Bodollu'nun Güzide İnsanlarının Buluşma Noktası

      ya aslında bunları yazmak hiçte kolay değil geçenlerde köyden bi arkadaşla msn de konuşuyoduk nihal bunu hatırlıyomusun deyince akluma geldi.malum eskiden köye daha yol gelmemişti en büyük sorunumuz sigarasuzluk ti.para bulsak sigara bulemezduk birgün dağa gidecez ama sıgaramuz yok ne edicez tabiiki çalıcaz.araştırdık kimvar köyde tespiti yaptık gittik arkadaşın adını vermiyorum çünkü yazdığımdan haberi yok,allah rahmet eylesin halitlaan mustafa dayi köyde erkek namına bi o vardı.eylemimizi kazasız belasız atlatmıştık dağda bir güzel içtik sıgarayı,dağlarda içtiğim birinci sıgarasını bu günkü malboraya asla değişmem,akşam köye döndük karahaberi anam vermişti mustafa dayi ölmuş bizim hemen arkamuzden,arkadaşla birbirimize bakmıştık ne gülebildik nede ağlayabildik.biz şimdi kimden helalluk alicez.allahum affetttt
      Yıl 1975 veye 1976. Okulların bitimi ile birlikte Hemşin'e gittim. Köyde bir gün kaldıktan sonra nevalemi tamamlayıp Cağalver'e çıktım. Derede balık tutatarak biraz oyalandıktan sonra Cağaelver'e çıktım. Vanagde kimse yoktu ama Evlerin üst tarafında Yangın dediğimiz yerden HEZAR ve arada bir balta sesleri de geliyordu. Bişeler atıştırıp kuru elbiselerimi giydikten sonra sesin geldiği yere doğru yürümeye başladım.
      Aklıma gelen Çamurdüz Merzesinin Horumlarının bize ait biryerde ağaç kestikleri idi. Ormandan sesszice yürüyordum. Çünkü eğer Horumlar ağaç kesiyorsa müdahale etmeye karar vermiştim. Yani en azından "Ne yapıyorsunuz kardeşim siz? Bizm payda neden ağaç kesiyorsunuz?" demek niyetinde idim. Yanımda amcamın laz yapısı bir tabancası vardı ama içimi de bir ürperme almıştı. Ya adamlar "Sana ne ulan!" derlerse ne diyecektim? Silah taşımak kolaydır ama onu bir insana doğrultmak her adamın harcı değildir. Hele benim harcım hiç değildir.
      Bu sebeple sessizce yürüyordum. Çalılara sine sine ilerliyordum. Olay yerine yaklaştıkça heyecanımda iyice artıyordu. Adamlara iyice yaklaşmıştım ki bir ağacın büyük bir gürültü ve çatırtı ile devrildiğinmi duydum. Kafamı kaldırdığımda devasa bir gürgen ağacının benim olduğum yerden 20 metre kadar uzağa doğru diğer bir kaç küçük ağacı da kırarak devrildiğini gördüm.
      Tam bu sırada önce bir kişi daha sonra da bir başkası peşpeşe nağara atmaya başladılar.
      Nağara seslerinin geldiği yere bakınca ellerinde baltalar olan 2 kişiyi gördüm. O 2 kişi de Bodolludan benim yaşıtım arkadaşlarımdı. Kestikleri ağacın gövdesinin üzerinde duryorlardı. Şaşırmıştım!
      Gövdesini 2-3 kişinin saramayacağı bu ormanların belki de en büyük ağacını neden kesmişlerdi.
      Odun için desem değildi. Çünkü bu ağaç merzeye çıkan 3-4 tane evin belki de 100 senelik ihtiyacını karşılardı.
      Ev yapmak için desem değildi çünkü gürgen ağacından ev olmazdı.
      Hardama desem o da bu ağaçtan olmazdı.
      Olduğum yerde kala kalmıştım. Sonunda kendimi toplayıp yanlarına gittim.
      İkisi de kan ter içinde idi. Belli ki çok yorgundular. Ama yüzlerinde inanılmaz bi mutluluk vardı.
      Selam bile vermeden sinirli sinirli sordum;
      "Ola bu ağacı nehe kestiniz?"
      Verdikleri cevaba hala üzülürüm.
      "Bu dağların en büyük ağacını biz kestik!"

