Pazar-Hemşin Vadisinin Turizm Potansiyeli

      Pazar-Hemşin Vadisinin Turizm Potansiyeli

      Murat Ümit Hiçyılmaz'dan Hemşin'in talihini değiştirecek ciddi öneriler...

      Pazar-Hemşin vadisinin turizm potansiyeli


      Murat Ümit HİÇYILMAZ


      Doğu Karadeniz Bölgesi’nin turizm potansiyelinin son yıllarda oldukça arttığı herkesin malumudur.
      Özellikle Ortadoğu bölgesinden gelen Arap turistler, hayatlarında ilk defa yeşil görmüşçesine yöremizi karış karış geziyorlar.
      Bunun dışında klasik sahil turizminden sıkılmış belli bir Avrupalı turist de, farklılık adına bölgemizi tercih ediyor. Bunlara elbette ciddi oranda yerli turistleri de eklemek gerekir. Turistlerin büyük bir çoğunluğu tur şirketlerince yöremize getiriliyor ve gezi güzergâhları da bu şirketlerce tayin ediliyor. Bu anlamda zaten tur şirketlerinin çok daha farklı bir güzergâh çizmeleri imkânsız görünüyor. Yakın çevremizde Ayder, bu pastadan en fazla pay alan turizm yerlerinin başını çekiyor. Peki, Pazar-Hemşin Vadisi bu potansiyelden ne kadar pay alabiliyor? Elimizde bilimsel veriler olmadığı için gerçek bir rakam veremeyiz ancak hepimiz bu oranın çok düşük olduğunu biliyoruz. Hatta birçoğunuz bu soruya direk olarak “hiç” cevabını verecektir. O halde soruyu biraz değiştirelim. Pazar-Hemşin vadisi bu potansiyelden ne kadar pay alabilir? Bu haliyle cevap yine “hiç” değil mi? Peki, turizm potansiyeli fark edilememiş olan bu vadiye turistleri çekmek için yapılabilecek bir şeyler yok mudur? Şimdi bunları tartışalım.
      Fırtına vadisini, Hemşin vadisinden daha cazip kılan yegâne unsurun başta Ayder olmak üzere yaylalar olduğunu biliyoruz.
      Hatta Kito yaylası, Badara mezresi ve Ambarlık yaylasını saymazsak turistlerin ilgisini çekebilme potansiyeli olan bütün yaylalara Fırtına vadisinden ulaşılabiliyor. Turizmi geçtim, yaylalarına çıkan çoğu Hemşinli de bu güzergâhı kullanıyor. Bu durumu değiştirmek imkânsız gibi bir şey.
      Pazar-Hemşin vadisinin arka taraflarına yeni yaylalar ilave edecek halimiz yok. O halde yapabileceğimiz tek şey güzergâha küçük bir müdahale yapmak.
      Bu müdahaleyle turistlerin en azından bir kısmını bu vadiden Çamlıhemşin’e ulaştırabiliriz. Fırtına Vadisi’nde Çamlıhemşin’e kadar olan mesafede sonradan yapılan tesisleri ve rafting işletmelerini saymazsak gezilecek, görülecek yada turistlere pazarlanabilecek herhangi bir argüman yok. Pazar-Hemşin yolu ise, öyle mi? Bünyesinde ne cevherler barındırıyor da, tur şirketlerinin haberi yok. O halde hemen burada sanal bir tur atalım da, uğrayıp gezilebilecek neler varmış bir görelim.
      Öncelikle “Pazar ve turizm” denilince akla hemen Kız Kulesi gelir, gelmelidir. Dünyada bu kadar göz önünde olup da, bu kadar ihmal edilen, görmezden gelinen, turizme kazandırılmayan başka bir tarihi eser daha yoktur herhalde.
