Giresun

      Giresun, Doğu Karadeniz Bölgesinin sahil şeridinde, mavi ile yeşilin buluştuğu yerde bir yarım ada üzerinde kurulmuştur. Karadenizin tek adası olan Giresun Adası(Aretias) adeta kentin simgesi durumuna gelmiştir. Şehrin adı, eski adı olan "Kerasus" kelimesinden gelmektedir. Bu ismin kaynağında iki rivayet vardır. Birincisi yetişen bol miktardaki kirazdan geldiği, ikincisi de şehrin üzerine kurulu olduğu yarımadanın denize doğru bir boynuz gibi uzanmasındandır. Eski yunanca'da "boynoz" Kerastan anlamında idi.

      Şehrin kimler tarafından nerede kurulduğu hala tartışmalıdır. Şehir hakkında Roma ve Bizans ve Rum Pontus imparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler olmasada, Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinop'lular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Böylece araştırmacıların M.Ö. 183'te Sinop'u alan Pontus Kralı Farbakies'in Giresunun bu günkü bulunduğu yarımada da Farnakia adlı yeni bir kale inşa ettirdiğini, sonraları buraya Kerasus adını verdiğini ileri sürmelerine sebep olmuştur.

      Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, bu bölgede M.Ö. 2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğunu anlamışlardır. M.Ö. 7. yüzyılda Kimmerler ve Sakaların (İskitker) Karadenize göç etmesiyle Oğuzlar da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Hallaç'ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur

      M.Ö. 7. Yüzyılın ilk yarısında Saka baskısı sonucu Kimmerler, Kafkaslar'ı Geçerek Anadolu'ya gelip Şebinkarahisar'ın Bozbayır, Akkaya, Güneytepesi, Dışkaya civarındaki mağraların bulunduğu bölgeye yerleştiği sanılmaktadır. Giresun'un batı yakasındaki "Çıtlakkale" mahallesi adının Deliorman ve Selanik civarından gelen Türk topluluğu Çıtlaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçe ve kültür unsurlarından anlaşılmaktadır.

      Karadeniz bölgesinde bir çok koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin kurucularıdır. Persler, Anadolu' yu ele geçirdikten sonra, bölgeyi merkeze bağlı satraplıklara ( Eyalet) bölmüşlerdir. Giresun Doğu Karadeniz eyaleti içinde kalmıştır.

      Giresun, bir süre Kapadokya Krallığı (M.Ö. 332-323) ile Makedonyalıların (M.Ö. 301) hakimiyetinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu bu bölgede egemen olan Pontusluların hakimiyetine son vermiş ve Farnakeia'yı kendi sınırlarıiçersine katmıştır. Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre Romalı komutan Lucullus bölgeye geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görerek, kiraz fidanlarını Romaya götürmüş. Bu bilgiye dayanılarak kirazın dünyaya Giresun'dan yayıldığı söylenmektedir.

      Bizans egemenliği döneminde Yunan soyunun gitdikçe zayıflaması ile bölgedeki başka soydan gelen insanları asimile etmeye çalışmıştır. Bu yüzden Doğu Karadeniz bölgesindeki ormaları kesip burdaki kabileleri ithat altına almaya çalışmışlar ve bölgeye bir miktar Hırıstıyan Bulgar Türk'ü bölgeye getirmiştir. 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelerek İslamiyeti tanıtmaya başlamışlardır.

      1204 yılında Haçlıların İstanbul'u ele geçirmeleri sonucu, Bizans İmparatoru Komnenos'un çocukları Trabzo'u alıp burada Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuşlardır. Giresun'da bu devletin sınırları içinde kalmıştır. 1244' de Trabzon Rum Devleti Moğolların egemenliği altına girerek, Türklerin bir eyaleti olmuştur.

      Bölgenin Moğollar hakimiyetine girmesindan sonra, Oğuzların boylarından biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illerine yerleşmeye başlamışlardır. Giresun'un Türkleşmesi Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde dada artmıştır. 1297'de Ünye yöresini ele geçiren Çepniler, Trabzon'a kadar akınlar düzenlemişlerdir. Bu akınlar sırasında Giresun kalesinin zapdedildiği sanılmaktadır.Tarihçi Panaretos'un yıllığına göre 1301'de İmparator II.Alezios, Kerasus'a gelip "Koustougans" adlı Türkmen beyini yenilgiye uğratmış ve kalenin surlarını yeniden yaptırmış. Bahsedilen bu Türkmen beyinin Küçük Ağa veya Küçdoğan olduğu belirtilmektedir.

      Çepni Türklerinin Beyi olan Hacı Emir Bey'in Oğlu Emir Süleyman Bey 1397'de Giresun'u feth ederek bölgenin tamamen Türkleşmesini sağlamıştır.

      1402'de Timur'un egemenliğine giren bölge, 1405'te tekrar eski konumuna kavuşmuştur. 1453'te Fatih Sultan Mehmet Giresun'u vergiye bağlamış fakat vergisini ödemediği için 1456'da şehri kuşatsada, Giresun ödemesi gereken vergiyi artırarak Osmanlıdan kurtulmuştur. 1461 Yılında Fatih Sultan Mehmet Han'ın Trabzon Rum İmparatorluğunu feth etmesiyle Şehir teslim olmuş.

