Dil, insanların duygu ve düşüncelerini anlatmak için bir takım sesler çıkararak yaptıkları anlatım şeklidir. İnsanlar meramlarını bildirmek için, bir takım işaret ve hareketler kullanmışlarsa da dilin oluşmasında gerekli kuralları zaman içinde geliştirerek kendi ihtiyaçlarına uygun şekilde dil kavramına kısmen de olsa varmışlardı. Komşu veya iç içe yaşayan milletler, kendilerinde olmayan bazı kelimeleri, kendileri üretmeden, kolayca, başka dilden alarak, dillerine adapte etmişlerdir.
ATATÜRK, yabancı dillerin istilasından, dilimizi kurtarmak için ilk atılımı başlatmıştır. Tüm ulusumuza seslenerek “ÜLKESİNİ, YÜKSEK İSTİKLALINI KORUMASINI BİLEN TÜRK MİLLETİ, DİLİNİDE YABANCI DİLLER, BOYUNDURUĞUNDAN KURTARMALIDIR “ demiştir.
Her Yönüyle RİZE Şiveler
Muzaffer ARICI
“A ve E” Arası
-A-
Ä “A” ve “E” arası daha yayvan bir sesle telaffuz edilir.
ABAT ETMEK ( Osmanlı ) Geliştirmek, ihya etmek.
ABAZA Kuzey Batum’dan muhacir olarak gelenlere verilen isim. Bunlar Osmanlı idaresini ve İslamiyet’i seçmişlerdir.
ÄBE Büyük ana, ebe.
ABIÇHOR ( Osmanlı ) Rızıklarını gündelikle kazananlar (Çamlıhemşin’de bir köy ).
ABİŞ (Osmanlı) Pir, ihtiyar, su taşıyan.
ABİY ( Tatar ) Ağabey.
ABLAK ( Azeri ) geniş yüzlü .
ABRİL ( Azeri ) Nisan ayı.
ABULA ( Hemşin ) Abla.
ÄCÄ ( Özbek ) Ecel.
ACAR ( Kırgız) Dermanlı, taze.
ACARA ( Kırgız) Hoş yer.
ÄCÄYİP ( Özbek ) Şaşırtıcı, acayip.
ÄCDÄHÄ ( Özbek ) Ejderha.
ACI ( Türkçe-Kore ) Bu kelime iki dilde de aynı manayı taşır.
ÄCİZ_MÄCİZ (Rize) Garip bir insan tipi. Kuran-ı Kerime göre bunların ülkesine Zülkarneyn adaleti götürdü. Ezilenlerin kurtardı. Kafkas dolaylarına yakın olduğu tahmin edilen bu ülkeye adaleti götüren komutanın İskender olduğunu ileri süren tarihçiler vardır.
ACMEĞU (Hemşin) Her nevi iri arı, balı şifalıdır.
ACOBA (Kırgız) Aç dede sülalesi.
ÄÇ (Kore dilinde) Aç.
AÇAR (Türkmen) Tosun.
AÇGÖZ (Türkmen) Tamahkâr(Açgöz kolay doymaz).
AÇIKLAU (Tatar) Açıklamak.
AÇKA-I (Hemşin) gözün üstünde oluşan iltihaplı sivilce.
ADAM (Azeri) Şahıs, zat.
ADAM (Çeçen) İnsan.
ADAM (KARAYİM) (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) İnsan.
ADET (Özbek) Gelenek, görenek.
ADIMLAU (Tatar) Adımlamak (Tapucu metre bulamadı. Hududu ADIMLAU).
ADVUKAT (Çeçen) Avukat.
ÄFSANÄ (Özbek) Hayalci.
ÄGÄRKİ (Tatar) Velevki, şayet.
AGASAR (İspanyolca) Bir derenin ismi.
ÄGLECÄ YER (Azeri) Kır.
AĞU (Tatar-Kore) Zehir.
AĞIR AYAKLI Loğusa, hamile.
AĞIZ (Kore-Türkmen) Aynı manada kullanılır.
AĞIZ SUTU (Uygur) Doğumdan sonraki ilk süt.
AĞMAK (Kıpçak-Kazak) Aşağı sarkmak, alçalmak. Bazı Türk şivelerinde kelime başındaki “y” düştüğünden (Yağmak=ağmak) şeklinde dönüşebilir.
AĞOS (Hapos-Çamlı Hemşin) Sapanın açtığı ark.
AĞRI (Uygur) Meyilli, eyri.
AĞSAK (Türkmen) Topal.
AĞUP (Kıpçak- Kazak) Ağmaktan=Yağmaktan gelen bir türev olup devamlı yağmurla, tepesi sisli, her zaman yağmur bulutlarının tepesinden sarktığını ifade etmek için (Yağmak=ağmak Filli isime dönüşmüş öz Türkçe bir coğrafi isim. Kaşın çemenlenmiş kirpik üstüne yağmurun dağlara ağduğu gibi. Keza. Özbek Türkçesinde de “y” harfi yutulur (Yılan=ilan- yıl=il) gibi.
ÄĞZA (Başkurt) Üye, aza.
AHA (Türkmen) İşte burada.
ÄHA MEYRAN (Özbek) Hodri meydan.
ÄHÄLI (Azeri) Millet, ulus.
ÄHANG (Özbek) Hava.
ÄHENG (Özbek) Müzekde hava, beste.
ÄHĞLI (Azeri) Akıllı, evcil.
ÄHĞU (Türkmen) Hoca.
AHİ (Osmanlı) Selçuklu devleti yıkılınca sosyal dengeyi ayakta tutmak için kurulan esnaf teşkilatı.
AHMET CAFEROĞLU “Kuzey doğu illerimizden toplamalar” eserinin yazarı.
ÄHMİYET (Özbek) Önem.
AHURİ (Yunanca ) Ahır.
AHU-VAH (Uygur) vah vah.
ÄJDÄHÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ejderha.
ÄJDÄHÄ (Özbek) Ejderha.
ÄKİN (Azeri) Ekin.
ÄKİZ (Azeri) İkiz.
ÄKREBÄ (Azeri) Akraba.
AKSAU (Tatar) Aksamak.
AKSİNÄ (Azeri) Bilakis.
ALA TORBİYA (Kıpçak) Çepni Türklerinde günahlardan arınmak için yılda bir defa toplu suya girmek.
ALAF (Osmanlı) Yeşil ot, hayvan yiyeceği.
ALAMAN (Kırgız) Akıncı, güçlü.
ALAŞ (Kırgız) Köpeklere, kavgacı ol manasında hitap etmek.
ALAŞAĞI (Rize) Horonlarda, elleri indir manasında.
ALAYI RENK (Rize) Kırmızıya çalan renk.
ÄLBÄTÄ (Tatar) Mutlak, hay-hay.
ÄLBİR OLMAK (Azeri) Şike.
ALDAMAK (Kırgız) Oyun yapmai, hile.
ALDANU (Tatar) Aldanmak.
ALDANUU (Kırgız) Aldanıyor.
ALDAU (Tatar) Aldatmak.
ÄLEM (Azeri) Kâinat.
ÄLIŞGANLUK (Azeri) İtiyat.
ALİ ÇELEBİ Rize çevresi Osmanlılarca feth edilince ALİ ÇELEBİ askeri komutan olarak Rize’ye gönderildi.
ALİM (Kore dilinde=Arım Osmanlı) Bilgili.
ALLA (Türkmen) Allah.
ALLA SAKLASUN (Türkmen) Allah korusun.
ALTI (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Altı.
ÄLUP GETMAK (Özbek) Beraberinde götürmek.
ALUU (Tatar) Almak.
AL-VER (Irak-Türkmen) Alış-veriş.
ÄMİ (Azeri) Amca.
ÄMİD-HÄMİD (Osmanlı) Kadılardan sonra en inanılan kişi.
AMİGO (İspanyolca) Arkadaş.
AMUHĞTA (Kıpkaç) Muhtelif kimselerin karma oturduğu yer.
ANA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anne.
ANA (Kore=An-a) Anne.
ANDAN (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ordan.
ANDER (Hemşin) Ölüden geri kalanlar.
ANGIRMAK (Kırgız) Anırmak.
ANGLA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anla.
ANGLEMAK (Özbek) Bekletmek.
ÄNGLEMÄK (Özbek) Kavramak, öğrenmek.
ÄNGLENMÄK (Özbek) Oynamak, vakit geçirmek.
ANLAŞUU (Tatar) Anlaşmak.
APEL (Kösonç) Çağatay-Bulgar Türkleri karışığı.
APREL (Azeri) Nisan.
APRİL (Çeçen) Nisan.
APUŞ (Rize) İşin devam sırası.
AR (Kırgız, Kazak) İffet.
AR (Uygur) Utanma, hicap.
ARAKEL 1400 yıllarında Hemşin yöresini idare eden bir Hıristiyan yönetici. Bu tarihlerde, yarısı Müslüman Türk olan halk, Arakele karşı ayaklandı. İspir Hakimi haksız tutumundan dolayı Arakelin yakalanmasını, Hemşin Müslüman yönetici verilmesini kabul etti. Arakel, bütün avanesini, soyunu sopunu alarak Araklıdere başına kaçtı. Araklı deresinin daha evvelki ismi Taş Deresi idi.
ARDER (İspanyolca) Yakıcı, sıcak.
ARKURİ (Dede Korkut) Düz yol.
ARRİANOS 2.yy. da Karadeniz sahillerini gezerek bize ciddi bilgiler bırakan ünlü bir Yunanlı yazar (Kapadokya valisi).
ÄRTÄ (Özbek) Yarın, sonra.
ARTIN (Kırgız) Sırta yüklemek.
ARTİRİU (Tatar) Artırmak.
ARTMAG (Azeri) Çoğalmak.
ARTUKLUK (Uygur) İfrat.
ARUK (Başkurt) Cılız.
ARUKLANMAK (Azeri) Zayıflamak.
ÄRZAG (Azeri) Nevale, Azık.
ARZEVONG (Azeri) İnekte gebeliği engelleyen bir nevi organ gelişmesi.
ASEM (Kırgız) Şık, yakışıklı.
ÄSGÄR (Azeri) Asker.
ÄSGER (Türkmen) Neferi-Asker.
ÄSKER (Çeçen) Ordu.
ÄSKİ-PUSKİC (Uygur) Hurda.
ÄST-Ä Hayvanlara hitap.
ASTOL (Rize) Masa.
AŞ (Başkurt) Çorba.
ÄŞG (Azeri) Aşk.
ÄŞGÄR (Azeri) Asker.
AŞULA (Özbek) Şarkı.
ATABEK (Osmanlı) Osmanlı sultanının yakın çevresinde olanlar.
ATAMAN (Kazak) Elebaşı.
ATEŞ ALMAĞA GELMEK (Rize) Acele edip dönenler için söylenir.
ATİÇİ (Rize) Olgunlaşmamış salatalık.
ATMA, ÇATMA (Türki, Rize) Uygun hece ve kafiyelerle, cevaplı türkü.
AVADAN (Irak-Türkmen) İmarlı, bakımlı yer.
AVADAN (Avadan) Avan Türklerine ait eski bir Türk ailesi Kordon ile kardeş boy.
AVARIS (Osmanlı) Olağan üstü vergi.
AVARİZ (Osmanlı) Sakatlar.
AVELER (Özbek-Türkmen) Bitki ekmek için müsait yer.
AVHKURMAK (Kırgız) Köpek havlaması, terbiyesizlik.
AVIR AYAKLI (Başkurt) Gebe.
ALİ (Yunanca) Avlu.
