin üzerinde Iraklının ölmesine sebep olur.
      ·Somali'yi işgale girişir,
      ·İran'a ambargo uygular,
      ·Nikaragua'yı karıştırır
      ·Sadece 1946-1975 yılları arasında 215 kez askeri güce başvurur.Aynı yıllarda insanlığı 19 kez nükleer silah
      kullanmakla tehdit eder,

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      ABD İçin Sonun Başlangıcı

      Fransız tarihçi Emmanuel Todd, 1976 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılışını haber veren 'Yıkılmadan Önce' başlıklı etkileyici bir kitapla herkesin karşısına çıkmıştı. Şimdi ise 'Evrensel Amerikan Gücünün Ölüm
      İlanı' başlığını taşıyan yeni bir kitapla bizleri şaşırttı.
      Alman Der Spegel dergisinin geçenlerde kendisiyle yaptığı söyleşide ABD'nin süper güçlerin çöküş hastalığının bütün özelliklerini barındırdığını, içten bir çözünürlük yaşadığını ve tedrici olarak askeri oligarşik güç tarafından yönetildiğini belirtiyor Todd.
      ABD dünyanın en büyük ekonomik devi. Dünya nüfusunun yüzde 4.5'ine sahip ve dünya ekonomisinin yüzde 31'ini üretmekte. En fazla Nobel ödülü alan bilim adamına ve Yunan tanrılarının babası Zeus'un bile hayal edemeyeceği kadar güçlü bir savaş makinesi var. Şayet iş güce kalacak olsa ABD, Irak'ı bütün nüfusuyla birlikte üç saat içerisinde yerle bir eder, ancak günümüz tarihinin denklemi Timurlenk ve Neron dönemindeki gibi değil. Saddam'ın boynunu kurtaran da bu denklem zaten. Bugün uluslararası savaş karşıtlığı, Avrupa merkezli yeni barış ekseni, Saddam'ın elindeki kitle imha silahlarından daha etkili.
      Der Spiegel'in söz konusu sayısındaki bir analizde ABD'deki ekonomik krizin önümüzdeki 10 yıl içerisinde 500 milyar dolardan 1.8 trilyon dolara çıkacağı ifade ediliyor. Bu tespit, birkaç yıl önce Harry E. Figgie ve Gerald Swanson'un 'Amerika'nın İflası' (The Coming Collapse of America and How To Stop It) adlı kitaplarında yer alan endişeyi hatırlatmakta.
      Acaba bizler insanlığın tanıdığı en büyük imparatorluğun gerileyişine ve Amerikalı tarihçi Paul Kennedy'nin de işaret ettiği üzere ikinci dereceden bir devlete dönüşmesine şahit olacak mıyız? Geçen 500 yıldaki bütün süper güçler aynı hastalığa, yani emperyalist yayılmacılık hastalığına yakalandı ve aynı sebeple tarihe gömüldü. ABD aynı anda yeryüzünün bütün cephelerinde
      savaşıyor, silahlanmaya ve savaşlara ayırdığı harcamalar kendisinden sonraki 10 ülkenin askeri harcamalarını aşıyor. ABD savaş teknolojisine 329.1 milyar dolar ayırırken, Rusya 65, Çin 47, Japonya 40.3, Britanya 35.4, Fransa 33.6 ve Almanya 27.5 dolarlık bir bütçe ayırıyor.
      Robert Graine 'Gücün Kuralları' kitabında 47'nci kural başlığı altında
      "insanoğlunun karşılaşacağı en büyük tehlike 'büyüklenme, kendine aşırı
      güven ve gerekenden daha fazla öteye gidip düşmanlar edinmektir'. Başını döndüren başarıyı isteme. İmparatorlukları öldüren genişleme arzusu gibi duygulardır" ifadesine yer veriyor.
      Tarih bizlere önceki milletlerin yaşadıkları olayları anlatır ve ABD'den önce de birçok millet helak oldu, medeniyetler tarihten silindi. Medeniyetlerin ve süper güçlerin ölüm kuralını ilk kez 1829'da Fransız Sadi Carno eliyle formüle edilen dinamizmin ikinci kuralı düzenler. Bu kuralın adı biyolojide yaşlılık, kimyada çözülme, sosyolojide bozulma ve tarihte çöküştür.
      ABD'nin sonu Arap diktatörlüklerinin de sonu demektir. Zira Irak'ta 1963 Baas darbesine destek çıkan, İran'la savaşında Halepçe ve Fav'da kulanılan kimyasal serpintiler de dahil en ileri askeri teknolojiyi veren de ABD'dir. 1990 yılında Bağdat Büyükelçiliği aracılıyla Kuveyt'i işgali durumunda bağımsız kalacağını belirterek kendisine ihanet eden de. Irak'ın durumu tıpkı zehirli peyniri yutan fare gibi.
      ABD, Irak'ı işgal edip Irak'tan ilerisine gidebilir, petrolü kontrolüne alabilir, petrol fiyatlarını belirleyebilir ve bölgenin haritasını yeniden çizebilir ancak kandaki panzehir gibi direnişle karşılaşacak ve nihayetinde gidecek. Geriye, başını isteyen devletlerin kuşatmasındaki Siyonist devlet kalacak, Salahaddin ve Haçlıların hikâyesinde olduğu üzere tarih tekrarlanacak. O yüzden üzülmemeli ve hep iyi yönde yürüyen tarihin bu kuralını müjdelemeli.

