Rize Denince Aklına Gelen Şeyler

      Rize Denince Aklına Gelen Şeyler

      Rize denince aklına gelen şeyler...
      17/11/2008



      Dünyanın en güzel doğal çevrelerinden birini ve yine dünyanın en güzel köy ve şehir mimarisini imha etmişliğimizin hesabı benden sorulacakmış gibi...

      Ne zaman Rize aklıma düşse suçluluk duygusuna kapılırım, utanırım…Dünyanın en güzel doğal çevrelerinden birini ve yine dünyanın en güzel köy ve şehir mimarisini imha etmişliğimizin hesabı benden sorulacakmış gibi… Oysa daha 1967-70 arasında lise öğrencisiyken bu cennet beldenin tahrip edilmekte oluşu karşısında birkaç arkadaşla beraber dertlenen sayılı Rize insanından biriydim. Tabii bu çaresiz bilinç, Kur’an-ı Kerim’deki ürpertici bir uyarının muhatabı olmama engel değil!“Sizden sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmayan (zulme iştirak etmeyenleri de hedef alabilen) fitneden korkun!”Rize’nin doğasına, mimarisine, kültürüne ve insanına; başta Rizelilerin neredeyse tamamı olmak üzere bütün Türkiye zulmetmiştir.Şimdi bu büyük zulmün doğurduğu fitnenin içinde, kısmen veya tamamen masum olanlar da dâhil bütün Rizeliler kıvranıyorlar!Rize coğrafyasının yaşadığı afeti, 2005 yılında karşı kıyıdaki Soçi şehrini gördükten sonra Sabah gazetesindeki bir yazımda aşağı yukarı şöyle özetlemeye çalışmıştım:“Bu iki şehir, aynı denizin iki karşı yakasında, hemen hemen aynı doğa şartlarına sahip… Aradaki fark şu: Rize şehrinde yeşil, betondan görünmez olmuş, Soçi’de ise korunan güçlü ve zengin yeşil sayesinde beton görünmüyor.”Şüphesiz beton vahşeti sadece Rize’nin vilayet merkezini ve kasabalarını imha etmiş değil, köyler bile iğrenç yapılarla berbat olmuştur.Bugün 60’ına merdiven dayamış bir insan olarak Rize için bir tek teselli arıyorum:“Acaba gençliğimde kurduğum hayallerin benzerlerini günümüzde de yaşayan Rizeli gençlerde görebilecek miyim?”Peki, kurduğum hayallerin merkezindeki ülkü neydi?“1940’lardan sonraki bütün yapıları ile bu Rize’yi yıkarak aslına uygun yeni bir şehirleşmeyi gerçekleştirmek!”Eğer Rizeli gençler içinde gönlünü böyle hayallere açanlar varsa umutlanabilirim.Yok, eğer bu çirkinlik artık kimseye dert değilse, ört ki ölelim!Esasen uzun söze hacet yok!En azından benim, 1989’da yazdığım şiirden daha ileri sözüm olamaz!


      DENİZİN DUDAĞINDAN



      Mekân o mekân hey koçum, zaman o zamandı

      Mülküm deniz

      Türküm deniz

      Yüreğim dalga dalga, başım duman dumandı

      Bendim öncü rençberi

      Vahşi ve çılgın saflıkların

      Hayat sorumsuzluğun şaheseri

      Elimin altındaydı yarın

      Ufkum fetih rehberi

      Seçme martılar kalemim, mürekkebim deniz

      Uzay dolusu yazan bendim

      Kaç gezegende şöhret oldum, kaçında aziz

      Nice gökadaları yendim



      Ben ki sağlıklı cehaletin en mükellef delisi

      Tehlike eğlencemdi

      Tıfıl günümde güzelliğin efendisi, velisi

      Dört mevsim, dört zevcemdi

      Biri kardan avrat

      Biri erguvan yanaklım

      Biri yakan hoyrat

      Biri altından konaklım



      İlki eşref kuytularda düşüp kalktığım

      Ne güzel badiremdi zemheri

      Deli kan yünüm, ipliğimdi; sürat tığım

      Zamanın bendim en kazak eri

      Karşımda titreyen gelinlik, uçsuz bucaksız

      Kıvrım kıvrım davet

      Ben lapa lapa türkülerle uçan bacaksız

      Kış, mutlu kıyamet

      Ah ilk eşim

      Ak ateşim

      Şimdi lanet başına buyruk

      Tepeden tırnağa sıyrık

      Soluk beyazsın

      Boşsun, ayazsın



      Ya erguvan yanaklım, can yeşilim

      Kırlangıç rüyalarından adresini aldığım

      Üstünde sonsuza uçtuğum kilim

      Yıldız saraylarında yürek yüreğe kaldığım

      Ah sevgili, neydi o zümrüt etekler

      Ucuna dalgacıkların ak dantel ördüğü

      Hani topuklarına inen çiçekler

      Ruhumun, öz cennetinden bir kesit gördüğü

      Baharım

      Gülzârım

      Şimdi kokusuz bir hanımeli

      Yok bahaya bir basmasın

      Yanakların şuh çamur sürmeli

      Bir hikâyelik yosmasın



      Ya benim yakan hoyratım

      Hayat içinde hayatım

      Mavi sevdam

      Kavi sevdam

      Semavi sevdam

      Dalyanım, kumsalım

      Bitimsiz masalım



      Ay dedenin fosfor koridorunda

      Sen-ben deniz üstünde az mı gezerdik

      Yumurtamız pişerdi kumun korunda

      Gündüzleri birkaç okyanus yüzerdik

      Yunus yunus yüzerdik



      Ne oldu güzelim yaz, ne oldu sahil

      Boynunda zincirin beton

      Dalga kırmadasın şimdi sefil sefil

      Altında bir teneke don

      Şıngır mıngır oynarsın

      Tenimde değil

      Bedenimde değil

      Ta beynimde kaynarsın



      Sonuncusu altın konaklı yârimdi

      Benim sarı güzüm

      Efkâr rızkımdı, inceden bir verimdi

      Ah ah iki gözüm

      Ne ülkeymiş meğer hazan günleri

      Her biri bir kitaplık meram olur

      Derleyip toplasam o hüzünleri

      Burdan öbür dünyaya bayram olur



      Hâsılı iki gözüm, dört zevce yitirdim

      Ve yedi iklim

      Şimdi İstanbul’da bana hamsi diyorlar

      Küfrediyorlar

      Yine yiyorlar

      Ben ki lebideryaya takılmışım

      Yanık bir izmarit bırakılmışım



      1989
      Ömer Lütfi mete
      Hayat;
      .....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
      Yanlızlık;
      ......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
      Sen;
      ......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
      ve ben;
      .....Kendimle kavgalı.......


      ne mi geliyor

      evet mütiş bi doğaya sahibiz.benim aklima bu doganın kıymetimi bilyen etrafını mahfeden RİZELİLER geliyoo ;( ;( ;( ;(sizler uzaklardasınız tabiki aklınıza güzel şeyler geliyo ben hep içindeyim ve her yönüyle görüyorum bu güzellkler kayboluyo gün geçtikce yok oluyo dereleri bi görseniz etfaf pıslık kaynıyoo ;( ;( ;(