Sabit 30 Ağustos Zafer Bayramı

      30 Ağustos Zafer Bayramı

      Türk Milletinin Tarihte Yeniden Doğduğu Gün Olan 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesinin Anlam ve Önemi
      30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesinin 62'nci yıl dönümü olan bu anlamlı gün de; Çanakkale Zaferinin bütün muhteşemliğine ve parlaklığına rağmen, Osmanlı İmparatorluğunun bu savaştaki askeri zaferini siyasi zaferle tamamlayamaması sonucunda bilinen talihsiz akıbetle karşılaştığını, Türk Ulusunun ateşle, kanla yüzyıllar süren sınavının ancak, 30 Ağustos Meydan Muharebesinin yakıcı güneşi ile hem askeri, hem de siyasi zaferle sonuçlandığını, böylece Türk Ulusuna biçilen yok olma rolünün tarihe gömüldüğü yakın tarihimizin tartışılmaz gerçeklerindendir.
      Bu rol neydi? Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla beraber Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılmasını amaçlayan emperyalist devletler yurdumuzu işgal planını devreye sokmuşlar ve bu çerçevede işgal planını uygulamışlardır. Düşman orduları neredeyse Türk direnişinin merkezi olan Ankara'ya kadar her yeri işgal ederek gelip dayanmıştır. Yüce Önder ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal'in etrafında kenetlenen Türk ulusu; işgalcilere karşı bütün maddi ve manevi gücüyle savaşarak 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesiyle nihai darbeyi vurmuş; bağımsızlığını kazanmış ve varlığını ebediyen korumuştur.
      30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi aynı zamanda insanlık tarihinde müstesna bir yeri olan Büyük Türk Devriminin başlangıcı ve ulusumuzun bağımsızlık ve özgürlüğünü hak ettiği, dünya uluslar ailesi arasında seçkin yerini aldığı bir dönüm noktasıdır.
      Bu dönüm noktasında; Türk Ulusunun makus talihi değişmiş, Sevr Antlaşması ve Mondros Mütarekesi gibi Türk Ulusunun idam fermanı anlamına gelen askeri ve siyasi tuzaklar tarihin çöplüğüne atılmıştır. Yine bu dönüm noktasından alınan güç ve enerjiyle çağdaş dünyanın değerlerini ölçü ve örnek alan yeni Türk Devleti kurulmuştur. 30 Ağustos Zaferi; artık yok olma noktasına gelmiş bulunan Türk Ulusunun milli gücünü tamamıyla ortaya koyduğu bir seferberliğin zaferle taçlandırılmış savaş zincirlerinin zirvesidir. Bu savaşın askeri ve siyası sonuç ve ihtişamı karşısında; Türk tarihindeki diğer bütün askeri başarıların, bu zaferin gaye ve sonucunu hazırlayan ve zirveye ulaşılmasını sağlayan savaş ve başarılar olarak değerlendirilmesi gerekir.
      Bu gün için her kim olursa olsunMustafa Kemal'siz bir Türk Tarihi tasarlıyor ve bu yönde etkinlik gösteriyor ise Türk Ulusunun tarihin çöplüğüne attığı Sevr ve Mondros artıklarındanbesleniy or demektir.
      Tarihe Kayıt Düşüyoruz
      Son söz olarak diyoruz ki; Mustafa Kemalsiz bir Türk Tarihi tasarlayanlar ile yeni Türkiye'nin önsözü olan Çanakkale Savaşının vatan ve namus için verilen bir savaş olduğu gerçeği yerine,Çanakkale Savaşında dünyanın hayran kaldığı Türk kahramanlığını gerçeklerle bağdaşmayan bir inançla benimsetmeye çalışan ve Milli Kurtuluş Savaşımızı dışlayan gerici odakların bu yaklaşımları; ulusal bilincimizi körelterek aydınlanmamızı engellediği gibi, aynı zamanda en azından emperyalizmin bölgemize yönelik planlarına da (4) hizmet etmektedir. Söz konusu planın bir maşası olarak hem Mustafa Kemal'i Türk tarihinden silmek, hem de Milli Kurtuluş Savaşımızı gölgelemek isteyen ‘gaflet, dalalet ve hatta ihanet' içinde bulunan gerici odak ve çevrelerin yaptıkları bu hareket, onların milli bilinçten yoksun olduğu kadar ciddi bir tarih ve kültür bilgisinden de mahrum olduğunu göstermektedir. Çünkü Mustafa Kemal üstün haslet ve vasıflara sahip Büyük Türk Ulusu ve onun bağrından çıkan kahraman Türk Ordusunun; bütün bu üstün nitelik ve vasıflarını taşıyan özü ve hatta ta kendisidir. Mustafa Kemal'i inkar etmek Türk Ulusunu ve Türk Tarihini, bunun doğal sonucu olarak da; yakın tarihimizde yer alan bütün askeri ve siyasi başarılarımızı da inkar etmek demektir.
      Bu odak ve çevrelerin herkesin bildiği Türk Ulusu ve askerinin cesaret, yetenek ve kudretinin gerçek anlamda farkında olabilmesi ve Çanakkale de dahil askeri zaferlerimizi kutlamaya layık olabilmesi için;öncelikle bu gerçekleri görmelidir. Ne var ki; bu ülkede yaşayan herkesin varlığını yüce Atatürk'e borçlu olduğunu bilmesi vicdani ve insani bir sorumluluk olmasına karşın, bahsedilen odak ve çevreler; bu yaklaşımlarıyla vicdani ve insani sorumluluktan yoksun bir tavır sergilemektedirler. Türk Milleti bilmektedir ki;Mustafa Kemalsiz Türk tarihi yaratmak isteyenlerin safı, dün olduğu gibi bu gün de, yeni Sevr tasarımlarıyla ulusumuzu parçalamak isteyenlerin safıdır. Safsatalarla yazılan tarihin, tarihimize nifak sokmak isteyenlerin amacı olduğunu biliyoruz.
      Gazi Mustafa Kemalin önderliğinde Türk Milli Kurtuluş Savaşını gerçekleştirerek onu başarıya ulaştıran ve bu uğurda vatanı ve namusu için şehit ve gazilik mertebesine ulaşanların kanlarıyla yazdığı tarihimizi tahrif etmeye, gerçekleri saptırmaya kimsenin hakkı yoktur ve buna güçleri de yetmeyecektir.
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      30 ağustos zafer bayramı

