Sabit Rize Şiveleri

      Rize Şiveleri

      Dil, insanların duygu ve düşüncelerini anlatmak için bir takım sesler çıkararak yaptıkları anlatım şeklidir. İnsanlar meramlarını bildirmek için, bir takım işaret ve hareketler kullanmışlarsa da dilin oluşmasında gerekli kuralları zaman içinde geliştirerek kendi ihtiyaçlarına uygun şekilde dil kavramına kısmen de olsa varmışlardı. Komşu veya iç içe yaşayan milletler, kendilerinde olmayan bazı kelimeleri, kendileri üretmeden, kolayca, başka dilden alarak, dillerine adapte etmişlerdir.
      ATATÜRK, yabancı dillerin istilasından, dilimizi kurtarmak için ilk atılımı başlatmıştır. Tüm ulusumuza seslenerek “ÜLKESİNİ, YÜKSEK İSTİKLALINI KORUMASINI BİLEN TÜRK MİLLETİ, DİLİNİDE YABANCI DİLLER, BOYUNDURUĞUNDAN KURTARMALIDIR “ demiştir.

      Her Yönüyle RİZE Şiveler
      Muzaffer ARICI

      “A ve E” Arası
      -A-
      Ä “A” ve “E” arası daha yayvan bir sesle telaffuz edilir.
      ABAT ETMEK ( Osmanlı ) Geliştirmek, ihya etmek.
      ABAZA Kuzey Batum’dan muhacir olarak gelenlere verilen isim. Bunlar Osmanlı idaresini ve İslamiyet’i seçmişlerdir.
      ÄBE Büyük ana, ebe.
      ABIÇHOR ( Osmanlı ) Rızıklarını gündelikle kazananlar (Çamlıhemşin’de bir köy ).
      ABİŞ (Osmanlı) Pir, ihtiyar, su taşıyan.
      ABİY ( Tatar ) Ağabey.
      ABLAK ( Azeri ) geniş yüzlü .
      ABRİL ( Azeri ) Nisan ayı.
      ABULA ( Hemşin ) Abla.
      ÄCÄ ( Özbek ) Ecel.
      ACAR ( Kırgız) Dermanlı, taze.
      ACARA ( Kırgız) Hoş yer.
      ÄCÄYİP ( Özbek ) Şaşırtıcı, acayip.
      ÄCDÄHÄ ( Özbek ) Ejderha.
      ACI ( Türkçe-Kore ) Bu kelime iki dilde de aynı manayı taşır.
      ÄCİZ_MÄCİZ (Rize) Garip bir insan tipi. Kuran-ı Kerime göre bunların ülkesine Zülkarneyn adaleti götürdü. Ezilenlerin kurtardı. Kafkas dolaylarına yakın olduğu tahmin edilen bu ülkeye adaleti götüren komutanın İskender olduğunu ileri süren tarihçiler vardır.
      ACMEĞU (Hemşin) Her nevi iri arı, balı şifalıdır.
      ACOBA (Kırgız) Aç dede sülalesi.
      ÄÇ (Kore dilinde) Aç.
      AÇAR (Türkmen) Tosun.
      AÇGÖZ (Türkmen) Tamahkâr(Açgöz kolay doymaz).
      AÇIKLAU (Tatar) Açıklamak.
      AÇKA-I (Hemşin) gözün üstünde oluşan iltihaplı sivilce.
      ADAM (Azeri) Şahıs, zat.
      ADAM (Çeçen) İnsan.
      ADAM (KARAYİM) (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) İnsan.
      ADET (Özbek) Gelenek, görenek.
      ADIMLAU (Tatar) Adımlamak (Tapucu metre bulamadı. Hududu ADIMLAU).



      ADVUKAT (Çeçen) Avukat.
      ÄFSANÄ (Özbek) Hayalci.
      ÄGÄRKİ (Tatar) Velevki, şayet.
      AGASAR (İspanyolca) Bir derenin ismi.
      ÄGLECÄ YER (Azeri) Kır.
      AĞU (Tatar-Kore) Zehir.
      AĞIR AYAKLI Loğusa, hamile.
      AĞIZ (Kore-Türkmen) Aynı manada kullanılır.
      AĞIZ SUTU (Uygur) Doğumdan sonraki ilk süt.
      AĞMAK (Kıpçak-Kazak) Aşağı sarkmak, alçalmak. Bazı Türk şivelerinde kelime başındaki “y” düştüğünden (Yağmak=ağmak) şeklinde dönüşebilir.
      AĞOS (Hapos-Çamlı Hemşin) Sapanın açtığı ark.
      AĞRI (Uygur) Meyilli, eyri.
      AĞSAK (Türkmen) Topal.
      AĞUP (Kıpçak- Kazak) Ağmaktan=Yağmaktan gelen bir türev olup devamlı yağmurla, tepesi sisli, her zaman yağmur bulutlarının tepesinden sarktığını ifade etmek için (Yağmak=ağmak Filli isime dönüşmüş öz Türkçe bir coğrafi isim. Kaşın çemenlenmiş kirpik üstüne yağmurun dağlara ağduğu gibi. Keza. Özbek Türkçesinde de “y” harfi yutulur (Yılan=ilan- yıl=il) gibi.
      ÄĞZA (Başkurt) Üye, aza.
      AHA (Türkmen) İşte burada.
      ÄHA MEYRAN (Özbek) Hodri meydan.
      ÄHÄLI (Azeri) Millet, ulus.
      ÄHANG (Özbek) Hava.
      ÄHENG (Özbek) Müzekde hava, beste.
      ÄHĞLI (Azeri) Akıllı, evcil.
      ÄHĞU (Türkmen) Hoca.
      AHİ (Osmanlı) Selçuklu devleti yıkılınca sosyal dengeyi ayakta tutmak için kurulan esnaf teşkilatı.
      AHMET CAFEROĞLU “Kuzey doğu illerimizden toplamalar” eserinin yazarı.
      ÄHMİYET (Özbek) Önem.
      AHURİ (Yunanca ) Ahır.
      AHU-VAH (Uygur) vah vah.
      ÄJDÄHÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ejderha.
      ÄJDÄHÄ (Özbek) Ejderha.
      ÄKİN (Azeri) Ekin.
      ÄKİZ (Azeri) İkiz.
      ÄKREBÄ (Azeri) Akraba.
      AKSAU (Tatar) Aksamak.
      AKSİNÄ (Azeri) Bilakis.
      ALA TORBİYA (Kıpçak) Çepni Türklerinde günahlardan arınmak için yılda bir defa toplu suya girmek.
      ALAF (Osmanlı) Yeşil ot, hayvan yiyeceği.
      ALAMAN (Kırgız) Akıncı, güçlü.
      ALAŞ (Kırgız) Köpeklere, kavgacı ol manasında hitap etmek.
      ALAŞAĞI (Rize) Horonlarda, elleri indir manasında.
      ALAYI RENK (Rize) Kırmızıya çalan renk.
      ÄLBÄTÄ (Tatar) Mutlak, hay-hay.
      ÄLBİR OLMAK (Azeri) Şike.
      ALDAMAK (Kırgız) Oyun yapmai, hile.
      ALDANU (Tatar) Aldanmak.
      ALDANUU (Kırgız) Aldanıyor.
      ALDAU (Tatar) Aldatmak.
      ÄLEM (Azeri) Kâinat.
      ÄLIŞGANLUK (Azeri) İtiyat.
      ALİ ÇELEBİ Rize çevresi Osmanlılarca feth edilince ALİ ÇELEBİ askeri komutan olarak Rize’ye gönderildi.
      ALİM (Kore dilinde=Arım Osmanlı) Bilgili.
      ALLA (Türkmen) Allah.
      ALLA SAKLASUN (Türkmen) Allah korusun.
      ALTI (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Altı.
      ÄLUP GETMAK (Özbek) Beraberinde götürmek.
      ALUU (Tatar) Almak.
      AL-VER (Irak-Türkmen) Alış-veriş.
      ÄMİ (Azeri) Amca.
      ÄMİD-HÄMİD (Osmanlı) Kadılardan sonra en inanılan kişi.
      AMİGO (İspanyolca) Arkadaş.
      AMUHĞTA (Kıpkaç) Muhtelif kimselerin karma oturduğu yer.
      ANA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anne.
      ANA (Kore=An-a) Anne.
      ANDAN (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ordan.
      ANDER (Hemşin) Ölüden geri kalanlar.
      ANGIRMAK (Kırgız) Anırmak.
      ANGLA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anla.
      ANGLEMAK (Özbek) Bekletmek.
      ÄNGLEMÄK (Özbek) Kavramak, öğrenmek.
      ÄNGLENMÄK (Özbek) Oynamak, vakit geçirmek.
      ANLAŞUU (Tatar) Anlaşmak.
      APEL (Kösonç) Çağatay-Bulgar Türkleri karışığı.
      APREL (Azeri) Nisan.
      APRİL (Çeçen) Nisan.
      APUŞ (Rize) İşin devam sırası.
      AR (Kırgız, Kazak) İffet.
      AR (Uygur) Utanma, hicap.
      ARAKEL 1400 yıllarında Hemşin yöresini idare eden bir Hıristiyan yönetici. Bu tarihlerde, yarısı Müslüman Türk olan halk, Arakele karşı ayaklandı. İspir Hakimi haksız tutumundan dolayı Arakelin yakalanmasını, Hemşin Müslüman yönetici verilmesini kabul etti. Arakel, bütün avanesini, soyunu sopunu alarak Araklıdere başına kaçtı. Araklı deresinin daha evvelki ismi Taş Deresi idi.
      ARDER (İspanyolca) Yakıcı, sıcak.
      ARKURİ (Dede Korkut) Düz yol.
      ARRİANOS 2.yy. da Karadeniz sahillerini gezerek bize ciddi bilgiler bırakan ünlü bir Yunanlı yazar (Kapadokya valisi).
      ÄRTÄ (Özbek) Yarın, sonra.
      ARTIN (Kırgız) Sırta yüklemek.
      ARTİRİU (Tatar) Artırmak.
      ARTMAG (Azeri) Çoğalmak.
      ARTUKLUK (Uygur) İfrat.
      ARUK (Başkurt) Cılız.
      ARUKLANMAK (Azeri) Zayıflamak.
      ÄRZAG (Azeri) Nevale, Azık.
      ARZEVONG (Azeri) İnekte gebeliği engelleyen bir nevi organ gelişmesi.
      ASEM (Kırgız) Şık, yakışıklı.
      ÄSGÄR (Azeri) Asker.
      ÄSGER (Türkmen) Neferi-Asker.
      ÄSKER (Çeçen) Ordu.
      ÄSKİ-PUSKİC (Uygur) Hurda.
      ÄST-Ä Hayvanlara hitap.
      ASTOL (Rize) Masa.
      (Başkurt) Çorba.
      ÄŞG (Azeri) Aşk.
      ÄŞGÄR (Azeri) Asker.
      AŞULA (Özbek) Şarkı.
      ATABEK (Osmanlı) Osmanlı sultanının yakın çevresinde olanlar.
      ATAMAN (Kazak) Elebaşı.
      ATEŞ ALMAĞA GELMEK (Rize) Acele edip dönenler için söylenir.
      ATİÇİ (Rize) Olgunlaşmamış salatalık.
      ATMA, ÇATMA (Türki, Rize) Uygun hece ve kafiyelerle, cevaplı türkü.
      AVADAN (Irak-Türkmen) İmarlı, bakımlı yer.
      AVADAN (Avadan) Avan Türklerine ait eski bir Türk ailesi Kordon ile kardeş boy.
      AVARIS (Osmanlı) Olağan üstü vergi.
      AVARİZ (Osmanlı) Sakatlar.
      AVELER (Özbek-Türkmen) Bitki ekmek için müsait yer.
      AVHKURMAK (Kırgız) Köpek havlaması, terbiyesizlik.
      AVIR AYAKLI (Başkurt) Gebe.
      ALİ (Yunanca) Avlu.
      AYAK YOLİ (Azeri) Hela.
      AYAKDAŞ Yol arkadaşı.
      AYAKLANMAK ( Rize) Çocuğun veya yatalık hastanın yürümeğe başlaması.
      AYIRUU (Tatar) Ayırmak.
      AYLUG (Azeri) Maaş.
      ÄYRÄN (Başkurt) Ayran.
      AYRILUK (Özbek) Hicran.
      AYU (Kırgız) Ayı.
      AZ KALDI (Özbek) Neredeyse.
      AZAD MUSA 13O1 Yılında Barkal dağları ve Hemşin yöresinin hakimidir. 60 000 kişilik ordu ile Çoruh Havzasını kuşattı ve aldı. Ertesi yıl Gürcülere yenildi. Türk kökenlidir.
      ÄZBÄR (Uygur) Hafıza.
      ÄZGUN (Başkurt) Hovarda.
      AZLIK (Azeri) Azınlık.
      AZLUK (Uygur) Azınlık.

      -B-
      BABO (İtalyanca) Baba.
      BAC (Osmanlı) Mal naklinden alınan vergi.
      BÄVÄRİŞ (Özbek) İş görme, başarı.
      BAÇA (Başkurt) Padişah.
      BAÇA (Osmanlı) Vergi toplayan, toplanan vergi.
      BÄD (Özbek) Huysuz, suratsız.
      BADA (Osmanlı) Ekin sapı.
      BÄDÄL (Özbek) Ödün.
      BÄDÄL (Özbek) Tazminat.
      BÄDEN (Azeri) Vücut, gövde.
      BADİ (Çeçen) Ördek.
      BADİYA (Dede Korkut) (Divani Lugatit Türk) Yayvan madeni kap (Bir BADİYA bal yedi). Bu kelimenin yalnız Hemşin’de kullanılması düşündürücüdür.
      BÄGENMÄ (Azeri) Onaylama.
      BÄĞ (Uygur) Bey.
      BAĞHANE (Çeçen) Bahane.
      BÄĞLÄNİŞ (Özbek) Bağlantı.
      BAHTLI (Özbek) Şanslı, işi iyi giden.
      BAKALİS (Yunanca) Bakkal.
      BAKKALH (Çeçen) Bakkal.
      BAKMAK (Uygur-Azeri) Himaye etmek, korumak.
      BÄKMÄZ (Azeri) Pekmez.
      BALA (İspanyolca) Mermi, gülle.
      BALAK (Kırgız) Kamçı, kırbaç.
      BÄLKİM (Azeri) Olaki.
      BAN (Kıpçak) Sözü geçen, ileri gelen.
      BÄND (Azeri) Set.
      BARİ (Tatar) Sırf, hiç olamazsa.
      BARMÄK (Özbek) Parmak.
      BASA (Kırgız) Daha, tekrar.
      BASABAS (Irak-Türkmen) Dopdolu.
      BASABAS (Türkmen) Hiç durmadan, mütemadiyen.
      BASARINA (Kırgız-Türkçe) Kaldıraç.
      BASILMÄK (Azeri) Lohusa kadınlara uykuda kötü güçlerin eziyet etmesi.
      BASILMAK (Türkmen) Gebe kalmak.
      BÄSİS (Türkmen) Tazyik.
      BASKUN (Uygur) Baskın.
      BASTONI (Yunanca) Baston.
      BAŞÇI (Kırgız) Öncü.
      BÄŞDE (Özbek) İlk.
      BAŞE (Rize) Doğan, atmaca.
      BAŞKALA (Tatar, ASTANA-Kazak), (PÄYITAHT- Tatar “BAŞKENT” kelimesi yukarıda gösterilen şivelerimizde Türk boylarında aynı manda kullanılır.
      BAŞLAU (Tatar) Başlamak.
      BAŞTİNE (Osmanlı) Vergili arazisi olan.
      BATA (Kırgız) Dua.
      BATMAN (Irak-Türkmen) 15 kilo.
      BÄVL (Tatar) Sidik.
      BAYRAG (Çeçen) Bayrak.
      BAYRAK (Türkmen) Ödül.
      BÄYRÄM (Özbek) Bayram.
      BAZAR (Çeçen) Pazar, çarşı.
      BAZAR (İspanyolca) Pazar.
      BAZAR (Tatar) Fuar.
      BAZARYAN Ermenilerin Hristiyan Türklere verdikleri isim.
      BEBE (İspanyolca) Bebe, küçük çocuk.
      BEBUK (Hemşin) Dudak.
      BECEN (Kırgız) Avcı kulübesi, kalıf.
      BECİD (Azeri) Acele.
      BEÇEL (Özbek) Ezik, kötürüm.
      BED (Irak-Türkmen) Kötü, çirkin.
      BEGEN (Irak-Türkmen) Beyen, beyeniş.
      BEGHERİE (Beşiri) Onbinlerin Dönüşü: (KESENEFON) dede karşımıza çıkan bu topluluk, Türk boyu olup “BEŞİRİ” Türklerin işaret eder. Rize’nin en eski ismi BEŞİRİDİR. Yunan kolonileri sonradan gelip pirinç ekince Rizos/ Rize olur.
      BEL (Çeçen) Kürek.
      BELBAG (Irak-Türkmen) Bel kemeri, kumaş.
      BENT (Türkmen) Baraj.
      BEŞ KARDEŞ (Türkmen) Beş parmak.
      BEŞE-PEŞE (Arapça) İlk Arap Şeyhidir. Evliya Çelebi 7/416 da Hazreti Ömer adil bir idareyi tüm İslami sahalara yaymak için BEŞENİN torunlarını buralara gönderdi. Bu torunlarından “BALKAY BEŞE” Kafkas bölgesinde çok ilgi gördü. BEŞE ismi çok ün kazandı. Hazreti Ömer’in adaletinin temsilcisi olarak Rize/ Pazar ilçesinin Uğrak köyüne yerleşen Mahmut BEŞE’nın mezar taşı korunmaya alınmıştır. Beyaz, has mermerden, H.1111 tarihini taşıyan (miladı 1699) bu mezar taşı yöre adaletinin ve Hazreti Ömer Sülalesinin uzantısını simgeleyen mühim bir delildir. Uğrak köyüne komşu Akbucak köyünde, tam İslami hâkimiyetin oturması 1728 yılı olduğuna göre MAHMUT BEŞE’nın etkisi olmuştur. Bu ulu Ata yöreye geldiğinde çevresine adalet saçmış, ilim getirmiştir. Sellerin sürüklediği mezar taşı uzun aramalardan sonra Fatma ALPAK tarafından bulunmuş olup mezar sele gittiğinden taş yerine konamamıştır. Şimdi rahmetli olan Fatma ALPAK Hanım Fikret KOCAMAN’a temizleterek cami avlusuna göndermiştir. Baş bölümü Hayatı ALPAK tarafından bulunarak yerine takılmıştır.
      BET (Kırgız-Uygur) Yüz, çehre, çirkin Baş bölümü Hayatı.
      BEZDURİCİ (Özbek) Geveze.
      BİBİL (Tatar) Çekirdek.
      BİCHO/MICHO (İspanyolca) Küçük yaratık.
      BİÇİM (Azeri) Hasat.
      BİÇİM AYI (Irak-Türkmen) Hasat zamanı.
      BİÇMÄK (Azeri) Ekini, çimeni kesip biçmek.
      BİKİR (Kırgız) Fikir sahibi, filozof.
      BİLÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi).
      BİLDİRİŞ (Uygur) Demeç, ilan.
      BİLDURIŞ (Tatar) Beyanat.
      BİLE (Azeri) Beraber, birlikte.
      BİLMÄCÄ (Azeri) Bilmece.
      BİLMÄZLUKDEN (Türkmen) Kazara.
      BİLUU (Tatar) Bilmek.
      BİR AĞIZ (Türkmen) Oy birliği, herkes razı.
      BİR SERÄ (Özbek) Aynı Hizada.
      BİR SÖRA (Özbek) Aynı hizada, bir sırada.
      BİRLÄŞMÄ (Özbek) İltihak.
      BİRLİK (Kırgız) İttifak.
      BİRLUKDE (Özbek) Beraber, birlik yaparak.
      BİŞ (Tatar-Başkurt) Beş.
      BİŞİK (Tatar-Başkurt) Beşik.
      BİTUN (Kazak) Tam, yekpare.
      BİVE (Osmanlı) Dul.
      BOBOL (Azeri) Böcek.
      BOÇKA (Rus) Varil.
      BODA (İspanyolca) Düğün.
      BODA (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvan.
      BODAÇARI (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvanların yetiştirildiği yer.
      BODAÇARI (Lazca) Bodaçarı deresi, Laz diline göre Sepetçiler deresi manasını taşır.
      BODUR (Uygur) Bahadır, savaşçı.
      BOGUN (Özbek) Bugün.
      BOĞAZLI (Uygur) Çok yiyen, doymayan.
      BOĞÇA (Uygur) Koli.
      BOĞDA (Azeri) Buğday.
      BOĞDA (Irak-Türkmen) Buğday.
      BOĞDA (Uygur) Buğday.
      BOİ (Yunanca) Boy.
      BOLAKİ (Dede Korkut) Keşke, olaki.
      BOLAŞUK (Özbek) Sevilmeyen, kötü insan.
      BOLOKUŞ (Tatar) Boğulurken çıkarılan ses.
      BORÇ (Irak-Türkmen) Borç.
      BOSEK (Tatar) Ahlaksız.
      BOTAM (Rumca) Dere.
      BOY ATMAK (Azeri) Boyu uzamak.
      BOYA (Yunanca) Boya.
      BOYUG (Irak-Türkmen) Büyük.
      BOYUK AY (Uygur) Ocak ayı.
      BOZALİ (Çeçen) Ahırı olan hayvan sahibi.
      BOZDOĞAN (Türkmen) Savaşta kullanılan demir gürz.
      BOZDOĞAN (Türkmen) Hazar denizi batısına düşen Elegöz Dağının batı eteğinde bir yayla.
      BÖCÜK (Azeri) Böcek, solucan.
      BÖYÜK AY (Uygur) Ocak ayı.
      BUCAK (Azeri) Açı.
      BUCHAH ((Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) .
      BUCIK/BUZAK Hemşin’de, buzağı.
      BUCİK (Türkmen) Süt dana.
      BUÇİ (Kırgız-Uygur) Bülbül.
      BUÇUK (Kore dilinde Buçak) Yarım.
      BUD (Kore dilinde) Mud.
      BUĞA (Azeri) Boğa.
      BUĞARSAK (Azeri) Boğa arayan dişi.
      BUHTÄN (Özbek) Buhtan, iftira.
      BULAK (Kırgız-Kıpçak) Pınar, kaynak.
      BULDUR (Uygur) Geçen sene.
      BULEP Bir Yunanlı komutan ve başsavcı Pazar yakınlarındaki bu isim 1800 yılından beri yaşıyor.
      BULGAR Batı Hun İmparatorluğu dağılınca beşinci yüzyılda Hun Türkleri Çağatay ve Peçenekler Asya’ya geri döndüler ve yakın akrabalık ilişkileri olan Volga Bulgarları ile birleştiler. Bunlardan bir kol Doğu Karadeniz’e geldi. Yerel isimler bıraktılar. Rize’deki Hortoz, İspirdeki Hortik Dere ve Köyü bu Türkleşmiş oymaktan kalan isimlerdir (1480 yılı).
      BULGAR Bizans tarafından Doğu Karadeniz’e sürülen Peçenek ve Çağıtay Türkleri. Bunların bir kısmı Volga boyundaki Bulgarlarla birleşerek karışık bir Türk boyu ortaya çıktı. Yer isimleri Çağatay ve Peçenek diline yakın haliyle hala Karadeniz’de var.
      BULIG (Başkurt) İnek yavrusu.
      BULİG (Başkurt) Ufak kız çocuğu.
      BULİG (Tatar) Esas, unsur.
      BULMÄ (Tatar) Oda.
      BUNDA (Özbek) Bu olayda.
      BURGİ (Kazak) Burgu.
      BURN (Kore dilinde Kurn) Burun.
      BUSÄ (Uygur) Öpücük.
      BUYER (Özbek) Bura.
      BUZÄK (Özbek) Buzağı.
      BUZÄKLUK (Özbek) Hayvanda ana rahmi.
      BUZLÄMAK (Özbek-Dede Korkut) Üşemek.

