Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU

      Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU

      Yaşam Öyküsü

      Sayın Profesör Doktor Oktay Sinanoğlu; dünyanın en genç yaşta profesör olmuş kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında Ankarada TEDin Yenişehir Lisesini birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçeydi, takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. TED tarafından Amerikaya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi, Berkeleyde Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1957de Amerika Birleşik Devletlerinde MITden birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi oldu. Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeleyde; Kuramsal Kimya Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı. 1961de hem Harward, hem de Yalede kendisinin yeni Nicem (Kuvantum)Kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962 yılında Batının 300 yılda en genç profesörü oldu (26 yaşında Yale Üniversitesinde); 1962 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğluna mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör unvanını verdi. Türkiyede de kuramsal kimya bölümünü kurdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi. Ama, tabii olmadı. 1964de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci kürsüsüne Yale Üniversitesine atandı. 1973te Almanyanın en yüksek Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975te Japonyanın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğluna ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verildi. 1976da Japonyaya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Hindistanın Devlet Misafiri olarak, Hintli Bakanlarla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüştür. Meksikada aynı seviyede Üçüncü Dünya Bağımsızlığı için çalışmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi'nden yaş sınırında (67) emekli oldu.Yale'deki hayat kaydıyla, ömür boyu olan iki kürsülü profesörlüğünü, Türkiye'nin ve Türkçe'nin başına gelenlerle daha verimli mücadele edesilmek için, "emeritus professor" ünvanına çevirterek Türkiye'deki faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı. O ara Türkiye genelinde ki herhangi herhangi bir bir evrenkentte (üniversitede) yetenekli gençlere, fizik kimya, matematik, moleküler biyoloji dallarında Mastır, doktora araştırmaları yaptırması, herşeyi YÖK'ten soran rektörlerce engellendi.Ama Oktay Sinanoğlu, bir yandan bilimsel araştırmalarına dış ülkelerde devam ediyor. 1962den günümüze dek ilk TÜBİTAK Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992de Bilgi Çağı, 1995te İLESAM Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın Bilim Adamı ödüllerini aldı. Yesevi Kazakistan ve benzeri bir çok kuruluşta profesör, mütevelli heyeti üyesi, Atatürk Kültür Kurumu asli üyesidir. 2001'de Yerel gazeteler Birliği'nce "halk Kahramanı Ödülü" verildi. Bu yılda Antalya'da Uğur Mumcu Bilim Ödülü (2002), TÜRKSAV Türk Dünyası'na Hizmet Ödülü (2002) verildi. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Türkiyede de Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobele aday gösterilmiştir.
      Ne Mutlu Türk'üm Diyebilenlere!

      Tarihsel Özgeçmiş

      Tarihsel Özgeçmiş

      25 ŞUBAT 1935
      Babasının başkonsonsolos olarak görevli bulunduğu İtalyanın Bari kentinde doğdu.

      1939
      Annesi Rüveyde Hanım (Karacabey), babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu ve kızkardeşi Esin ile Il. Dünya Savaşının çıkmasıyla birlikte Türkiy eye döndüler.

      1941
      Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu vefat etti.

      1953
      Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesinde burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bur-suyla kimya mühendisliği okumak üzere ABDye gitti.

      1956
      ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi.

      1957
      MITyi sekiz ayda birincilikle bitirerek Yüksek Kimya Mühendisi oldu.

      1959
      Kaliforniya Üniversitesi Berkeleyde iki yılda kuramsal kimya doktorasını tamamladı.

      1959-1960
      ABDde Atom Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı; araştırmaları uluslararası dergilerde yayınlandı, pek çok üniversiteden teklifler almaya başladı.

      1960
      Yale Üniversitesinde yardımcı profesör olarak çalışmaya başladı.

      1961-1962
      Öğecik (atom) ve özdeciklerin (moleküllerin) çok eksicikli (elektronlu) kuramı ile profesörlüğe adım attı. Temel fizik kanunlarından başlayarak çeşitli maddelerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini bulmak için gerekli bu temel kuramla, 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırmış oldu. Ve profesörlüğe yükseldi.