      30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

      GÜNÜN ANLAMI VE ÖNEMİ
      Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
      Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Böy-lece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu.
      TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü"nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu'da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, or-dularına: "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi.
      Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi.
      Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.
      1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld". İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı.
      Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık
      Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
      Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline "dur" diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.



      30 AĞUSTOS


      Otuz Ağustos...
      Ufukta bir duman, bir toz.
      Türk süvarisi yürüyor; uzakta,
      Top sesleri homurdanmakta.
      Köpük içinde, tere batmış atlar...
      Bunlar at değil.
      Ayaklı kanatlar.
      Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor
      Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor
      Süngüler parlıyor,
      Eziyor, vuruyor;
      Mehmetçik yeni Türkiye'yi yuğuruyor.
      Bir sürünün dağılışı.
      Boğulan bir boğazın kısık nefesi...
      Bir el, Akdeniz'i gösteriyor.
      Bir el ki, bütün cihana bedel.
      Uçuyor atlar, Köpüklü kanatlar.
      Kaçıyor gölgeler,
      Eriyor mesafeler...
      Dokuz Eylül, İzmir,
      Sanki bir Gelincik tarlası,
      İki sevgilinin kavuşması,
      Gözler yaşlı, denizler sapsarı,
      Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz'in Dalgaları.



      Server ZİYA
      " Gazi Mustafa Kemalin önderliğinde Türk Milli Kurtuluş Savaşını gerçekleştirerek onu başarıya ulaştıran ve bu uğurda vatanı ve namusu için şehit ve gazilik mertebesine ulaşanların kanlarıyla yazdığı tarihimizi tahrif etmeye, gerçekleri saptırmaya kimsenin hakkı yoktur ve buna güçleri de yetmeyecektir. "

      Çanakkale Ruhu birlik ve beraberliğe dayanıyordu. O hepimizin eseriydi.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      CVP: 30 Ağustos

