Bizi Çernobil Kanser Etmiyormuş(!)

      Bizi Çernobil Kanser Etmiyormuş(!)

      BUDA YÖREMİZE HABER OLSUN...


      16 Ağustos 2006
      Akdağ: Karadeniz'de kanser Çernobil'den değil, sigaradan

      hurarsiv.hurriyet.com.tr/goste…=4931168&tarih=2006-08-16
      ANKA

      Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çernobil'de yaşanan nükleer patlamanın Karadeniz'de ve Türkiye'de kanser artışında rol oynamadığını açıkladı. Akdağ, kanser artışında sigara ve alkol tüketiminin etkili olduğunu söyledi.


      “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması Sonuç Toplantısı” Swis Otel'de gerçekleşti. Toplantıya Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın yanısıra, Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Murat Tuncer, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bölümü'nden Nazmi Bilir, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji Genetik Bölüm'nden Yard. Doç. Dr Cengiz Yakıcıer, TAEK, Çekmece Nükleer Araştırma Eğitim Merkezi'nden Deniz Dalcı ve Ulusal Kanser Dayanışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Güllü katıldı.

      Toplantıda konuşan Bakan Akdağ, 1986 yılında meydana gelen Çernobil faciasının Türk halkında köklü inançlar yarattığının, bunun başında da facianın Karadeniz Bölgesin'de kanser artışlarına neden olduğunun geldiğini anlattı.

      Karadeniz'in bilimsel veriler ışığında incelendiğini söyleyen Akdağ, onrtaya çıkan sonucun 20 yıldır oluşan kanıyı doğrulamadığını bildirdi. Akdağ, Çernobil'de yaşanan nükleer patlamanın Karadeniz'de ve Türkiye'de kanser artışında rol oynamadığını açıkladı. Kanser artışındaki en önemli faktörün sigara, alkol ve kalorisi yüksek yiyecek tüketimi olduğuna işaret etti.

      Vatandaşların çoğunun kanser konusundaki bilgiyi televizyondan edindiğini dile getiren Akdağ, sağlık konusunda yapılacak yayınlarda Sağlık Bakanlığı ile işbirliği önerdi.

      AKCİĞER KANSERİ SIKLIKLA GÖRÜLÜYOR

      Ankara, Antalya, Samsun, Erzurum, Trabzon, İzmir, Edirne, Eskişehir'de 19 bin 211 hanede gerçekleşen araştırmaya toplam 73 bin 470 kişi katıldı. Edirne ve Rize'de 43 bin 164 kişiden 799 kişide, Isparta'da ise 30 bin 306 kişiden 563 kişide kanser vakası görüldü. Kanserli vakaların da en çok akciğer, mide, meme, baş boyun kanseri oldukları tespit edildi. Araştırma sonuçlarına göre kanserli vakaların yüzde 90'ı sigara içiyor. Araştırmaya katılan kişilerin DNA'sında mutasyon, kromozomlarında ise bozulma olup olmadığına da bakılırken, Karadeniz'deki kanser vakalarının yüzde 38'inde, diğer bölgelerde ise (kontrol grubunda) yüzde 36 oranında mutasyona rastlandı. 9 hastada ise kromozom hasarına da rastlandı, ancak bu kişilerin de teşhis amaçlı radyasyon aldıkları belirlendi. Bunun sonucunda da Çernobil'den etkilenen bölgeler ile etkilenmeyen bölgeler arasında farklılık görülmediğine karar verildi.

      Toplantıda, her 10 ölümden birinin sigaradan meydana geldiği anımsatılırken, bu ölümlerin 20'nci yüzyılda 100 milyona, 21'inci yüzyılda ise 1 milyara çıkacağı kaydedildi.

      Toplantı sonrasında gazetecilerin sorulalarını yanıtlayan Akdağ, “Gönül rahatlığıyla Çernobil'in kanser vakalarında etkisi yok diyebiliyor musunuz” sorusuna “Evet, ama bunu ben değil bilimsel araştırmalar söylüyor” dedi.

      Toplantıda, değerlendirme yapılan bölgelerden göç edenlerin araştırmaya alınmaması ise eleştiri konusu oldu.

      Bakan Akdağ, bir soru üzerine ise, Hopa'da kurulması planlanan Nükleer santralin en yüksek ve güvenilir teknolojiyle yapılması gerektiğini kaydetti.
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."

      'Nükleer santral için Çernobil'i akladılar'

      17 Ağustos 2006
      'Nükleer santral için Çernobil'i akladılar'

      hurriyet.com.tr/gundem/4936824…=1&gid=69&srid=3044&oid=5

      ANKA

      Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Başkanı Köksal Aydın ve TTB üyesi Orhan Odabaşı, Karadeniz ve Trakya'da Çernobil'in hiç etkisi bulunmadığına dair Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı çalışmanın, Nükleer santral kurulmasına zemin hazırlamak için olduğunu savundu.


      SES Başkanı Köksal Aydın ve TTB üyesi Orhan Odabaşı, Karadeniz ve Trakya'da Çernobil'in hiç etkisi bulunmadığına dair Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı çalışmanın, Nükleer santral kurulmasına zemin hazırlamak için olduğunu savundular. Aydın, “Çernobil, nükleer santral kurmak için aklandı" dedi.

      Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Başkanı Köksal Aydın, Sağlık Bakanlığı'nın Çernobil kazasının Karadeniz ve Trakya üzerindeki etkilerini ortaya koyduğu araştırmanın bilimsellikten uzak, politik bir çalışma olduğunu kaydetti.

      Akkuyu ve Sinop'ta nükleer santral kurulma hazırlıkları bulunduğunu anımsatan Aydın, "Sağlık Bakanlığı Çernobil'in etkileri konusunda vatandaşları kandırarak, nükleer santrale bölgeden gelecek tepkileri azaltmaya ve bu santrallerin kurulmasına zemin hazırlamaya çalışıyor" dedi. Aydın, Çernobil kazasının 1986’da meydana geldiğini söyleyerek, olayın üzerinden 20 yıl geçtiğini ve bu süre zarfında kanser kayıtlarının düzenli olarak tutulmadığına dikkat çekti. Karadeniz'in göç veren bir bölge olduğunu vurgulayan Aydın, "O dönem bölgede radyasyona maruz kalan insanlar şu anda belki de İstanbul'da yaşıyorlar. Karadeniz’de değil ama istanbul'da belki de kanserden ölüyorlar" dedi.

      Çernobil'in Karadeniz üzerindeki etkisinin kesin olduğunu, pek çok araştırmanın da bunu kanıtladığını belirten Aydın, o dönem bölgeden radyasyon nedeniyle fındık ve çay ihracatının durdurulduğuna işaret etti. Aydın, "Çernobil, nükleer santral kurmak için aklandı" dedi.

      Aydın, Sağlık Bakanlığı'nın 20 yıl boyunca herhangi bir çalışma yapmadığını ve bu konudaki sorumluluğunu yerine getirmediğini iddia etti. Aydın, kansere neden olan faktörlerin ayrı ayrı olduğun ifade ederken, bölgedeki kanser vakalarını sadece sigara ve alkol tüketimine bağlamanın doğru olmadığını anlattı.

      "FINDIKLI NEDEN ELE ALINMADI" SORUSU

      TTB üyesi Orhan Odabaşı ise Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın iddialı sözcüklerinin bulunduğunu ancak, faciadan en çok etkilenen Fındıklı'nın neden bölge olarak ele alınmadığını merak ettiğini söyledi. Araştırmada hane sayısının verildiğini ancak yaş grubu hakkında bilgi sunulmadığına dikkat çeken Odabaşı, "Bu kadar önemli bir konuda nokta koyduk demek yanlış, bu çalışmayı bilim çevreleriyle paylaşmak lazım. sigara alkol tabii ki etkili ama 20 bin hane görüşmesini kim yaptı, bunun eğitimini yapan insanlar mı değil mi? O raporun sonuçlarını görmeden olumlu olumsuz dememeliyiz. 20 yıllık araştırma eksiğini beyana dayalı noktalamak yanlış. Bakan, "bu çalışmayla başlangıç yapıyoruz" demeliydi. Ayrıca bu araştırmanın Nükleer santral kurulmasına yönelik altyapı hazırlamak amacıyla yapıldığına dair kuşkularım var" diye konuştu.
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      18 Ağustos 2006 -http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4939359.asp

      Akdağ’ın kanser raporuna Koyuncu Ailesi’nden tepki

      Okan KONURALP-Okay İPEKÇİ/ANKARA

      Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın açıkladığı ve Karadeniz’deki kanser vakalarında Çernobil’in etkisinin olmadığı tespitine yer verilen rapora, hayatını kanser nedeniyle kaybeden müzisyen Kazım Koyuncu’nun ailesi ile bölge insanından tepki geldi.

      Kazım Koyuncu’nun kardeşi Oğuz Koyuncu, "Hopa’da her üç ölümden birinin nedeni kanser. Hal böyleyken bakanlık, ’Bölgedeki kanser ölümleri Türkiye ortalaması’ deyip işin içinden çıkıyor" dedi.

      KANSER nedeniyle hayatını kaybeden müzisyen Kazım Koyuncu’nun kardeşi Oğuz Koyuncu, kanser nedeniyle hayatını kaybetmiş olan bazı Karadenizlilerin "mezarlarında çiçek yetişmediğini, ot bile bitmediğini" savundu. Oğuz koyuncu, şunları söyledi:

      AİLEDE 3 KANSERLİ

      Kardeşimi kanser nedeniyle kaybettik. Babam ve kız kardeşim de kanser tedavisi görüyor. Altı kişilik ailemizde üç kanser vakası var. Yalnızca biz değil, bölgede pek çok insan doktora gitmeye korkuyor. Korkumuz ölümden değil, kanserden.

      KANSER KÜLTÜRÜ

      Çernobil, kanseri tetikleyen bir etmen. Biz her şeye rağmen "Tek sorumlu Çernobil’dir" de demiyoruz. Ancak, bölgede görülen kanser oranının Türkiye ortalamasıyla aynı olduğunun söylenmesine de itiraz ediyoruz. İnsanların gündelik yaşamlarına, neredeyse kültürlerine, müziklerine kadar sirayet eden, mezarlıkları dolduran bu kanser gerçeğini biz mi abartıyoruz? Çevremizde hayatları boyunca tek bir sigara dahi kullanmayan, şehir yaşamından uzak, yaylalarda yaşayan, yine de kansere yakalanmış onlarca insan varken, bu rapora inanmamız beklenemez.

