Yavuz Sultan Selim Ve Şah İsmail

      Yavuz Sultan Selim Ve Şah İsmail

      Bu arada üzerinde durulması gereken bir husus Anadolu Türkmenlerinin neden Şah İsmail'e meylettikleridir.
      Çoğu kişi sathî düşünerek bunu Yavuz'un Sünni, Şah İsmail'in Alevi olmasına bağlar.

      Halbuki doğuda Şah İsmail henüz ortaya çıkmış iken, İstanbul'da BALIM SULTAN Bektaşiliğe yeni bir yön veriyor ve dönemin padişahı 2. Bayezid bu tarikata giriyordu!...

      Padişah aynı zamanda Hacı Bektaş'ın piri olduğu Yeniçeri teşkilatının da "1" numaralı neferi sayılıyordu!..

      Bu durum Yavuz için de geçerli idi.

      Diğer yandan Şah İsmail:


      Gece gündüz hayaline dönerim
      Bir gece rüyama gir Hacı Bektaş
      Günahkârım, günahımdan bezerim
      Özüm dâra çektim, sor Hacı Bektaş
      diye şiirler yazıyordu. Yani hem BEKTAŞİ, hem de öz-be-öz TÜRK idi! HATAYÎ mahlaslı şiirleri hâlâ Aleviler arasında okunur... Çünkü onun Türkçesi, Yavuz'unkinden daha sadedir.

      Yani Çaldıran'da iki TÜRK ve BEKTAŞİ hükümdar karşı karşıya gelmiş ve savaşmıştı!..

      Öyleyse bu iki BEKTAŞİ TÜRK hükümdar çarpışırken, AnadoluTürkmenleri neden Şah İsmail'e meyletmişlerdi?..

      Bu sorunun cevabını, Kürtler'in kurtuluşunu da TÜRKÇÜLÜK'te gören büyük düşünür ZİYA GÖKALP vermektedir:

      "Osmanlı Devleti, eski TÜRK federasyonunun bazı esaslarını muhafaza etmiş bir ümmetten ibarettir."

      "Osmanlılar ümmet esasına dayanan bir devlet kurdukları için AŞİRET ve soylu sınıf teşkilâtlarını bozarak BOY BEYLERİ yerine ENDERUN'dan çıkma sancak beylerini koydular."

      "SAFEVİ DEVLETİ ise, tam tersine TÜRKMENLER'e eski AŞİRET ve soylu sınıf teşkilâtının muhafaza edileceğini vaad ederek (eski TÜRK) konfederasyon teşkilâtına döndü."

      " Her aşiretin ırsî bir hanı bulunan bu teşkilâtta, ŞAH bir HANLAR HANI'ndan ibaret oldu."

      (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri sf. 59-60)

      İşte bu son derece basit ama aynı zamanda son derece doğru açıklama, özellikle Asya'dan Timur'un önü sıra göç etmiş ve henüz eski âdetlerini sürdürmekte olan Doğu Anadolu Türkmenleri üzerindeki etkiyi anlamamızı sağlıyor....

      Osmanlı Devleti sürekli Anadolu'ya göçeden TÜRKMEN aşiretlerinin yapısını bozarak onları yerleşik hayata geçirmeye çalışıyordu... Bu radikal değişiklik te TÜRKMENLER'i rahatsız etmiş, onların eski sistemlerini korumalarına izin veren TÜRK hükümdar Şah İsmail'e yakınlaştırmıştır.

      Ziya Gökalp'in açıklaması ayrıca Yavuz'un davranışını da izah ediyor... Yavuz açısından uzun süre önce fethedilmiş OSMANLI topraklarında yaşıyan Türkmenler için yapılacak fazla bir şey yoktur ama; İran'dan ve Mısır TÜRK Kölemen Devleti'nden yeni alınan topraklardaki Kürt aşiretlerini kontrol altında tutmak için Şah İsmail'in politikası uygulanıyor.

      Onların Türkmenler'inkine çok benziyen aşiret sistemlerine dokunulmuyor...

      Bu uygulama Kürtler'i rahat ettirmiştir ama, Türkmenler açısından istenmiyen bir durum yaratmıştır.