AYAK YOLİ (Azeri) Hela.
AYAKDAŞ Yol arkadaşı.
AYAKLANMAK ( Rize) Çocuğun veya yatalık hastanın yürümeğe başlaması.
AYIRUU (Tatar) Ayırmak.
AYLUG (Azeri) Maaş.
ÄYRÄN (Başkurt) Ayran.
AYRILUK (Özbek) Hicran.
AYU (Kırgız) Ayı.
AZ KALDI (Özbek) Neredeyse.
AZAD MUSA 13O1 Yılında Barkal dağları ve Hemşin yöresinin hakimidir. 60 000 kişilik ordu ile Çoruh Havzasını kuşattı ve aldı. Ertesi yıl Gürcülere yenildi. Türk kökenlidir.
ÄZBÄR (Uygur) Hafıza.
ÄZGUN (Başkurt) Hovarda.
AZLIK (Azeri) Azınlık.
AZLUK (Uygur) Azınlık.
-B-
BABO (İtalyanca) Baba.
BAC (Osmanlı) Mal naklinden alınan vergi.
BÄVÄRİŞ (Özbek) İş görme, başarı.
BAÇA (Başkurt) Padişah.
BAÇA (Osmanlı) Vergi toplayan, toplanan vergi.
BÄD (Özbek) Huysuz, suratsız.
BADA (Osmanlı) Ekin sapı.
BÄDÄL (Özbek) Ödün.
BÄDÄL (Özbek) Tazminat.
BÄDEN (Azeri) Vücut, gövde.
BADİ (Çeçen) Ördek.
BADİYA (Dede Korkut) (Divani Lugatit Türk) Yayvan madeni kap (Bir BADİYA bal yedi). Bu kelimenin yalnız Hemşin’de kullanılması düşündürücüdür.
BÄGENMÄ (Azeri) Onaylama.
BÄĞ (Uygur) Bey.
BAĞHANE (Çeçen) Bahane.
BÄĞLÄNİŞ (Özbek) Bağlantı.
BAHTLI (Özbek) Şanslı, işi iyi giden.
BAKALİS (Yunanca) Bakkal.
BAKKALH (Çeçen) Bakkal.
BAKMAK (Uygur-Azeri) Himaye etmek, korumak.
BÄKMÄZ (Azeri) Pekmez.
BALA (İspanyolca) Mermi, gülle.
BALAK (Kırgız) Kamçı, kırbaç.
BÄLKİM (Azeri) Olaki.
BAN (Kıpçak) Sözü geçen, ileri gelen.
BÄND (Azeri) Set.
BARİ (Tatar) Sırf, hiç olamazsa.
BARMÄK (Özbek) Parmak.
BASA (Kırgız) Daha, tekrar.
BASABAS (Irak-Türkmen) Dopdolu.
BASABAS (Türkmen) Hiç durmadan, mütemadiyen.
BASARINA (Kırgız-Türkçe) Kaldıraç.
BASILMÄK (Azeri) Lohusa kadınlara uykuda kötü güçlerin eziyet etmesi.
BASILMAK (Türkmen) Gebe kalmak.
BÄSİS (Türkmen) Tazyik.
BASKUN (Uygur) Baskın.
BASTONI (Yunanca) Baston.
BAŞÇI (Kırgız) Öncü.
BÄŞDE (Özbek) İlk.
BAŞE (Rize) Doğan, atmaca.
BAŞKALA (Tatar, ASTANA-Kazak), (PÄYITAHT- Tatar “BAŞKENT” kelimesi yukarıda gösterilen şivelerimizde Türk boylarında aynı manda kullanılır.
BAŞLAU (Tatar) Başlamak.
BAŞTİNE (Osmanlı) Vergili arazisi olan.
BATA (Kırgız) Dua.
BATMAN (Irak-Türkmen) 15 kilo.
BÄVL (Tatar) Sidik.
BAYRAG (Çeçen) Bayrak.
BAYRAK (Türkmen) Ödül.
BÄYRÄM (Özbek) Bayram.
BAZAR (Çeçen) Pazar, çarşı.
BAZAR (İspanyolca) Pazar.
BAZAR (Tatar) Fuar.
BAZARYAN Ermenilerin Hristiyan Türklere verdikleri isim.
BEBE (İspanyolca) Bebe, küçük çocuk.
BEBUK (Hemşin) Dudak.
BECEN (Kırgız) Avcı kulübesi, kalıf.
BECİD (Azeri) Acele.
BEÇEL (Özbek) Ezik, kötürüm.
BED (Irak-Türkmen) Kötü, çirkin.
BEGEN (Irak-Türkmen) Beyen, beyeniş.
BEGHERİE (Beşiri) Onbinlerin Dönüşü: (KESENEFON) dede karşımıza çıkan bu topluluk, Türk boyu olup “BEŞİRİ” Türklerin işaret eder. Rize’nin en eski ismi BEŞİRİDİR. Yunan kolonileri sonradan gelip pirinç ekince Rizos/ Rize olur.
BEL (Çeçen) Kürek.
BELBAG (Irak-Türkmen) Bel kemeri, kumaş.
BENT (Türkmen) Baraj.
BEŞ KARDEŞ (Türkmen) Beş parmak.
BEŞE-PEŞE (Arapça) İlk Arap Şeyhidir. Evliya Çelebi 7/416 da Hazreti Ömer adil bir idareyi tüm İslami sahalara yaymak için BEŞENİN torunlarını buralara gönderdi. Bu torunlarından “BALKAY BEŞE” Kafkas bölgesinde çok ilgi gördü. BEŞE ismi çok ün kazandı. Hazreti Ömer’in adaletinin temsilcisi olarak Rize/ Pazar ilçesinin Uğrak köyüne yerleşen Mahmut BEŞE’nın mezar taşı korunmaya alınmıştır. Beyaz, has mermerden, H.1111 tarihini taşıyan (miladı 1699) bu mezar taşı yöre adaletinin ve Hazreti Ömer Sülalesinin uzantısını simgeleyen mühim bir delildir. Uğrak köyüne komşu Akbucak köyünde, tam İslami hâkimiyetin oturması 1728 yılı olduğuna göre MAHMUT BEŞE’nın etkisi olmuştur. Bu ulu Ata yöreye geldiğinde çevresine adalet saçmış, ilim getirmiştir. Sellerin sürüklediği mezar taşı uzun aramalardan sonra Fatma ALPAK tarafından bulunmuş olup mezar sele gittiğinden taş yerine konamamıştır. Şimdi rahmetli olan Fatma ALPAK Hanım Fikret KOCAMAN’a temizleterek cami avlusuna göndermiştir. Baş bölümü Hayatı ALPAK tarafından bulunarak yerine takılmıştır.
BET (Kırgız-Uygur) Yüz, çehre, çirkin Baş bölümü Hayatı.
BEZDURİCİ (Özbek) Geveze.
BİBİL (Tatar) Çekirdek.
BİCHO/MICHO (İspanyolca) Küçük yaratık.
BİÇİM (Azeri) Hasat.
BİÇİM AYI (Irak-Türkmen) Hasat zamanı.
BİÇMÄK (Azeri) Ekini, çimeni kesip biçmek.
BİKİR (Kırgız) Fikir sahibi, filozof.
BİLÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi).
BİLDİRİŞ (Uygur) Demeç, ilan.
BİLDURIŞ (Tatar) Beyanat.
BİLE (Azeri) Beraber, birlikte.
BİLMÄCÄ (Azeri) Bilmece.
BİLMÄZLUKDEN (Türkmen) Kazara.
BİLUU (Tatar) Bilmek.
BİR AĞIZ (Türkmen) Oy birliği, herkes razı.
BİR SERÄ (Özbek) Aynı Hizada.
BİR SÖRA (Özbek) Aynı hizada, bir sırada.
BİRLÄŞMÄ (Özbek) İltihak.
BİRLİK (Kırgız) İttifak.
BİRLUKDE (Özbek) Beraber, birlik yaparak.
BİŞ (Tatar-Başkurt) Beş.
BİŞİK (Tatar-Başkurt) Beşik.
BİTUN (Kazak) Tam, yekpare.
BİVE (Osmanlı) Dul.
BOBOL (Azeri) Böcek.
BOÇKA (Rus) Varil.
BODA (İspanyolca) Düğün.
BODA (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvan.
BODAÇARI (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvanların yetiştirildiği yer.
BODAÇARI (Lazca) Bodaçarı deresi, Laz diline göre Sepetçiler deresi manasını taşır.
BODUR (Uygur) Bahadır, savaşçı.
BOGUN (Özbek) Bugün.
BOĞAZLI (Uygur) Çok yiyen, doymayan.
BOĞÇA (Uygur) Koli.
BOĞDA (Azeri) Buğday.
BOĞDA (Irak-Türkmen) Buğday.
BOĞDA (Uygur) Buğday.
BOİ (Yunanca) Boy.
BOLAKİ (Dede Korkut) Keşke, olaki.
BOLAŞUK (Özbek) Sevilmeyen, kötü insan.
BOLOKUŞ (Tatar) Boğulurken çıkarılan ses.
BORÇ (Irak-Türkmen) Borç.
BOSEK (Tatar) Ahlaksız.
BOTAM (Rumca) Dere.
BOY ATMAK (Azeri) Boyu uzamak.
BOYA (Yunanca) Boya.
BOYUG (Irak-Türkmen) Büyük.
BOYUK AY (Uygur) Ocak ayı.
BOZALİ (Çeçen) Ahırı olan hayvan sahibi.
BOZDOĞAN (Türkmen) Savaşta kullanılan demir gürz.
BOZDOĞAN (Türkmen) Hazar denizi batısına düşen Elegöz Dağının batı eteğinde bir yayla.
BÖCÜK (Azeri) Böcek, solucan.
BÖYÜK AY (Uygur) Ocak ayı.
BUCAK (Azeri) Açı.
BUCHAH ((Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) .
BUCIK/BUZAK Hemşin’de, buzağı.
BUCİK (Türkmen) Süt dana.
BUÇİ (Kırgız-Uygur) Bülbül.
BUÇUK (Kore dilinde Buçak) Yarım.
BUD (Kore dilinde) Mud.
BUĞA (Azeri) Boğa.
BUĞARSAK (Azeri) Boğa arayan dişi.
BUHTÄN (Özbek) Buhtan, iftira.
BULAK (Kırgız-Kıpçak) Pınar, kaynak.
BULDUR (Uygur) Geçen sene.
BULEP Bir Yunanlı komutan ve başsavcı Pazar yakınlarındaki bu isim 1800 yılından beri yaşıyor.
BULGAR Batı Hun İmparatorluğu dağılınca beşinci yüzyılda Hun Türkleri Çağatay ve Peçenekler Asya’ya geri döndüler ve yakın akrabalık ilişkileri olan Volga Bulgarları ile birleştiler. Bunlardan bir kol Doğu Karadeniz’e geldi. Yerel isimler bıraktılar. Rize’deki Hortoz, İspirdeki Hortik Dere ve Köyü bu Türkleşmiş oymaktan kalan isimlerdir (1480 yılı).
BULGAR Bizans tarafından Doğu Karadeniz’e sürülen Peçenek ve Çağıtay Türkleri. Bunların bir kısmı Volga boyundaki Bulgarlarla birleşerek karışık bir Türk boyu ortaya çıktı. Yer isimleri Çağatay ve Peçenek diline yakın haliyle hala Karadeniz’de var.
BULIG (Başkurt) İnek yavrusu.
BULİG (Başkurt) Ufak kız çocuğu.
BULİG (Tatar) Esas, unsur.