      30 AĞUSTOS ZAFERİ VE ÖNEMİ

      "25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar'ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır.
      Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilecektir.
      Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor:
      -Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur.
      Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye:
      - Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor.
      Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor... Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine:
      -Hazır mısınız? diye soruyor.
      Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor... Ortalık zifirî karanlık... Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor... Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor:
      -Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor.
      26 Ağustos 1922... Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor... Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır... Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir... Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan'a da söylüyorlar. O, büyük bir soğukkanlılıkla:
      -Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor: "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız."
      Akşam olmak üzeredir... Dâhi komutan etrafına bakarak:
      -Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız diyor.
      O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon'dadırlar.
      28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır. Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır.
      Nihayet 30 Ağustos... Başkomutan otomobiline biniyor. Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa:
      -Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor.
      Cevap veriyor:
      -Siz burada kalınız!
      Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor.
      Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükseliyor. Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor.
      O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir. Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor:
      -Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar! (1)
      Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi... Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı... Terk edilmiş toplar; cephaneler...
      Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor:
      -Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler diyor.
      Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor:
      -Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.(2)
      30 Ağustos'un gerçek anlamını ve önemini BüyükZafer'in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar'ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk'ün verdiği söylevde görürüz:
      "... Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır." (3)

      (1) Türklerin taarruz etmeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, izinli olarak geldiği İzmir'de gazetecilere: "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim." demiştir.
      (2) Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, Cilt:I, Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul, 1973, s. 134-136.
      (3) Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihî Nuktu, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul, 1924, ss. 10,12:14; Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Sonbahar Seyahatleri, Matbuat Müdiriyeti Umumiyesi Yayını, İstanbul, 1925, s. 37:39.



      Ahmet Bekir PALAZOĞLU
      Resimler
      • av1.gif

        116.94 kB, 350×210, 3,413 defa görüntülendi

      Şu ÇılgınTürkler

      Dünyadaki en meşru,en ahlaklı,en haklı,en kutsal savaşlarından birinin,emperyalizme karşı verilmiş ve kaznılmış Kurtuluş Savaşı'mızın dönüm noktalarından biri olan Büyük Taarruzun 84 . yıldönümünde bağımsızlığımızın kazanılmasını sağlayan başta ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere şehitlerimizi,gazilerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum.Milletimizin zafer bayramını kutlarım.

      Bu önemli günde Kurtuluş Savaşımızın bütün ihtişamını anlatan "Şu Çılgın Türkler " kitabını okumayan arkadaşlarımıza bu kitabı okumalarını tavsiye ederim...
      Resimler
      • kbilgi807.jpg

        24.1 kB, 340×500, 2,244 defa görüntülendi
      30 Ağustos Zafer Bayramı
      83 yıl önce düvel’i muazzama’ya karşı kazanılan Bedeli 13 bin şehit ve 35 bin gazi olan Başkumandan= Yunan Sındığı zafer bayramımız, kutlu olsun.
      30 Ağustos 1922 bir bakıma Türkiye'nin kurtuluş günüdür. Türkiye Türklerinin kaderlerini kanları pahasına değiştirdikleri gündür.
      83 yıl sonra kan ile kazanılan zaferin meyveleri masa başında kalkan inen eller ile heba edilmek istenmektedir.
      Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonra her şey Türk için Türk'e göre ve Türk tarafından düsturu terk edilmiş ve kademe kademe ilelebet payidar olacağına yemin ettiğimiz Cumhuriyetimiz daha yumuşak geçişler ile Sevr şartları ile karşı karsıya bırakılmıştır.
      Bayramlar kuru kuru laf olsun diye kutlamak için çıkmamıştır. Bugünlere piyango çekilisinden çıkan büyük ikramiye ile değil bin bir fedakarlık ile nasıl geldiğimizi hatırlatmak ve binlerce yıllık Türk tarihinin yükünü omuzlarımızda hissederek sorumluluklarımızı hatırlatmak için kutlanır.
      Türk evladı, pek kısa sürecek tatlı bir uyku için atalarının kemiklerini sızlatma !
      Evlatlarının göz yaşları ile eriyeceğin o acı günleri yaşamamak için şu tatlı uykuyu bırak. Önce kendin uyan. Sonra, çevrendeki uyuyanları uyandır. Ve uyananlar, birlesin. El birliği, iş birliği yapın. Teşkilatlanın. Yada mevcut teşkilatlar içinde size uygun olanlara katilin.
      Kendine geldiğin gün yeni zaferler binlerce yıllık Türk tarihindeki şeref kütüğünde ebedi yerini alacaktır.
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Yunan orduları Başkumandanı ve bütün erkânıharbiyesini nasıl esir aldım .