      1962
      Yale Üniversitesindeki profesörlüğünün yanında Harvard Üniversitesinde kendisinin bulduğu yeni kuantum (nicem) kimyası ve fiziği üzerine üst düzey dersler verdi. 26 yaşında, son 300 yıldır Batıda en genç yaşta profesör olan kişi olarak Yale Üniversitesi tarafııidan dünyaya tanıtıldı.
      Türkiyeye geldi ve Haziran ayında Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesini (ODTÜ) ziyaret etti.
      "Alfred P. Sloan" Ödülünü aldı.

      TEMMUZ 1963
      Yale Üniversitesinde resmen "tüm" profesör oldu.

      TEMMUZ 1964
      ODTÜye danışman profesör oldu. Eğitimin Türkçe yapılması gerektiği üzerine konuşmalara başladı.

      1964
      Yale Universitesinde ikinci kürsüye atandı; bu kürsü dünyada yeni kurulmaya başlanan Moleküler Biyoloji idi. Kalıtımı sağlayan DNA molekülünün yapısının neden çift sarmal olduğunu ve bunu bir arada tutan kuvvetlerin ne olduğu üzerine yaptığı çalışmasıyla (solvofobik - çözgen iter kuvveti kuramı) moleküler biyolojinin kurucuları arasına katıldı.
      İstanbulda, 19 Ağustos ile 5 Eylül tarihleri arasında uluslararası bilimsel yaz okulunu düzenledi. Bu yaz okulu Nicem Kimyası üzerineydi; savaş sonrası ve soğuk savaş nedeniyle birbirinden kopuk olan dünyanın dört bir yanındaki bilimcileri böylece bir araya getirdi ve bu alandaki alışverişle bilimsel anlamda yeniliklere adım atılmasını sağladı.
      Tamamen ayrı bir saha olan yüksek enerji fiziği üzerine çalışmaları sonucu yeni sekiz mezon (maddeyi oluşturan temel taneciklerden sekizi) ve özellikler kuramını buldu.

      KASIM 1964
      NIHye (Amerikan Ulusal Sağlık Bilimleri Kurumu) danışman oldu.

      1964-1965
      Ulusal Bilimler Akademisinde "Kuramsal Kimya" Üst Komitesi nin üyesi oldu.

      HAZİRAN 1964
      Teksasda Ulusal Fiziksel Kimya Sempozyumunda çağrılı ana konuşmalardan birini yaptı.

      TEMMUZ 1964
      DNA üzerine Gordon Araştırma Merkezinin konferansına konuşmacı olarak katıldı.

      EKİM 1964
      New Yorkta Amerikan Kanser Araştırma Merkezinde Biyopolimerler üzerinde suyun ve diğer çözgenlerin etkileri üzerine konuşma yaptı.

      1965

      İstanbul, Yeşilyurtta Çınar Otelinde ikinci uluslararası yaz okulu düzenledi. Bu defa Yüksek Enerji Fiziği üzerıne...

      NİSAN 1965
      Detroitteki Amerikan Kimya Derneğinin sempozyumunda konuşma yaptı.

      EYLÜL 1965
      İngilterede, Faraday Societynin Sıvılardaki intermoleküler güçler tartışma toplantısına katıldı.

      1965-1966
      Miami Üniversitesi, Coral Gables, Floridada hem fizik, hem moleküler biyoloji bölümlerinde ziyaretçi prof. olarak bulunup yoğun bir şekilde yüksek enerji fiziği üzerinde çalışırken, orada Kurumsal Bilimler Merkezinin kurucularından oldu.

      1966
      TÜBİTAK Bilim Ödülünü alan ilk kişi oldu.

      HAZİRAN 1966
      Ağustos aylarında Coloradoda, Kaliforniyada yüksek enerji fiziği üzerine üst düzey konuşmalar yaptı.

      ŞUBAT 1967
      İsrailde CERN ve Weizmann Enstitüsünün düzenlediği konferansa davet edildi.

      MAYIS 1967
      Fransada Pariste Uluslararası Moleküler Biyoloji Konferansında davetli konuşmacıydı.

      HAZİRAN 1967

      Kanadanın Montreal kentinde Nicem Kimyası Sempozyumu nun onur komitesine seçildi.

      TEMMUZ 1967

      İtalyada, Frascatide NATOnun Uluslararası Araştırmalar Enstitüsünün düzenlediği atom ve moleküllerin etkileriyle ilgili uzmanlara üst düzey seminerler verdi.