      Ey gidi günler. Bu kardeşlerim bu olayı acaba bugün çocuklarına gurur ile anlatabiliyorlar mı?
      Bir hiç uğruna, sadece övünmek için kestikleri ağacın bulunduğu yerde çürümesi bile 20 seneden fazla sürdü. O ağaç henüz çürümeden çoluk çocuk sahibi olan bu arkadaşlarım acaba eserlerini çocuklarına gösterebildiler mi?
      Aklıma geldikçe hala üzülürüm.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Bir Balık Hikayesi

      İlkokul 4. sınıfın tatilinde Cağalverdeyim. Bir gün birinin nahiyeye inmesi gerekti. Çünkü dağdaki evde şeker, tuz, gaz ve zeytinyağı kalmamıştı. (Şekerli pişiyi çok sevdiğim için ebem zeytinyağını eksik etmezdi). Ebem çobana ben de köye doğru yola çıktık. Bu yolları belki de ilk kez yanlız gidecektim. Bu sırada belime de 2 kiloluk bir zeytinyağı tenekesinin boş teneke kutusunu bir iple bağlamıştım. Malum, o zamanlar açık zeytinyağı da satılıyordu. Teneke de bir kaç sefer kullanılıyordu. Eyertiliğin dibinde sakladığım balık huçkasını alarak balık tuta tuta dereyi bitirdim. Ondan sonrası kolaydı. Koşar adım köye ulaştım. Eve uğrayıp kapıyı açıp içeri şöyle bir baktıktan sonra Nahiyeye indim.
      Bakkal Ahmet Nuri dayıma uğradım ve taşıyabileceğim kadar (zennederim hepsinden birer kilo) tuz, şeker, zeytinyağı ve gaz aldım. Nahiyede biraz oyalandıktan sonra köye halamın evine çıktım. O gece orada kaldıktan ertesi gün Cağalbvere doğru yola çıktım.
      Dereye varınca belimdeki ipi çıkararak gaz yağı şişesini ve tuzu belimin bir tarafına zeytinyağı tenekesini ve şekeri de diğer tarafa gelecek şekilde iple sıkıca bağladım ve ormana sakladığım huçkamı alarak balık tutmaya başladım.
      Dinle Vadinin başında Meliye Halamun Paçhasının olduğu yerde derinliği 1-2 karış kadar genişçe bir göl vardı. Orda her zaman balık olurdu. Yavaşça göle yaklaştığımda kocaman bir balığın göldeki uzun ve geniş bir taşın altına girdiğini gördüm.
      Rahmeyli Hüseyin Amcamın elle nasıl balık tuttuğuna bir kere şahit olmuştum. Hiç düşünmeden belimdeki ipi çözerek yükümü derenin kenarına bıraktım ve suya girerek alimi balığın girdiği yerdeki bir delikten içeri soktum. Ordaydı! İlk kez bir balığa elimle dokunuyordum ve heyecanlanmıştım.
