Ne İçindeyim Zamanın

      Ne İçindeyim Zamanın

      Ne de büsbütün dışında;
      Yekpare geniş bir anın
      Parçalanmış akışında,
      Bir garip rüya rengiyle
      Uyumuş gibi her şekil,
      Rüzgarda uçan tüy bile
      Benim kadar hafif değil.
      Başım sükutu öğüten
      Uçsuz, bucaksız değirmen;
      İçim muradıma ermiş
      Abasız, postsuz bir derviş;
      Kökü bende bir sarmaşık
      Ölmüş dünya sezmekteyim,
      Mavi, masmavi bir ışık
      Ortasında yüzmekteyim

      Ahmet Hamdi TANPINAR
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      yaşamaya dair/1

      Yaşamak şakaya gelmez,
      büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
      bir sincap gibi mesela,
      yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
      yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
      Yaşamayı ciddiye alacaksın,
      yani o derecede, öylesine ki,
      mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
      yahut kocaman gözlüklerin,
      beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
      insanlar için ölebileceksin,
      hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
      hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
      hem de en güzel en gerçek şeyin
      yaşamak olduğunu bildiğin halde.
      Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
      yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
      hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
      ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
      yaşamak yanı ağır bastığından.
      1947
      Nazım Hikmet
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      yaşamaya dair/2

      Bu dünya soğuyacak,
      yıldızların arasında bir yıldız,
      hem de en ufacıklarından,
      mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
      yani bu koskocaman dünyamız.
      Bu dünya soğuyacak günün birinde,
      hatta bir buz yığını
      yahut ölü bir bulut gibi de değil,
      boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
      zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
      Şimdiden çekilecek acısı bunun,
      duyulacak mahzunluğu şimdiden.
      Böylesine sevilecek bu dünya
      "Yaşadım" diyebilmen için...

      Nazım Hikmet
      Şubat 1948
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Aynada Buldum

      Aynada Buldum

      Aynada buldum insanı
      Içinden dışını yeniler
      Üretir ağaçtan fidanı
      Yazından kışını yeniler

      Doğa evrenin gizlisi
      Toplum doğanın nazlısı
      Insan toplumun sözlüsü
      Çağın akışını yeniler

      Önce evren sonra kavram
      Maddeden çoğalır anlam
      Varlık yenilendikçe kelam
      Üstünü başını yeniler

      Atilla İlhan
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Hem Artıyım

      Hem Artıyım

      Hem artıyım hem eksiyim
      Ölmeye başlamış diriyim
      Yumak yumak çelişkiyim
      İçim kıvılcım pazarı

      Erkeğin birazı kadın
      Çekirdeği tohum ormanın
      Sabah koynunda akşamın
      Diyalektiğin ayarı

      Ateştir buzu içerir
      Yokluktur varlıkta erir
      Maddeyse ışıkta yürür
      Yeşile dönüşür sarı

      Karşıtlıklardan üremek
      Bir savdan bir savı bilemek
      Bileğime kadar izlemek
      Birikip sıçramaları

      Atilla İlhan
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      * Öğrendim ki

      Öğrendim ki...Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika.
      * Öğrendim ki...Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemli.
      * Öğrendim ki...Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün, ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
      * Öğrendim ki...Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
      * Öğrendim ki...İnsanların basına ne geldiği değil, o durumda ne yaptıkları önemli.
      * Öğrendim ki...Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her işin iki yüzü var.
      * Öğrendim ki...Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.
      * Öğrendim ki...Karşılık vermek, düşünmekten çok daha basit.
      * Öğrendim ki...Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek, hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
      * Öğrendim ki..."Bittim" dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
      * Öğrendim ki...Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin hayatını kontrol eder.
      * Öğrendim ki...Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde, yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlar.
      * Öğrendim ki...Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
      * Öğrendim ki...Bazı insanlar sizi çok seviyor ama, bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
      * Öğrendim ki...Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz, bazıları hiç karşılık vermiyor.
      * Öğrendim ki...Para ucuz bir başarı.
      * Öğrendim ki...Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.
      * Öğrendim ki...İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir.
      * Öğrendim ki... Aşık olmanın ve aşkı yasamanın çok çeşidi vardır.
      * Öğrendim ki... Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.
      * Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirebilir.
      * Öğrendim ki.....Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
      * Öğrendim ki... Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
      * Öğrendim ki... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
      * Öğrendim ki...Tecrübenin kaç yaş günü partisi yasadığınızla ilgisi yok, Ne tur deneyimler yaşadığınızla var.
      * Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.
      * Öğrendim ki...Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
      * Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın
      kendisini affedebilmesi gerekiyor.
      * Öğrendim ki... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
      * Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
      * Öğrendim ki... İki kişi münakasa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
      * Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
      * Öğrendim ki... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar
      sürüyor.
      * Öğrendim ki... Bir insanı kazanmak çok zor, ama kaybetmek çok kolay.
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      İNSAN SEVMELİ HEM DE DOYASIYA