      AĞUSTOS 1967

      Çekoslavakyada Kutna Hora kentindeki Nicem Kimyası üzerine uluslararası sempozyuma özel konuşmacı olarak katıldı.

      ARALIK 1967

      New York Bilimler Akademisinin moleküler biyolojiyle ilgili konferansına konuşmacı olarak davet edildi.

      ARALIK 1967

      Yale Üniversitesinde çeşitli üniversitelerden kimya alanındaki bilim adamlarının katıldığı üç günlük bir seminer düzenledi.

      1967-1970

      ABD, Ulusal Argon Atom Enerjisi Laboratuvarlarında sadece beş bilimcinin seçildiği Teftiş Kurulu Üyesi.

      HAZİRAN 1968

      ODTÜde Kuramsal Kimya Bölümünü kurdu.
      New Yorkta ilk olarak düzenlenen Atom Fiziği Uluslararası Konferansına başkonuşmacı olarak katıldı.

      NİSAN 1969

      Minnesotada Amerikan Kimya Toplululuğunun toplantısına davetli olarak katıldı.
      Kanadanın Ontario Eyaletindeki Waterloo Üniversitesinde Kimya ve Uygulamaları Matematik Bölümlerinde konuşmalar yaptı.
      İllinoiste Chicago Üniversitesindeki The James Franck Enstitüsu ne ve Ohiodaki Battelle Memorial Enstitüsüne konuşmacı olarak çağrıldı.

      1969

      İzmir, Urlada üçüncü yaz okulunu yaptı. Bu bilimsel toplantının adı Atom Fiziğinde Yeni Yönlerdi ve dünyada atom fiziğinin babası olarak bilinen Edward Condona adanmıştı. Sovyet Bilimler Akademisinin davetlisi olarak bu ülkede bilimsel konuşmalar yaptı, kuramlarını tüm Sovyetlerden özel olarak toplanan üst düzey bilimcilere anlattı.

      1970

      Atom Fiziği üzerinde çalıştı; atomların temel yapısı üzerine çok ayrıntılı bir kuram geliştirdi; Atom fiziğinde atomların yapısı ve elektronik özellikleri kuramının gökfizik alanındaki uygulamalarıyla güneş ve yıldızlardaki kimyasal öğeler hesaplanabilir oldu. ABD Ulusal Standartlar Kurumunun kataloglarındaki yanlış bilgiler düzeltildi.

      1970-1973

      ABD Ulusal Argon Atom Enerjisi Laboratuvarının başkanlığını yaptı.

      EYLÜL 1971

      Aralık ayına kadar Pariste, ancak çok üst düzey matematikçi ve fizikçilerin kabul edildiği Institut Des Hauts Etudes Scientifiqueste kimyaya matematiği sokma alanında uzun yıllar sürecek çalışmalarına başladı. Bulduğu yeni matematik temeller, farklı alanlarda bilim dünyasına bü y ük katkı sağladı.

      1971

      Amerikan Bilim ve Sanat Akademisine üyelik için seçildi.

      1971

      ABD, Washington, Savunma Stratejileri Kurulu Üyesi.

      OCAK 1972

      Floridada Nicem Kimyası, Nicem Teorisi üzerine uluslararası sempozyuma davetli konuşmacı olarak katıldı.

      MAYIS 1972

      Boulderde Kolorado Üniversitesinin Fizik Bölümünün kollokyumuna davet edildi.

      TEMMUZ 1972

      Meksikada Latin Amerika Fizik Okulunda atom ve moleküller üzerine konuşmalar yaptı.

      AĞUSTOS 1972

      Kanadanın Vancouver kentinde Teorik Kimya Kanada Uluslararası Sempozyumuna katıldı.

      EKİM 1972

      Arizonada atom fiziğinde yeni keşfedilmiş olan ışın-yaprak (beam-foil) tayflaması sempozyumunda danışma kurulu üyesi.

      1973

      Boğaziçi Üniversitesinde MEBin teklif ettiği rektörlüğü reddedip danışman profesör olarak çalıştı.

      OCAK 1973

      Floridada Gainesvillede E.U. Condonun onuruna düzenlenen uluslararası atom sempozyumuna davetli olarak katıldı.

      MART 1973

      İtalyanın Trieste kentinde Atomlar, Moleküller ve Lazerler üzerine seminerler verdi.