      Balığın girdiği yer oldukça derindi ve ben elimi uzattıkça balık da ileri gidiyordu. Kolumu sokabileceğim kadar içeri sokmuştum ve kolum bir yay gibi içeride dolararak soktuğum yerden 3-4 karış kadar yan tarafa doğru gidiyordu. Aklıma bu deliğin bir çıkışı olabileceği geldi ve diğer elimle taşı araştırmaya başladım elimi bulduğum bir delikten içeri soktuğumda elim balığın kafasına değdi. Yanılmamıştım. Elimi biraz daha ileri soktum ama balık geri doğru gitti. Şimdi 2 elimle de balığa temas ediyordum ama ikisiyle de tutma şansım yoktu. Ne yapacağımı düşündüm. Deliğin bir tarafını bir kunç ile kapatmam gerekiyordu. Geri doğru baktığımda birden Rahmetli Sabit Amcamı gördüm. Paçhanın kapısındaki ağacın üstüne oturmuş ve beni seyrediyordu.
      Hemen kendisine bağırdım.
      "Sabit Amca! Çabuk gel. Taşın altında büyük bir balık var"
      Sabit amcam bana bakarak cevap verdi;
      "Ben karışmam. Belki de yılandır"
      "Yılan değil ! Balık!" dedim ama Sabit Amca oralı bile değildi.
      "Amice bir kunç kopar da ver dehe. Sen karışma!" dememe de cevap vermedi.
      İki ilim suyun içinde kalmıştım. Bir an düşündüm ve yapmam gereken tek şeyi yaptım. Islanmaması için paçalarını kıvırdığım pantolunumla suya oturdum. Ayağımı elimin yakına getirerek elimi sudan çıkardım ve lastiğimi deliğin ağzına dayadım. Sonra lastiği ayağımdan çıkararak elimle deliğe sokup deliği tıkadım. Oturduğum yerden kalkarak bir elimde lastin diğer elim boş deliğe tekrar abandım. Olacaktı galiba. Lastiği bir taraftan soktukça balık diğer taraftan ileri doğru gidiyordu. 3-4 Dakika kadar uğraştıktan sonra balığın kafasını sıkıca tutup delikten dışarı çıkardım. O güne kadar tuttuğum en büyük balıktı.
      Sudan çıkarak yüklerimin yanına geldim. Yüklerimi tekrar belime bağladım. Lastiğimi giydim ve huçkamı alarak yola çıktığımda Sabit Amcamı hemen yanımda gördüm. Elimdeki balığa bakıyordu.
      Ben yardım etmediği için kızgınlıkla ama elime balık tutmanın gururu ile kendisine bakarken Sabit Amcam;
      "Ola o balığı bana ver. Ben yiyeyim!" dedi.
      Islanmama sebep olan Sabit Amcamın yüzüne bakıp bir an tereddüt bile etmeden cevabımı yapıştırdım.