      HALİS ÇELEBİ

      (Şark ül Evsat, 2 Nisan 2003)
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan hemen sonra 1924 yılında 1. İzmir İktisat Kongresini toplamış ve burada kurulan devletin çerçevesi belirlenmiştir. Bu kongrede hemen her görüş kendisini deklere etmiş ve istediği rejimin gerekçelerini savunmuştur. Tartışmalar sonucunda Türkiye hedefini “Çağdaş Medeniyetler Seviyesi” olarak açıklamıştır. Ekonomik sistemini ise karma ekonomi sistemi olarak belirlemiş ve yönünü Batı’ya dönmüştür. Yaklaşık 80 senedir bu tercihi sorguluyoruz. Peki, bu tercihin alternatifi neydi?
      Şüphesiz ki çok farklı şeyler söylenebilir ama mevcut sistemin tek alternatifi Kolektivist Ekonomik Sistem ve Komünizmdi. Atatürk o günlerde hem Komünizm hem de kolektivist ekonomik sistemi reddettiğini defalarca beyan etmiştir. Bu sebeple Komünist ve Sosyalistlerin Atatürkçü olmaları mümkün değildir. “Türkiye Cumhuriyeti bu seçiminde yanılmış mıdır?” sorusunun cevabını verebilmek için biraz çevremize bakmamız yeterlidir.
      Demir Perde Ülkeleri denilen birlik Berlin Duvarının yıkılması ile tarihi işlevini tamamlamış ve Peyk Ülkeleri peş peşe kendi halklarının kararları ile Komünist rejimi terk edip liberal rejimlere yönelmiştir. Hatta bu ülke halklarının bir kısmı Komünizm dönemi yöneticilerini yargılayıp idam etmekten tutun da linç etmeye kadar varacak şekilde cezalandırılmışlardır. Bugün birileri sahip olduğumuz rejimi eleştirip ABD kuklası olarak suçlarken acaba Rusya istibdadı altında yaşayan ülkelerin ne gibi zulümlere uğradığını da itiraf etme cesaretini gösterebiliyorlar mı? Mesela Çekoslavakya’nın işgalinde Rus Ordusunun bir hafta içinde işgale direnen 200 bin Çeki öldürdüklerini bilmiyorlar mı? Bırakın geçmişte yaşananları Rusya dağıldıktan sonra etkisinden kurtulan devletler ve yeni kurulan devletlerin ekonomik durumunu da mı göremiyorlar? Yüksek tahsil sahiplerinin bile ülkemize gelip fuhuş ile para kazandıklarından da mı haberleri yok?
      Bu konuda eleştiri tapabilmek için o günün konjonktürünü iyi bilmek gerekiyor. Mesela Yalta Konferansında dünya ülkelerinin ABD ve Rusya arasında nasıl paylaşıldığını kim açıklayacaktır? Hadi onlar paylaştı da bu paylaşımı kabul etmeyen ve direnen Türkiye’yi NATO’ya girmesi ile sonuçlanacak süreci kim tetikledi? Rusya Türkiye’den Kars ve Erzurum’u isterken Türkiye’nin ABD’ye yanaşacağını hesaplamadı mı? Acaba Rusya Yalta’da ABD’nin payına düşen Türkiye’yi NATO’nun kucağına itmek için ABD ile planladıkları sonuca ulaşmak için mi Kars ve Erzurum’u istedi?
      O dönemde 2 tane süper güç vardı. Dünyanın diğer ülkeleri de birinin saldırısından kurtulmak için diğerine yanaşmak zorunda bırakıldı. Aslında bu 2 kutuplu dünya oluşumu da ülkelerin zenginliklerini sömürme politikası idi ve ABD ile Rusya dünyada sömürülmedik ülke bırakmadılar. Bizim ülkemizde de birileri bu gerçekleri saklayarak Türk halkından ya biri ya diğerinin yanında olmaları mecburiyeti varmış havası doğurdular. Sonunda ülke kuruluş ilkeleri doğrultusundaki bağımsızlık ideolojisinden koptu. ABD’nin bölgedeki çıkarlarını savunur duruma düşürüldü. Tercih tam tersi yönde olsaydı da sonuç elbette değişmeyecekti. Ülke zenginliklerini ABD’liler yerine Moskof sömürecekti.
      Birileri hala millete bu iki tercihten birini dayatıyorlar. Oysa Türkiye kendi ideolojisini üretebilecek tarihi birikim ve tecrübeye sahiptir. Bunu bugün için engellemeye çalışanlar olabilir ama hiç bir güç Türkiye’nin bölgesinde başat bir güç olmasını engelleyemeyecektir. Çünkü bölge uzun bir zamandır kanıyor ve barışa ihtiyaç var. Bunu sağlayacak tek güç de Türkiye’dir.
      Son sözümüzü de söyleyelim.
      Ne ABD ne Rus emperyalizmi. Yaşasın bağımsız Türkiye…

