Sabit Karadeniz Kanserden Ölüyor, Durdurun! KAMPANYAMIZ

      "Kanser" Kader Değil...

      "Kanser" Kader Değil...


      Paluri Arzu Kal

      Kanser ile ilgili hastalara yol göstermek, hastalıkla ilgili araştırmaları desteklemek, doktorların hastalıkla ilgili eğitimine yardımcı olmak için 1947 yılında Ankara'da Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu adında bir dernek kurulur. Dernek erken teşhis ve tedavi konularında halkı uyarmayı ve bilgi vermeyi görev edinir. Kurum 1952 yılından beri Türk Kanser Haberleri adında bir dergi çıkarıyor ve dergiyi isteyenlere ücretsiz olarak ulaştırıyor.

      1956 yılında Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu'nun önerisi ile Nisan ayının ilk haftası ülkemizde Kanser Savaş Haftası olarak kabul edildi. Yine aynı kurumun girişimiyle ilk kanser hastanesi, 1956 yılında Ankara'da açıldı.

      Kanser, canlıların yapı taşı olan bir hücre hastalığı, hücrenin olağandışı bölünüp çoğalmasıdır. Kanserli hastalarda hücre, canlının zararına çoğalır. Organların işlevlerini yapmalarını engeller.

      Öldürücü olması ve sık görülmesi bakımından kanser hastalığı dünyanın en önemli sağlık sorunudur. Kanserle savaşmak ve bunda başarı sağlayabilmek için halk bilinçlendirilmeli ve erken teşhisin önemi vurgulanmalıdır. Ancak daha önemlisi devletin özellikle Çernobil sonrasında ciddi bir artışla kanser hastalığı ile çarpışan Karadeniz'de ücretsiz sağlık taraması yapması ve bu konuda gereken hassasiyeti göstermesidir. Bunun için 21 yıllık bir gecikme söz konusudur.

      Çernobil faciasının hemen ertesinde bu bilinçle hareket edilerek sağlık taramalarıyla kanseri erken yakalamaya çalışmak yerine televizyonlarda çay içmek ve "bakın ben içiyorum, siz de için" diyerek halkla alay etmek ve onları kandırmak tercih edildi maalesef. Avrupalı yaşıtlarının mamaları imha edilirken ülkemizdeki çocuklar önce toprak altına bilinçsizce gömülen sonra da bir kısmı çalınıp piyasaya sürülen çaylarla kahvaltılarını ettiler. Toprak altında kalan radyasyonlu çaylar ise radyasyonu önce toprağa ve suya sonra da bitkilere, hayvanlara ve insanlara geçirdiler…

      Dünyada 20 milyonu aşkın kanserli hasta bulunurken, her yıl 10 milyon kişinin kansere yakalandığı, 2003 yılında 6 milyon kişinin kanserden öldüğü, 2020 yılında bu rakamın 10 milyona ulaşmasının beklendiği bir tablo var önümüzde. Dünyada her 100 bin kişiden 150-300'ünün, Türkiye'de ise her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığı unutulmamalıdır.

      Çernobil felaketinin üzerinden 21 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz yeni yeni Karadeniz Bölgesi'nde kanser konusunda tarama çalışmaları ve araştırılmalara başlanması ne kadar geç kalındığını gözler önüne sermektedir.

      Sağlık Bakanlığı'nın Karadeniz'de kanser vakalarının Çernobil kaynaklı olmadığını, asıl etkenin sigara olduğunu açıklaması ve ardından da 2012 yılına kadar öncelikle Sinop'ta olmak üzere 3 adet nükleer santralin yapılmasının gündemde olması bu projeleri istedikleri gibi tesis etme noktasında altyapı hazırlama telaşından başka bir şey değildir. Bütün dünya nükleer enerjiden uzak durmaya çalışırken ülkemizde tam tersi bir hızla nükleer enerji şirin gösterilmeye çalışılmaktadır.

