Ali Orhan LAZALOĞLU

      Ali Orhan LAZALOĞLU

      Ali Orhan Lazaloğlu Çamlıhemşin'in Çinçiva Köyündendir. Zannederim benimle de aynı yaşlardadır. Asıl adı Ali Orhan olup aile lakapları Lazaloğlu'dur. Ancak kendisini internetten Lazaloğlu ncikiyle tanıdığımız için onun adına ve sayadına bir de aile lakabını ekledik. Hatta eklemek değil bir yerde çıkarma yaptık. Ali Orhan'ı attık ve sadece Lazaloğlu'nu kullandık. Lazal sülalesi kaç kişi bilmem ama Lazaoğlu denice herkesin aklına o gelir.
      Kafasında saçı kalmamıştır ama sakalı bu açığını kapatmaktadır. Görüntü itibarı ile Hoca'dan çok Papaza benzediği için de kendisine internette bir de Papaz Amca nickini almıştır.
      Sakalını moda olsun diye değil bir isyan için uzatmıştır. Bilir ki kendisini yaşatan da bu isyanıdır. Sakalını kestiği gün isyanı biter ama onun için belki de yaşamasının da bir anlamı kalmaz.
      14-15 yaşlarında başlayan gurbet hayatı önce Erzurum'da daha sonra Samsun'da şimdi de Antalya'da devam etmektedir. Antalya'ya gitmesinin sebebi 12 ay yaz olması ve Kış Uykusu derdinden kurtulmasıdır. (Rivayet böyle).
      Bildiğim kadarı ile memleketine 25 senedir gitmemiştir. Binlerce kişiye söz vermesine rağmen binlerce kişiyi de atlatmasını bilmiştir. Memlekete mümkün olduğu kadar uzak durmakta karar almış ve bu kararını da bu güne kadar uygulamıştır. (Geçen yıl Rusya'ya giderken pilot kabinine girerek pilotu tehdit etmiş ve uçağın Hemşin üzerinden geçen rotasını değiştirmiştir. Rivayet böyle). Yani karadan değil havadan bile olsa Hemşin'den uzak durmaktadır.
      Antalya'da yerel bir gazetede çalışmakta, gazetenin hem genel yayın müdürlüğünü, hem muhabirliğini hem da baskı işlerini yapmaktadır. Gazete çıkıp eline gelene kadar da işinin başından ayrılmamaktadır. Gazetenin aynı zamanda baş yazarı olup Antalya'nın sorunları hakkında günlük yazılar yazmaktadır. Ancak bu yazılarını haftanın 6 günü yapmakta 7. gün yani Pazar gününü Antalyalılara Hemşin'i anlatmaya ayırmaktadır.
      Sağlam bir karakteri ve devasa vucüdundan daha büyük bir yüreği vardır. Siyasi ideolojinin her cephesinin en güzel yönlerini ruhunda özümsemiş partiler ve ideolojiler üstü bir inaç sahibidir.
      Antalya'da görüntüsü ile kendisini herkes tanımasına rağmen o asla yazacaklarından imtina etmemiştir. Kaleminin cesarfetini Antalya'da bilmeyen de yoktur.
      Onun ailesi 5 kişiden oluşmasına rağmen evinden hiç bir zaman misafir eksik olmamıştır. Antalya'ya tanıdık kim düşerse düşsün mutlaka onun misafiri olmaktadır.
      Hemşin Türkülerinin en büyük ustalarından biridir. Bu özelliği kendisi ile sınırlı olmayıp genetiktir. O aile ile akrabalık bağı olup da türkü yazamayan tek kişi yoktur. Babası Çinçiva'nın Hocası olduğu kadar en büyük türkücülerinden biridir.
      Hemşin'den 25 senedir uzakta olmasına rağmen ne bir yaprağını ne bir çöpünü bile unutmuş değildir.
      Velhasıl o Hemşin'in ebedi gurbet mahkumlarından adam gibi adam, pospol, tuy yumaği gibi biridir.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Herşey iyi de bir insan 25 yıldır Hemşin'e gitmezmi ? Nasıl Hemşin sevdasıdır anlamakta zorluk çekiyorum. :)

      Yani diyelimki köyünde birine kızmıştır insan başka köye gider mesela Ayder'e gider kalır ne bileyim.

      25 yılda neler değişti neler. Lazaloğlu abimiz bu değişimi görmektenmi korkuyor acaba;) Mesela eskiden yürüdüğü patika yollar kapanmış, ot biçtiği çayırlıklar orman olmuştur.

      Selamlar.
      Mustafa Kardeşim;
      Sebebini bir kendisi bilir bir de Allah. Kimseye de demez. Kendisini köye götüreceğimden emindim ama maalesef ben de başaramadım. Aşağıdaki türkü ile neredeyse kandırıyordum ama gene beceremedim. Bu türküyü bir ay boyunca her gece okumuş ve ağlamış.
      Belki de senin dediğin gibi o hayallerindeki Hemşin'i yaşatmak istediği için gitmiyor.
      Allah bilir...

      **************************************

      Uykusuz geçen gecelerimden birine gözyaşlarımızı da katarak yaptığımız sohbetin, daha doğrusu karşılıklı ağlaştığımız ve dayanılmayacak acıların bana yazdırdığı aşağıdaki şiiri yüreği gurbet hasreti ile yanan tüm kardeşlerimize ithaf ediyorum. MSN'de kullandığım ŞAFAK 5,4,3 gibi simgesel Vuslat yazımlarını da kullanmayacağım. Çünkü ben Şafak sayarken bir dostumun Şafağı hiç sayamamasına ne kalbim dayanır ne de gönlüm katlanır. Bedenim Hemşin'de olsa da ruhum asla orada olamayacak.
      Selam, sevgi ve muhabbetle...