      İNSAN SEVMELİ HEM DE DOYASIYA

      Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana.
      Sade bir kurdeleyle süslenmiş,
      Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını...
      Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya.
      Bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
      Düşler serpiştirdim gizlice, DÜŞ KURMAYI UNUTMA DİYE
      Bir tanede elma şekeri yerleştirdim.
      İçindeki çocuğu tadabilesin diye...
      Güneşin batışını, Billur suyun sesini, Kırmızı gelinciklerin saflığını,
      Taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin de sıcaklığını sığdırdım,
      Ruhlarımız aç kalmasın diye...
      Kutuya birazda sevecenlik koydum GÜÇLÜ OL DİYE..
      Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu bu kutuya,
      Barış ve özgürlüğü sunmak için...
      Bir buket sevgi, bir yudum AŞK ve yarım bir elma daha
      Ben koymadan edemedim. PAYLAŞMAYI HATIRLAYALIM DİYE...
      Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarini
      beklemeyelim,
      Hemen şimdi yapalım bunu diye...
      İçtenliği, umudu, nesneyi, bağışlayıcılığı, ÖZGÜVENİ,
      Açık yürekliliği unutmadım,
      BEN'İN dışına çıkıp BİZ'E ulaşabilelim diye...
      Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya.
      Bak bu kartta neler yazıyor:
      "BU KUTUNUN HER KAPAĞINI KALDIRIŞINDA,
      YAŞAMLA İLGİLİ YEPYENİ ŞEYLER KEŞFEDECEKSİN.
      YAŞAMAK İÇİN YARINI BEKLEME, AL YAŞAMI
      KOLLARININ ARASINA VE SIMSIKI SARIL...
      YAŞAMDAN YALNIZCA ALMAK YERİNE ONA BİR ŞEYLER VER,
      KISACASI BÜTÜNÜYLE İNSAN OL.
      UNUTMA, YAŞAM DOKUMASI HENÜZ TAMAMLANMAMIŞ,
      OLAĞANÜSTÜ GÜZELLİKTE BİR DUVAR HALISIDIR.
      VE SANA AİT OLAN KÜÇÜCÜK BOŞLUĞU YALNIZCA SEN
      DOLDURABİLİRSİN..."

      ORHAN VELİ KANIK
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      BİR ASKERİN MEZARINA

      BİR ASKERİN MEZARINA

      Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
      Beyaz taş var, onun altında bayraklar
      Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
      Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
      İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
      Asker yatıyor...
      Onun hâbı istirahate çekildiği şu
      Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
      Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
      Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
      Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
      Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
      Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin
      Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
      Ona nâilini intizar olmuş!...
      MUSTAFA KEMAL
      · Harbiye talebesi iken yazmıştır.
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      öğrendiğin kadar bilirsin

      Her şey sende gizli

      yerin seni çektiği kadar ağırsın
      kanatların çırpındığı kadar hafif..
      kalbinin attığı kadar canlısın
      gözlerinin uzağı gördügü kadar genç...
      Sevdiklerin kadar iyisin
      nefret ettiklerin kadar kötü..
      ne renk olursa olsun kaşın gözün
      karşındakinin gördüğüdür rengin..
      yaşadıklarını kar sayma:
      yaşadığın kadar yakınsın sonuna
      ne kadar yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün..
      gülebildiğin kadar mutlusun üzülme
      bil ki ağladığın kadar güleceksin
      sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.
      güneşin doğusundadır doğanın sana verdiği değer
      ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
      bir gün yalan söyleyeceksen eğer
      bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
      ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
      ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
      unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
      güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
      kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
      ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
      kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
      işte budur hayat!
      işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
      bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
      ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
      çiçek sulandığı kadar güzeldir
      kuşlar ötebildiği kadar sevimli
      bebek ağladığı kadar bebektir
      ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
      bunu da öğren ,
      Sevdiğin kadar sevilirsin

      Yunus Emre
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Mektubun var..

