Fosil Sevda

      Dostları Olmalı İnsanın
      Dostları olmalı insanın,
      Aynen gemilerin limanlari gibi
      Zaman zaman uğradığın
      Yükünü boşalttığın
      Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda

      Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
      Geri döneceğin günü bekleme umuduyla
      Bazen rüzgara o açmalı yelkenini
      Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla
      Halatlarını çözmeli
      Seni çok ama çok özlemeli

      Dostları olmalı insanın,
      Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen
      Düşünmediklerini düşündüren
      Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen
      Gerektiginde senin için ateşi yutabilen
      Yolunu ısıtan ustan olmalı,
      Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini
      Sana verebilmeli soğuk bir kış gününde
      Üzerindeki tek gömleğini.


      Oğuzkan Bölükbaşı
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA
      Değişik

      Başka türlü bir şey benim istediğim:
      Ne ağaca benzer, ne de buluta.
      Burası gibi değil gideceğim memleket
      Denizi ayrı deniz,
      Havası ayrı hava..

      Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
      Yaşadığından uzun

      Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
      Ağacın yüksekliğince
      Dalın yüksekliğince rüzgarda
      ve bir yeni ömür
      Vardığın çimen yeşilliğince

      Nerde gördüklerim?
      Nerde o beklediğim
      Rengi başka
      Tadı başka..

      Can Yücel
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA
      Her Şey Sende Gizli

      Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
      Kanatların çırpındığı kadar hafif..
      Kalbinin attığı kadar canlısın,
      Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
      Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü..
      Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
      Karşındakinin gördüğüdür rengin..
      Yaşadıklarını kar sayma:
      Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
      Sevdiğin kadardır ömrün..
      Gülebildiğin kadar mutlusun.
      Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
      Sakın bitti sanma her şeyi,
      Sevdiğin kadar sevileceksin.
      Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
      Ve karşındakine değer verdiğin kadar inansın.
      Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
      Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
      Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
      Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
      Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
      Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
      Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
      Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
      Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
      İşte budur hayat!
      İşte budur yaşamak,
      Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
      Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
      Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
      Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
      Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
      Bebek ağladığı kadar bebektir.
      Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
      Sevdiğin kadar sevilirsin...

      Can Yücel
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA
      Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var


      Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
      Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
      Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
      Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
      İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
      Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
      Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
      Kopmaz kökler salmaktır oraya
      Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
      Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
      Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
      Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
      İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
      Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
      İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
      Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
      Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
      Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
      Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
      Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
      Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
      Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
      Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
      Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
      Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
      Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
      Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
      Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


      Ataol Behramoğlu
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      ANLATAMIYORUM

      Ağlasam sesimi duyar mısınız,
      Mısralarımda;
      Dokunabilir misiniz,
      Gözyaşlarıma, ellerinizle?
      Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
      Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
      Bu derde düşmeden önce.
      Bir yer var, biliyorum;
      Herşeyi söylemek mümkün;
      Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
      Anlatamıyorum.
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Kaldırımlar

      Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında,
      Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum.
      Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
      Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

      Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
      Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
      İn-cin uykuda bir tek iki yoldaş uyanık.
      Biri benim bir de serseri kaldırımlar.

      İçimde damla damla bir korku birikiyor,
      Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
      Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
      Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

      Kaldırımlar, çilekeş insanların annesi,
      Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
      Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
      Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir insandır.

      Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta.
      Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum...
      Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
      Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

      Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
      İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler...
      Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.
      Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

      Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
      Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
      Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
      Örtün üstüme örtün serin karanlıkları.

      Uzanıverse başım taşlara boydan boya,
      Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
      Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
      Ölse kaldırımların bu kara sevdalı eşi.


      Necip Fazıl Kısakürek
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      esenlik bildirisi ...

      esenlik bildirisi :

      bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
      kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
      yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
      o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir.

      duygular paketlenmiş, tecime elverişli
      gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir
      gazeteler tutuklanmış dünya kelimesini
      o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir.

      ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız
      ve zeka babacan tavrıyla tiksinti verir
      söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkız
      öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir.

      yargı kesin : acı duymak ruhun fiyakasıdır
      kin, susturur insanı; adına çıdam denir
      susulunca tutulan çetele simsiyahtır
      o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir.

      vendal yürek ! görün ki alkışlanasın
      ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
      haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
      yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.

      erbain - ismet özel.den
      " akıl ve gönül ; insan ...