      KANSERE BAĞLI ÖLÜM YÜZDE 48

      Hopa Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ise şunları söyledi:

      "Türk Tabipler Birliği ile ortak yürüttüğümüz bir çalışmada ilçede toplam bin 939 evde yedi bin 831 kişiyle konuşuldu. Son üç yılda hayatını kaybedenlerin sayısının 96 olduğu ve bunların yüzde 48’inin sebebinin kanser olduğu belirlendi. Afyonkarahisar’a bağlı Çobanlar ilçesinde son 5 yılda kanserden ölenlerin sayısı 26 iken, Hopa’da son üç yılda 46 olarak gözüküyor."

      HEDEF SAPTIRILIYOR

      Trabzon Kanser Hastaları ve Yakınları Derneği Başkanı Avukat Sibel Suiçmez, iki yıl boyunca yapılan çalışmaları yakından takip ettiklerini belirterek, "Uzmanlar bu araştırmayı, muhtarlar ve anketörlerle yaptı. Derneğimize bir gün olsun gelmeye tenezzül etmediler. Kansere neden olarak Çernobil’i değil, sigara ve alkollü göstermek hedef saptırmaktır. Araştırma ’hastaneler taranarak’ yapıldı deniliyor ama kayıtlar sağlıklı değil. Biz bu araştırmaya güvenmiyoruz. Çernobil’i aklamak hoş değil.
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."

      Karadeniz'i 'sigara' tehdit ediyor

      Karadeniz'i 'sigara' tehdit ediyor

      Rusya'da Çernobil Nükleer Santrali'nde 1986 yılında meydana gelen kazanın Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki kanser vakalarına etkisini belirlemek amacıyla bilim adamları tarafından 2 yıldır sürdürülen araştırma, kanser vakalarının 'sigara, ilaç kullanımı, medikal uygulamalar, kimyasal maddeler ve yüksek kalorili yiyecekler' sebebiyle arttığını gösterdi.

      Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, Bilkent Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Cengiz Yakıcıer, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na (TAEK) bağlı Çekmece Nükleer Araştırma Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Deniz Dalcı ve Ulusal Kanser Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Güllü tarafından gerçekleştirilen 'Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması'nın sonuçlarına bakıldığında, bölgedeki kanser vakalarındaki en büyük artış sigaradan kaynaklanıyor. Ulusal Kanser Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güllü'nün raporunda, bölgede sık görülen akciğer kanserinin ana sebebinin 'sigara' olduğu belirtildi. Bölgede yapılan araştırmalarda son 2-3 yıl içinde 'tıbbi amaçlı olanlar dışında' kromozom hasarlarında radyasyon etkisine rastlanmadığını belirten Prof. Dr. Güllü, akciğer kanserli olguların yüzde 90'ının sigaradan kaynaklandığını ifade ederek, raporunda şu görüşlere yer verdi:

      "Dünya erişkin nüfusunun 3'te 1'i olan 1 milyar 200 milyon kişi sigara içmektedir. Her 10 ölümden 1'i sigara yüzünden olmaktadır. Her yıl 4 milyon ölüm, her gün ise 11 bin ölüme yol açmaktadır. 20. yüzyılda sigaradan 100 milyon ölüm varken, 21. yüzyılda 1 milyar ölüm olması beklenmektedir. AB ülkelerinde her yıl 500 bin ölüme yol açmaktadır. Bu ölümlerin yarısı 35-69 yaş arasında olmaktadır. Üretim çağındaki insanların 20-25 yılı sigara nedeniyle kaybedilmektedir. Ülkemizde erkeklerin yüzde 60'ı, kadınların yüzde 5-10'u sigara içmektedir. Akciğer kanserli olguların yüzde 90'ı sigara içenler oluşturmaktadır."

      "KANSERİN ÖNLENMESİNDE 10 TEDBİR"

      Prof. Dr. Güllü, kanserin önlenmesindeki 10 tedbiri ise şöyle açıkladı:
      "Sigara içilmeyecek. Alkol alınmayacak. Yüksek kalorili diyet ve katkı maddelerine dikkat edilecek. Güneş ışığından korunulacak. Gereksiz ilaç kullanımından kaçınılacak. Gereksiz radyolojik tetkikten kaçınılacak. Çalışma ortamındaki toksit maddelerden sakınılacak. Fetüsü ilaç, kimyasal maddeler ve radyasyondan korunulacak."

      Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir de, akciğer kanserinin yüzde 73'ünün sigara içenlerde görüldüğünü, baş-boyun ağrılarının yüzde 56'sının da sigara sebebiyle oluştuğunun ortaya çıkarıldığını kaydetti.

      TAEK Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Deniz Dalcı ise, son yıllarda toplum genelinde mikro nükleer sıklığında bir artış olduğunun gözlendiğini, bununda ana sebeplerinin 'toplumda giderek artan hazır gıdalar, sigara kullanımı, medikal uygulamalar, ilaç kullanımı, çevre kirliliği, petrol türevlerinin kullanımı gibi faktörler' olduğunu ifade etti.

      Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kanseri önleyebilmek için 'doğal gıdalar' yenilmesi gerektiğini belirterek, "Anadolu mutfağı bu konuda etkilidir" dedi. Bakan Akdağ, kanseri önlemek için meyve ve sebzeye ağırlık verilmesi ve doğal gıdalardan alınması gerektiğini kaydederek, "Koruyucu, boyalı ve kimyasal içerikli gıdalardan yenilmemesi gerekiyor. Anadolu mutfağı kalorisi yüksek olmayan gıdalardan oluştuğu için gerek kanser, gerekse diğer hastalıklar konusunda oldukça etkilidir. Yani açıkçası ninelerimizin, dedelerimizin yediklerinden yiyeceğiz" dedi
      .
      Türkiye'de Çernobil tartışması

      Çernobil faciası sonrası radyasyon yüklü bulutlar Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'nın yanı sıra tüm Avrupa'yı etkisi altına aldı. Radyasyondan Trakya ve Karadeniz de etkilendi.

      Kaza sonrası yapılan ölçümlerde, bu bölgelerdeki radyasyon oranında yükseliş tespit edildi ve bazı acil önlemler alındı.

      Ancak bir süre sonra resmi ağızlardan yapılan 'biraz radyasyon iyidir', 'radyasyonlu çay daha lezzetli olur' türü açıklamalar, devleti 'konunun ciddiyetini kavrayamamak' ve 'halkı yanlış bilgilendirmek' suçlamalarıyla karşı karşıya bıraktı.

      İstatistikler eksik

      Zira Türkiye, kazanın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile hala, facianın 'hasıraltı edilmiş' etkilerini tartışıyor.

      Döneme ait istatistik yoksunluğu da günümüze dair kesin hükümlerde bulunmayı zorlaştırıyor. Özellikle Karadeniz Bölgesi'nde kanser vakalarındaki artış endişe yaratıyor.

      Çernobil faciası sonrası sadece Ukrayna'daki tiroid kanseri vakaları rekor düzeyde arttı. Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya sağlık bakanlıkları verilerine göre, tiroid kanseri ve lösemide de büyük artış gözlendi.

      SANTRALİN ÖZELLİKLERİ

      Çernobil nükleer santralı dört adet RBMK-1000 tipi reaktör ünitesinden oluşuyor. Kazaya uğrayan dördüncü ünite üç seneden beri çalışıyordu. 1000 MW e gücünde olan her bir ünitede 500 MWe'lik ikişer adet türbin bulunuyor. Reaktör grafit yavaşlatıcılı ve kaynayan hafif su soğutmalı tipten. Grafit blokları arasından geçen ve içinde yakıt elemanlarının da bulunduğu bin 661 adet dikine zirkonyum basınç tüpleri içinde kaynayan su, buhar ayırıcılarından geçtikten sonra kuru buhar olarak doğrudan türbinlere yollanıyor.

      RBMK REAKTÖRLERİ

      Bu reaktörlerin zayıf yönleri:

      İşletme yönünden karmaşık olup operatöre fazla iş düşer. Nominal çalışma gücünün yüzde 20 ve altındaki değerlerde kararsızlık ve kontrol edilme zorlukları vardır.

      Etkiler 'hasıraltı' edildi mi?
      Dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, 'çayları imha edin' önerisine karşılık canlı yayında çay içmişti

      Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye'ye de ulaştı.

      Kazanın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve devlet eliyle 'hasıraltı edildiği' savunulan etkileri, bugün bile sıcak bir tartışma konusu olmayı sürdürüyor.

      Çernobil faciasının üzerinden 20 yıl geçti ancak Karadeniz Bölgesi'nde ortaya çıkan kanser vakalarına paralel olarak tartışmaların dozu da yükseliyor.

      TAEK, 'nükleer enerjiyi aklamak için elindeki verileri kasıtlı olarak çarpıtlamak'la suçlanıyor.
      TAEK NELER YAPTI?

      TAEK verilerine göre, Türkiye'de kazanın ilk etkileri 30 nisan 1986'da Trakya bölgesi ve Karadeniz kıyılarında çevresel doğal radyasyon düzeyindeki yükselmeler ile gözlendi.

      Bölgenin normal şartlarda 8-10 mikro röntgen / saat olan doğal radyasyon düzeyi 4-5 mayıs günleri 30-50 mikro röntgen/saat düzeyine ulaştı. En yüksek radyasyon düzeyi 150 mikro röntgen/saat olarak Batı Karadeniz kıyısındaki Karasu'da ölçüldü.

      Bu saptamanın ardından TAEK radyasyon ölçüm programı başlattı. Program çerçevesinde ülke genelinde çevresel örneklerin ve besin maddelerindeki radyoizotopların analizleri yapıldı, et, süt ve mamulleri, sebze ve meyveler, baharatlar denetim altına alındı.

      TAEK, radyasyondan etkilenen bölgelerde üretilen süt haricindeki tüm gıdaların Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) limitlerinin altında radyoaktivite içerdiğini açıkladı. I-131 ile kontamine olmuş sütler ise tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi peynir yapılarak I-131 tamamen yok oluncaya kadar bekletildi.

      (I-131, iyot atomunun radyoaktif şekli. Bu atom, diğer radyoaktif maddeler gibi devamlı olarak parçalanarak çevreye radyasyon yayıyor. İyot-131'in yarı ömrü 8 gün.)