      Yavuz Sultan Selim'in, Giresun'un Türk-İslam şehri haline gelmesinde çok önemli rolü olmuştur. Osmanlı idaresi altında Şehir bir liman kenti olarak gelişmiş faket bu dönemde zaman zaman ayaklanma ve eşkiyalık hareketleri baş göstermiştir. 1586 ve 1587 yıllarında şehirde muhafız olarak bulunan yeniçerililer bağzı karışıklıklar çıkartmıştır. Bazı kaynaklarda ise 1634 yılında , Kazakların Şehir ve yöresini yağmaladığını yazmaktadır. 1756'da Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey 12.000 kişilik bir kuvvetle şehri basıp yağmalamıştır. XIX. Yüzyılda Tuzcuoğulları isyanı bölgeyi etkilemiş, bunlara katılan Laçinoğulları 1816'da Giresun'a tam olarak hakim olmuştur. II. Mahmud'un gönderdiği iki fıkateyn ile bir korvet şehrin önlerine gelerek yeniden kontrolü sağlamıştır.

      Giresun osmanlı idaresinde kaza merkezi idi. 1486'da Trabzon Sancağına bağlı Zeamet-i Kürtün adlı idari bölgenin merkezidir. 1515'te Kürtün kazasına bağlı Çepni vilayetinin merkezi durumunda iken XVI. yüzyılın sonlarında Giresun kazası olmuştur. Tanzimat döneminde Trabzon'a bağlanmış ve 1847'de Trabzon Merkez livasına tabi olmuştur. 1855'de Ordu livasına, 1856'da yeniden Trabzon livasına, 1857'de tekrar Ordu livasına bağlanmıştır. 1866 tarihli Devlet salnamesinde Trabzon sancağının kazası olmuştur. 1875'ten 1878'e kadar Karahisar-Şarki Sancağına bağlanmış ve 1879'da tekrar Trabzon Sancağına bağlanmıştır. 1923 yılında ise il olmuştur.

      Evliya Çelebi'nin Seyhatnamesinde Giresun

      İstanbul, Kostantini'nin yapısıdır. Sonra Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın eline geçmiş ise de, yine Ceneviz Frengi istilâ etmiştir. sonra Fatih zamanında musâhip Mahmut Paşa eliyle zapt olunmuştur. Fatih, kale fethedilir- ken Mahmut Paşaya "Bu gece kale altına Giresun !" diye ferman edince kaleye metrise girip fethettiğinden adına "Giresun" denilmiştir. 17. iklim enlemindedir. Trabzon eyaletinin sınırının başladığı yer de Paşa hasıdır. Hâkimi müslümandır. Üç yüz payesiyle mükellef kazadır. Yeniçeri ocağından Serdarı, Kale Ağsı, Neferleri, Gümrük Emini. Müftüsü, Nakibi vardır. Deniz kıyısında Canik ile Trabzon arasındadır. Trabzon Giresun'un doğusuna düşer. Burası Ceneviz Frenginin elinde iken mâmur ve büyük bir şehir imiş. Hala o zaman yapılanların eserleri görünür. Fakat Giresun şimdi o kadar büyük şehir değildir. Çarşısı içinde camileri, mescitleri, han, hamam, çarşı ve pazar- ları vardır. Kalesi deniz kıyısındadır. Bağ ve bahçelerinde meyveleri çoktur. Liman âlâ demir tutar yataktır. fakat batı rüzgârında biraz sıkıntılı olur.
      Limanın batı tarfında bir küçük adası vardır. Nice kereler Kazaklar o adanın şaykalarını saklayıp karadan asker dökerek bu şehirden bol para almişlar, şehre ateşe yakmışlardır. Çünkü kalesi şehri koruyamaz. Bu şehir Trabzon eyaletine tâbi olmakla Ömer Paşa askerinden nice denizden bıkarak kara yoluyla giderler.


      Millî Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet Döneminde Giresun tarihi incelendiğinde, I.Dünya Savaşı'ndan önce bölgenin etnik yapısına bakıldığında, nüfusun yarısının Türk, Diğer yarısına yakın bir kısmının Rum ve geri kalanın da Rum olduğu görülmektedir.

      Bu tarihlerde Giresun'da yaşayan Türkler hayvancılıkla uğraşmakta ve fakir bir hayat sürdürürken, Şehrin her türlü ticaretine hakim olan Rumlar ise zengin bir hayat sürdürmaktedir. Rumların en büyük hayelleri, bu bölgede Pontus Rum Devletini yeniden kurmak ve Türkleri bölgeden kovmak veya imha etmekti. Trablusgarp ve I.Balkan savaşlarında Türklerin bağlup olmaları Rumların bu fikirlerini dahada kamçılayarak onları şımartmıştır.

      I.Dünya Savaşında Ruslar karşısında Bayburt Hattı'nda savaşan 37.Fırkanın emrinde Giresunlulardan oluşan bir de gönüllü birlik vardı. Başında Gazi (Topal) Osman Ağanın bulunduğu bu birlik, düşman kuvvetleri karşısında çetin savaşlar vermiş ve Harşit Çayına kadar çekilmiştir. Burda sayısını artırarak Rusları durdurmuştur.14 Şubat 1918 günü Türk birliği, Rus oadusunu Kanlıdere mevkinde yenerek Giresun'un işgalini önlemiştir. Bu başarıdan sonra Giresun'lu gençler, Batum'a giderek Doğu Karadenizin Rus işgalinden temizlenmesine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Devleti savaşı kaybettiğinden, 30 ekim 1918'de Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalamak mecburietinde kalmıştır.