      NİSAN 1973

      Michiganda kolokyum yönetti.
      İsviçrenin Burgenstock kentinde Organik Kimyanın Kuramsal Temelleri üzerine konuşma yaptı.

      MAYIS 1973

      Almanyanın en yüksek bilim ödülü olan Alexander von Humboldt Bilim Ödülünü aldı. Bu ödülü alan ilk bilimciydi .

      TEMMUZ 1973

      Fransanın Menton kentinde düzenlenen ilk uluslararası nicem kimyası kongresinde konuşma yaptı.
      Yugoslavyanın Ljubljana kentindeki Nicem ve Bilgisayar Teknolojisi üzerine ko~ıuşmalar yaptı.

      AĞUSTOS 1973

      NATOnun Araştırma Merkezinin Kanadanın Quebec eyaletinde düzenlediği toplantıda konuşmacı olarak bulundu.

      1973

      Amerikan Bilim ve Sanat Akademisine seçilen ilk ve tek Türk oldu; kendisiyle aynı yıl Soljenitsin ve Fellini de seçilmişti.
      Meksikada teörilerini anlatmak için Kuramsal Fizik Yaz Okuluna katıldı, bu ülkede üçüncü dünya ülkelerinin bağımsızlığı için çalışmalar yürüttü. Aynı yıl Meksika Hükümetinin yüksek bilim ödülü Elena Moshinsky ile ödüllendirildi. Ertesi yıl bu ödülü kazanan kişi ünlü fizikçi E. Wigner oldu.

      1974

      Milli Eğitim Şurasına katıldı ve bilim ve teknoloji eğitiminin Türkçe olması gereği üzerine konuşmalar yaptı.

      1975

      Asyayı keşfetti. Japon Hükümetinin Uluslararası Seçkin Bilim Adamı ödülünü almak için gittiği bu ülkede altı ay boyunca çeşitli bilimsel konuşmalar yaptı, iki ülke arasında (Türkiye ve Japonya) kültürel ve bilimsel ilişkinin kurulması için çalıştı. Neredeyse tüm Japonyada İpek Yolunun İki Ucu: Türkiye ve Japonya başlığını taşıyan ve iki ülke arasındaki kültürel ve tarihi benzerlikleri an l atan konuşmalar yaptı. Japon televizyonu NHK ile İpek Yolu projesini başlattı.

      1976

      Hindistan Hükümetinden Devlet Misafiri olarak aldığı davet üzerine bu ülkeye gitti. Bayan Gandinin bakanları ve cumhurbaşkanı Fakruttin Bey ile yine iki ülke arasında güçlü bağların oluşması için çalışmalar yaptı.
      TC Unıversitelerarası Kurulun verdiği Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanını aldı.
      Balıkesirde askerliğini yaptı.

      1977-1978

      İki yıl iü Kimya Fakültesinde görev yaptı.
      Türkiyede çeşitli bilimsel araştırmalar yürüttü.
      Roma Kulübünün İstanbulda yapılan toplantısına özel davetli konuşmacı olarak katıldı.

      1980

      1970lerde Almanyada başladığı matematik temelleri geliştirmeye ve kimyaya yeni bir bakış açısı getirmeye yönelik çalışmalarının sonucunda Kimyanın temellerini yeni matematik-lere oturma kuramını buldu. Yeni nicem kanununu geliştirerek kimyayı ezber yerine yeni matematik fizik temellerine bağladı.

      1982-1988

      Yalede düzenlediği kimyanın matematik temelleri üzerine bir dizi seminere çeşitli ülkelerden bilim adamlarını davet etti. Böylece matematiksel kimya diye yeni bir dalın ortaya çıkmasına, J. Mathematical Chemistry dergisinin ve uluslararası kurultayların örgütlenmesine önayak oldu. İlk kurultayda açılış konuşmasını yaptı. Derginin yayın kurulu üyesiydi.

      1984-1986

      İsviçrenin Davos kentindeki EMFde (Avrupa Yönetim Forumu) katılımcı.

      1985

      Yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı ve teorisinin matematiğini 180 teoremden çıkardığı araştırmasını anlatmak üzere dünya turuna çıktı. ABD, Kanada, Batı ve Doğu Almanya, İsviçre, Japonya ve Korenin çeşitli üniversite ve kurumlarında konuşmalar yaptı.