      -C-
      CÄBELLEŞMEK (Türkmen) Didişmek, çekişmek.
      CÄCUH (Özbek) Piliç.
      CAĞ (Kırgız) Örgü şişi.
      CAMADAN (Azeri) Bavul .
      CAMI (Arap) Müslümanların ibadet için toplandığı yer.
      CÄNCAL (Özbek) Kavgacı, uyumsuz.
      CANDIL/KANDIL (İspanyolca) Kandil.
      CANEP/KANEPE (İspanyolca) Kanepe.
      CÄNG (Azeri) Savaş.
      CAPİTİAN/KADİTİAN Kapitian; kaptanoğulları. Rize’de bu sülale var, isim hristiyanlık döneminden kalma olsa da kimlik Türk.
      CARDA (Türkmen) Eşici, kazıcı.
      CASSA/KASSA (İtalyanca) Kasa.
      CASTANGA/KASTANGA (İtalyanca) Kestane.
      CAZİ (Lazca) Cadı.
      CEBE (Kırgız) Ok.
      CEDUŞ (Hemşin) Abur cubur yemek.
      CEVAHİR (Azeri) Mücevher.
      CİCİK (Özbek) Genç kız memesi.
      CİGÄR (Özbek) Karaciğer.
      CİGARA (Irak-Türkmen) Sigara.
      CİGER (Irak-Türkmen) Ciğer.
      CİGER (Uygur) Çiğer.
      CİLVÄLİ (Azeri) Yosma.
      CİMRE (Hemşin) Gözdeki çapak.
      CİNCİ (Arapça) Kendince görünmeyen güçleri çağırıp hasta tedavi eden ettiğini sanan din adamı.
      CİNEVİZ İtalyan asıllı bir azınlık olup Osmanlı Döneminde, inşaat işlerinde çalışmaları için çok sayıda getirildi. Rize yöremizdeki kemer köprüler onların eseridir. Cumhuriyetin ilanından önce yöremizde 1628 ÇİNEVİZLİ vardı.
      CİYMİL (Kırgız) Tekelerin aşık kemiği. Beg kemiği.
      COHĞ (Özbek) Böğürtlen meyvesi.
      COLONİA/KOLONİA (İtalyanca) Sömürge.
      COLUNA/KOLUNA (İspanyolca) Tepe, küçük dağ.
      CORCAK (Erzurum, Harput, Elazığ) Ense.
      CÖLOLA (Kıpçak) Üzümlük.
      CUCUG (Özbek) Piliç.
      CUCUH (Özbek) Piliç, civciv.
      CU-CUY (Kırgız) Akarsu, ırmak.
      CUNUN (Farsça) Akılsız, divane.
      CUR (Ermenice) Su ( Türk dilinin özünü konuşan Rize Hemşin’de bu kelime Orta Asya’dan getirilmiş olabilir. Ermenilerin bu kelimeyi eski Oğuzlardan almış olmaları muhtemeldir. ÇEMAKÇUR: Kuzey Su.
      CURAP (Ermenice) Çorap.

      -Ç-
      ÇÄBİNA (Osmanlı-Oğuz-Üçok) Türkmenlerde hudut bölgelerinde devlet görevlisi, uç bekçisi.
      ÇAÇ (Kırgız-Kıpçak) Haşlanmış yaprak.
      ÇACA (Kıpçak-Kırgız) Gazel, kuru yaprak.
      ÇAÇA (Lazca, Pazar, Arhavi, Hemşin) Gazel.
      ÇÄÇÄN (Tatar) Şakacı, şamatacı.
      ÇÄDİK (Özbek) Çocuk ayakkabısı.
      ÇAFİ (Rize) Uzamış tırnak.
      ÇAĞ (Kıpçak) Şiş.
      ÇAĞAL (Çeçen) Çakal.
      ÇAĞANA (Rize) Yengeç.
      ÇAĞH Çalı çırpı.
      ÇÄHĞAG Semiz yerlerde güze doğru çabuk büyüyen hayvanların çok sevdiği bir çimen.
      ÇÄHĞARD Hemşin’de yırtıcı güzel bir kuş.
      ÇÄK (Özbek) Çek.
      ÇAKAL (İspanyolca) Çakal.
      ÇAKATURA (Osmanlı) Hayvan vergisi toplayan, kontrol eden devlet görevlisi.
      ÇÄKIŞMÄK (Türkmen) Münakaşa, kavga.
      ÇÄKUÇLEMÄK (Özbek) Demir dövmek.
      ÇÄL (Azeri) Zar-perde.
      ÇÄL (Özbek) Pir, ihtiyar.
      ÇALIK (Oğuz) Cengaver, çabuk, hazır.
      ÇALLAMAK (Kırgız) Saç kılları uzamak, bunları düzenlemek.
      ÇÄMÄDÄN (Özbek) Bavul.
      ÇAMUL (Kırgız) Çamurlu arazi.
      ÇÄN (Özbek) Küçültme eki.
      ÇANA (Özbek) Toz.
      ÇANAR (Kırgız) Sakalar, İskitler devrine kadar uzanan lazların ataları.Kökenleri Türktür.
      ÇANASDAN Türkistan’dan Gürcistan’a göçen Türkler.
      ÇANAVEL (Hemşin) Pasaklı.
      ÇÄNDÄR (Türkmen) Yaratık.
      ÇÄNGNADUŞ (Başkurt-Özbek) Düşmek, ezilmek.
      ÇÄNI (Tatar) Diken.
      ÇAP ETMEK (Azeri) El çırpmak, matbaa basmak.
      ÇAPUG- ÇABUG (Kırgız) Küçük yün sepeti.
      ÇAPULA (Rumca, Hemşin, Maçka) Yumuşak ayakkabı.
      ÇAR (Azeri-Özbek) İnce kıldan yapılmış örgülü süzgeç.
      ÇARG (Çeçen) Çark.
      ÇAŞ (Tatar) Çocuk yemeği, mama.
      ÇÄŞMÄ (Özbek) Pınar.
      ÇAT (Irak-Türkmen) Kavga et, dövüş.
      ÇAT (Uygur) Uzak yer.
      ÇATAL (Rus) Vilka (Ahırlarda gübre temizlenirken kullanılan büyük çatallar).
      ÇÄTİN (Azeri) Zor imkansız.
      ÇATMAG (Azeri) Karşılaşmak.
      ÇÄTMÄG (Azeri) Rastlamak, erişmek.
      ÇÄYNIG (Tatar Demlik.
      ÇEÇ (Laz-Hemşin) Bal peteği. Balı süzülmüş.
      ÇEÇEN (Kırgız) Hatip.
      ÇEGOBİM (Hemşin) Tatlısu kenarlarında kendiliğinden yetişen tere.
      ÇEGODİM (Tatar) Tere otu.
      ÇEGOP (Kırgız) Yabanı hayvanları, tarladan kovmak için yapılmış, ince fikirli bir buluş. Çanak kısmı sürekli akan sudan dolar. Ağırlık sebebiyle çanak, kollarındaki eksen vasıtasıyla eğilip suyu döker, hafifler, tekrar aynı yere yükselir. Bu olay hiç durmadan devam ederken, kuyruğuna bağlı iki adet tahta parçası çarptığı yere haylises çıkarır.
      ÇEĞEL (Rize) Çakıl.
      ÇEL (Kırgız) Perde, zar.
      ÇEMAHĞ (Hemşin) Yaylalarda yetişen geniş, yayvan yapraklı, zehirli bir ot.
      ÇEMUŞ (Hemşin) Çok iştahlı yemek yemek .
      ÇENBER (Hemşin) Kadınların ustalıkla başlarına sardığı muhtelif renkli eşarp.
      ÇENG Ermenilerin Türklere verdiği bir ad olup, kelimenin başında veya sonunda ÇENG eki varsa o yerin sahibi Türklerdir manasını taşır (Çeng- ovid, Çeng- naçur).
      ÇENG (Kırgız) Ses, herhangi bir şeyin çıkardığı ses.
      ÇENGNAÇUR Başbuğsuz Türklere ait. Göçebe Türklerin yeri deresi.
      ÇENGNOVİD Türklere ait mera, yayım.
      ÇENG-Zİ Türklere ait ağaç demektir.
      ÇEPİÇ (Kırgız) Bir yaşında keçi.
      ÇAPURT (Hemşin) Apse.
      ÇEPUŞ (Uygur) Hatalı, çarçur yemek.
      ÇERUŞ (Hemşin) Hayvanlarda ishal.
      ÇEŞKAR (Hemşin) Avlu kapısı.
      ÇEVURMA (Hemşin) İşe yaramayan araziye bakım yaparak, yarar durumuna getirilmiş yer.
      ÇEY (Çeçen) Çay.
      ÇEYMAK-ÇUR (Kıpçak) Güneş almayan dere.
      ÇHAL/ŞAL (İspanyolca) Şal.
      ÇHİHA (Lazca) Kale.
      ÇIŞKAR (Gürcü) Çıt kapısı.
      ÇİÇAK (Kırgız) Bir nevi kemençe veya çiçek.
      ÇİÇİK (Çeçen) Et, meme.
      ÇİÇİLİ (Rize) Solucan.
      ÇİÇUR (Tatar) Solucan (Balık tutmak için ÇİÇUR takılır).
      ÇİDAMLI (Türkmen-Tatar) Dayanıklı, güç.
      ÇİĞİT (Arguca-Tatar) Pamuk tohumu.
      ÇİHO (Kırgız) Kale.
      ÇİL (Kırgız) Etin zararlı kısmı, zor yenir.
      ÇİLBUR (Hemşin) Yöreye has bir nevi leziz çorba.
      ÇİMMAK (Kore dilinde= ÇİMİDA) Yıkanmak.
      ÇİMRE (Hemşin) Gözde çapak.
      ÇİN (Kırgız) Doğruluk.
      ÇİN (Özbek) Hakikat.
      ÇİN (Uygur) Kararlı.
      ÇİNÇOVA-T (Kırgız) Akıllara ait yer demekse de kelime Kırgızca olduğuna göre ÇİNÇO ismindeki Türk kavmine ait yerleşim demektir. Çinço kavmi Kıpçaklara yakın bir Türk boyudur (Türkmenistan’dan).
      ÇİNGİT Bu kelime saka dilinde ve Kürtçede aynı manayı ifade eder. “Orta Asya ile Kaşkardan gelerek yerleşenler” demektir.
      ÇİPAL (Kırgız) Bir hat, bir hiza.
      ÇİRA (Türkmen) Kandil.
      ÇİRİŞ (Irak-Türkmen) Çürük.
      ÇİŞ (Rize) Çiş.
      ÇİŞON (Rize) Sarmaşık.
      ÇİTAT (Rus) Okumak.
      ÇİTAT (Türkmen) Sonradan alınan arazi.
      ÇİTAT(Türkmen) Alıntı yer.
      ÇİTEN (Rize) Geniş aralıklı yaprak sepeti.
      ÇİTUŞ (Hemşin) Ezik.
      ÇİVİL (Kazak) Yağ artıklarından yapılan çorba.
      ÇİZUK (Özbek) Hat, doğrultu.
      ÇO (Kırgız) Moruk, ihtiyar, yürüsene.
      ÇOĞ (Çeçen) Çok.
      ÇOĞ (Azeri) Filiz ağaç, sırık.
      ÇOĞ (Azeri) Fidan.
      ÇOKLUK (Azeri) Çoğunluk, ekseriyet.
      ÇOLOLO (Kıpçak) Yer, arazi ismi.
      ÇON (Kırgız) Büyük.
      ÇONGAAN (Kırgız) Az miktarda, aradan.
      ÇOR (Kırgız) Bir bey ve oymak ismi (Bu kelime Kıpçak Türk varlığı izini ispatlar) E. Smith, Rezearch, Amerikalı misyoner, “199’da; Tonya’da olduğu gibi Doğu Karadeniz’de bazı yerlerde, kendi yazıları olmadığı için Yunan harflerini kullandıklarını geçerli dil olan Yunancayı konuştuklarını tespit ettiğimiz insanların aslında Türk kökenli oldukları kabul edilmeli” der.
      ÇOR (Kırgız) Hastalık, ishal, nasır vs.
      ÇOR (Kırgız) Nasır.
      ÇOR (Tatar) Devir.
      ÇOR (Tatar, Kıpçak) Etap, devre, aşama.
      ÇORCAK (Hemşin) Ense.
      ÇORPA (Çeçen) Çorba.
      ÇOYNÄMÄK (Özbek) Çiğnemek.
      ÇÖR (Kırgız) Kaval.
      ÇU (Türkmen) Türkmenistan’da bir akarsu. Hemşin’de inekleri sularken ÇU OĞULÇU diye bir seslenişte bulunulması. ÇU ırmağının anısındandır. Ve bu tabiri kullananların çu havzasından geldiği aşikardır.
      ÇUBUL (Hemşin) Erken yetişen bir nevi armut.
      ÇUCUL (Özbek) Erkek çocuk uzvu.
      ÇUCUNUŞ (Özbek) Emmek.
      ÇUÇ (Kırgız) Sırt, arka.
      ÇUĞHA (Kıpçak) Bayan ceketi.
      ÇULU (Kırgız) Tam, bütün, sapa sağlam.
      ÇUPRA (Tatar) Maya.
      ÇURA (Çeçen) Çıra, mum.
      ÇURUDİ (Kore dilinde ÇİMİDA) Çürük.
      ÇÜR (Türkmen) Tepe.

      -D-
      (Özbek) Birlikte.
      DÄBÄ (Azeri) Fıtık.
      DAÇA (Tatar) Yaz evi, yazlık.
      DAD (Azeri) Tat.
      DAD (Farsça) Adalet.
      DAD (Irak-Türkmen) Feryat.
      DAD (Kırgız) Pas.
      DÄDÄ (Çeçen) At.
      DADA (Yunanca) Dadı.
      DADİVAT (İspanyolca) İane olarak bağışlanan yer.
      DADİ-VAT (Osmanlıca) Osmanlı Padişahının oğlunun veya bir paşanın çocuğunun dadısına hediye ettiği yer.
      DADMAK (Azeri) Tatmak.
      DÄFTÄR (Azeri) Defter.
      DÄGÄNÄK (Azeri) Değnek.
      DÄGMAK (Özbek) Değmek.
      DÄĞVÄ (Azeri) Dava.
      DÄHŞÄT (Azeri) Korkunç.
      DÄHŞETLİ (Özbek) Müthiş.
      DÄLİLONMAK (Azeri) Delirmek.
      DAMA (Azeri) 16 taşla oynanan bir zeka oyunu.
      DAMAG (Irak-Türkmen) Meğer ki.
      DAMAR OTİ (Rize) Yaraları kolayca tedavi eden mevsimlik bir ot.
      DAMPUR (Kırgız) Büyükbaş hayvan otlağı (Türkler gelmeden önce Hemşin toprağının yaylaları ile birlikte ismi DAMPUR dur. Kelimeyi perslerde aynen kullanırlar).
      DAR CANLI (Azeri) Canı tez.
      DÄRÄ (Özbek) Nehir, akarsu.
      DARABA (Hemşin. Hopa) Duvar.
      DÄRD (Özbek) Elem.
      DARLANMAK (Hemşin) Kızmak, canı sıkılmak.
      DÄRS (Özbek) Ders.
      DÄSTÄ (Azeri) Öbek.
      DÄSTÄN (Özbek) Destan.
      DAŞ (Azeri-Türkmen) Taş.
      DAŞ (Irak- Türkmen) Taş.
      DAŞ (Türkmen) Taş (Halalılar taşa DAŞ derler) Türkmen kökenlidir).
      DÄŞERKİ (Türkmen) Harici.
      DÄŞMEL (Azeri) Havlu.
      DÄVÄ (Azeri) Deve.
      DÄVİR (Başkurt-Tatar) Dönem.
      DÄVİR (Tatar) Dönem.
      DAYAG (Azeri) Sopa atmak.
      DAYAG (Azeri) Destek.
      DÄYIM (Azeri) Her zaman.
      DEG (Irak-Türkmen) Temas et.
      DEGİŞ (Irak-Türkmen) Değişmekten emir.
      DEĞİRMİ (Özbek) Başörtünün üstünden sarılan tül çenber.
      DEĞİŞİŞ (Azeri) Yenilenme, mubadele.
      DEĞMÄK (Özbek) İlişmek , dokanmak.
      DELİ BAL (Hemşin) Tutan bal. Hemşin yöresinde deli bal ismi 2400 yılından beri geçer. “Onbinlerin Dönüşü” eserini kaleme alan KSENEFON’un eserinde; Askerler bu baldan çok miktarda yediklerinden hasta oldular, der. 1843 yılında Alman İmparatoru Vilheim’i tedavi edici çiçekleri toplamak için Rize dağlarını dolaşan Prof. Karl Koch; “Deli baldan korkumdan yiyemedim. Fakat Almanya ya dönünce tahlil ettim. Yemediğime pişman oldum” diyor (Bu husus da geniş bilgi- Rize, İm Pontische Gebirge Reise derlemesinde vardır.
      DENGEL (Özbek) Engeli.
      DENGİZ (Özbek) Deniz.
      DENK (Özbek) Eşit.
      DER (Özbek) (Li-lu) ekidir.
      DERBENT (Azeri) Kafkasya’da ünlü bir geçit olup, Kuranı Kerime göre, aciz-maciz kavmine adaleti Zulkarneyn götürdü. Budaki ezilenleri kurtardı (Tarihi gerçek).
      DERENİ (Hemşin) Saçak altlarındaki ot kurutma bölümü.
      DEŞÜRMEK (Hemşin) Dilencinin yaptığı, deşurici.
      DİDALİ (Rize) Çok zayıf.
      DİET (Tatar) Perhiz, diyet
      DİGİTA l(İspanyolca) Parmakla ilgili.
      DİKKÄTLİLUK (Türkmen) Özen, dikkatli olmak.
      DİLBÄR (Azeri) Güzel, dilber.
      DİLİMLÄMÄK (Azeri) Parçalara ayırma.
      DİLLİ (Azeri) Konuşkan.
      DİNGLAMAK (Azeri) Dinlemek.
      DİNLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Dindar.
      DİREG (Azeri) Destek.
      DİRLUK (Azeri) Uyum.
      DİRSEG (Irak-Türkmen) Dirsek.
      DİŞ ÇAKMAK (Kırgız) Diş gıcırdatmak.
      DİŞARİ ŞER (Osmanlı) Cin, peri.
      DİŞLÄMÄK (Azeri) Isırmak.
      DİV (Azeri) Umulmadık büyüklükteki canavar.
      DİV (Azeri) Dev.
      DİV (Irak-Türkmen) Ejderha.
      DİZDAR (Osmanlı) Kale ağası.
      DİZLUK (Hemşin) Kadınların dizine kadar inen iç şalvarı.Çorabın içine konur.görünmesi ayıptır.
      DOĞRİ (Özbek) Adil insan.
      DOĞSAN (Azeri) Doksan.
      DOHGTOR (Irak-Türkmen) Doktor.
      DOHTUR (Uygur) Hekim.
      DOLİ (Irak-Türkmen) Dolu.
      DORT (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dört.
      DORTLAŞ (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dost ol.
      DOŞ (Kırgız) Dost.
      DÖG (Irak-Türkmen) Dökmekten emir.
      DÖŞÜNCA (Azeri Özbek) Fikir.
      DÖVLÄT ( Azeri) Devlet.
      DUCHA/DUŞ (İspanyolca) Duş.
      DUGMÄ (Azeri) Düğme.
      DUMAN (Türkmen) Sis.
      DUMAN CİGERİNE OTURMUŞ (Rize) Veremli.
      DUMBÄLÄK (Özbek) Takla, başaşağı.
      DUNYEVİ (Başkurt) Evrensel.
      DURGUNLUK (Azeri) Sükünet.
      DURİ (Türkmen) Şeffaf, saydam
      DURİYE (Kırgız) İpekli kumaş, kadın ismi.
      DURMÄZDAN (Özbek) Devamlı.
      DURMİŞ (Türkmen) Hayat.
      DUYDURIŞ (Türkmen) Uyarı.
      DÜGÜN (Irak-Türkmen) Düğün.
      DÜMÄ (Özbek) Düğme.
      DÜŞÄK (Tatar) Döşek.
      DÜŞGÜN (Irak-Türkmen) Halsiz, fakir.
      DÜVÄG (Azeri) Duvak
      DÜZÄLMÄK (Azeri) Uslanmak.
      DÜZLÜK (Türkmen) Ova, düz arazi.
      DÜZUNÄ (Azeri) Dosdoğru, hilesiz.