      Ayrıca mera hayvanlarının taze otla beslenmeleri engellendi ve saman, suni yem gibi gıdalarla beslenmeleri sağlandı.

      TAEK, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde üretilen fındıklarda sıfırdan başlayarak AET ve Dünya Sağlık Örgütü sınırları civarında radyoaktivite tespit edildiğini belirtti. Düşük miktarda fındıkta ise bu sınırın aşıldığı belirlendi.

      "Çayları imha edin" denilen rapor görmezden gelindi

      TAEK, 1987 yılından itibaren ölçüm sonuçlarının hızla düşerek doğal düzeylere indiğini, Karadeniz'deki radyoaktivite seviyelerinin insan sağlığı, ekosistem ve çevre güvenliği açısından bir risk oluşturmadığını savundu.

      Ancak aynı dönemde Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden (ODTÜ) bilim adamlarının yaptığı bir araştırmada 'çayların imha edilmesi gerektiği' uyarısı yapıldı. Zira bilim adamları çayda kilogram başına 10 bin ton bekörel oranında radyasyon tespit etmişti.
      DEVLETİN KONUYA BAKIŞI

      Bu rapor dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral başkanlığında kurulan Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi'ne (TRGK) sunuldu. Ancak Komite'de yer alan TAEK Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre 'ölçümlerin hatalı, çayların temiz' olduğunu savundu.

      Bunun üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 14 ağustos 1986’da YÖK’e yolladığı bir mektupla TRGK’nın bilgisi dışında radyasyonla ilgili yapılacak tüm yayınlara yasak getirdi. Mektup 28 ağustosta tüm üniversitelere gönderildi.

      Bakan Aral: "Biraz radyasyon iyidir"

      Radyasyonun etkileriyle ilgili yayınlara yasak getirilirken, halkı 'rahatlatma' kampanyası başlatıldı. Bakan Aral TV'ye çıkarak canlı yayında çay içti. Aral'ın akıllara kazınan bu görüntülerine "biraz radyasyon iyidir" sözleri eşlik etti.

      Aral gazetelere verdiği demeçlerde de, ”dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” diyordu.

      Özal: "Radyoaktif çay daha lezzetli"

      Dönemin Başbakanı Turgut Özal "radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basına poz verirken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren "radyasyon kemiklere yararlıdır" diyordu.

      SUÇLAMALAR

      Kazanın üzerinden 20 yıl geçti ancak başta TAEK olmak üzere, dönemin tüm yetkilileri 'nükleer enerjiyi aklamak için ellerindeki verileri kasıtlı olarak çarpıtlamak'la suçlanıyor.

      Bağımsız araştırmaların engellenmesi ve bugün Karadeniz’de artan kanser vakalarını açıklayabilecek raporlama yöntemlerinin hayata geçirilmemesi suçlamaların odak noktasını oluşturuyor.

      Bu suçlamaları yönelten bilim adamları, kanser vakalarının ortaya çıkmasının 15 - 20 yıllık bir süre alabileceğini, bu geçekten yola çıkılarak o dönemdeki vakaların kayıt altına alınmamış olmasının 'kasıtlı' ve 'bilimsellikten uzak' olduğunu belirtiyor.

      Vakaların kayıt altına alınmaması istatistiksel karşılaştırma yapmak ve buradan kesin ve bilimsel bir sonuca varmayı imkansız hale getiriyor.

      Faciadan hemen sonraki ODTÜ raporuna imza atan isimlerden Prof. Dr. İnci Gökmen, "o tarihte radyoaktiviteyle kirlenmiş çaylar içilmeyip imha edilse alınan radyasyon dozu alınmayacaktı. Çay demlenmeden önce bir kez sıcak suyla yıkansa bile alınan doz yarıya inecekti. Ancak bizlerin uyarılarına karşın bu yolda hiçbir önlem alınmamıştır. Üniversiteler de bu konuda araştırma ve ölçüm yapmamaları için YÖK'ün yolladığı yazıyla engellenmiştir" diyor.

      TALEPLER

      Çernobil'in Karadeniz'deki Etkilerini Araştırma Komitesi Başkanı ve Trabzon Dernekler Birliği Başkan Yardımcısı Hüseyin Ayaz'ın 2005 yılında Karadeniz Bölgesi'ndeki resmi hasta kayıtlarına dayanarak verdiği bilgilere göre:

      1990-2000 yılları arasında kanser vakalarında yüzde 50 artış yaşandı

      1990 yılında Trabzon'da 90 kanser hastası varken, bu sayı 2000'de 720 oldu

      Ordu'da 1990'da 50 kanser hastasının sayısı 2000 yılında 2 bin 167'ye ulaştı

      Giresun'da 2000 yılında 2 bin 168 kanser vakası tespit edildi

      Son sekiz yılda erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda da meme kanserinde artış gözlendi

      Karadenizlilerin talepleri ise şöyle:

      Artışların nedeni Çernobil değilse gerçek neden bilimsel verilerle kamuoyuna açıklansın

      Son 20 yılda her hanede yaşayan kişi sayısı, ölen ve hasta olan insan sayısı tespit edilsin