BULMÄ (Tatar) Oda.
BUNDA (Özbek) Bu olayda.
BURGİ (Kazak) Burgu.
BURN (Kore dilinde Kurn) Burun.
BUSÄ (Uygur) Öpücük.
BUYER (Özbek) Bura.
BUZÄK (Özbek) Buzağı.
BUZÄKLUK (Özbek) Hayvanda ana rahmi.
BUZLÄMAK (Özbek-Dede Korkut) Üşemek.
-C-
CÄBELLEŞMEK (Türkmen) Didişmek, çekişmek.
CÄCUH (Özbek) Piliç.
CAĞ (Kırgız) Örgü şişi.
CAMADAN (Azeri) Bavul .
CAMI (Arap) Müslümanların ibadet için toplandığı yer.
CÄNCAL (Özbek) Kavgacı, uyumsuz.
CANDIL/KANDIL (İspanyolca) Kandil.
CANEP/KANEPE (İspanyolca) Kanepe.
CÄNG (Azeri) Savaş.
CAPİTİAN/KADİTİAN Kapitian; kaptanoğulları. Rize’de bu sülale var, isim hristiyanlık döneminden kalma olsa da kimlik Türk.
CARDA (Türkmen) Eşici, kazıcı.
CASSA/KASSA (İtalyanca) Kasa.
CASTANGA/KASTANGA (İtalyanca) Kestane.
CAZİ (Lazca) Cadı.
CEBE (Kırgız) Ok.
CEDUŞ (Hemşin) Abur cubur yemek.
CEVAHİR (Azeri) Mücevher.
CİCİK (Özbek) Genç kız memesi.
CİGÄR (Özbek) Karaciğer.
CİGARA (Irak-Türkmen) Sigara.
CİGER (Irak-Türkmen) Ciğer.
CİGER (Uygur) Çiğer.
CİLVÄLİ (Azeri) Yosma.
CİMRE (Hemşin) Gözdeki çapak.
CİNCİ (Arapça) Kendince görünmeyen güçleri çağırıp hasta tedavi eden ettiğini sanan din adamı.
CİNEVİZ İtalyan asıllı bir azınlık olup Osmanlı Döneminde, inşaat işlerinde çalışmaları için çok sayıda getirildi. Rize yöremizdeki kemer köprüler onların eseridir. Cumhuriyetin ilanından önce yöremizde 1628 ÇİNEVİZLİ vardı.
CİYMİL (Kırgız) Tekelerin aşık kemiği. Beg kemiği.
COHĞ (Özbek) Böğürtlen meyvesi.
COLONİA/KOLONİA (İtalyanca) Sömürge.
COLUNA/KOLUNA (İspanyolca) Tepe, küçük dağ.
CORCAK (Erzurum, Harput, Elazığ) Ense.
CÖLOLA (Kıpçak) Üzümlük.
CUCUG (Özbek) Piliç.
CUCUH (Özbek) Piliç, civciv.
CU-CUY (Kırgız) Akarsu, ırmak.
CUNUN (Farsça) Akılsız, divane.
CUR (Ermenice) Su ( Türk dilinin özünü konuşan Rize Hemşin’de bu kelime Orta Asya’dan getirilmiş olabilir. Ermenilerin bu kelimeyi eski Oğuzlardan almış olmaları muhtemeldir. ÇEMAKÇUR: Kuzey Su.
CURAP (Ermenice) Çorap.
-Ç-
ÇÄBİNA (Osmanlı-Oğuz-Üçok) Türkmenlerde hudut bölgelerinde devlet görevlisi, uç bekçisi.
ÇAÇ (Kırgız-Kıpçak) Haşlanmış yaprak.
ÇACA (Kıpçak-Kırgız) Gazel, kuru yaprak.
ÇAÇA (Lazca, Pazar, Arhavi, Hemşin) Gazel.
ÇÄÇÄN (Tatar) Şakacı, şamatacı.
ÇÄDİK (Özbek) Çocuk ayakkabısı.
ÇAFİ (Rize) Uzamış tırnak.
ÇAĞ (Kıpçak) Şiş.
ÇAĞAL (Çeçen) Çakal.
ÇAĞANA (Rize) Yengeç.
ÇAĞH Çalı çırpı.
ÇÄHĞAG Semiz yerlerde güze doğru çabuk büyüyen hayvanların çok sevdiği bir çimen.
ÇÄHĞARD Hemşin’de yırtıcı güzel bir kuş.
ÇÄK (Özbek) Çek.
ÇAKAL (İspanyolca) Çakal.
ÇAKATURA (Osmanlı) Hayvan vergisi toplayan, kontrol eden devlet görevlisi.
ÇÄKIŞMÄK (Türkmen) Münakaşa, kavga.
ÇÄKUÇLEMÄK (Özbek) Demir dövmek.
ÇÄL (Azeri) Zar-perde.
ÇÄL (Özbek) Pir, ihtiyar.
ÇALIK (Oğuz) Cengaver, çabuk, hazır.
ÇALLAMAK (Kırgız) Saç kılları uzamak, bunları düzenlemek.
ÇÄMÄDÄN (Özbek) Bavul.
ÇAMUL (Kırgız) Çamurlu arazi.
ÇÄN (Özbek) Küçültme eki.
ÇANA (Özbek) Toz.
ÇANAR (Kırgız) Sakalar, İskitler devrine kadar uzanan lazların ataları.Kökenleri Türktür.
ÇANASDAN Türkistan’dan Gürcistan’a göçen Türkler.
ÇANAVEL (Hemşin) Pasaklı.
ÇÄNDÄR (Türkmen) Yaratık.
ÇÄNGNADUŞ (Başkurt-Özbek) Düşmek, ezilmek.
ÇÄNI (Tatar) Diken.
ÇAP ETMEK (Azeri) El çırpmak, matbaa basmak.
ÇAPUG- ÇABUG (Kırgız) Küçük yün sepeti.
ÇAPULA (Rumca, Hemşin, Maçka) Yumuşak ayakkabı.
ÇAR (Azeri-Özbek) İnce kıldan yapılmış örgülü süzgeç.
ÇARG (Çeçen) Çark.
ÇAŞ (Tatar) Çocuk yemeği, mama.
ÇÄŞMÄ (Özbek) Pınar.
ÇAT (Irak-Türkmen) Kavga et, dövüş.
ÇAT (Uygur) Uzak yer.
ÇATAL (Rus) Vilka (Ahırlarda gübre temizlenirken kullanılan büyük çatallar).
ÇÄTİN (Azeri) Zor imkansız.
ÇATMAG (Azeri) Karşılaşmak.
ÇÄTMÄG (Azeri) Rastlamak, erişmek.
ÇÄYNIG (Tatar Demlik.
ÇEÇ (Laz-Hemşin) Bal peteği. Balı süzülmüş.
ÇEÇEN (Kırgız) Hatip.
ÇEGOBİM (Hemşin) Tatlısu kenarlarında kendiliğinden yetişen tere.
ÇEGODİM (Tatar) Tere otu.
ÇEGOP (Kırgız) Yabanı hayvanları, tarladan kovmak için yapılmış, ince fikirli bir buluş. Çanak kısmı sürekli akan sudan dolar. Ağırlık sebebiyle çanak, kollarındaki eksen vasıtasıyla eğilip suyu döker, hafifler, tekrar aynı yere yükselir. Bu olay hiç durmadan devam ederken, kuyruğuna bağlı iki adet tahta parçası çarptığı yere haylises çıkarır.
ÇEĞEL (Rize) Çakıl.
ÇEL (Kırgız) Perde, zar.
ÇEMAHĞ (Hemşin) Yaylalarda yetişen geniş, yayvan yapraklı, zehirli bir ot.
ÇEMUŞ (Hemşin) Çok iştahlı yemek yemek .
ÇENBER (Hemşin) Kadınların ustalıkla başlarına sardığı muhtelif renkli eşarp.
ÇENG Ermenilerin Türklere verdiği bir ad olup, kelimenin başında veya sonunda ÇENG eki varsa o yerin sahibi Türklerdir manasını taşır (Çeng- ovid, Çeng- naçur).
ÇENG (Kırgız) Ses, herhangi bir şeyin çıkardığı ses.
ÇENGNAÇUR Başbuğsuz Türklere ait. Göçebe Türklerin yeri deresi.
ÇENGNOVİD Türklere ait mera, yayım.
ÇENG-Zİ Türklere ait ağaç demektir.
ÇEPİÇ (Kırgız) Bir yaşında keçi.
ÇAPURT (Hemşin) Apse.
ÇEPUŞ (Uygur) Hatalı, çarçur yemek.
ÇERUŞ (Hemşin) Hayvanlarda ishal.
ÇEŞKAR (Hemşin) Avlu kapısı.
ÇEVURMA (Hemşin) İşe yaramayan araziye bakım yaparak, yarar durumuna getirilmiş yer.
ÇEY (Çeçen) Çay.
ÇEYMAK-ÇUR (Kıpçak) Güneş almayan dere.
ÇHAL/ŞAL (İspanyolca) Şal.
ÇHİHA (Lazca) Kale.
ÇIŞKAR (Gürcü) Çıt kapısı.
ÇİÇAK (Kırgız) Bir nevi kemençe veya çiçek.
ÇİÇİK (Çeçen) Et, meme.
ÇİÇİLİ (Rize) Solucan.
ÇİÇUR (Tatar) Solucan (Balık tutmak için ÇİÇUR takılır).
ÇİDAMLI (Türkmen-Tatar) Dayanıklı, güç.
ÇİĞİT (Arguca-Tatar) Pamuk tohumu.
ÇİHO (Kırgız) Kale.
ÇİL (Kırgız) Etin zararlı kısmı, zor yenir.
ÇİLBUR (Hemşin) Yöreye has bir nevi leziz çorba.
ÇİMMAK (Kore dilinde= ÇİMİDA) Yıkanmak.
ÇİMRE (Hemşin) Gözde çapak.
ÇİN (Kırgız) Doğruluk.
ÇİN (Özbek) Hakikat.
ÇİN (Uygur) Kararlı.
ÇİNÇOVA-T (Kırgız) Akıllara ait yer demekse de kelime Kırgızca olduğuna göre ÇİNÇO ismindeki Türk kavmine ait yerleşim demektir. Çinço kavmi Kıpçaklara yakın bir Türk boyudur (Türkmenistan’dan).
ÇİNGİT Bu kelime saka dilinde ve Kürtçede aynı manayı ifade eder. “Orta Asya ile Kaşkardan gelerek yerleşenler” demektir.
ÇİPAL (Kırgız) Bir hat, bir hiza.
ÇİRA (Türkmen) Kandil.
ÇİRİŞ (Irak-Türkmen) Çürük.
ÇİŞ (Rize) Çiş.
ÇİŞON (Rize) Sarmaşık.
ÇİTAT (Rus) Okumak.
ÇİTAT (Türkmen) Sonradan alınan arazi.
ÇİTAT(Türkmen) Alıntı yer.
ÇİTEN (Rize) Geniş aralıklı yaprak sepeti.
ÇİTUŞ (Hemşin) Ezik.
ÇİVİL (Kazak) Yağ artıklarından yapılan çorba.
ÇİZUK (Özbek) Hat, doğrultu.
ÇO (Kırgız) Moruk, ihtiyar, yürüsene.
ÇOĞ (Çeçen) Çok.
ÇOĞ (Azeri) Filiz ağaç, sırık.
ÇOĞ (Azeri) Fidan.
ÇOKLUK (Azeri) Çoğunluk, ekseriyet.
ÇOLOLO (Kıpçak) Yer, arazi ismi.