      "..........."

      Sonra ne mi oldu?
      Ben önde o arkada 3-4 göl koştuk. Bu arada bir kere düştüm ve gazyağı şişesinin bir taşa çarptığını duydum. Şişe kırılmamıştı ama Sabit Amcan durmuştu. Herhalde başıma bişe gelir diye korkmuştu.
      Ben yerimden kalkarak koşmaya devam ettim.
      Akşam evde olanları çobandan dönen ebeme anlatınca Sabit Amcamın beni nehe kovalamaktan vazgeçtiğini o zaman anladım. Rahmetli neler demişti.
      Sabit Amcam ise o sözümün cezasını balta biletirken bana kösre çevirterek defalarca ödetmişti.
      Sabit Amcama balta biletirken kösre çevirmenin ne olduğunu da Serkan anlatsın. Bilmem yaşı yetip de Sabit Amcama hiç kösre çevirdi mi?
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      bende körse çevirdım ama benı pek yakalayamazdıkı çevırtsın

      ben baska bır anımı paylasmak ıstıyorum
      annem kardeslerım ben cagalverde dagcıyız babam pazarda hastanede calısyo hafta sonları gelıyo sadece o gelınce annem cay almaya koye ınıyo babamla dagcılık yapıyoruz tabı bu daha zefklı.
      cagalverde komsumuz annemun halası folos nazmıya hala var koyde caylar gelmıs annem 3 ğüvel ot yuklenıyo sabah gıdıyo cay bıcıp satıp gelıyo ogun aksam annem gelmeyecek koyde kalacak folas nazmıyeyle yatacagız bızde gece oldu annem folosa tenbıh etmıs bu usak kalker gece gıder demıs ben uyumusumm folos yuk ıpıyle ayagımdan makınaun kotugune baglamıs benı sabah kalktım kut yere
      nazmıye hala halen anlatır allah selamet versın
      ah gıdı genclukkkk
      www.karalastik.com
      İnatla yazacağız. Ta ki Bodollililer yazmaya karar verinceye kadar.
      Bu akşam bir akrep hikayesini bu sayfada okuyunca aklıma benzer bir olay geldi.
      Yıl 1975 ve Hemşindeyim. O zamanlar beni bir okuma tutkusu sarmış anlatamam. Ne bulursam okuyorum. Evlerde henüz elektrik de yok. Odaya girip geceyarısına kadar hemen hergece gazlambası altında birşeyler okuyorum.
      Yine o gecelerden biri. Gece saat 02.00 civarı. Elimdeki kitabı bırakıp gaz lambasını söndürüp yattım. Ancak biraz sınra odada bir sivrisinek sesi ile uykum kaçmaya başladı. Gaz lambasını yakarak odada sivrisineği aramaya başladım. Uzun bir aramadan sonra sivrisineği etkisiz hale getirdikten sonra yattım. Yarım saat geçmeden kolumda bir kaşınma ile uyandım. Kaşınan yer oldukça da şişmişti. Az evvel öldürdüğümü zannettiğim sivrisineğin sesini tekrar duyuyordum. Anlaşılan bu gece bu sinekler beni uyutmayacaktı.
      Kibrit ile gaz lambasını yaktığımda kocaman bir örümceğin perdenin altına doğru kaçtığını gördüm. İçimi bir korku basmıştı. "Acaba beni bu örümcek mi ısırmıştı?"
      Elime terliği aldım ve perdenin ucundan tutarak yavaşça kaldırdım. Amacım örümceği öldürmekti ama perdeyi kaldırdığımda dehşete düştüm. Yastığın hemen yakınında ve perdenin altında bir akrep vardı. Şimdi sivrisineği de örümceği de unutmuştum. Sanki kolum daha fazla acımaya başlamıştı.
      Örümceği bulamadım ama Akrebi öldürdüm.
      Bir sivrisineğin ısırması ile şişen vücudum, bir pucek ısırması ile hastanelik olan ben herhalde akrep ısırığı ile öldürürdüm diye düşünerek uyudum.
      Sabah kalktığımda kolumdaki şiş kaybolmuştu ama o sivrisineğe de şükrettim. Herhalde o olmasaydı belki de akrep tarafından ısırılmış olurdum.

      Eski ahşap evlerde pek akrep olmazdı. Çünkü o evlerde rutubet olmazdı. Ne zaman ki tuğla evler yapıldı evlerdeki akrepler de arttı.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      merhabalar,

      merhabalar,

      Sayin bodollunun guzide hemserilerim, hepinize iyi aksamlar veya vakit gec olmussa iyi sabahlar.

      Bodollu' lu hemseriler hangi yaylaya giderler ?

      Sayin sakir bey bu sayfayi aktif tutmak istedigini ama yanliz kaldigini göruyorum.

      Biz bizim köyün sayfasinda sayin sakir beyin veya direk tepande dogmamis hemsinlilerin veya baskalarininda yazilarini veya yorumlarini okuyunca seviniyoruz. Sizde bodolluda dogmamis birilerinin de bodollu sayfasina girmesinden menniyet duyacaginiza inandigim icin okumak icin de olsa bir yokluyorum ama fazla kimse yazmiyor. Birde baktimki bizim sarper ve erdogan kardes ve culi baci ilede birbirinden habersiz burda bulusmusuz. Ben sahsen buna cok sevindim. Sebebi de gayet acik :

      Cünkü hemsinde ve hemsinlilerde ben, sen ,biz, siz degil hep beraber biz olma arzusu vardir.

