Her Gün Bir Hemşin Hikayesi

      Her Gün Bir Hemşin Hikayesi

      Bu başlıkta her gün Hemşin'de yaşanan ilginç ve eğlenceli olayları anlatalım. Hemşin'in engin hoşgörüsü, espri anlayışı ve hayata bakışı gibi nice olaylar vardır.
      Anlatacağımız olaylar kişileri, ailelerini rencide edecek ise isimleri saklayalım.

      İlk olayı da ben anlatacağım. Umarım bu siteyi ziyaret eden kardeşlerimiz de bu sayfayı zenginleştirir. Çünkü bu sayfa ne kadar zenginleşirse gençlerimiz kültürümüzün de ne kadar zengin olduğunu görür.

      AMERİKALILAR AYA GİTTİ Mİ?

      Olayı bana anlatan Bodolli'den Cavit Görücü. Sene 1969'un sonrası. ABD'li astronotlar aya inmiş ve dünya bu olayı konuşuyor.

      Cavit Görücü okuldan çıktıktan sonra Nahiye'de biraz eğlenmiş ve havanın kararmasına yakın vurmuş yola. Camekapi denilen yere gelmeden biraz daha aşağıda Degeman'ın Irmağı denilen yere geldiğinde hava iyice kararmaya yüz tutmuş. Burası sık ağaçlıklı bir bölge olduğu için hepten karanlık. Cavit tedirgin bir şekilde yürürken bir de bakıyor ki ileride biri yolun ortasında durmuş elleri cebinde yoldan aşağı tarafa ağaçların tepesine doğru bakmakta. Cavit önce bu adamın kim olduğunu anlayamıyor. Degeman ırmağı hakkında dinlediği Peri Hikayeleri aklına geliyor ama mecburen yavaş yürümeye devam ediyor. Adamda hiç bir hareket yok. Biraz daha yaklaşınca o adamın Parmaksız'dan Muya'nın Musa olduğunu görüyor. Sessizce yanına kadar yürüyüp yanında duruyor ve Musa Dayı'nın baktığı yere bakmaya başlıyor. O kadar dikkatli bakmasına rağmen ağaçlarda bir şey göremiyor. Bu bakış yaklaşık 5 dakika kadar sürüyor. Ne Cavit nereye baktığını soruyor ne Musa Dayı bir şey söylüyor. Sonunda Musa Dayı Cavit'e ağaçların arasında ayna gibi parlayan Ay'ı göstererek;
      "Amerikalılar aya gitmiş diyorlar!" diyor.
      Sonra 1 dakika kadar daha bir sessizlik ve ikisi de Ay'a bakmaya devam ediyor.
      Sonunda sessizliği yine Musa Dayı bozuyor;

      "..... giderler!"


      Not: Bu tür olaylarda bazı argo kelimeler olabilir. Ancak Dr.Yusuf Işık'ın bir sohbette söylediği gibi, sözlü kültürdeki argo kelimeler ahlaki bir zaafı göstermez. Tam tersine sözlü Kültürü yazılı kültüre aktarırken gerçeğe bağlı kalmak bilimin gereğidir.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Olay Parmaksız'daki Muyalar'dan başladı oradan bir başka hikaye daha anlatayım.

      Yukarıda hikayesini anlattığım Muya'nın Musa'nın babası Muya'nın Mahmut'a aittir bu hikaye.

      Muya'nın Mahmut'un hanımı Ortaköylü'dür. Bir gün Mahmut Dayı hanımından Papa yapmasını ister. Hanımının başka işleri de olsa gerek ki Papa yapması oldukça gecikir. Hanımının gecikmesine kızan Mahmut Dayı;

      "Degamanden un gelicek. Taşkoprü'den tuz gelicek. Ortakoyli de papa yapicek ki Mahmut yesun!" der.


      Nu riçinde yatsın hepsi. Benzer çok hikaye var. Bizler yazalım. Belki gelecek kuşaklar bunları kitaplaştırır...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Aşağıdaki hikâye Sabri Aksu’dan (Vaislerin Sabri)





      O gün hava kapalı ve sisliydi. Sisten göz gözü görmüyordu neredeyse. Öğlen sonrasıydı ve biz Samistal Yaylası vanagdaydık. Çobanlıktan kaçmış mıydık
      yoksa hava kapalı olduğundan analarımız ıslanmayalım diye mi göndermişti hatırlamıyorum. Kapalı havalarda yağmur yağınca ıslanmayalım diye analarımız eve
      gönderdi. Bu sebeple ya yanımıza şemsiye almazdık yada saklardık.