      -E-
      EERTİ (Hemşin) Hayvanların yemediği bir ot.
      EFSÄNE (Farsça) Hayalci, dengesiz.
      EGÄRE (Kazak) Eğer, şayet.
      EGİRMİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Yirmi.
      EGMÄK (Özbek Eğmek, başını eğmek.
      EĞINÇ (Ermenice-Agınç) Isırgan otu Hemşin’de.
      EGİNÇ (Hemşin) Isırgan otu.
      EĞİŞ (Hemşin) Köz çekmeye yarayan özel yapılmış demir parçası alet.
      EĞRİİ- BUĞRİ (Özbek) Zik zak.
      EHTİYAR (Azeri) Moruk, yaşlı.
      EKİZ (Irak-Türkmen) İkiz.
      EL YAĞLIĞI (Azeri-Türkmen) Mendil.
      ELKESER (Hemşin) Keser.
      ELUM (Azeri) Ölüm.
      EMÇEK (Kırgız) Meme.
      EMİCE (Azeri) Amca.
      EMİN (Osmanlı) İnanılan, güvenilen kimse.
      EMİRDAD (Osmanlı) Kadılardan sonra haksızlıkları kontrol eden devlet görevlisi.
      ENCAMİ (Azeri) Sonunda.
      ENG (Özbek) En.
      ENGLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Geniş.
      ENGLİ (Özbek) Geniş.
      ENGSİ (Özbek) Ucu alevli odun parçası.
      ENİŞ (Kırgız) Meyl.
      ENİŞ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) İniş.
      ERGAT (Yunanca) Irgat, Amele.
      ESERLİ (Özbek) Perili, cinli.
      ESKİ-MOSKİ (Tatar) Paçavra.
      ESUVAS (Kazak) Vah, vah aklını oynatmış, kaçık.
      EŞEK (Rize) Kemençede, tellerin bindiği köprü.
      EŞK (Irak-Türkmen) Aşk.
      EŞKİN (Azeri) Filiz, sürgün.
      EŞŞÄK (Azeri) Eşşek.
      ETMÄK (Azeri) Yapmak.
      E-VAH (Özbek) Vah ki vah.
      EVLİYA ÇELEBİ Padişah fermanıyla tüm Osmanlı eyalet ve bunlara yakın yerleri defalarca dolaşan, hatıralarını çok akıcı bir üslupla kaleme alan, okuyanı sıkmayan 17y.y. Lın ilk yarısına kadar tarihi olaylara değinerek on iki çitlik bir eser meydana getiren ve bu esere
      EVLİYA ÇELEBİ’ nin SEYAHATNAMESİ ismini veren ünlü bir gezginimiz.

      EYLUK (Irak-Türkmen) İyilik, hayırseverlik.

      Her Yönüyle RİZE Şiveleri
      Hazırlayan: Muzaffer ARICI
      Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Her Yönüyle RİZE Şiveler

      muzafferarici.com/eserler.asp
      Muzaffer ARICI

      “F ve K” Arası
      -F-
      FÄGÄT (Azeri) Fakat.
      FÄHİŞE (Azeri) Hayasız kadın.
      FAHRETTİN KIRIZOĞLU Kars tarihi, Ermeni olayları, Erzurum Kongeresini de okuyucuya en gerçekçi sunan; Kıpçaklar, Kumbasarlar gibi eserleri ile “Doğu Karadeniz’de Bilinmeyen Gerçekler” ve “ Kafkas Ellerinin Osmanlılar Tarafından Fethi” gibi eserleri bize sunan rahmetli Tarih yazarımız.
      FÄKİR (Tatar-Azeri) Yoksul, fakir.
      FALSO (İtalyanca) Yanlış.
      FANİLYA (Bütün Türk şivelerinde iç gömlek).
      FARFATARA (Rize) Kelebek.
      FARG (Azeri) Fark.
      FÄRİMÄGH (Özbek) İhtiyarlamak.
      FÄRKLİ (Azeri) Değişik, başkasına benzemez.
      FARTUG (Rus) Önlük.
      FATSA (Tatar) Hükümdar ve onun oturduğu yer.
      FELAMOR (Hemşin) Ihlamur.
      FELAN-FİŞMANDAN (Özbek) Falan-filan.
      FEN (Azeri) Bilim.
      FENAR (Kıpçak) Fener.
      FEND (Irak-Türkmen) Hile-oyun.
      FER (Rize) Işık, nur.
      FERAHTİ (Rize) Avlularda, ağaç parçalarından yapılmış tahta perde, çit.
      FERMENE (Rize) Önü açık, işlemeli uzun yelek.
      FEYLEZOF (Tatar) Düşünür, fikir sahibi.
      FIRAHTI (Rumca) Çıt.
      FİKİRDAŞ (Tatar) Hemfikir, aynı fikirde olanlar.
      FİLİ (Kıpçak) Dilim.
      FİSİKHİROS Pazardaki soğuksu mevkiinin eski adı.
      FİT (Gagavuz) Dedikodu.
      FİTNÄ (Özbek) Entrika, dedikodu.
      FODUL (Kırgız) İşe yaramaz, tembel.
      FOGA (Hemşin) Gelinin kadife, resmi elbisesi.
      FOGA (Lazca) Elbise.
      FUNDUK (Başkurt) Fındık.
      FUNDUK (Rize) Fındık.
      FUŞKİ (Rize) Hayvansal gübre.
      FUZULİ (Rize) Sivilce, apse.

      -G-
      GÄCOP (Hemşin) Meyve kabuğu.
      GADA (Özbek) Dert, keder.
      GADER (Azeri) Talih.
      GAFFE (İtalyanca) Gaf, hata.
      GAFIL (Uygur) İstemeden.
      GAGAL (Kıpçak) Erkek üreme organları.
      GÄLÄCÄK (Azeri) Müstakbel.
      GÄLGÄLON (Özbek) Yer altından fışkıran su.
      GALLÄT (Kıpçak-Osmanlı) Tahıl, yiyecek.
      GÄLPDÄN (Azeri) Candan.
      GAM (Özbek) Efkâr.
      GANCHO (İspanyolca) Konca.
      GÄNİMED (Uygur) Ganimet, mühim varlık.
      GANT (Rumca) Ev.
      GARAMCA (Rize) Bir çeşit maydanoz.
      GÄREZ (Azeri) Kin.
      GASKAR (Tatar) Ordu.
      GATNEİÇ (Hemşin) Sütlaç.
      GÄTVOİ (Kıpçak-Tatar) Karşı cinse düşkün.
      GÄVDÄ (Başkurt) Vücut.
      GÄVDÄ (Tatar) Beden.
      GAVGA (Tatar) Hay-huy.
      GAVRAN (Kırgız) Hayvancılığın yaygın olduğu yer.
      GAVUL _GAFUL (Tatar-Başkurt) Pardon, affedersin, mazur gör.
      GAYGI (Türkmen) Endişe.
      GAYMAG (Azeri) Krema, kaymak.
      GÄZÄP (Özbek) Hiddet, öfke.
      GÄZÄP (Özbek) Üzüntü.
      GÄZMÄK (Azeri) Dolaşmak.
      GEBRAN (Osmanlı) Ateşe tapan.
      GECÄ (Azeri) Gece.
      GECÄ Kuşu(Kırgız)=Yarasa.
      GERÄKSUZ (Azeri) Lüzumsuz, boşyere.
      GERİLÄMAK (Azeri) Geri kalmak.
      GERİLMÄK (Özbek) Gevşemek.
      GERMÄ (Özbek) Genişletmek.
      GERÜÜ (Kırgız) Geriyor.
      GETİRİÜ (Kırgız) Getiriyor.
      GEVŞMÄK (Türkmen) Rehavet.
      GEZENKU (Kıpçak) Çok gezen, avare.
      GHEM (Özbek) Efkâr, gam.
      GIC VERMEK (Özbek) Kışkırtmak.
      GIDI-GIDI (Türkmen) Keçilere, kuzulara çağırma.
      GIYBET (Türkmen) Arkasından yapılan dedikodu.
      GIYMÄT (Azeri) Fiat, değer.
      GIZDIRMAK (Azeri) Isıtmak.
      GİCLÄMÄK (Özbek) Kışkırtmak.
      GİÇ (Hatay-Kars) Aranın iğnesi.
      GOBİT (Hemşin) Ucu küt, yuvarlak, oval.
      GOC (Kars-Bitlis) Arkalıksız oturak.
      GOC (Kars-Bitlis) Arkalıksız oturak.
      GOGIÇ (Kırgız) Boğmaca, öksürük.
      GOGIAAP (Rumca) Pazar, Akbucak köyünde yer.
      GOLAÇAN (Çeçen) Abluka.
      GOMO (Rize) Böcek.
      GOPAL (Uygur) Kaba, yontulmamış.
      GOR (Türkmen) Mezar, kabir.
      GOŞMAK (Türkmen) Çift sürmek.
      GOŞT (Hemşin-Gümüşhane) Toprak topağı.
      GOYMAK (Azeri) Bırakmak, Salı vermek.
      GÖG (Irak-Türkmen) Gökyüzü.
      GÖHT (Çeçen) Oturulacak yer.
      GÖLE (Türkmen) Dana.
      GÖNS (Azeri) Sine.
      GÖZALTILI EV (Başkurt) Nezarethane.
      GÖZALTİLİ EV (Başkurt) Nezaret.
      GÖZBAGCI (Türkmen) Sihirbaz.
      GÖZDEĞMÄK (Özbek) Nazar.
      GÖZETÇİ (Uygur-Türkmen) Bekçi.
      GUGUÇ (Hemşin) Çocuğun emeklemesi, yavaş yavaş ayağa. Kalkabilmesi.
      GUGÜM (Azeri) Güyüm.
      GULAK Asmak (Azeri) Dinlemek.
      GULGULA (Uygur) Hengame.
      GUM (Çeçen) Kum, çöl.
      GUNDEĞ (Azeri) Tüfek dipçiği, ahır döşemesi.
      GUR Bir Türk boyu.
      GURBAN (Çeçen) Kurban.
      GUTLAG (Türkmen) Kutlama, tebrik etme.
      GÜLAM (Osmanlı) Esir, köle.
      GÜLMECE (Azeri) Komedi.
      GÜNÄ (Türkmen) Günah.
      GÜNA (Türkmen-Özbek) Taksirat, günah.
      GÜNBATIŞ (Uygur) Batı.
      GÜNDOĞAN (Uygur) Doğu.
      GÜNENİŞ (Uygur) Akşam oluş.
      GÜNLÜKÇİ (Türkmen) Irgat.
      GÜYZ (Türkmen) Sonbahar, güz.

      -Ğ-
      ĞAM (Irak-Türkmen) Tasa, üzüntü.
      ĞEYBET (Irak-Türkmen) Dedikodu.
      ĞHAM (Özbek) Tasa.
      ĞHERÇEL (Kırgız) Faraş, kürek, bal küreği.
      ĞHERĞHEİÇ (Kırgız) Gürültü, patırtı.

      -H-
      (Irak-Türkmen) Evet.
      (Özbek) Evet, olur.
      HÄBÄRLONMAK (Azeri) Haber almak.
      HÄBERDÄR (Azeri) İhtar edilen.
      HACI BALTA CAMİİ Hemşin deresinde en eski olduğu tahmin edilen cami. Tamir gören yeni caminin üzerinde 1262= Milad1846 tarihi var. Eski cami ve yazılarına rastlanmadı. Yaşlılara göre yıkılan cami çok eski imiş. Osmanlı arşivlerinde; Rize’de ilk kayıtlı cami olarak geçen “Ortaköy” camiine de rastlamadık. Rize’ye bağlı beş tane Ortaköy var. Hangisinde olduğu kayıtlarda bulunamadı. Araştırılması lazım.
      HACIĞM (Çeçen) Hacim.
      HACULA (Kıpçak-Uygur) Sıkılgan, utangaç.
      HAÇAN (Rize-Muğla-Posof) Ne zaman, nasıl.
      HADİS (Osmanlı) Yeni, taze fikir.
      HAG (Hemşin) Değirmenlerde tahıl deposu, tekne.
      HAGESUP (Hemşin) Un-tuz karışımı. İneklerin sağarken sırtlarına yalayıp kolay süt vermeleri için konurdu.
      HAKAS Yenisey ırmağı başında oturan bir Türk boyu.
      HÄKİYÄ (Türkmen) Hikaye.
      HALA (Azeri) Teyze.
      HALA (Azeri) Bibi.
      HÄLAL (Tatar) Eşlerden biri.
      HÄLBÄT (Tatar) Olur.
      HALİPLER Doğu Karadeniz’de yaşamış Saka Türkleri Bıraktıkları yer isimleri hala yaşıyor.
      HÄM (Başkurt) Ve Ve (HÄM Fener, HÄM da Galatasaray berabere kaldı).
      HAMARAT (Türkmen) Eden, bilen.
      HÄMBAR (Özbek) Depo, kiler.
      HÄNCECÄLİK (Özbek) Yaylalarda yetişen çok güzel kokulu sarı çiçek.
      HÄNCEİK (Özbek) Yüksek dağlarda yetişen, ince, siyah bir yemiş.
      HÄNDÄG (Azeri) Hendek.
      HANDER (Rize) Sahipsiz, lüzumsuz.
      HÄNE (Özbek) Mekan, ev.
      HANG (Hemşin-Erzurum) Bulmaca.
      HANKUMANI (Hemşin) Keşke, bir baksak ki.
      HANOİKAP (İtalyanca) Engel.
      HARABÄ (Özbek) Yıkıntı.
      HÄRÄKET (Özbek) Fiil, iş yapmak.
      HÄRÇÄN (Uygur) Daima.
      HARÇI (Rize) Fasulye sırığı.
      HARDER (Osmanlı) Sıcağı var, sıcağa malik.
      HÄRKİM (Özbek) Herkes, elalem.
      HÄRO (Başkurt) Çift sürme aleti. Ucuna sapan takılır.
      HÄRTÄ (Kırgız) Sıcağı bulunan, sıcağa malik (Kırgız Türkçesinde (te-ta) ekleri var demektir (HÄR=Sıcak-TÄ=Var)=Sıcağı var. Demek ki buraya bu isim konulduğunda sıcak su vardı.
      HAS (Osmanlı) Padişaha ait, seçkin arazi.
      HASİL OLMAG (Azeri) İyice yoğrulmak.
      HÄSRET (Azeri) Özlem.
      HAVAS (Özbek) İstek, arzu.
      HÄVÄSLONMAK (Uygur) Gıpta etmek, arzu etmek.
      HÄVES DUYMAK (Özbek) İmrenmek.
      HÄYÄT (Azeri) Avlu.
      HAYAT (Rize) Hol, salon.
      HAYLAMAK (Kırgız) Gürültü yapmak, bağırmak.
      HAYLAU (Başkurt) Yabani hayvanları kovmak için gürültü ediyor, bağırıyor.
      HAYT (Kırgız) Gürültü.
      HAYVA (Irak-Türkmen) Ayva.
      HÄYVON (Özbek) Hayvan.
      HÄZÄLÄ (Türkmen) Nifak çıkaran, yaramaz.
      HEDİK (Hemşin-Erzurum; Kar ayaklığı.
      HEKİYA (Türkmen) Hikaye.
      HELOZ (Hemşin) Kertenkele.
      HEMŞİN (HAMAMİ-ŞEN/ HEMŞİN Arap tarihçileri HAMAMABAD diye yazıyorlar. Hemşen ismi Yenisey-Fergena; Ahiska da vardır. Türkler batıya göçerken bu ismi bıraktılar.
      HEMŞİNLİ NECATİ (1882-1959) 1882 yılında Çamlıhemşin Ülkü Köyünde doğdu. Mustafa Kemal Samsun’a ayak bastığı zaman Batum’da, Rus esaretine rağmen, “SADA-İ Millet” ismi altında gazete çıkarıyordu Binbir meşakkat içinde çıkardığı bu gazete ile Türk halkına sesleniyordu. Birkaç sayıda Trabzon’da çıkarmıştı. Batum’da çıkardığı Türk halkını birlik ve beraberliğe çağırdığı bu değerli gazetelerden bir sayısını bulabildik. Mustafa Kemal’in fazlaca dikkatini çekmiş ki Erzurum kongresine delege olarak çağırıldı (Geniş bilgi HER YÖNÜYLE RİZE ‘de).
      HENEK (Türkmen) Şaka.
      HEVEK (Azeri) Üzüm bağı, üzümlük.
      HEVES (Türkmen) Teşfik, istek.
      HEYRAN (Azeri) Hayran.
      HAYVA (Azeri) Ayva.
      HEYVA (Kırgız) Ayva.
      HGELOZ (Hemşin) Kertenkele.
      HGİDİRİLYAS (Irak-Türkmen) Hıdırelles.
      HĞÄBİS (Azeri) Hapis, mahkum.
      HĞAFİF (Azeri) Hafif.
      HĞAH (Irak-Türkmen) El-alem, yabancı.
      HĞALA (Azeri) Teyze.
      HĞALI (Irak-Türkmen) Halı.
      HĞÄLLÜK (Irak-Türkmen) Oyun çukuru.
      HĞAM (Azeri) Yeni.
      HĞAM (Irak-Türkmen) Olgun değil.
      HĞANCUŞ (Hemşin) Alevli ateşle Tüyleri veya herhangi bir şeyi aniden yakmak.
      HĞÄNÇER (Azeri) Kama.
      HĞÄNUM (Azeri) Hanım, bayan.
      HĞARAP (Irak-Türkmen) Yıkık, kötü.
      HĞÄRİTÄ (Azeri) Harita.
      HĞARSLONMAK (Azeri) Kızmak.
      HĞÄSİLAT (Azeri) Gelir, toplanan para.
      HĞÄSTÄ (Azeri) Hasta.
      HĞATİR (Tatar) Hafıza.
      HĞAVİNÇ (Hemşin) Hoşmerin.
      HĞAVLA (Çeçen) Helva.
      HĞAZ (Irak-Türkmen) Hoşlanmak.
      HĞÄZÄİN (Rus) Patron , işveren.
      HĞEÇAD (Hemşin) Küçük plaki.
      HĞEDULİG (Hemşin) Alnı beyaz hayvan.
      HĞEHĞ (Hemşin) Bir kış, küp içinde yaylada beklemiş şahane peynir.
      HĞELON (Hemşin) Boncuk.
      HĞENÇİ (Hemşin) Yayık.
      HĞERÇA (Hemşin) Ufak tefek, küçücük.
      HĞERÇEBA (Azeri) Yengeç.
      HĞERÇİPÄ (Azeri) Yengeç
      HĞERKA (Çeçen) Yün.
      HĞETİKLEMÄK (Özbek) Gıdıklamak.
      HĞİC (Hemşin) Karışık, karışmış, birbirine dolaşmış.
      HĞİRİLTİ (Azeri) Hırıltı.
      HĞOÇ (Uygur) Kürdan, diken.
      HĞOÇLIGUÇ (Uygur) Dikenli arazi.
      HĞOR (Bütün Türklerde) Topluluk.
      HĞOR (Irak-Türkmen) Değersiz, kötü.
      HĞORAN Topluca, haykırarak, dairevi ve Tulum eşliğinde oynanan oyun.
      HĞOZBONCUK (Azeri) (HĞOZ=güz) Güz boncuğu (HĞOZBONCUK yaylalarda güzin çıkar, yumrusu boncuk şeklinde olup, salep gibi kullanılır).
      HĞÖRÖNOÖV (Başkurt) Eğilip kalmak, şenlik yapmak işi. Horon oynamak.
      HĞUDBİN (Özbek) Egoist.
      HĞUR (Azeri) Horlama işi.
      HĞURC (Azeri) Bohça, öteberi.
      HĞURDAMEŞİL (Azeri) Hurdahaş, dağılmış.
      HĞURLÄMAK (Özbek) Horlamak.
      HĞURLEMAK (Azeri) Derin uykuda çıkarılan hırıltı.
      HĞUS (Hemşin) Un çorbası.
      HĞUSAZ (Hemşin) Tavada su ile acele pişirilen ekmek.
      HİNİÇİ (Ermenice) Yayık.
      HİS (Irak-Türkmen) İs.
      HKET (Başkurt) Süt.
      HKETOĞ (Başkurt) Süt kabı.
      HODEÇUR Kaçkar dağının güneyine düşen bir yerleşim yeridir. Manası Otlu Deredir.
      HOLİGAN (Azeri) Külhanbeyi
      HOR (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Önemsiz.
      HORÄN (Başkurt) Yaygaralı, gürültülü oyun.
      HORAN (Türkmen) Çok yiyen.
      HORON (Türkmen) Çok yiyen.
      HORTLAG (Azeri) Umacı.
      HOVLAMAK (Türkmen) Aniden saldırıya geçmek.
      HOZAN (Azeri) Sonbahar.
      HÖRÄN (Başkurt) Yaygaralı oyun.
      HUHOL-HUHOL (Lazca) Baykuş. Pazar Hemşin.
      HUS/US (Hemşin) Akıl.
      HUSAZ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Basit, tatsız(Ekmek).