      Hikayelerdi bir şiirde..

      Mektubun var

      Bahar gelmiş ,kırlarda kuzular otlanıyormuş.

      Hani o büyük çınar varya

      Hani altında dizlerine yattığım

      Saçlarımı okşadığın..

      Parlak yeşil bir kuş yuva yapmış dalında.

      Koca çınar..

      Kalbimizi kazıdığımız.

      Kır papatyaları açtı

      Saçlarıma taç yaptığın..

      Bir görsen ne güzel

      Arada sırada raks eder gibiler rüzgarla.

      Sevdiğim..

      Mektubun var bu kınalı yarinden..

      Ellerim buz gibi

      Ellerini arar oldu.

      Gözlerim

      Hani gözlerini alamadığın parlak gözlerim

      Kurudu pınarları feri yok.

      Saçlarım vardı ya gece gibi okşadığın

      Kar düştü tellerine.

      Bende kış mevsim bahar..

      Sevdiğim

      Mektubun var.

      Anan hala ağıt yakar.

      Ocağın sönmüş.

      Ben gelinliğimi astım kapıya

      Soldu beyaz rengi sarardı

      o da bana döndü..

      Yarim

      Mektubun var.

      Hasretim sana.

      Her bahar ben bu çınarda

      Bu kaçıncı yazdığım mektup sana.

      Bir kalbim kaldı yaşayan oda hasretle atar..

      Senin otlarını temizledim.

      Çiçeklerini suladım.

      Bekle beni yarim çok yakında yanındayım



      G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Başıboş

      Vatanımda sular akar, başıboş;
      Herkes, birbirini kakar, başıboş.

      Bozkırlardan topal bir tren geçer;
      Çocuk, merkep, okuz bakar, başıboş.

      Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;
      Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.

      Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
      Buz denizlerinde çakar başıboş.

      Yirmi dokuz harfte sözde aydınlar,
      Yafta yazar, isim takar, başıboş.

      Allah’ım sen acı bu saf millete!
      Aksam yatar, sabah kalkar, başıboş...

      1964

      Necip Fazıl Kısakürek
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      Türk şiir sanatının en büyük ustası N.Fazıl'ı her okuduğumda hayrete düşüyorum. Şiirimizde kalimeleri bu kadar ahenk ile kullanan, kelimeleri adeta manaların en güçlü hamalı yapan 2. bir şair yoktur.

      Bakın ne demiş bir küçücük şiirinde;

      Allah, Resul aşkıyla, yandım, bittim, kül oldum,
      Öyle zayıfladım ki, sonunda Herkül oldum...

      Nur içinde yat Üstad...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Ümitsizlik yok asla Türklüğün kanununda;

      Dilim - Lisânım Benim

      Dilim hep, dilim, dilim; düşmem vehme yeîse,
      Yazmayı zevk blirim, uyduruk olmaz ise! ...

      Zannetmeyin, dilimde zerre fobim var benim;
      Olsa, olsa, gönlümde, dile hobim var benim! ...

      Lisânıma girmişse, uygunsa sevinirim;
      Bir kelime habisse, tiksinir, yerinirim! ...

      Umman diyorsam eğer, umman gördüğüm için;
      Deniz demişsem, meğer görmüşüm sâkin sâkin! ..

      Lâkin, kültürümdeki tek harfe olmam düşman;
      Gerek Ecnebî, gerek; İslâmdan alsın ilham! ...

      Her bir kelime benim, toprağım kadar helâl;
      Toprağım; istiklâlim, dilim ise istikbâl! ...

      Solculuk her millette, milliyetçilikle eş;
      Bizde de, ne hikmetse? Kelimeye tebelleş! ...

      Bir kelimenin kaybı, kültürü harsi ihlâl;
      Her kelime kaybıyla, bir gün gelir izmihlâl! ...

      Bu kelimeler size neyi hatırlatıyor?
      Ata'nın Nutku'ndansa, ne diye atılıyor? ...

      Özümüzü mâzîden o mânâlarla aldık,
      Düşman kesildik birden, bilmem, nasıl aldandık?

      Bizi tarif eden o kelimeler yok olsa
      O zaman derler ki, o, köksüzdür; ne de olsa! ...