      SENİ SAKLAYACAĞIM

      Seni saklayacağım inan
      Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
      Şarkılarımda, sözlerimde.
      Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
      Ve kimseler görmeyecek seni,
      Yaşayacaksın gözlerimde.
      Sen göreceksin, duyacaksın
      Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
      Uyuyacak, uyanacaksın.
      Bakacaksın, benzemiyor
      Gelen günler geçenlere,
      Dalacaksın.
      Bir seviyi anlamak
      Bir yaşam harcamaktır,
      Harcayacaksın.
      Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
      Yaşayacağım gözlerimde;
      Gözlerimde saklayacağım.
      Bir gün, tam anlatmaya..
      Bakacaksın,
      Gözlerimi kapayacağım..
      Anlayacaksın.


      Özdemir ASAF
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      HÜRRİYETE DOĞRU

      HÜRRİYETE DOĞRU

      Gün doğmadan,
      Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
      Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
      İçinde bir iş görmenin saadeti,
      Gideceksin
      Gideceksin ırıpların çalkantısında.
      Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
      Sevineceksin.
      Ağları silkeledikçe
      Deniz gelecek eline pul pul;
      Ruhları sustuğu vakit martıların,
      Kayalıklardaki mezarlarında,
      Birden
      Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
      Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
      Bayramlar seyranlar mı dersin,
      Şenlikler cümbüşler mi?
      Gelin alayları, teller, duvaklar,
      Donanmalar mı?
      Heeey
      Ne duruyorsun be, at kendini denize:
      Geride bekliyenin varmış, aldırma;
      Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
      Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
      Git gidebildiğin yere


      Orhan Veli KANIK
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Alışkanlık

      Gitgide alışıyorum sana....
      Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
      Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
      Yanımda olduğun zamanlar;
      sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
      alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
      Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
      Alışkanlıklar daima korkutur beni...
      Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
      Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
      Fakat şimdi sana alışıyorum...
      Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
      Yalnız içimde garip bir korku var.
      Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
      Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
      daha değerlisini verememekten korkuyorum...
      Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
      yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

      Oysaki her zaman ve günün her saatinde
      yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
      pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
      Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
      emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
      Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
      Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
      "Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
      Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
      o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
      sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

      İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
      mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
      Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
      Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
      Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
      Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
      kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

      Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
      senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
      Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
      Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
      seni görecekler içimde...
      Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
      Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
      İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
      Her yerde iki olduğumuz için
      bir bütün haline geliyoruz durmadan...

      Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
      Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
      Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
      Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
      Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
      Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

      Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
      Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
      Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
      Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
      Uzun süren bir baygınlık sonrasının
      o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
      Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
      seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

      Açılmış bütün kuyuların derinliği
      içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
      Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
      Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
      Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
      Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
      Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
      Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
      Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
      Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
      Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
      Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
      Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
      bizden güçlüsü olmayacak!
      En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
      Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
      Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...



      Ümit Yaşar OĞUZCAN
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Bir Nefes Düş Gibi

      Bazı duygular vardır anlatılamaz, anlaşılır sadece.
      Sevenin sevdiğini bilmesi kadar, sevilen de anlar sevildiğini.
      Sevgi her zaman belirli kelimelerle söylenmez.
      Çoğu defa bir bakış yeter de artar bile...
      Yeryüzünde hiçbir kuvvet insanoğlunu
      sevme hakkından alıkoyamaz.

      Sevmek çoğu zaman var olmaktır.
      Sonunda bizi yok olmaya götürse bile.
      Ben şimdi varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum.
      Sen bile buna karşı koyamazsın.
      Sana gelinceye kadar sonu gelmez bir arayıştı sevgilerim.
      Bir zaman başkalarında aradım seni,
      başka yüzlerde, başka ellerde aradım.
      Aldandım, fakat birgün seni bulmak ümidini kaybetmedim.

      Nasıl olsa gelecektin birgün.
      Ve işte geldin de!
      Bana tatmadığım hüzünleri tattırmaya,
      bilmediğim kederleri öğretmeye geldin.
      Acıdan yana ne kalmışsa yaşamadığım
      hepsini bir bir sen yaşatacaksın bana.
      Birgün yaşamanın gereksizliğini de senden öğreneceğim.

      Bu selin akışını hiçbirşey duduramaz artık.
      Ummadığım ve ummadığın bir anda çıktın karşıma.
      Coşkun ırmaklar gibi, amansız seller gibi geldin,
      mutlaka yıkarak ve benden birçok şeyleri
      beraberinde sürükleyerek gideceksin.
      İşte o zaman yoklukların
      en dayanılmazı ile karşı karşıya kalacağım.