      -İ-
      İSKILIK (Kırgız) Islık.
      ISSIG (Özbek) Sıcak
      İBADETHÄNE (Özbek) Tapınak.
      İÇ DON (Başkurt) Külot.
      İÇ GEÇME (Uygur) İshal olma.
      İÇ KÖYNÄK (Azeri) Fanila.
      İÇERİ VERMEK (Azeri) Devlete şikayet etmek.
      İGİD (Azeri) Yiğit.
      İGİD (Azeri) Er.
      İGİMİ (Azeri) Yirmi.
      İGİRMİ (Tatar) Yirmi.
      İGİT (Irak-Türkmen) Yiğit.
      İGİT (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Yiğit, güçlü.
      İGNE (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) İğne.
      İGRENMEK (Türkmen) Tiksinmek.
      İĞDİR (Osmanlıca) Oğuzların ”ÜÇOK” koluna mensup (Hemşinlere Lazların verdiği SUMEĞHİ ismi “İĞDİRİN” Lazcası olup aynı manayı taşır).
      İĞIN (Azeri) Yığın.
      İHLAS, FERAH (Başkurt) Rahatlık.
      İKİ YÜZLİ (Türkmen) Riyakar.
      İKTE (Osmanlı) Kiraya verilen devlet arazisi.
      İL (Azeri) Yıl, sene.
      İLAN (Azeri) Yılan.
      İLAN (Irak-Türkmen) Yılan.
      İLÄN (Özbek) Yılan.
      İLİG Yalnız Türk boylarına ait bir çalgı..
      İLK MATBAA HARFİ İlk matbaa harfleri, Kaşgarlı Mahmut zamanına ait olup, numuneleri Paris ve Berlin müzelerinde vardır. (Batılılar bunları bile bile matbaayı biz bulduk diyorlar).
      İMTİRAM (Tatar) Hürmet.
      İNCÄLÜK (Azeri) Zarafet.
      İNGLÄMÄK (Özbek) İnlemek.
      İNGNÄ (Özbek) İğne.
      İNGSAN (Türkmen) Kişi, insan.
      İNKİLAP (Özbek) Devrim.
      İPLİ (Başkurt) Kibar.
      İPLİG (Irak-Türkmen) İplik.
      İPSİZ RECEP Bu ifade ile anlatılmaz. Çünkü Doğu Karadeniz’de her gencin bir ipi (Halatı) vardır. Halk iştikakını (Bal, meyve gibi) ağaçlardan temin ederdi. Recep bu gereçlere lüzum kalmadan ağaçlara tırmanırdı. Bu yüzden Babası ona “İpsiz” ismini koymuştu. İstiklal savaşımızda kahramanlıklar gösterdi. Fakat baba yadigârı bu isim ona başka bir hava verdi. Topal OSMANA dahi borç verdi. Çünkü Recep’in maddi durumu iyi idi.
      İRAG (Azeri) Uzak.
      İRİNLENMÄK ( Azeri) İltihaplanmak.
      İRİNLENMÄK (Uygur) İltihap, apse, cerahat.
      İSKİT Doğu Karadeniz’e MÖ 7 yy ‘da gelip yerleşen, sonra batıya da giderek Anadolu’da ilk Türk Devletini kuran bir kavim. Onların bize bıraktıkları yer adları hala yaşıyor. Sakaların ikiz boyu olup Çanarlar ve Çanarların yakın akrabası olan Lazların da ataları sayılırlar kanaatindeyim. Hunlara da bu isim akrabaları olarak verilir.
      İSKİT DENİZİ Karadeniz’in MÖ ki isimi.
      İSPİNA (Latine-Kırgızca) Suyun değirmen çarkına hızla vurmasını sağlayan alet.
      İSTÄMAK (Özbek) Arzu etmek.
      İSTANPİL (Kırgız) İstanbul.
      İSTİKAN ( Rus) Su, çay bardağı.
      İŞDÄ (Türkmen) İştah.
      İŞDEN (Özbek) İçden, yürekten, candan.
      İŞKİRLİ (Kırgız) Vesveseli, tedirgin.
      İŞLÄG (Azeri) İşlek.
      İŞTAG (Azeri) İştah.
      İT (Emir) (Irak-Türkmen) Kaybol, görünme.
      İTİRMÄK (Özbek) Kaybetmek.
      İZİNÄ DÜŞMÄK (Kırgız) Takip etmek, iz sürmek.
      İZİNDÄN (Özbek) Takiben.

      -K-
      KA (Kırgız-Erzincan-Niğde-Samsun) Kadına hitap. Türkmenlerde “KI” olarak kullanılır. Rize de daha ziyade Kıpçak, Kırgız deyişleri şeklinde “KA” dır. Anadolu’nun çok yerinde, Türkmen deyişine göre “K” şeklinde kullanılıyor. KA/KI=Bayan, kız, kadın (KA Kocan kurbetten nä zaman gelecek?) Rusçada kelime sonunda aynı manayı taşıması, düşündürücüdür (Davuşka- Danuşka).
      KÄÄR ETMEK (Uygur) Kendini ızdıraba sokmak.
      KÄÄR, KA-R (Kıpçak) Meşakkat, ızdırap, bir nevi beddua alma.
      KABAĞ (Çeçen) Kabak.
      KÄBİ (Özbek) Gibi.
      KÄBİLÄ (Uygur) Boy, sülale.
      KÄBİLE (Özbek) Aynı soy, boy, uruk.
      KÄC/KIC (Kırgız) İğne.
      KÄCÄİK (Özbek) Ateş böceği.
      KAÇ Kuzey Asya da yaşayan bir Türk boyu.
      KAÇKAR (Kazak) Yüce tepe, veya buraya ilk defa gelen “KAÇ” Türklerinden kalma bir isim olabilir. Kaç= Bir Türk boyu-Kahr=dert, derin üzüntü. Bu anlamlar sonuncu olarak: Dertli, kahreden “Kaç” Türkleri veya; Kar=Bazı Türk boylarında Koç boynuzu gibi tepe. Kaç tepe manasını da taşıyabilir. Her ne olursa olsun “KAÇKAR” ismi Türkler buraya geldikten sonra verilmiştir. Kelime Türkçedir.
      KAÇKAR (Kırgız) Koç.
      KAÇKUN (Kırgız) Aklını yitirmiş, kafayı oynatmış.
      KÄÇOP Hemşin) Meyvelerin yenmeyen kısmı.
      KÄDA (Özbek) Tasa, dert.
      KADİN (Hemşin) Ağaçtan yapılmış, su geçirmez kap, fıçı.
      KÄDÜÇ (Hemşin) Gaga.
      KAFUL (Başkurt) Sık dikenlik.
      KÄGANÄK (Hemşin) Değirmenlerde tanelerin dengeli şekilde taşa akmasını sağlayan sallangaçlı çanak.
      KAGANÜŞ (Özbek) Hastalığın nüksetmesi, titreme.
      KAĞÄ (Uygur) Karga.
      KAĞDO (Kırgız) Yara yapıştırıcı, yara tedavi edici bir ot.
      KAİKİ (Yunanca) Kayık.
      KÄİNÇ (Hemşin) Ekmeğin kabuğu.
      KÄL(Özbek) Saçsız.
      KALA(Azeri) Şehir.
      KALA(Başkurt) Kent.
      KALA POTAMOS Rize, Trabzon il sınırındaki iyi derenin eski ismi., manası: ufak, ufak yerleşim yerleri demektir.
      KÄLÄK (Azeri) Foya.
      KALARÇ/KALAŞ Bir Türk boyu olup Kaçkar Dağlarının güney bakarlarına yerleşmişlerdi. Hemşin ve tüm Rize yöresinde güneyden esen rüzgarlara, yani Lodosa, sıcak ve kuruyele, “KALAC” ismi verilir. Bu isim, kalaşların yönünden geldiği için, o ülkeden gelen rüzgâr olduğu için verilmiştir (Bu gece KALAŞ çıkmış, çayırlar serili olduğu yerde kurumuş, çamaşırlar kurumuş).
      KALATINA (Lazca) Küçük sepet.
      KALDIRILIŞ (Özbek) İlga.
      KALE DİZDARI (Osmanlı) Kale ağası.
      KALIF (Özbek-Osmanlı) Yabani hayvan beklemek için yapılan kulübe.
      KÄLLÄ (Özbek) Kafa.
      KALO (Rumca-Yunanca) İyi.
      KALO (Yunanca) İyi.
      KALÖ (Kırgız) Emel, arzu.
      KALÖ (Özbek) Hisar, kale.
      KÄLP (Özbek) Kalp.
      KALUPI (Yunanca) Kalıp.
      KAMBOZ (Yunanca) Tarla, ova.
      KÄMSİLEMEK (Tatar) Alaya almak, arkasından konuşmak.
      KÄN (Kırgız) Kin, hınç.
      KANDALA (Rize) Musluk.
      KÄNLUGİ (Kırgız) Elim sende oyunu.
      KANT (Kazak) Şeker.
      KAPAN (Tatar) Tuzak.
      KAPIKULU (Osmanlı) Devletten maaş alan herkes.
      KÄR (Özbek) (Cı-Cu) eki yerine kullanılır.
      KAR (Uygur) Kar eki Uygur şivesinde (Cİ-CU) eki yerine kullanılır.
      KARABET (Kazak) Kaltak, fahişe.
      KARABİNA (Yunanca) Bir nevi tüfek.
      KARAEVLİ Oğuzların Bozok boyuna mensup Çamlıhemşin Doğerdeki sakinlerin kardeşi, Pazar Akbucak köyünde Karaoğlu aileleri var. Doğerdeki halk ile akraba olduklarını bilmezler.
      KARAEVLİ (Osmanlı) Türklerin bozok koluna mensup.
      KARANTİ (Azeri) Yığıntı, döküntü.
      KÄRÄVÄT (Özbek) Hareketli oturak, karyola.
      KÄRÄVET (Özbek) Tahta karyola.
      KÄRCELUŞ (Kırgız) Eğlenerek ağaç yontma işi.
      KÄRHÄNA (Özbek) İşletme, ticarethane.
      KARL KOCH, PROF Yöreyi 1843 yılında baştan başa dolaşmış coğrafi, sosyal, kültürel ve tarihi değerlere hakikatten ayrılmamağa son derece özen göstermiş, bir çok yanlı yazarın yalanını çıkarmış, Alman Botanik uzmanı. Devlet izni ile dolaşan ilk uzman. Topladığı çiçeklerden ilaç yaparak kralları Wilhelm’i tedavi etmiş.
      KARIMAK (Uygur) Korumak.
      KARN (Başkurt) Mide.
      KÄROÇ (Hemşin) Çengelli ağaç parçası.
      KARPUZ (Yunanca) Karpuz.
      KARŞU Hareket (Uygur) Direniş.
      KARTOF (Azer) Patates.
      KARTOF (Çeçen) Patates.
      KARUK (Kore) Kazık.
      KARUN Parayı icat eden, çok zengin kral.
      KARZİNKA (Özbek-Rus) Zembil, sepet.
      KASIM BEY Fatih’in, Trabzon’u aldığı zamanlarda donanma komutanı idi. Sonra Trabzon valisi oldu.
      KÄSİLMÄK (Özbek) Arada kalmak.
      KÄSMET (Özbek) Nasip.
      KAŞKAR (Kazak) Koç.
      KÄŞKUR (Özbek) Taşlaşmış gübre, tezek.
      KATIŞUU (Tatar) İştirak ediyor, katılıyor.
      KATNİAC (Hemşin) Mısır ununda sütlaç.
      KÄTOĞ (Rus) Kazan.
      KATUP KALUU (Tatar) Kaskatı.
      KÄTVOİ (Kırgız) Bütün dişilerde karşı cinse olan istek.
      KAVEGAL (Hemşin) Ev çatı malzemesinden kalın sırık.
      KAVGAŞ (Yunanca) Kavgacı.
      KAVLUŞ (Başkurt) Kavrulmuş, haşlanmış.
      KAVRAN (Hemşin) Arı kovanı...( Hemşin Olacak).
      KAVRAN YAYLASI Kaçkar zirvesine yakın en büyük yayla yedi muhtarlık.
      KAVRAN (Osmanlı) Kervan yolu kavşağı.
      KAYBANA (Rize) Sahipsiz.
      KAYGILI (Kazak) Hazin, teessür.
      KAYMAKİ (Yunanca) Kaymak, kaymaklı.
      KÄYNÄG (Kazak, Azeri) Gömlek, entari.
      KÄYRET (Kazak) Derman.
      KAZ (Ermenice) Kaz.
      KAZAZEL (Hemşin) Pasaklı, kirli.
      KÄZDURMAK (Azeri) Isıtmak.
      KEBAB (Çeçen) Kebap.
      KEMİ (Çeçen) Gemi.
      KEM-KUM (Kırgız) Dalavera.
      KERESİZ (Yunanca) Kiraz.
      KERMESSE (Yunanca) Kermes, panayır.
      KHOCH (Çeçen) Diken.
      KHÖT (Kırgız) Kıç.
      KIBLÄNOME (Özbek) Pusula.
      KIÇINA (Kırgız) İğne gibi ince, küçücük.
      KIGIL (Hemşin-İçel köylerinde) Yumurta.
      KILBE (Çeçen) Güney.
      KILGUŞE (Uygur) Güler yüzlü.
      KIPÇAK/KUMAN Ruslarca aynı Türk boyuna verilen bu isim, iyi ata binen, yiğit, iyi otlaklara yerleşirler, samanı sarı saçlı, gök gözlü olurlar diye Avrupai kaynaklarda geçer.
      KIŞLAG (Özbek) Köy.
      KITAY (Çeçen) Çinli.
      KIYKIRIK (Osmanlı) Döküntü, talaş.
      KIYYE (Osmanlı) Okka.
      KİLE (Osmanlı) Otuz iki kilo.
      KİLİDİ (Yunanca) Kilit.
      KİP (Hemşin)=İyi sağlam sağlıklı.
      KİP (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Sağlam, değişmez.
      KİŞMİŞ (Çeçen) Üzüm.
      KİZİR (Kıpçak Özbek) Amaçsız gezen, bir orda bir burada.
      KOBAL (Uygur) Hantal (Kilolular KOBAL olurlar).
      KOÇ HEYKELİ Çamlıhemşin ve Venekdere’de iki adet bulunmuştur. Bunlar çok mühim bir Türk Atasının mezarını simgelerler. Muhafaza edilmeleri ve icap ederse kazı yapılacak bazı ipuçları araştırılmalıdır.
      KOÇİA (Yunanca) Yiğit, cesur.
      KOÇİRA (Rumca) Pazar, Hemşin’de aşçıbaşı.
      KOÇKAR (Kırgız) Koç.
      KOÇKAR (Özbek) Koç (Kaçkar Dağı bu ismi koçtan alır).



      KOÇKUL (Kırgız) Koyu kahve rengi.
      KOÇUG (Kırgız) Bir nevi ısırgan, zehirli, çok geniş yapraklı bir ot.
      KOD KAFA( Arvanuç-Şavşat) Kalın kafa.
      KODA (Kırgız) Balık tutma sepeti.
      KODOL (Kırgız) Kıpçak soyundan, balıkçı.
      KODVAN (Hemşin) Mısır koçanı.
      KOGIS Bir Kıpçak Türk boyu. Borçalı Lora yöresinden gelenler. Pazar/Akbucak köyüne gelmiş olmaları kuvvetle muhtemldir.
      KOGOŞ Kabakgillerden bir sebze, içi tamamen boş olduğundan. kurutularak kap gibi kullanılır.
      KOHLİDİ (Rize) Salyangoz.
      KOKNOÇ (Hemşin-Sinop) Bellik, önlük.
      KOLAÇAN (Rize) Gözetleme.
      KOLIG (Rize) Boynuzsuz hayvan.
      KOLİSTAVRA (Rize) Kertenkele.
      KOLLÄMÄZ (Özbek) Gözetlemez, himaye etmez.
      KOLO (Kırgız) Çam kabuğu.
      KOLO (Kırgız) Kütük kabuğu.
      KOLO (Yunanca) Üst üste yığmak.
      KOLOLA (Uygur) Çanak, tekne.
      KOLONİA (Rus) Kervan durağı, durak.
      KOLONİA (Türkmen) Başkasının idaresinde.
      KOLUNA (Tatar) Taş direk.
      KOMAR (Rus) Sivrisinek.
      KONALGA_PUNALGA (Kırgız) Kuluçka.
      KONCOLOZ Hayali, korkunç yaratık.
      KONKUL (Kıpçak) Kakül.
      KOPRİ Hemşin’e özgü bir balta.
      KORAMİD Kaçkar dağından Çoruh havzasına geçerken rastlanan ilk köyün ismi. Akbucak köyünün yukarı köy bölümüne bu isim verilir. Herhalde yukarı köyde oturan Köroğlu gurubu bu köyden “KORAMİD” den veya onun üzerinden gelmiş olabilirler. Çünkü bunlara KOROMİDLİ diyede hitap ediliyor.
      KORDUK Ellerde siğil.
      KORKUTİŞ (Özbek) Tedhiş, gözdağı.
      KORTU Amele, işçi.
      KORUKÇİ (Özbek) Korucu, bekçi.
      KOTEÇİ (Yunanca) Tavuk beslenen yer.
      KOTİ (Rumca) Kotol.
      KOTOL Bitkiler kesildikten sonra kalan sap kısmı.
      KOV (Uygur-Dede Korkut) Ağlayıp anma.
      KOVDON (Kazak) Koçan.
      KOYBAL Altayların kuzeyinde yaşayan bir Türk boyu.
      KOZGOLON (Kırgız) Gerici, iptidai.
      KÖÇ (Azeri) Göç.
      KÖÇ (Irak-Türkmen) Göç.
      KÖÇMÄK (Azeri) Taşınmak.
      KÖLGÄ (Azeri) Gölge.
      KÖLGÖLIK (Irak-Türkmen) Gölgelik.
      KÖMLEK (Irak-Türkmen) Gömlek.
      KÖRİ (Irak-Türkmen) Kadın.
      KÖROĞLU RUŞEN Babası “BEG” dir. Köroğlu doğmadan ölmüş, annesi de ölüyor. Mezara (GOR) konulurken Köroğlu doğuyor. Mezarda (Gorda) doğduğu için Goroğlu- ismi veriliyor. Teyzesi Gülendam büyütüyor. Köroğlu Reyhan ismindeki sevgilisi ile kaçıyor. Çok güçlü savaşçı oluyor. Hünkârdan babasının intikamını alarak kahraman oluyor.
      KÖS ( Başkurt) Güçlü.
      KÖSONÇ (Yunanca) Çağatay Türkçesinde, Kahramanoğlu.
      KÖTİ (Irak-Türkmen) Kötü.
      KÖYNÄK (Azeri) Gömlek.
      KSENEFON M. Önce 400 yıllarında İran’ı fethe giden 10.000 askerin komutanı Fırat’ı geçerken boğuluyor, Askerler savaştan vazgeçip KSENEFON’u reis seçerek geri donuyorlar. Yolarını kaybedince Rize dağlarından Karadeniz’e inmek istiyorlar. (Yöre halkını çok iyi anlatan bu dönüşe ait 10.000’lerin dönüşü isimli eser) bir çok ipucu verir. 2400 sene önce buralarda arıcılık yapıldığı, Tutan balı yöre halkı KSENEFON’un askerlerine yedirdiği askerlerin hastalanarak mağlubiyeti kabul ettikleri yöre insanlarından korktukları, zarar vermeden yöreden uzaklaşmak mecburiyetinde kalıkları çok güzel kaleme alınmıştır. En eski tarihi belge olup, ciddiyetle yazılmıştır. Okunmalı.
      KUCÄKLEMAK (Özbek) Sarılmak.
      KUÇİV (Başkurt) Artmak.
      KUÇUK (Özbek) Ufak.
      KUÇUK AY (Özbek) Şubat ayı.
      KUÇU-KUÇU (Kırgız) Köpeğe ders verme çağırma, iyi takipçi, kovalayıcı ol.
      KUD (Kırgız) (Hayvanda) Kafa, baş.
      KUDEL (Lazca) Kuyruklu sepet.
      KUDİK (Kazak) Sıpa, enik, küçük hayvancık.
      KUDİK (Kazak) Evham.
      KUKMA (Hemşin) Güyüm.
      KUKUMA (Lazca) Güğüm.
      KUKU (Başkurt) Guguk kuşu.
      KUKU-KUKİ (Tatar) İbibik kuşu.
      KUKUF-HEMŞİN İbik.
      KULAG (Kırgız) Bir şeyi sıkarak, örerek sağlamlaştırma işi.
      KULA-HĞALA (Kırgız) Orta Asya’da bir yer ismi HĞALA köyü isim olarak ondan esinlenmiş olabilir.
      KULİ (Kıpçak) Oturak.
      KULİ (Lazca) İskemle.
      KULİVAT (Çağatay Türkçesi-Kıpçak) Oturmağa, iskan etmeğe müsait yer, arazi.
      KUMA (Kıpçak-Kore) Bir erkeğin iki hanımından birisi. (Kuma kumaya sevmez, kaynana hiçbirini ) “Bu kelime ve insan uzuvları ile ilgili temel kelimeler Rize/Hemşin şivelerinde aynen kullanıldığına göre Kıpçak- Hun-Avar Türkleri yalnız batıya değil, doğuya da göçtüklerini gösterir”.
      KUMA (Kore-Kıpçak) Bir erkeğin iki hanımından birisi.
      KUMAR (Kazak) Tutku, vazgeçilmez arzı.
      KUMAR (Kırgız) Müptela.
      KUNDU (Kazak) Diğerli, kıymetli.
      KUPALI (Rize) Asma kilit.
      KUPLİKA (Rize) Hıçkırık.
      KUR (Kırgız) Büyük kayalar topluluğu, zirve kayası.
      KUR (Kırgız) Bele bağlanan kayış, kemer.
      KURİLİŞ (Özbek) Teessür, idare.
      KUSURİ (Yunanca) Kusur.
      KUŞİV-A (Başkurt) Artan yer.
      KUT (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Hayvan otlatılan yer.
      KUTİ (Irak-Türkmen) Kutu.
      KUTSAL EMANETLER Hazreti Peygamberden zamanımıza intikal eden tarihi değere haiz eşyalara bu isim verilir. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Topkapı sarayında muhafaza altına alınan emanetlerden zamanımıza intikal edenlerin Listesi aşağıdadır.
      Hırka-i Saadet, Sakalı Şerifler, Peygamberimizin Bir Dişi, Ayak İzini Gösteren Taş, İki Adet Nalın Saadet Mührü, Teyemmüm Taşı, Devlet Reislerine gönderdiği Mektuplar, Sancaki Şerif, Hazreti Fatma’nın Seccadesi, Hazreti Osman ve Ali’ye ait Ceylan Deresine Yazılmış Kura-ı Kerim’ler, Hazreti Musa’nın Asası, Hazreti İbrahim’in Tenceresi, Babi Tevbe Kanadı, Kâbe’nin Anahtarı ve Kilitleri, Hacer’i Esved Çerçevesi, Altın Oluk, Yay ve Kılıçlar.