      LAZALOĞLUNA

      Bilirum özlemdesen, kötü gurbet yaşarsen
      Millet seni bekliyor, bunu eyi bilursen
      Gittun da gelmez oldun, acep hiç dönmez misen
      Kar vurur boran eser, yaylalar seni bekler
      Yaşı altmışı geçmiş, bir çift göz seni bekler…

      Sade sen misen kardeş, dönmez yolun yolcusu
      Kıyıya dönemeyen, sandalların kolcusu
      Dalgaları dinmeyen, denizlerin gözcüsü
      Derelerin kurudu, göllerin seni bekler
      Diyanide fındukten, bir huçka seni bekler…


      Elesten tanışırdık, sanalda karşılaştık,
      Nasip olmadı bize, hep uzaktan konuştuk,
      Sade ben değil kardeş, inan hepimiz bıktık
      Ara ver şu gurbete, dostların seni bekler
      Kutukten masalari, bir kahve seni bekler…

      Ne gün gördük ne güldük, ne olacak sonumuz
      Ahu vah ile geçti, şu çileli ömrümüz
      Artık toprak çekiyor, sayılı nefesimiz
      Ne kadar dirensek de, atalar bizi bekler
      Mermerlere kazımış, isimler seni bekler…

      Çinçivaun Dağleri, yellerden haber bekler
      Babanun kapileri, gurbetten haber bekler
      Toğdeki mezarlukler, senden bir dua bekler
      Tik gittun tik gelesen, toprağun seni bekler
      Müjde verecek karga, senden bir dönüş bekler…


      Şakir AKSU
      30.07.2005
      ANKARA
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      BULUTLAR ÜLKESİNE ÖZLEM….

      Meslek hayatımın geride kalan yarım asırlık bölümünde tatil kelimesi ile hiç ama hiç tanışamadım. Bana yabancı bir kelimeyle son zamanlarda sık sık bir arada olmak kadar baba azap veren bir başka duygu yaşamadım. Allah’ta yaşatmaz inşallah…Ben tatil dediğimde aklıma yeşillerin birbiriyle dans ettiği, bulutların her zaman benim başımın üstünde dönüp dolaşıp, yıllardır akışından hiçbir şey kaybetmeyen Fırtına Deresinin iki yanından yükselen küçük tepelerin eteklerindeki Serenderlerin evlerinin yanında olduğu köyler aklıma geldi.Hani şöyle, Pazardan ayrılıp ta yola koyulduğumuzda bir yanımızda hayatın en güzel renklerinden oluşan doğa güzelliği, bir yanımızda da sesini bizim türkülere benzeten Fırtına Deresi’nin akıp bize yol gösterdiği yaşamımızın vazgeçilmezi HEMŞİN’ gelir aklıma. Şimdi orada tabiat beyaz örtülerini bezemiş, evlerinin bacalarından tütmeyen dumanlarının müzmin yalnızlığına kurban, kaderi ile baş başa bıraktığımız köylerim gelir aklıma…Ne türkülerini unutabildim, ne her karşılaştığımızda boynumuza sarılan yaşlısı genci ile bize bir bardan çay ısmarlamadan yolumuza devam ettirmeyen canlar canı insanlarını. Kimin oğlu, kimin kızı olduğuna aldırış etmeden evinin kapılarını yoldan geçen herkese açan bu güzel insanları unutabilmek, onlardan uzak yaşayabilmek acaba hangimizin harcı. Hangi yürek bu can dostu insanları unutabilir.Ne tarihinden korkan, ne geçmişini unutan bu can insanların, bir sevgili gibi bağlandıkları ve aşklarını hiçbir zaman buz üzerine yazmayan, geçmişlerinin mezar taşlarında bile anılarının depreştiğine inanan, ölümün sadece bir hayat iksiri olduğunu kabullenen bu can insanları anmak için ilk kez ‘TATİL’ yapıyorum. Ama buna tatil denirse.Ne güneşli deniz kenarlarını, ne lüks otellerin lobisinde ‘TATİL’ düşleri gördüm. Hep kendime kayıp ilanı veririm bu tür gittiğim yerlerde. Hangimizin kalbi hasta değil, hangimiz hasretinde değiliz sevdiğimiz, sevgilimizin. Hangi vefasız parmaklar bu memlekete kem yazı yazabilir. Hangi hain parmak ‘HEMŞİN’ ime hakaret edebilme cüreti gösterir ‘BİZ’ varken.Bugün sözde ‘TATİL’ günüm. Ben bu günümde bile musalla taşına yatmış bir ‘HEMŞİ’ linin ‘HEMŞİN’ gibi adı temiz. Kendi berrak, yaşama ne kadar güzel anılar katmış bir yerdeki musalla taşında yattığı için mutlu olduğu bir tatil gününün anılarıyla, sevdiklerimle beraberim. Yani ‘BİZ’le…Sanki benim hüznüm bana az gibi, bir de bu hüzünle yaşamanın verdiği acıyı hissede biliyormusunuz. Hadi şimdi engelleyin bakalım gözyaşlarınızı. Hadi akmasın bakalım yanaklarınızdan HEMŞİN hasretine dair gözyaşları. Hadi silin bakalım yaylalardaki anılarınızı. Hadi silin belleğinizden derede balık tuttuğunuz günleri. Hangi bellek silebilir ağerciluk günlerini. Vartovor’u yayla göçlerini. Yayladaki çobanlıklarını. Hatta hanginiz unuttunuz ‘YAPİLİ ŞEKERİ’ni. Yaz aylarında hasret giderip, kış aylarında hasretinden yandığımız sevgilimizin şimdi bize ne kadar daha ihtiyacı olduğunu daha iyi anlayabiliyormusunuz? Anlayabildiğinizi sanıyorum. Zira burada olan dostlar onun kirlenmemesi ve gelecek kuşaklara taşınması için ellerinden gelen gayretleri gösteriyorlar. Bunun için bir ‘TATİL’ günümde ‘HEMŞİN’lilerle tatil yaptım. Ne mutlu bana ki, ve Tanrıma Şükürler olsunki dünyanın en güzel insanlarının yaşadığı ‘BULUTLAR ÜLKESİN’nin bir ferdiyim

      Ali Orhan LAZALOĞLU
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Büyüklüğü memleketimde gördüm. Boyları küçük adamların yanında yetiştim.

      Dağlarına çıkmaktan korkardım, öylesine büyüktü ki kayaları.

      Evlerin bulmalarının açıldığı hayat’larda büyüdüm.

      Eşek nallarıyla oynarken bir de baktık ki. At nalları da var, eşeklerinkinden daha büyük.

      Evimizin önüne akan suya girmekten korkardım. Ama Fırtına deresini görünce sevindim.