ÇON (Kırgız) Büyük.
ÇONGAAN (Kırgız) Az miktarda, aradan.
ÇOR (Kırgız) Bir bey ve oymak ismi (Bu kelime Kıpçak Türk varlığı izini ispatlar) E. Smith, Rezearch, Amerikalı misyoner, “199’da; Tonya’da olduğu gibi Doğu Karadeniz’de bazı yerlerde, kendi yazıları olmadığı için Yunan harflerini kullandıklarını geçerli dil olan Yunancayı konuştuklarını tespit ettiğimiz insanların aslında Türk kökenli oldukları kabul edilmeli” der.
ÇOR (Kırgız) Hastalık, ishal, nasır vs.
ÇOR (Kırgız) Nasır.
ÇOR (Tatar) Devir.
ÇOR (Tatar, Kıpçak) Etap, devre, aşama.
ÇORCAK (Hemşin) Ense.
ÇORPA (Çeçen) Çorba.
ÇOYNÄMÄK (Özbek) Çiğnemek.
ÇÖR (Kırgız) Kaval.
ÇU (Türkmen) Türkmenistan’da bir akarsu. Hemşin’de inekleri sularken ÇU OĞULÇU diye bir seslenişte bulunulması. ÇU ırmağının anısındandır. Ve bu tabiri kullananların çu havzasından geldiği aşikardır.
ÇUBUL (Hemşin) Erken yetişen bir nevi armut.
ÇUCUL (Özbek) Erkek çocuk uzvu.
ÇUCUNUŞ (Özbek) Emmek.
ÇUÇ (Kırgız) Sırt, arka.
ÇUĞHA (Kıpçak) Bayan ceketi.
ÇULU (Kırgız) Tam, bütün, sapa sağlam.
ÇUPRA (Tatar) Maya.
ÇURA (Çeçen) Çıra, mum.
ÇURUDİ (Kore dilinde ÇİMİDA) Çürük.
ÇÜR (Türkmen) Tepe.
-D-
DÄ (Özbek) Birlikte.
DÄBÄ (Azeri) Fıtık.
DAÇA (Tatar) Yaz evi, yazlık.
DAD (Azeri) Tat.
DAD (Farsça) Adalet.
DAD (Irak-Türkmen) Feryat.
DAD (Kırgız) Pas.
DÄDÄ (Çeçen) At.
DADA (Yunanca) Dadı.
DADİVAT (İspanyolca) İane olarak bağışlanan yer.
DADİ-VAT (Osmanlıca) Osmanlı Padişahının oğlunun veya bir paşanın çocuğunun dadısına hediye ettiği yer.
DADMAK (Azeri) Tatmak.
DÄFTÄR (Azeri) Defter.
DÄGÄNÄK (Azeri) Değnek.
DÄGMAK (Özbek) Değmek.
DÄĞVÄ (Azeri) Dava.
DÄHŞÄT (Azeri) Korkunç.
DÄHŞETLİ (Özbek) Müthiş.
DÄLİLONMAK (Azeri) Delirmek.
DAMA (Azeri) 16 taşla oynanan bir zeka oyunu.
DAMAG (Irak-Türkmen) Meğer ki.
DAMAR OTİ (Rize) Yaraları kolayca tedavi eden mevsimlik bir ot.
DAMPUR (Kırgız) Büyükbaş hayvan otlağı (Türkler gelmeden önce Hemşin toprağının yaylaları ile birlikte ismi DAMPUR dur. Kelimeyi perslerde aynen kullanırlar).
DAR CANLI (Azeri) Canı tez.
DÄRÄ (Özbek) Nehir, akarsu.
DARABA (Hemşin. Hopa) Duvar.
DÄRD (Özbek) Elem.
DARLANMAK (Hemşin) Kızmak, canı sıkılmak.
DÄRS (Özbek) Ders.
DÄSTÄ (Azeri) Öbek.
DÄSTÄN (Özbek) Destan.
DAŞ (Azeri-Türkmen) Taş.
DAŞ (Irak- Türkmen) Taş.
DAŞ (Türkmen) Taş (Halalılar taşa DAŞ derler) Türkmen kökenlidir).
DÄŞERKİ (Türkmen) Harici.
DÄŞMEL (Azeri) Havlu.
DÄVÄ (Azeri) Deve.
DÄVİR (Başkurt-Tatar) Dönem.
DÄVİR (Tatar) Dönem.
DAYAG (Azeri) Sopa atmak.
DAYAG (Azeri) Destek.
DÄYIM (Azeri) Her zaman.
DEG (Irak-Türkmen) Temas et.
DEGİŞ (Irak-Türkmen) Değişmekten emir.
DEĞİRMİ (Özbek) Başörtünün üstünden sarılan tül çenber.
DEĞİŞİŞ (Azeri) Yenilenme, mubadele.
DEĞMÄK (Özbek) İlişmek , dokanmak.
DELİ BAL (Hemşin) Tutan bal. Hemşin yöresinde deli bal ismi 2400 yılından beri geçer. “Onbinlerin Dönüşü” eserini kaleme alan KSENEFON’un eserinde; Askerler bu baldan çok miktarda yediklerinden hasta oldular, der. 1843 yılında Alman İmparatoru Vilheim’i tedavi edici çiçekleri toplamak için Rize dağlarını dolaşan Prof. Karl Koch; “Deli baldan korkumdan yiyemedim. Fakat Almanya ya dönünce tahlil ettim. Yemediğime pişman oldum” diyor (Bu husus da geniş bilgi- Rize, İm Pontische Gebirge Reise derlemesinde vardır.
DENGEL (Özbek) Engeli.
DENGİZ (Özbek) Deniz.
DENK (Özbek) Eşit.
DER (Özbek) (Li-lu) ekidir.
DERBENT (Azeri) Kafkasya’da ünlü bir geçit olup, Kuranı Kerime göre, aciz-maciz kavmine adaleti Zulkarneyn götürdü. Budaki ezilenleri kurtardı (Tarihi gerçek).
DERENİ (Hemşin) Saçak altlarındaki ot kurutma bölümü.
DEŞÜRMEK (Hemşin) Dilencinin yaptığı, deşurici.
DİDALİ (Rize) Çok zayıf.
DİET (Tatar) Perhiz, diyet
DİGİTA l(İspanyolca) Parmakla ilgili.
DİKKÄTLİLUK (Türkmen) Özen, dikkatli olmak.
DİLBÄR (Azeri) Güzel, dilber.
DİLİMLÄMÄK (Azeri) Parçalara ayırma.
DİLLİ (Azeri) Konuşkan.
DİNGLAMAK (Azeri) Dinlemek.
DİNLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Dindar.
DİREG (Azeri) Destek.
DİRLUK (Azeri) Uyum.
DİRSEG (Irak-Türkmen) Dirsek.
DİŞ ÇAKMAK (Kırgız) Diş gıcırdatmak.
DİŞARİ ŞER (Osmanlı) Cin, peri.
DİŞLÄMÄK (Azeri) Isırmak.
DİV (Azeri) Umulmadık büyüklükteki canavar.
DİV (Azeri) Dev.
DİV (Irak-Türkmen) Ejderha.
DİZDAR (Osmanlı) Kale ağası.
DİZLUK (Hemşin) Kadınların dizine kadar inen iç şalvarı.Çorabın içine konur.görünmesi ayıptır.
DOĞRİ (Özbek) Adil insan.
DOĞSAN (Azeri) Doksan.
DOHGTOR (Irak-Türkmen) Doktor.
DOHTUR (Uygur) Hekim.
DOLİ (Irak-Türkmen) Dolu.
DORT (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dört.
DORTLAŞ (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dost ol.
DOŞ (Kırgız) Dost.
DÖG (Irak-Türkmen) Dökmekten emir.
DÖŞÜNCA (Azeri Özbek) Fikir.
DÖVLÄT ( Azeri) Devlet.
DUCHA/DUŞ (İspanyolca) Duş.
DUGMÄ (Azeri) Düğme.
DUMAN (Türkmen) Sis.
DUMAN CİGERİNE OTURMUŞ (Rize) Veremli.
DUMBÄLÄK (Özbek) Takla, başaşağı.
DUNYEVİ (Başkurt) Evrensel.
DURGUNLUK (Azeri) Sükünet.
DURİ (Türkmen) Şeffaf, saydam
DURİYE (Kırgız) İpekli kumaş, kadın ismi.
DURMÄZDAN (Özbek) Devamlı.
DURMİŞ (Türkmen) Hayat.
DUYDURIŞ (Türkmen) Uyarı.
DÜGÜN (Irak-Türkmen) Düğün.
DÜMÄ (Özbek) Düğme.
DÜŞÄK (Tatar) Döşek.
DÜŞGÜN (Irak-Türkmen) Halsiz, fakir.
DÜVÄG (Azeri) Duvak
DÜZÄLMÄK (Azeri) Uslanmak.
DÜZLÜK (Türkmen) Ova, düz arazi.
DÜZUNÄ (Azeri) Dosdoğru, hilesiz.
-E-
EERTİ (Hemşin) Hayvanların yemediği bir ot.
EFSÄNE (Farsça) Hayalci, dengesiz.
EGÄRE (Kazak) Eğer, şayet.
EGİRMİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Yirmi.
EGMÄK (Özbek Eğmek, başını eğmek.
EĞINÇ (Ermenice-Agınç) Isırgan otu Hemşin’de.
EGİNÇ (Hemşin) Isırgan otu.
EĞİŞ (Hemşin) Köz çekmeye yarayan özel yapılmış demir parçası alet.
EĞRİİ- BUĞRİ (Özbek) Zik zak.
EHTİYAR (Azeri) Moruk, yaşlı.
EKİZ (Irak-Türkmen) İkiz.
EL YAĞLIĞI (Azeri-Türkmen) Mendil.
ELKESER (Hemşin) Keser.
ELUM (Azeri) Ölüm.
EMÇEK (Kırgız) Meme.
EMİCE (Azeri) Amca.
EMİN (Osmanlı) İnanılan, güvenilen kimse.
EMİRDAD (Osmanlı) Kadılardan sonra haksızlıkları kontrol eden devlet görevlisi.
ENCAMİ (Azeri) Sonunda.
ENG (Özbek) En.
ENGLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Geniş.
ENGLİ (Özbek) Geniş.
ENGSİ (Özbek) Ucu alevli odun parçası.
ENİŞ (Kırgız) Meyl.
ENİŞ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) İniş.
ERGAT (Yunanca) Irgat, Amele.
ESERLİ (Özbek) Perili, cinli.
ESKİ-MOSKİ (Tatar) Paçavra.
ESUVAS (Kazak) Vah, vah aklını oynatmış, kaçık.
EŞEK (Rize) Kemençede, tellerin bindiği köprü.
EŞK (Irak-Türkmen) Aşk.
EŞKİN (Azeri) Filiz, sürgün.
EŞŞÄK (Azeri) Eşşek.
ETMÄK (Azeri) Yapmak.
E-VAH (Özbek) Vah ki vah.
EVLİYA ÇELEBİ Padişah fermanıyla tüm Osmanlı eyalet ve bunlara yakın yerleri defalarca dolaşan, hatıralarını çok akıcı bir üslupla kaleme alan, okuyanı sıkmayan 17y.y. Lın ilk yarısına kadar tarihi olaylara değinerek on iki çitlik bir eser meydana getiren ve bu esere
EVLİYA ÇELEBİ’ nin SEYAHATNAMESİ ismini veren ünlü bir gezginimiz.
EYLUK (Irak-Türkmen) İyilik, hayırseverlik.