      Siz bir tur otobüsünün Kız Kulesi açıklarında durup da, bir rehberin turistlere kulenin hikâyesini anlattığını, o sırada turistlerin de bol bol fotoğraf çektiklerini gördünüz mü? Göremezsiniz tabi, çünkü Kız Kulesi’nin doğru dürüst bir hikâyesi dahi bilinmez. Hâlbuki bir benzeri olan İstanbul’daki adaşı, dünya çapında ünlüdür ve uğruna şiirler yazılmıştır. İsteyen herkes gidip görebilir, hatta Hamoğlu ailesine 45 yıllığına kiralanmış olduğu için enfes bir yemek bile yiyebilirsiniz. Bizim Kız Kulesini yakından incelemek istiyorsanız, karaya çok yakın konumda olmasına rağmen, en azından asma bir köprü ile bile geçiş sağlanamadığı için kayıkçı bir tanıdığınız olmalı. Yok yok, şaka yapıyorum, kayık bulsanız bile kulenin kayalıkları diken ve çalılarla kaplı olduğundan muhtemelen kuleye ulaşamazsınız. Ulaşsanız da bu haliyle içi boş harabe bir yapı ile karşı karşıya kalırsınız. Yerel şairlere söylüyorum, şiir falan da çıkmaz. Lafı uzatmanın lüzumu yok, Pazar’ın turizmden pay almasını istiyorsak, Kız Kulesi kartımızı masaya sürmemiz gerekiyor. Yöre tanıtımına büyük katkı yaptığı söylenen “Benim İçin Üzülme” dizisinin bir-iki aşk sahnesi, arkada Kız Kulesi siluetinin olduğu bir ortamda çekilse, ne güzel olurdu değil mi? İlk sezonda bu düşünülmedi ve fırsat kaçırıldı. Pazar’ın geleceğine yön verenler umarım ikinci sezonda böyle bir tanıtım fırsatını değerlendirirler. Dizi yapımcıları da sahne geçişlerinde Hopa Çay Fabrikası’nın duman çıkan bacasını göstermekten vazgeçmek isterlerse tabi.
      Pazar’dan Hemşin’e çıkılırken karşımıza ilk çıkan şey, şimdilerde restorasyonu bitmek üzere olan “Dört Gözlü Kemer Köprü”dür. Bu köprü, biliyorsunuz yıllar önce yıkılmış ve sadece tek bir kemeri ayakta kalmıştı. Bu yüzden yanı başındaki Hudisa köyüne dahi Kesikköprü adı verilmişti. Köprü, sevgili Esat Balta’nın da girişimleri ile nihayet aslına uygun şekilde yeniden inşa ediliyor. Belki bilmeyenler vardır, yöremizde dört kemerli başka bir köprü daha yoktur. Araştırmak lazım, kim bilir belki Trabzon’da bile yoktur. Bu yüzden bu köprü aklıselim bir şekilde pazarlanabilirse, birçok ziyaretçinin ilgisini çekecektir. Pazarlamaktan kastım, turizmle haşır neşir olanlar bilir, uygun ışıklandırma yapılarak müsait bir yerinde şöyle bir-iki bardak çay içebileceğiniz otantik bir mekânın yapılmasıdır. Yoksa sadece restore etmekle yetinirsek, Hemşin dolmuşlarıyla yolculuk edenlere güzel bir manzara sunmuş oluruz, o kadar. Dört gözlü kemer köprünün sol tarafında malum, Balta Mahallesi bulunuyor. Burada restore edilmesi düşünülen tarihi bir konak, eski bir cami ve tarihi bir mezarlık da var. Bunları da köprünün cazibesi altında pazarlamak, tarih turizminin nimetlerinden de faydalanmamızı sağlayacaktır.
      Hemşin’e doğru ilerlemeye devam edersek, şimdilerde ismini sıkça duymaya başladığımız Ciha Kalesi’nin, tepenin doruğunda ziyaretçilerini beklediğini görürüz. Yücehisar köyünün eski adıyla Çarişka mahallesinden Şentepe köyü yoluna girilerek ulaşılabiliyor bu kaleye. Buraya çıkanlar olacaktır, ilave olsun diye söylüyorum, Çarişka mahallesinin içinde küçük ama ziyadesiyle eski bir cami vardır, ilgililer ziyaret etsin. Ciha Kalesi, çıkanlar bilir, hâkim bir tepede kuruludur ve dört bir yanını görebilme özelliğine sahiptir. Bu özellik yörede bilinen diğer hiçbir kalede yoktur. Üstelik etrafında oldukça geniş bir alan var. Çevre köylerdeki insanlar şimdiden pikniklerini burada yapmaya başladılar. Bu yüzden kaleye uyumlu bir tesisle burası cazibe merkezi olabilir. Çünkü diğer kaleler, ya şehrin içinde kalıp boğulmuştur ya da yayla mesafesinde çok uzaktadır. Sevgili muhtar Erkan Yüksel ve Ekrem Şahinbaş’ın girişimleri sayesinde yakın zamanda restorasyonuna başlanacak olan kalenin turizme açılması, pazarlanması ve konuk ağırlaması için gereken hamlelerin yapılmasını umut ediyoruz. Burada da elbette sadece restore etmek, bir adımdır ancak tek başına bir şey ifade etmeyecektir. Turistleri çekmek için farklı argümanları sahneye sunmak gerekir. Örneğin böylesine bir yüksek tepede, tarihi bir kalenin gölgesinde, deniz manzarasını seyrederek yemeği yemek ne kadar ilgi çekici olurdu değil mi? Daha da uçuk düşünelim. Bu kaleye etraftaki köyleri, evleri, ırmakları ve büsbütün yeşillikleri izleyerek teleferikle çıktığınızı düşünün. Alp Dağları’nın ortasına kurulu olan İsviçre’nin teleferik turizmiyle kalkındığını biliyor muydunuz? Yada kaleden aşağıdaki yola inen eski bir tüneli ışıklandırarak yeniden canlandırdığımızı hayal edin. Kaç turist, bu tarihi yolculuğu tatmak isteyecektir, düşünebiliyor musunuz?