      Bu ateşkesden yararlanmak isteyen Ermeniler doğuda Ermenistan, Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da Rum Pontus devletini kurma çalışmalarına başlamışlardır. Rum çeteleri Atina ve Patrikhanenin talimatları ile Türk köylerini basmış ve halkın bir kısmını katletmiştir.

      I.Dünya Savaşı esnasında Osmanlı Hükümeti; çeteler kurarak düşmanla işbirliği yapan bir kısım Rum ve Ermeni'yi zorla göçe tabi tutmuştur. Bu kanunu yürütenler hakında idam fermanları yazılmaya başlanmıştı. Giresun'daki Runlar da büyük devletlere başvurarak Giresun gönüllülerinin lideri Osman ağanın idamını talep etmişler. Bunun üzerine Osman ağa bir gurup adamıyla dağa çıkarak, Türk köylerini Rum baskılarından korumuştur.

      15 Mayıs 1919'de Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri Rumları çok sevindirdi ve Türklere karşı taşkınlıklarda bulundular. Bunun üzerine Giresun'lular 17 Mayıs 1919'da Büyük bir miting düzenleyerek, tepkilerini dile getirdiler. Bu yıllarda Anadolu galip devletler tarafından paylaşılırken, Giresun'da Belediye reisliği yapmış olan Kaptan Yorgi Paşa'nın oğlu Konstantin Konstantinites başkanlığındaki bir heyet, İngiliz Başbakanı Lord Corç'a baş vurarak, Hopa'dan Yeşil Irmak boylarına kadar bir Pontus Devleti kurulmasını istemişler.

      Bu haber üzerine şehrin ileri gelenleri Trabzon'da toplanarak, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti bir şubesinin Giresun'da açılmasına karar vermişlerdir. İlk yönetim kurulu Dizdarzâde Eşref Bey'in başkanlığında öğretmen Niyazi Tayyip, Doktor Ali Naci, Ethem Nazif ve İbrahim Hamdi'den oluşmuştur. Bu Cemiyetten Doktor Ali Naci ve İbrahim Hamdi beyler Erzurum Kongresi'ne katılmışlardır.

      23 nisan 1920'de meclisin açılması ve Milli hükümetin kurulması ile, Giresun askerlik şubesi başkanı Hüseyin Avni Alparslan Bey, bu hükümeti tanımış ve Ankara ile ilişkiler kurarak, 1000 kişilik bir tabur teşkil edilir. Bu tabur Kars'da Kazım Karabekir Paşa' nın emrine gönderilmiştir.

      Osman Ağa, Rusya'dan yiyecek karşılığında silah teğmin edip, bu silahların bir kısmını Ankara'ya göndermiş, diğer bir kısmını ise yeni toplanan erata dağıttırmıştır.

      Atatürk, Giresun gönüllülerinin muhafızlığını yapması için Osman Ağa'dan bir manga asker ister. Bunun üzerine 250 kişilik bir birlik oluşturulmuştur. Bu birliğin adına ise "Giresun Gönüllü Müfrezesi" denmiştir.

      Atatürk, Osman Ağa'ya Giresun'da bir alay kurmasını emrini vermiştir. Bunun üzerine kurulan 47. Alay'ı, Koçgiri isyanının bastırmada kullanılmıştır. daha sonra kurulan 42. Alay'ın komutanlığına Hüseyin Avni Bey getirilmiş ve Samsun'daki Pontusçu Rumların üzerine gönderilmiştir. Görevlerini başarı ile tamamlayan iki alay Samsun'da birleşerek Sakarya cephesine sevk edilmiştir. Sakarya Savaşında, Hüseyin Avni Bey de dahil olmak üzere, 42. Alay'ın büyük bir kısmı şehit olmuştur. 47. Alay ise savaşın sonuna kadar çarpışmış, zaferi kutladıktan sonra Ankara'ya dönmüşlerdir.

      Gönüllü asker, Giresun Uşakları Atatürk'ün, Ankara'da ve Anadolu seyahatlerinde muhafızlığını yapmıştır.

      19Eylül 1924'de Atatürk Giresun'u Cumhurbaşkanı olarak eşi Latife hanım ile ziyaret etmiştir. Bu ziyaret esnasında, Bilgi Yurdu önünde toplanan gençlerin sevgi ve bağlılık gösterileri karşısında durmak zorunda kalmıştır. Gençler adına Dr. Necdet heyecanlı bir konuşma yapmıştır.

      "Bilgi Yurdu adına sizi selamlıyorum; hoş geldiniz Paşa... Kaç gündür sizi bekliyoruz

      Karadeniz'e çıktığınızdan beri gözlerimiz ufuklarda kaldı. Enginlerin göklerle birleştiği yerde hep sizi aradık. Doğru Dumlupınar'dam mı geliyorsunuz? Yaptığınız tarihi tekrar yaşamak için mi oraya gittiniz? Sizin irade ve kutretiniz altında ölen ve öldüren şehitleri ziyaret ettiniz mi ?

      Şimdi ölenlerin de derin bir huşu ve hürmet duyduğum gözleriniz, onları gördü mü? Dünkü silah arkadaşlarınızın ruhları mezarlarında şen ve müsterih uyuyor, deyil mi ? İçlerinde bizim yeşil Giresun' dan da kimse var mıydı?