      KUTUNİ (Rize) Meyve ve sebzede koçan.
      KUVİÇE (Rize) El sepeti
      KUYIŞMA (Rize) Telaşla bağırma, çağırma.
      KUZI (Irak-Türkmen) Kuzu.
      (Türkmen-Bulgar Türkçesi) Taş.
      KÜLÄĞ (Azeri) Ağaç kavanoz, kova.
      KÜLLÄ (Özbek) Kelle.
      KÜLPEYEKÜN (Türkmen) Hezimet.
      KÜLRENG (Özbek) Boz renk.
      KÜLÜNG (Azeri) Kazma.
      KÜM (Kırgız) Dalavera.
      KÜMİLO (Arapça) Kamil, olgun kimseler.

      Her Yönüyle RİZE Şiveleri
      Hazırlayan: Muzaffer ARICI
      Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Her Yönüyle RİZE Şiveler

      http://www.muzafferarici.com/eserler.asp
      Muzaffer ARICI

      “L ve S” Arası
      -L-
      LAG (Kıpçak-Kırgız) Yal, hayvan yiyeceği.
      LÄGÄN (Özbek) Çanak.
      LAGOMON (Kırgız) Kedi, köpek yiyecek kapı.
      LAHANA (Yunanca) Lahana.
      LAHMİ (Rize) İneklere verilen yal, bir nevi sulu yiyecek.
      LANGANA (Rize) Zehirsiz sarı yılan.
      LASARİUM (Yunanca) Zil Kale’nin eski ismi olabilir.
      LAVA (Yunanca) Lev.
      LAVUS (Rize) Mısır, lazud.
      LAZUD (Farsça) Mısır, Laz yiyeceği.
      LEBOGUŞ (Rize) Deri, dış bölümleri yüzülmüş.
      LEGEN (Kazak) Geniş, yayvan kap.
      LEİLEKİ (Yunanca) Leylek.
      LENGER (Osmanlı) Gemi demiri.
      LENGİ HAMAM (Osmanlı) Pestamal.
      LEPEZ (Hemşin) Ezik, preslenmiş.
      LEZ (Kıpçak) Yağma, başkasının hakkına tecavüz.
      LEZGİ (Kıpçak) Durmadan gezen, gezgin fakat hiçbir amacı yok manasında.
      LISTA (Yunanca) Liste.
      LİLİG (Özbek) Boncuk gibi güzel.
      LİPARİT (Osmanlı) Gürcü prensi olup Türklere esir düştü. Atası Türk olduğu ve iyi cengâver olduğu kayıtlarda var. Rize dağlarına, şimdi hala ismi bulunan yerlere yerleşti.
      LİRA (Yunanca) Lira.
      LİSEO (İspanyolca) Lise(Okul).
      LİVAD (Lazca) Tarla.
      LİVADİ (Yunanca) Otlak, yayım.
      LİVER (Rize) Tabanca.
      LOBİYA (Tatar-Azeri) Fasulya.
      LOBYA (Azeri) Fasulya.
      LONYA (Azeri)=Fasulye
      LOKANTA (İtalyanca) Pansiyon, otel.
      LOTOZ (Kırgız) Ezilmiş, ezmek.
      LUKUMİ (Yunanca) Lokum.

      -M-
      MAAN (Arapça) Kuzey Arabistan’da bereketli bir yer.
      MACOR Henüz olgunlaşmamış, taze, körpe.
      MAÇ Türk dilinde yemek-aş yerine kullanılır.
      MÄDASUZLUK (Özbek) Halsızlık, dermansızlık.
      MAFALI (Yunanca) Mangal.
      MÄGÄR (Başkurt) Meğer.
      MÄĞLÜMÄT (Başkurt) Bilgi.
      MÄĞNÄSI (Tatar) Anlamı.
      MAĞOL Böğürtlen kütüğü, bitkisi.
      MAĞVALI (Gürcüce) Böğürtlen manasını taşıyan bir yemiş, Hemşin’de COĞH diye anılır.
      MAHAN Kafkasya’da Derbende yakın bir yer ismi.
      MÄHLUK (Uygur) Yaratık.
      MAHMUT ÇELEBİ 16. yy. Da Rize seraskeri Ali Çelebi’nin kardeşidir. Bu sülalenin Trabzon’da ve Hemşin’de mülkleri vardır. MAHMUT ÇELEBİ Hemşin’de köprü yapımı, yol inşaat ve esir ticaretini yürütmek üzere devletçe tayin edilmiştir. Bu sülale arttıkça başka yörelere göçtüler veya görevlendirildiler. Fakat bir idareci sürekli kaldı. Son görevlinin ismi yine Mahmut ÇELEBİ’ dir. Osmanlı, esir ticaretini yasakladığından son Mahmut ÇELEBİ’nin elinde on iki (12) tane esir vardı. Bu esirler, İslamiyet’i kabul etmiş iyi insanlardılar. Geri göndermediler. On esiri Rize dahilinde muhtelif köylere dağıttı. Elinde kalan iki esiri de kendisinin köyü olan Pazar/Akbucak’a yerleştirdi. Kürd Ahmet ile Pitul, Kürd Ahmet’ in ocağı battı, arazisi önceden aldıkları kimselere kaldı. İkinci esirde Pitul=(Azeri dilinde bir ünvandir). Kul Ali’nin arazisine verasetle yerleşti.
      MAHNİ (Azeri) Güfte, şiir, türkü.
      MAKARIOS (Yunanca) Mutlu.
      MAKRON-MAK-RON Mak Türklerine ait (Doğu Karadeniz’de) “MAK” kelimesi ile başlayan isimler Türklerden miladı senelerden beri kalan bir hatıradır).
      MAKROVİÇ (Latince) Büyük yerleşim yeri.
      MAKROVİOS (Yunanca) Uzun ömürlü.
      MÄKTÄB (Uygur) Okul.
      MAKTUAN (Osmanlı) Götürü usülde.
      MAMALİKA (Rize) Mısır unundan yemek.
      MAMANAT (Çağatay Türk) Azerilere ait yer.
      MANCA (Rize) Aş, yemek.
      MANDİLİ (Yunanca) Mendil.
      MAR (Kıpçak) Aş, yemek.
      MARAN (Amasya-Hemşin) Kiler.
      MARANGOZ (Yunanca) Marangoz.
      MARAŞLI OSMAN Osman Doğu Karadeniz’de resmi Cuma namazını ilk kıldıran. din adamı.
      MARAZİ (Yunanca) Üzüntü, eza.
      MARMANAT (Kıpçak) Ağaçtan ev yapanların köyü olanlara ait köy.
      MARTALOZ (Osmanlı) Osmanlı idaresinde, dil, din gözetilmeden seçilen yönetici.
      MÄSAL (Çeçen) Mesela.
      MASKARA (Kazak) Rezil, kepaze.
      MASLAHAT (Türkmen) Tavsiye.
      MÄST (Özbek) Zil, zurna.
      MÄŞİN (Çeçen) Kösele.
      MATUL (Tatar) Tonton, sevimli.
      MAYAN (Kazak) Yağ, kaymak yeri.
      MÄYDAN (Tatar) Alan.
      MAYMU (Yunanca) Maymun.
      MÄYNA (Çeçen) Anlam.
      MAZI (Çeçen) Bal.
      MÄZMUN (Azeri) Malumat.
      MAZMUN (Kırgız) İç taraftaki arazi.
      MÄZMUN (Özbek) Muhteva.
      MECEĞH (Kıpçak) Dikenli sinek, sivrisinek yavrusu.
      MEÇO ( Kırgız) Göktürklerde, uruk, sülale beyi.
      MEĞU (Ermenice) İri arıya verilen isim.
      MEHMET HURŞİT HACI Mollaveisli, Ziya Hurşit’in babası. Osmanlı kadılarından. İstanbul müftülüğü 301 numarada kayıtlı.
      MEHMET HÜRŞİT EFENDİ (TEMEŞOĞLU=Gezgin Osmanlı Türklerine verilen isim). Hasan Efendinin oğludur. Osmanlı idaresinde Niyabet ve Kadılıklarda hizmet verdi. Mustafa Kemal Erzurum Kongresini toplarken Erzurum valisi idi. Mustafa Kemal’in ve kongrenin çalışmaları için büyük yardımları oldu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yakalanıp İstanbul’a celbi için gönderilen padişah emirlerine (kaleme) diye havale ederek hasıraltı etti. Kazım Karabekir’inde yardımları ile Mustafa Kemal için nüfus cüzdanı ve ilmesini temin etti. Emekli olduktan sonra, romatizma illetinden kurtulmak için Eskişehir’deki sıcak hamamlarda tedavi oluyordu. Doktorlarca sıcağa girmemesi tembih edildiği halde girdi ve sektei kalpten hamamda vefat etti. İstanbul Müftülük Kütüphanesinde geniş bilgi var.
      MELEKÜR (Bulgar Türkçesi) Karışık, renkli taş.
      MELMENİ (Yunanca) Meltem.
      MERAKİ (Yunanca) Merak.
      MERSUK (Rize) Sığır yemliği.
      MESEK Yasefin oğlu olup, bir rivayete göre Rize YERLEŞİM YERLERİNİ İLK KURANLARIN ATASI.
      MEŞÄ (Azeri) Orman.
      MET (Özbek) Dopdolu.
      MEVÄ (Özbek) Meyve.
      MİĞHO (Rize) Ufak, tefek.
      MİKRO-KALO (Latince) Mikrun kavağın eski ismi olup küçük kale küçük hisar demektir. Tayyip GÖKBİLGİ hocamız, “1532 defterinde kayıtlı olduğu halde şimdi böyle bir yere rastlamadım” diyor. Değerli hocamız, aynı ismin epeyce değişikliğe uğradığından olacak ki tespitte zorluk çekmiş. 1532 defterinde mikro- kalo ve yapılmakta olan köprüsü, şimdiki MİKRON kavak ve yıkılmak üzere olan köprüdür diyebiliriz. Demek ki üzerinde Hicri 1111=Miladı 1699 tarihi yazılı Çinçiva altındaki köprüden daha önce inşa edilmiştir(166 sene önce).
      MİKRON (Latince) Küçük, ufak veya küçük yerleşim yeri.
      MİNCİ (Rize) Çökelek.
      MİNSİZ (Uygur) Geri zekâlı.
      MİŞLUG (Latince) Ekmek içi.
      MİŞ-MİŞ (Türkmen) Rivayet.
      MOCA (Rize) Kuluçkaya oturan civciv çıkaran tavuk.
      MOGOL-MOĞAL (Çeçen) Böğürtlen kütüğü, bitkisi.
      MOHİMLİK (Başkurt) Ehemmiyet.
      MOHKEM (Azeri) Dinç, sağlam.
      MOHTAÇLUK (Tatar) İhtiyaç.
      MOKU-MOMOLİ (Kırgız) Kör sıçan.
      MOL (Kırgız) Çok yavaş, nemli.
      MOL (Özbek) Gür orman, yeşil yaprak.
      MOLA (Hemşin) Ilık.
      MOLLA (Osmanlı) Medresede okumuş, İslam alimi.
      MOLOŞ (Rize) Ebegümeci, sebze.
      MOLUŞ (Özbek) Fundalıkları kökünden kesme işi.
      MOMAY (Kırgız) Köstebek.
      MOMENİ (Gagavuz) Büyük kazan.
      MOMOY (Kırgız) Köstebek-Muku.
      MOR (Rize-Hemşin) Çilek.
      MOZİ Alevli ateşte uçuşan yanık artıkları.
      MOZİ (Hemşin) Bir yaşında arı ,petek.
      MUÄLLİM (Özbek) Öğretmen.
      MUCÄHİD (Azeri) Din savaşçısı.
      MUÇO (Kırgız) Uzuvlar, kol kanat, organ.
      MUÇO (Kırgız) Aza.
      MUDİRLUK (Başkurt) Yönetim.
      MUĞLET (Türkmen) Müddet.
      MUH (Azeri) Çive.
      MUKATAA (Osmanlı) Devlet arazisinin kiraya verilmesi vergisi.
      MUMKİN (Özbek) Olabilir.
      MUNCUR (Rumca) Dudak ve yüz teşkilatlı.
      MUNCUR (Uygar) Dudak ve yüz teşkilatı.
      MURAT (Kazak) Maksat, gaye.
      MURDOLMAK ( Çeçen) Çürümek.
      MURMURİŞ (Rize) Mırıldanma.
      MURT GİTME (Hemşin) Kuran-ı okunamadan ani ölüm.
      MUSELLİM (Osmanlı) Vali adına iş görebilen kimse.
      MUTI (Arap) Bağlı, sadık.
      MUTLAĞ (Azeri) Muhakkak.
      MUVEKKÄT (Özbek) Şimdilik.
      MUZAFFÄR (Azeri) Zafer kazanmış.
      MÜDÄHĞÄLE (Azeri) Bir işe karışmak.
      MÜFTİ (İspanyolca) Müftü.
      MÜKÄVVÄ (Özbek) Kâğıt kutu.
      MÜRDE (Özbek) Hurda, işe yaramaz.

      -N-
      NÄ YERDEN (Uygur) Hangi yerden, nereli.
      NÄDÄ (Uygur) Nerede.
      NÄFT (Azeri) Yerden çıkan yanıcı yağ.
      NAĞHER (Erzurum-Balıkesir) Hayvan sürüsü.
      NÄ-İÇUN (Özbek) Niçin, neden.
      NÄLÄT (Tatar) Beddua.
      NALİN (Lazca) Takunya.
      NÄLYİN (Azeri) Bir çeşit ağaç terlik.
      NÄNİ (Tatar) Küçük, ufacı.
      NÄRZ (Özbek) Yasak.
      NÄSİHET (Özbek) Öğüt, tavsiye.
      NÄSİL (Tatar) Soy.
      NÄZUK (Kazak) Narin, zarif.
      NÄZÜŞ ETMEK (Kıpçak) İneklerin yeni doğan yavrusunu ararken çıkardığı ses.
      NG (Özbek) İkinci şahıs ekidir.
      NİGİT (Başkurt) Kale.
      NİKÄ (Türkmen) Nereye.
      NİRA (Türkmen) Nereye.
      NİYABED (Osmanlı) Kadı vekili.
      NOĞSAN (Türkmen) Eksik.
      NOMUS (Uygur) İffet (Herkesin NOMUS’ u kendine aittir. Allah ona emanet etmiştir).
      NUMAN (Osmanlı) Kan.

      -O-
      OBUR (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Cadı.
      OBUR (Tatar) Hortlak.
      OÇĞHAN (Hemşin) Çatı katı.
      OD KESESİ (Azeri) Safra kesesi.
      ODEÇKİN (Hemşin) Geline verilen hediye.
      OGUTMAK (Uygur) Öğütmek.
      OĞULLUK (Türkmen) Evlatlık.
      OĞVONK (Hemşin-Kaptanpaşa) Hayvanlar için suda kaynatılmış, az tuz katılmış, sütü artırıcı yapraklardan bir nevi çorba.
      OĞUZ Yirimi dört Türk boyunu kapsayan soy ismi. Bir rivayete göre OĞUZ yafesin, tornudur, Yani Mesekin oğludur.
      OHŞÄMAK (Özbek) Benzemek.
      OHŞAU (Tatar) Benzemek.
      OKUZ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Öküz.
      OLAŞ (Irak-Türkmen) Ulaş.
      OLÇÄĞ (Türkmen) Hacim ölçüsü.
      OLMÄK (Azeri) Bulunmak.
      OLO (Başkurt) Yetişkin erkek kişi ve ona hitap.
      OLO (Tatar) Erkek.
      OLO KİŞİ Kodaman.
      OMİN (Türkmen) Amin.
      ON (Kore) On.
      ONİ (Irak-Türkmen) Onu.
      ORDO (Kırgız) Başkent.
      ORGAN (Kırgız) Muço.
      ORİ (Türkmen) Otlak.
      ORİK (Türkmen) Otlak, kazması.
      ORMİG (Özbek) Oturulan, iskan edilen yer.
      ORMI-ORMA (Oğuzlarda) Armağan, hediye.
      ORNA (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Tesadüfen bulunan.
      ORNUŞ ETMEK (Hemşin) Köpeklerde ulumak.
      ORO (Kıpçak) Yiğit kişi.
      OROÇ (Hemşin) Hayvanlarda geviş getirmek.
      ORTAA ÇIKMA (Türkmen) Meydana çıkma.
      ORTON (Kırgız) Orta yer veya orta parmak.
      OSTÄL (Tatar) Masa.
      OSTOL (Kırgız) Masa.
      OTAMAG (Azeri) Gütmek.
      OTARMAK (Azeri-Kuman) Hayvan gütmek.
      OVİD (Çağatay Türkçesi) Ova, yayım, sonunda (id-ed) eki Çağatay Türkçesinde “ait” manasını taşır (EL-OVİD- Yabancının yeri). EL-OVİD’ de kalan son Hristiyan papazı sevilen bir insanmış. Tüm Hemşin köylerini dolaşarak hepiniz İslamiyet’i kabul etmeyip bir kısmınız
      da Hristiyan olarak “kalın” diye yalvarmışsa da başarılı olamamış, dağ yoluyla Hemşin’i terketmiştir.

      OVUNK (Hemşin) Pişirilmiş, haşlanmış hayvan yiyeceği.
      OY (Kırgız) Fikir, düşünce.
      OY (Özbek) Düşünce.
      OYİNCİ (Özbek) Oyuncu, horoncu, dansçı.
      OYNÄG (Azeri) Mafsal, eklem veya dönek.
      OYÜZ (Kıpçak) Öte taraf.

      -Ö-
      ÖGEY (Azeri) Üvey.
      ÖLKÄ (Azeri) Memleket.
      ÖMİN (Azeri) Amin, inandım, evet.
      ÖZERKLİ (Türkmen) Kazak erkek.