      Kanser taraması yapılsın

      Bölgenin acil kanser haritası çıkarılsın

      Bunun yanı sıra devletin Karadeniz Bölgesi’nde gömdüğü 58 bin ton radyasyonlu çayın daha sonra iç pazara sürüldüğü ve diğer çaylarla harmanlanarak azar azar tüketildiği, radyasyonlu fındıkların askeriyede ve ilkokullarda dağıtıldığı iddiaları bölge halkının kaygılarına zemin oluşturuyor.
      20 yıl sonra bilimsel araştırma

      Çernobil faciasından 20 yıl sonra Sağlık Bakanlığı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'yla birlikte nükleer serpintinin Karadeniz'e etkilerini ölçmek amacıyla bilimsel bir çalışma başlattı.
      Araştırmanın ilk sonuçlarına göre, 'Karadeniz'de Çernobil sonrasında endişe edici boyutta kanser vakası artışı yok.' TAEK, gen kontrolünün de Karadeniz'de kansere neden olacak kadar radyoaktif kirlilik yaşanmadığını gösterdiğini belirtiyor. Araştırma hala sürüyor.

      Haber: Özlem Soğukdere
      Kaynak: cnnturk.com
      Sitemizin Referans Sistemini kullanın*

      Işığın gölgesi ile yetinme ışık ol!

      Suçlular bulundu : SİGARA VE İLAÇ......

      Ya bu insanları,bu insanlara alet olan sözde ünüversite görevlisi bilim adamlarımızı kınıyorum. Bu insanlar biz karadenizlileri ya çok saf zannediyolar veya Karadeniz insanıdır ne yaparsan yap,ne söylersen söyle herşeye uyar devletine başkaldırmaz...Ohhh ne ala vur abalıya, vur abalıya...Tamam anlıyoruz çernobil faciasının sorumlularına bişey yapamıyorsunuz ama en azından bunu kabul edin saçma sapan mağnalarla milleti kandırmaya da çalışmayın.Sigaranın zararını herkes biliyor akciğer kanserine sebebiyet verdiğinide ama kazın diğer ayağına bakarsak ;bre adamlar bu sigara sadece karadenizdemi içiliyor ve son 10-15 yıldamı etkisini şiddetli göstermeye başladı,veya karadeniz halkı olarak toptan sigara, ilaç bağımlısı mı olduk :)) Keş olduk biz keş:))
      Amerika 'yı bir daha keşfetmeye gerek yok çernobilin aklanmaya çalışılmasının sebebi Karadenizimizde yapılması planlanan nükleer santrallere zemin hazırlamaktır.Millet olarak çok ilaç kullanmaya meak olduğumuz için devletinde bu işten zarar gördüğünü düşünürsek faturanın sigara ve ilaca kesilmeside gayet normal....
      benim çocukluğumda her şey fazlasıyla vardı 20 senedir meyve sebse doğru dürüs olmuyor, demek bahçelerimizde sigaranın dumanından etkilenmiş yıllardır. Bölgemizde hergün yeni bir kanser vakası yaşanıyor, kanserin vucudu sarması 15-20 yılı buluyor, önümüzdeki senelerde korkarımki bölgemizde kanser ölümleri dahada artacak.
      Daha önce defalarca yazdım ve bir daha yazayım ki dikkkatlerden kaçmasın.
      Çernobil faciasında sorumluluğu olmayan T.C ve dönemin iktidarıdır. Hemen herkes önce dönemin hükümetini suçlamaktadır. Dönemin hükümeti de bakanları da bilim adamları da yapması gerekeni yapmıştır.
      Konuya açıklık getireyim.
      Çernobil Faciası yaşandığında bu kaza olayı 2 gün boyunca tüm dünyadan gizlendi. ABD tesbit edip açıkladıktan sonra Rusya kazayı itiraf ederek ayrıntılarını da dünyaya duyurdu.
      Dünya kazayı duyduğu anda olan olmuştu ve yapılacak bir şey de yoktu. Yani radyasyon serpintisi ülkemizin bir çok bölgesi ile bilikte dünyayı etkilemişi. O saattten sonra yapılacak bir şey yoktu.
      Diyelim ki devrin hükümeti olayı öğrendiği gün ülkeye duyurdu ve Acil Durum Planını devreye soktu. Tüm Karadeniz Bölgesi (Trakya'da dail olmak üzere) yaklaşık 22 Milyon insanı 1 gün içinde bölgeden boşaltabilir miydi? Diyelim bunu başardı o 22 milyon insanı 20 sene boyunca ö bölgeye girmekten alıkoyabilirmiydi? Daha doğrusu o bölgeyi 20 sene insanlara kapatailir miydi?
      22 milyon sadece etkilenen bölgede oturan insanlardır. Bir de o paniğin sebep olacağı göçü hesaba katarsanız sonuç ne olurdu?
      Çernobil'de radyasyon kaynağı Plütonyum idi. Plütonyumun yarılanma ömrü 10 senedir. Yani radyasyon etkisi bitti. Artık bundan sonra kimse radyasyon alımı sebebiyle kanser olmayacak ama 600 sdene müddetle bizden gelkecek nesilller kanserden ölecek. Yani genetik etkisi 600 sene devam edecek.
      Yapılması gereken Karadeniz'e Kanser konusunda gelişmiş merkezler açmak ve erken teşhis imkanlarını geliştirmek. Ancak bu da Trabzon'daki kanser müdahale merkezleri yeterlidir diyerek Rize'de yeni yapılan Hastahaneye Kanser bölümü ekletmeyen Trabzon'lu Kanser Tücccarları tarafından engelllendi.
      Şimdi herkes insan hayatını paraya tahvil etmek isteyen bu TÜCCCARLARA karşı çıkmalı ve sesi yettiğince bağırmalıdır. Ta ki Karadeniz'de her şehre Kanser Araştırma ve müdahale merkezleri açılıncaya kadar.
      Selam ile...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Volkan Konak'tan Çernobil raporu
      Gözde YILMAZ