      Ergeç gideceksin; beni anlayamadan,
      beni sevemeden gideceksin.
      Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden,
      tesellisiz bir hüzün kalacak.
      Yıllardır aradığım sendin
      ama sen gittikten sonra başkasını aramayacağım.
      Gelmeyecek bile olsan, ömrümün sonuna kadar arardım seni
      Ama geldin bir kere; ister bilerek gelmiş ol, ister bilmeden...

      Geldin ya!
      Şimdi herşey güzel seninle.
      Yürümenin, konuşmanın,
      nefes almanın bir başka anlamı var artık.
      Sen varsın ya, herşey bambaşka gözlerimde...



      Ümit Yaşar OĞUZCAN
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA
      Hadi gidiyorsun
      Yürekten kan gidiyor, sen gidiyorsun
      Herşey gidiyor
      Gökte bulut, dağda kar, düzde kervan gidiyor
      Solgun bir gül oluyor insan
      Bir demet kar çiçeği ölüyor, sen gidiyorsun
      Ne ucuz yaşıyorsun, ne kolay
      Bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun
      Bakma öyle
      Ben kanıyorum sen üşüyorsun

      Kolay değil bir yalan bu
      Yaralayan koca bir yalan
      Yalan işte
      Sevdiğim yalan
      Şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu
      Ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi
      Yumuşacık sıcak bir yalan

      Islak gözlerimle geçiyorum
      Yaralı bir ceylanın kalbinden
      Ceplerimde kül var
      Bir yangından arta kalan

      Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor
      Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman
      Herşey bir yalan gibi yandığı zaman
      Yalnız olduğunu anlıyor insan
      Anladım ve geçtim
      Yaralı bir ceylanın kalbinden

      Aynamı kırdım, fotoğraflarımı yaktım
      Nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı
      Nasıl da umarsız

      Su gördüm düşümde
      Karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu
      Ceplerimde kül vardı ve yanıyordu
      Sonra sabah oluyor
      Ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu

      Hayır, diyordu bir dağ köylüsü
      Hiç bir şey için geç değil
      Ve geç değil
      Birşey için hiçbirşey
      Birşey vardı öyleyse, birşey
      Beni çeken
      Güneşin dağdasından uzağa
      Kocaman çayırlara çeken birşey
      Gümrah ırmaklara
      Sonra sıcağa sonra acıya
      Sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan
      birşey

      Tutsana beni bırakmasana
      Olsun, yaralasana
      Olsun, ağrısa da
      Yalan da olsa kalsana

      Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım
      Sen olmasan da ben varım
      Yağmur yağar, saçlarım filizlenir
      Bir yıldız düşer omuzlarıma
      Islık çalar, ıslanır, şarkılarımı söyler geçerim kapımdan
      Camların buğusundan ve yağmurun kokusundan

      Tanırlar beni
      En iyi yalanlarını alırım onların
      Adresler sorarım kimseler oturmaz orada
      Ve kimseler olamaz ben sordukça

      Dağ köylüsü
      Şimdi gidersen
      Şimdi git
      Kalırsan şimdi


      İbrahim Sadri
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Birak Sevgi Seni Bulsun

      Iyi kalpli, yalniz bir adam, bir gün bir koza bulur. Kozanin icinde kücük
      bir tirtil vardir. Adam çok sever bu tirtili, onunla tüm yalnizligini, tüm
      sevgisini paylasir.

      Gel zaman git zaman tirtil büyür, güzel bir kelebek olur. Adam, kelebegine
      hayran... birakamaz bir türlü... Aslinda kelebegin aklinda daglar, kirlar,
      çiçekler vardir da; kiyamaz bir türlü adama ve sevgisine, yalniz birakamaz
      onu... Üç günlük ömrünü sevildigi ve sevdigi yerde geçirmeye hazirdir...

      Ama adam bilir ki; "Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir" ... Kelebegine
      son kez bakar ve onu saliverir özgürlügüne, kirlarina, çiçeklerine
      dogru...

      Kelebek mutlu olmasina mutlu olur ama hiç bir meltem, hiç bir çiçek
      yapragi adamin avucunun sicakligini andirmaz... Aklinda adam, o çiçek
      senin bu çiçek benim dolasir saatlerce... Adam bir kelebege sevdali, bakip
      durur bosluguna. Kelebekse hala konacak sicak bir avuç aramakta...

      Böylece kelebek sunu anlar: BAZEN AIT OLDUGUMUZ YER ORASIDIR; SICAK BIR
      AVUCTUR BILIRIZ AMA O YERIN BIZE AIT OLMA IHTIMALI BIR HIÇTIR ...
      Böylece adam sunu anlar: HIÇ BIR SEVDAYI YALNIZCA SEVGIYLE YASATAMAZSINIZ
      ...