      Ciha Kalesi’nden tekrar anayola inince, Suçatı köyünde bulunan tarihi kemer köprüler karşılayacaktır sizleri. Bu köprüleri arka fona alıp fotoğraf çektirmek, Ayder’de şelale fonlu fotoğraf çektirmek seviyesindedir. Keza Başköy’de incelenmesi gereken güzel tarihi konaklar vardır. Bu yoldan devam ettiğinizde Taşköprü mevkiine gelirsiniz. Burası üç köyün ortak noktası olup, Yaylalardan Çayeli’ne inen eski patika yolun en baba mola yeridir. Burada halen aktif dükkânlar bulunmaktadır. Yolunuz düşerse otantik yapısını hiç bozmamış olan Nurhan amcanın kahvehanesinde, odun ateşi ile ısınan bakır kazandan çay içmenizi tavsiye ederim. Üstelik mekânın yanı başında enfes bir taş kemer köprü de vardır. Bu tarihi mola yeri, vadinin bütününe yapılacak olan turizm yatırımlarından mutlaka nasibini alması gereken bir dinlenme yeri olmalıdır. Buradan az yukarıda yöre insanının sıklıkla piknik yaptığı “Çifte Poğar” suları, hemen yukarısında da restorasyonu ve çevre düzenlemesi tamamlanmış Hacıbalta Camii bulunmaktadır. 1792 yılından kalma bu cami, padişah hutbesinin okunduğu ender tarihi mekânlardan biridir. Tarih meraklısı turistlerin, Fırtına vadisinde ilerledikleri yol boyunca böyle bir mekân görme şansları yoktur.
      Hacıbalta mevkiinden ayrılıp yola devam ettiğinizde Hemşin ilçesine varırsınız. Basından duymuşsunuzdur, bu küçük yerleşim yerinde kentsel dönüşüm uygulanıyor ve bu projenin bir parçası olarak şehrin hemen yanındaki dere üzerine büyük bir gölet barajı yapıldı. Bu göl, haliyle dar bir vadiye sıkışmış olan Hemşin’in çehresini değiştirdi. Hadi biraz daha cesur olalım da, şuna ikinci Uzungöl diyelim. Bu gölün etrafına zamanla turistik mekânlar yapılacaktır, yapılmalıdır. Hatta Hemşinli’nin hiç aşina olmadığı “kayık” kültürü de yaşamlarına girecektir. Hemşin, biliyorsunuz tamamıyla organik tarımın yapıldığı bir vadidir, Çaykur’un tek organik çay işleyen fabrikası da şehrin az yukarısında kuruludur. Dünyada organik turizmin ne boyutlarda olduğunu bilenler bilir. Sadece fabrikayı gezmek için bile tur kafilelerinin Hemşin’e geldiğini duyuyoruz. Bunun bir adım sonrası Hemşin’de eskiden Cumartesi günleri açılan pazar sergisinin yeniden canlandırılması ve “organik pazar” kurulmasıdır. Böylece Doğu Karadeniz’e gelip sertifikalı organik ürün tatmak isteyen turistlerin yegâne mekânı burası olacaktır. Düşünsenize tamamı organik olan bal, tereyağı, peynir, süt, kaymak, yumurta, her türlü sebze ve meyveler. İlgi çekici görünüyor değil mi?