      Met Düzü’nde oyunu kurmuştuk. Ama o gün bizden başka kaytaran olmadığından pek zevkli oynamıyorduk. Biz kimler miydik? Naaylelerın Mustafa, İbişlerin Memela (Mehmet, çocukken herkes Memela derdi) ve ben. Sisin içinden bir takırtı geldi. O tarafa baktığımızda,Tecina’dan İmamların atının orada otladığını gördük. Büyük, kocaman, kırmızı bir at dı.
      Aklımıza hemen hınzırlık geldi . Atı yakalayıp, götürecek, pagda (pag: Bodollu Vanagının dibinde içinde donma derenin aktığı düzlük) binecektik. Atı yakaladık! Yuları
      ve semeri üstündeydi. Tutup yola koyulduk. Fakat at bizi çocuk görüp pek umursamıyor,gelmek istemiyordu. Hem sis hem de vanagda kimse olmadığından zorla Akametlerin evinin arkasındaki yoldan Susiglerin bostanın dibine kadar geldik. Onlar benden birkaç yaş daha büyük olduğundan ben duvarın üstüne çıkıp atın yularını tut tum. Mustafa ata bindi. Memela da elinin içi ile atın butuna ''şaak....şaak'' diye vuruyordu. Fakat at hiç oralı olmuyor bizi takmıyordu. Sanki ''Daha çok küçüksünüz, büyüyüp gelin'' diyordu.
      Memela degeneği olmadığından ''Şaak...Şaak!!'' Diye
      şamarlıyor, biz de ''Çoo...Çooo..!!'' diyorduk. Unutmadan söyleyeyim yukardan gelen eğezin suyu tam altımızdan geçiyor ve orada küçük bir gölcük oluşturuyordu.

      Atın iyice canı yanmış , yada bu işten sıkılmış olacak ki , sol arka ayağını kaldırıp Memela’nın tam alnının ortasına bir tane ''taaak!!!'' diye patlattı.
      “Oyyyy ana gittuuum!!!” diye bağırarak ve alnını tutarak gölün içine uzandı Memela.

      Kısa süre şoku atlattıktan sonra, omuzlayıp eve getidik onu. Fakat o yine bağırıyordu;

      “Oooyy ana eluuram.... Oyy gittuuuum!!!

      Sesleri duyan geri dönmüş çobanlar eve geldi. Başımıza toplandı, ne olduğunu öğrenmeye çalıştılar. Sonra kimin aklına geldiyse Makrevis Vanagından
      Hacal Yusuf Amca’yı çağırdılar. Kendisi yaylada hayvan ve insan hastalıklarından, yaralarından anlayan maharetli birisiydi. Yusuf Amca geldi ve Memela’nın
      alnını bir açtı ki iki tane çivi deliği var. Birisi tam alnının ortasında, birisi iki kaşının arasında. Fakat alındaki bayağı büyük ve kemik içeri göçmüş bayağı.

      Yusuf Amca; “Elicek olsa şimdiye kadar elurdi.Korkmayın bir şey olmaz. Biraz çekeceği var '' dedi ve kayalardan topladığı yosun parçaları ile yarayı kapatıp sardı. Memela
      ağlıyor ve;
      “Yusuf Dayiii... Acaba elicekmmiiim? Desanaaa...!'' diyordu.

      Anası babası köyde olduğundan onlara haber vermek gerekiyordu ve tesadüf Tecina katırcıları ertesi sabah gidiyordu. Onlarla haber iletildi. Bu olayı o akşam
      duyan Memela’nın anası Çiçibe Hala(Esas adı Huri idi fakat herkes ilk adını söylerdi) sabahı zor eder ve şafakla koşarak, bağırarak yola koyulur. Yolda rastladıkları ''her halde kafayı uçurmuş yazık'' diyormuş. Öyle süratle koşarak gelmişti ki öğle üzerleri Kudurağpur’dan (Samistal'ın altında meşhur bir su) Tumbaşı’na doğru koşarak, bağırarak geliyordu;

      “Ooğul Memelam! Acaba eldunmiii? Allahım oğlumi bağa bağışla deeee! Ne oluuuur...!!!”

      “Oğluna bir şey olmadı korkma'' dediysek de bize inanmadı. Koşarak eve girince oğlunu sağ gördü bayıldı gitti. Sarıldı, okşadı, öptü, öptü...! Bizde çok duygulandık, hep beraber ağladık.

      Şimdi bile Mehmet’ in (Büyüdü Memela oldu Mehmet) alnında atın nal çivisinin izleri duruyor büyük bir anı olarak.Yazları rastlaştığımızda ben;

      Memelaaa!! Şaaakkk..!! Şaakkk..!!!'' derim. Oda bana;

      “Gözüğa .......tum haaa..!!!'' der…
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...