Her Yönüyle RİZE Şiveleri
Hazırlayan: Muzaffer ARICI
Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
ATATÜRK, yabancı dillerin istilasından, dilimizi kurtarmak için ilk atılımı başlatmıştır. Tüm ulusumuza seslenerek “ÜLKESİNİ, YÜKSEK İSTİKLALINI KORUMASINI BİLEN TÜRK MİLLETİ, DİLİNİDE YABANCI DİLLER, BOYUNDURUĞUNDAN KURTARMALIDIR “ demiştir.
Her Yönüyle RİZE Şiveler
Muzaffer ARICI
“A ve E” Arası
-A-
Ä “A” ve “E” arası daha yayvan bir sesle telaffuz edilir.
ABAT ETMEK ( Osmanlı ) Geliştirmek, ihya etmek.
ABAZA Kuzey Batum’dan muhacir olarak gelenlere verilen isim. Bunlar Osmanlı idaresini ve İslamiyet’i seçmişlerdir.
ÄBE Büyük ana, ebe.
ABIÇHOR ( Osmanlı ) Rızıklarını gündelikle kazananlar (Çamlıhemşin’de bir köy ).
ABİŞ (Osmanlı) Pir, ihtiyar, su taşıyan.
ABİY ( Tatar ) Ağabey.
ABLAK ( Azeri ) geniş yüzlü .
ABRİL ( Azeri ) Nisan ayı.
ABULA ( Hemşin ) Abla.
ÄCÄ ( Özbek ) Ecel.
ACAR ( Kırgız) Dermanlı, taze.
ACARA ( Kırgız) Hoş yer.
ÄCÄYİP ( Özbek ) Şaşırtıcı, acayip.
ÄCDÄHÄ ( Özbek ) Ejderha.
ACI ( Türkçe-Kore ) Bu kelime iki dilde de aynı manayı taşır.
ÄCİZ_MÄCİZ (Rize) Garip bir insan tipi. Kuran-ı Kerime göre bunların ülkesine Zülkarneyn adaleti götürdü. Ezilenlerin kurtardı. Kafkas dolaylarına yakın olduğu tahmin edilen bu ülkeye adaleti götüren komutanın İskender olduğunu ileri süren tarihçiler vardır.
ACMEĞU (Hemşin) Her nevi iri arı, balı şifalıdır.
ACOBA (Kırgız) Aç dede sülalesi.
ÄÇ (Kore dilinde) Aç.
AÇAR (Türkmen) Tosun.
AÇGÖZ (Türkmen) Tamahkâr(Açgöz kolay doymaz).
AÇIKLAU (Tatar) Açıklamak.
AÇKA-I (Hemşin) gözün üstünde oluşan iltihaplı sivilce.
ADAM (Azeri) Şahıs, zat.
ADAM (Çeçen) İnsan.
ADAM (KARAYİM) (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) İnsan.
ADET (Özbek) Gelenek, görenek.
ADIMLAU (Tatar) Adımlamak (Tapucu metre bulamadı. Hududu ADIMLAU).
ADVUKAT (Çeçen) Avukat.
ÄFSANÄ (Özbek) Hayalci.
ÄGÄRKİ (Tatar) Velevki, şayet.
AGASAR (İspanyolca) Bir derenin ismi.
ÄGLECÄ YER (Azeri) Kır.
AĞU (Tatar-Kore) Zehir.
AĞIR AYAKLI Loğusa, hamile.
AĞIZ (Kore-Türkmen) Aynı manada kullanılır.
AĞIZ SUTU (Uygur) Doğumdan sonraki ilk süt.
AĞMAK (Kıpçak-Kazak) Aşağı sarkmak, alçalmak. Bazı Türk şivelerinde kelime başındaki “y” düştüğünden (Yağmak=ağmak) şeklinde dönüşebilir.
AĞOS (Hapos-Çamlı Hemşin) Sapanın açtığı ark.
AĞRI (Uygur) Meyilli, eyri.
AĞSAK (Türkmen) Topal.
AĞUP (Kıpçak- Kazak) Ağmaktan=Yağmaktan gelen bir türev olup devamlı yağmurla, tepesi sisli, her zaman yağmur bulutlarının tepesinden sarktığını ifade etmek için (Yağmak=ağmak Filli isime dönüşmüş öz Türkçe bir coğrafi isim. Kaşın çemenlenmiş kirpik üstüne yağmurun dağlara ağduğu gibi. Keza. Özbek Türkçesinde de “y” harfi yutulur (Yılan=ilan- yıl=il) gibi.
ÄĞZA (Başkurt) Üye, aza.
AHA (Türkmen) İşte burada.
ÄHA MEYRAN (Özbek) Hodri meydan.
ÄHÄLI (Azeri) Millet, ulus.
ÄHANG (Özbek) Hava.
ÄHENG (Özbek) Müzekde hava, beste.
ÄHĞLI (Azeri) Akıllı, evcil.
ÄHĞU (Türkmen) Hoca.
AHİ (Osmanlı) Selçuklu devleti yıkılınca sosyal dengeyi ayakta tutmak için kurulan esnaf teşkilatı.
AHMET CAFEROĞLU “Kuzey doğu illerimizden toplamalar” eserinin yazarı.
ÄHMİYET (Özbek) Önem.
AHURİ (Yunanca ) Ahır.
AHU-VAH (Uygur) vah vah.
ÄJDÄHÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ejderha.
ÄJDÄHÄ (Özbek) Ejderha.
ÄKİN (Azeri) Ekin.
ÄKİZ (Azeri) İkiz.
ÄKREBÄ (Azeri) Akraba.
AKSAU (Tatar) Aksamak.
AKSİNÄ (Azeri) Bilakis.
ALA TORBİYA (Kıpçak) Çepni Türklerinde günahlardan arınmak için yılda bir defa toplu suya girmek.
ALAF (Osmanlı) Yeşil ot, hayvan yiyeceği.
ALAMAN (Kırgız) Akıncı, güçlü.
ALAŞ (Kırgız) Köpeklere, kavgacı ol manasında hitap etmek.
ALAŞAĞI (Rize) Horonlarda, elleri indir manasında.
ALAYI RENK (Rize) Kırmızıya çalan renk.
ÄLBÄTÄ (Tatar) Mutlak, hay-hay.
ÄLBİR OLMAK (Azeri) Şike.
ALDAMAK (Kırgız) Oyun yapmai, hile.
ALDANU (Tatar) Aldanmak.
ALDANUU (Kırgız) Aldanıyor.
ALDAU (Tatar) Aldatmak.
ÄLEM (Azeri) Kâinat.
ÄLIŞGANLUK (Azeri) İtiyat.
ALİ ÇELEBİ Rize çevresi Osmanlılarca feth edilince ALİ ÇELEBİ askeri komutan olarak Rize’ye gönderildi.
ALİM (Kore dilinde=Arım Osmanlı) Bilgili.
ALLA (Türkmen) Allah.
ALLA SAKLASUN (Türkmen) Allah korusun.
ALTI (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Altı.
ÄLUP GETMAK (Özbek) Beraberinde götürmek.
ALUU (Tatar) Almak.
AL-VER (Irak-Türkmen) Alış-veriş.
ÄMİ (Azeri) Amca.
ÄMİD-HÄMİD (Osmanlı) Kadılardan sonra en inanılan kişi.
AMİGO (İspanyolca) Arkadaş.
AMUHĞTA (Kıpkaç) Muhtelif kimselerin karma oturduğu yer.
ANA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anne.
ANA (Kore=An-a) Anne.
ANDAN (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Ordan.
ANDER (Hemşin) Ölüden geri kalanlar.
ANGIRMAK (Kırgız) Anırmak.
ANGLA (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) Anla.
ANGLEMAK (Özbek) Bekletmek.
ÄNGLEMÄK (Özbek) Kavramak, öğrenmek.
ÄNGLENMÄK (Özbek) Oynamak, vakit geçirmek.
ANLAŞUU (Tatar) Anlaşmak.
APEL (Kösonç) Çağatay-Bulgar Türkleri karışığı.
APREL (Azeri) Nisan.
APRİL (Çeçen) Nisan.
APUŞ (Rize) İşin devam sırası.
AR (Kırgız, Kazak) İffet.
AR (Uygur) Utanma, hicap.
ARAKEL 1400 yıllarında Hemşin yöresini idare eden bir Hıristiyan yönetici. Bu tarihlerde, yarısı Müslüman Türk olan halk, Arakele karşı ayaklandı. İspir Hakimi haksız tutumundan dolayı Arakelin yakalanmasını, Hemşin Müslüman yönetici verilmesini kabul etti. Arakel, bütün avanesini, soyunu sopunu alarak Araklıdere başına kaçtı. Araklı deresinin daha evvelki ismi Taş Deresi idi.
ARDER (İspanyolca) Yakıcı, sıcak.
ARKURİ (Dede Korkut) Düz yol.
ARRİANOS 2.yy. da Karadeniz sahillerini gezerek bize ciddi bilgiler bırakan ünlü bir Yunanlı yazar (Kapadokya valisi).
ÄRTÄ (Özbek) Yarın, sonra.
ARTIN (Kırgız) Sırta yüklemek.
ARTİRİU (Tatar) Artırmak.
ARTMAG (Azeri) Çoğalmak.
ARTUKLUK (Uygur) İfrat.
ARUK (Başkurt) Cılız.
ARUKLANMAK (Azeri) Zayıflamak.
ÄRZAG (Azeri) Nevale, Azık.
ARZEVONG (Azeri) İnekte gebeliği engelleyen bir nevi organ gelişmesi.
ASEM (Kırgız) Şık, yakışıklı.
ÄSGÄR (Azeri) Asker.
ÄSGER (Türkmen) Neferi-Asker.
ÄSKER (Çeçen) Ordu.
ÄSKİ-PUSKİC (Uygur) Hurda.
ÄST-Ä Hayvanlara hitap.
ASTOL (Rize) Masa.
AŞ (Başkurt) Çorba.
ÄŞG (Azeri) Aşk.
ÄŞGÄR (Azeri) Asker.
AŞULA (Özbek) Şarkı.
ATABEK (Osmanlı) Osmanlı sultanının yakın çevresinde olanlar.
ATAMAN (Kazak) Elebaşı.
ATEŞ ALMAĞA GELMEK (Rize) Acele edip dönenler için söylenir.
ATİÇİ (Rize) Olgunlaşmamış salatalık.
ATMA, ÇATMA (Türki, Rize) Uygun hece ve kafiyelerle, cevaplı türkü.
AVADAN (Irak-Türkmen) İmarlı, bakımlı yer.
AVADAN (Avadan) Avan Türklerine ait eski bir Türk ailesi Kordon ile kardeş boy.
AVARIS (Osmanlı) Olağan üstü vergi.
AVARİZ (Osmanlı) Sakatlar.
AVELER (Özbek-Türkmen) Bitki ekmek için müsait yer.
AVHKURMAK (Kırgız) Köpek havlaması, terbiyesizlik.
AVIR AYAKLI (Başkurt) Gebe.
ALİ (Yunanca) Avlu.
AYAK YOLİ (Azeri) Hela.
AYAKDAŞ Yol arkadaşı.
AYAKLANMAK ( Rize) Çocuğun veya yatalık hastanın yürümeğe başlaması.
AYIRUU (Tatar) Ayırmak.
AYLUG (Azeri) Maaş.
ÄYRÄN (Başkurt) Ayran.
AYRILUK (Özbek) Hicran.
AYU (Kırgız) Ayı.
AZ KALDI (Özbek) Neredeyse.