      Hemşin’den daha yukarılara çıkmak isterseniz, tarihi konaklarıyla ve serenderleriyle, bakirliğini koruyan Zuğa vadisi sizi bekliyor olacaktır. Buradan Kito yaylasına çıkmak, yolun revize edilmesiyle ancak mümkün olabilecektir. Bunu yolu uzatmak olarak görenlere hemen Hemşin’den Üsküt dağı aşılarak Çamlıhemşin vadisine inilebilen bir rota vardır. Sanırım Üsküt dağından iki Hemşin vadisini birbirine bağlayacak olan esaslı bir yol proje aşamasındaymış. Yani müşterisini mutlaka Ayder’e çıkarmak isteyen tur firmaları, bu yol sayesinde yine amacına erebilir. Tur firmalarının bu işten kazancı, müşterilerine tek düze bir yolculuk yerine, değişik şeyler görme zevkini tattırmak olacaktır.
      Bütün bunlar olmaz şeyler değildir. Ama yapılabilirse ilk etapta yaylalara ulaşan güzergâhın bir kısmının değişimi söz konusu olur. Çünkü tur firmaları daha fazla turist gezdirebilmek için böyle içeriği dolu olan bir vadiyi tercih edeceklerdir. Zamanla tesisleşme sayesinde bu bir kural olacaktır. Fırtına vadisine yapılan tesislerin benzerleri bu vadiye de yapılacaktır. Hatta kim bilir, bu vadinin sonundaki Kito yaylası, eşsiz manzarası ile ikinci bir Ayder olur mu? Bir zararı yok, sadece hayal edin. Hayal edemiyorsanız, Ardeşen’in ve Çamlıhemşin’in gelişimini, başımızı ellerimizin arasına alarak hayran hayran izlemeye devam edelim.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Sevgili Murat Ümit Hiçyılmaz, öyle güzel ve yaşayarak yazmışsın ki aklına ve eline sağlık diyeyim öncelikle.Ve hemen arkasından bir Hemşinli ve Hemşin insanını tanıyan biri olarak (hee ne gerek var,kim yapecek bunleri,luzumsuz adomler gelur burelere...)hemen insanımız yadırgamaya başlayabilir,ama yılmadan soyadın gibi bu yazdıklarını oluşturmaya çalışırsan sana söz İzmir'den elimden geldiğinden fazlasıyla destek olurum ki seni tanımıyorum ama söz konusu Hemşin ise gerisi teferruattır diye düşünüyorum.sevgi ve selamlarımla.

      saksu yazdı:

      Murat Ümit Hiçyılmaz'dan Hemşin'in talihini değiştirecek ciddi öneriler...

      Pazar-Hemşin vadisinin turizm potansiyeli


      Murat Ümit HİÇYILMAZ


      Doğu Karadeniz Bölgesi’nin turizm potansiyelinin son yıllarda oldukça arttığı herkesin malumudur.
      Özellikle Ortadoğu bölgesinden gelen Arap turistler, hayatlarında ilk defa yeşil görmüşçesine yöremizi karış karış geziyorlar.
      Bunun dışında klasik sahil turizminden sıkılmış belli bir Avrupalı turist de, farklılık adına bölgemizi tercih ediyor. Bunlara elbette ciddi oranda yerli turistleri de eklemek gerekir. Turistlerin büyük bir çoğunluğu tur şirketlerince yöremize getiriliyor ve gezi güzergâhları da bu şirketlerce tayin ediliyor. Bu anlamda zaten tur şirketlerinin çok daha farklı bir güzergâh çizmeleri imkânsız görünüyor. Yakın çevremizde Ayder, bu pastadan en fazla pay alan turizm yerlerinin başını çekiyor. Peki, Pazar-Hemşin Vadisi bu potansiyelden ne kadar pay alabiliyor? Elimizde bilimsel veriler olmadığı için gerçek bir rakam veremeyiz ancak hepimiz bu oranın çok düşük olduğunu biliyoruz. Hatta birçoğunuz bu soruya direk olarak “hiç” cevabını verecektir. O halde soruyu biraz değiştirelim. Pazar-Hemşin vadisi bu potansiyelden ne kadar pay alabilir? Bu haliyle cevap yine “hiç” değil mi? Peki, turizm potansiyeli fark edilememiş olan bu vadiye turistleri çekmek için yapılabilecek bir şeyler yok mudur? Şimdi bunları tartışalım.