      -P-
      PAÇĞHA_Ot kulübesi, ot kabı.
      PADİŞAH HASI (Osmanlı) Padişaha ait arazi.
      PAG (Kırgız) Kilid.
      PAGARA (Kırgız) Tarla açmak için çalı çırpıyı öbek öbek toplayıp ayrı ayrı yakmak.
      PÄLİD (Azeri) Ağaç, meşe.
      PALİD (Azeri) Meşe.
      PÄLTÄK (Azeri) Pepe.
      PALUL (Kaptanpaşa-Hemşin) Kundak çocuk için.
      PAMBUG (Azeri) Pamuk.
      PAMBUG (Irak-Türkmen) Pamuk.
      PANA (Uygur) İltica.
      PANTI (Rize) Sığı yemliği.
      PARAS (Yunanca) Para.
      PARDON (İspanyolca) Afedersiniz.
      PARGÄNOÇ (Hemşin) Arı kovanı düşmesin diye verilen payanda.
      PASTA (İspanyolca) Pasta.
      PASTURMAS (Yunanca) Pastırma.
      PÄŞÄ General.
      PÄ-ŞÄ (Özbek) Paşa-General (Osmanlı) devleti bu ünvanla Mahmut PÄ-ŞÄ yı Pazar, Uğrak köyünde görevlendirmiş. Ölümü Hicra 1111, miladi 1699’ dur.
      PAŞMANİKA (Rize) Patlamış mısır.
      PÄŞTÄMAL (Uygur) Önlük.
      PATRON (Yunanca) Patron.
      PÄYTAHT (Özbek) Başkent.
      PAZHA/PAKÇA (Lazca) Ambar.
      PECUŞ (Özbek) Hayvanın sinekten kaçışı.
      PEÇARE ( Rize) Çit, perde.
      PEÇAT (Tatar) Mühür, damga.
      PEÇENEK Avrupa’ya göçen Oğuz Türkleri, bunların bir kısmını, Bizans İmparatorluğu Malazgird savaşında Alpaslan’a karşı kullanmış, fakat karşı tarafta savaşanların aynı dili konuştuğunu gören PEÇENEK ASKERLERİ Bizans ordusundan ayrılarak Alpaslan’ ın tarafına geçtiler. Savaşın galip tarafı Alpaslan’dı . Onun İmparatorluğunu daha da genişleten ise Alpaslan’ın oğlu Melikşah olmuştur. Melikşah Karadeniz’i doğu yönden topraklarına katarak 24 Haziran 1080 yılında Türk hakimiyetini kurdu ve bu Peçenek askerlerinin ailelerini getirterek Doğu Karadeniz’e yerleştirdi. Kıpçak-Kuman dilinden kalan kelimeler bu Peçeneklerin bir anısı olabilir.
      PEÇKO (Rusça) Fırın veya fırın kapısı.
      PEGLE (İspanyolca) Karıştırıcı, tembel.
      PEDROS Yavuz zamanında Rize komutanı idi. Yörede hala sülale ve yer isimleri var.
      PEGUŞ Toprağı alt üst etme (Bir çok Türk lehçelerinde ve Hemşin’de PEGUŞ sözcüğü kullanılır).
      PEGUŞ (Hemşin) Kazmak.
      PEHLÜL (Osmanlı) İri gövdeli, sağlam yapılı.
      PEHTİ (Osmanlı) Tuzlama.
      PELEKİ (Azeri) Taştan yapılmış ekmek pişirme araç.
      PELİT (Azeri) Gözleme.
      PENCAK (Hemşin) Hayvan tırnağı.
      PEPEÇURA (Rize) Üzüm peltesi.
      PERTECİ Hemşin’in bazı köylerinde ezme lahanaya PERTECİ denir. İsmini İspirdeki perteci köyünden alınmıştır. Hemşinliler Asya’dan batıya göçerken oradan geçtiler.
      PERTUS Ceneviz dilinde boğaz veya geçit.
      PEŞA (Farisi) Zanaat, meslek.
      PEŞEN Savaşçı.
      PETÄG (Ermeni-Rumca) Arı yuvası.
      PETPEDUŞ (Özbek) Dudak oynatma, fısıltı.
      PETRAG Çürüdükten sonra kurumuş gürgen odunu fazlaca duman çıkardığından arıyı kovanın yüzüne çıkarmak için yakarak kullanılır ve arısız petekler kolayca çıkarılır.
      PETRUS (İspanyolca) Bizans elçisinin ismi.
      PEYDÄ OLMAG (Azeri) Belirmek.
      PEYNUŞ (Hemşin) Bir örgünün bitiminden sonra son kısımlarını sağlamlaştırmak.
      PEZUŞ ETMEK (Hemşin) Sineklerden bunalan ineklerin hızla koşması.
      PİCAMA (Yunanca) Pijama.
      PİLİGON (Azeri) Delgi.
      PİLİTA (Tatar) Soba, fırınlı soba.
      PİLONÇ (Kırgız) Eğreltigillerden, hayvanların severek yediği bir ot.
      PİLUNÇ (Hemşin) Eğreltigillerden, fakat hayvanların çok sevdiği bir mevsimlik ot.
      PİRİM (Türkmen) Dalavere.
      PİSİK (Başkurt) Oynak, dansçı.
      PİSİK (Kazak) Gözü kara, dövüşgen.
      PİSİK (Özbek) Hareketli.
      PİSTOL (Rize) Tabanca.
      PİŞİK (Azeri) Kedi.
      PİTUL (Azeri) Unvan, mertebe, bir mevkiye gelmiş.
      PİYAZ (Azeri-) Soğanlı lobya.
      PİYAZ (Uygur) Soğan.
      PLAZA (İspanyolca) Alan, saha.
      PO (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Aşağı taraf.
      POCİC Odun tıkaç.
      POÇOĞ Mısır başağının üst kapsülü.
      POÇUŞ (Özbek) Kıç üstü yürümek.
      POKUT Aşağı taraftaki hayvan otlatılan yer.
      POĞ (Özbek) Boru.
      POL (Hemşin) Yabani soğan.
      PONALGA (Kırgız) Tavuğun yumurtlama yemi.
      POR (Kırgız) İri sinek.
      POR (Uygur-Azeri) Aralık.
      PORD (Uygur-Azeri) Liman, göbek.
      PORNAG Büyük bir Akkoyunlu oymağı. (Yaylalardaki PORNAG isimleri Akkoyunlu oymağından kalmadır).
      PORNAG (İspanyolca) Otlukbeli Savaşından sonra Fatih tarafından Hemşin’in dağlı kesimlerine gönderilen Türk boyu. Akkoyunlu, yaylacı bu boy Hemşin nüfusunun yarısını teşkil ederler, isimlerine ait hala yer adları yaylalarda yaşıyor. Çamlıhemşin’deki koç heykelinin saibi olabilirler (İspanyollar onları bu isimle, yanı kendi isimleri ile anarlar).
      PORT (Çeçen) Liman, göbek.
      PORT/BORT Çamlı Hemşin, Kemalpaşa; göbek.
      PORUŞ (Laca) Kazmak.
      PORUŞ (Özbek) Toprak aktarmak.
      POSPODOR (Osmanlı) Rumeli ağası.
      POTMOZ (Kıpçak) Ur, şişkinlik.
      PRASA (Yunanca) Prasa.
      PRİTANIS (Latince şahıs ismi) Fırtına deresinin eski ismi.
      PUÇ (Osmanlı) Çirkin, faydasız (Bu kelimenin Kore dilinde, eski Macarca ve Hemşin dilinde dişilik organı ismi olarak kullanılması düşündürücüdür (Hemşin’de=Puç, Korede=Puçi, Macaristanda=Purça).
      PUÇEĞH (Hemşin) Yabani arı.
      PUĞAR (Uygur) Pınar.
      PUĞRE (Hemşin) Çok kaliteli hayvan yemi.
      PULEB-BULEP (Uygur) Mızıka, çalgı.
      PULİ (Rize) Civciv.
      PULSUZ (Azeri) Fakir, fukara.
      PUMBARİ (Rize) Bağırsak.
      PUMPRİ (Rize) At sineği.
      PUN (Kırgız) Yuva.
      PUNAGAL (Kırgız) Tavukların yumurtayı görüp yumurtlamaları için folloğa konan tek yumurta.
      PUPİG (Azeri) Yara
      PUPİLA (İspanyolca) Gözbebeği.
      PUPU-PUPUG (Rize) Çocuk dilinde yara.
      PUR (Yozgat-Tunceli) Dolu, yeterince.

      -R-
      RÄHAT (Özbek) Huzurlu, rahat.
      RAHNA (Rize) Örümcek.
      RAİYET (Osmanlı) Vergi veren halk.
      RAİYYE (Osmanlı) Osmanlı halkı.
      RAMPA (İspanyolca) Yokuş.
      RÄNG (Azeri) Renk.
      RÄSVA (Uygur) Yüz karası.
      RAŞA (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Günahkar.
      RÄZİ (Çeçen) Razı.
      RÄZİLEŞMEK (Uygur) Anlaşarak helalleşmek.
      RAZUİLUK (Türkmen) Anlaşma, anlayış.
      REMEZAN (Türkmen) Ramazan.
      REYKA (Azeri)=Çıta, mertek.
      RİSO (İtalyanca) Pirinç.
      RİZK (Özbek) Rizik.
      ROKOPİ (Rize) Fazla olan, koparılan mısır filizleri.
      RUGANI ( Şıra (Osmanlı) Yağ, yağ alımı.
      RUHSAT (Kazak-) İzin, icazet.
      RUHSAT (Özbek) İzin.
      RUSPİ-RUSPA Fahişe.
      RUSTEM SHUKUROM Doğu Karadeniz’de iyi bir araştırma yaparak kimlik tesbitinde merheleler katetmiştir. Bizans zamanında; Türklerden bahsederken “Türkçe konuşan Bizanslılar” diye söz eder.

      -S-
      SÄÄT (Özbek) Saat.
      SÄBÄB ( Azeri) Neden.
      SABİ (Tatar) Çocuk.
      SUBUH (Osmanlı) Sabah şarabı.
      SAÇ BAĞI (Irak-Türkmen) Kadınların saçlarını toplayıp bağladıkları bağ.
      SAÇAĞ (Azeri) Saçak, püskül.
      SADAİ MİLLET Hemşinli, Necati Memişoğlu’nun çok zor şartlar altında, halkın kurtuluşu için Trabzon ve Batum’da çıkardığı gazete. Bir sayısını bulabildik (Yıl: 1919) “Her Yönüyle Rize” eserimizde var.
      SÄDÄT (Osmanlı) Peygamber soyundan olanlar.
      SAGİZ (Çeçen) Sakız.
      SÄĞÄR (Azeri) Siper.
      SAHTE (Özbek) Kof, sahte.
      SAKALAR (Saka) Hızlı koşan, ok atan.
      SÄKKIZ (Uygur) Sekiz.
      SÄLAMLUK (Irak-Türkmen) Misafir karşılama yeri.
      SALUR (Osmanlı) Oğuzların Üçok koluna mensup.
      SÄMÄ (Başkurt) Aşık, deli divane.
      SAMIRSAK (Irak-Türkmen) Sarımsak.
      SA-MİSTAL (Eski Ermenice) Saka Türklerine ait yayla
      SÄNAD (Azeri) Evrak, tapu, senet.
      SANDEK (Osmanlı) Yün tarama aracı.
      SÄNKİ (Başkurt) Zira.
      SÄPMEK (Azeri) Saçmak.
      SAÄSÄMLÄMÄ (Azeri) Şok olma, hezeyan.
      SÄRT (Hemşin’de) Örümcek.
      SATI (Kazak) Basamak, merdiven, merhale.
      SATICI (Tatar) Tüccar.
      SATICI (Türkmen) Tezgâhtar.
      SATIM (Kırgız) Sürüm.
      SAVMAK (Tatar) Tedavi olmak, iyileşmek.
      SAVSATA (Özbek) Demagoji, dedikodu.
      SAVUŞTURMAK (Azeri) Kurtulmak, geçiştirmek
      SÄYRI (Özbek) Gezinti.
      SÄZMAK (Özbek) İçgüdü.
      SEBÄPLI (Özbek) Diye, ötürü.
      SEFÄRBER (Özbek) Hazırlanmış, herkesle beraber
      SEĞH (Azeri) Aralıksız, sık.
      SEĞUN (Türkmen) Ren geyiği.
      SELMANI FARİSİ Hazreti Muhammet tarafından dini vecibeleri yöre halkına öğretmek için, Türk ellerine gönderilen elçidir. Görevlerini bitirdikten sonra “Dede Korkut” u şeyh tayin ederek Arabistan’a döndü. Prof. F. Kırzıoğlu Kıpçaklar Sayfa/213.
      SEMİRMEK (Özbek) Şişmanlamak.
      SENAZĞA (Kazak) Dışkı oluğu, sidiklik.
      SENGLAVÛK (Türkmen) Hıçkırık.
      SENGLADIŞ (Hemşin) Hıçkırık.
      SERAFKI (Hemşin) Kap. Kaymak kabı.
      SERASKER (Osmanlı) Askeri komutan
      SERENDER (Hemşin-Ordu) Serin havadar, rüzgar alan fakat üstü kapalı yer.



      SERÇU (Hemşin) Son yıkantı.
      SERDUK (Hemşin) Apseden çıkan son katılaşmış cerahat.
      SETKI (Çeçen) Fırça.
      SEYİM (Hemşin) Hisse, pay.
      SEZGİ (Özbek) Önsezi, his.
      SEZİŞ (Özbek) Önsezi.
      SIFATSUZ (Özbek) Tapon, değersiz, yüzsüz.
      SIĞ (Ermenice) Denizin yüzin kısmı Hemşin.
      SINAMAK (Uygur) Denemek.
      SINGIRDEMAK (Özbek) Hazmetmek.
      SINOR (Azeri) Tarla, arsa sınırı.
      SIR Açmak (Türkmen) İfşa etmek, açıklamak.
      SIRKÄLÄMAK (Azeri) Sarsmak.
      SİS-FİT (Tatar) Yad, yer.
      SİSİLİS (Rumca) Zigana kalesinin eski ismi olması muhtemel.
      SİT (Başkurt) Taşra, civar.
      SİT (Başkurt) Uç alan, kenar alan.
      SOBE (Türkmen) Her yön.
      SOC (Hemşin) Kaba-sopa.
      SOCUŞ (Hemşin) Dalı, yaprağını koparıp sopa şekline getirmek.
      SOG (Irak-Türkmen) Küfür etmek.
      SOGMAK (Türkmen) Küfretmek.
      SOĞMAK (Türkmen) Küfür etmek.
      SOLÄŞU (Tatar) Haspihal.
      SOMON (Hemşin) Saman.
      SONDUK (Tatar) Sandık.
      SONGİ (Başkurt) Zira.
      SONGRA (Azeri) Sonra.
      SONGRA (Özbek) Bilahare.
      SONGRA (Tatar) Bilahare.
      SOT (Kıpçak) Hakim veya ona ait yer.
      SOT (Rusça) Mahkeme.
      SOYLER (Kırgız) Geveze, çenesi düşük.
      SÖB (Kazak) Ot.
      SÖT (Kıpçak) Zırh, kurşun geçmez elbise.
      SÖYLÄŞUU (Tatar) Hasbıhal.
      SUBAŞI (Osmanlı) Zabıta.
      SUCHRA (Rusça) Yardımlaşma.
      SUÇLI (Irak-Türkmen) Kabahatli.
      SUFİ (Irak-Türkmen) Sofu-dindar.
      SUG (Başkurt) Salkım, ağaçlardan çıkan mantar.
      SUĞARMAK (Özbek) Hayvanlara su içirmek.
      SUĞHARİ (Rus) Fırında kurutulmuş ekmek dilimleri.
      SUĞHRA (Osmanlı) Pek küçük, küçük meçi.
      SULÇI (Irak-Türkmen) Barışçı.
      SULFA (Osmanlı) Aşağı.
      SULİ (Kazak) Islak.
      SULİ (Tatar) Yaş, ıslak.
      SUMELA (Tatar) Mum veya zift gibi yakıtların, ışıkların yakılmasına layik olan yer ibadethane (Hristiyan Tatar Türkleri tarafından SUMELA
      Manastırının yapıldığı anlaşılıyor. Rum, Pontus yapısı diye iddia etmek yersiz ve yalandır.

      SUNG (Ermenice) Mantar.
      SURET (Tatar) Yüz, çehre, görünüş.
      SUT (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Süt.
      SÜRGİ (Özbek) Müshil (Tabii otlarda SÜRGİ
      Yaparlar).
      SÜRGİ (Özbek) Müshil (Çiğ süt SÜRGİ yaparlar).

      Her Yönüyle RİZE Şiveleri
      Hazırlayan: Muzaffer ARICI
      Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Her Yönüyle RİZE Şiveler

      muzafferarici.com/eserler.asp
      Muzaffer ARICI

      “Ş ve Z” Arası
      -Ş-
      ŞADİNAK (Hemşin) Tahta kapaklı kutu, külek.
      ŞÄF (Özbek) Kaşkol, atkı.
      ŞÄHÄR (Özbek) Şehir.
      ŞÄHRÄT (Özbek) Şan.
      ŞALİ (Kırgız) Salya.
      ŞAM (Azeri) Mum.
      ŞAM (Kırgız) Kandil, meşale.
      ŞÄP (Azeri) Şap.
      ŞAPALAG (Azeri) Şamar, tokat.
      ŞAP-ŞUP (Türkmen) Şapır-şupur.
      ŞÄRF (Azeri) Atkı.
      ŞARÜL ŞİRİL (Kırgız) Şiril-şiril.
      ŞAŞLUK (Kırgız) Kebap.
      ŞAŞURMAK (Tatar) Şaşmak, bocalamak.
      ŞAVKA (Uygur) Şapka.
      ŞAY (Kırgız-Maraş-Konya) Ham ipekten başörtü.
      ŞAYKA (Kırgız) Çete (Rus ŞAYKALARI Osmanlı döneminin son zamanlarında Karadeniz’de cirit atıyorlardı). Çayeli’ndeki deniz Surları bunlara karşı yapılmışta. Atina (Pazar) daki halk dağlara kaçarlardı. İleri gelenler Kız Kalesi’ne sığınırdı.
      ŞEHER (Irak-Türkmen) Şehir.
      ŞEMUS (Hemşin) Konuşurken veya nefes alırken hırıltı çıkarmak.
      ŞENLİG (Azeri) Tören.
      ŞENLUK (Irak-Türkmen) Şenlik.
      ŞERAD (Hemşin-Sarıkamış) Peynir yapıldıktan sonra arta kalan sıvıdan. çökelek yapılır. Kalan su ŞERAD tır.
      ŞERAN (Çeçen) Senelik devlet görevlisi. Zilkale, Şeran Ali Paşa tarafından 1850 yıllarında yönetiliyordu. Atina’dan devlet idaresi kaldırılmıştı, talancı korkusundan.
      ŞEŞHANE (Kırgız) Koput denilen bir çalgı.
      ŞEYH HASAN EFENDİ Padişahın Şamdan mumlarının çoğuna temin eden Pazar/Akbucak köyünden bir alım. Hemşin balmumu is yapmadığı için Padişahlar, şamdanlarda kullanılan mumları, muhakkak Hemşin’den isterdi. İçhem denilen meşeden elde edilen balların mumu balından ayrıştırılır, bal yöre halkına ekseriyetle dağıtılır, mum kolayca taşınır. İstanbul’a gönderilirdi. ŞEY HASAN EFENDİ ismini tespit edemediğimiz, Mollaveysli bir arkadaşı ile güz mevsimi gelincey parasını almak üzere İstanbul’a giderdi. Hasan Efendi Padişah çevresiyle tanıştığı için oğlu Mustafa’ yı İstanbul’da okutuyordu. Fakat oğlu tahsilini bitirmeden vefat etti (1850’li senelerde).
      ŞEYİT (Kırgız) Şehit.
      ŞİB (Azeri) Ur.
      ŞİNEL (Rus) Kaput, palto.
      ŞLÄP (Çeçen) Şapka.
      ŞOFER (Azeri) Şoför.
      ŞOLT (Hemşin-Sarıkamış) Çarık yapmak üzere hazırlanmış öküz, inek derisi.
      ŞOMŞAL (Kazak) Şapşal.
      ŞOR Kuzey Altaylar ’da yaşayan bir Türk boyu, Rize’de sonu “ŞOR” ile biten yer isimleri bu kavimden buralara gelenler olduğuna dair en büyük delildir.
      ŞORTOĞH (Hemşin) Hayvanların yemediği, yaylalarda yetişen çok geniş yapraklı bir bitki.
      ŞOTİKİ (Rusça) Fırça.
      ŞUCADER (Osmanlı) Yıldız bilimcisi, yıldız alimi.
      ŞUSİ (Tatar)=Şöyle, böyle.

      -T-
      T Eski Türkçede çoğul ekidir (Marmanat -Çingit).
      TABAKO (İspanyolca) Tabaka, tütün.
      TABBAH (Osmanlı) Yemek yapan, aşçı.
      TÄBİAT (Azeri) Huy, yetenek.
      TÄBİAT (Özbek) Doğa.
      TACAR (Hemşin) Ev alet edevatını bir yere toplama.
      TAĞ Yara yerinde apse, şiş-şişkinlik.
      TAHĞTA BİTİ (Azeri) Tahtakurusu.
      TAHRA (Rize) Bir çeşit küçük balta.
      TÄHSİL (Azeri) Öğrenim.
      TÄKDİR (Tatar) Kader.
      TÄKTİF (Azeri) Önerge.
      TAKUM (Kırgız) At, katır vs. için kullanılan tüm takımlar.
      TAL (Hemşin) Yeni doğurmuş ineğin ilk sütünden yapılan yoğurt.
      TÄLÄBÄ (Azeri) Öğrenci.
      TALAŞ (Irak-Türkmen) Telaş.
      TAMĞA (Kırgız- Uygur) Amblem (Türk TAMĞALARI üçyüz yerde tespit edildi.
      TÄMĞA (Özbek) Mühür.
      TAMĞA (Türkmen-Uygur) Oğuzlarda, uruk sülale simgesi (Bizim TAMĞAYI taşıyan ağaçlar bizim bizim sülaleye aittir).
      TÄNGRİ (Başkurt) Mevla, Allah.
      TANIŞ (Başkurt-Uygur) Haberdar aşina.
      TANIŞIŞ (Uygur) Tanışma.
      TANTANA (Tatar) Gösteri, merasim.
      TAP (Kırgız) Düz yer, spor alanı.
      TÄPÄLÄMÄK (Özbek) Ayakta çiğnemek.
      TAPİÇ (Kırgız) Düzeltme, ezme aracı.
      TÄR (Özbek) Dar.
      TÄR (Türkmen) Metod, usul.
      TARA (İtalyanca) Dara.
      TARAF (Başkurt) Yön.
      TARAU (Tatar) Taramak.
      TÄRBİYÄLÄMÄK (Özbek) Eğitmek.
      TÄREZİLİ (Azeri) Dengeli.
      TARİFA (İtalyanca) Tarife.
      TARTIŞ (Başkurt-Özbek) Tartma işi.
      TÄRTİB (Tatar) Düzen.
      TÄRTİPLİ (Tatar) Derli toplu.
      TÄSİRLİ (Özbek) Etkili.
      TAŞRA (Azeri) Kenar.
      TÄŞT ( Özbek) Dışarıya diye kovmak.
      [b]TAT
      (Kırgız) İdman sahası.
      TATUL (Rize) Hayvan pençesi.
      TAVLUŞ (Hemşin) Hayvanlarda, sırtını kaşımak için sırt üstü yatıp öteye beriye dönmesi.
      TÄY (Özbek) Yük.
      TÄYFÄ (Uygur) Sülale, uruk.
      TÄYİP (Kazak) Doktor.
      TEB (Hemşin) Kurutulmuş yapraklar.
      TEBU (Hemşin) Kuş tüyü.
      TEÇON (Hemşin) Donuna kaçırma.
      TEFTİŞÇİ (Özbek) Müfettiş.
      TEK ETMEK (Hemşin) Zirai aletleri ısıtarak düzeltmek.
      TEKÜR (Osmanlı) Hükümdar.
      TEMEÇİ (Rize) Kaburga kemiği.
      TEMEŞİ/TEMOŞ (Osmanlı) Gezgin Osmanlı Türklerine verilen isim. Bunlar önceleri Macaristan ve Romanya’ya yerleştirildiler. Sonradan Temaş var gibi büyük yerleşim yerleri elden çıkınca, Müslüman olan bu Osmanlılar geri döndüler. Pazar/Akbucak köyüne yerleşen TEMOŞOĞULLAR bu geri dönem halktan olabilirler, Erzurum kongresi toplandığı zaman Vali vekili olan Temoşoğlu Hacı Mehmet
      Hurşit Efendi Hemşin, Akbucak köyündendir. Aynı dönemde bir Hacı Mehmet Hurşit Efendi daha vardır ve Hemşinlidir. Bu ikinci Hacı Mehmet Hurşit kadılık yaparak emekli olmuş Erzurum’da Valilik yapmamıştır. Aslında 1919 yılından önce emekli idi. Ziya Hurşit’in babasıdır. Akbucak’lı, Termeşoğlu Hacı Mehmet Hurşit Efendi ise, Mustafa Kemal’in Erzurum’un fahri hemşerisi olması için nüfus cüzdanı verilmesinde yardımcı olmuştur. Kürt kökenli olup da Balkanlara yerleştirilenlerde vardır. Onlara da TEMOŞ denmiştir. Hala, Macaristan’da KÜRDO aileleri vardır.