AZAD MUSA 13O1 Yılında Barkal dağları ve Hemşin yöresinin hakimidir. 60 000 kişilik ordu ile Çoruh Havzasını kuşattı ve aldı. Ertesi yıl Gürcülere yenildi. Türk kökenlidir.
ÄZBÄR (Uygur) Hafıza.
ÄZGUN (Başkurt) Hovarda.
AZLIK (Azeri) Azınlık.
AZLUK (Uygur) Azınlık.
-B-
BABO (İtalyanca) Baba.
BAC (Osmanlı) Mal naklinden alınan vergi.
BÄVÄRİŞ (Özbek) İş görme, başarı.
BAÇA (Başkurt) Padişah.
BAÇA (Osmanlı) Vergi toplayan, toplanan vergi.
BÄD (Özbek) Huysuz, suratsız.
BADA (Osmanlı) Ekin sapı.
BÄDÄL (Özbek) Ödün.
BÄDÄL (Özbek) Tazminat.
BÄDEN (Azeri) Vücut, gövde.
BADİ (Çeçen) Ördek.
BADİYA (Dede Korkut) (Divani Lugatit Türk) Yayvan madeni kap (Bir BADİYA bal yedi). Bu kelimenin yalnız Hemşin’de kullanılması düşündürücüdür.
BÄGENMÄ (Azeri) Onaylama.
BÄĞ (Uygur) Bey.
BAĞHANE (Çeçen) Bahane.
BÄĞLÄNİŞ (Özbek) Bağlantı.
BAHTLI (Özbek) Şanslı, işi iyi giden.
BAKALİS (Yunanca) Bakkal.
BAKKALH (Çeçen) Bakkal.
BAKMAK (Uygur-Azeri) Himaye etmek, korumak.
BÄKMÄZ (Azeri) Pekmez.
BALA (İspanyolca) Mermi, gülle.
BALAK (Kırgız) Kamçı, kırbaç.
BÄLKİM (Azeri) Olaki.
BAN (Kıpçak) Sözü geçen, ileri gelen.
BÄND (Azeri) Set.
BARİ (Tatar) Sırf, hiç olamazsa.
BARMÄK (Özbek) Parmak.
BASA (Kırgız) Daha, tekrar.
BASABAS (Irak-Türkmen) Dopdolu.
BASABAS (Türkmen) Hiç durmadan, mütemadiyen.
BASARINA (Kırgız-Türkçe) Kaldıraç.
BASILMÄK (Azeri) Lohusa kadınlara uykuda kötü güçlerin eziyet etmesi.
BASILMAK (Türkmen) Gebe kalmak.
BÄSİS (Türkmen) Tazyik.
BASKUN (Uygur) Baskın.
BASTONI (Yunanca) Baston.
BAŞÇI (Kırgız) Öncü.
BÄŞDE (Özbek) İlk.
BAŞE (Rize) Doğan, atmaca.
BAŞKALA (Tatar, ASTANA-Kazak), (PÄYITAHT- Tatar “BAŞKENT” kelimesi yukarıda gösterilen şivelerimizde Türk boylarında aynı manda kullanılır.
BAŞLAU (Tatar) Başlamak.
BAŞTİNE (Osmanlı) Vergili arazisi olan.
BATA (Kırgız) Dua.
BATMAN (Irak-Türkmen) 15 kilo.
BÄVL (Tatar) Sidik.
BAYRAG (Çeçen) Bayrak.
BAYRAK (Türkmen) Ödül.
BÄYRÄM (Özbek) Bayram.
BAZAR (Çeçen) Pazar, çarşı.
BAZAR (İspanyolca) Pazar.
BAZAR (Tatar) Fuar.
BAZARYAN Ermenilerin Hristiyan Türklere verdikleri isim.
BEBE (İspanyolca) Bebe, küçük çocuk.
BEBUK (Hemşin) Dudak.
BECEN (Kırgız) Avcı kulübesi, kalıf.
BECİD (Azeri) Acele.
BEÇEL (Özbek) Ezik, kötürüm.
BED (Irak-Türkmen) Kötü, çirkin.
BEGEN (Irak-Türkmen) Beyen, beyeniş.
BEGHERİE (Beşiri) Onbinlerin Dönüşü: (KESENEFON) dede karşımıza çıkan bu topluluk, Türk boyu olup “BEŞİRİ” Türklerin işaret eder. Rize’nin en eski ismi BEŞİRİDİR. Yunan kolonileri sonradan gelip pirinç ekince Rizos/ Rize olur.
BEL (Çeçen) Kürek.
BELBAG (Irak-Türkmen) Bel kemeri, kumaş.
BENT (Türkmen) Baraj.
BEŞ KARDEŞ (Türkmen) Beş parmak.
BEŞE-PEŞE (Arapça) İlk Arap Şeyhidir. Evliya Çelebi 7/416 da Hazreti Ömer adil bir idareyi tüm İslami sahalara yaymak için BEŞENİN torunlarını buralara gönderdi. Bu torunlarından “BALKAY BEŞE” Kafkas bölgesinde çok ilgi gördü. BEŞE ismi çok ün kazandı. Hazreti Ömer’in adaletinin temsilcisi olarak Rize/ Pazar ilçesinin Uğrak köyüne yerleşen Mahmut BEŞE’nın mezar taşı korunmaya alınmıştır. Beyaz, has mermerden, H.1111 tarihini taşıyan (miladı 1699) bu mezar taşı yöre adaletinin ve Hazreti Ömer Sülalesinin uzantısını simgeleyen mühim bir delildir. Uğrak köyüne komşu Akbucak köyünde, tam İslami hâkimiyetin oturması 1728 yılı olduğuna göre MAHMUT BEŞE’nın etkisi olmuştur. Bu ulu Ata yöreye geldiğinde çevresine adalet saçmış, ilim getirmiştir. Sellerin sürüklediği mezar taşı uzun aramalardan sonra Fatma ALPAK tarafından bulunmuş olup mezar sele gittiğinden taş yerine konamamıştır. Şimdi rahmetli olan Fatma ALPAK Hanım Fikret KOCAMAN’a temizleterek cami avlusuna göndermiştir. Baş bölümü Hayatı ALPAK tarafından bulunarak yerine takılmıştır.
BET (Kırgız-Uygur) Yüz, çehre, çirkin Baş bölümü Hayatı.
BEZDURİCİ (Özbek) Geveze.
BİBİL (Tatar) Çekirdek.
BİCHO/MICHO (İspanyolca) Küçük yaratık.
BİÇİM (Azeri) Hasat.
BİÇİM AYI (Irak-Türkmen) Hasat zamanı.
BİÇMÄK (Azeri) Ekini, çimeni kesip biçmek.
BİKİR (Kırgız) Fikir sahibi, filozof.
BİLÄ (Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi).
BİLDİRİŞ (Uygur) Demeç, ilan.
BİLDURIŞ (Tatar) Beyanat.
BİLE (Azeri) Beraber, birlikte.
BİLMÄCÄ (Azeri) Bilmece.
BİLMÄZLUKDEN (Türkmen) Kazara.
BİLUU (Tatar) Bilmek.
BİR AĞIZ (Türkmen) Oy birliği, herkes razı.
BİR SERÄ (Özbek) Aynı Hizada.
BİR SÖRA (Özbek) Aynı hizada, bir sırada.
BİRLÄŞMÄ (Özbek) İltihak.
BİRLİK (Kırgız) İttifak.
BİRLUKDE (Özbek) Beraber, birlik yaparak.
BİŞ (Tatar-Başkurt) Beş.
BİŞİK (Tatar-Başkurt) Beşik.
BİTUN (Kazak) Tam, yekpare.
BİVE (Osmanlı) Dul.
BOBOL (Azeri) Böcek.
BOÇKA (Rus) Varil.
BODA (İspanyolca) Düğün.
BODA (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvan.
BODAÇARI (Kırgız) İri mal, büyükbaş hayvanların yetiştirildiği yer.
BODAÇARI (Lazca) Bodaçarı deresi, Laz diline göre Sepetçiler deresi manasını taşır.
BODUR (Uygur) Bahadır, savaşçı.
BOGUN (Özbek) Bugün.
BOĞAZLI (Uygur) Çok yiyen, doymayan.
BOĞÇA (Uygur) Koli.
BOĞDA (Azeri) Buğday.
BOĞDA (Irak-Türkmen) Buğday.
BOĞDA (Uygur) Buğday.
BOİ (Yunanca) Boy.
BOLAKİ (Dede Korkut) Keşke, olaki.
BOLAŞUK (Özbek) Sevilmeyen, kötü insan.
BOLOKUŞ (Tatar) Boğulurken çıkarılan ses.
BORÇ (Irak-Türkmen) Borç.
BOSEK (Tatar) Ahlaksız.
BOTAM (Rumca) Dere.
BOY ATMAK (Azeri) Boyu uzamak.
BOYA (Yunanca) Boya.
BOYUG (Irak-Türkmen) Büyük.
BOYUK AY (Uygur) Ocak ayı.
BOZALİ (Çeçen) Ahırı olan hayvan sahibi.
BOZDOĞAN (Türkmen) Savaşta kullanılan demir gürz.
BOZDOĞAN (Türkmen) Hazar denizi batısına düşen Elegöz Dağının batı eteğinde bir yayla.
BÖCÜK (Azeri) Böcek, solucan.
BÖYÜK AY (Uygur) Ocak ayı.
BUCAK (Azeri) Açı.
BUCHAH ((Kökenleri Hun Azeri-Dinleri Musevi) .
BUCIK/BUZAK Hemşin’de, buzağı.
BUCİK (Türkmen) Süt dana.
BUÇİ (Kırgız-Uygur) Bülbül.
BUÇUK (Kore dilinde Buçak) Yarım.
BUD (Kore dilinde) Mud.
BUĞA (Azeri) Boğa.
BUĞARSAK (Azeri) Boğa arayan dişi.
BUHTÄN (Özbek) Buhtan, iftira.
BULAK (Kırgız-Kıpçak) Pınar, kaynak.
BULDUR (Uygur) Geçen sene.
BULEP Bir Yunanlı komutan ve başsavcı Pazar yakınlarındaki bu isim 1800 yılından beri yaşıyor.
BULGAR Batı Hun İmparatorluğu dağılınca beşinci yüzyılda Hun Türkleri Çağatay ve Peçenekler Asya’ya geri döndüler ve yakın akrabalık ilişkileri olan Volga Bulgarları ile birleştiler. Bunlardan bir kol Doğu Karadeniz’e geldi. Yerel isimler bıraktılar. Rize’deki Hortoz, İspirdeki Hortik Dere ve Köyü bu Türkleşmiş oymaktan kalan isimlerdir (1480 yılı).
BULGAR Bizans tarafından Doğu Karadeniz’e sürülen Peçenek ve Çağıtay Türkleri. Bunların bir kısmı Volga boyundaki Bulgarlarla birleşerek karışık bir Türk boyu ortaya çıktı. Yer isimleri Çağatay ve Peçenek diline yakın haliyle hala Karadeniz’de var.
BULIG (Başkurt) İnek yavrusu.
BULİG (Başkurt) Ufak kız çocuğu.
BULİG (Tatar) Esas, unsur.
BULMÄ (Tatar) Oda.
BUNDA (Özbek) Bu olayda.
BURGİ (Kazak) Burgu.
BURN (Kore dilinde Kurn) Burun.
BUSÄ (Uygur) Öpücük.
BUYER (Özbek) Bura.
BUZÄK (Özbek) Buzağı.
BUZÄKLUK (Özbek) Hayvanda ana rahmi.