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      ABD HİKAYESİ

      SAYI ARKADAŞLAR BU ABD KONUSUNDA BİRŞEYLEDE BEN TELAVUZ ETMEK İSTERİM ELBETTE VEDE HİÇ KİMSEYİ KIRMADANAN
      GELELİM MESELEYE BU ABD BİZİ ZANDEDİYORKU İSTEDİĞİMİZ ŞEKİLDE YONETERİZ AMA OYLE DEĞİL İŞTE
      YALANLARINA BİZLERİDE KATMAYA ÇALIŞIYOR YAZIK DEĞİLMİ OAKADAR İNSANLARIN ÖLÜMÜ ÖNCELERİ PETROL KUYULARINDAN SEBEP İKAK' I VURDU SONRA YA İSRAİLE NE DEMELİ RESMEN ABD NIN UŞAĞI OLMUŞ DEDİĞİNDEN DIŞARI ÇIKMIYOR ASLINDA BEN SIZE BİR ŞEY DEYIMMI O ABD NIN BAŞKAINI YANI BUŞ DEVAM ETSEYDİ VARYA NE OLURDU BİLİYORMUSUNUZ
      BİZİDE DOĞUDAN VURMAYA ÇALIŞACAKTI ACABA NEDEN ONUDA SÖYLEYİM BİZİM DOĞUDA PETROL YATAKLARIMIZ YOKMU ONDAN DOLAYI PKK YI BAŞIMIZA NEDEN İLLET ETTİKİ HEP BUNDAN DOLAYIDIR.
      BİZİ BİZE RESMAN KIRDIRIYOR BU UTANMAZ HERİFLER AMAÇLARI KÜRT DEVLETİNİ KURMAK TÜRKİYEYİ PARÇALAMAK
      RUSYA GİBİ ONDAN SONRADA KENDİSİ BELİP HAZIRA KONMAK
      OH NE ALA MEMLEKET KAYMAĞINI YE BİZEDE ŞİRADI KALSIN ODA KALISA EYEĞ İŞTE BÖYLEDİR BU ABD BİLMEM ANLATABİLDİMMİ SAYIN ARKADAŞLAR BUNUN YANINDADA BİZİM BÜYÜKLERİMİZİN FAKTORLARİ ÇOK ÖNEMLİDİR TABİİKİ ACABA ONLAR BU KONUDAKİ DUYGU VE GÖRÜŞLERİ NE OLUR ONUDA BİLMİŞ DEĞİLİM AÇIKCASI
      ŞİMDİDEN HERKESE SELAM OLSUN İYİ GÜNLER...
      ÇAMLİHEMŞİNLI OLMAK BİR AYRICALIKTIR..
      Atilla İlhan'ın yazısı çok kapsamlı ve ayrıntılı. Cumhuriyetin kuruluşundan buyana genel bir çerçeve çizilerek tespitler yapılmış. Son bölüme ise bu dırımun sebeplerine kısa bir atıfta bulunmuş. Bu yazıyı vakit bulduğumda ayrıntılı olarak değerlendirip "Neden bu duruma geldik" şahsi kanaatlerimi yazacağım. Şimdilik söylemek istediğim tek şey Türk Gençliğinin Atilla İlhan'ı tekrar okumalarını tavsiye etmektir. 12 Eylül öncesinde 60 yıllık bir kurgulama sonucu oluşturulan geçliğin bölünme projesini her gencimize anlatmak gibi bir borcumuz vardır.
