Rusya Gurbetinin Getirdikleri

      Haçiloğulları

      Rusya'dan günümüze kadar kalabilmiş bir diğer anı da şöyledir. Osmanlı Ordusu Kırım Savaşı'nda Kırım'a geldiğinde Mustafa Haçiloğlu Osmanlı ordusuna gıda yardımı yapar. Bu haber İstanbul'da padişah Abdülmecit'e gelir. Padişah Abdülmecit bu yardım üzerine bir hilafet şilti, fahri konsolosluk, Osmanlı bayrağı ve bir de Kuran-ı Kerim verir.

      Hisoloğulları

      Kırım'ın Sivastopol şehrinde ticari faaliyette bulunmuşlardır. Araştırmanın sahibi Genel Cerahi Uzmanı Dr. Yusuf Işık da bu ailenin mensubudur. Komünist İhtilalinden sonra Kızılordu Kırım'a girince Hisoloğlu Ailesi Çamlıhemşin'e dönmüştür. Bu ailenin bir kolu bugün İzmir ve Akhisar'da fırıncılık diğer bir kolu da İskenderun'da pastacılık ticareti ile meşguldurlar.

      Sevgili Barış, yukarıda alıntı yaptığım iki ayrı aile gibi gösterilen haçiloğulları ve hisoloğulları aynı aile olup esasında HİÇOLOĞLU ailesidir. Eski yazıda üstün ve esre işaretlemeleri nedeni ile haçiloğlu şeklinde okunmuş olduğu kanaatindeyim. Haçiloğlu diye anlatılan kırım savaşı konusunu kuşaktan kuşağa duymuş olmamıza rağmen belgemiz olmadığı için araştırmalarda zikretmedik. Siz ilgili belgeyi bulduğunuz için bana ve ailemede dolaylı yoldan büyük bir iyilik etmiş oldunuz. Adı geçen merhum Mustafa Hiçoloğlu benim dedemin babası olup içinde doğup büyüdüğüm evide yaptıran kişidir. Günümüzde aile lakabımız Hisoloğlu olarak kullanılmakta isede halk arasında Hiçoloğlu evimizin olduğu mahalleyede Hiçolli denir.
      Teşekür eder başarılarınızın devamını dilerim.

      Op.Dr YUsuf IŞIK

      Ruslar'a Esir Düşen Türk

      Sarıkamış Harekâtı’nda esir düşen İsmail İrfanoğlu’nun savaş ve esaret anılarını kitap haline getiren oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu, Sarıkamış’ta ölen Türk askerinin toplam sayısının 40 bin civarında olduğunu söylüyor.

      “Trenle, kuzeye doğru, uzun bir yolculuk başladı. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Yolculuğun sonunda çok büyük bir şehre geldik. Burasının Kazan şehri olduğunu öğrendik. 1915’in şubat ayındayız. Kazan, soğuk bir yerde. Tiflis’ten gelinceye kadar pek bir şey hatırlamıyorum. Zira savaşın vermiş olduğu bitkinliği henüz atlatamamıştık. Kazan’da trenden indik ve bazı ihtiyaçları giderecek alışveriş ettik. Tekrar trene bindirildik. Sibirya’ya gitmek üzere tren yola çıkarıldı.”

      Bu sözler Birinci Dünya Savaşı’nda Allahüekber Dağları’nda savaşan ve on binlerce Türk askerinin hayatını kaybettiği Sarıkamış’ta esir düşüp Sibirya’ya gönderilen İsmail İrfanoğlu’na ait. 1961’de ölen İrfanoğlu’nun savaş ve esaret yıllarında yaşadıkları oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu tarafından kitap haline getirildi.

      İsmail İrfanoğlu’nun, 1935-45 yılları arasında memleketi Rize’de din adamı olarak görev yaptığı sırada anlattığı anıları, yakın tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan Sarıkamış Harekâtı’na da ışık tutuyor.
      Ahmet Rıza İrfanoğlu, “Allahüekber Dağları’ndan Sibirya’ya” adlı kitabında, molla olarak yetişen babası İsmail İrfanoğlu’nun, din adamlarının orduya katılması zorunlu olmamasına rağmen gönüllü olarak nasıl Enver Paşa’nın komutasında yer aldığını, Allahüekber Dağlarını alışlarını, Sarıkamış’ta ölen binlerce askerin arasından nasıl kurtulduğunu, ardından yakalanıp esir olarak Sibirya’ya gönderilişini ve orada yaşadığı 4 yıl boyunca başından geçenleri anlatıyor.