      TEMŞAR (Hemşin) Odun yarması.
      TEMURCİ (Tatar) İzci.
      TEMMUZ (Türkmen) Yaz mevsimi.
      TENAZ (İspanyolca) İnatçı.
      TENAZ (Uygur) Dil çıkarıp alay etmek.
      TENG (Özbek) Denk, eşit.
      TEPU ( Hemşin) Peynir ezilen, suyunu süzen tahta.
      TERÇA (Hemşin) Mısır bitkisinin en üst bölümündeki erkek organ.
      TEREKE (Azeri) Miras.
      TERMUŞ (Tatar) Hayat canlılık.
      TEZ (Başkurt) İvedi, çabuk.
      THELATAR (Çeçen) Saldırgan.
      THERMES (Yunanca) Termal, kaplıca.
      TİK (Kazak) Dik.
      TİK (Özbek) Yalçın, dik.
      TİKÄN (Özbek) Diken.
      TİKÇÄ (Özbek) Dik, meyilli yol.
      TİKEN (Kazak) Diken.
      TİKİL (Irak-Türkmen) Dikil, ayakta dur.
      TİKİNA (Hemşin-Laz) Küçük sepet.
      TİKİNA (Hemşin-Laz) Sepet.
      TİKİŞ (Özbek) Elbise dikmek işi.
      TİKİŞ (Uygar) Dikiş.
      TİKMÄK (Özbek) Ekin, fidan dikmek, sırık dikmek.
      TİKYÄR (Özbek) Dik arazi.
      TİLİSUM (Tatar) Büyü.
      TİMAR (Osmanlı) Askeri hizmet karşılığında verilen arazi.
      TİMURÇİ (Tatar) Takipçi, iz süren, izci.
      TİRİŞMÄK (Özbek) Pörsümek.
      TİRİŞMEK (Özbek) Pörsümek.
      TİTER (Hemşin) Kelebek.
      TİTERNİK (Ermenice) Kelebek.
      TİTRÄMAK (Özbek) Zangırdamak.
      TİTRÄŞ (Özbek) Ürperti.
      TİTRİBÄ (Uygur) Şifon ve şayaklarda dikişle yapılan büzgü.
      TİTUL (Azeri) Unvan, şan.
      TİZ (Hemşin) Kene.
      TİZ (Rumca) Rumcada bit anlamında kullanılır. Hemşin’de kenedir.
      TO (Tatar) Erkeğe hitap.
      TOBİRA (Kırgız) Bir çeşit kemençe.
      TODIÇ (Hemşin) Çocuk yürüteci.
      TOĞRİ (Özbek) Düzhat (TOĞRİ) söylä gördün mü?).
      TOĞRİ (Özbek) Düz hat (TOĞRİ yürürsen oraya varırsın).
      TOKUNMAK (Uygur) Etkilenmek, temas etmek.
      TOKUŞ (Hemşin) Öksürük.
      TOKUŞ (Uygur) Özgü.
      TOKÜNTÜ (Azeri) Döküntü.
      TOLAP (Hemşin) Islak, iyice ıslanmış.
      TOMÄN (Kırgız) Alt taraf, belden aşağı.
      TOMĞA (Tatar) Nişan, işaret.
      TOMMUS (Türkmen) Yaz
      TOMPEK (Uygur) Dolgun, şişmanca.
      TONGAL (Kırgız) Teneke çan.
      TONGRİ (Başkurt) Mevla.
      TONİŞ (Uygur) Tanıdık.
      TONİŞ (Uygur) Bildik.
      TONİŞİŞ (Başkurt) Tanışma işi.
      TOP DOĞRİ (Özbek) Çok doğru, tamamen doğru.
      TOPİÇ (Osmanlı) Küçük top atan.
      TOPLANUU (Tatar) Birikmek.
      TOR (Azeri) Oya.
      TORMUŞ-DORMUŞ (Tatar) Hayati tehlike, solgun, güçsüz.
      TOROS (Başkurt) Mevzi, siper.
      TORTOLOŞ (Uygur) Haşlanmış.
      TOY (Kökenleri Hun Azeri /Dinleri Musevi) Şenlik, düğün.
      TÖK (Irak-Türkmen) Dök.
      TÖKMÄK (Azeri) Dökmek.
      TÖÖ (Kırgız) Deveye sesleniş.
      TÖRİK (Tatar) Türk.
      TÖRÜK (Başkurt) Türk.
      TÖTÜ (Kırgız) Hata yapmayan, iyi çocuk.
      TRABZON (İspanyolca) Bağlantı yeri.
      TRAHOLİ (Rize) Bir çeşit salatalık, hıyar.
      TUDİK (Tatar) Pas, paslı yer.
      TUFAN Kaşkar’da hüküm sürmüş bir devlet
      TUKAN (Hemşin) Süt kaplarının konduğu sedir.
      TUL (Azeri) Gevşek.
      TULLÄNMÄK (Azeri) Gevşemek..
      TUMAN Çeçen bölgesinden gelen Kıpçak Türkleri
      TUMAN Tebriz şehrine yakın bir kasaba (ismini Çeçenlerden almış).
      TUMAN (Azeri) Elbise eteği.
      TUNÇ (Farsça-Uygur) Hayvan ağzı.
      TURLİ (Kazak) Çeşit.
      TURMULİ (Rize) Ekmek kırıntısı.
      TUTUNLUK (Kazak) Baca.
      TU-TU-TULİ (Tatar) Türe, türe, çoğul. Hemşin’de inekle boğa çiftleşirken yaşlıların bu sesleniş de bulunmaları boş değilmiş. Aslında boğalarda bu sesleniş iyi tercüme ediyorlar.
      TUVA Kuzey doğu Altaylarda yaşayan bir Türk boyu.
      TÜKEN (Irak-Türkmen) Dükkân.
      TÜKEN (Kazak) Dükkân.
      TÜKENÇİ (Kırgız) Bakkal.
      TÜNEGÜN (Uygur) Dün.
      TÜRİK (Kazak) Türk.



      -U-
      U (Özbek) “O” zamiri (UNI aramızda görmedim). “U” ZAMİRİ Rize’de, bilhassa Hemşin’de çok kullanılır.
      U TÄRÄF (Özbek) Öte.
      U-BU (Uygur) Öteberi, herkes.
      UÇKUN (Azeri) Heyelan, kopuk.
      UĞA (Başkurt) Ona.
      UĞARİN (Türkmen) Kaçamak, gizlice arkasından bakmak.
      ULAN (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Erkeğe hitap.
      ULİ (Türkmen) Çok büyük azametli.
      UMR (Özbek) Ömür.
      UMUR (Irak-Türkmen) Ömür.
      UMURBOY (Özbek) Hayat boyu, yaşadıkça.
      UNDCGURMAK Had derecede geğirmek.
      UNGURA (Azeri) Çatıya konulan güçlü ağaç, çatı bağı.
      URGEÇ (Özbek) Hayvanlarda dişi.
      URUM Hristiyanlaşmış Türklere Müslüman Türklerin verdiği ad.
      US-BAŞ (Tatar) Kıyafet.
      USTİ (Özbek) Üzeri.
      UŞAG (Azeri) Yetişkin çocuk.
      UŞAG (Irak-Türkmen) Çocuk.
      UŞAK (Türkmen-Azeri) Çocuk.
      U-TÄRÄF (Özbek) Öte taraf.
      U-VAKT (Özbek) Derken, o anda.
      UVELEMÄK (Uygur) Ovmak.
      U-YÄR (Uygur) Orası.
      U-YER (Özbek) Ora.
      UYKULI (Özbek) Mahmur.
      UZATMAG (Azeri) Oyalamak.
      UZLİ (Irak-Türkmen) Akıllı.

      -Ü-
      ÜÇOKLAR İç Oğuzların bir koludur. Doğu Karadeniz’in Kaçkar Dağı, Daha önce bölgeye yerleşmiş olan Lazlar, Çanarlar vardı. Lazlar bölgedeki İtalyanlara Cenevizli, Gürcülere Gürcü, Ermenilere Ermeni, Yeni gelen Türkçe konuşan Oğuzların ÜÇOK Koluna mensup insanlara da (SUMEĞHİ=UÇ YEL/ÜÇ KOL ÜÇOK ismi ile hitap ediyorlardı. Lazlar; Hemşinlilere hakiki kimlikleri ile hitap ederler. Bu hitap, Hemşinliler için kimlik bakımından yeterli kanıttır. Oğuz Türklerinin Üçok koluna mensup olan Hemşinliler tartışmasız Türk soyundan gelirler. Tarih boyunca hakiki Türkçeden başka bir dil konuşmadılar.
      ÜMERA (Osmanlı) Askeri amirler.
      ÜYÜŞİŞ (Özbek) Kramp.
      ÜZGEÇ (Azeri) Yüzgeç.

      -V-
      VÄÄTİ (Özbek-Başkurt) Yük fazlası, öteberi.
      VAKİTÇÄ (Tatar) Zaman bakımından normal.
      VAKTİNDE (Türkmen) Zamanında.
      VAPON (Yunanca) Ä Vapur.
      VARSAK (Osmanlı) Bir Türk boyu.
      VAR-TEPUŞ (Uygur) Olduğu gibi toplamak.
      VARTEVOR (Farsça-Oğuzca, Kürtçe) Gül bayramı (Kars, Erzurum, Hemşin’de yayla şenlikleri).
      VARYOZ (Çeçen) Balyoz.
      VÄSVÄSÄ (Azeri) Kuruntu.
      VÄSVÄSÄ (Özbek) İşkil, hayali düşünce.
      VÄTEN (Azeri) Yurt, sıla.
      VÄZİFÄ (Özbek) Ödev.
      VÄZİYET (Uygur) Ortam, genel durum.
      VEDRO (Rusça) Kova.
      VELED (Osmanlı) Çocuk, oğul.
      VERESE (Yunanca) Veresiye.
      VİCE (İtalyanca) Vekil, vekilin oturduğu ona ait yer. (Burada koç heykelinin bulunması düşündürücüdür. Muhakkakı orada bir Türk ulu atası yatıyor) Karadeniz sahilindeki “Viçe” (eski) ismini İtalyancadan almiş olabilir.
      VİCE-VİDJE (Kıpçak) Anayurt (Çamlıhemşin, ilçe olmadan önce bu isimle anılırdı. Yer isimlerini Türkçeleştirelim derken, ne derece hataya düştüğümüzü bir kere daha bizi hüsrana uğratıyor. Türkçe olan VİDJE isminin aslı araştırılıp ATAYURD denseydi daha iyi olmaz mıydı? Bu ismi veren Türk atasına, ruhuna hiç olmasa saygısızlık yapmamış olurduk. Aslında orda bulunan koç heykeli bir ulu atamızın orda yattığına dair en büyük delildir. Koç heykelinin hiç vakit kaybetmeden korumaya alınması gereklidir, muhtarlık olayın bilincindedirler.
      [b]VONAK[/b] (Kıpçak) Evler topluluğu, kalınan yer (Yayla Evleri, birarada olduğundan halk dilinde “VONAK” olarak anılır. İlk kurucuları Kıpçak Kuman Türkleridir.

      -Y-
      YAD (Irak-Türkmen) Yabancı-el.
      YAĞLIG (Irak-Türkmen) Mendil.
      YAĞLUK (Türkmen) Başa örtü, el mendili.
      YAKINLUK (Özbek) Cana yakın olmak, akraba.
      YALOĞUZ (Uygur) Yalnız, tek başına.
      YALTAG (Azeri-Özbek) Dalkavuk.
      YÄNGİ (Özbek) Körpe, taze, yeni.
      YÄNGİ AY (Özbek) Hilal.
      YÄNGİDEN BAŞLAMAK (Özbek) Tekrar başlamak.
      YÄNGMEK (Özbek) Yenmek.
      YANĞLIŞ (Özbek) Hata.
      YÄNMAK (Özbek) Aşık olmak.
      YÄP-YÄNGİ (Özbek) Gıcır gıcır.
      YÄR (Uygur) Yeryüzü, kara toprak, arazi.
      YÄRATILIŞ (Özbek) Hılkat.
      YÄSİN (Başkurt) Şimşek.
      YAŞLUG (Uygur) Islaklık, nem, rutubet.
      YÄŞLUK (Tatar) Nem.
      YÄT (Özbek) Yabancı el.
      YAZBAŞI (Başkurt-Tatar) İlkbahar.
      YAZDAN (Çeçen) Yazıcı.
      YAZLIG (Irak-Türkmen) Yazın yatılan serin yer.
      YECUC/MECUC Tevrat’ta ismi geçen bu ırktan, Ermeni kaynaklar “İskit Türkleri bölgemize geldi” diye bahseder. (Kitabı Mukaddes, Henzeikel, Bab 38, sayfa 827, Ermeni=Gürcü oluşumuna etkili oldular. ZV. TOGAN- GİRİŞ.
      YENGEN (Kırgız) Galip gelen, muzaffer.
      YENGLİK (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Hafif, yenlik.
      YENĞİ (Irak-Türkmen) Yeni.
      YENİŞ (Başkurt) Galip gelme işi.
      YERÄ DÄYAMA (Azeri) Tuş.
      YERİŞ (Irak-Türkmen) Olgunlaşmış.
      YEROS/GEROS (Yunanca) Sağlam, sağlam yapılı.
      YESİR (Irak-Türkmen) Esir.
      YESİR (Türkmen) Esir.
      YESİRLİK (Türkmen) Esaret.
      YETÄRLICA (Özbek) Kafi derecede var.
      YİĞRENMAK (Türkmen) İkrah, iğrenmek.
      YİNGREÇ (Türkmen) İğrenç.
      YOĞUR (İspanyolca) Yoğurt.
      YOKARKI (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Yukarıdaki.
      YOLKÄSAN ( Azeri) Haydut, eşkıya.
      YOLLEMÄK (Özbek) Göndermek.
      YONGLIŞ (Özbek) Hata.
      YULDUZ (Irak-Türkmen) Yıldız.
      YURÄKSUZ (Tatar) Korkak.
      YURT (Çeçen) Köy.
      YURT (Özbek) Diyar.
      YURT (Tatar) Ev.
      YUVARLAG (Azeri) Toparlak.
      YÜKLİ (Tatar) Gebe.

      -Z-
      ZAAMET (Osmanlı) Savaşlarda üstün başarı gösteren Sipahilere, Osmanlının verdiği en büyük toprak parçası (Çelebi Sülalesine de muhtelif yerlerde arazi vermiştir).
      ZÄBZÄVÄT (Tatar) Tüm sebzeler.
      ZAD (Başkurt) Öteberi, nesne.
      ZAGRAD (Başkurt) Rehin, karşı tarafın hakkına teminat.
      ZÄİFLUK (Özbek) Zaaf, zayıf olma hali.
      ZAİM (Osmanlı) Toprak sahibi, kefil.
      ZALUM (Özbek) Zülmeden, Hünkar.
      ZAMANCA (Tatar) Zamana uygun, modern.
      ZÄMBİL (Uygur) File.
      ZAMSCHE (Zamşe) Bir Gürcü eyaleti idi.
      ZÄNG (Azeri) Zil, çan.
      ZÄNGER ( Azeri) Çalgı ustası.
      ZÄNGER (Başkurt) Lacivert.
      ZARMA (Çeçen) Zurna.
      ZAVİYE (Osmanlı) Açı.
      ZAVİYE (Osmanlı) Bir çeşit tarikat ile ilgili.
      ZAYIF (Rumca) Zayıf. Bizden aldılar.
      ZEBANİ (Başkurt) Çok acı bir zehir, insanüstü yaratık.
      ZEHN (Özbek) Zeka, akıl.
      ZERZA (Osmanlı-Tatar) Kapı kilit kancası.
      ZİHİN (Başkurt) Dimağ.
      ZORİ (Yunanca) Zor
      ZORLAMA (Türkmen) Tecavüz, zoraki.
      ZORLUK (Kazak-Uygur) Tehakküm.
      ZÜGA (Kıpçak) Etek, durak.
      ZUĞA (Lazca) Deniz (Miladi senelerde Doğu Karadeniz’de bir çok akarsuyun ağzı körfez şeklinde idi. Küçük çapta deniz araçlar buralara giredi. Belkide deniz, Hemşin deresi boyunca ZUGAYA kadar uzanıyordu. (Lazlar bu yüzden buraya ZUGA ismini vermiş olabilirler).
      ZUĞA (Lazca) Deniz (2000 yıl evvel denizin şimdiki Zuğa köyüne uzandığına dair bir ipucu olabilir bu isim).
      ZÜKEM (Azeri) Nezle.

      ARAŞTIRMA VE SÖZLÜĞÜMÜZE IŞIK TUTAN KAYNAK VE GÖRÜŞLER
      1- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 1993 TÜRK DÜNYASI SÖZLÜKLERİ
      2- Osmanlıca Sözlükler.
      3- Farsça Sözlükler.
      4- Kore, Macar, Bulgar sefaretlerinden imkânımız nispetinde alabildiğimiz sözcükler.
      5- Halk ağızları
      6- İlkokul öğretmenim Rizeli, Rahmetli Mustafa Sabuncu’nun, Rize şehir içinde kullanılan kelimeler hakkında yaptığı derlemeler.
      7- “Her yönüyle Rize” tarihini yazarken tüm yöre halkıyla yaptığımız temaslar.
      8- Birinci Türk Dili Kurultayı 4. Komisyon ön çalışma raporu.
      9- Kültür Bakanlığı Karşılaştırmalı TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ
      10- Kelimelerin cümle içinde nasıl kullanıldığını göstermek için örnekler verilmiştir.
      11- İspanyol, İtalyan, Yunan, Çeçen, Ermeni, Gürcü ve Laz dillerinin tümü taranarak müşterek kelimeler tesbit edilmiş olup alfabetik fihriste konmuştur. “Kimin kimden alıntı yaptığının tesbitinde hata yaparın” ihtimalini göz önüne alarak girişimde bulunmadım. Fakat şu gerçeği belirtmekte fayda var. Bazı kelimeler Orta Asya’ya, Kore’ye kadar uzandığına göre kelime örtüşmesi doğuya gidemeyeceğinden alıntıların Türkçe’deki gibi yapılmış olması akla ve mantığa daha yakındır.
      12- Türk Dünyasındaki Türk Şiveleri hakkında son sayfaya bilgi verilmiştir.

      Her Yönüyle RİZE Şiveleri
      Hazırlayan: Muzaffer ARICI
      Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Türk Dünyası, Şivelerinde Gramer, Kısa Açıklamalar

      Muzaffer ARICI
      Her Yönüyle RİZE Şiveler
      muzafferarici.com/eserler.asp

      AZERBAYCAN TÜRKÇESİ
      9 sesli 23 sessiz harf vardır. İki adet e harfi bulunur. “e” bizimki gibi kullanılır. “ä”
      İle gösterilen “e” ise a ile e arası bir sesle daha yayvanca telaffuz edilir.
      Sessiz harflerde sadece “h” ile “g” sesleri bizimkilerden farklıdır. “h” gırtlaktan söylenen hırıltılı “h” dir. “g” kalın seslinin yanında ise daha belirgin telaffuz edilir.
      “g” ince sesli harfin yanında ise “y” ye dönüşür.
      “k” sesi kelime başında ve sonunda “g” olur. Farsça ve Arapça kelimelerindeki “a” lar “a” dır. “T” ile başlayanlar “d” ile söylenir.
      Kelime sonlarında “b,c,d,g” harfleri bizim alfabenin aksine bulunur. Arap ve Acem dilinin etkisi vardır.
      Kelime başındaki “y” ler ekseriyetle bulunmaz, söylenmez. “yıl=il,yılan=ilan). Bu telaffuz şekilleri Hemşin’de aynen kullanılır.
      Bizdeki “i” ler “e” ye dönüşebilir (hiç=heç) gibi. İsim yapan ekler daima “ç” ile başlar (demirci, üzümçi gibi).
      Küçültme eki daima “c” ile başlar (evcilik gibi).
      Yükleme ekleri bizdeki “y” nin yerine “n” ile yapılır (havayı=havani gibi).