BUZLÄMAK (Özbek-Dede Korkut) Üşemek.
-C-
CÄBELLEŞMEK (Türkmen) Didişmek, çekişmek.
CÄCUH (Özbek) Piliç.
CAĞ (Kırgız) Örgü şişi.
CAMADAN (Azeri) Bavul .
CAMI (Arap) Müslümanların ibadet için toplandığı yer.
CÄNCAL (Özbek) Kavgacı, uyumsuz.
CANDIL/KANDIL (İspanyolca) Kandil.
CANEP/KANEPE (İspanyolca) Kanepe.
CÄNG (Azeri) Savaş.
CAPİTİAN/KADİTİAN Kapitian; kaptanoğulları. Rize’de bu sülale var, isim hristiyanlık döneminden kalma olsa da kimlik Türk.
CARDA (Türkmen) Eşici, kazıcı.
CASSA/KASSA (İtalyanca) Kasa.
CASTANGA/KASTANGA (İtalyanca) Kestane.
CAZİ (Lazca) Cadı.
CEBE (Kırgız) Ok.
CEDUŞ (Hemşin) Abur cubur yemek.
CEVAHİR (Azeri) Mücevher.
CİCİK (Özbek) Genç kız memesi.
CİGÄR (Özbek) Karaciğer.
CİGARA (Irak-Türkmen) Sigara.
CİGER (Irak-Türkmen) Ciğer.
CİGER (Uygur) Çiğer.
CİLVÄLİ (Azeri) Yosma.
CİMRE (Hemşin) Gözdeki çapak.
CİNCİ (Arapça) Kendince görünmeyen güçleri çağırıp hasta tedavi eden ettiğini sanan din adamı.
CİNEVİZ İtalyan asıllı bir azınlık olup Osmanlı Döneminde, inşaat işlerinde çalışmaları için çok sayıda getirildi. Rize yöremizdeki kemer köprüler onların eseridir. Cumhuriyetin ilanından önce yöremizde 1628 ÇİNEVİZLİ vardı.
CİYMİL (Kırgız) Tekelerin aşık kemiği. Beg kemiği.
COHĞ (Özbek) Böğürtlen meyvesi.
COLONİA/KOLONİA (İtalyanca) Sömürge.
COLUNA/KOLUNA (İspanyolca) Tepe, küçük dağ.
CORCAK (Erzurum, Harput, Elazığ) Ense.
CÖLOLA (Kıpçak) Üzümlük.
CUCUG (Özbek) Piliç.
CUCUH (Özbek) Piliç, civciv.
CU-CUY (Kırgız) Akarsu, ırmak.
CUNUN (Farsça) Akılsız, divane.
CUR (Ermenice) Su ( Türk dilinin özünü konuşan Rize Hemşin’de bu kelime Orta Asya’dan getirilmiş olabilir. Ermenilerin bu kelimeyi eski Oğuzlardan almış olmaları muhtemeldir. ÇEMAKÇUR: Kuzey Su.
CURAP (Ermenice) Çorap.
-Ç-
ÇÄBİNA (Osmanlı-Oğuz-Üçok) Türkmenlerde hudut bölgelerinde devlet görevlisi, uç bekçisi.
ÇAÇ (Kırgız-Kıpçak) Haşlanmış yaprak.
ÇACA (Kıpçak-Kırgız) Gazel, kuru yaprak.
ÇAÇA (Lazca, Pazar, Arhavi, Hemşin) Gazel.
ÇÄÇÄN (Tatar) Şakacı, şamatacı.
ÇÄDİK (Özbek) Çocuk ayakkabısı.
ÇAFİ (Rize) Uzamış tırnak.
ÇAĞ (Kıpçak) Şiş.
ÇAĞAL (Çeçen) Çakal.
ÇAĞANA (Rize) Yengeç.
ÇAĞH Çalı çırpı.
ÇÄHĞAG Semiz yerlerde güze doğru çabuk büyüyen hayvanların çok sevdiği bir çimen.
ÇÄHĞARD Hemşin’de yırtıcı güzel bir kuş.
ÇÄK (Özbek) Çek.
ÇAKAL (İspanyolca) Çakal.
ÇAKATURA (Osmanlı) Hayvan vergisi toplayan, kontrol eden devlet görevlisi.
ÇÄKIŞMÄK (Türkmen) Münakaşa, kavga.
ÇÄKUÇLEMÄK (Özbek) Demir dövmek.
ÇÄL (Azeri) Zar-perde.
ÇÄL (Özbek) Pir, ihtiyar.
ÇALIK (Oğuz) Cengaver, çabuk, hazır.
ÇALLAMAK (Kırgız) Saç kılları uzamak, bunları düzenlemek.
ÇÄMÄDÄN (Özbek) Bavul.
ÇAMUL (Kırgız) Çamurlu arazi.
ÇÄN (Özbek) Küçültme eki.
ÇANA (Özbek) Toz.
ÇANAR (Kırgız) Sakalar, İskitler devrine kadar uzanan lazların ataları.Kökenleri Türktür.
ÇANASDAN Türkistan’dan Gürcistan’a göçen Türkler.
ÇANAVEL (Hemşin) Pasaklı.
ÇÄNDÄR (Türkmen) Yaratık.
ÇÄNGNADUŞ (Başkurt-Özbek) Düşmek, ezilmek.
ÇÄNI (Tatar) Diken.
ÇAP ETMEK (Azeri) El çırpmak, matbaa basmak.
ÇAPUG- ÇABUG (Kırgız) Küçük yün sepeti.
ÇAPULA (Rumca, Hemşin, Maçka) Yumuşak ayakkabı.
ÇAR (Azeri-Özbek) İnce kıldan yapılmış örgülü süzgeç.
ÇARG (Çeçen) Çark.
ÇAŞ (Tatar) Çocuk yemeği, mama.
ÇÄŞMÄ (Özbek) Pınar.
ÇAT (Irak-Türkmen) Kavga et, dövüş.
ÇAT (Uygur) Uzak yer.
ÇATAL (Rus) Vilka (Ahırlarda gübre temizlenirken kullanılan büyük çatallar).
ÇÄTİN (Azeri) Zor imkansız.
ÇATMAG (Azeri) Karşılaşmak.
ÇÄTMÄG (Azeri) Rastlamak, erişmek.
ÇÄYNIG (Tatar Demlik.
ÇEÇ (Laz-Hemşin) Bal peteği. Balı süzülmüş.
ÇEÇEN (Kırgız) Hatip.
ÇEGOBİM (Hemşin) Tatlısu kenarlarında kendiliğinden yetişen tere.
ÇEGODİM (Tatar) Tere otu.
ÇEGOP (Kırgız) Yabanı hayvanları, tarladan kovmak için yapılmış, ince fikirli bir buluş. Çanak kısmı sürekli akan sudan dolar. Ağırlık sebebiyle çanak, kollarındaki eksen vasıtasıyla eğilip suyu döker, hafifler, tekrar aynı yere yükselir. Bu olay hiç durmadan devam ederken, kuyruğuna bağlı iki adet tahta parçası çarptığı yere haylises çıkarır.
ÇEĞEL (Rize) Çakıl.
ÇEL (Kırgız) Perde, zar.
ÇEMAHĞ (Hemşin) Yaylalarda yetişen geniş, yayvan yapraklı, zehirli bir ot.
ÇEMUŞ (Hemşin) Çok iştahlı yemek yemek .
ÇENBER (Hemşin) Kadınların ustalıkla başlarına sardığı muhtelif renkli eşarp.
ÇENG Ermenilerin Türklere verdiği bir ad olup, kelimenin başında veya sonunda ÇENG eki varsa o yerin sahibi Türklerdir manasını taşır (Çeng- ovid, Çeng- naçur).
ÇENG (Kırgız) Ses, herhangi bir şeyin çıkardığı ses.
ÇENGNAÇUR Başbuğsuz Türklere ait. Göçebe Türklerin yeri deresi.
ÇENGNOVİD Türklere ait mera, yayım.
ÇENG-Zİ Türklere ait ağaç demektir.
ÇEPİÇ (Kırgız) Bir yaşında keçi.
ÇAPURT (Hemşin) Apse.
ÇEPUŞ (Uygur) Hatalı, çarçur yemek.
ÇERUŞ (Hemşin) Hayvanlarda ishal.
ÇEŞKAR (Hemşin) Avlu kapısı.
ÇEVURMA (Hemşin) İşe yaramayan araziye bakım yaparak, yarar durumuna getirilmiş yer.
ÇEY (Çeçen) Çay.
ÇEYMAK-ÇUR (Kıpçak) Güneş almayan dere.
ÇHAL/ŞAL (İspanyolca) Şal.
ÇHİHA (Lazca) Kale.
ÇIŞKAR (Gürcü) Çıt kapısı.
ÇİÇAK (Kırgız) Bir nevi kemençe veya çiçek.
ÇİÇİK (Çeçen) Et, meme.
ÇİÇİLİ (Rize) Solucan.
ÇİÇUR (Tatar) Solucan (Balık tutmak için ÇİÇUR takılır).
ÇİDAMLI (Türkmen-Tatar) Dayanıklı, güç.
ÇİĞİT (Arguca-Tatar) Pamuk tohumu.
ÇİHO (Kırgız) Kale.
ÇİL (Kırgız) Etin zararlı kısmı, zor yenir.
ÇİLBUR (Hemşin) Yöreye has bir nevi leziz çorba.
ÇİMMAK (Kore dilinde= ÇİMİDA) Yıkanmak.
ÇİMRE (Hemşin) Gözde çapak.
ÇİN (Kırgız) Doğruluk.
ÇİN (Özbek) Hakikat.
ÇİN (Uygur) Kararlı.
ÇİNÇOVA-T (Kırgız) Akıllara ait yer demekse de kelime Kırgızca olduğuna göre ÇİNÇO ismindeki Türk kavmine ait yerleşim demektir. Çinço kavmi Kıpçaklara yakın bir Türk boyudur (Türkmenistan’dan).
ÇİNGİT Bu kelime saka dilinde ve Kürtçede aynı manayı ifade eder. “Orta Asya ile Kaşkardan gelerek yerleşenler” demektir.
ÇİPAL (Kırgız) Bir hat, bir hiza.
ÇİRA (Türkmen) Kandil.
ÇİRİŞ (Irak-Türkmen) Çürük.
ÇİŞ (Rize) Çiş.
ÇİŞON (Rize) Sarmaşık.
ÇİTAT (Rus) Okumak.
ÇİTAT (Türkmen) Sonradan alınan arazi.
ÇİTAT(Türkmen) Alıntı yer.
ÇİTEN (Rize) Geniş aralıklı yaprak sepeti.
ÇİTUŞ (Hemşin) Ezik.
ÇİVİL (Kazak) Yağ artıklarından yapılan çorba.
ÇİZUK (Özbek) Hat, doğrultu.
ÇO (Kırgız) Moruk, ihtiyar, yürüsene.
ÇOĞ (Çeçen) Çok.
ÇOĞ (Azeri) Filiz ağaç, sırık.
ÇOĞ (Azeri) Fidan.
ÇOKLUK (Azeri) Çoğunluk, ekseriyet.
ÇOLOLO (Kıpçak) Yer, arazi ismi.
ÇON (Kırgız) Büyük.
ÇONGAAN (Kırgız) Az miktarda, aradan.
ÇOR (Kırgız) Bir bey ve oymak ismi (Bu kelime Kıpçak Türk varlığı izini ispatlar) E. Smith, Rezearch, Amerikalı misyoner, “199’da; Tonya’da olduğu gibi Doğu Karadeniz’de bazı yerlerde, kendi yazıları olmadığı için Yunan harflerini kullandıklarını geçerli dil olan Yunancayı konuştuklarını tespit ettiğimiz insanların aslında Türk kökenli oldukları kabul edilmeli” der.