      Fırtına vadisini, Hemşin vadisinden daha cazip kılan yegâne unsurun başta Ayder olmak üzere yaylalar olduğunu biliyoruz.
      Hatta Kito yaylası, Badara mezresi ve Ambarlık yaylasını saymazsak turistlerin ilgisini çekebilme potansiyeli olan bütün yaylalara Fırtına vadisinden ulaşılabiliyor. Turizmi geçtim, yaylalarına çıkan çoğu Hemşinli de bu güzergâhı kullanıyor. Bu durumu değiştirmek imkânsız gibi bir şey.
      Pazar-Hemşin vadisinin arka taraflarına yeni yaylalar ilave edecek halimiz yok. O halde yapabileceğimiz tek şey güzergâha küçük bir müdahale yapmak.
      Bu müdahaleyle turistlerin en azından bir kısmını bu vadiden Çamlıhemşin’e ulaştırabiliriz. Fırtına Vadisi’nde Çamlıhemşin’e kadar olan mesafede sonradan yapılan tesisleri ve rafting işletmelerini saymazsak gezilecek, görülecek yada turistlere pazarlanabilecek herhangi bir argüman yok. Pazar-Hemşin yolu ise, öyle mi? Bünyesinde ne cevherler barındırıyor da, tur şirketlerinin haberi yok. O halde hemen burada sanal bir tur atalım da, uğrayıp gezilebilecek neler varmış bir görelim.
      Öncelikle “Pazar ve turizm” denilince akla hemen Kız Kulesi gelir, gelmelidir. Dünyada bu kadar göz önünde olup da, bu kadar ihmal edilen, görmezden gelinen, turizme kazandırılmayan başka bir tarihi eser daha yoktur herhalde.
      Siz bir tur otobüsünün Kız Kulesi açıklarında durup da, bir rehberin turistlere kulenin hikâyesini anlattığını, o sırada turistlerin de bol bol fotoğraf çektiklerini gördünüz mü? Göremezsiniz tabi, çünkü Kız Kulesi’nin doğru dürüst bir hikâyesi dahi bilinmez. Hâlbuki bir benzeri olan İstanbul’daki adaşı, dünya çapında ünlüdür ve uğruna şiirler yazılmıştır. İsteyen herkes gidip görebilir, hatta Hamoğlu ailesine 45 yıllığına kiralanmış olduğu için enfes bir yemek bile yiyebilirsiniz. Bizim Kız Kulesini yakından incelemek istiyorsanız, karaya çok yakın konumda olmasına rağmen, en azından asma bir köprü ile bile geçiş sağlanamadığı için kayıkçı bir tanıdığınız olmalı. Yok yok, şaka yapıyorum, kayık bulsanız bile kulenin kayalıkları diken ve çalılarla kaplı olduğundan muhtemelen kuleye ulaşamazsınız. Ulaşsanız da bu haliyle içi boş harabe bir yapı ile karşı karşıya kalırsınız. Yerel şairlere söylüyorum, şiir falan da çıkmaz. Lafı uzatmanın lüzumu yok, Pazar’ın turizmden pay almasını istiyorsak, Kız Kulesi kartımızı masaya sürmemiz gerekiyor. Yöre tanıtımına büyük katkı yaptığı söylenen “Benim İçin Üzülme” dizisinin bir-iki aşk sahnesi, arkada Kız Kulesi siluetinin olduğu bir ortamda çekilse, ne güzel olurdu değil mi? İlk sezonda bu düşünülmedi ve fırsat kaçırıldı. Pazar’ın geleceğine yön verenler umarım ikinci sezonda böyle bir tanıtım fırsatını değerlendirirler. Dizi yapımcıları da sahne geçişlerinde Hopa Çay Fabrikası’nın duman çıkan bacasını göstermekten vazgeçmek isterlerse tabi.