      Yaylalarımıza giderken hep büyük ormanlardan geçtik. Büyük ağaçların arasından büyük adamların arkasında yürüdüm.

      Bize küçük yük verirlerdi. Ama büyüklerimiz, Büyük yükleri sırtlayıp çıkarlardı yaylara.

      Pahraç’a alışmıştım. Cugali görünce şaşırdım. Ama kavurma kazanını görünce hayallerimin de büyüdüğünü anlamaya başladım.

      Hep yer sofrasında biz çocuklara yemek verirlerdi. Büyük sini’ye terfim çok gecikti. Ama bir sabah herkes yemeğini bitirince beni de büyük sini’nin yanına aldılar. Sevindim.

      Arkadaşlarım küçüktü. Onlarla oynardım. Horuna biz küçüğüz diye almazlardı. Sonra ağabeylerimiz tuttu elimizden aldılar horuna. Bir de baktık ki. Büyümeye başlamışız.

      Büyüklerimiz baltalarını bilerlerken, bize vije dibinden küçük kopriler yaptırmışlardı. Bir yerimizi kesmiyelim diye.

      Büyükler kütük taşırdı biz yonga.

      Köyümüz küçük hedeflerimiz büyüktü.

      Büyümek istiyorduk inadına.

      Büyüdükçe küçülmeyi öğrendim. Ve şuna inanıyorum ki. Hemşin Bizim büyüklük sevdamız.

      Biz büyümedik güzel dostum. Biz hep birlikte yürürken bir de baktım ki. Çoğalmışız. Sen ben, o öteki, diğeri derken….

      İnan, hep kendimi herkesten küçük gördüm.

      Hepimiz ayrı ayrı yerlerde yazardık. Hemsinli sitemizin olduğunu öğrendim..

      Üye oldum. ‘Hoş geldin dediler’

      İşte o zaman ‘Büyüdüğümü’ anladım….

      Benim memleketimdeki insanların belki boyları küçüktü….

      Ama, yürekleri.

      ‘BÜYÜKTÜ’ DOSTUM YÜREKLERİ…

      İşte o zaman büyüdüğümden mutluluk duydum.

      Tıpkı senin, onun, diğerinin ve ‘HEPİMİZİNKİ’ gibi…

      A.Orhan LAZALOĞLU
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      LAZALOĞLU NA İTHAFEN

      Geçenlerde Çahevin Gençlik Grubuna yazmış olduğum bir türküyü Lazaloğluna ithafen burayada tekrar aktarmak isterim.
      ------------------------------------------------------------------------
      Dururken hüzünlendim , Köyümü çok özlerim
      Yakındır kaçacağım, Fırsatını gözlerim

      Belli ehtiyarladık, Etrafım dolu hatır
      Eskilerden diyeyim, Yazayım bir kaç satır

      Ankaradan gelince, Samsunda yol biterdi
      Vatana geldik diye, Geriki yol yiterdi

      Koç boğazını bilmem, Bilen varmı Armonik
      Şoför artık bir dursan, İçim oluyor ezik

      Vakfıkebirde mola, Gün açarken verilir,
      Her taraflar uyuşmuş, İnsan iyi gerilir.

      Allahım şükür sana, Gene geldik pazara
      Gelemeyenler çoktur, Gelmeyelim nazara

      Pazara geldik artık, Gerisi ya selamet
      Bizi köye götüren, Ya Konfordur ve Ahmet

      Konforu yakalarsak, erken hareket eder
      Fazla pek adam almaz, İnsan çok rahat gider

      Ahmet emicamla iş, birazcık yavaş yürür
      Herkesi aldığından, İnsanlar hep böğürür

      Şoför ahmet lafıdır, İncelen beyim incel
      Kürdan olduk demişler, Ağbey kalmedi hiç bel

      Nur içinde yatsınlar, ikiside rahmetli
      Çok emekleri vardır, Bilinenden zahmetli

      Hep aşağıdan geldim, Kanlıboğazı bilmem
      Bıldır yıl nasip oldu, Gözüm arkada gitmem

      O kanlı boğazdırki, Eşkiyanın yatağı,
      Piştovu hazır edin, Diğer yanda bıçağı

      Bıldır yıl hep gezmişim, Kanlıboğaz ardını
      Saklı bir vadi gibi, Herkes bilmez tadını

      Boğaziçi köy derler, Eskiden neydi aslı
      Ovaklı ve Pogina, Sol tarafta Tumaslı

      Hala hatırımdadır, Hemegedurun tadı
      Artık gençler bilmiyor, Ne olmuş onun adı.

      Karedoğda durunca, Babam atardı silah
      Makrevis cevap verir, Hepsi olurdu ilah

      Nur içinde yatasın, Hacaloğlunun fikret
      Bir tek sende olurdu, kakao ile ciklet

      Sağ taraf dayım köydür, Ona derler çelina
      Enişteleri gelmiş, Hazırlarlar pilina

      İlerisi küşüve, Babamın dayı evi
      Hep köyümden görürüm, Yakupoğlunun evi

      Araba ile geldik, Şimdi tahta köprüye
      Ortandır yukarısı, Yükü aldık örtüye

      Genelde karşı gelen, Mollalardı hep bize
      Acep bundanmıdırki, Sevgim vardır hep size

      Akrabalıktan değil, Ayrıdır hep yerleri
      Mollalara var sevgim, Akrabadan ileri.

      Katır ile Sepete, Koyulurdu tüm yükler
      Artık hikaye gibi, Bizi köye sürükler

      Köye geliriz köye, Evde var iki kişi
      Dedemler rahmetliydi, Köydü onların işi

      Küşüvedendi biri, Yakupoğlunun kızı
      Aşiyana dedikçe, Olur içimde sızı

      Diğeri tecinadan, Emine anam adı,
      Armut saklardı bize, hala aklımda tadı

      Çabuk akşam olurdu, Artık erken yatmalı,
      Bu böcek korkusunu, Biraz erken atmalı.

      Sabah şişmiş muhlama, Nerde şimşir kaşığım
      Gelir derenin sesi, Ben bu sese aşığım.

      Aklımda hep anılar, eder beni bahtiyar,
      Yaş elliye dayandı, Oluyoruz ehtiyar.