      kelebek.hurriyet.com.tr/magazi…1&gid=112&srid=3430&oid=3

      Karadenizli sanatçı Kazım Koyuncu'yu kansere kurban vermenin acısını yaşayan sanatçı Volkan Konak, Çernobil faciası için hazırladığı raporu geçtiğimiz gün basın mensuplarıyla paylaştı. Karadeniz bölgesine kanser tarama merkezi açılmasını istediğini belirten Konak, "Aksi takdirde yakalarını bırakmayacağım" diye konuştu.


      Babasıyla birlikte ailesinden yedi yakınını kanserden kaybeden ve bu durumu 20 yıl önce yaşanan Çernobil faciasına bağlayan Volkan Konak, iki senedir yaptığı araştırmalar üzerine bir rapor hazırladı. ODTÜ Kimya ve Biyoloji Bölümü çalışanları, TAEK (Türkiye Atom Enerje Kurumu), Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra yurtdışından getirdiği bilimadamları, Hamburg Üniversitesi ve ABD Woods Hole Oceennegraphy Enstitüsü'nün katkılarıyla hazırladığı raporda facianın Karadeniz halkı üzerindeki etkilerini ispatladığını belirten Konak, "İnsanlarımıza rahmetli Kazım'ımızı ölümünden sonra verdiğimiz sözü tutmanın buruk sevincini yaşıyoruz. Bu olayın iki sene sürmesinin sebebi; yirmi yıl önce yaşanan hadisenin ilgili evrak bulunamaması ve belli yasakların uygulanmasıdır. Bu belgelere ulaşmak biraz uzadı. Raporumuz 5 bin sayfalık bir araştırmanın sonuç bildirgesidir" dedi.


      Alay edilmesi canımızı acıtıyor
      Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, "Karadeniz'deki kanser vakalarında Çernobil'in etkisinin yok" sözlerine çok üzüldüğünü belirten Volkan Konak, "Bakanımız yapılan taramalar sonucunda Karadeniz bölgesindeki kanser hastalarının Çernobil'le alakası olmadığını belirtti. Bizimle alay edilmesi canımızı acıtıyor. Kadınlarımızın tuvalete düşürdüğü çocukları, sakat doğumları, kısırları, 20 yıldır mezarda sessiz çığlık gibi yatan insanları nasıl taradınız? Benim raporumda 5 bin kişinin ölüm raporu var! Bunların hepsini belgelerle soracağız" diye konuştu. Bu konu siyasi malzeme olmamalı diyen Konak, "Dünya bu gerçeği kabul ediyor. Koffie Annan bile 2016 yılında birşeyler söyleyebiliriz. İnsanlık tarihinin en büyük facialarından biri... Nasıl olduysa bizimkiler bu durumu çözmüş. Bu açıklamanın Sinop'ta kurulacak olan santralle bir bağlantısı var mı? Ben bir bakana bu açıklamayı yakıştıramadım ki, bizde bunun etkisini ispatladık" dedi.

      Üniversitelere yasak

      "Şu anda ne fındıkta ne çayda radyasyon yoktur. Bizim yaptığımız yirmi sene önceki çalışmanın tezidir. Çernobil özellikle Doğu Karadeniz'de çok etkisi olmuştur" diyen Konak, "Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne giden bir belgeye ulaştık. Belgede Çernobil'le ilgili araştırma yapmamaları gerektiği bildiriliyor. Buna rağmen bir de "Üniversitelerin görüşü" diye bir rapor hazırlanmış. Yasağa rağmen nasıl böyle bir rapor var bende bunu anlamıyorum" diye konuştu.



      Basın mensuplarının Volkan Konak'ın basın toplantısına ilgisi büyüktü.
      Resimler
      • 2493173.jpg

        10.92 kB, 0×0, 606 defa görüntülendi
      • 2493172.jpg

        17.24 kB, 0×0, 473 defa görüntülendi
      "Can ile bizden eğer hoşnut ise Canımız.

      Cana minnettir O'nun kurbanı olsun Canımız.

      Canımı canan eğer isterse, minnet Canına.

      Can nedir ki, onu kurban etmeyem Cananım'a..."
      Volkan Konak ve onun gibiler hala işin siyasi boyutunda. Bu şekilde propaganda yapacaklarına Karadeniz'de bir kaç tane 1. sınıf Kanser Merkezi açılması için uğraşsınlar. Kanserden ölen insanlar üzerinden siyaset yapmak da utanılacak bir durumdur.
      Ben Volkan Konak ve benzerlerine eğer ulaşabilirsem sadece bir tane soroo soracağım.
      Çernobil Kazası olduğu gün kendisi Başbakan, onun gibi düşünenler de Bakan olsaydılar ne yaparlardı?
      Bu sorunun cevabını vermeyen hiç bir insanın samimiyetine inanmam.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Yapmayın Uşaklar, Unutmayın Çernobil'i!