ÇOR (Kırgız) Hastalık, ishal, nasır vs.
ÇOR (Kırgız) Nasır.
ÇOR (Tatar) Devir.
ÇOR (Tatar, Kıpçak) Etap, devre, aşama.
ÇORCAK (Hemşin) Ense.
ÇORPA (Çeçen) Çorba.
ÇOYNÄMÄK (Özbek) Çiğnemek.
ÇÖR (Kırgız) Kaval.
ÇU (Türkmen) Türkmenistan’da bir akarsu. Hemşin’de inekleri sularken ÇU OĞULÇU diye bir seslenişte bulunulması. ÇU ırmağının anısındandır. Ve bu tabiri kullananların çu havzasından geldiği aşikardır.
ÇUBUL (Hemşin) Erken yetişen bir nevi armut.
ÇUCUL (Özbek) Erkek çocuk uzvu.
ÇUCUNUŞ (Özbek) Emmek.
ÇUÇ (Kırgız) Sırt, arka.
ÇUĞHA (Kıpçak) Bayan ceketi.
ÇULU (Kırgız) Tam, bütün, sapa sağlam.
ÇUPRA (Tatar) Maya.
ÇURA (Çeçen) Çıra, mum.
ÇURUDİ (Kore dilinde ÇİMİDA) Çürük.
ÇÜR (Türkmen) Tepe.
-D-
DÄ (Özbek) Birlikte.
DÄBÄ (Azeri) Fıtık.
DAÇA (Tatar) Yaz evi, yazlık.
DAD (Azeri) Tat.
DAD (Farsça) Adalet.
DAD (Irak-Türkmen) Feryat.
DAD (Kırgız) Pas.
DÄDÄ (Çeçen) At.
DADA (Yunanca) Dadı.
DADİVAT (İspanyolca) İane olarak bağışlanan yer.
DADİ-VAT (Osmanlıca) Osmanlı Padişahının oğlunun veya bir paşanın çocuğunun dadısına hediye ettiği yer.
DADMAK (Azeri) Tatmak.
DÄFTÄR (Azeri) Defter.
DÄGÄNÄK (Azeri) Değnek.
DÄGMAK (Özbek) Değmek.
DÄĞVÄ (Azeri) Dava.
DÄHŞÄT (Azeri) Korkunç.
DÄHŞETLİ (Özbek) Müthiş.
DÄLİLONMAK (Azeri) Delirmek.
DAMA (Azeri) 16 taşla oynanan bir zeka oyunu.
DAMAG (Irak-Türkmen) Meğer ki.
DAMAR OTİ (Rize) Yaraları kolayca tedavi eden mevsimlik bir ot.
DAMPUR (Kırgız) Büyükbaş hayvan otlağı (Türkler gelmeden önce Hemşin toprağının yaylaları ile birlikte ismi DAMPUR dur. Kelimeyi perslerde aynen kullanırlar).
DAR CANLI (Azeri) Canı tez.
DÄRÄ (Özbek) Nehir, akarsu.
DARABA (Hemşin. Hopa) Duvar.
DÄRD (Özbek) Elem.
DARLANMAK (Hemşin) Kızmak, canı sıkılmak.
DÄRS (Özbek) Ders.
DÄSTÄ (Azeri) Öbek.
DÄSTÄN (Özbek) Destan.
DAŞ (Azeri-Türkmen) Taş.
DAŞ (Irak- Türkmen) Taş.
DAŞ (Türkmen) Taş (Halalılar taşa DAŞ derler) Türkmen kökenlidir).
DÄŞERKİ (Türkmen) Harici.
DÄŞMEL (Azeri) Havlu.
DÄVÄ (Azeri) Deve.
DÄVİR (Başkurt-Tatar) Dönem.
DÄVİR (Tatar) Dönem.
DAYAG (Azeri) Sopa atmak.
DAYAG (Azeri) Destek.
DÄYIM (Azeri) Her zaman.
DEG (Irak-Türkmen) Temas et.
DEGİŞ (Irak-Türkmen) Değişmekten emir.
DEĞİRMİ (Özbek) Başörtünün üstünden sarılan tül çenber.
DEĞİŞİŞ (Azeri) Yenilenme, mubadele.
DEĞMÄK (Özbek) İlişmek , dokanmak.
DELİ BAL (Hemşin) Tutan bal. Hemşin yöresinde deli bal ismi 2400 yılından beri geçer. “Onbinlerin Dönüşü” eserini kaleme alan KSENEFON’un eserinde; Askerler bu baldan çok miktarda yediklerinden hasta oldular, der. 1843 yılında Alman İmparatoru Vilheim’i tedavi edici çiçekleri toplamak için Rize dağlarını dolaşan Prof. Karl Koch; “Deli baldan korkumdan yiyemedim. Fakat Almanya ya dönünce tahlil ettim. Yemediğime pişman oldum” diyor (Bu husus da geniş bilgi- Rize, İm Pontische Gebirge Reise derlemesinde vardır.
DENGEL (Özbek) Engeli.
DENGİZ (Özbek) Deniz.
DENK (Özbek) Eşit.
DER (Özbek) (Li-lu) ekidir.
DERBENT (Azeri) Kafkasya’da ünlü bir geçit olup, Kuranı Kerime göre, aciz-maciz kavmine adaleti Zulkarneyn götürdü. Budaki ezilenleri kurtardı (Tarihi gerçek).
DERENİ (Hemşin) Saçak altlarındaki ot kurutma bölümü.
DEŞÜRMEK (Hemşin) Dilencinin yaptığı, deşurici.
DİDALİ (Rize) Çok zayıf.
DİET (Tatar) Perhiz, diyet
DİGİTA l(İspanyolca) Parmakla ilgili.
DİKKÄTLİLUK (Türkmen) Özen, dikkatli olmak.
DİLBÄR (Azeri) Güzel, dilber.
DİLİMLÄMÄK (Azeri) Parçalara ayırma.
DİLLİ (Azeri) Konuşkan.
DİNGLAMAK (Azeri) Dinlemek.
DİNLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Dindar.
DİREG (Azeri) Destek.
DİRLUK (Azeri) Uyum.
DİRSEG (Irak-Türkmen) Dirsek.
DİŞ ÇAKMAK (Kırgız) Diş gıcırdatmak.
DİŞARİ ŞER (Osmanlı) Cin, peri.
DİŞLÄMÄK (Azeri) Isırmak.
DİV (Azeri) Umulmadık büyüklükteki canavar.
DİV (Azeri) Dev.
DİV (Irak-Türkmen) Ejderha.
DİZDAR (Osmanlı) Kale ağası.
DİZLUK (Hemşin) Kadınların dizine kadar inen iç şalvarı.Çorabın içine konur.görünmesi ayıptır.
DOĞRİ (Özbek) Adil insan.
DOĞSAN (Azeri) Doksan.
DOHGTOR (Irak-Türkmen) Doktor.
DOHTUR (Uygur) Hekim.
DOLİ (Irak-Türkmen) Dolu.
DORT (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dört.
DORTLAŞ (Kökenleri Hun Azari/Dinleri Musevi) Dost ol.
DOŞ (Kırgız) Dost.
DÖG (Irak-Türkmen) Dökmekten emir.
DÖŞÜNCA (Azeri Özbek) Fikir.
DÖVLÄT ( Azeri) Devlet.
DUCHA/DUŞ (İspanyolca) Duş.
DUGMÄ (Azeri) Düğme.
DUMAN (Türkmen) Sis.
DUMAN CİGERİNE OTURMUŞ (Rize) Veremli.
DUMBÄLÄK (Özbek) Takla, başaşağı.
DUNYEVİ (Başkurt) Evrensel.
DURGUNLUK (Azeri) Sükünet.
DURİ (Türkmen) Şeffaf, saydam
DURİYE (Kırgız) İpekli kumaş, kadın ismi.
DURMÄZDAN (Özbek) Devamlı.
DURMİŞ (Türkmen) Hayat.
DUYDURIŞ (Türkmen) Uyarı.
DÜGÜN (Irak-Türkmen) Düğün.
DÜMÄ (Özbek) Düğme.
DÜŞÄK (Tatar) Döşek.
DÜŞGÜN (Irak-Türkmen) Halsiz, fakir.
DÜVÄG (Azeri) Duvak
DÜZÄLMÄK (Azeri) Uslanmak.
DÜZLÜK (Türkmen) Ova, düz arazi.
DÜZUNÄ (Azeri) Dosdoğru, hilesiz.
-E-
EERTİ (Hemşin) Hayvanların yemediği bir ot.
EFSÄNE (Farsça) Hayalci, dengesiz.
EGÄRE (Kazak) Eğer, şayet.
EGİRMİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Yirmi.
EGMÄK (Özbek Eğmek, başını eğmek.
EĞINÇ (Ermenice-Agınç) Isırgan otu Hemşin’de.
EGİNÇ (Hemşin) Isırgan otu.
EĞİŞ (Hemşin) Köz çekmeye yarayan özel yapılmış demir parçası alet.
EĞRİİ- BUĞRİ (Özbek) Zik zak.
EHTİYAR (Azeri) Moruk, yaşlı.
EKİZ (Irak-Türkmen) İkiz.
EL YAĞLIĞI (Azeri-Türkmen) Mendil.
ELKESER (Hemşin) Keser.
ELUM (Azeri) Ölüm.
EMÇEK (Kırgız) Meme.
EMİCE (Azeri) Amca.
EMİN (Osmanlı) İnanılan, güvenilen kimse.
EMİRDAD (Osmanlı) Kadılardan sonra haksızlıkları kontrol eden devlet görevlisi.
ENCAMİ (Azeri) Sonunda.
ENG (Özbek) En.
ENGLİ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) Geniş.
ENGLİ (Özbek) Geniş.
ENGSİ (Özbek) Ucu alevli odun parçası.
ENİŞ (Kırgız) Meyl.
ENİŞ (Kökenleri Hun Azeri/Dinleri Musevi) İniş.
ERGAT (Yunanca) Irgat, Amele.
ESERLİ (Özbek) Perili, cinli.
ESKİ-MOSKİ (Tatar) Paçavra.
ESUVAS (Kazak) Vah, vah aklını oynatmış, kaçık.
EŞEK (Rize) Kemençede, tellerin bindiği köprü.
EŞK (Irak-Türkmen) Aşk.
EŞKİN (Azeri) Filiz, sürgün.
EŞŞÄK (Azeri) Eşşek.
ETMÄK (Azeri) Yapmak.
E-VAH (Özbek) Vah ki vah.
EVLİYA ÇELEBİ Padişah fermanıyla tüm Osmanlı eyalet ve bunlara yakın yerleri defalarca dolaşan, hatıralarını çok akıcı bir üslupla kaleme alan, okuyanı sıkmayan 17y.y. Lın ilk yarısına kadar tarihi olaylara değinerek on iki çitlik bir eser meydana getiren ve bu esere
EVLİYA ÇELEBİ’ nin SEYAHATNAMESİ ismini veren ünlü bir gezginimiz.
EYLUK (Irak-Türkmen) İyilik, hayırseverlik.
Her Yönüyle RİZE Şiveleri
Hazırlayan: Muzaffer ARICI
Elektronik Ortama Aktaran: Naci KOBAL- Name KOBAL
Ben Değil Biz Varız
Naci KOBAL 2000
Naci KOBAL 2000