      BAŞKURT TÜRKÇESİ
      Başkurt Türkçesinde 23 sessiz, 9 sesli harf vardır. “e” harfinin yerine ekseriyetle “ä” alır. “i” ise iki tane olup biri geniş “e” ye kaçan diğeri ise bizdeki gibidir. ”h,n,v,g,s.z” bizdekinden faklı telaffuz edilir.
      “O” harfi “u” , “Ö” İSE “ü” olur (en=um, yol=yul) gibi kelimeler azda olsa değişik söylen
      (dürüst=dörüst, durdu=torde)gibi.
      “S” harfi “h” olur (sen=hın, alsın=alhın) gibi.
      “C” ler “S” dir (üç=ös, birinci=birinsi) gibi.
      Kelimelerin başındaki bütün “d” ler “t” dir (demir=timir, dokuz=tuğız) gibi.
      Kelime başındaki “g” ler “k” dir (gitmek=kit, gelmek=kel) gibi
      Kelime başındaki “p” ler “b” dir (parmak=barmak).



      KAZAK TÜRKÇESİ
      Kazak Türkçesinde 23 sessiz, 9 sesli harf vardır. Bizdeki sesli harflerden ayrı olarak bir açık “e” harfi vardır. “ä” ile yazılır. “v,g,n,h” sesleri bizdekinden farklı sesle söylenir.
      Bütün “Ş” ler “S” okunur ( baş=bas) “Ç” ler “Ş” dir, (açmak=aş, İçmek=iş) gibi.
      “Y” ler “J” dir (yatmak=jat) gibi.
      Kelime başındaki “g” ler “k” dir (güreş=küreş).
      Kelime başındaki “d” ler “t” dir (dil=til)gibi.
      Tek heceli kelimelerin sonundaki “g” ler “v” dir (dağ=tav, bağ=bav) gibi.
      “F” harfi “p” ve “b” olabilir.
      Yapım ekleri Türkiye Türkçesine çok benzer. Fiillerde anlatım şekli-edi-ekiyle yapılır.
      Bu şekilde anlatımı Çamlıhemşin insanları çok kullanır, hemen hemen her anlatımda kullanırlar (gelmek eder, gitmek eder. Size gelduğumda yatmak ederdin).
      Bu anlatım şekillerinin yalnız Rize iç kesimlerinde bulunması dikkat çekicidir.

      KIRGIZ TÜRKÇESİ
      Kırgız Türkçesinde 20 sessiz, 8 sesli harf vardır. Sessizlerden “h” harfi Anadolu’da olduğu gibi gırtlaktan söylenir, hırıltılı çıkartılır. İlk hecelerde yuvarlaklaşma özelliği taşır (hüne=önör, ülkelerde=ölkölördö) gibi. Arapçadan giren kelimelerin ilk hecesinde “e” ler “ä” ya dönüşür “(defter=daftar, tesir=taşır) gibi. “V” ler “b” ye dönüşür. F sesleri P olur. Kelime başlarındaki “g” sesleri “k” olur “Y” ler “c” olur (Yol=col, yaş=ca) gibi “d” ler “f” ye dönüşür (dil=fil, dört=tört) gibi “C” ler “Ç” dir.
      Alınma kelimelerin başındaki “h” ler düşer (hiç=eç). “g,ğ” harfleri düşer, erirler.
      Yapım ekleri Türkiye Türkçesindeki gibidir, fark azdır.
      İsimden “La, lo, de, do, to” ekleri fiil yapar. “bi, bu, Pi, Pu” ekleri soru yapar.

      ÖZBEK TÜRKÇESİ
      6 sesli harf, 23 sessiz harf Özbek Alfabesinde vardır. “ä” harfi ince sesliler yanında ince telaffuz edilir (Nem=Nam) “e” den daha geniş telaffuz edilir. I ile i tek bir harfle gösterilir.
      Keza O ile Ö harfi de tek bir harfle gösterilir. Ü ile U dahi tek bir harfle gösterilir.
      K ve Ğ Türkiye Türkçesindekinden daha kalındır.
      Türkiye Türkçesinde “d” ile başlayan kelimeler “t” ile başlar.
      “g” ile başlayan kelimeler “k” ile başlar (Göç=Köç) gibi. “C” ler “Ç” dir.
      Yapım eklerinde Türkiye Türkçesine göre az fark arzeder. Arapçadan gelen “i” “iy” olur (hukuk=hukukiy).
      Çan=çang ekleri isimden isim yapar (işçan=işseven, kalakçang=gömlekçi).
      Gına, kına ekleri küçültme olarak kullanılır (azgına=azıcık, kızgına=kızcağız).
      Ta, tane ifadesi taşır (ikkita=ikitane).
      Tasa: takının ifadesini taşır (ontaç a=on kadar). Özbek dili Farsça deyimlerin etkisinde çok kaldığından her cümlede Farsça tabir bulunabilir. Kar, kes, dar.
      Cı-cu eki yerine kullanılır. Zar, var ekleri ise Lı, Lu ekleri yerine kullanılır.
      Gıç, kıç ekleri isimden fiil yapan eklerdir. Körsagıç=işaret “ng” ikinci şahıs ekidir
      (Buldung=Buldum).
      “O” harfi “U” olarak kullanılır (Onlar=ular) gibi.

      TATAR TÜRKÇESİ
      Tatar Türkçesinde 22 sessiz, 9 sesli harf bulunmaktadır. Tatar alfabesine Rusçadan giren çift sesli harfler bunun dışındadır. “ä” ile gösterilen açık “e” bizdekinden geniş söylenir.
      Sesli harflerde yalnız “O” ile “Ö” harfi ise “ ö,ü,i) ortak sesi olarak telaffuz edilir.
      “h” harfi gırtlaktan söylenir. Arapçanın etkisi vardır. Bizdeki “O” Tatarlarda “U”, “Ö” ise “Ü” dür. (Top=Tup, Göz:=Küz) gibi. “e” birinci hecede “i” (Etek=İtek) gibi “U” ikinci hecede “İ” olur (durup=toriş) gibi.
      Kelime başındaki bütün “g” ler k dır (gelmek=kil- mek, gitmek= kol-mek) gibi.
      Bizdeki bütün “d” ler Tarar dilinde “t” dir (durmak= tor-mak, doymak=toy-mak) gibi.
      Bazende bizdeki “b” lerin “m” ye dönüştüğünü görürüz (boyun=muyin, bin=min) gibi.
      Bazı kelimelerin başındaki “Y” ler “C” ye dönüşür (yedi=cidi, yel=cil) gibi.
      Arapçadan dilimize geçen kelimelerdeki “ayn” sesi bizde kaybolmasına rağmen Tatarca’da yerini korumuştur (aile=ğaile, saat=sağat gibi.
      Yapım ekleri Türkçemizden az farklıdır. Umumiyetle aynen kullanılır. Kay, küçültme (konuşacak=kurşi-kay) av beraberlik ekidir (onu birlikte=öçav) gibi.
      Laf larca anlamını taşır (onlarca=unlap) gibi, ay, eki isminden fiil yapar (azalmak=azay) gibi.
      U eki çok mühim olup Tatar Türkçesinde mastar ekidir (almak=alu, görmek=kürü).
      Rğa ekinde mastar eki olarak kullanılır (gelmek=kilirga). Çoğul eki olarak Türkçedekinden başka “nar” eki kullanılır (işaretler=imnar). Fiil çekimi idim kelimesiyle sağlanır (Yulda idim, yulda idin) gibi.
      Kirak eki gerginlik manasını taşır (almalıyım=alırğa kirak). Çekimlerde idin, idin ekleri kullanılır.
      Rivayet için ikan eki kullanılır (görmezmişiz=kürmez ikan.
      Gançi=kançi ekleri “kadar ”manasını taşır.
      Gaç, kaç ekleride nce eki manasına gelir (kalma gaç=kalmayınca) gibi
      Ğanda eki ise o anda manasına gelir (okunduğu zaman=ukığanda). Mıça, meden, manasındadır (okunmadan=okumiça) gibi.
      Gançi , kançi ekleri nce kadar yerine kullanılır (ukıgancı=okuyuncaya kadar) gibi.

      TÜRKMEN TÜRKÇESİ
      Türkmen Türkçesinde 23 sessiz 9 sesli harf vardır. Türkmen Türkçesinde bizimkinden farklı olarak ” ä” vardır. İncelemelerde temas ettiğimiz gibi hemen hemen, her Türk şivesinde bu harf vardır. Anadolu’muzda bu ses kullanıldığı halde ” ä” harfi yoktur. Türkmenlerde bizden farklı olarak sessiz harflerinde “n” ile “h” (boğazdan söylenir, hırıltılı) harfleri vardır. “s” ile “z” harfleri daima peltek sesle telaffuz edilir. Kelimelerin başındaki yuvarlak ünlüler sonraki düz ünlüyü (sesliyi de) yuvarlaklaştırır (Oğlan yazılır fakat oğlan okunur, söylenir ).
      İkinci heceden sonra hiçbir zaman “U” bulunmaz(guşculık, üzümçi) gibi.
      Kelimelerin başındaki “t” ler “d” olur (taş=daş) gibi.
      Arapçadan giren kelimelerdeki “f” ler “p” olur (efendi=ependi) gibi. Keza “V” ler “b” olur (varmak=barmak).
      Kelime içindeki “ss” okunuşta “st” olur (destan=dassan) “C” ile olan ekler “Ç” ekine dönüşür (demirci=Temirçi).
      Türkçemizde bulunmayan Türkmenlerce çok kullanılan isimden isim yapan ekler (can-cen) ekleri vardır (bedduacı, sinirli=gaharcan) gibi.
      Farsçadaki “ça” eki küçültme eki olarak çok zaman kullanılır.
      Kelime sonundaki “dar” eki sahip, var manasında çok zaman kullanılır (maldar=mal sahibi, harder=sıcağı var) gibi.
      Farsçadan gelen “na, bi” ekleri kelimenin başında olumsuzluk eki olarak kullanılır. Misal olarak (namert, bivefa) gibi.

      UYGUR TÜRKÇESİ
      24 sessiz harf, 8 harf vardır. İki sesli “e” vardır “ä” daha geniş “e” olarak okunur.
      Normal “e” ise daha kısa okunur.
      “I” sesi yoktur “İ” okunur. Türkçemizde bulunmayan ”hc” ile “nc” harfleri vardır.
      “d” ile dilimizde başlayan kelimeler Uygarca “t” ile başlar.
      Kelime yapımları kullandığımız Türkçe’ ye çok benzer. Dilimizdeki-Ii eki Uygarca da –lik olarak kullanılır.
      Kelimelerin başındaki “g” ler “k”, “b” lerden “p” olarak kullanılır. Keza “d” lerde “t” olarak kullanılır. Çok yerde I harfi “y” ye dönüşür. Bazede “t” ler “ç” ye dönüşür (diş-tiş=çiş) gibi.
      Uygar Türkçesindeki “r” harfi istikrarsız bir harf olup çok zaman düşer (varmak=vamak, yumurta=yumuta, köprü=köpü) gibi.
      Bu şiveyi aynen telffuz eden Pazar/Uğrak köy halkının Uygar Türkü oldukları ne güzel anlaşılıyor. Açık bir delil değil mi?
      Tüm yapım ekleri Türkmen Türkçesini çok andırdığı için fazla teferruata girmiyoruz.
      Bir önce incelenmesi yapılan Türkmen diline bakılabilir. “Dök” eki gibi manasını taşır.

      Her Yönüyle RİZE Şiveleri
      Hazırlayan: Muzaffer ARICI
      Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana

      Muzaffer Arici’Nin Yeni Kitabi ‘Rize Şiveleri’

      Ankara’da Rizelilerin uğrak yeri terzi Turan ağabeyin dükkânında değerli hemşerimiz araştırmacı yazar Muzaffer Arıcı ile tanıştım. Yerel adlarımızın antik tarihine indiğimden söz edince, çıkardı “Her Yönüyle Rize Şiveleri” adlı yeni kitabını imzalayıp bana verdi.

      Sayfalarını hızla açmaya başladım ve bitirmeden elimden bırakamadım. Asya Türk dilleriyle karşılaştırarak yapılmış, bu kadar ayrıntılı bir çalışmayla karşılaşacağımı tahmin etmiyordum. Hem Türk Dili ve Ebebiyatı öğretmeni olmanın, hem de Rize-Hemşin ağzını bilmenin avantajıyla, yerel sözcükleri ayıklarken hiç zorlanmamıştı.

      Birkaç gün sonra daha önce yayınlamış olduğu üç kitabını daha bana armağan etti. Onu önceki kitaplarından tanıyanlar bu kitabını da mutlaka almak isteyeceklerdir: (İsteme adresi, tlf: 0536 588 44 94)

      1- Her Yönüyle Rize (16.yüzyıl Arşiv Bilgileri ile Cumhuriyet dönemi Nüfus Sayımları eklenmiş ikinci baskı)
      2-Kaçkar’ın Son Çobanı (Şiir)
      3-RİZE (Prof.Karl Koch’un 1843-44 Yıllarındaki Seyahatnamesinin Rize Bölümü, Almanca’dan çeviri)
      4- Hey Yönüyle Rize Şiveleri (Karşılaştırmalı Azerbaycan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar ve Türkmen Türkçesi. Ayrıca Kore, Macar, Bulgar kaynakları.)


      Bu kitapların içinde en önemlisi kuşkusuz tarihi belge niteliğinde olan, Dr. Karl Koç’un Alman kralının isteği üzerine Rize dağlarından bitki toplarken yazdığı seyahat anılarıdır. Kitabı eski Almanca’dan çeviren hemşerimiz Tahir Deveci ve yayınlanmasında emeği geçen hemşerimiz Veysel Kayacana’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Önsözden anlıyoruz ki bu kitabın Alman arşivlerinde bulunup gün ışığına çıkartılması ve çevirisinin yapılabilmesi bile bir roman konusudur.

      Dr. Koç’un kitabını okurken Ön-Türkçe diyebileceğimiz sözcüklerle karşılaştım. Örneğin; Fırtına deresinin denize kavuşurken batısında kalan semtin adı Eski Tarabozan (Trabzon) imiş.

      Örneğin, Frengi hastalığı ile Frengistan adının aynı yerden geldiğini gördüm; Dr.Koç, Pazar’a geldiğinde onu konuk eden han sahibi kendisiyle aynı kaptan yemek istememiş, ona “Frengistanlılar Frengi hastalığı bulaştırır” demiş. Anlaşılan Avrupa’ya giden gurbetçiler bu hastalığı getirmişler ve adı oradan Frengi (Frenk, Frenci) hastalığı olmuş.

      Örneğin Pazar-Kız Kalesi diye bilinen yerde, Atena Anıt Müzesi (tapınak diyor) varmış, sonradan yıkılmış, ama bu yerin Atina kolonisi olmakta ilgisi yokmuş. Bence de doğru!

      Dr. Koç, kitabın 7.sayfasında Rize’yi “Rize hakkında duyduğum her şey gerçekti. Kısmen içe girmiş kent, dağ yarımadanın ortasındaydı ve yukarıdan kıyılara kadar uzanıyordu” diyerek tarif ediyor.

      Rize’nin ortasında bulunduğu DAĞ YARIMADA neresidir diye bugün düşünüyor insan. Yıl 1845, Dr. Koç, Askoros deresi değil Askoros Körfezine uzanan dağın bir yarımada olduğunu söylüyor! İşte o yarımadanın burnuna kadar gidip oradan güneye dönerken gördüğü nefes kesici manzarayı da anlatmadan edemiyor. (Şimdi o dağ-yarımada’nın burnunda devlet hastanesi var.)

      Aynı paragrafta adını vermeden kaybolmuş şehirlerden söz ediyor:
      “Küçük Asya’nın kuzey sahilleri ve özellikle Pontos Krallığı’nın topraklarının kendine özgü bir özelliği şu idi; bir yandan önemsiz isimler bile yakın zamana kadar hemen hiç değişmeden kalırken, diğer yandan eskiçağın önemli büyük kentleri iz bırakmadan kaybolup gidiyordu.” Tam da Askoroz körfezine döndüğü zaman bunu söylüyor; adını vermiyor, ama bence kayıp eski şehir Potomya olmalı.

      Aynı sayfada Dr. Koç, Ceneviz kalesiyle Rize’nin bağını daha önce tahmin ettiğim gibi belirtiyor:
      “Yaban yüksek dağlar Ksinophon ve Strabon’un zamanında bir dizi boyu sarıyordu (demek istiyor ki; eskiden bir çok boydan insanlar bu dağlarda yaşıyordu), belki de tek bir halkın, ki o güçlü bir hükümdarın egemenliğine kısa zaman için girer, bunun dışında sürekli özgür olurdu. (Demek istiyor ki, kısa süre için Pontos yönetiminde kalsalar bile, sürekli özgürdüler)… Onlar Yunanlıların yerleşmelerini sabırla karşılar, daha sonra da Cenevizli ve Venedikliler’e gereksinimlerini karşıladıkları, buna karşılık ürün değiştirdikleri, onlara arada bir tüccara baskın yapma fırsatı verdiğinden tahammül gösteriyorlardı.”

      Bu paragrafı okurken gülümsemeden edemedim. Yani biz Rizeliler, buralara Yunanlılar adına gelen Cenevizli tayfa ile nasıl bir ilişki içerisindeymişiz, onu anlatıyor. Onların buradaki varlığına tahammül gösterirmişiz, çünkü onlar bizden kendi ihtiyaçlarını karşılamaktayken, mal değiştirirmişiz, arada bir o tüccara baskın yapma fırsatımız olurmuş!? Bugün de aynı şeyi yaşıyoruz galiba! Yalnız, Cenevizli tüccar şirketler Yunanlı veya Roma adına değil, Amerika adına geliyor!

      Dr. Koç, aynı sayfada Rize tarihi ile ilgili bir saptama yapıyor: Bu değişik boydan insanlar Cenevizliler yüzünden hep yoksul kaldılar, önemli gelişme gösteremediler. Ne zaman ki, Kommen(Koman) ailesi İstanbul’dan Trabzon’a sürüldü de kendilerine sığınacakları bir Krallık (Pontus) kurdular, ancak ondan sonra bir gelişme gösterebildiler, diyor.

      Dr. Koç bilmiyordu ki, adı Ceneviz kalesi olan bu sömürge kaleleri, Koman yönetiminde de sürdü. Kalelerin ilk kuruluşu ise, MÖ.100’lerde, Romalı/Yunanlı korsanlara karşı Büyük Oğuz Kralı VI.Büyük Bedri’ye aittir. Hatta onun el yazması Lokman Hekim kitabını Rize Kalesinden MÖ.63’de ganimet diye Roma’ya götüren de Sezar’ın Pompey adlı komutanıydı. O sayede ilk Tıp Kütüphanesi Roma’da kuruldu. Yine o nedenledir Frengistanlı doktorların ilk öğrendiği dağ adı Kaçkar’dır ve ihtimaldir Dr. Koç soyadını da bizim dağımızda ünlendiği için aldı.

      Bilinmelidir ki Doğu Karadeniz’i Cenevizli yağmacılardan tam olarak temizleyen Türk beyi, Sultan Alpaslan’ın oğlu Şah Melik’tir.

      Muzaffer Arıcı öğretmenimiz, Şah Melik’in Karadeniz’e geliş tarihini bir şiirle Kaçkar’ın Çoban’ı adlı kitabına girdi. Şiirden iki dörtlük:

      24 Haziran tarih 1080
      Bugünü kutla kalmasın noksan
      Melikşah indi Karadeniz’e
      Türklerle doldu nereye baksan

      Melikşah görünce Karadeniz’i
      Yürüdü kumsalda ordadır izi
      Dalgalara vurup çelik kılıcı
      Müjde vermek için tuttu Tebriz’i


      Sayın Arıcı’nın “Her Yönüyle Rize” kitabında bir de dileği var: (s.56)
      “Karadeniz, Türkçe (İskit, Kırgız, Kuman, Peçenek, Kıpçak, Oğuzca) isimlerle dolu olmasına rağmen, anlayamadığımız için, kim Gürcüce, Rumca, Ermenice dediyse hemen inandık. Daha beteri, soranlara da çok biliyormuşuz gibi Rumca, Ermenice, Gürcüce dedik. Bizim bu beyanlarımız yabancı yazarlara kaynak teşkil etti. Halk bunu böyle söylüyor diye aleyhimize hakikatle alakası olmayan kitaplar yazıldı…. Bir yöre halkına yörenin tarihini doğru öğretmek devletin görevidir. En azından ülkemize gelen turist görüntüsü veren yanlı yazarlara yaşlılarımızın yanlış bilgi vermesi önlenebilir.”

      Değerli Muzaffer Arıcı öğretmenimizin, “Her Yönüyle Rize Şiveleri” adlı kitabının son sayfasından aldığım “Türk dünyasının her şivesini Rize’deki insanlar hala konuşmaktalar. Başka yörelerimizde bu şive zenginliğine rastlanmaz” tespitine ben de katılıyorum.

      Sevgili Muzaffer Arıcı ağabeyimizi özverili dört kitap çalışması için kutluyor, tüm Rizeli hemşerilerim adına teşekkür ediyorum.


      Mahiye MORGÜL
      sanatsalhaber.com/yazi.asp?id=356
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().

      Türkiye'nin resmi dili çoğunluğunun anadili olan Türkçedir.. Türkiye'nin bölünmezliğinin, ilelebet varlığının harcı Türkçedir..
      Yabancı dili gerekene öğretmek yerine eğitim dilini İngilizce kılmak Türkçeyi yok etmek, Türkiye’yi parçalamak, Türk dünyasında dil ve kültür birliğinin yeniden gelişmesini önlemek, Türk adını tarihten silmek, Türk gençlerini cahil, ezberci acente ve kalıp kafalı ve sömürge ruhlu etmek içindir.
      Tarihin en korkunç ve haince oyunlarından bu oyuna alet olanlar iyi düşünsünler.

      Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000