      Pazar’dan Hemşin’e çıkılırken karşımıza ilk çıkan şey, şimdilerde restorasyonu bitmek üzere olan “Dört Gözlü Kemer Köprü”dür. Bu köprü, biliyorsunuz yıllar önce yıkılmış ve sadece tek bir kemeri ayakta kalmıştı. Bu yüzden yanı başındaki Hudisa köyüne dahi Kesikköprü adı verilmişti. Köprü, sevgili Esat Balta’nın da girişimleri ile nihayet aslına uygun şekilde yeniden inşa ediliyor. Belki bilmeyenler vardır, yöremizde dört kemerli başka bir köprü daha yoktur. Araştırmak lazım, kim bilir belki Trabzon’da bile yoktur. Bu yüzden bu köprü aklıselim bir şekilde pazarlanabilirse, birçok ziyaretçinin ilgisini çekecektir. Pazarlamaktan kastım, turizmle haşır neşir olanlar bilir, uygun ışıklandırma yapılarak müsait bir yerinde şöyle bir-iki bardak çay içebileceğiniz otantik bir mekânın yapılmasıdır. Yoksa sadece restore etmekle yetinirsek, Hemşin dolmuşlarıyla yolculuk edenlere güzel bir manzara sunmuş oluruz, o kadar. Dört gözlü kemer köprünün sol tarafında malum, Balta Mahallesi bulunuyor. Burada restore edilmesi düşünülen tarihi bir konak, eski bir cami ve tarihi bir mezarlık da var. Bunları da köprünün cazibesi altında pazarlamak, tarih turizminin nimetlerinden de faydalanmamızı sağlayacaktır.
      Hemşin’e doğru ilerlemeye devam edersek, şimdilerde ismini sıkça duymaya başladığımız Ciha Kalesi’nin, tepenin doruğunda ziyaretçilerini beklediğini görürüz. Yücehisar köyünün eski adıyla Çarişka mahallesinden Şentepe köyü yoluna girilerek ulaşılabiliyor bu kaleye. Buraya çıkanlar olacaktır, ilave olsun diye söylüyorum, Çarişka mahallesinin içinde küçük ama ziyadesiyle eski bir cami vardır, ilgililer ziyaret etsin. Ciha Kalesi, çıkanlar bilir, hâkim bir tepede kuruludur ve dört bir yanını görebilme özelliğine sahiptir. Bu özellik yörede bilinen diğer hiçbir kalede yoktur. Üstelik etrafında oldukça geniş bir alan var. Çevre köylerdeki insanlar şimdiden pikniklerini burada yapmaya başladılar. Bu yüzden kaleye uyumlu bir tesisle burası cazibe merkezi olabilir. Çünkü diğer kaleler, ya şehrin içinde kalıp boğulmuştur ya da yayla mesafesinde çok uzaktadır. Sevgili muhtar Erkan Yüksel ve Ekrem Şahinbaş’ın girişimleri sayesinde yakın zamanda restorasyonuna başlanacak olan kalenin turizme açılması, pazarlanması ve konuk ağırlaması için gereken hamlelerin yapılmasını umut ediyoruz. Burada da elbette sadece restore etmek, bir adımdır ancak tek başına bir şey ifade etmeyecektir. Turistleri çekmek için farklı argümanları sahneye sunmak gerekir. Örneğin böylesine bir yüksek tepede, tarihi bir kalenin gölgesinde, deniz manzarasını seyrederek yemeği yemek ne kadar ilgi çekici olurdu değil mi? Daha da uçuk düşünelim. Bu kaleye etraftaki köyleri, evleri, ırmakları ve büsbütün yeşillikleri izleyerek teleferikle çıktığınızı düşünün. Alp Dağları’nın ortasına kurulu olan İsviçre’nin teleferik turizmiyle kalkındığını biliyor muydunuz? Yada kaleden aşağıdaki yola inen eski bir tüneli ışıklandırarak yeniden canlandırdığımızı hayal edin. Kaç turist, bu tarihi yolculuğu tatmak isteyecektir, düşünebiliyor musunuz?
