Nefretin Gücü.

      Nefretin Gücü.

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ülkenin birinde, kendi halinde yaşlı bir adam yaşarmış. Kendisini sevmeyenlerin bile saygı duyduğu bu adam, özü sözü bir, kalbi pamuk gibi, kimseye farklı muamele yapmayan sevgi dolu bir adammış. Bir akşam, işten evine doğru giderken, köşe başında ağlayan bir genç kız görmüş. Niçin ağladığını sormuş. Kızın bacakları tutmuyormuş ve ailesi onu, orada terk etmiş. Yaşlı adam, kızı sırtına almış ve evine götürmüş.

      Yaşlı adam kıza, büyük bir ihtimam ve derin bir saygı gösteriyormuş. Her yere sırtında taşıyor, yemeğini yatağına kadar getiriyor ve suyunu kendi dolduruyormuş. Bazı günler kendisi aç kaldığı halde bile, kızı aç bırakmıyormuş. Kız, yaşlı adama o kadar çok güveniyormuş ki, onun ağzından çıkan her cümleyi, mutlaka yerine getirilmesi gereken ayet olarak görüyormuş. Yaşlı adama “ siz mükemmel bir insansınız” diyormuş. Yaşlı adam buna karşı çıkıyor ve kendisinin de bir insan olduğunu, kusurlarının var olduğunu söylüyormuş. Kız da buna şiddetle karşı çıkıyor ve “sizin kusurunuz yok” diye kestirip atıyormuş.

      Zamanla, aralarında öyle bir bağ oluşmuş ki, sevgi ve güvenle perçinliymiş. Kız, gördüğü sevgi seline, iyileşerek karşılık veriyormuş. Artık, kendi başına adımlar atabiliyormuş. Bunu haber alan kızın ailesi, bir kızlarının olduğunu hatırlamışlar ve bir gün çıka gelmişler. Yaşlı adama “ sen onu abi olduğuna kandırabilirsin ama, bizi kandıramazsın” demişler. Yaşlı adam, şaşkınlık içinde bir şey diyememiş. Kızın ailesi, kızı alıp götürmüşler.

      Aradan günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar geçmiş. Yaşlı adam, kızdan hiçbir haber alamamış. Kızın ailesine mektuplar yazmış, cevap gelmemiş. Arkadaşlarına mektuplar yazmış, yanıt gelmemiş. Kızın yürüyüp yürüyemediğini çok merak ediyormuş. Aynı zamanda da daha kötü olmasından endişe ediyormuş. Geceleri uyuyamıyor, saatlerce yürüyor yürüyor ve düşünüyor düşünüyormuş. Yakın arkadaşları, bir ara, onun aklını bozacağından korkmuşlar.

      Yaşlı adam kıza da yazmış. Kendisini ne kadar çok sevdiğini, kendisi için ne kadar çok endişe ettiğini anlatmış. “Sana karşı, bir kusurum olduysa, bana hesap sor” demiş. Kızdan da cevap gelmemiş. Çevredeki insanlar, ona gösterilen bu tavır karşısında, onun kıza bir şey yaptığı hükmüne varmışlar. Herkes yaşlı adamdan uzaklaşmış. O muazzam adam, şerefsiz bir çakal olarak toplum içinde kaybolmuş.

      Altı yıl sonra, yaşlı adam kıza bir mektup daha yazmış. Yine kendisini ne kadar çok sevdiğini anlatmış. “Eğer sen de beni seviyorsan, yanıt ver” demiş. Yine hiç ses çıkmamış. Yaşlı adam, kızla geçmişini yeniden gözden geçirmiş. Gösterilen düşmanlığa göre, kız sevmiyormuş. O zaman, geçmişteki “seviyorum” havaları bir oyun olmalıymış ve kız da bir oyuncu. Son bir mektup daha yazmaya karar vermiş: “Neden bu suskunluk? Beni senden habersiz bırakmakla, neyin intikamı alınıyor? Bu düşmanlık ve nefret niçin?” diye başladıktan sonra, yaşananları özetlemiş ve “anlaşılan sen beni hiç sevmemişsin. Bütün bunlar, bunun bir tezgah olduğunu gösteriyor. Sen tiyatrocu olmalıymışsın. En büyük düşmanın” diye de bitirmiş.

      Birkaç gün sonra, yaşlı adamın kapısı çalınmış ve bir çocuk, kendisini dışardan çağırdıklarını haber vermiş. Kapının önünde bir otomobil duruyormuş. Kız ön koltuktaymış. Arka koltuktaki kızın teyzesi, kıza bir şeyler söylüyormuş. Kız da bunları yaşlı adama aktarıyormuş. Kız, “bana neden tiyatrocu dedin” diyormuş, yaşlı adam da “beni neden aramadın. Benim ne hale gelebileceğimi hiç düşünmedin mi” diyormuş. İki taraf da birbirlerine çok kırgınmış ve bir türlü aynı noktada buluşamıyorlarmış. Aslında, neden tiyatrocu dediğini mektubunda anlatmış. Şimdi de boğazına çok cümleler geliyormuş; ama, kızı daha fazla kırmamak için yutuyormuş. Çünkü, her şeye rağmen, kızı hâlâ seviyormuş. Kız bir ara “artık çok seviyorum diyemiyorum” demiş. Yaşlı adam duymazlığa gelmiş. Kızın çok sevdiği dönemde, nasıl ızdırap çektiği gözlerinin önünden geçmiş. Belki nefreti daha iyi gelebilecekmiş. Ayrılırken, yaşlı adam, kıza “sana yazayım mı” demiş. Kız, “hayır” cevabı vermiş. Yaşlı adam “ o zaman düşman kardeşler olarak yaşayalım” demiş. Otomobil hareket etmiş.

      Otomobilin arkasından, yaşlı adam, acı bir gülümsemeyle bakmış. Sevginin iki satır yazı yazdıramadığı kızı, nefret kapısına kadar getirmişmiş.

      ALINTI

      Kenan Aydın