      Metin GÜLTAN
      8.2.2007
      Metin Gültan :)
      İlle turki mi olicek. Ben de eski bir yazıyı buraya aktareyim. O eski yolculukları hatırlayan ve yaşayanlar için nostalji, bilmeyenler için ise geçmişe bir yolculuk olur.


      Hemşin’e İlk Yolculuk

      Kızları evlenmiş, erkekleri ise gurbete çıkmış baba ocağında tek erkek çocuk kalmıştı ve onun da gurbet yaşı çoktan gelmişti ama köydeki ocağı da kapatmamak gerekiyordu. Yani babamın köydeki annesine yardımcı olacak biri lazımdı. Bu sebeple babam iki erkek çocuğu arasıda büyük olanının tercih etmiş ve köydeki annesinin yanına yardımcı olmak için onun göndermişti. Henüz ilkokul birinci sınıfını bitirmiş bu çocuğun (yani benim) bir daha hiç bitmeyecek, giderek artan ve azalmayacak “Hemşin Sevdası” da o sene başlamıştı.
      Köye gidiş iki gün sürmüştü. O zamanlar ne arabalar bu kadar hızlı ne de yollar bu kadar güzeldi. Ankara’dan kuşluk vakti başlayan yolculuğun ilk etabı hava karmaya yüztuttuğunda Samsunda biter, burada anlaşmalı bir otelde bir gece kalındıktan sonra yine kuşluk vakti başlayan yolculuk akşama yakın Pazar’da son bulurdu.
      Ankara–Pazar hattında çalışan ve Pazar Birlik şirketinin otobüsünü ise Laz Şefik Dayı kullanırdı. Pazar’da tek dolmuş Kânlı Tevfik Dayının dolmuşuydu ve Hemşin yolcularını o götürürdü. Arabamızın değişmez muavini ise Gavur Ali idi.
      İlk yolculuğumda unutamadığım yerlerden biri; Merzifon’ da ki mola yeri idi. Burası, bahçesinde kocaman bir havuzu ve altındaki dükkânlardan birinde lokantası bulunan bir Cami idi.
      Caminin havuzuna dilek tutmak amacı ile bir sürü bozuk para atılmıştı. Havuzun içene atılmış paraları toplayıp toplamamakta epeyi tereddüt geçirmiştim ama bu sırada havuz kenarında bulduğum metal bir çakı beni havuzdaki paraları alma düşüncesinden vazgeçirmişti. Kimselere haber vermeden cebimde sakladığım ve neredeyse yolculuğun kalan kısmını elim cebimde geçirmeme sebep olan bu yepyeni çakıyı köye varınca babaanneme hediye etmiştim. (Babaannemin, ucundaki metal halkadan geçirdiği bir kuşak ipi ile senelerce belinde iğne torbası ile birlikte taşıdığı bu çakı babaannemin vefatından sonra tekrar bana döndü ve hala bende bulunmaktadır)
      İlk yolculuğumda hiç unutamayacağım bazı olaylar da gerçekleşmişti. Şimdikilerin hiç bilmediği ama eskilerin iyi bildikleri bir yer vardı ki buraya “KOÇ BOYNUZU” derlerdi. (Tam olarak neresi olduğunu hatırlamıyorum ama zannederim sonradan kaldırılan ve “ARMONİK DAĞI” -Şimdikiler Armonik Dağı’nı da hatırlamazlar- denilen yer olsa gerek )
      İşte bu Koç Boynuzu denilen yerde yolculuğumuzun en çetin anlarını yaşamıştık. Önce yağan yağmur ile taşan ve suları yola inen bir dereden geçmiştik. Arabadaki erkekler aşağı inmiş ve arabada sadece kadın ve çocuklar kalmıştı. Şefik dayı arabanın kapılarına kadar yükselen ve içeriye giren suların içerisinde arabayı karşıya geçirmeye çalışırken, dışarıdaki erkekler de arabayı itiyorlardı. İçerideki tüm yolcular ise ıslanmamak için koltukları üstüne tünemiştik.
      Bu sırada gördüğüm ve hala aklımdan çıkmayan kahverengi tahta bir bavul ise arabayı dolduran suların üzerinde yüzmekte idi.
      Karşıya geçilince önce herkes aşağı inmiş ve araba bir güzel yıkanıp temizlenerek yolculuğa kaldığı yerden devam edilmişti ki, yolculuğumuza bir müddet daha ara vermemizi gerektiren bir kaza ile karşılaşmıştık.
      Beyaz şeritleri bir ucundan diğer ucuna kadar uzanmış kırmızı renkteki Süzer Turizm’in (SÜZER ismini de ilk defa orda okumuştum) bir arabası yoldan çıkarak 5-6 metre kadar yoldan aşağı kaymış ve orada bulunan ağaçlara yaslanarak durabilmişti.
      Ağır bir hasarı olmayan aracın yolcuları biryerlere gönderilmiş ama, arabanın başında ellerinde şemsiye iki kişi beklemekte idi. Durum öğrenildikten ve geçmiş olsun dileklerinden sonra yola devam edilmiş ama kısa bir müddet sonra bir başka olayla karşılaşılmıştı.
      Yine bir başka otobüs bu sefer yolun üzerinde bulunan bir çamur deryasına saplanmıştı ve bulunduğu yerden çıkmak için patinaj yapıyordu ve Şefik Dayı’yı çocukluğumun hatıralarındaki “BU YOLLARIN KAHRAMANI” yapan olay ise orada gerçekleşmişti.
      Çamura saplanan arabayı zincir ve halatlar ile kendi aracına bağlayan Şefik Dayı arabayı saplandığı çamurdan kurtarmış ama bu sefer kendisi aynı çamur deryasına saplanmıştı. Ancak Şefik Dayı yılmamış ve kendi arabasını da bu çamur deryasından kurtarmayı başarmıştı.
      İnanılmaz olaylarla geçen yolculukların hepsi böyle mi olurdu bilemem ama benim 7 yaşında iken Hemşin’e ilk seyahatimde bu olayların tamamı yaşandı.
      Geri dönüşümüzde ise arabamızın Giresun veya Ordu tarafında biryerlerde bozulması ve tamir için dört saatten fazla beklememiz, mevsimin fındık toplama zamanı olması ve etrafımızda fındık bahçeleri bulunması, bahçe sahiplerinin yardım amacı ile olay yerine gelmeleri ve burada yaşananlar ise tamamen ayrı bir hikâye konusudur. Ancak, buradan aklımda kalan ve hiç unutmadığım bir olay ise; Yediğimiz taze fındıklar sebebi ile Ankara’da bir hafta kadar çektiğim mide fesadıdır.
      Benim 3 yaşında iken ayrıldığım Hemşin’e 7 yaşında iken okul tatili ile dönüşümde yaşanan bu olaylar çocukluğumun en güzel anılarını oluşturmaktadır.
      Benim Hemşin Sevdam böyle bir yolculukla başladı ve artarak devam etmektedir.
      Allah sağlığımda Hemşin’e tekrar “KESİN” dönüşümü nasip edecek mi bilemem ama en azından “Hemşin’den “TİK GİDUP, ARKURİ DÖNENLER” sınıfına yazılacağım kesin.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Sayun Saksu