      Öncelerde kimsenin üzerinde fazla düşünmediği bu hastalık artık her yerde karşımızda. Her evde kanser hastası var ve bu sayı gittikçe artmakta. Halk çaresiz. Yetkililer çözüm yerine sorumlu olmadıklarını ispatlama çabasındalar sadece. Kayıtlar düzenli tutulmadığından veriler karşılaştırılamıyor ve artışın sebebi resmi olarak açıklanamıyor. Ama gözle görülebilecek kadar açık ve ortada her şey. Üzerini örtmeye çalışmak ve yok saymak çare değil, çözüm de…

      Sağlık taraması yapılmalı. Hastane, doktor, teknik donanım yetersiz. Yörede çoktan bir onkoloji hastanesi kurulmalıydı. Yeni Çernobil'ler yeni ölümler olmasın, çocuklarımıza sağlıklı bir çevrede yaşama olanağı tanıyabilelim. Çok şey mi istiyoruz?

      Ateş düştüğü yeri yakıyor. Yaşamadan bu acıyı, o kadar uzak bir kavram ki, anlayabilmek imkansız. Evinizden bir "Can" çıkmadan kimsenin çığlığını yeterince duyamıyorsunuz, feryatlar göğe çıksa da… Bizler bunu öyle sarsıcı bir şekilde yaşadık ki. İçimiz yanınca anladık ne demek olduğunu. Ama en korkutucu olanı, Çernobil'in etkilerinin ilerleyen yıllarda daha fazla gün yüzüne çıkacağı. Ve hâlâ yeterince bilinçli ve duyarlı değiliz.

      Hiç değilse kanser haftasında her platformda hastalıkla ilgili bilgi verilmeli ve erken teşhisin önemi vurgulanmalıdır. Kanserle ilgili en küçük bir kuşkuda doktora başvurmak gerektiği unutulmamalıdır.

      "Kanser" kader değil…
      Hak(cc) kuluna eyler nazar
      Dört kalıptan Adem dizer
      Kalleş gelmiş CUMHURİYETİ bozar
      ATAM sana haber olsun

      ENELHAK

      ÇERNOBİL OLAYI

      Çernobil’deki santralde tam olarak ne olmuştu?

      26 Nisan tarihinde Sovyetler Birliğinin Ukrayna Cumhuriyeti’nde 4 reaktörden oluşan Çernobil reaktör kompleksinin 4 no’lu reaktöründe bir hidrojen patlaması meydana geldi. Bir yangın çıktı ve reaktörün kalbi kısmen tahrip oldu. Bu patlamayla birlikte radyoaktif madde yüklü bulutlar rüzgarla İsveç ve Finlandiya’ya doğru sürüklendi. Böylece bu ülkelerin büyük bir bölümünde radyoaktif kirlenme yarattı. Daha sonra bulutlar 2-3 Mayıs günlerinde Balkanlar üzerinden Trakya’ya geldi, yağışla birlikte radyoaktivite toprağa yayıldı. 5-10 Mayıs günleri arasında da rüzgar, bulutları Doğu Karadeniz’e sürükledi.

      1986 yılında çocuk yaşta olanlarda, şimdi yaygın olarak tiroid kanseri ve çeşitli kan hastalıkları görülüyor. Uzun vadede toprak altına gömülen radyoaktif maddelerin etkisi, kendini yeraltı sularında gösterecek. Kazadan 17 milyon kişi çeşitli oranlarda etkilendi. En tehlikeli radyoaktif element havaya toz halinde karışarak kalkıp gelen ‘Sezyum 137’. Radyoaktif etkisinin yarısını kaybetmesi için 30 yıl gerekiyor.

      Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya’da dokuz milyon kişi Çernobil faciası sırasında radyasyona maruz kaldı. Beyaz Rusya nüfusunun %80’i yoğun radyasyondan etkilendi. Hala, Çernobil etrafında 57,6 km çapında bir “ölü bölge” var. Beyaz Rusya’da doğum oranları yarıya indi. Özellikle çocukları vuran tiroid kanseri, Beyaz Rusya’da %285 arttı. Kaza nedeniyle bugüne kadar toplam 125 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Kazanın etkilerinin bir yüzyıl devam edeceği belirtiliyor. Patlama sonucunda, Hiroşima’nın 200 katı radyasyon yayıldı

      * 1991 Ekim’inde çıkan yangın nedeniyle iki numaralı reaktör kapatıldı. 1996’da ise bir numaralı reaktör, kullanma süresi bittiği için durduruldu.