      Yunan orduları Başkumandanı ve bütün erkânıharbiyesini nasıl esir aldım

      ALBAY HALİT AKMANSU
      5.KAFKAS TÜMEN KOMUTANI


      - 31 Ağustos sabahı, düşmanın çekildiği anlaşılınca, Uşak`a doğru takibimiz devam etti. Fakat benim tümenim, beş günlük kesintisiz savaşlar sırasında 105 subay ile, 1200 er şehit ve yaralı vererek çok yorgun düştüğü için, o gün Küçük Aslıhanlar civarında istirahat ediyordu. Ertesi günü ağırlıklarımızla toplu bir halde Uşak istikametinde yolumuza devam ettik. Eylülün ikinci günü, öğleden sonra ikiye doğru kolbaşımız Karahisar`a yaklaşmıştı ki, dört nala gelen bir köylü:

      Çapulcular ordusu
      - Onikibin kadar tahmin olunan düşman, köyleri yakarak, Muratdağı cihetinden, Elmadağı - Uşak`a doğru ilerliyor.
      Haberini verdi. Bu kuvvet her halde 30 Ağustos Meydan Savaşından kurtulabilen bir kuvvet olabilirdi. Köylü fazla malûmata sahip olmadığından, düşmanın gerçek mevcudunu şu anda bilmek imkânsızdı.
      Arazi çok dalgalı, dereli tepeli olduğu için bir şey görülmüyordu. Hemen savaş tertibatı aldırdım. Süvari bölüğünü de, düşman istikametinde keşfe, kuvvetini ve bulunduğu yeri tâyine memur ettim. Biraz sonra süvari, düşmanla temas etti. Biz de zaten ilerliyoruz. Süvari bölüğüm yaya çengine başladı. Bir alayla bu bölüğü takviye ettim. Bir batarya dürbünü ile, düşman istikametini tarassut ve tetkikimde, Elmadağı doğu eteğindeki Karahisar köyünün yandığını ve düşman askerlerinin köy içinde gezindiklerini gördüm. Elmadağı`ndan Kosur deresine uzanan Karahisar köyüne hâkim sırt üzerinde gezinmeler vardı. Fakat arazinin çok arızalı oluşu, Elmadağı gerisinde ne kadar kuvvet bulunduğunu görmeye mâni idi. Ancak düşmanın Elmadağı`nda ve Karahisar`da olduğu artık anlaşılmıştı. Ben tümenin kalan kuvvetiyle Kosur deresinin iki tarafında hazırlık mevziine girdim. Durumun açıklık kazanmasını bekliyorum. Uşak`a gitmiş bulunan kolordu komutanımıza rapor göndererek durumu bildirdik. Düşman son hesaplara göre de filhakika on, onikibin tahmin ediliyordu. Dağı işgali altında bulundurduğu için mevzii bize hâkimdi, akşama da iki saat kadar bir zaman vardı. Dediğim gibi kolordum Uşak`a gitmiş olduğu için tümenim yalnız kalmıştı. Bu durumda tek başımıza ve hemen bir saldırıya kalkmayı doğru bulmadım, ihtiyatkâr hareketi tercih ettim.
      Fakat akşama doğru Elmadağı üzerinden, büyük bir beyaz filâma sallandı. Aramızda iki kilometre kadar bir mesafe vardı. Fakat, ilerideki süvarilerimiz bir kilometreden fazla uzakta değillerdi.

      Biraz sonra süvari bölüğüme gelen beyaz filâmalı bir Yunan küçük subayını yanıma getirdiler:
      - Beni General Trikopis gönderdi. Teslim olacak. Teslim almanızı istiyor... dedi.
      - Yanında kim var, ne kadar kuvvet mevcut, neredeler?
      diye sorduk.
      - Yanında İkinci Kolordu Komutanı General Diyonis, Tümen Komutanı Miralay Vandelis erkânıharbleri, yaverleri ve bir tümen asker var.