      en yakin zamanda bu sayfadada cok sayida izleyici ve yazici ile tanismak umudu ile

      saygi ve selamlar
      Faysal cığım resim muhteşem orijinalı bende.Ercan bey on yaşında kaç çocuk benim sırtımdaki o yükü taşıyabilir.Dedeme gelice ağa gibi yaşadı
      öylede öldü.Ya resimdeki meleğe ne dersiniz Elevidin güzel kızı Tepanın
      güzel gelini anacığım ben babamın toprağında ölmeye geldim deyip
      kaç kişi ertesi gün vefat etmiştir.Öldü denilince şaka sandığınız
      yüzünüze inen tokadın yüreğinizde acısını hissettiğinizde gerçeği anlıyosunuz.Ne sevdiklerinz ne işiniz onun sevgisinin yerine konamaz.
      Mustafanın dışında kimse anlıyamaz her sabah uyandığında bir acı vardır
      içinde işte bu acı ana acısıdır.Allah hiç kimseye yaşatmasın.Onu çok
      özlüyorum nur içinde yatsın.
      Biraz duygusal oldu ama paylaşmak istedim
      EVET MERAL BİRAZ DUYGUSAL OLMUŞ AMA O MUHTEREM İNSAN İÇİN YAZDIKLARINI OKUMAYA DEĞER.KÖYDE ENÇOK SEVDİĞİM VE SAYDIĞIM İNSANLARIN BAŞINDA GELİRDİ RAHMETLİ ANNEN. ALLAH GANİ GANİ RAHMET EYLESİN. YATTIĞI YER CENNET OLSUN. TURGUTLA GÖRÜŞÜRSEN SELAMLARIMI SÖYLERMISIN.
      GURURLUYUZ ÇÜNKÜ BİZ HEMŞİNLİ ' YİZ
      merhabalar,

      hemsinin her köyü bizim köy, bizim köyümüzda her hemsinlinin köyü sayilir.Bizum köyün sayfasindan tastik bilerek veya bilmimiyerek.

      Ya guli baci, rahmetli annenin bize o kadar hakki gecmistirki lafla anlatamam. Okadar yemeklerini yemisim. Son senelerde kisin köye ugradik mi hep ona urrardik. Annenin öldügü sene cok garip bir sene idi.

      Rahmetli anneni burda da taniyanlar var, Elevitten Erzurum a göcmüsler veya arka dereliler (camlihemsinliler) . Mollaveyisten Doganlardan sadik abi, imamun Aziz abi. Hepisi güler yüzlü , neseli cok iyi bir kisi oldugunu söylerler.


      Allah rahmet etsun.

      sevgi ve selamlar
      Cağalver'de merze evindeyim. Gün yeni yeni sökmek üzere. Güneş karşi dağlerun arkasinden çikmiş. Ben henüz yer yatağımdayım. Aherde ebemun seğeri sağerken ketoğe akan sutun çoğçoğu gelmekte.
      Ebem ateşi yakmiş ve kukmayi ustine asmiş. Evin heryanini duman sarmiş.
      Hardumalarun arasından eve giren ışık hüzmelerinde ateşin dumanı dans etmekte.
      Birazdan ebem sağdığı sütten bir barkad ısıtacak ve içine bir çay kaşığı kadar tuz koyup bana verecek. O sütü yatağımdan çıkmadan içeceğim. Sonra kahvaltı edeceğiz. Kahvaltıda muhlama ve çay var.
      Benzer sesler yandaki evlerden de gelmekte.
      Kamillerun evinde Heva (sonradan yengem oldi) iel Muzeyne'nun kavgaları gelmekte. Haşimlerun evinde ise Sarbiye Halam uşaği Süleyman'a bağırıyor. Haşimlerun Mangana halam ise seğerlerini suya salmiş bile.
      Evlerden gelen seslere seğerlerun çinlaklerunun sesi bağmermaleri ekleniyor.
      Cağalver'de yeni bir gün başlıyor. Hava açık. Bugün Ardi'ne gidilecek ve Yatağa kadar da inilercek.
      Bu dediklerimin üstünden çok zaman geçmedi. En fazla 35 - 40 sene geçti. Sanki o günler hala yaşanıyor. Bizler gidene kadar da yaşanacak.
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...
      Cağalver'de bir gün