      * İsviçreli sigorta şirketi Swiss RE’nin çıkardığı Sigma dergisine göre, Çernobil felaketinin kurban sayısının 165 bin olduğu tahmin ediliyor.

      * İlk anda 28 kişinin aşırı radyoaktiviteden öldüğü kazanın ardından, 20 kilometre uzaklıktaki bölgeden 135 bin kişi boşaltılmıştı.

      * 237 kişi akut radyasyon sendromundan yaşamını kaybetti, 150 bin kişi hastalık nedeniyle çalışma gücünü yitirdi, dokuz bin bebek doğum öncesi radyasyona maruz kaldı. Radyasyondan pek çok hastalık türü bölge insanlarını etkilemeye devam ediyor.

      * Çevrede yaşayan çocuklarda tiroid kanseri hâlâ çok yaygın. 1981-1985 yılları arasında Ukrayna’da 15 yaşın altında tiroid kanseri riski taşıyanların oranı bir milyonda dört ila altı arasında değişirken, 1986-1997 yılları arasında bu oran bir milyonda 45’e çıktı. Bu çocukların yüzde 64’ü radyasyon kirliliği taşıyan bölgelerde yaşamış.

      * Çernobil felaketi, 10 kilometre çapındaki bir alanda ağaçları ve memelileri de etkiledi. 1989’dan itibaren buradaki ekosistemde yavaş yavaş bir iyileşme olmasına rağmen, uzun vadede genetik etki olasılığı çok yüksek.



      Çernobil’deki patlamadan sonra, gün gün yaşananlar:

      Sovyet yetkilileri, ilk başlarda felaket haberini gizlemeye çalıştılar. İtfaiye erleri, yapı içinde başlayan 30 ayrı yangınla uğraşırken, rüzgâr radyoaktif bulutları İsveç’e kadar taşıdı. Yapılan açıklamalara göre, Stockholm’deki radyoaktif kirlilik düzeyi 15 kat artmıştı.

      Ukrayna’da da resmi yetkililer suskundu. Kiev sakinleri, Pripyat’a otobüs seferlerinin kaldırılmasının şaşkınlığı içindeydiler; çünkü yetkililer bu bölgeyi boşaltmışlardı. 3 Mayıs sabahı Kiev’deki bir yerel gazetede, nükleer santralde yangın çıktığı haberi yer aldı. Şüpheli insanların zihinlerindeki soru işaretleri de aydınlanmaya başlamıştı, mutlaka bir felaket yaşanmış olmalıydı...

      Kaza sırasında 13 yaşında olan Kiev’li gazeteci Anastasia Zanuda, "Sovyet yetkililer paniği önlemeye kararlıydı. Kent çıkışında ve her köşe başında, insanların kenti terk etmesini engellemek için polisler duruyordu. Uçakta yer bulmaksa imkânsızdı. Çünkü hepsi parti yetkililerinin çocukları için ayrılmıştı" diyor.

      Kazadan 36 saat sonra, insanlar Çernobil’den uzaklaştırılmaya başladı. Bir ay içinde 30 km’lik çember içinde yaşayan 116 bin kişi boşaltıldı ve bunlara yeni evler verildi. Ancak, birçoğu radyasyona maruz kalmıştı bile... Çoğu gönüllü 600 bin işçi, onarım ve temizleme çalışmalarına katıldı. Yapılan ölçümlerde maruz kaldıkları radyasyon, her biri için 165 "millisievert"ti (10 millisievert insan için ölümcül dozu ifade ediyor). Santralde gönüllü olarak çalışanların çoğu, büyük acılar çekerek öldü. Patlamanın ilk saatlerinde göreve çağırılan itfaiye erlerinin vücutlarında radyasyon yanıkları baş gösterdi. Ağızlarında, dillerinde küçük yaralar açıldı ve yaralar tüm vücutlarına yayıldı. Birçoğu iki hafta içinde öldü; çinko kaplı tabutların içine konarak kalın beton mezarlara gömüldüler.