      1986-1989

      Florida Uluslararası Bilim ve Sanat Merkezi kurulması için çalıştı.

      1988

      Türkiyeye davet ediler ek Milli Eğitim Şurasına katıldı.
      Amerikan basını, 180 teoremden çıkardığı ve fizik ve kimyaya yeni bir bakış getiren teorisini çocuklara resimli oyunlarla anlattığı için kimyayı herkesin türetebileceğini ispatladığını yazdı.

      1990

      Annesi Rüveyde Sinanoğlu vefat etti.

      1991

      TC Kültür Bakanlığının Bilgi Çağı Ödülünü aldı.

      1993

      Merkezini Yale Üniversitesinden Türkiyeye taşımaya karar verdi.

      1994-1995

      Yıldız Teknik Universitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümu nde profesör ve rektör danışmanı.

      1995

      ILESAM Üstün Hizmet Ödülünü, GESİAD Yılın Bilam Adamı Ödülü, Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Fikir Adamı ödülünü aldı.

      EYLÜL 1995

      Kaşta düzenlenen Ulusal Türk Fizik Kurultayına onur başkanı ve konuşmacı olarak katıldı.

      1996

      Türk-Kazak Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi oldu.

      1999

      Elazığda düzenlenen 1. Türk Dünyası Matematik Kurultayına katıldı.
      Yıldız Teknik Üniversitesinde çok sayıda öğrenciye kimya, matematik, moleküler biyoloji alanlarında doktora, lisans tezi yaptırdı.
      Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Elazığ Fırat Üniversitesi ve İstanbul Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilimlerinde konuşmalar yaptı. Malatyada halka Dünyada ve Türkiyede Eğitim konuşması yaptı.

      EYLÜL 1999

      Samsunda düzenlenen XIII. Ulusal Kimya Kurultayında çağrılı tebliğini sundu.
      DPT Yükseköğretim ve İktisadi Gelişme Uzmanlar Kuruluna katılan yüzü aşkın akademisyen tarafından başkan seçildi.

      1999-2000

      Miami Üniversitesi Matematik Bölümüne adjunct profesör yapıldı.

      2.000

      Yale Üniversitesinde Kimyanın yeni temel kuramı ve organik ve anorganik kimyaya uygulamalar lisans üstü dersler verdi.

      ŞUBAT 2.000

      Teksas Austinde Uluslararası Molekül Yapıları Kurultayında çağrılı tebliğ sundu.

      NİSAN 2000

      TC Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı DPTnin 40. yıldöııümü ve 8. Beş Yıllık Planın başlatılması münasebetiyle bir konuşma yaptı: Bilimsel Araştırmanın İktisadi Gelişmeye Katkısı

      EYLÜL 2000

      XIV. Ulusal Kimya Kurultayında Diyarbakırda çağrılı kimya konuşması yaptı.

      2001

      Halen ABD Yale Üniversitesinde iki kürsü (fiziki-kimya, moleküler biyokimya / biyofizik) profesörü. Kuramsal Fizik Merkezi nın üyesi. Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümünde profesör.

      NİSAN 2001

      Çanakkale Üniversitesinde iki bilimsel konuşma yaptı.

      2001

      Yerel gazeteler Birliği'nce "halk Kahramanı Ödülü" verildi

      2002

      Antalya'da Uğur Mumcu Bilim Ödülü

      2002

      TÜRKSAV Türk Dünyası'na Hizmet Ödülü (2002) verildi

      Yıldız Teknik Üniversitesi'nden yaş sınırında (67) emekli oldu.Yale'deki hayat kaydıyla, ömür boyu olan iki kürsülü profesörlüğünü, Türkiye'nin ve Türkçe'nin başına gelenlerle daha verimli mücadele edesilmek için, "emeritus professor" ünvanına çevirterek Türkiye'deki faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı. O ara Türkiye genelinde ki herhangi herhangi bir bir evrenkentte (üniversitede) yetenekli gençlere, fizik kimya, matematik, moleküler biyoloji dallarında Mastır, doktora araştırmaları yaptırması, herşeyi YÖK'ten soran rektörlerce engellendi.Ama Oktay Sinanoğlu, bir yandan bilimsl araştırmalarına dış ülkelerde devam ediyor.
      Ne Mutlu Türk'üm Diyebilenlere!
      -Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun düşünce evreninden bir demet alıntı-

      Bu kadar abuk sabuk şey olmaz.