      O günden sonra kelebek, adama duydugu özlemi gömecek bir dag aramaya
      baslar, ama gücü tükenene dek arayis da bulamayinca anlar ki; HIÇ BIR DAG
      BIR ÖZLEMI GÖMEBILECEGINIZ KADAR BÜYÜK DEGILDIR ...

      Adamsa sevdasini koyar simsicak avuçlarina; kelebegin yerine...

      Sevgili dostum; Herkes bir seyler yasar; iyi ya da kötü, dogru ya da
      yanlis... Yasadiklarindan bir çikarim yaparak hayatina bir yol verir; ayni
      zamanda düsüncelerine de...

      Birak SEVGI seni bulsun...
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Serçenin Avciya Nasihati

      Serçenin Avciya Nasihati

      Avcinin biri kus avlamak için tuzak kurmustu.
      Tuzaga küçük bir kus yakalandi.
      Minik kusu eline aldi.

      Hayret!
      Minik kus konusuyordu.

      Minik kus:

      - "Ey büyük efendi! Sen birçok koyunlar, sigirlar, develer yedin.
      Onlarin etlerinden bile doymadin ki, benim etimle mi doyacaksin?
      Ben senin disinin kovugunu bile dolduramam.
      Sayet beni saliverecek olursan, sana üç ögüt verecegim.
      Bu ögütlerden ilkini senin elindeyken, ikincisini su damin üstünde,
      üçüncüsünü ise agacin üstünde söyleyecegim.
      Bu üç ögüdümü tutacak olursan, ömür boyu mutlu olursun." dedi.

      Avci bu teklifi begendi.
      Zaten eti olmayan bu küçük kusla nasil doyacakti ki? Kusun ögüdü belki ise yarardi.

      Avci:

      - "Peki, söyle bakalim" dedi.

      Minik kus:

      - "Elindeyken verecegim ögüt sudur:
      (Olmayacak seye, kim söylerse söylesin inanma)."

      Kus, bu birinci ögüdünden sonra avcinin elinden karsidaki damin üstüne kondu.

      - "Ikince ögüdüm:
      (Geçmis gitmis seyler için üzülme. Bir sey senden gittikten sonra onun hasretini çekme)."
      Kus, ikinci ögüdüne devam etti:
      "Benim karnimda on dirhem agirliginda çok degerli bir inci vardi.
      O inci seni de, çocuklarini da zengin ederdi.
      O inci senindi ama, kismetin degilmis.
      Öyle bir inci kaçirdin ki, dünyada esi benzeri yoktu." dedi.

      Avci, bu sözleri isitince:

      "Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazik ettim. Elimdeki talih kusunu kaçirdim.
      Ah benim akilsiz kafam" diye üzülmeye, aglamaya ve dövünmeye basladi.

      Kus, avcinin bu halini görünce:

      - "Be aptal adam! Biraz önce ben sana ne ögüt verdim?
      Su haline bir bak. Inci elinden gittiyse ne üzülüyorsun?
      Ben sana geçen bir seye üzülme demedim mi?
      Sözümü anlamadin mi?

      Sonra sana ´Olmayacak bir söze sakin inanma´ diye ilk ögüdümü verdim.
      On dirhemlik inciyi duyunca aklin basindan gitti.
      Benim üç dirhem gelmeyecegimi bildigin halde, nasil içimde on dirhemlik inci bulunabilir?" dedi.

      Avci, kusun uyarisini dinleyince, akli basina geldi.

      - "Hayir, güzel ve akilli kus!
      Su üçüncü ögüdünü de söyle, öyle git." dedi.

      Minik kus, üçüncü ögüdünü vermek için damdan agacin üstüne siçradi ve avciya alayli bir tavirla:

      - "Allah Allah! Ilk iki ögüdümü çok iyi tuttun da üçüncüsünü mü tutacaksin?"
      diyerek tamahkar avcinin haline güldü ve gögün maviliklerine dogru uçtu gitti...
      Uykuya dalmis bilgisiz kisiye ögüt vermek, çorak yere tohum saçmaktir.

      Abdallik ve bilgisizlik yirtigi yama kabul etmez.