      Bu korkunç kazaya rağmen Çernobil kapatılmadı ve faaliyetini sürdürdü. Ama bu uygulama, beraberinde bir takım kazalar getirdi. 1991 yılında 2 numaralı reaktörde yangın çıktı. 2000 Temmuz’unda yoğun yağışlar sonucunda 3 numaralı reaktörü su basınca, yetkililer bu bölümü tamamen kapattılar.
      Birimlerin kapatılmasına rağmen, Çernobil’de güvenliğin sağlanması için sürekli bir mühendis ordusunun varlığı gerekliydi. Birimlerin kaplanmasında 250.000 ton beton kullanıldı. Böylece, 180 tonluk yüksek radyoaktivite içeren yakıt kapatılmış oldu. Şimdi, bu betonun yüzde 10’luk bölümü çatlaklarla dolu.

      Çatlaklardan sızan yağmur suları, boruların dayanıksızlığı, yeni bir facianın habercisi sayılıyor. Yeni bir doğa katliamına yol açılmaması için yeni bir lahit gerekiyor. Ancak bunun maliyeti 650 milyon YTL (650 trilyon TL)... Çernobil- ulus-devlet sınırlarını aşan bir soruna dönüştüğünden, batılı devletlerin de 2007 yılına kadar bakım ve onarım eksiklerini gidermeye gönüllü oldukları biliniyor. Uzmanlar, 5 milyonu aşkın insanın yüksek düzeyde radyasyona maruz kaldığını söylüyorlar. Radyasyonun yüzde 40’lık bölümü Ukrayna, Sovyetler Birliği ülkeleri ve Batı Avrupa’yı etkisi altına aldı. Ancak en çok mağdur olanlar, Beyaz Rusya’nın yoksul bölgeleri. Ülkenin dörtte birlik bölümü, 264.000 hektarlık bir alan tarım yapılamaz durumda, 485 köy ise tamamen boşaltıldı.

      Çernobil’in insanlar üzerindeki etkisi de korkunç. Temizleme çalışmalarına katılan gönüllüleri temsil eden Çernobil Sendikası, kaza sonucu ölenlerin sayısının 15.000’i bulduğunu ve yaklaşık 50.000 kişinin de sakat kaldığını belirtiyor. Sendika başkanı Viaçeslav Grişin’in verdiği bilgilere göre, 1991 yılından bu yana mağdurların sayısında 12 kat artış görülmüş.

      Dahası, katlanarak artmaya da devam ediyor. Ukrayna Sağlık Bakanlığı, üçte birini çocukların oluşturduğu 3,5 milyon kişinin ciddi rahatsızlıklarla pençeleştiğini açıkladı. Çernobil’in çevre yerleşimlerindeki kanser hastalarının oranı, ulusal ortalamanın on kat üzerinde. Felaketten bu yana, Ukrayna’da tiroid kanserine yakalananların sayısı yine on kat artmış. Birçok bilim insanı, kazanın etkilerinin yeni yeni çıktığı konusunda aynı kanıyı paylaşıyor. Çünkü radyasyon sinsice zarar veriyor ve olaydan 10 yıl sonra tanımlanamayacak hastalıklarla ortaya çıkıyor. 20 yıl sonra bile kötü huylu tümöre ya da tiroid kanserine yol açabiliyor.

      Uluslararası Kanser Araştırmaları Derneği’nden Dr. Elisabeth Cardis’in önderliğindeki Dünya Sağlık Örgütü bilim insanları, Beyaz Rusya’daki Gomel’de, kaza günü dört yaşın altında olan çocukların yüzde 36,4’ünün tiroid kanserine yakalandığını açıkladılar. Beyaz Rusya’da yaşayan kadınların yaşam süreleri 74 yıldan 58’e inmiş durumda. 9 yıl içinde sakat doğan çocuk sayısı yüzde 20’lere ulaştı. Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, ülkedeki çocukların yüzde 29’u kronik hasta. Çoğu uzman, bu durumdan Çernobil’i sorumlu tutuyor. Radyasyon 1.500 dönümlük ormanı yok etmiş durumda. Bazı tür hayvanlar ya yok olmakla yüz yüze ya da genetik değişikliklere uğradı. Örneğin fareler arasındaki farklılık ürkütücü boyutlara ulaştı.