      26 Nisan 1986 yılı, saat 01:23’te nükleer santralde patlama olur ve sızıntı başlar. Radyasyon yüklü bulutlar gökyüzü kaplar. Biz bu bulutları daha önce de Hiroşima’da, Nagazaki’de de görmüştük. Bu bulutlar Hiroşima’daki bulutlardan 500 kat daha etkili, 500 kat daha fazla ölüm saçan bulutlardı...


      Oysaki biz, bulutları yağmur yağdırdığı için severdik, her şeyi kirlettiğimiz gibi bulutları da kirlettik.

      Zamanında önlem alınmaz ve radyasyon yalnızca Çernobil’i değil, çevre ülkeleri de etkilemeye başlar.


      Ve, 02 Mayıs’tan itibaren Türkiye’yi de etkilemeye başlar. İlk önce Edirne’den giriş yapar. Yetkililer ilgilenmez, önemsemez. Daha sonra Karadeniz bölgesini etkiler. Kimse önemsemez. Fakat zaman geçtikçe gizli raporlar ortalıklarda dolaşmaya başlar.


      İnsanlar çay tarlarında çay toplarlar, suyu içerler, lahanasını yerler. Oysaki radyasyon bulutları yağmurlarla toprağa yerleşmiştir. Etkisi yüzlerce yıl sürecek olan radyasyon toprağa işlemiştir. Artık Karadeniz’de kanserin öyküsü de başlar.


      Artık “herkesin bir derdi var, durur içerisinde”…


      Her evden kanserden insanların öldüğü bir bölgemiz var artık. Avrupa ülkeleri bu konuda önlemler alırken biz de yetkililerin verdiği demeçleri bir hatırlayalım:


      Aral: “Çayda tehlike yok ki imha edelim.” (23 Aralık 1986, Cumhuriyet)


      Aral: “Dinine, imanına inanan 'Radyasyon var' demez.” (24 Haziran 1986, Günaydın)


      Aral: “Çaydaki radyasyon tehlikesiz.” (13 Aralık 1986, Cumhuriyet)


      Özemre: “Ne bulursanız yiyebilirsiniz.” (15 Haziran 1986, Milliyet)


      Özemre: “Çayda tehlike yok ama dışsatımı yasaklıyoruz.” (10 Aralık 1986, Milliyet)


      Bakanın objektifler karşısında çay içmesi daha hafızalarımızdadır.


      Radyasyon bulutlarının Karadeniz toprağına ve Karadeniz insanının içine işledikten 7 ay sonra Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Aralık 1986 yılında çaydaki radyasyon oranının yüksek olduğunu kabul eder ve 58 bin ton çayın gömülmesine, imha edilmesine karar verir.


      Bu arada çayların bir kısmı yakılır. Yeniden radyasyon bulutları oluşur.


      TAEK, Aralık 1986’da çayların gömülmesine karar verir fakat karar ancak 19 Ocak 1988 tarihinde yayınlanan Resmi Gazete ile yürürlüğe girer. Yani aradan 1 seneden fazla zaman geçtikten sonra çaylar gömülmeye başlanır. Gömülebilen çay miktarı ise 44 bin 773 tondur. Arada ki 11 bin ton çay kayıptır. Onlar da depolardan çalınıp piyasaya sürülmüştür belki de!..


      Çernobil’in kazası yalnızca Ukrayna’da 3 milyon kişiyi etkilemiştir.


      * Yetişkinlerde tiroit kanserine rastlanma oranı kazadan sonra on kat artış gösterdi.


      * Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna’da #0, Beyaz Rusya’da ise 0 artmıştır.


      * Ukrayna hükümeti kazada yayılan radyasyonun temizlenmesi için şimdiden beş milyar dolar harcamıştır.


      * 7,1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşaması beklenmektedir.


      Bunlar Ukrayna’daki etkileri. Ülkeler bu konuda ciddi çalışmalar yapılmaktayken, ülkemizde herhangi bir çalışma yoktur. Yalnızca tepkiler geldikçe Sağlık Bakanlığının Karadeniz’deki ‘kanser vakaları normaldir’ diye açıklama yapmasıdır. Başka bir çalışma yoktur. Tek bir basın açıklaması, her şey normal…


      Madem her şey normal; her evden kanserden dolayı kayıpların olmasının nedeni nedir. Niye bu bölgede ücretsiz ve sürekli olarak kanser taraması yapılmamaktadır. Niye bir Kanser tarama merkezi kurulmamaktadır.


      Ne yazık ki; Çernobil artık kaderimiz olmuş, kanserden ölmek kadere dönüşmüş Karadeniz’de.


      21. y.y. hastalığı bu olsa gerek, her şeyi çok çabuk unutuyoruz ve alışıyoruz.


      Karadenizlilerde alıştı artık kanserden ölmeye… Yapmayın uşaklar alışmayın buna!..




      Unutmayın… Çernobil’i, unutturmayın…

      Saltuk Deniz

      gazetevice.net/news/3151.html
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000