      Kim iddia edebilir ki, temelini kudretli ellerinde vaaz ettiğin "meçhul şehit" abidesi, bizim Giresun Uşaklarından birinin değildir. Onlara arzularının yerine geldiğini söylediniz mi? Asil ve temiz kan- larının topraklara aktığı gün düşmanın da Akdeniz'de boğulduğunu anlattınız mı ?

      Sen olmasaydın ey büyük Münci ! Ey büyük Halasker ! Türk tarihi de bugün olmayacaktı. Olsa bile sahifeleri artık zafer, hürriyet, saadet değil; zillet, esaret ve hakaret kaydedecekti.

      Bilmiyorlardı ki, Türk tarihi yalçın kayalar üzerinde ve Türk milletinin kalbindedir. Bilmiyorlar ki , sen o kalplerin birleştiği müşterek bir yüreksin."


      1923 yılında il olan Giresun'un çevresi, Trabzon, Gümüşhane,Erzincan, Sivas ve Ordu illeri ile çevrelenmiştir.

      Atatürk'ün Halka Hitaben Yaptığı Cevabi Konuşma

      "Ey genç ! Bütün memleketin gençliğine tercüman olan kıymettar sözlerinden fevkalalede memnun oldun.

      Aafyonkarahisar ve Dumlupınar'da sizin Uşaklar da vardı. Bundan dolayı müsterih ve memnun ola- bilirsiniz. Memleket bu sözleri söyleyen gençlikle iftihar edecektir. Bu memleketin gençliği hakkımda pek büyük teveccüh gösterdi. Bu kadarına layık olduğumu bilmiyordum. arkadaşlar... Bu memleketi ve milleti asırlardan beri berbat edenler çoktan ölmüştür. Bütün gençlik buna iman etmelidir. Bizim ka- nımız akmadıkça bunlar bir daha avdet etmeyecektir."

      ALINTIDIR.
      » GİRESUN «

      GENEL BİLGİLER

      Yüzölçümü: 6.934 km²

      Nüfus: 499.087 (1990)

      İl Trafik No: 28

      Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Giresun bir yarımada üzerine kurulmuştur. Giresun, Anadolu'nun kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadeniz'in inci kentlerinden birisidir. Doğal ve tarihi değerler açısından turizme oldukça elverişli bulunan Giresun'un bakir ormanları, yaylaları ve akarsuları ilgi çekicidir.





      İLÇELER:

      Giresun ilinin ilçeleri; Alucra, Bulancak, Çamoluk, Çanakçı, Dereli, Doğankent, Espiye, Eynesil, Görele, Güce, Kesap, Piraziz, Şebinkarahisar, Tirebolu ve Yağlıdere'dir.

      Alucra: İl merkezine 131 km. uzaklıktadır. Kamışlı Kilisesi, Sivri Tepesi, Gelin Kaya, İkizler Tepesi, Kızlar Kalesi gezilebilecek önemli yerlerdir. Yeşilyurt ve Aktepe köylerinde maden suyu kaynakları bulunmaktadır. Ayrıca Acısu ve Tepesidelik mağaraları meşhurdur. Yaylaları arasında Çakrak, Güllüce ve Akyatak yaylaları önemlidir. Alucra İlçesi yakınında bulunan Tümülüsler muhtemelen M.Ö.8. yüzyıldan kalmadır.

      Bulancak: Giresun il merkezine Samsun yönünde 14 km. uzaklıkta bulunan bir sahil ilçesidir. İlçede Acısu, Kaya Kilisesi, Burunucu Cami ve Çeşmesi, Merkez Eski Camii ve Demircili Kemer Köprüsü görülebilir.

      Çamoluk: İl merkezine uzaklığı yaklaşık 145 km.dir. İlçenin görülebilecek önemli yerleri Kaledere ve Hacıahmetoğlu köylerindeki kale kalıntılarıdır.

      Çanakçı: İl merkezine 78 km. uzaklıktadır. İlçenin Kuşköyü Şenlikleri görülmeye değerdir. Kuşköy'de her yıl 25 Haziran' da düzenlenen Kuşdili Festivali izlenmeye değerdir. Kuşköyü halkının kendi aralarında ıslıkla haberleşip anlaşmaları yerli ve yabancı turistlerce ve basın mensuplarınca büyük ilgi görmektedir.

      Dereli: Giresun il merkezine 32 km. uzaklıktadır. Hisar Köyü'ndeki Meryemana Manastırı, Kuşluhan Kalesi, Akkaya Köyü'ndeki Çobankayası resimleri, Çal Köyü girişindeki Demirkapı mevkiinde yolun altından dar bir kapıdan girilen tarihi geçit ve bu alanda saray kalıntıları taş döşeli yollar ve yazılı kayalar görülebilir. Yine Kızıltaş Köyü'ndeki H. Mustafa Türbesi ve mezarı gezilebilir. Dereli ilçesinde Aksu deresi üzerine kurulmuş çok sayıda kemer köprü de ilgi çekicidir.

      Doğankent: Tirebolu İlçesi'nden sahile 30 km. uzaklıkta Gümüşhane sınırında bulunur. Harşıt Çayı Vadisi üzerinde kurulan ilçede çok sayıda akarsuyun varlığı dikkat çekicidir. Dandı Köyü Kalesi ve olağanüstü doğasıyla görülmeye değer köşelerdir.