      Doğuki Kürt aşiretleri Türkleştirmesi beklenirken; oraya göçürülen Türkmen aşiretleri Kürtleşmişlerdir.

      Neden?...

      Ziya Gökalp'ın açıklamaları bu konuya da ışık tutuyor...

      Türkmen aşiretleri her ne kadar eski TÜRK federasyon sistemini uzun süre önce terketmişlerse de, tam olarak unutmamışlardır... Doğuya göçünce serbest aşiret düzeninin Kürtler'e tanındığını görmüşler, bu haktan kendileri de yararlanmak istemişlerdir. Bu yüzden onlara benzemeye çalışmışlardır.

      Ama Devlet Türkmenler'e, Kürtler'e olduğu kadar müsamahakâr davranmamıştır... Onlar da her fırsatta direnmişlerdir.

      Böylece doğudaki sürtüşme, iddia edildiği gibi Kürtler'le Osmanlılar arasında değil; Kürtler gibi el üstünde tutulmayan Türkmenler ile Osmanlı arasında sürüp gitmiştir.

      İşte Dersim'in TÜRK kökenli halkının isyanının altında, bu gerçekleşmemiş 500 yıllık beklenti yatar!.. Dersimliler (Tunceli) eski BOZ ULUS olarak, kendilerini hakkı yenmiş, ihmal edilmiş görür. "Niye Kürtler'e tanınan haklar bize de tanınmadı, tanınanlar da elimizden alındı?" zihniyeti etkisini hâlâ sürdürür.

      Ve yine bu sebeptendir ki, çok daha önceden yerleşik düzene geçmiş TÜRKMEN aşiretleri de, Kürtler'e tanınmış imtiyazlardan yararlanmak için onlar gibi davranmaya başladır. Kanuni ile başlıyan Devlet'in ihmali ile de Türkmenler gün geçtikçe Kürtleştiler.

      Daha doğrusu Karakeçili aşireti gibi, TÜRK olduklarını bile bile Kürtçe konuşmayı benimsediler... Böylece Kürt ayırımcıların istismarına âlet oldular.
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......


      1.Sanma şahım/herkesi sen/sadıkane/yar olur
      2.Herkesi sen/dost mu sandın/belki ol/ağyar olur
      3.Sadıkane/belki ol/alemde/serdar olur
      4.Yar olur/ağyar olur/serdar olur/dildar olur.


      1.Sanma şahım
      herkesi sen
      sadıkane
      yar olur
      2.Herkesi sen
      Dost mu sandın
      Belki ol
      ağyar olur
      3.Sadıkane
      belki ol
      alemde
      serdar olur
      4.Yar olur
      ağyar olur
      serdar olur
      dildar olur

      soldan sağa 1. mısra yukardan aşağıya 1. sırayı
      soldan sağa 2. mısra yukardan aşağıya 2. sırayı
      soldan sağa 3. mısra yukardan aşağıya 3. sırayı
      soldan sağa 4. mısra yukardan aşağıya 4. sırayı
      oluşturur ve şiir soldan sağa ve yukradan aşağıya sırasıyla anlam ve
      sıralama değişmeden okunur.

      Yavuz Sultan bu beyiti Şah İsmail'e yazmıştır.Hikayesi şöyledir:
      Yavuz sultan selim Han. Bilindiği üzere şarka yani doğuya sefer yapan ilk osmanlı padişahıdır..
      Şark'a özellikle Şah ismailin üzerine sefer yapmadan önce tebdili kıyafetle istibarat amaçlı defaaten Şah ismailin topraklarına gittiği tarihciler tarafından söylenir.
      Trabzon sancaktarı olduğu dönemlerde gezgin bir abdal kılığında yine böyle bir geziye çıkar..
      Şah ismail şiire ve satranç oynamaya meraklı biridir.. sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar..
      bunu bilen Yavus Sultan Selim Han.. şah ismail'le satranç oynar ve onu yener.. bunu üzerine şah ismail çok öfkelenir.. Yavuz bunu anlar ve onu yücelten şiirler okur..gururu okşanan Şah ismail Yavuz'a bir kese altın verir.. Yavuz Sultan Selim HAN o bir kese altını sarayın bahçesinde bir yere saklar..
      Şah ismailin huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur..
      Yavuz sultan selim, Şah ismaille savaşmadan önce aralarında şiirlerle atışmalar yaparlar. Ama Şah ismail sarayına kadar gelen ve satrançta kendisini yenen, kendisine methiyeler düzen o abdal dervişin kendisinin karşısında şimdi bir Serdar ve düşman olarak bulunduğunu ve bunu daha önce kendisine şiirle dile getirdiğini anlayamaz..
      Yavuz, Şah ismaili yenip sarayını ele geçirince o kese altını ordan çıkarıp sadaka olarak dağıtır.
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......