      Trikopis`in teslim oluşu

      Liva komutam Ali Rıza Bey`e, gidip bunları teslim alması emrini verdim.

      O gün 23. Tümenden emrime verilen bir alay da dahil olmak üzere, dört piyade alayı "halindeki kuvvetlerimiz Elmadağı eteğindeki Göyem köyü civarında Yunanlıları teslim aldılar. Bunlar hakikaten iki general, bir tümen komutanı albay ve 6.000 askerle 300 yaralıdan ibaretti.
      2/3 Eylül gecesi saat ona doğru süvari bölüğü komutanı Yüzbaşı Sivaslı Salih Efendi iki general ile bir miralayı ve yaverlerini, bulunduğum Göyem köyü kuzeyindeki Bölmelik tepeye getirdi. Atla geldikleri halde yorgun, bitkin bir halde idiler. Bunların İzmir`e ilk çıkan 13. Yunan tümeni olduğu anlaşıldı. Teslim olmadan evvel Elmadağı üzerinde bir savaş meclisi kurmuşlar, tümen komutanı `Edremit istikametinden çekilerek kurtulabiliriz, teslim olmayalım` demiş. General Trikopis:

      - Her ne kadar vazifemizi yapmış isek de, bu durumda Yunanistan`a dönmemin bir felâket olur. Derdimizi kimseye anlatamayız. Halk galeyan içindedir. En iyisi teslim olmaktır.

      Demiş ve böylece teslim olmuşlar. Fakat bize tesadüf etmeseler, pek yaklaştıkları Uşak`a varıp salimen kurtulacaklarını zannediyorlarmış.

      Esir Yunan generalleri
      Generaller ve maiyetleri karşıma geldiler. Fakat General Trikopis, beni mirî fiyatla levazımdan alınmış ve yollarda yıpranmış bir nefer elbisesi ve kaputu, gene öyle bir nefer çizmesi ve başımda kalpak gibi bir şeyle görünce bir komutana filân benzetememiş olmalı ki, gözlerini sağa sola çevirerek araştırıyordu. Hakkı da yok değildi. O anda cebimde bile topu topu bir liram vardı. Kendisi ise, mükemmel bir Avrupalı kumandan kıyafetinde bulunuyordu.
      Bir zaman sesimi çıkarmadım. Nihayet karşısında benden başkasını göremeyince, yüzüme bakıp Fransızca:
      - Ou est le commendant?
      diyerek, kendisini teslim alacak kumandanı aradı.
      Ben, ya Rabbi, bu zalimleri benim gibi mütevazı bir adama teslim ettin.. diye Allah`a şükrediyordum. Sonra, kendisine bir adım daha yaklaşarak, Fransızca:
      - Kumandan benim... Hoş geldiniz..
      dedim. İnanmıyormuş gibi, şaşkın şaşkın bakıp, bir tereddüt devresi geçirdikten sonra, böyle basit kılıklı birine teslim olmak talihsizliğine düştüğünü hissettiren bir iç çekişle boynunu büktü. Tabancalarını alarak:
      - Buyurun..Oturalım.
      dedim. Karşı karşıya yere bağdaş kurup oturduk. Meyus ve mahzun bir halde idiler. Özellikle tümen komutanı Vandelis hiçbir şey görmemek ister gibi gözlerini yummuş, düşünüyordu. Yanıma, belki lâzım olur diye Rumca bilen bir Giritli subay almıştım. Meğer Trikopis`in de Fransızcası benden farklı değilmiş. Güzelce anlaştık.
      Karınlarının aç olduğunu anlayınca, bir sofra çıkaralım, güzelce yesinler içsinler, dedim ama, kendilerine haber gönderdiğim hâlâ alev alev evleri yanıp duran köylüler, bunları da gözleriyle gördükten sonra : `Kumandanımıza canımız feda... Nemiz var nemiz yoksa onun olsun, ama, bize yapmadıklarını bırakmayan düşmana, avuç dolusu altın da verseniz, alimallah bir lokma ekmek bile veremeyiz... Baksanıza hâlâ yanıyoruz.` diye red cevabı verdiler. Ben de yanımda bulunan zeytin, peynir, ekmekle bir sıcak çay ikram ettim. Ortamıza bir de ateş yaktırdım. Onun çatırdıya çıtırdıya yükselen alevi, esaretin acısını birkaç saatten beri çekmekte olan General Trikopis ile arkadaşlarının yüzlerine bir başka ızdırab ve hüzün veriyordu.
      Nihayet, sorgulamaya sıra gelmişti. General Trikopis`e:

      - Siz, dedim, vazifenizi yaptınız. Fakat savaş talihi aleyhinize döndü. Zaten memleketimizi haksız yere işgal etmiştiniz. Biz sizi vatanımızdan çıkarmak için çalıştık. Ergeç muvaffak olacağımızdan da emindik ama, bu kadar çabuk, bir hafta gibi kısa bir zamanda ordunuzun darmadağın olarak izmihlale uğrayacağını tahmin edemezdik. Ben Sakarya Meydan Savaşında da tümen komutanı olarak bulundum.Yunan ordusu orada, bu seferki savaşlara nispetle daha ziyade savaş yeteneği göstermişti. Şimdi ne oldu? Başkomutan vekili sıfatiyle elbette bunun sebeplerini bilmeniz lâzımdır. Beni bu yönden aydınlatırsanız çok memnun olurum.
      General Trikopis, artık olan oldu, der gibi bir el işareti yaptı ve anlatmaya başladı :

      - Yenilgimizin sebepleri çoktur. Bence bunların başında, Sakarya bozgunundan sonra Yunanistan`da kabinenin değişmesini mucip olan büyük galeyan ve Başkomutan General Papulas ile Genelkurmay Başkanı General Dosmanis`in azli gelir. Bundan sonra da ordunun krala sadakatini muhafaza edecek bir başkomutan aranınca, kiralın yaveri Haci Anesti`nin seçilişi gelir ki, bu general başkomutanlık yapacak kudrette değildi. Hele maiyet komutanları da kendisi gibi, aynı düşünce ile tâyin edilince, içine siyaset giren orduda ne güven, ne de düzen kaldı.
      Diğer önemli bir sebep de şu olmuştur; casuslarım vasıtasiyle sizin taarruza hazırlandığınızı ve Uşak istikametindeki ricat hattımızı kesmek üzere üstün kuvvetlerle sağ cenahımıza taarruz edeceğinizi haber aldığım zaman bunu Başkomutan Haci Anesti`ye yazdığım halde, o böyle bir saldırıya ihtimal veremediğini söyledi, boş bulundu. Hattâ hava keşifleri ve istihbaratımla saldırı için yığınak yaptığınızı öğrenerek tekrar kendisini ikaz ile sağ cenahta kuvvetli bulunmak için Altıntaştaki ikinci kolordunun sağ cenaha yaklaştırılmasını teklif ettimse de onu buna da inandıramadım. Saldırı hareketinizi bir blöf addederek, teklifimi kabul etmedi.

      Dördüncü sebebe gelince; 26 Ağustosta, saldırıya başlayıp da birinci hat siperlerimizi düşürdüğünüz zaman Altıntaş - Eskişehir yönündeki saldırınızın, kuvvetlerimizi orada tespit için olduğunu yazarak, asıl ciddi saldırınızın Afyon bölgesinden olduğunu tasrih ile, gene acele kuvvet istedim. Ancak geç vakit ve yalnız bir tümen gönderildi. Bunu takviyeye muhtaç tümenlere dağıttım ama, iş işten geçmişti, bir fayda vermedi.