      Nerden bulursun böyle güzel yazıları anlamıyorum..O günlere gittim.Vabıs diyede bir otobüs vardı.Çocukken rahmetli dayım istanbulda hukuk fakultesinde okurken Ankaraya bize uğrar benide alır köye giderdik.( Tabı ben yaylaya) . Otobus bileti tek kişilik alırdı. Tek koltukta köye gitmenin sevinden rahatsılığını bile hissetmezdim. Armonik dağına gelince köye yaklaşmanın heyecanı halen hafızamda.
      Sağolasın Sayın Saksu.
      TOPRAĞIM HEMŞİN sana elbet bir gün geri dönücem.
      Lazaloğlu ile ilgili geçmişte dağarcığımda ne kadar çok şey var. Kendisini nehe çok sevdiğimi bilen bilir. Ama ben yine bir gece yarısı turkilerinden bir bölüm aktareyim ki görün nehe kendisini severim.

      KARŞIBERİ TÜRKÜLER
      30.10.2004

      <saksu_>
      BABA GENE ŞAŞİRDUN/ YENİ BELA ARARSEN/
      O KADAR DERT ÇEKTUNDE/ SEN HİÇ AKİLLENMEZSEN

      <lazaloglu_>
      akel deduğun nedur /ne arıyor bu başa
      ben sevda edeceğum / sende boşina yaşa...

      <lazaloglu_>
      yüreğin sevda ister / sense boşina dayat
      sevdasuz düşünemem/yaşanmaz öyle hayat...

      <lazaloglu_>
      almaskurun dibinde / derede oynar baluk
      allah eksuk etmesun/ kardaş bana sevdaluk...

      <saksu_>
      BABA BEN SEVDALİYİM/ ZATEN DÜNYA DERDİNE
      HER NE YARATİLMİŞSE/ AŞKİ BENUM GÖNLÜMDE

      <lazaloglu_>
      yağdi bir büyük yağmur / taşti dereler taşti
      hepumuzun gönlünde / vardur yaradan aştki...

      <lazaloglu_>
      bizum hemşin kızları / hiç dışari getmesun
      yaradanum aşkini / bizdan eksuk etmesun...

      <saksu_>
      YARATILMIŞ NE VARSE / İZ TAŞIR YARADANDAN
      ALLAHUM AYURMESUN / HER AN ONU ANMAKTEN

      <lazaloglu_>
      bugün cumaertesi / sen bu çete gelmişsen
      ben sana derum kardaş / inanki sen ermişsen...

      <saksu_>
      BİLMEM NASİP OLDU MU / BABA ERMEK NASİPLE
      YUNUSUN FIRININDA / GEL YANALUM SENİNLE

      <lazaloglu_>
      önce fırına girdim / sonra aşk ile yandım
      önceden çok cahildim / sonra aşkına kandım...

      <lazaloglu_>
      yunus bize gel dese / bizde gitsek yanina
      canımızdan can versek / onun güzel kanina...

      <saksu_>
      YANMEDEN YUREĞUMUZ / GÖNÜLLERUMUZ PİŞMEZ
      BİLMEYENLER ŞAŞİRUR / BİLEN BU İŞE ŞAŞMEZ

      <lazaloglu_>
      allah bize de versin / bizde öyle kanalım
      dilerimki allahtan / yunus gibi yanalım...

      <huzun_>
      yunusun yoluna bende öleyim / söyleyin ustatlar
      bir yolu varsa / bende geleyim
      <lazaloglu_>
      bizde elbet gideriz / yunus bize gel derse
      allahtan diliyorum / bize öyle dert verse...

      <saksu_>
      TALİP OLMALI HER KUL / TAPTUĞUN DERGAHINA
      SEN ANTALYALARDAN YETİŞ / HÜZÜN BENİM YANUMDA

      <lazaloglu_>
      düşün bir kez yunusu / nasıl ateşte yandi
      yunus aradı buldu / kimi şeytana kandi...

      <saksu_>
      HER DERDİNE ŞÜKRETTİM / GELEN DERT ALLAHTANDIR
      KEFARET BİR NASİPTİR / HATA İSE KULDANDIR

      <lazaloglu_>
      yunusun yüreği bol / acep bizim darmidur
      yunusun derğahinde / bize de yer var midur...

      <lazaloglu_>
      ölümden sonra vardur / inanurum dirilmek
      allahum yazsun bize / böyle derğaha girmek...

      <saksu_>
      YUNUSUN DERGEHININ / UCU BUCAĞI YOKTUR
      HERKESE YER VARDIR DA / EĞRİLERE YER YOKTUR

      <lazaloglu_>
      velba sübadel mevd / onun birinci hali
      yunustan izin bekler / şakir ustayla ali...

      <lazaloglu_>
      onun hakkını bildik / birgün bize gel derse
      inan uçar giderim / yunus bana el verse...

      <lazaloglu_>
      ben onların aşkından / deli olmuşun deli
      yanına alsa bizi / Haci Bektaşi Veli...

      <saksu_>
      BABA İZİN IŞIKTIR / İNŞALLAH GÖRECEĞİZ
      YUNUSUN SIRLARINA / BELKİ DE ERECEĞİZ

      <lazaloglu_>
      al eline bir sopa / düşelim mi yollara
      yunusun sırlarını / verirler mi kullara...