      Ey ögütcü, ona hikmet tohumunu saçmadan önce, onu yamasiz, yirtiksiz hale getir.
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA
      Bir kadin evinden çikti , evinin önünde beyaz, uzun sakallari olan 3 yasli adam gördü. Onlara: "Sizi tanimiyorum ama aç olmalisiniz. Lütfen evime buyurun ve birseyler yiyin." dedi. "Kocaniz evde mi?", diye sordular. "Hayir", dedi,kadin. "Disarda." "O zaman giremeyiz", dediler. Aksamleyin kocasi eve geldiginde kadin olanlari ona anlatti. Kocasi:"Onlara eve geldigimi söyle ve onlari eve davet et", dedi. Kadin disari çikti ve yasli adamlari davet etti. "Biz bir eve hep beraber girmeyiz", dediler.

      Kadin: "Neden?" dedi. Yasli adamlardan biri cevap verdi:"Onun adi 'Zenginliktir", dedi, arkadaslarindan birini göstererek. Ve bir digerini göstererek "Onun da adi 'Basari'dir, ve ben de 'Sevgiyim." Ve ekledi:"simdi esinle konus ve hangimizi evinize davet edeceginize karar verin", dedi. Kadin eve girdi ve olanlari kocasana anlatti. Kocasi çok sevindi. "Ne kadar harika", dedi. "Zenginligi davet edelim, gelsin ve evimize zenginlikle doldursun", dedi. Kadin:" Neden basariyi davet etmiyoruz? dedi. O sirada onlari dinlemekte olan kizlari:"Sevgiyi davet etsek daha iyi olmaz mi?", diye sordu.

      "O zaman evimiz sevgiyle dolar." Adam:"Bence kizimizin tavsiyesine uyalim", dedi. "Disari çik ve Sevgiyi davet et, Sevgi bizim misafirimiz olsun", dedi. Kadin disari çikti ve Sevgiyi seçtiklerini söyledi ve Sevgiyi evlerine davet etti. Sevgi kalkti ve eve dogru yürümeye basladi. Diger iki arkadasi da kalkti ve onu takip ettiler. Kadin büyük bir saskinlikla:"Ben sadece Sevgiyi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?" , diye sordu. Yasli adam cevap verdi:"Eger siz Zenginlik veya Basariyi davet etmis olsaydiniz, diger ikimiz kalacaktik, ama siz beni(Sevgiyi) davet ettiginiz için, Ben nereye gidersem, Basari ve Zenginlik de benimle gelir." Her nerede sevgi varsa, basari ve zenginlik de vardir. Bu hikayeyi sevdiginiz herkesle paylasarak, siz de Sevgiyi davet edin.
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      Bir Gün Anlarsın

      Uykuların kaçar geceleri,
      Bir türlü sabah olmayı bilmez,
      Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
      Deli eden uğultudur başlar kulaklarında,
      Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
      Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık,
      Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın,
      Onun unutamadığın hayali,
      Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine,
      Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

      Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu,
      Şerefin, faziletin, iyiliğin güzelliğin.
      Gün gelir de, sesini bir kerecik duymak için,
      Vurursun başını soğuk, taş duvarlara,
      Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
      Duyarsın.
      Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın.
      Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

      Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
      Niçin yaratıldığını.
      Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
      Uzun, uzun seyredersin aynalarda güzeliğini
      Boşuna geçip, giden yıllarına yanarsın.
      Dolar gözlerin, için burkulur
      Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.


      Ümit Yasar Oguzcan
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      DOSTLARI OLMALI İNSANIN

      Dostları olmalı insanın,
      aynen gemilerin limanları gibi.
      Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın,
      dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda.

      Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
      geri döneceğin günü bekleme umuduyla.
      Bazen, rüzgâra o açmalı yelkenini,
      yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,
      halatlarını çözmeli,
      seni çok ama çok özlemeli.

      Dostları olmalı insanın;
      ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
      Düşünmediklerini düşündüren,
      seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
      gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
      yolunu ışıtan ustan olmalı.
      Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini.
      Sana vermeli soğuk bir kış gününde
      üzerindeki tek gömleğini...


      Oğuzkan Bölükbaşı
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA

      GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER

      Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
      büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
      pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
      Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
      yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
      değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
      çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
      önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
      kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
      Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu
      bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
      Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
      onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

      Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete
      dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne
      bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen
      düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
      konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü
      ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven
      annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye
      karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu
      söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları
      bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
      Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla
      baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.
      Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
      Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
      söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

      Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten
      korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye
      yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
      müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

      Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki
      bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan
      burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve
      yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
      Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
      "Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir
      çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
      Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."
      diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri
      taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."




      Cüneyd Suavi
      Aynı Dili konuşanlar Değil , Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir

      MEVLANA