      Dünyada hazırlık sınıfı denen bir olay yoktur.

      Hazırlık sınıfı yabancı bir ülkeye gelen yabancı öğrenciye verilir.

      Demek ki Türkiye’de ARKADAŞLAR!
      Türkiye’de Türk genci kendi vatanında yabancı öğrenci durumuna getirilmiştir.

      Bu sömürgeleşmeden de öte bir şeydir.

      Bu büyük ihanettir.

      Bu işi yapanlar, savunanlar ,buna alet olanlar ,bunlar büyük bir ihanet içindedirler.

      Hele bunlar bir de Atatürkçüyüm diyorsa, tam sahtecidir.

      Çünkü Atatürk’ün en büyük mücadele ettiği mesele buydu.

      Onun için gerçek Atatürkçüler, gerçek milliyetçiler, gerçek emperyalizme karşı olan sol eğilimliler, nerdesiniz arkadaşlar ?

      Hepiniz birleşin ve batının bu alçakça oyununa ve bunun içerde işbirliğini yapan kuyruk takımına karşı çıkın ve bu milleti ilelebet tarihten adının silinmesine engel olun.

      Biz 40 senedir bunu Türkiye’nin her tarafında hatta Türk olan her yerde , bunları anlatarak, binlerce ahaliye konuşmalar yaparak ,ta Van’dan bilmem nereye kadar ,bundan sonra yazarak çizerek bütün bilimsel dalların yani çalışmalarımızın yanı sıra bunlarla gece gündüz uğraşarak bu mücadeleyi veriyoruz, verdik. Fakat şuna da herkes sevinsin. Şimdi artık Türkiye’nin her tarafında bizim sağduyusu hala sağlam kalmış, milletine yabancılaşmamış, gizli cemiyet üyesi olmamış, gerçek Türk milletinin evlatları, bu davaya sahip çıkmaktadır ve bizim Türkiye olarak kurtuluş savaşımız da buradan başlayacaktır.
      Doğru olsam ok gibi,Uzağa atarlar beni
      Eğri olsam yay gibi,Elde tutarlar beni
      Hz. Mevlana
      Ne Yapmalı

      Ne yapmalıyız? Evet, bu soru artık her vatansever Türk’ün aklında. Gelen e-mektuplar, ayrıca e-öbeklerinden gelen yazılar, bildirimler hızla artıyor ve yoğunlaşıyor. Niçin? Çünkü “küresel kıraliyetçi”lerin iki binli yılların başlarında “tek dünya devleti”, -aslında o lâfa da inanmayın-, tek dünya kıraliyeti hâkimiyetinin kurulması faaliyetleri, Avrupa’sı, Amerika’sı dâhil, dünyanın pek çok yerinde iyice hızlandı. Irak’ın işgali (ondan önce Balkanların, sonra Afganistan’ın (yâni Güney Türkistan’ın), Irak bahanesiyle Kuveyt, Ürdün, ve Suudî Arabistan’ın işgali de o çizelgeye göre gerçekleştirildi. [“Suudi Arabistan’a, “Vahabistan” demek daha doğru olur; Osmanlı Türk Devleti’ni ve İslâm Dünyası’nı parçalamak için 1750’lerde orada İngiliz casuslarının kurup başına câhil ve kibirli Abd-ül Vahap hocaefendiyi koydukları sahte Müslüman mezhebi Vahabîlik. Yirminci yüzyıl başlarında Hicaz vilâyetimiz İngilizlerce işgal edilince, kurdukları kukla kıraliyetin başına işte o Vahap Hocaefendi’nin torunlarını koydular.]