      Yavuz Sultan Selim han zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor.


      Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas,kadife kumaşlar çıkıyor.



      Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor. Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyooooor..



      Yani Osmanlı'ya acayip bir hakaret!



      Cihan padişahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermemiz gerekir.



      Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.



      İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.



      Şah sandığı açıyor.


      Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.


      Anlam veremiyorlar tabii.


      Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.


      Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:


      "Herkes yediğinden ikram eder...!!!!"
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......


      Sayın Kopeli paylaşımınız için ilkönce teşekkürler emeğinize sağlık. Ancak Yavuz tez celallenen bir sultandı kendisine yapılan bu hakarete inanın çok şiddetli cevap verirdi. Sadrazamlarının bile hemen başlarını hemen vurdurmakla ünlüdür kendisi.
      Bellum omnium contra omnes
      Yapılacak bir tek şey kalmışsa hiç bir şey yapılmamış demektir.
      Yazar: Felsefeci Tarih: 18.11.2008 Saat: 17:38

      Sayın Kopeli paylaşımınız için ilkönce teşekkürler emeğinize sağlık. Ancak Yavuz tez celallenen bir sultandı kendisine yapılan bu hakarete inanın çok şiddetli cevap verirdi. Sadrazamlarının bile hemen başlarını hemen vurdurmakla ünlüdür kendisi.


      CAN ABİM ŞU KATLİYAMI ANLAT ;)
      Hak(cc) kuluna eyler nazar
      Dört kalıptan Adem dizer
      Kalleş gelmiş CUMHURİYETİ bozar
      ATAM sana haber olsun

      ENELHAK
      Büyük Selçuklu Devleti; ömrü: 120 yıl,
      Anadolu Selçuklu Devleti; ömrü 230 yıl,
      Suriye Selçuklu Devleti; ömrü: 25 yıl,
      Karakoyunlu Devleti; ömrü: 89 yıl,
      Akkoyunlu Devleti; ömrü:130 yıl,
      Timur İimparatorluğu; ömrü:130 yıl,
      Babür imparataorluğu; ömrü: 384 yıl,
      Altınordu Devleti; ömrü:240 yıl,
      İlhanlılar Devleti; ömrü: 80 yıl,
      Osmanlı İmparatorluğu; ömrü: 620 yıl.

      Beylikleri bu mevzuda söylemeye gerek yok. Yönetmeyi bilenlerle bilmeyenlerin farkı. Kürtleşen Türkmenler; Osmanlı'nın doğru yönetme sanatının doğal sonucudur.

      Neden bu haldeyiz?

      Her taraftan bölücülük sarmış etrafımızı.

      Bu kadar şehit verdiğimiz, bu kadar zahmet çektiğimiz topraklara yazık günah değilmi?

      Nasıl başlayayım bilmiyorum ama araştırmalarım bana neleri yok edip, neleri ortaya çıkardığımızı gözler önüne seriyor.

      Öncelikle, hiçbir Türk Hükümdarı Alevi değildir. Türklüğün İslamiyetle buluşmasından alasınız, günümüze kadar.

      Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Hoca Ahmet Yesevi'nin dergahından ayrılan iki büyük zat vardır. Bunlardan biri Hacı Bayram Veli, diğeri ise Hacı Bektaşi Veli'dir.(Hacı Bektaşi Veli, ilk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. Lokman-ı Perende, Ahmed-i Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahip bir kişiydi.)

      Hacı Bektaşi Veli'nin kurduğu dergah ise ölümünün üzerinden bir zaman sonra sapıtılmıştır.