      Çernobil felaketinden sonra Karadeniz bölgesinde neler yaşandı?

      Radyoaktif kirlilikte çok yüksek rakamlar oluştu. Özellikle Giresun-Tirebolu bölgesindeki radyoaktivite oranı oldukça yüksekti. Yükseklik, Rize’de Derepazarı’ndan başlıyor. Radyoaktif kirlilik oranları Rize’nin tümünde limitin üstünde. Kirliliğin Pazar’dan Hopa’ya kadar çok yüksek olduğu tespit edildi. Çernobil’den yayılan radyasyon, bütün Karadeniz’i etkiledi, ama bazı bölgelerde kirlilik çok üst seviyeye ulaştı. Dolayısıyla bu bölgedeki insanlar sadece içtiği çaydan değil, lahanadan, sütten, yürürken çamurdan etkilendi. Örneğin Ordu’da, Çernobil felaketi sonrası kanser vakalarında büyük artış oldu. Aradan geçen 18 yılda 1763 kişi kansere yakalandı, bunların 1637’si hayatını kaybetti. Facianın yaşandığı 1986’da ise bölgede sadece 16 kişi kanser hastasıydı. En çok kanser hastası 2001, 2002 ve 2003’te ortaya çıktı.(ALINTI)

      BU BASİT BİR SAĞLIK MÜCADELESİ DEĞİL ASLINDA

      Bu mücadele aynı zamanda halkının karşısına geçerek televizyonda çayını yudumlayarak,"çernobilden dolayı yayılan radyasyonun etkisi olmamıştır bakın ben çayı içiyorum bana birşey olmuyor" diyebilen aymaz,sorumsuz,düzeysiz yöneticilerede bir şamar olacaktır.Artık bu ülke sorumlu yöneticilerce yönetilmelidir.Bizi ciddiye almayan,halkın hiçbir değerinin olmadığını düşünecek kadar ülkeyi keyfi yönetenlere bu tür nitelikli tepkiler bir yanıttır aynı zamanda.MÜCADELENİZDE/MÜCADELEMİZDE kolaylıklar diliyorum.Aynı zamanda bu konuda yapılan en geniş araştırma olan Türk Tabipler Birliği ile Hopa Belediyesinin ortak araştırmasının sonuçları ciddi bir ışık olacaktır.

      CVP: BU BASİT BİR SAĞLIK MÜCADELESİ DEĞİL ASLINDA

      Yazar: haçapitli Tarih: 29.04.2007 Saat: 10:43
      Bu mücadele aynı zamanda halkının karşısına geçerek televizyonda çayını yudumlayarak,"çernobilden dolayı yayılan radyasyonun etkisi olmamıştır bakın ben çayı içiyorum bana birşey olmuyor" diyebilen aymaz,sorumsuz,düzeysiz yöneticilerede bir şamar olacaktır.
      Artık bu ülke sorumlu yöneticilerce yönetilmelidir.


      Biliyorum ki Saın Haçapitli soracağım soruya yine cevap vermeyecek. Ben yine de cevap vereceği ihtimalini gözününe alarak bir soru soracağım.

      Diyelim ki Çernobil Kazası olduğunda siz Sağlık Bakanı ya da Atom Enerjisi Kurumu başkanısınız.
      Çernobil kazasını aynı gece duydunuz. Ancak Ruslar olayı inkar ediyorlar. Bu arada 2 gün geçti ve Rusya resmi olarak Çernobil Kazasını açıkladı.
      Ne yapardınız?

      Not: Daha ileri gidelim. Ülkenin Başbakanısınız. Karar sizde...