      Ciha Kalesi’nden tekrar anayola inince, Suçatı köyünde bulunan tarihi kemer köprüler karşılayacaktır sizleri. Bu köprüleri arka fona alıp fotoğraf çektirmek, Ayder’de şelale fonlu fotoğraf çektirmek seviyesindedir. Keza Başköy’de incelenmesi gereken güzel tarihi konaklar vardır. Bu yoldan devam ettiğinizde Taşköprü mevkiine gelirsiniz. Burası üç köyün ortak noktası olup, Yaylalardan Çayeli’ne inen eski patika yolun en baba mola yeridir. Burada halen aktif dükkânlar bulunmaktadır. Yolunuz düşerse otantik yapısını hiç bozmamış olan Nurhan amcanın kahvehanesinde, odun ateşi ile ısınan bakır kazandan çay içmenizi tavsiye ederim. Üstelik mekânın yanı başında enfes bir taş kemer köprü de vardır. Bu tarihi mola yeri, vadinin bütününe yapılacak olan turizm yatırımlarından mutlaka nasibini alması gereken bir dinlenme yeri olmalıdır. Buradan az yukarıda yöre insanının sıklıkla piknik yaptığı “Çifte Poğar” suları, hemen yukarısında da restorasyonu ve çevre düzenlemesi tamamlanmış Hacıbalta Camii bulunmaktadır. 1792 yılından kalma bu cami, padişah hutbesinin okunduğu ender tarihi mekânlardan biridir. Tarih meraklısı turistlerin, Fırtına vadisinde ilerledikleri yol boyunca böyle bir mekân görme şansları yoktur.
      Hacıbalta mevkiinden ayrılıp yola devam ettiğinizde Hemşin ilçesine varırsınız. Basından duymuşsunuzdur, bu küçük yerleşim yerinde kentsel dönüşüm uygulanıyor ve bu projenin bir parçası olarak şehrin hemen yanındaki dere üzerine büyük bir gölet barajı yapıldı. Bu göl, haliyle dar bir vadiye sıkışmış olan Hemşin’in çehresini değiştirdi. Hadi biraz daha cesur olalım da, şuna ikinci Uzungöl diyelim. Bu gölün etrafına zamanla turistik mekânlar yapılacaktır, yapılmalıdır. Hatta Hemşinli’nin hiç aşina olmadığı “kayık” kültürü de yaşamlarına girecektir. Hemşin, biliyorsunuz tamamıyla organik tarımın yapıldığı bir vadidir, Çaykur’un tek organik çay işleyen fabrikası da şehrin az yukarısında kuruludur. Dünyada organik turizmin ne boyutlarda olduğunu bilenler bilir. Sadece fabrikayı gezmek için bile tur kafilelerinin Hemşin’e geldiğini duyuyoruz. Bunun bir adım sonrası Hemşin’de eskiden Cumartesi günleri açılan pazar sergisinin yeniden canlandırılması ve “organik pazar” kurulmasıdır. Böylece Doğu Karadeniz’e gelip sertifikalı organik ürün tatmak isteyen turistlerin yegâne mekânı burası olacaktır. Düşünsenize tamamı organik olan bal, tereyağı, peynir, süt, kaymak, yumurta, her türlü sebze ve meyveler. İlgi çekici görünüyor değil mi?
      Hemşin’den daha yukarılara çıkmak isterseniz, tarihi konaklarıyla ve serenderleriyle, bakirliğini koruyan Zuğa vadisi sizi bekliyor olacaktır. Buradan Kito yaylasına çıkmak, yolun revize edilmesiyle ancak mümkün olabilecektir. Bunu yolu uzatmak olarak görenlere hemen Hemşin’den Üsküt dağı aşılarak Çamlıhemşin vadisine inilebilen bir rota vardır. Sanırım Üsküt dağından iki Hemşin vadisini birbirine bağlayacak olan esaslı bir yol proje aşamasındaymış. Yani müşterisini mutlaka Ayder’e çıkarmak isteyen tur firmaları, bu yol sayesinde yine amacına erebilir. Tur firmalarının bu işten kazancı, müşterilerine tek düze bir yolculuk yerine, değişik şeyler görme zevkini tattırmak olacaktır.
      Bütün bunlar olmaz şeyler değildir. Ama yapılabilirse ilk etapta yaylalara ulaşan güzergâhın bir kısmının değişimi söz konusu olur. Çünkü tur firmaları daha fazla turist gezdirebilmek için böyle içeriği dolu olan bir vadiyi tercih edeceklerdir. Zamanla tesisleşme sayesinde bu bir kural olacaktır. Fırtına vadisine yapılan tesislerin benzerleri bu vadiye de yapılacaktır. Hatta kim bilir, bu vadinin sonundaki Kito yaylası, eşsiz manzarası ile ikinci bir Ayder olur mu? Bir zararı yok, sadece hayal edin. Hayal edemiyorsanız, Ardeşen’in ve Çamlıhemşin’in gelişimini, başımızı ellerimizin arasına alarak hayran hayran izlemeye devam edelim.

      + 1903