      Espiye: Giresun il merkezine olan uzaklığı 33 km.dir. İlçede birinci derecede Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan edilen Andoz Kalesi, ilçeye ayrı bir güzellik katmaktadır. Espiye Merkez Cami, Şahinyuva Köyü'ndeki kilise, Ağanın Köprüsü, Harova Köprüsü, Sınır Köprüsü ve Ericek Köprüsü adıyla anılan kemer köprüler dikkat çekicidir. Espiye'de ayrıca ilçeye 4 km. uzaklıkta Zefre mevkiinde Cenevizlilerden kaldığı söylenen bir tersane kalıntısı da bulunmaktadır.


      TOPOGRAFİ

      Tarih boyunca Quirissonda, Cirisonda, Guirisonda, Chirizonda, Chressona, Crixonda, Kerasus, Kerasunda adlarıyla aınlan şehri Bıjışkyan 1817 yılında çıktığı Karadeniz gezisinde şöyle tanımlıyor:

      "Giresun şehri (eski adı Kerasus yani kiraz), Ordu'ya 46 mil mesafededi.Arrianos'a göre bu şehri önce Sinoplular yapmış ve halktan vergi alırlamış. Kale, bilahare, denize yakın bir tepenin üzerinde iki kayanın arasına Mithridates'in oğlu Farnas tarafından inşa ve tamir edilmiş olup kendi adı ile Farnikas olarak adlandırılmıştır. Kayanın üzerinde yıkılmış bir kale vardır ki bunu Trabzon kralları yapmışlardı.

      Giresun'un eski devirde faal bir ticaret merkezi olmadığı sikkesindeki alametten anlaşılmaktadır. Filvaki, sikkenin bir yüzünde sağ elinde bir mendil solunda da bir çoban değneği olduğu halde ayakta durmuş bir keçiadamı (faune), diğer yüzünde de Markus Aurelius'un başı vardır ki bu, şehrin halkı'nın ancak odun ve koyun ticaretiyle meşgul olduğunu gösterir. Şehirde çok kiraz yetiştiği için ona bu ad verilmiştir. Ammianos'a göre Romalılar Giresun'u zapt ettikten sonra ilk olarak Lukullus Roma'ya kiraz fidanları götürmüş ve bu meyve Avrupa'da yayıldıktan sonra yüzyirmi sene sonra İngiltere'ye de götürülmüştür..."

      Giresun burnu denizin içine doğru 1,000 m kadar sokulmuştur, en yüksek noktası kuzeydoğu köşesi olup 129 m. dir. Antik Kerasus burunun batı yamacında kurulmuştu, ana limanda doğudakinden daha küçük olmakla beraber batıda yer alıyordu. Bıjışkyan’a dönersek:

      “Giresun’un, biri doğu tarafında Demirkapı limanı, diğeri de batıda Lona limanı denilen iki limanı vardır fakat ikisi de kışın emniyetli yerler değildir (Bıjışkyan, Pontos Tarihi, 78).”

      Burunun 500 m. kuzeydoğusundaki sığlıkta Palamut (Palamida) kayalıkları adı verilen bir sığlık vardır. Strabo Azak denzinden gelen palamutların bu bölgede yakalandığını belirtmişti (Strabo, Geography,XII,iii,19).

      Ares adası Giresun’un 4.2 km. Kuzeydoğusundadır. Günümüzde Giresun veya Puga adası olarak da bilinen adayı Rhodes’lu Apollonius tanımladığı gibi Argonot efsanesinde de geçmektedir. Amazonların elinden zor kurtulan Arhgonotlarburada tüylerini mızrak gibi atan kuşlarla karşılaşmışlardı, ayrıca efsaneye göre adada savaş tanrısı Ares için yapılmış bir tapınak vardı.Bununla birlikte adada Sinoplu ermiş St.Phokas için yapılmış bir manastırın izleri bulunmaktadır.

      Karadeniz şehirleri içinde sadece Amisos (Samsun) Ionyalı, muhtemelen Miletli kolonistle tarafından kurulmuştur. Diğerleri gibi Giresun’da Sinop’lu Hellen kolonilerindendir. Pharnakes, Sinop’u ele geçirdikten sonra M.Ö. 183 yılında Giresun’u da almıştır. Pompey M.Ö. 64 yılında şehri ele geçirdiysede tam olarak Roma hakimitine geçmesi için bir asır daha gerekecektir.

      Roma şehri olan Kerasus kendi sikkelerini basmaya devam etmiştir. Roma’lı komutan Lukullus’un Pontus İmparatorluğu ordusunu yendikten sonra şehre girdiğinde kiraz meyvesini ilk defa burada görmesi miti şehrin adının kökeninin açıklanmasında rakipsiz tek teoridir (Ammianus Marcellinus, History, XXII, iii, 16). Buna karşılık Don ve Patricia Brothwell’in Food ve Antiquity adlı kitabında (Londra, 1969) Lukullus’un Giresun’da kirazla tanıştığı dönemde İtalya’da zaten kirazın bilindiği yazılmaktadır.

      Bıjışkyan’ın yorumunun aksine 7.ve 8. yüzyıllarda Giresun’da Roma İmparatorluğuna ait resmi bir ticaret bürosu bulunmaktaydı (George Theophylakos, kommerkiarios of Lazia, Trebizond and Kerasus, in the period 685-95,no.55.1.4373).