      Yazarın üzerinde en çok durduğu konulardan biri Sarıkamış’ta alınan büyük yenilgi ve kaybedilen on binlerce Türk askeri. İsmail İrfanoğlu anılarında, harekâttan önce kurmay heyetin şiddetli soğuk, cephane yetersizliği ve açlık gibi önemli olumsuzluklar sebebiyle uyarıda bulunduğunu; ama Enver Paşa’nın hiç kimseyi dinlemeyerek Sarıkamış’a harekât emrini verdiğini söylüyor. 9, 10 ve 11. Kolorduların, Allahüekber Dağları’ndan hareket ederek Sarıkamış’a ulaşmaya çalışırken, pusuya yatmış Rus askerlerinin saldırısı ve soğuk yüzünden çok önemli kayıplar verdiğini söyleyen İrfanoğlu, kendisiyle birlikte çok az kişinin kurtulduğunu belirtiyor.

      Sarıkamış Harekatı’yla ilgili tartışmaların odağında ise ne kadar askerin şehit olduğu konusu yer alıyor. 90 bin rakamını abartılı bulan tarihçiler bu sayının 35 bini geçmeyeceğini iddia ediyor. Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Yavuz Özdemir ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu gibi bazı tarihçiler bu sayının cumhuriyetin ilk yıllarında milli duyguları artırmak için propaganda aracı olarak kullanıldığını ileri sürüyor. Ahmet Rıza İrfanoğlu da bu görüşü paylaşıyor. 90 bin rakamının 1914-1920 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı ve ardından Ermenilere karşı verilen Kars savaşı sonucu ölen kişi sayısına denk gelebileceğini belirten Ahmet Rıza İrfanoğlu, Sarıkamış’ta ölen Türk askerinin 40 bin civarında olduğunu düşünüyor.

      Bolşevik İhtilali sırasında Rusya’dan kaçış

      İsmail İrfanoğlu anılarında, sürgün yılları boyunca, Türk esirlerinin başına din adamı olarak nasıl atandığını ve Rusya’daki aile yaşamı ile kültürel hayatı öğrenme şansına sahip olduğunu da anlatıyor.

      Dört yıllık esaret sonunda 1917’deki Bolşevik İhtilalini fırsat bilerek Rusya’dan kaçan İrfanoğlu, kaçış sırasında Bolşevik lider Lenin’in yandaşları tarafından yakalanıp kurşuna dizilmek istendiğini ama Türk askeri olduğu anlaşılınca serbest bırakıldığını anlatıyor. Kitabın sonunda ise İsmail İrfanoğlu’nun, yaşadığı onca olaya rağmen hiç yara almadan memleketi Rize’ye dönmeyi başardığı ve hayatının kalan kısmında hem ticaretle uğraştığı hem de din adamı görevini yerine getirdiği belirtiliyor.

      Aksiyon Haftalık Haber Dergisi

      kenthaber.com
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Sayın hocam düşünceleriniz için teşekkürler .Bunu belirtmekte tekrar yarar görüyorum.Gerçekten dedelerimiz çok büyük işler yapmış .Dünyanın her yerinde milletimizi en güzel şekilde temsil etmişler .Bunun kadar övünülecek bir şey yoktur diye düşünüyorum .Ama gelin görünkü biz bunlara bir şey katabiliyormuyuz o tartışılır .Onlar gibi böyle güzel, büyük işler yapabiliyormuyuz.Geleceğe kalıcı bir şeyler bırakabiliyormuyuz .Sizin bu konuda ki büyük katkılarınızdan dolayı size çok teşekkür ederim.Hemşin kültürünün ve tarihinin aktarımındaki büyük çabalarınızdan dolayı teşekürü kendi adıma bir borç biliyorum

      Ben bu bilgileri Ortan köyünden Gülapoğlu Faik Okan Atakcan dan aldım .Sayın hocam İsterseniz Faik beyin internet adresini size verebilirim .