      Dinimiz, Hakk Dinimiz; mezceden dilimizdir! ...
      Kayda geçen ilmimiz lisân kemâlimizdir! ...

      Dilim; dînime ait kelimeleri hâmil! ...
      Her ilime müsâit, tam bir lisân-ı kâmil! ...

      Şimdi, beni ben eden; İslâm kokan ne varsa,
      Hepsini kökten kesen teâmülde ne varsa?

      Eğer devam ederse, kıyımla süren bu hâl;
      Ya ânî bir uyanış, yoksa, yakın izmihlâl!

      Ümitsizlik yok asla Türklüğün kanununda;
      Varlığı müjde sana, Gençliğiin hamurunda!

      Mustafa Benkli
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      İşte, gam türküsü söyleyen kamışlar

      AĞRI

      Vardım eteğine,secdeye kapandım;
      Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
      Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
      Sükûn içindeki heybetin gönlümce.
      Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
      Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
      Hayâl arkasında boş çırpınışların
      Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
      Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
      Bir gemisin göklerde demirli
      Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...
      Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;
      Açan o ağulu çiçek delilikte,
      Gir sır mezara cesetle birlikte,
      Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
      Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi
      En derin yerinde gizli gizli yanan!

      Seyrediyor ruhum kar balkonlarından
      İnsanın göresi olmaz manzarayı
      Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı
      Yıkılıyor... Duygu bir kartal hızıyla
      Fırlıyor engine sevinç avazıyla
      Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
      Hep öyle başımın üstünde dursunlar
      Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi...
      Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.
      Dünyayı saran bu gece ne gecedir,
      Yıldızlardan yağan ışık ne incedir!
      Yansın o yıldızlar, bitinceye kadar
      En derin uykular, en tatlı uykular.

      Ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!
      Eteklerindeyiz işte. Ve bir masal
      İçinden gelmişiz sana, atlı yaya,
      Attığımız okta kısmeti bulmaya.
      Yitik, perişandır elbet bencileyin
      Pişmanlığın ırgat olup geceleyin
      Günle bahtın çağrısına koşan kişi.
      Ah, iç sıkıntısı! sen ettin bu işi.
      Zevk, o yosma kadın eski bir bahçede
      Ayaküstü günah işlenen gecede
      Bir susuzluk kadehi sunmuştu bana:
      Yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna.
      Yel alsın götürsün bütün o geçmişi,
      Büyülü kadehin zehrinden içmişi
      Serin yalanında kandırmaz her pınar.
      Dindirir miydi ki en tatlı rüzgârlar
      Bende gizli gizli başlamış ağrıyı:
      Bu, rüzgâr ve gemi uğramaz bir kıyı
      Ya da bir teknede açılmış bir delik;
      Hangi pencereye koşarsan ahretlik
      Bir gökyüzü, siyah, güneşten habersiz,
      Her adım attığın yeri basan bir sis.
      Hangi yana baksam onu görüyorum:
      İnancın kaydığı bir dipsiz uçurum;
      Günah kapılarının aralandığı,
      Tanrıların bile avaralandığı
      Şaşkın, çaresiz bir insan kaderince.
      Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!
      Sana tapınanlar kardeşimdi benim;
      Güneş! güneş! ben sana doğru gelenim,
      Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni,
      En yırtıcı, en aç hayvanların ini
      İçimin göz görmez mağaralarıma gir
      Senin girmediğin yerde haset, kibir
      Dert, kin, yalan, ölüm, korku ve işkence,
      Çakal seslerinden örülmüş bir gece,
      Teneşir başında oynaşan çirkinler
      Engerek düğümü doğuran gelinler,
      Zina şöleninde beynin nöbet nöbet
      Cehennem halayı çeken bin iskelet
      Ve yaprak indiren ağaçlar baharda...
      Senin bağışından yoksun kucaklarda
      Çocuklar kertenkeleyle bir biçimde.
      Ağrı'ya eş bir dağ olsaydı içimde
      İlkin şu gönlüme doğardın her sabah,
      Daha her yer geceyken sarardın, gümrah
      Sarı saçlarınla benim varlığımı,
      Kendimde taşırdım kendi taptığımı...
      Ağrı'ya eş yüce bir dağ yok içimde
      Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
      Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
      Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.

      Ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz.
      Ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!
      Bu yalnız inilti esen manzaradan
      Bir çaresiz ay'dır sallanan aradan;
      Işık tuttuğu her şey bir taze yara.
      Onmaz bu gece. Bırak karanlıklara!
      Can yiğitliği yitirmiş, kalp aşkı
      İlenişlerinden insanın bir şarkı
      Tutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...
      Ah güç de değildi bahtiyarlık belki;
      Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü
      Altında her kalbe esenlik payı var;
      Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,
      Vurup alnımıza serin gölgesini,
      Bizimdir bu koku, bu renk dolu sini
      Üstünde seslerle ışıklar kamaşan;
      Bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.
      Şu aydın, ferah ve rahat gök altında
      Her kazazedenin müjdesi bir ada,
      Her gülüşe ayna bir gölek kenarı;
      Koparırken elin taze meyvaları
      Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;
      Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
      Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
      Ağrı! başına boz bulutlar inmede.
      Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,
      Kim bu vurulmuş yatan, ova boyunca,
      Bir kan çeşmesine açık durup avcu?
      Çile pazarında cana pey sürümü
      Çözmek mi istemiş o çetin düğümü?
      Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış
      Yitirdiğimiz bir cennet mi aramış,
      Ölümsüz barışa gülen şafakları,
      Lezzet ve esenlik tüten ocakları,
      Ömre öpüş tadıyle uyandığımız,
      Tanrısal bir çıra gibi yandığımız?..
      - Dağ! senin yandığın gibi bir vakitler-
      Vuran bir toz parçası değilse eğer
      Küçük gövdesine budur giren ölüm,
      Onun yüzünü bizden çeviren ölüm...

      Sen ey, oyununu en güzel oynayan!
      Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan
      Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi?
      Ey sen! ölümden çok hayatın kardeşi
      Dirilttin nasıl bir mucizeyle tekrar
      Her şeyi, dostluktan düşmanlığa kadar
      Ve geri getirdin o sürgünlerini?
      Nerde buldun tekrar eski günlerini
      Zamanlar içinde yitmiş kardeşlerin
      Ve en güzelini sönmüş ateşlerin,
      Kalbimin o kadar sevdiği o gülü,
      Ölüm ötesinin mutlu tahayyülü
      Evrensel cümbüşü, yaşama şevkini,
      Bizden gidenlerin bir gün en yakını
      Ümidi ve şafak kanatlı neşeyi,
      O aşkı, o tadı, o gülümsemeyi?..
      Ey boş gecelerin dadı ayışığı!
      Salla, salla hüzün uyuyan beşiği
      Söğütlerin nazlı dalları içinden
      Ki o altın saman yolları içinden
      Bir sabahı özleyen şu taze kadın
      Yatsın başyastığına anılarının;

      Bir makine sesiyle işleyen kalbi
      Alıp gezdirsin onu bir gemi gibi
      Düşlerinin durgun, mavi denizinde.
      Beni de hep kendi kendimin izinde
      Fenerinle yolumu aydınlatarak
      Barış çeşmesini aramaya bırak,
      Budur yaşadığın sürece görevin;
      Gecelerin birinde, solgun alevin
      Güne yenilmeye başladığı zaman
      Üstüne başımın düştüğü kitaptan
      Eser Mevlânâ'nın üflediği rüzgâr...
      İşte, gam türküsü söyleyen kamışlar
      Rüzgârından gördüğüm ova boyunca.
      Bu bir düştür belki, insan uyanınca,
      Gözlerinde kalır serabı bir ömür,
      Her şey bu ışıltı ardından görünür
      O insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.
      Seni uykuya çekip götüren elim
      Kadınım, ayışığı içinden şu anda
      Aldanış diye ne varsa bir insanda
      O daldan tutuyor...Böyledir bu. Kader
      Kavuşur sabaha en uzun geceler
      Ve serin durur her avunuş testisi.

      Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisi
      Önünde köpürüp şahlanmada engin;
      Yolcusu olduğun nihayetsizliğin
      Bir ucu Allah'ta ve sende bir ucu.
      Başlıyor serüvenlerin en korkuncu:
      Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,
      Barıştıran sınır geceyle gündüzü;
      Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen Dağ!
      Göğü perde perde delip yükselen Dağ!