      Öte yandan, Avrupa, Amerika ülkelerinde anayasalar, kişisel özgürlükleri, yasal hakları güvence altına alan kanunlar hiçe sayılıyor. Olanlara karşı çıkanların defteri sessiz sedasız dürülüyor, susturuluyorlar. Avrupa ülkelerinin ulusal dillerini yok etme tedbirleri, Avrupa halklarının, hattâ hayli sayıda ileri gelenlerinin haberi bile olmadan alınıyor. [Daha öncelerden başına dil çorabı örülmüş İrlanda hâriç, Avrupa ülkeleri bizden geride. Türkiye’de çok şükür Tarzanca musibetinin nedeni ve fâilleri anlaşılmaya başlandı. Avrupa’nın uyanması daha birkaç yıl sürecek (‘size de yaparlar haa’ diye kendilerini Avrupa toplantılarında beş yıl önce ikaz ettiğimiz hâlde).] Kim yapıyor bunları? Kim olacak? Küresel kıraliyetçilerin o ülkelerdeki kuyrukları gizli cemiyet üyeleri. [Neyse ki işin bu faslını Avrupa’da, Amerika ülkelerinde de bilenler artık çok; neler yapıldığını ancak sonraları fark etseler de…]

      Ama küresel Kıraliyetçiler herhalde en çok Türkiye’de el altından becerdikleri, topsuz tüfeksiz içinden işgal marifetleriyle övünüyorlardır. Gözünüzün önüne hele bir getirin: Bizim kodamanlar onlara sırnaşıp yaltaklanıp dururken onlar içlerinden pis pis gülüyorlardır. Haber aldık ki en son, “Sevr yasaları da” Meclis’ten geçirilivermiş. Geçen dönemde gelen ve topraklarımızı yabancılara teslim eden yasa tasarılarının Meclis’te, tasarı metni bile görülmeden imzalanıverdiğini duyuyorduk. Bu %85 çoğunlukla getirilivermiş dönemde de milletvekilleri öyle mi yaptı? (Muhalefetle birlikte mi?) Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nın tasfiyesi meâlindeki yasaları bile bile mi oylayıp imzalayıverdiler? Allah Allah! İşe bak sen. Millet bu zevâtı “Müslüman’dırlar; dinleri bütündür” diye seçmedi mi? Peki Müslüman bir ülkeyi “gâvur”a kendi eliyle teslim etmenin neresi Müslümanlık?

      Ey Müslüman Türk milleti! Sana ne oldu böyle? 65 yılda küresel Kıraliyetçiler yerli kuyrukları ile seni bu hallere (ve böyle gıksız) bu kadar kolay mı sokacaklardı? Ne mi yapmalıydınız? Ufak tefek çıkarlarını düşünerek oy vermeğe varsın da, oy verdiklerin, ülkeni düşmana sessizce teslim ederken yok musun? İnsan şehit, gazi dedelerinden, atalarından utanır. Hadi bakalım, her ilde herkes oy verdiklerine ahret sualleri yağdırsın; hesap sorsun. Başka her hangi bir ülkede olsa bu tıynetteki seçilmiş takımı kendi seçim bölgelerine gidemez olurlar; her gittikleri yerde yuhalanırlar. Beklenecek şahsî menfaat mi kaldı? Bu tereddüt hâlâ ne için?

      Artık beklenecek vakit yok. Yoldaki âkibeti millet de görüyor. Gençliğin de, yerli, yabancı misyonerlerin, eğitim adı altında iyice kaşarladığı kayıp takım hâriç, pek çoğu uyandı. Uyananlar hâlâ sanal Holivut âleminde uyayan gafilleri uyandırıyor. Kitlesel hareket güçleniyor.

      Ey Millet! Benim temiz yürekli saf halkım. Devlet kapılarında, bakanlık koridorlarında on yıllarca, ufak tefek kişisel çıkar talepleri, hademelik işi için iltimas, veya yerel küçük menfaatler için hemşeri kafileleri, seçmen kuyrukları hâlinde bekleşir dururdun ya, demek toplu harekete, mercilere, seçtiklerine ses duyurma usüllerini pekalâ biliyorsun? Hadi bakalım, şimdi de bu alışkanlık ve becerilerinizi Türk Milleti’nin bekası, yâni senin ve çoluk çocuğunun daha da korkunç âkıbetlere, katliamlara mâruz kalmaması için, ve binlerce yıllık geçmişten beri gelen bu Türk Devleti’nin âlî menfaatlaeri için devreye sokun. İl il, hemşeri hemşeri toplanın, Ankara’ya kalabalık kafileler hâlinde gidin. Seçtiğiniz milletvekillerine, hemşeriniz bakanlara: “Biz sizi ülkeyi teslim edesiniz diye mi seçtik” deyin. Vatan için, Hak için, Halk için, Müslümanlık adına deyin, Atatürkçülük adına deyin, ne derseniz deyin, ama toplu hâlde sorumlulardan hesap sorun. Kahvelerde saatlerce pişpirik oynamaktansa, o kahvelerde topluluklar oluşturun, tartışın; uyanın, uyandırın; Ankara kafilelerine katılamayanlarınız, seçtiklerinizi, telefon, belgeçeker (faks), elektronik e-posta yağmuruna tutun. Anlasınlar ki karşılarında şanlı Türk Milleti var, ve o Millet hesap soracak.