      Ayrıca ailesine ait bir siteside var .Çok kapsamlı ve harika .Tarihi belgelerle dolu bir site

      gulapoglu.com.tr.tc


      saygılarla
      Veziroğulları

      ''Çamlıhemşin ilçesi Kaplıca Köyü'nden olan aile Çarlık Rusyası'nda Berdiçev şehrinde ticari faaliyette bulunmuşlardır. Türkiye'de Ankara'da, İzmir, Antalya ve Ağrı'da ticarete devam ediyorlar.
      Tren Moskova'ya giderken, dokuz yaşında bir çocuk (Refah Veziroğlu'nun amcası)Rusya'da Rezan şehrinde kayboluyor. Çocuk sekiz yıl sonra kaçarak Azerbaycan'ın Culfa şehrine geliyor. Oranın beyinin (mirza) başmuhafızı olur. O sırada Osmanlı ordusu Bakü seferinde Culfa'ya gelir. Osmanlı askeri yemek yerken, İshak ile Osmanlı ordusunda bulunan Hala'dan İsmailoğlu Dursun göz göze geliyorlar. Dursun Rusya'da kaybolup öldüğünü zanettiği İshak'ı görünce tanıyor ve şaşırıyor.Ayder yolundaki medreseden arkadaş olan ikili özlemlerini gideriyorlar. Sefer dönüşünde İsmailoğlu Dursun, Hemşin'de, İshak'ın Culfa'da beyin (mirza) baş muhafızı olduğunu Rusya'da ölmeyip sağ olduğunu İshak'ın ailesine bidiriyor''

      Sevgili Barış, Veziroğulları ile ilgili yukarıda alıntı yapılan kısımda geçen İsak Vezir konusu okuyucunun doğru bilgilendirilmesi bakımından şöyle olmalıdır. Tren moskovaya giderken 9 yaşında bir çocuk olan İsak efendi aktarma anında trende uykuya kalmış olduğu için kavşak yerinden moskova trenine aktarılmadan Urallara doğru yolculuğuna devam ederek gruptan kopmuş olur. Rezan şehrine geldiği zaman kondoktor Türkçe bildiği için İsak'a seni ermeniler öldürmesin diye bir türk bölgesine bıraktırayım diyerek Azerbaycandaki Gence şehrine Museyip adlı azeri beyinin yanına bıraktırır. Yazınızda Mirza diye geçen beyin adı Museyiptir. Museyip bey İsak efendiyi çok keskin nişancı olarak yetiştirir. Hacan adlı bir beyin etkisiz hale getirilmesinde genç isak çok büyük yararlılıklar gösterir. Osmanlı ordusu Bakü seferinden dönerken Museyip beyin Baş Kahyası durumunda olan İsak efendi Türk ordusuna lokantalarında bir yemek verilmesini kararlaştırırlar. Bu yemekte medreseden arkadaşı olan İsmail oğlu Dursun Buldur ile göz göze gelince sarılıp ağlaşırlar. Dursun Halaya gelince İsak'ın Gencede olduğunu söyler, İsak'ın kardeşleri Kadir, Hasan, ve Ali Haladan Gence ye gider 12 sene üzerine İsakı köylerine getirirler. İsak vezir annemin dayısının oğludur. Bu hikayeyi bizzat kendisinden en az on kere dinlemişimdir.
      Teşekür eder çalışmalrında başarılarının devamını dilerim.
      OP.Dr. Yusuf IŞIK

      Teşekkürler

      İlgili bölümdeki yazıları zaman bulabildikçe ilgiyle takip etmeye çalışmaktayız. Bu bağlamda Gülapoğlu Ailesi Sitesi'nin ilgili bölümünde bu bilgileri gerekli düzeltmeleri yaparak, uzun çabalar sonucu topladığımız Osmanlıca belgeleri ve köy köy gezerek topladığımız fotoğrafları da araştırmaya eklemek suretiyle bir süre sonra yayınlayacağımızı belirtmek ister, paylaşılmış olan bilgi ve belgelerle destek veren ve bazı yanlış bilgiler konusunda düzeltmelerde bulunan herkese teşekkür ederiz. Ayrıca son olarak bir dikkatsizlik sonucu ilgili yazıda ismi unutulmuş olan ve ilgili yazının temelini oluşturan ve tarafımdan çeşitli eklemelerin yapıldığı "Pasta İhtilali" başlık yazıda Sayın Yusuf IŞIK ile birlikte emeği geçen Yazar Sayın Turan ÖZYANIK'a da bu bölüm aracılığı ile teşekkürlerimizi bildirmek isteriz.