      Trabzon İmparatorluğu’nun ikinci şehri olan Giresun, batısındaki Türkmen hakimiyetinin sınırında yer alıyor ve akınlara direnmeye çalışıyordu. 2.Alexios’un 1301 Eylülünde kazandığı zafer geçici bir ahatlama sağlamıştı.

      Clajivo, 1404 yılında Giresun’un deniz kenarında kurulmuş, meyve bahçeleriyle kaplı ve etrafı surlarla çevrili korunaklı bir şehir olduğundan bahseder (Clajivo,109). Giresun kalesi Osmanlı’nın Tranbzon İmparatorluğu’nu yıkması ertesinde el değiştirmiş, Çepni Türkmenlerinin garnizonu olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1515 yılında burada 31 Müslüman evine karşılık 221 Hristiyan evi bulunmaktadır[Gökbilgin, BTTK,26(1962),330-33].

      Giresun kalesi denize hakim olark şehrin batı, kuzey ve kuzeydoğu hattında konumlanmıştır. Batı bölümündeki 129 metrelik en yüksek noktada Atatürk’ün Laz koruması ve çete reisi “Topal Osman Ağa”nın mezarı bulunmakta.

      Kale duvarları çeşitli dönemlerde güçlendirildiğinden çeşitlilik arzeder. Kale 2.Alexios tarafındsan 1301 sonrasında Türkmen akınlarına karşı güçlendirilmiştir. Bu dönemde ki duvar işçiliği Trabzon’un eski surları ve Ünye Kalesi ile benzerlik göstermektedir. Surlar 1764 sonrasında ki Derebey savaşları döneminde Giresun Beyi Dizdaroğlu tarafından da elden geçirilmiştir.

      Giresun’un 2 km. güneydoğusunda Gedikkaya kilisesi’nin kalıntıları, Kaya mezarı ve Gedik Kaya Kalesini görüyoruz. Kilise’nin hangi dönemde yapıldığı net değilse de Cuinet onun Bizans yapısı olduğunu iddia ediyor(Cuinet,Turquie d’Asie,I,74). Kaya mezar 1.90 m. uzunluğunda, eni ise baş tarafında 0.45 m. Kiliseden kuzeydoğu yönünde 70 m. aşağıda bir tünel ağzı bulunmuş, 50 cm. çapında yuvarlak bir giriş deliği var. Tepenin bitiminde denizseviyesinden 150 m. yükseklikte Gedik Kaya kalesinin yıkıntıları görülebilir. Güney batı kulesi denize nazır ve oldukça iyi durumda. Surların yapısı 2.Alexios dönemi işçiliğine benzemiyor ve Trabzon İmparatorluğu tarzı değil, Bizans dönemi yapısı olmalı.

      Giresun adası aşağı yukarı yuvarlak biçimli ve en geniş yeri 250 adım kadar olan ve deniz seviyesinden yaklaşık 30 m. yükseklikte mitolojik bir adacık. Etrafı tamamen kayalık olan derin sularla çevrili bu adaya küçük botlarla ulaşmak mümkün.

      Ada çevresi sur kalıntılarıyla çevrili, yapıda kullanılan taşlar çevredki siyahlı grli çakıllardan toplanmış ortalam 30´10 cm. ölçülerindeyken, 12 m. yüksekliğinde kare şeklindeki kule 1.22 m. kalınlığındaki duvarlara sahip. Adadaki kalenin 13.yüzyılda Trabzon İmparatoru 2.Alexios tarafından onarıldığı yada yeniden yaptırıldığı sanılıyor. Başarısız 1368 kuşatmasında, Osmanlılar bir süre için adayı ele geçireceklerdi. Adada iki su kaynağı bulunuyor, yakın zamana kadar bir aile burada küçük çaplı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Ada Mayıs yedisi denilen Karadeniz’e özgü bir şenlikte Giresun’un uğrak yeri oluyor ki bunu ayrı bir bölümde ele alacağız.


      TİREBOLU VE HARŞİT DERESİ

      Tirebolu, Papamichalopoulos’a göre Iscopolis, Argyria Ve Philokalei adındaki üç şehrin birleşmesinden oluşmuş, küçük ve surları olmayan bir şehirdir. [Papamichalopoulos(1901),257.Cunet, Tuquie d’Asie]

      Pliny’nin Tripolis castellum et fluvis’te bahsettiği eski şehirin konumu bugünkünden farklı bir yerdemiydi bilemiyoruz (Pliny,Natural History, VI,iv,11). Bir ihtimal Kilise (Manastır) Burnu antik şehre ev sahipliği yapmış olabilir. Sellina Ballance, Kilise Burnundaki duvar kalıntıları bir zamanlar burada şarapçılık yapıldığının izi olabileceğini ve antik şehrin burada kurulmuş olabileceğini yazar[Ballance, Bryer ve Winfield, AP,28 (1966),256].

      Tirebolu’nun doğu ve batısındaki burunlar kalelerle korunaklı hale getirilmiştir. Batıda bulunan “Çürük Kale” 2 metrelik siyah granit bloklardan yapılmıştır ve kapısı güney mevkiindedir. Doğudaki etkileyici kalenin adı “Kuruca Kale” olmakla beraber Rumlar tarafındsan “Anghelia” olarak adlandırılırdı.