      Evet, size artık biraz sitem de ediyorum. Ama gönlümün derinliklerinde kesinkes biliyorum ki sen hâlâ o şanlı Türk Milleti’sin. İçerdeki, senden yana görünmüş, ama ‘gaflet, dalâlet, ve hattâ hıyanet’ içinde seni, vatanını, dilini, dinini, şerefini satmışlara yüce varlığını hatırlatacak, onlara “DUR!” diyeceksin. Ve senin insaflı, ama tâviz vermez toplu hareketin çığlar gibi büyüyecek. Dış düşmanların, “Türkler uyanıyor” diye korkulu rüyası olacaksın. Seni nasıl içinden sessizce fethettilerse, senin İkinci Kurtuluş Savaşı’nda sessiz , için için yanan dağlar gibi başlayacak. Başladı bile! Ey hain şerefsiz, vatansız takımı haberiniz ola! Siz ne kadar debelenirseniz debelenin: Nihâî ZAFER bizim, yâni, hiç şüpheniz olmasın, BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN OLACAK!

      Yazan: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Atatürk bilim ve eğitim dili hakkında ne demişti...

      Atatürk bilim ve eğitim dili hakkında ne demişti...


      Bağımsızlık ruhunun temelinde kimlik bilinci, kişilik, onur/haysiyet duygusu, ve özgüven yatar.
      “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk onun için halkımızın kimlik, kişilik, onur, ve özgüveni üzerinde durdu. Kafalar, gönüller bağımsız olmadan, ülkenin ne iktisâdı, ne savunması, ne de dış siyaseti bağımsız olabilirdi.

      Atatürk “Türk Kimliğini” Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel dâvâsı Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille, (yâni yabancı misyoner türü) eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Bakınız Atatürk bu konularda neler diyor:

      l “Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene.” (meğer meşhur sözün birinci kısmı da varmış ! ).
      l “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. -Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” [ve tabii korumalı]
      l “Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.” [Elbette “bütün hayat”tan kasıt siyaset, hukuk, teknik, bilim, eğitim, sanat, tıp, kültür ve edebiyattır; hayatın her yüzü.]
      l “Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tesbit edilecektir.” (Atatürk bizzat kendisi bu dâvâ uğruna çalıştı. Bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçenin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir. Altmış beş yıldır bu konuda çok ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçesiyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken ne hikmetse şimdi bazı odaklar bu gelişmeyi ve Türkçeyi hızla yoketmekle uğraşıyor.)
      l Daha 1924’te: “Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.”
      l 1938’de, vefatından az önce: “Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tesbit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.”
      Ve nihayet Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti: “Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.” ( Atatürk’ün sözlerinin kaynağı ve ilâve bilgiler için: Bkz. O. Sinanoğlu, “Atatürk ve Türk Bilim Dili”, Bilim ve Teknik , sayı 59, sff. 8-11, Ekim 1972).
      Görülüyor ki, Atatürkçülükle, yabancı dilden eğitim, hiristiyan misyoner okulu modeli demek olan “kolej” (veya benzeri “Anadolu lisesi”) yanlısı olmak kesinlikle bağdaşmaz. O halde Atatürkçülere bugün, her zamankinden çok, büyük bir görev düşüyor: Türkçe bir iki nesil sonra yokolmadan yabancı dille eğitime son verilmeli, onun yerini yabancı dil takviyeli Türkçe Fen liseleri veya Ülken (“süper”) liseler düzeni almalı. Türkçe bilim ve teknik yayınları (telif ve tercüme, dergi ve kitaplar) Devlet ve çeşitli kuruluşlarca teşvik edilmeli. Unutulmamalı ki, Türk Devleti’nin birinci görevi Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçe’nin ilelebet yaşamasını sağlamaktır.
      Ne Mutlu Türk'üm Diyebilenlere!