      Son sebep; cephe, kuvvetimizle tamamen ters genişlikte olduğundan, Eskişehir - Afyon hattında savaşı kabul etmemiz uygun değildi. Ben, geride Belen hattında savaşı kabul etmemiz lâzım geldiğini, daha savaşa başlamadan evvel, başkomutanlığa teklif etmiştim, bu da kabul edilmedi.
      Nihayet, bütün bunlara bir de Yunan askerinin, Sakarya Savaşından sonra uzun süre hareketsiz beklemesinin moralini bozmuş olduğunu da ilâve edebiliriz. Bu sırada Yunanistan`da da hava bulanmış, kamuoyunda savaş karşıtlığı alıp yürümüştü. Bu fikir cephedeki askere kadar yayılıp subayların da, erlerin de maneviyatını sarsmıştı, öyle zamanlar oldu ki subaylar ve erler bizzat benim emrimi dinlemez oldular.
      İşte Yunan ordusunu umulmadık bir yenilgiye uğratan başlıca sebepler bunlardır.`
      Üç Eylül sabahı General Trikopis ile arkadaşlarını süvari bölüğüme teslim ederek Uşak`a gönderdim.
      O gün Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi, Cephe Kumandanı İsmet, Dördüncü Kolordu Kumandanı Kemalettin Sami ve Birinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşalar da Uşak`ta idiler...`
      ALBAY HALİT
      5.KAFKAS TÜMEN KOMUTANI
      DELİ HALİT PAŞA

      Şu Çılgın Türkler kitabında Halşit Paşa (Deli Halit Paşa) için bir bölümn var.
      İhtiyatlı davranmakta o kadar ileri gidiyor ki bazen bu bir savaş hatası olarak değerlendirilebilecek sonuçlar doğurabiliyor.
      Burada da aynı şeyi görüyoruz. Trikopis Yunan Halkının tepkisinden korkmasa teslim olmayacak. İş Halit Paşa'ya kalsa teslim alam gibi bir durum vuku bulmayacak.
      Kitapta bu konu işlenirken Atatürk'ün bu davranışından dolayı bir ara Halit Paşa'yı görevden almayı bile düşündüğü söyleniyor.
      Kitapta bir başka bölümde ise Deli Hilit Paşa'ya Delilik lakabı yakıştırılmasının sebeplerinden biri de var.
      Çok yoğun bir ateş altında kalan ordusundan bazı askerler cepheyi terketmek üzere iken silahını çekerek siperden doğrulmaya çalışan askerlere doğrultur ve yerinden kalkacak ilk askeri kendisinin vuracağını söyler.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun!

      Yüce Türk Ulusu’nun yaratılışıyla örtüşmeyen işgal altında yaşama durumunun, Ulu Önder Atatürk‘ün komutasındaki kahraman Türk ordusunun büyük başarısıyla bozulduğu ve Türk Yurdu’nun yeniden Türklere kazandırıldığı 30 Ağustos gününü şerefle anıyor, bugün bu topraklarda yaşamamızı sağlayan yiğit Türk erlerinin ruhlarının şad olmasını diliyoruz.

      Ne mutlu Türk olana, ne mutlu atalarını unutmayana ve ne mutlu ‘Türk’çe yaşayana…

      -----------------------------------------------------------------

      Günün Anlam ve Önemi: Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.

      Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919′da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919′da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920′de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.

      TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.

      Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.

      Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld”. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922′de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.

      Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922′de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.

      Kaynak: Milli Eğitim Bakanlığı
      Resimler
      • 30 Aðustos Zafer Bayramý Kutlu Olsun.jpg

        124.8 kB, 0×0, 58,731 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      selam olsun dostu dost bilenlere

      teşekür ediyorum coşkun kardeş demekki senden ve bende başka özgürlüğü vede cumhuriyeti seven yokmuş sdece sn yorum yaptığın için bu bunu gösteriyor birde 2006 daki kutlama yerine sağolsun sadece kuku(naci kobal) yazmış koca stede cumhuriyetçi üç kişi kalmışız 100 deye vursak vay ülkenin haline

      NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

      Zafer bayramı vatanımıza milletimize kutlu olsun.
      Vatanımıza göz koyan milletlere ibret olsun.
      Şehitlerin kanıyla yoğrulmuş bu toprakalara
      Kınalı kuzular feda olsun
      Vatan sağ olsun.

      Korkma solmaz bu şafaklardaki yüzen al sancak.
      :)merzeli :)
      BAZEN BİTMEK BİLMEYEN DERTLER YAĞMUR OLUR ÜSTÜMÜZE YAĞAR AMA RENGARENK GÖKKUŞAĞIDA YAĞMURDAN SONRA ÇIKAR!!!!!