      Tirebolu, Trabzon İmparatorlarının dinlenmek amacıyla konakladıkları şehir olduğundan bu kaleler bizzat kendi güvenliklerini sağlamak için yaptırılmışlardı. İç savaş döneminde 3.Alexios Komnenos, güvenilir bir yer olmaktan çıkan başkennten ayrılmış burada ikamet etmişti (Panaretos,ed.Lampsides, 63,71). 1404 yılında Clajivo burasını büyük bir kasaba olark tarif etmiş ve Büyük Komnenos’ların adına yargılama yetkisi olan en batıdaki merkez olarak tarif eder (Clavijo, 109).

      Bıjıikyan 1817’de “Tripoli, Zefre’ye on sekiz mil mesafededir. Limanı ufak olup kışın ancak birkaç gemi sığabilirse de, ağzı taşlıktır ve güğçlükle ileri girilebilir. Halk Tük, Ermeni ve Rumlardan ibarettir. Zefre’ye doğru şehrin ucundaki Fırıntaşı denilen adacığın ortası yarılmış olup içinden gemi geçebilir. Yakınında bulunan Kiliseburnu’nun üzerinde eski bir kilise vardır...” notunu almıştır.

      Tirebolu’da Ortaçağ dönemi kiliselerinin yerinde yeller esmektedir. Kilise Burnundaki Panagia adı verilen kilise 1967 öncesinde yok edilmiştir. St.John kilisesinden iz bile kalmamıştır. Doğu kalesi’nin kaderi de farklı olmamıştır.

      Tirebolu Harşit Dere’sinin denize döküldüğü ağzın 7 km.batısında kurulmuştur. Pliny’nin 9.yüzyılda “Tripolis” dediği yer 19.yüzyılda “Tirebolu” oluvermiştir. Arrian (Arrian, 24) bölgede gümüş madeninden bahsetmektedir. Bıjışkyan da “Arrianos’un zamanında üç mil uzakta Argyria yani gümüş madeni vardı ki bugüne ulaşmıştır” (Bıjışkyan, 80) diyerek madenin varlığını onaylar. Ioannides’e göre maden 1800’lere kadar çalışmıştır.

      Argyria, Harşit Deresi’nin (Philabonites) doğu yakasında ve sahilden 5 km uzaklıktaki Bedrama (Petra Kale) Kalesi sayesinde korunuyordu. Harşit Deresi ortaçağ’da ticaret yolu üzerinde değildi ve Pedrama’dan daha iç bölgelerde Hellen yerleşmi yada Hellenleşme vuku bulmamıştı. 1890 yılında Kiepert’in hazırladığı Rumca konuşan köyler haritasında vadi boyunca Ortaçağdan yada daha yakın zamandan kalma kilise yoktu.

      Bununla birlikte Tirebolu’nun 5 km.güzeydoğusunda, Harşit’in sağ kollarından birinde “Kavras” adına rastlanmıştı ki A.Bryer bunun 1204’de Türkmen yerleşiminden sonra ortaya çıkan efsanevi “Gabras” ailesiyle bir alakası olabileceğini yazıyor. (Topography of Pontos, 140). Bununla birlikte yazar Gavra adına Ardeşen ile Arhavi arasında, Gavraz adına ise (günümüzde Kızılkavraz) Sivas’ın 15 km. Doğusunda rastlamış (Bryer, Gabrades,187).

      1461 Trabzon’un fethinden sonra Tirebolu bir kale olarak Görele (Coralla) ile Giresun arasındaki diğer birimlerle beraber Kürtün nahiyesine bağlandı. Bu tarihten itibaren Kürtün Çepni nahiyesinin merkezi oldu ve bölgeye ait Grekçe isimlerin büyük kısmı yerini Türkçeleriyle değiştirdi.

      Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’un fethinde ve fetih sonrasında bölgedeki Çepnileri akıllıca kullanmıştır. Panaretos’un satırları bu konuda aydınlatıcı olabilir (Panaretos,ed.Lampsides,79):

      “ Trabzon İmparatoru 3.Alexios şubat ayında Çepni’lere karşı karadan ve denizden sefer düzenledi. 4 Mart 1380 tarihinde ise ordusunu iki bölüme ayırdı. 600 yaya askerini Pedroma’dan gönderirken, imparatorun kendisi süvarilerin ve diğer yaya askerlerin başında onların kışın kaldıkları kamplara saldırdı. Onların çadırlarını yaktı ve yok etti, çoğunu öldürdü ve esirlerimizi kurtardı, “£ı¼Í»ıkÔ bölgesini özgürlüğüne kavuşturdu... Rumlardan 42, Türkmenlerden 100 kişiden fazla ölen oldu”

      Panaretos’un küçük bir kısmını aldığımız yazısında geçen Rumca dere ve yerleşim adları bugün o bölgede yaşıyan halk tarafından bilinmemektedir. Bu da Trabzon’un doğusunun aksine batısındaki yerleşimlerdeki etnik yapının değişimiyle açıklanabilir.

      Bugün harabe olan Sümüklü köyü 1717,1733 ve 1779’da hristiyandır. Kürtün’ün 9 km. güneybatısında ve Şebinkarahisar’ın kuzeydoğusunda yer almaktadır ve Trabzon halkının Türkmen yayılımına karşı sınır noktası olma niteliğindedir (A.Bryer,141).

      Kilise Burnundaki Panagia Kilisesi 19.yüzyılda tekrar elden geçmişse de günümüze ulaşamamıştır.

      Tirebolu’daki Doğu Kalesi, anakaraya dar bir boğazla bağlanmış olan 25 m. yüksekliğe sahip burun üzerindeymiş. Kalınlığı 1.25 ila 1.50 m. arasında değişen kale duvarları 1950’lerin sonlarına kadar görülebilecek nitelikteymiş.