      Ünal Atakcan - Faik Okan Atakcan

      moskovada kalanlar

      slm arkadaşlar bu araştırmayı yapanlara çok teşekkür ederim şimdi bende birşeyler yazayım dedemin dedesinin adı çamlıhemşin topluca eski adı (msano)dan mehmetali idi onun da moskovada 3 adet ekmek fırını varmış yanına gidenlerin anlattıklarına göre birde memleketten gidipte iş bulamayanlar için hergün yaklaşık 40 kişilik yemek veriyormuş.ama sonra türkiyeye gelirken yakalanıp sürgüne gönderilmiş çok zaman sona gelmiş memlekete ama fazla bilgiye ulaşamadım bu konuda ilgisi olan varsa paylaşmanızı dılerim herşey için şimdiden teşekkürler

      İlk Gurbet Sayfası

      Altı yıllık bir çalışmanın ürünü olan ve temel olarak Rize bölgesi ailelerinin yurtdışı ve yurtiçi gurbet hikâyelerini ve Rize bölgesinin kültürel değerlerini ele aldığımız "İlk Gurbet" adlı çalışmamızı gulapoglu.com.tr.tc adlı sitemizin "İlk Gurbet" adlı bölümünde yayınlamış bulunmaktayız.

      Faik Okan Atakcan & Ünal Atakcan
      Saygılarımızla
      Suwalki,nin meshur evlatlari (Wikipedia)
      ------------------------------------------------------------
      Wladimir Koenig, Müsik bestecisi
      Maria Konopnicka, Yazar
      Joanna Mendak (* 1989), pol .asilli yüzücü
      Justinas Pranaitis (1861–1917), römisch-katolik papazi ve Hebräist
      Pinchas Sapir (Pinchas Koslowski), Israilli politikaci, Maliye,Iktisat,Sanayi bakani
      Andrzej Wajda, Rejisör
      Alfred von Wierusz-Kowalski (1849–1915), Ressam
      Samuel Rosenthal,Satranc ustasi
      Patryk Malecki, pol. asilli futbolcu.

      Sizin verdiginiz linklerdede vatandaslarimiz disinda hemen bütün kayitlarin yahudi asilli Litvanya,li oldugu görülmektedir.
      Suwalki,de o zamanlar calismis yasli bir akrabam Almanya,ya bize misafir geldiydi.Otobüse binip camiye gidecek ve derdini anlatacak kadar Almanca,yi (orta Almanca =Mittelhöchdeutsch-Jiddisch) konusmaktaydi.Kendisine -polonya,da neden Yahudice (Almanca) konusmayi ögrendigini sorunca;patronum ,Yahudi,ydi,ogluyla arkadastik,ondan ögrendim dedi.
      Bildiginiz gibi II.dünya savasinda Almanlar oralardaki Yahudi,leri ya sürdüler veya imha ettiler.Fakat bircogunun kurtuldugu muhakkaktir.Bu gercekten dolayi ,köklü bir arastirma yapmak icin ,Israil kaynaklarina basvurmanin gerekli oldugunu (ki onlar bu konularda genis arsivlere sahipler),düsünmek isterim.
      Size tavsiyem;Ankara,daki Israil sefaretine bu konuda basvurun,daha derin bilgiler edinebileceginizi tahmin ederim.
      Selamlarimla

      Not;O listelerde -sanayi odasi listesi herhal-sadece isveren veya patronlarin ismi gectiginden,isci veya sanatkar olarak calisan vatandaslarimizin kaydinin sadece polis veya belediye kayitlarinda olmasi mühtemeldir.Eger elinizde Jiddisch belge varsa arkadasima tercüme ettirebilirim.

      Açhozoğulları

      Rize'nin Gürelek (Çamlıhemşin ilçesinin Güroluk Köyü de olabilir.) Köyü'nden olan ailenin Rusya gurbetçiliği ile ilgili bilgilere 29 Ocak 1968 tarihli Milliyet Gazetesi'nin üçüncü sayfasındaki bilgilerden yararlanarak ulaşmış bulunmakta, bu aileden Mustafa Efendi ve babasının ailenin Rusya gurbetçilerinden olduklarını ve Beyaz Rusya'nın Gomel şehrinde ticari faaliyette bulunduklarını öğrenmiş bulunmaktayız. Ailenin acı dolu Rusya gurbeti macerasını aşağıdaki bölümde sunuyoruz.