      <lazaloglu_>
      bilsem ki verecekler / inan düşerdim yola
      o mübarek sırlarda / nasip mi böyle kula...

      <saksu_>
      DERGAH DERGAH GEZİYOR / BENİM ŞU DELİ GÖNLÜM
      NEREYE KONAR BİLMEM / DURMAYA YOK Kİ YÜZÜM

      <lazaloglu_>
      her sabah uyanırım / hep çekerim bismillah
      onların dergahina / nasip et bizi allah...

      <saksu_>
      ALLAHUM DERT VERMESUN / SENUN GÜZEL DİLİNE
      NEREYE GİDERSEN GİT / AL BENİ DE YANİNE

      <lazaloglu_>
      okudum kitapları / duasız edermiyim
      baba bilursun beni / ustasız gidermiyim...

      <saksu_>
      KURANDA AYET VARDUR / İYİ İYİYLE OLSUN
      BERZAHA GİDEN YOLDA / ALİ KARDEŞUM OLSUN

      <lazaloglu_>
      baba böyle bir yolda / yürüyelim yan yana
      /seninle olalım da / /yürüyelim can cana...

      <lazaloglu_>
      atlayalım beraber / biz mahşerin atina
      bizide kabul etsin / allah kendi katına...

      <saksu_>
      SANCAK-İ LİVA VARDUR / MÜMİNLER MEYDANİNDE
      YARADAN NASİP ETSUN / TOPLANALUM ALTİNDE

      <lazaloglu_>
      karanlık basti bizi / bulamadık yolları
      Allahum affedecek / bizum gibi kulları...

      <saksu_>
      İNŞALLAH OYLE OLUR / YALVARALUM ALLAHA
      RAHMETİ BOLDUR ONUN / KIYEMEZKİ KULLARA

      <lazaloglu_>
      bize nasip olurmu / bilmem onun katinden
      hiç şüpem olmaz inan / onun şefaatinden...

      <saksu_>
      EVLAT BABAYA NEYSE / KUL ÖYLEDİR ALLAHA
      BİR SEFER TÖVBE ETTİM / YANLIŞ YAPMAM BİR DAHA

      <lazaloglu_>
      bizler ondan öğrendik / kulları sevmesini
      elbette kabul eder / kulunun tövbesini...

      <saksu_>
      BABA HİÇ BELLİ OLMAZ / İÇİMİZİ O BİLİR
      KİMİNİ ÇOK AFFEDER / KİMİ DE ÇOK SEVER

      <lazaloglu_>
      annene selam söyle / öperim ellerinden
      allah eylesun bizi / sevduği kullarinden...

      <saksu_>
      GÖZYAŞI ÇOK GÜÇLÜDÜR / ERİTİR DAĞI TAŞI
      YETER Kİ TEMİZ OLSUN / HAK'KA BAKMASIN ŞAŞI

      <saksu_>
      BABA ALEYKUM SELAM / SÖYLERİM SELAMINI
      HALAM MİSAFİR GELMİŞ / AĞLIYOR ANAM İLE

      <lazaloglu_>
      bağlayalum türkiyi / iyiler sözü ile
      ben her zaman bakarum / yüreğin gözü ile....

      <saksu_>
      BENDEN DE SELAM OLSUN / SENİN SEVDİKLERİNE
      SADE SANA DEĞİLDİR / Bİ DE KELEBEĞİME

      <lazaloglu_>
      baba herkes bir yana / benum için sen birsin
      dilerumki herkesin / gözünün yaşı dinsin...

      <lazaloglu_>
      yazdun güzel türkiler / hafiflettin acımı
      onada selam olsun / unutamam bacumi...

      <saksu_>
      BABA HAYIRLİ GÜNLER / DİLERİM BEN DE SANA
      SENİ ETTUM EMANET / O BÜYÜK YARADANA

      <lazaloglu_>
      onun kerametinden / suda yaşıyor balık
      allaha emanet ol / allaha ısmarladık...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      KENDİNE GÖRE HAKLI SEBEPLERİ OLMALI

      AKLIMA TEKŞEY GELİYOR BAŞKA HİÇ BİR AÇIKLAMASI YOK (SEVDİGİKİŞİ) UZAKDURMAK ŞAHSİ FİKRİMDİR .
      HERKES HEMŞİNİ SEVEBİLİR AMA HERKES HEŞİNLİ OLAMAZ
      HERKES HEMŞİNLİ SEVEBİLİR AMA HERKES HEMŞİNLİ ALAMAZ

      Doğrularımı götürücek kadar yanlış yapmadım bu hayatta çok sıkıştığım yerlerde boş bıraktım soruları... şimdi bıraktığım boşlukların birindeyim kimsenin doğrusunu götürmedim ve en önemlisi kimsenin yanlışı olmadım..!

      Koç boynuzu ve Armonik

      Koç boynuzu ile Armonik iki farklı yer.
      Koç boynuzu rotasından bizden çok evvel vazgeçmişler.
      Şimdiki gençler için Armonik ne ise, biz kuşak içinde Koç boynuzu odur.
      Yanlız rahmetli babamdan Koç Boynuzunun Armonikten çok daha kötü bir yol olduğunu duymuştum.
      Nasılki şimdiki gençler ilerde, giresunda tehlikeli virajlarla dolu 28 Km lik bir yol vardı diye o virajları yaşamamış olanlara anlatacaklar bizimde onlara Armonik dağını anlatmamız lazım.
      Armonik dağı (yerini tam hatırlamıyorum) Giresun civarlarında sahilde giderken içeriye girdiğimiz ve o koca otobüslerle patika dolu yolları dolaşarak resmen bir tekerlek dışarda dağa tırmandığımız bir yoldu.
      2- 3 saatten daha evvel oradan çıkılamazdı. Zaten orası geçildimi yolu bitmiş gözüyle değerlendirirdik.
      Yolu çok severdim çünkü aynı bizim oralara benzerdi. Ankaradan akşam üstü hareket eden otobüsler genelde sabaha karşı armonikte olurlardı. Uykuda bile olsan armoniğe geldiğini cam şişlerin virajlarda yerlerinden yuvarlanma seslerinden anlardık. Sabah hafif hafif açarken o nefis manzara ile insanın dünyaya bakışı bile değişirdi.
      Otobüs o dar yollarda önce dağa tırmanır sonrada inerdi.
      Yollar dolanmaya başladıkça otobüs insanları tutmaya ve istifra etmeler başlardı. Sen ne kadar dayanırsan dayan genede vukuata uğramadan o yoldan çıkamazdın. Bunun içinde nefret ederdim Armonikten.
      Armoniği böyle hatırlayabileceğimi hiç düşünmezdim.
      Selam olsun o günlere
      Metin Gültan :)
      Gidi Armonik Dağı