      Bugün izini bile bulamadığımız, Doğu Kalesi Kilisesi “Panagia” hakkında tüm bildiklerimiz 1846 yılında Hommaire de Hell’in yazı ve çizimlerinden ibaret (Hell,IV,394 vepl.xx,figs. 9-11). Yapının planları incelendiğinde Trabzon’daki St.Philip ve Akçaabat’taki St.Michael’e aynı elden çıkmışçasına benzediği görülmektedir.

      Petroma Kalesi deniz seviyesinden 400 m. yükseklikteki bir tepe üzerinde yer almaktadır.

      Suma Kalesi Kürtün’den kuzeydoğu yönünde bir buçuk saatlik yürüyüş mesafesinde, Erikbeli vadisinin batı yamacı içindeki çam ağaçları arasında yer almaktadır. Muhtemelen 14.yüzyılda sahil şeridini Çepni akınlarından korumak amacıyla Trabzon İmparatou tarafından yaptırılmıştır.

      GİRESUN DOĞUMLU ÜNLÜLER

      Bedri Rahmi Eyüboğlu : 1913- 1975, Şair, ressam, yazar. İstanbul Güzel Sanatlar akademisini bitirdi. Parite iki yıl Andre Lhoe Özel Akademisinde öğrenim gördükten sonra Yurda dönünce GSA da öğretim üyeliğine başladı. Kendi adını taşıyan atölyedeki öğrenim görevini ölünceye değin sürdüren Eyüboğlu, 1933 de Cemal Tollu, Nurullah Berk, Sabri Berkel, Zeki Faik İzer ve Zühtü Müridoğlu ile "D Grubu" nu kurdu. İlk şiir ve yazıları Muhit dergisinde yayımlanan Eyüboğlu'nun eserlerinden bazıları; Yaradana mektuplar1944, Kardut 1948, Tuz 1952, Dördü Birden 1956, Karadut 69, Dol Karabakır Dol 1974, Canım Anadolu (gezi yazıları 1953), Tezek (gezi yazıları 1975), Delifişek (gezi yazıları 1975), Yaşadım (şiir, Resme başlarken (denemeler, 1977)..

      Mustafa Suphi :1883- 1921 Gazeteci, Siyaset Adamı, Yazar. İstanbul Hukuk Mektebini bitirdikten sonra.Pariste iki yıl L'Ecole Libre de Sciences Polique'te toplumbilim ve ekonomi okudu. Tanin gazetesinin Fransa muhabirliğini yapan Mustafa Suphi, çeşitli okullarda toplumbilim ve iktisat dersleri verdi. Sadrazam Mahmut Şevket Pşa'nın öldürülmesiyle ilgili olarak on beş yıllığına Sinop'a sürüldü. Tanin, Servet-i fünun, İçtihat, Hak gibi dergilerde yazan Mustafa Suphi, Marx ve Leninin bazı kitaplarını Türkçeye çevirdi. Sovyetler Birliğinde çeşitli etkinliklerde bulundu. 1920 de Türkiye Kominist Partisini kurdu ve başkanlığına seçildi. 1921 de öldürüldü.

      Naim Tirali : 1925 - , İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Yenilik yayınevini kudu. Vatan gazetesinde köşe yazarı, Giresun milletvekili oldu (1961-65).Basılı eserleri : Park, Yirmibeş kuruşa Amerika, Aşka Kitakse, Piraziz Nere, Berlin Nere, Aşk Dediğin.

      Can Akengin : 1892- 1942. Şair, Yazar. İ.Ü. Edebiyat Fakültesinde öğrenim gördü. Karadeniz Bölgesinin şairi olarak tanınan Akengin, derbeder bir hayat sürdü. Milli Edebiyat akımının ilkelerine bağlı olgunluk dönemi şiirlerinde yerel sözcük ve deyimlerle kendine özgü bir üslup oluşturdu. Güncel konulara ilişkin makaleler ve mizahi yazılar da kaleme alan Akengin'in eserleri, ölümünden sonra iki ciltte toplandı.

      Aydın Aliustaoğlu :1935 - Karikatürist. Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikten sonra Doğan Krdeş, Pardon, Akbaba, Günaydın, Cumhuriyet gibi gazete ve dergilerde çalıştı. Gırgır dergisinde okuyucu portreleri çizen Ali ustaoğlu, 1959 da Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün açtığı yarışmada birincilik ve üçüncülük kazandı. Aliustaoğlu, Türkiye Spor yazarları yarışmasında iki kez ikincilik bir kezde üçüncülük ödülü aldı.

      İdris Küçükömer : 1925 -1987İktisatçı düşünür.İ.Ü. İktisat Fakültesini bitirdikten sonra aynı fakültede öğretim üyesi oldu. Yön, Ant gibi dergilerde güncel ve siyasi yazılar yazdı. 19.yüzyıldan itibaren Osmanlı toplumunda ortaya çıkan yapısal değişiklikleri, Batıyla ilişkileri, üst yapı kurumlarının geçirdiği evrimi inceledi. Türkiye'deki kapitalizmin gelişimindeki çarpıklığı gösterdi. Başlıca eserleri: Gelişmiş ve az Gelişmiş Ülkelerin İlişkileri Üzerine, İktisat İlkelerine Yeniden Bakış.