      Ahmet Muhip DRANAS
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Kâinatın Akşam Yoklaması

      Kâinatın Akşam Yoklaması
      Bir an, akşamın fikirden geçmesi,
      İlk insandan son insana kadar, daima.
      Kendimi ve herkesi boşlukta hissediyorum;
      Dairemsi bir müddet iniyor ruhuma.
      Bir an, coğrafyanın dışında,
      Ve bütün sathı, atmosferin.
      Sevgilerin en samimi olduğu saat;
      En çok düşünceye benzediği vakit, çiçeklerin
      Bir an, zamanın gölgesi yüze değer.
      Ve aralığı hayatın ölümün aralığı.
      Bembeyaz bulutlar gibi geçer göklerden,
      Kör bir adamın bahtiyarlığı.
      Bir an; bütün anaların şefkati,
      Ve maviliklerde rüyası, bütün genç kızların.
      Merhametin büyük varlığı gibi silik,
      Kalpteki ışığı gibi uçan yıldızların.
      Bir an, kaybolmuş sonsuzluğu göz yaşlarının,
      Hatıraların kaybolmuş mesafesi.
      Bir misafirliğin ilk manzaraları kaplar,
      Ve gurbet kaplar, herkesi.
      Bir an, hayalden hendeseler dünyasında,
      Kürelerin mesafelerindeki ahenk.
      Bütün sessizliğiyle hayatın uzunluğu,
      Denizlerden, gözlerde mazi olan renk.
      Bir an üstümüzde elbise,
      Kızını okşayan bir adamın avuçlarındaki sıcaklık.
      Ve bütün atomları kaplar habersiz,
      Gençlikleri ölümden uzaklık.
      Bir an, bir an ki her şey farkında.
      Her gün aynı vakit semadan geçer.
      Ve susar bir insan gibi hüzünle,
      Taşlar, bulutlar, ışıklar, fikirler.
      Bir an ki cesaretin büyük sessizliği,
      Hissin ve aklın sonsuz memleketinde.
      Allaha mevcut veriliyor,
      Kâinat hazır ol vaziyetinde!

      Fazıl Hüsnü Dağlarca
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Yaşamın Ağır Gölgesinde, Bak Yine Akşam Olmakta

      Yaşamın ağır gölgesinde, bak yine akşam olmakta..
      Bekleyişle geçer insan ömrü,
      Kördüğüm yaşamların telaşı içerisinde.
      Yıkık dökük,izbe mekanlarda,
      Bak, yine bir çocuk ağlamakta.
      Dağlara karanlık çöküyor
      Gidenler dönmeyecek.
      Ne kaldı elimizde..?
      Yitik, kayıp çocuklar gibiyiz.
      Gönlümüzün en ıssız odalarında
      Sessiz hıçkırıklarda, umutlara kanca attık.
      Yağmur vuruyor düşlerime
      Arkasına sığındıkça görkemli tutunuşların.
      Hiç hesapsız yarınlarda güneş doğmakta.

      G.D
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!
      Gülay abla,kalem,kelime,duygu....Renkler nasılda heycanlı değil mi yan yana olmaktan ve sabırlı kelimeler kaleminde yer bulmak için.Yüreğine sağlık ablacım...
      Umut taşıyan her yüreğe güneş doğar.
      Aşkta tıpkı ELİF gibidir isminde gizlidir ama okunmaz o olmadan da besmele sese gelmez o herşeyin içindedir hiç birşeyde görünmez...

      Bu memleket bizim, bizim.

      Bu Memleket Hepimizin

      Nedir bu kan bu göz yaşı
      Bu memleket bizim, bizim
      Kim çıkardı bu savaşı
      Bu memleket bizim, bizim.

      Kürtlük, Lazlık, Çerkezlik ney
      Aynı millet hep aynı şey,
      Türk oğluyuz Türküz hey hey!
      Bu memleket bizim, bizim.

      Aleviyle Sünni yarış,
      Barış için olsun barış,
      Adım adım karış karış
      Bu memleket bizim, bizim

      Malazgirtle Çanakkale
      Bizi gördü hep el ele
      Düşün gardaş düşün hele;
      Bu memleket bizim, bizim.

      Karpuz mu ki dilelim be!
      Tarla mı ki bölelim be!
      Kıymetini bilellim be!
      Bu memleket bizim, bizim.

      Ne kırıp ne kırılalım,
      Ne de küsüp darılalım,
      Ona sıkı sarılalım
      Bu memleket bizim, bizim.

      Arif senin sütündür o,
      Kemiğindir etindir o,
      Bölünmez bir bütündür o,
      Bu memleket bizim, bizim...

      Ozan Arif
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!