      Koıç Boynuzu denilen yerden bir üç sefer geçtiğimi hatırlıyorum. Birisi rahmetli babamın Ankara gurbetine annemi de getirdiğinde ve 3-4 yaşında iken, diğeri ise 4 senelik bir ayrılıktan sonra Hemşin'e ilk dönüşümde. Hemşin'den Ankara'ya ilk yolculuğum 1959, İlkokul birin tatilinde Hemşin'e dönüşüm ise 1961 yılının yazı idi. Tabi ki bu gidişin bir de dönüşü vardı. 1963 yılında ise Koç Boynuzu artık yoktu.
      Armonik Dağı ise yolculuğun en çok sevdiğim bölümü idi. Yemyeşil ormanların içerisinde şöforün direksiyonla adeta dans ettiği bol virajlı yollardan Armoniğin zirvesinden denizi seyretmenin zevki nasıl anlatılır ki?
      Ben bu eski yolculukları asla unutmadım.
      Hele Samsun'da gecelediğimiz otel odasını hiç unutmadım.
      Onun hikayesi bir başka hikaye konusudur ki, üzerime kiltlenmiş kapıyı açamadığım ve tüm bağırmalarıma cevap gelmemesi sonucu yattığım karyolanın altına ç..... yakalanma korkusu ile nasıl yaptığımı hala hatırlıyorum.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      YOLLAR YOLLAR

      Koç Boynuzu, Armonik Dağı, Bolaman Virajları: Uzak ülkelerin sisli puslu anıları


      İnsan ömrünün kısa sayıldığı küçücük zaman diliminde neler yaşadık yahu.

      Koç Boznuzu, Armonik Dağı, Bolaman Virajları sanki hiç olmadı...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      Özgürlük

      Bu sekiz harfli kelimenin içine hayal edemeyeceğiniz o kadar çok şey yerleştirebilirsiniz ki.

      Ancak bunu yapabilmek de ‘Özgürlük’ kelimesinden ne algıladığınıza bağlı.

      Özgürlük güzel bir kelime, nereye kadar, ne için, kime, nerede nasıl.

      Biz özgürlük dediklerinde canlı yaşamın tek özgürlüğünün insanlara has bir algılama olduğunu sanıyoruz.

      Oysa özgürlük tüm canlılar için geçerli bir olgudur ve tüm canlıların özgürlük hakları vardır.

      Tabi bu da siz doğanın efendisi insanların istediği sürece vardır ve istediği ölçüler içinde var olacaktır.

      Tanrı insansız dünyayı yarattıktan sonra bence uzun bir süre beklemiş, gözlememiş, bakmış ki, doğada her şey gayet uyumlu değişkenlik olmuyor, bu güzelim hayata bir virüs gerek demiş ve.

      Siz insanları dünyaya göndermiş.

      İşte ne olmuşsa o günden sonra olmuş.

      Kendini dünyadaki tüm canlıların ve varlıkların efendisi olarak gören siz insanlar, özgürlüğün sadece size gerekli olduğunu düşünerek başlamışsınız diğer canlıların özgürlüğünü kısıtlamaya.

      Ateşi keşfedip yakmadık yer bırakmamışsınız.

      Parayı keşfedip yıkmadık alan koymamışsınız.

      Ve fendi sandığınız dünyada asıl efendinin para olduğunu anladığınızda da kul olmaya başlamışsınız.

      Yani kendi keşfiniz olan paranın kulu. Şimdi tek biatiniz kendi keşfiniz para’ya olmuş.

      Bir yandan keşfinizin kulu kölesi olurken, diğer yandan doğanın efendisi olduğunuzu kanıtlamak için elinizden gelen her şeyi yapmışsınız.

      Dağda özgürce yaşayan ceylan’a sıkmışsınız kurşununuzu. Tetiğe basıp ormanlarda özgürce dolaşan karaca’nın yaşamına son vermişsiniz.

      Efendi sizisiniz ya. Ama unutmayın ki, paranın da kulu ve kölesi olan yine sizsiniz.

      Onlar yetmemiş, bu kez topraktan özgürlüğünü size devretmesini istemişsiniz. Koca kütleleri vurmuşsunuz sırtına.

      Efendisiniz ya. Paranın köleleri sizi.

      Bütün bunlar olurken özgürce akan derelere, nehirlere, ırmaklara gözünüzü dikmişsiniz.

      Çünkü doyum sizin için çok farklı ve olanaksız bir olgu.

      Öyle ya, özgürlük sadece paranın kölesi siz insanların hakkı.

      Bu nehirlerden onlarcası da Karadeniz’de dir.

      Bu nehirlerin Nehri’nin özgürce akmasını içine sindiremeyen siz paranın kölesi, doğanın efendileri, şimdi de onların özgürce akmasını kıskanıp HES diye icadınız olan yeni bir keşfinizle derelerimizin ırmaklarımızın özgürlüğüne son vermeye çalışıyorsunuz.

      Bu su kaynaklarının kaynağından sahile kadar, üzerinde yapılması öngörülen ve bir kısmının da yapımına başlanan HES’lerle tamamen yok edilmek isteniyor.

      Şimdi bu projeler ile on binlerce yıldır doğal olarak kendi yatağından akarak hayat verdiği tüm bitki, hayvan ve insanlardan çalınmak istenilmektedir.

      Ve buna tüm dünya seyirci kalırken birkaç gönüllü derelerin özgürlüğü ve yaşam savaşı için seferber olmuşlar.

      Derelerin özgürlüğe vedasının ne anlama geldiğini ancak özgürlükleri elinden alınanlar tarafından bilinir.