      Şöyle bir bilgi aktarmak istiyorum.

      '' Ahmet Yesevi, öğretisini "Dört Kapı" olarak bilinen şu ilkeler üzerine kurmuştur: Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat'tir. Dört Kapı, İslamiyet'ten önceki Türk inançlardan kaynaklanmıştır. Şamanlıkta Doğu, Batı, Kuzey ve Güney yönleri, kutsal kabul edilen dört ögedir. Yönler dört renk ve dört kutsal varlıkla simgeleştirilmiştir: Mavi, Beyaz, Siyah ve Kızıl. Ağaç, Demir, Su ve Ateş. Şaman inancına göre bunlar, evrenin ve insanın özünü oluşturur: Adalet, Kudret, Akıl ve Uyum.


      Dört Kapı ilkesi Hacı Bektaş Veli'nin öğretisine de temel oluşturur. Hacı Bektaş Veli her bir kapıya onar makam ekler ve "Dört Kapı, Kırk Makam" olarak adlandırılan ilkeler bütününü ortaya koyar. ''

      kaynak : kimkimdir.gen.tr

      Günümüzde farklı merzilere çekilsede aslında çok değerli fikir akımlarıdır.

      İlerleyen zamanlarda Hacı Bektaşi Veli'nin Osmanlı Devletine büyük katkılarını da görmek mümkün.

      Lakin dini bağlamda İslamiyeti benimseyen Hanefi meshebine sahip olan değerli bir zattır.

      Bektaşilik farklı Alevilik farklı derseniz. Lafım yok;)

      Karakeçi aşireti de özbe öz Türktür. Kürt diye bir tabirde yabancı misyonerlerin doğu ve güneydoğudaki dayatmalarının eseridir. Türklerde Kurmanç boyu vardır. Urfadaki bir arkadaşımda Karakeçi aşiretine bağlıdır. Hiç bir zaman ağzından '' ben kürdüm'' diye bir cümle duymadım. Gerçi diğer illerde ki aşiret kollarında bozulmalar olmuştur.

      Kürt olayını karıştıran yabancı kuruluşlar özellikle İslamiyeti ve Aşiret konusunu iyi bağdaştırmışlardır. Doğu ve Güneydoğu da bunun örneklerini görmek mümkün. Hele hele Fas gelenekleri. Bu konular çok uzun:)

      Günümüzde kullanılan Kürtçe de Fasçanın Arapça ile başkalaşmasıdır.(Şahsım adına düşüncemdir.)

      Bu ülkenin bölünmesine, yok olmasına, param parça edilmesine göz yumamıyorum. Elimde değil.

      Gel gelelim ki ülkemizde Türk-Kürt meselesi, Alevi-Sunni meselesi, ..., gibi meseleler almış başını gidiyor.

      Halimiz perişan arkadaş. Ağlayanımız yok!...

      Burada adı geçen, şu anda gözlerini bu dünyaya yummuş değerli zatların ruhlarını da rahmetle anıyorum.

      Kim bilir yaşasalardı nasıl olurdu düzenimiz?

      Herkese Saygı ve Sevgilerimle.

      Not = Merak eden arkadaşlar olursa;

      1- Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti (1965),
      2- Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973),
      3- Selçuklular ve İslamiyet (1971)

      Prof. Dr. Osman TURAN'ın bu kitaplarına bakabilir.
      Hayat, bir ipin iki ucu arasındadır. Ya baş ucundasınız, ya son ucunda...

      Bilal ÇAKIR
      Yazar: seveholu Tarih: 18.11.2008 Saat: 18:36

      Yazar: Felsefeci Tarih: 18.11.2008 Saat: 17:38

      Sayın Kopeli paylaşımınız için ilkönce teşekkürler emeğinize sağlık. Ancak Yavuz tez celallenen bir sultandı kendisine yapılan bu hakarete inanın çok şiddetli cevap verirdi. Sadrazamlarının bile hemen başlarını hemen vurdurmakla ünlüdür kendisi.


      CAN ABİM ŞU KATLİYAMI ANLAT ;)



      Bilal kardeşin açıklamış yukarda :D:D
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......