      Durum kötü oma Osmalının son dönemi kadar da vahim değildir. Yeter ki ahip olduğumuz ce bize unutturulmak istenen gücümüzün farkına varalım.

      Şakir Aksu
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      25 Bin Yıl Önce Altay’dan Gitmişler

      Amerikalı ve Rus antropologların araştırmasında, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik beşiğinin Sibirya’nın güneyindeki dağlık Altay Bölgesi olduğu ortaya çıktı.

      ABD’deki İnsan Genetiği dergisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Pennsylvania Üniversitesi Antropoloji Bölümü Doçenti Theodore Schurr, Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan’ın kesiştiği Altay Bölgesi’nin onbinlerce yıldır çok sayıda halkın gelip gittiği kilit bir yer olduğunu belirtti. Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları bu halklardan biriydi ve bugün Rusya Federasyonu’nun bir parçası olan Altay’dan 20 bin ila 25 bin yıl önce gelmişlerdi. Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering Boğazı’nı geçmeden önce tüm Sibirya’yı kat ettiler.



      Anneden Miras Genler
      Araştırmalarında, Amerikalı Kızılderililer’in ve Güney Altay Bölgesi’nde yaşayan yerli kavimlerin DNA’larında Y kromozumunu (babadan geçen) analiz eden bilimadamları, iki grubun paylaştığı ve bunlara özgü genetik mutasyonu bulmaya çalıştılar. Araştırmanın sonucunda, Amerikalı ve Rus antropologlar, her iki grupta da, anneden miras mitokondriyal genlerde de aynı genetik özellikleri buldular.

      hurriyet.com.tr/planet/19790281.asp
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Kızılderililere Selam Olsun

      Amerikalı’ya benzeyen bu çağ ne kadar açgözlü ve kibirlidir. Kızılderili ise, ne kadar kanaatkâr ve mütevazidir. Amerikalı aşka ve hüzne ne kadar uzaktır.



      Kızılderili ise, ne kadar aşk ve hüzün kokuyor... Kızılderililere selam olsun...


      Nihat DAĞLI
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Mesaj 2 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().