Martılar

      Martılara ekmek verdik rüzgârlara seslendik
      Yağmurlar altında İstanbul kızkulesi
      Deniz girdabında rüyalara daldık
      Rüzgârlarda gönlüm sevda yelleri

      Âşık oldum arnavut kaldırımında
      Martılardan kaçtım söyleyemedim
      Denizin derinliği gözlerimde bir boşluk
      Martıların dansı titreyen gönlüm

      Naci KOBAL Üsküdar Ağustos 1985
      Resimler
      • e54aa8f58e1579bdec8d090a81e48341.jpg

        5.12 kB, 0×0, 2,147 defa görüntülendi
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      martılar..

      bir deniz kafilesi;
      martılar, adımlar dik yüksekte,
      özgür kanatlarınızla kaç kere avuttunuz,
      rüzgar denen asiyi.
      martılar,
      mavi gökyüzüne arkadaş,
      bir haber taşır öteler ötesinden,
      beyaz kanatlarınızla hep gülüşüztünüz havada,
      gözleri elem dolu balıkçı edasıya.
      siz öyle keşfe dalın bulutlar ülkesinde,
      adalardan beklenen ilk yolcu hep sizsiniz,
      istanbul dolu hepinizin sırtları,
      verin bize de ,
      artık dalışın iksirini.
      " akıl ve gönül ; insan ...

      KRAL VE MARTI

      KRAL VE MARTI

      "Bir martı bulmalı dedi" kral
      İlanlar verildi, tellallar dolaştı tüm ülkede
      Haber bizimkine ulaştı
      Gencecik bir martı, biraz safça,
      "Aradıkları benim" dedi isyanla
      Gözleri yaşlı ana-babasına
      Bir sabah doğan güne karşı koyuldu yola
      Karlı dağlar aştı, öte diyarlara vardı

      "Bu maviye fazla düşkün" dedi
      Kralın soytarıları, "yıllar oldu hizmete alınalı
      unutamadı hala uçsuz bucaksız deryaları"
      Buyruk saldı tahtında kurulu kızıl suratlı şişman
      "Kahretsin! saraya bu da alışamadı
      Akıbeti öncekiler gibi ola"

      Gözleri bağlandı martımın
      Ve bir sabah doğan güne karşı
      onu dönülmez yola vurdular...

      Kulağımda hala son sözleri:
      "Haddim değil söylemek belki kralım
      Ama martıya mavi gerek bilesin
      Çok istiyorsan sarayına
      Muhabbet kuşu getirtesin...

      Özcan Güner GÖK
      MARTILAR


      Bundan yüzyıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.
      Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.
      Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiğinde halk eğilir ve gözlerini kapatır,ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış. Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü delikanlı her şeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş.
      Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
      Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanlı ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış.
      Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş. Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yalnız yaşamaya mahkum etmiş...
      Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış. Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.
      Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.
      Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...
      Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış...
      Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...
      İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.
      Diyelimki yağmura tutuldun bir gün
      Bardaktan boşalırcasına yağıyor mübarek,
      Öbür yanda güneş kendi keyfinde
      Ne de olsa yaz yağmuru
      Pırıl pırıl düşüyor damlalar
      Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
      Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
      Işte o evin kapısında bulacaksın beni

      ;)
      Herkes Gülüşümü Görüyor
      Kimse savaşımı görmüyor.
      Herkes sesimi duyuyor
      Düşündügümü kimse bilmiyor.
      Herkes yazdiklarimi okuyor
      Gözyaşlarimi kimse görmüyor.
      Herkes beni tanidigini saniyor
      Ama kimse benim kim oldugumu bilmiyor.
      Çöllerdeki kum misali bir yudum suya hasretim
      Su ise sensizliği ifade eder bana
      Sen çoşkun dereler gbi, hırçın dalgalar gibi vazgeçilmezsin.
      Ve bu içimi ürpertir ansızın
      O sularda boğulmak deinlere gömülmek
      Hep korrkuttu beni
      Bu hasretimi içime,sensizliğimi yüreğime
      Sevdamıda durgun sulara gömdüm.
      Kimseler dokunamasın
      Akıp tükenmesin gözyaşlarım
      Bitmesin alevlenen sevgim diye

      ÇİLEM BENEK
      Sarmaşıklarda gün batımı
      Yakamozlarda samanyolu
      Çığ damlası martının kanadında
      Sensizlik İçimde azap

      Titreyen dudaklar sensiz
      Fısıldaşır geçmişin eziğini
      Yağmur damlalarında
      Gönlüm fırtınalara azap

      Naci KOBAL Ankara Eylül 2006
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Bir ezgiyi dinliyorum martıların çığlıklarında.

      Bir yolcu geçiyor günbatımında Marmara'dan..
      Kuru kalabalıkta sessiz.
      Hafif bir rüzgar esiyor düşlerimden.
      Mavi derinliklerde kaybolurken parıltılar..

      Bir ezgiyi dinliyorum martıların çığlıklarında.
      Düşlerin kanatlandığı an,kifayetsiz.

      Bir yolcu geçiyor, mevsim sonbahar.
      Gölgeler dalgalara karışmış.
      Birer birer solan resimlerde,
      Çiçekler geldi aklıma nedense..

      Deniz coşuyor ben coşuyorum.
      Söylerken sevda türküsünü
      Martıların kanatlarında..
      İçime çekiyorum denizin kokusunu.

      Rüzgarın getirdiği damlalar yüzümde
      Dinmez bu özlem, bu ses yüreğimde.
      Baki kalan bu kubbede sen ben ve deniz ve kuşlar
      Güneşin ilk ışıklarında hayat yeniden başlar..

      G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      BAHAR GİBİ

      --------------------------------

      Bahar gibi olmalı yüzün
      Bahar gibi olmalı bakışın..
      Gülünce bahar gibi gülmeli,
      Tomurcuklar açmalı yanaklarında.
      Kızınca bahar gibi ağlamalısın,
      Yağmurlar inmeli gözbebeklerinden..
      Çağlayanlar gibi görkemli olmalısın
      Bilmeli, tanımalı sesini her duyan
      Sonra…
      Bahar gibi çekip gitmelisin,
      Ansızın ,
      Kimseler duymadan ..
      Bıraktığın hüzün bahar gibi olmalı
      Kokusu hiç kaybolmayan
      ........................
      SEN SEN SEN

      Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.,
      Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
      Hiç kimse aramasa sormasa beni
      Sen gelsen yeter..

      Huzur ellerinin güzelliğidir.
      Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
      Her sabah soframızda ekmeğimizi
      Sen bölsen yeter..

      Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
      Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
      Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
      Sen dolsan yeter..

      Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
      Bende sabır sende naz..
      Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
      Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter..

      Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
      Sende karar kıldığını...
      Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
      Sen bilsen yeter..

      Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi..
      Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek..
      Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
      Eğilsen yeter...

      Y. Bülent Bakiler

      Sevgi ve saygıyla
      DOĞRULUK SONSUZLUĞUN GÜNEŞİDİR, NASIL OLSA DOĞAR.