      Bunu her beyinin, her kafanın alabilme şansı yoktur.

      Zaten o şans onlarda olsa, derelerin özgürce akışının ne kadar önemli olduğunu algılayabilirlerdi

      Oysa, özgürlüğü sadece tanrı tarafından kendilerine bahşedilmiş olarak kabul eden paranın köleleri, bir gün doğanın kendilerinden alınanları yeniden geri alabileceğini düşünmeliler.

      Unutulmamalı ki.

      Para sadece insanın efendisidir.

      Doğa’nın asla efendisi olmadı…

      Ali Orhan
      kursunkalem55@hotmail.com

      22 Temmuz 2012 Pazar , 15:04 tarihinde yazdı.
      antalyakorfez.com/yazi-2219-%C3%96zg%C3%BCrl%C3%BCk.html
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000

      Okunmayı hak eden bir insan , okunmayı hak eden bir sayfa .. paylaşımlar baştan sona harika ..

      Keşke yazmasaydım

      Uzun süredir bu mektubu yazmak istiyordum
      Belki eline geçer, belki geçmez.
      Ne olur, eğer eline geçerse sonuna kadar bi okuyuver.
      Bak sen gideli uzun zaman oldu.
      Sen aramızdan ayrıldıktan sonra geride neler oldu neler.
      Şimdi burada olsaydın eğer, çok kızardın biliyorum. Senin adının sonuna ‘İZM’ ve ‘List’ getirip ranta doğru uzananlar mı, bunlardan yarar sağlamaya çalışanlar mı,? Işığından faydalanıp, kurduğun ülkeyi karanlığa doğru götürenler mi?
      Kimi ararsan burada.
      Hem belki haberin yoktur. Senin adına dernekler bile kurdular. Düşünceni yok etmenin en kıvrak yolarını arıyorlar şimdi. Şerefsiz eller, kurduğun ülkenin şerefine kadeh kaldırıyor.
      Bu ne kadar acı. Beni anlaya biliyor musun?
      Dadaşlar Kenti’nde senin yanında olanlara bile dil uzatıyorlar.
      Kara Fatma’ya ne iftiralar var.
      Tamim’ini yayınladığın şehri bile bir kenara atıp, İkinci Kongre’ni yaptığın kette aydınları cayır cayır yaktılar.
      Şimdi de seyrediyorlar.
      Orada bile kongrenin izlerini silmeye çabalayıp, Kastamonu’daki devrimin inadına şimdi Amerikan şapkalarını satıyoruz her yerde. Üzerindeki yıldız sayısını bilmediğimiz şapkaları takıp bir dediklerini iki etmiyoruz onların.
      Nasıl sana yakışıyor muyuz?
      Ülkeni emanet ettiğin gençliği öyle bir hale getirdiler ki,
      Onlar da, ‘’Kuzey ile Güney’in neler yapacağını, Kurtlar Vadisi’nin nasıl sona ereceğini.’bizi bizi şeyediyor evi’’n’deki zilli’lerin düellosunu izlemekten ilme ve başarıya zaman bulamıyorlar.
      Bu gençler senin ilke ve inkılâplarını öğrenemediler.
      Neden diye sorma.
      Bir dönemler, ‘Netekim’ biri gelip, vallahi silip süpürdü ilkelerini
      Seni ve inkılaplarını bir kalıba sokmak istediler zaman zaman.
      İyi ki halkın var, var da
      Onlar pek yemiyorlar bu oyunları. Emme..
      Seninle anılan devrimler hep rafa kaldırıldı. Kurtardığın ülkenin ormanları, 2-b denen yeni bir sistemle kapanın elinde kalsın diye büyük çalışmalar var.
      Senin kurduğun Cumhuriyetin 10. yıl marşından başka hiçbir şeyi kalmadı elimizde.
      Geçen gün yine o marşla kutladık. Cumhuriyetin kuruluşunu. Ama kimimize biber gazı zerk ettiler.
      Hatta bir ara İstiklal Marşımızı öyle bir okudular ki Kayseri’de
      Sorma gitsin.
      Şimdi senin de bizim aramızda olmanı ne kadar çok isterdim ki ama.
      Olmaman daha iyi.
      İnan ki sen gittin gideli,
      Bu ülkede ne varsa, hepsi yalan ve hepsi sana yabancı.
      Ve hepsi kurduğun Cumhuriyetin omuzlarında bir yük.
      Adına koşular düzenleyip, söyleşiler de yapıyoruz ama.
      Dedim ya, ilkelerini hep rafa kaldırdık.
      Şimdi biliyorum bana kızıyorsun. Bu zamanda böyle bir mektup yazılır mı diye.
      Oluyor işte. Ne yapıcam
      Ben derdimi kime anlatıcam.
      Senin kurduğun partide bile öyle kavgalar var ki. Sorma gitsin.
      ‘Bu koltuğa hep ben oturacağım’ kavgası, almış başını gidiyor.
      Senin birlik ve beraberlik mesajına şimdi her zamankinden daha çok ihtiyaç hasıl olmuş durumda.
      Ama anlayan yok.
      Sana gel desem bilmem gelir misin?
      Ülkemin halini gör desem. Utanırsın.
      İlke ve inkılapların birilerinin elinde oyuncak gibi. Bir o tarafa çekiyorlar, bir bu tarafa.
      Hani desem ki,
      Gündoğmadan, Samsun’dan yeniden karaya çıkıp, Amasya, Erzurum, Sivas üzerinden bir Ankara.
      Ne dersin.
      Belki beni kırmazsın. Ama inan. İnan ki, bu geziye ülkem ve ülkem gençliğinin o kadar.
      O kadar ihtiyacı var ki.
      Ha! Az kaldı unutuyordum. Ankara’da kimler mi var?
      Ne sen sor ne ben söyleyeyim.
      Paşam biraz gecikmiş bir mektup ama.
      Tembel toplumun tembel bir yazarıyım ben.
      Ancak aklıma geldi.
      Zira memlekette o kadar çok sorun var ki.
      Bunlarla uğraşırken asıl tehlikeyi unuttuk.
      Bu konuda da sen beni bağışla
      Paşam…

      ALİ ORHAN LAZALOĞLU
      " Bir Sevdadır Hemşin , Çamlıhemşin "