      Sabah kalkış kısmını yukarıda yazmıştım. Gerisine de buradan devam edeyim.
      Önce seğerler ahırdan çıkarılarak suya salınır. Bu sırada biri de ahır'ı temizleyerek cirbeleri bostana atar.
      Sonra ebem önde ben arkada Ardın'a doğru yola çıkarız. Yayıma ulaştığımız anda düzü gören seğerler ve buzaklar pecuş etmeye başlarlar. Biz de degenek elimizde yanlarında koşarız ki bi kabana düşüp zay olmasınlar. Sabah daha yeni başlamaktadır. Çobanlık akşama 2 saat kalana kadar devam edecektir.
      Öğlen'e doğru seğerler iyice susayınca seğerler Gürgen Dibi denilen yerdeki büyük gürgenin altındaki puğara götürülür. Seğerler yayilurken ormana dalıp arada sakız çıkarılır. Vakit geçirmek için kimi ateş yaklılır kimi oyun oynanır. Öğlen torbalardan azıklar çıkarılarak yemekler yenililir.
      Vaktin nasıl geçtiğini burada anlar insan. Bilmem siz hiç denediniz mi?
      İlk kol saatimi bir taşın üzerine koyup akrep ve yelkovanına 20 dakika boyunca baktığım oldu. Yelkovanın döndüğünü hemen herkes farketmiştir ama ben akrebin dönüşünü gördüğümü zannederdim.
      Zar zor akşam olduğunda seğerleri hızlı sürerdik ki eve bir ana evvel dönelim. Eğer erken dönersek Süleyman ile Eyertilik yokuşundan aşağı yıldırım gibi koşarak inerdik. 10-15 göl gider ve balık tutardık. O balık maceralarımız ile Cağalver'deki ebelerimizi balığa doyururduk.
      Önceleri seğerler doymadan dönmem diyen ebelerimiz de bize ayak uydurmaya başlamıştı. En fazla seğere bir çigun fazla moşi ya da kestane moli verilirdi.
      Bazen ebelerimiz de bize uyar ve dere kenarlarını otlatmak için çobana inerdik. O gün ad da keserdik oltayla da balık tutardık. Ebelerimiz ada keserken bize yardım da ederlerdi.
      Lise yıllarının orta son ve yıllarımın çobanlığı ise benim için bulunmaz anlardı. Kitaba yeni merak saldığım bu yıllarda Nahiye'de Teba'dan 1 tane para verip kitap alır ve onu diğerleri ile değişerek tatili bitirirdim. Teba ile de bir gün olsun pazarlık etmedim. Çünkü aldığım kitapları tertemiz iade ederdim. Allah'ı var; O da bize bu konuda yardımcı olurdu.
      Kitap okumadığım günlerde ise bir tane Harita Metod defterim olurdu. Çobanlık süresinde ne yazdıklarım ile ne defterler doldurmuştum (Maalesef o defterler son taşınmamızda kayboldu).
      Hala tanımamışlar / Hemşin'deki BİZ'leri / Hemşin temizleleyecek / İçindeki TİZ'leri...

      BİR VEFASIZ BODOLLU`LU..

      Evet arkadaşlar kendimi tarif ediyorum ''vefasız'' Hüviyetinde Hemşin doğumlu yazmak yeterli değil.Memleketinin ve köyünün insanlarına,doğasına,sorunlarına sarılmadıkça ne kadar güzideliğe hak kazanılır farkındayım.
      Hemşinime uzun zaman hemde çok uzun zaman gelemediğim doğrudur.Bunda çeşitli faktörler ve mazeretler vardır.Ama hiçbirşey gerçeği değiştirmez.Elbette bazı anılarım var köyümle ilgili fakat birebir köyümüzle yaşayan,memleket kokusunu yüreğinde taşıyanların yanında benim anılarımın ne değeri olabilir ki.

      Evet Ben '' BİR VEFASIZ BODOLLU`LU ''

      Saygı ile..