      RİZELİ FIRINCI SİBİRYA’DA 40 YIL KAMP HAYATI YAŞAMIŞTI

      Sibirya’dan dönen fırıncı yakınlarını Isparta’da buldu

      Bolşevik İhtilâli yüzünden Rusya’dan çıkamayan fırıncıyı kendi köyünde hiç kimse tanıyamadı…

      Babası ile birlikte Rusya’da fırıncılık yaparken Bolşevik İhtilâli yüzünden 40 yıl Sibirya’daki kamplarda kalan Mustafa Açhozoğlu, 10 yıldan beri aradığı yakınlarını Isparta’da bulmuştur. 1897 yılında Rize’nin Gürelek Köyü’nde doğan Mustafa Açhozoğlu 17 yaşında iken babası ile birlikte Rusya’ya gitmiş ve Gomel şehrinde fırıncılığa başlamıştır.
      Rusya’da kaldıkları üçüncü yılda Bolşevik İhtilâli çıkmış, Mustafa esir edilerek Sibirya’ya, babası da çok yaşlı olduğu için Türkiye’ye gönderilmiştir. 40 yıl Sibirya’daki esir kamplarında kalan Mustafa, 1958’de yapılan esir değişiminden faydalanarak Türkiye’ye gelmiştir. Türkiye’ye döndüğünde doğup büyüdüğü köye giden Mustafa Açhozoğlu’nu köyde kimse tanımamıştır. Akrabalarının ve yakınlarının köyü terk ettiklerini öğrenen Mustafa, fırıncılık yaparak bütün yurdu dolaşmış ve sonunda Isparta’da kardeşinin çocuklarını bulmuştur. Şimdi 71 yaşında bulunan Mustafa Açhozoğlu, Isparta’da lokantacılık ve gazinoculuk yapan Naci ve Mehmet Avcı’nın yanına yerleşmiştir.
      Sn. Atakcan,
      Achororogullari Tezina deresinin altinda yüzyillardir oturan bir aile toplulugudur.Son yuzyilda yanliz yasarken kazanzlarinin yolda- altin dolu silagligi belinden alinip kesilip- soyulduguna inananlardir.
      Size özel olarakta yazdim;lütfen su GULAP...lari..oglularinin "hakiki gecmisleri" ni yaziniz.
      Öyle" dedem Suwalki,ye gitmis pastane acmis...calismis..fotograf cektirmis.." terimini ve anneanezin müsevi oldugunu icten kabül ederken ,oralara giden hemsehrilerimizin neden -Müsevi veya Tatar ,larla yakin iliskiler kurdugunu,sizden sormustum,arastirmali cevanizi ayni kanaldan görmek üzere.
      Ekle ;Rusya üzerinden Batum,dan Hemsin,e gurbetten gelen ve bütün kazanclarini altina cevirip silagligina diken dedelerimizi, ocaklarina cok az kala soyanlar kimlerdir?
      Öyleya, kimin parasi varsa eskiyada tutar kapi önünde.
      Lütfen konulara bu sayfada-bütün tarihi verilinize saygi duyarkan- aciklik getirmenizi rica ederken,
      selamlarimla
      Yazar: Gürman Tarih: 07.10.2010 Saat: 23:19

      Size özel olarakta yazdim;lütfen su GULAP...lari..oglularinin "hakiki gecmisleri" ni yaziniz.


      Sayın Faik Okan Atakcan;

      Siz ailenizin "Hakiki Geçmişlerini" yazmıyor musunuz?
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      "Hakiki gecmisi" ni ariyor kardesimiz,cok erdemli bir calisma ,desteklemek gerekir.Bence "pekmezi karistiranlarin önüne hurmayi koymak gerekir".
      Hurmalari birak agaclarida var sorulacak,hani su aylarda yapragini kizila ceviren.
      Hurmaya gelemedik, agacini ve yapragini nasil hayal edelim!!
      Selamlarimla.
      Nurettin,
      Zannediyorum senin Gülapoğlu ailesi ile ilgili bir sıkıntın var. Yoksa durduk yerde sülale ile ilgili "bana göre mesnetsiz" atışlarına ne gerek vardı.
      Yazından okuduğum kadarıyla bu konudada bazı bilgilerin ve iddiaların olduğu gözüküyor.
      Gülaboğlu ailesinin bir ferdi olarak senden ricam ithamlarının kaynağını ve mümkünse tam içeriğini ortaya koymandır.
      Aksi taktirde bu andan itibaren benim için zırvalayan ve sözünün dinlenmesine gerek olmayan bir sınıfa dahil edileceksindir.

      Bilgilerine
      Metin Gültan :)

      Aciklama ve özür..

      Metin kardes,
      yöremizde degil Gülapoglu,larla ,hicbir kimseyle sikintim olmadigini,Sn Atakcan,in bu calismasini cok degerli buldugumu belirtmek istemistim.Yanlis anlasildiysa burada tekrar özür dilerim.
      Sn,Atakcan,la bu konuda hemfikir olup,hatta bazi detaylarin daha güzel aciklanabilmesi icin kaynak alisverisinde bulunacagimizi karalastirdik.
      Selamlarimla