      2. Not: Soruyu biraz daha genişletelim. Bu konuya okuyan herkese aynı soruyu soruyorum.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      BU SORUYU SORAN,O SORUMSUZ Yöneticilerle aynı şeyi paylaşana yanıttır.

      1-Olay duyulduğu an öncelikle insanların radyasyondan en az etkilenecekleri önlemleri almalarını onlara anlatırdım.
      2-Eğer teknolojik yeterliliğimiz yoksa bu konuda oldukça yardımcı olacak,bu alanda uzman ülkelerden teknik ekip ve ekipman desteği isteyerek,ama olanaklarım varsa kendi olanaklarımızla bölgede ciddi radyasyon ölçümleri yapar ve sürekli verileri takip ettirirdim.Ayrıca bunu yaparken olayın ciddiyetini kavramaları için insanları radyasyon ve etkileri konusunda bigilendirirdim.Bunuda tüm tv kanallarını kullanarak yaptırıdım.
      3-Aşırı radyasyonlu bölge varsa geçici olarak boşaltırdım.
      4-Radyasyonun olumsuz sağlık sorunnları yaratacağından,bölgede ciddi radyasyonun tetikleyeceği hastalıklar için sağlık merkezlerini oluşturutrdum.
      5-Tedavi merkezlerim yetersiz ise bu konuda uzman ülkelerden yardım isterdim.
      6-Nükleer santralın acı faturalarını hisseden topluma ,enerji ihtiyacımız için tekrar nükleeri dayatmaz,su,rüzgar ve güneşi kullanırdım.Çünkü bu kaynaklar bizde oldukça fazla.
      Sanırım yeterlidir bu yanıt sevgili saksu.

      saksuya da benden soru

      SONUNA KADAR HAKLSIN SÖZÜNE SONUNA KADAR KATILIYORUM...

      BİR SORU BU KANSER İLLETİLDEN BENİM CANIM YANDI BİN KERE SADECE BENLE DEĞİL TÜM KARADENİZİN CANI YANDI....

      O ŞAHSİYETİN TV DE KARŞISINA GEÇİP KARADENİZ HALKLARIYLA DALGA GEÇMESİ DOĞRU?

      BİZİM DAHA UNUTMADIKLARIMIZ VAR SN.SAKSU ŞARBONLU ZARFLA ŞOV YAPANLARIDA AKLMIZDA.....
      Hak(cc) kuluna eyler nazar
      Dört kalıptan Adem dizer
      Kalleş gelmiş CUMHURİYETİ bozar
      ATAM sana haber olsun

      ENELHAK

      kansere dair iki çift kelam

      olo yakup ne zaman homşetsi oldun oğul
      kanser kkonusunda derdi çekmeyen bilmez
      nasıldır ne değildir yaşamayan o pisikolojiyi bilmez bilemez
      acısını açekmeyen en yakınlarını yitirmeyen bilmez bilemez
      o illeti bile bile sermayeyi güçlü kılmak üçkuruşlarını kurtarabilmek için bu ülkenin bekçiliğini yapan mehmetçikler ahkam keserek çaylarını satan sattıktan on yıl sonrada ailerinde kayıplar verenler hala bilmez bilmek istemez.
      para babaları parayı kurtamayı düşünür ama dert başa geldiğinde o paraların onları kurtaramayacağını bilmez yada bilmek istemez
      KANSER illeti böyle bir illet ama bugün tıp geilişmiştir ve bir çok türü ile başa çıkmaktadıryeterki erken teşhis ve tam tedavi uzmanlarınca uygulansın.

      ben bi dönem o pisikozu yaşayanlardanım nodüllerle savaşanlardanım
      benim tavsiyem korkmadan en ufak bir nodül yada urik birşey hissetiğinizde lutfen kulak ardı etmeyin hemen bir uzman yada onkoloji bolümü olan üniversite hastnesine baş vurun.

      sonra herkesun bir derdi kalur içerinde.

      tebrıkler

      yeğenım senı kutluyorum anketınden ve duyarlılığından dolayi ben halen cekmekteyım bu ileti ben gırtlak kanserı oldum ablamda yemek borusu kanserı oldu ne yazıkkı onu kurtaramadık bende azımla mucadele etmeye calışıyorum .ama tekbaşına olmuyor herkesten artık bışeyler etme zamanı geldı ben şahsım adına ustume duşen gorevı yapmaya hazırım hastalara acıl şıfa dılerım saygılarla
      Sevgili Haçapitli Kardeşim;
      Radyasyonun ne olduğunu bilmiyorsun ama yazılanları da okumuyorsun. Bu sebeple verdiğin cevapların bilimsel hiç bir değeri yok. Neden böyle olduğuna dair cevapları senin sıralamana göre vereyim.

      1- Çernobil kazası meydana geldiğinde Rusya buynu 2 gün sakladı. Açıklama yaptığında da bizler çoktan o radyasyonu almıştık. Yani tedbir açısından yapılacak bir şey yoktu.
      Diyelim ki olaydan 2 dakika sonra öğrendik. Yine de yapılacak bir şey yoktu. Tabiki çevreyi boşaltmak bir çözümdür ama Karadaeniz sahil şeridinden 200 Km. içeride Tarkya'ya kadar olan bir bölgeyi 4-5 saatte nasıl boşaltacaktık? Bu bölgesel taşınmanın ülkede yaratacağı paniği hiç hesapladınız mı? Böyle bir şey mümkün değildir.

      2- Teknolojik müdahale de sözkonusu değildir. Diyelim ki her bölgede ölçüm yaptık ve bazı bölgelerde çok yüksek radyasyon çıktı. Ne yapacaktık? Dağı taşı özel elbiseler giymiş insanlarla yıkayacak mıydık?

      3- Diyelim ki TV'lere çıkıp programlar yaptık. Ne diyecektik?
      "Sevgili Karadenizliler! Çernobilden büyük oranda radyasyon aldık. Gentiğimizde öyle değişiklikler oldu ki bunun düzelmesi için 600 sene geçmesi gerekiyor. Kusura bakmayın ama hepiniz ya da çoğunuz kansderden öleceksiniz. 600 sene sonra doğacak çocuklarını bile kanserden ölecek mi diyecektik?

      4- tel ciddi ve mantıklı önerinzi budur. Baştan beri aynı şeyi söylüyorum. Çernobil konusunda hükümetin tek kusuru vardır. O da Kardeniz'e Kanser tedavi merkezleri kurmamak. En azından insanlarımızın acısını azaltacak tedbirler alınabilirdi ama bu da yapılmadı. Bu konuda özellikle sivil toplum örgütleri sessiz bir ihanet içindedir. Neden mi?
      Geçen Yıl Rize'de açılan hastahanede Kanser merkezi oalcaktı ama maalesef Tarbzon'daki doktorlar bunu önledi. "Trabzon'daki merkezimiz yeterlidir" dediler. Bunu neden yaptılar biliyor musunuz?
      Kanser tedavisinin yaratacağı rantı kaybetmek istemedikleri için.
      Bence sivil toplum örgütleri bununüzerine gitmeliydi ana gidilmedi.

      5- Kanser Tadevi Merkezlerinin yetersizliğinden daha çok olaya rant kavgası ile bakan bir menfaat şebekesi vardır.

      6- Nükleer Santraller ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda önce genel bir araştırma yapmak ve ona göre karar vermek gerekir.

      Yukarıda anlatttığım gerekçeler sebebiyle cevaplarınzı maalesef yetersizdir Sevgili Haçapitli Kardeşim.

      Bence bu olay için yöntem ve satrateji hatası içindesiniz. Şu anda yapılması gereken geçmiş hükümetleri eleştirmek değil bundan sonrası için önerilerde bulunmaktır. Bunu 20 senedir yapmadınız bari bundan sonra yapın. Geçmiş hükümetlere saldırmak vücudumuzda oluşan ve etkileri 600 sene sürecek genetik bozuklukları tedavi etmez.
      Bilmem anlatabildim ki Sevgili Haçapitli...
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...