Şimdiye kadar Hemşin tairihi ile ilgili gazetelerden okuduğum en iyi yazı.Bizim kendi hemşinli yazarlarımız bile orhan pamuk edasıyla davranırken.....
bu yazı dizisi çok gzel olmuş hemşin adına.
10 yıl rötarlı keşif
Bu yazı uzun zaman hayal kurulduğu halde fırsat bulunamayan bir Doğu Karadeniz seyahatinin öyküsüdür... Bu seyahatin kahramanları birbirinden bağımsız kişiler olmalarına rağmen bir şekilde birbirine bağlı kişilerdir. İsterseniz farklı mesleklerden ve yaş gruplarından bir araya gelen bu kişileri tanıyalım, çünkü yazı ilerledikçe bu bilgiler önemli olacak.
Şeref, grubun en yaşlısı doğaya aşık, hiçbir koşulda yüzündeki gülücüğü kaybetmediği için çekik gözlü kalan avukat, işadamı...
Doruk, doğuştan şeker hastası, at meraklısı, Beşiktaş hastası, işadamı. Neslihan, bu seyahati yıllardır hayal eden dalmaya meraklı psikolog, işkadını.
Mehmet Ali, halasının hayaline ortak olan sessizliği ile çığlık atan işadamı.
Cengiz, gezmeyi ve muhabbeti kaçırmayan, gerektiğinde sıkı bir eleştirmen ve muhalefet olabilen eski arkadaşım işadamı.
Deniz, Cengiz 'in oğlu, büyüdüğünü seyrettiğim küçük uşak, öğrenci.
Zeynep, doğa sporları tutkunu, her gün iki saat ağır bir antrenman yapmazsa bunalıma giren kimyager, işkadını.
Figen, tanıdıklarının çoğu doğa sporları ile kafayı yemiş ama kendisi çiçeği saksıdan başka bir yerde görmemiş bilgisayar mühendisi, işkadını.
Nurhan, hayatta birçok şeyi merak etmiş, hırsını sevgisi ile törpülemiş, sonunda bir hazır yemek firmasında idareci olmuş, işletmeci.
Ahmet, kaza ile gruba dahil olmuş deniz yüzbaşısı ve benim en küçük kardeşim.
Ömer, tek suçu benim oğlum olması ve babasının artık ihtiyar olduğuna inandığı için onu dağlarda yalnız bırakamayan delikanlı.
Musa, kuzenim bizi ağırlayacak.
Ve tabii bendeniz kamber. Anadolu'da bir laf vardır kambersiz düğün olmaz derler buradan esinlenerek bu seyahate katılabilmek için adımı Kamber olarak değiştirdim.
Hemşin Yaylası
Ekibi hazır bir arada bulmuşken, gideceğimiz bölge ile ilgili biraz bilgi vereyim. Nasıl bir yer? Kimler yaşar? Nasıl gidilir? Nasıl barınılır? Ne yenir, ne içilir? Aslında bu soruların cevabını onlar da deli gibi merak ediyorlar. Öncelikle gitmek istediğimiz yaylaların bulunduğu Hemşin'den başlayalım. Elime bir kalem alıp önce bölgenin bir krokisini çizdim sonra anlatmaya
başladım: 'Doğu Karadeniz bölgesi sıradağlarının en yüksek doruklarının bulunduğu Kaçkar Dağları ve civarında kırktan fazla köy ve yayla vardır. Hemşin bu köy ve yaylaların bulunduğu alandır. Bu bölgelerde yaşayanlar, kendilerine 'Hemşinli' derler. Herhangi bir ilde bir Hemşinli arayacaksanız 'en iyi pastane' neresi diye sorun, sahibi mutlaka Hemşinli'dir.'
---------------------------------------------------------------------
Tam 10 yıl önce dostlara verilen unutulmuş bir söz nedeniyle çıktık Doğu Karadeniz yaylalarına... Yol arkadaşlarımın hiçbiri şimdiye kadar ne çadırda kalmış, ne de beş yüz metre bile yürümüş. Tam bir macera
Her şey on sene önce Cengiz'in evinde bir kış günü başladı. Cengiz, birkaç kafa dengi dostun oluşturduğu Maşrukiye Evleri'nde, Doruk ve Neslihan'a komşu olarak oturdum. Onları da o zaman tanıdım. Ancak aradan geçen yıllarda rüzgar beni o kadar farklı yerlere savurdu ki bir daha Maşrukiye Evleri'ne gidemedim.
Nihayet Cengiz bir gün arayıp 'Haydi Cemal bize verdiğin sözü artık tut' dedi. 'Hangi sözü' diyemedim çünkü Cengiz'e verilmiş epey sözüm var. Meğer on sene önceki o sabaha kadar kahkahaların dinmek bilmediği gecede ben, onları Kaçkarlar'a götüreceğime söz vermişim. Ben 'nasıl olsa bu ekip oralara gelmez, bu geceden sonra da bu istek unutulur' diye bol keseden 'tamam' demiştim. Aradan geçen on yıl içinde Kaçkar Dağları da unutulacağına daha çok meşhur olunca, Neslihan da o günden beri Karadeniz yaylalarını görmenin planlarını yapmaya başlamış ve yavaş yavaş çeteyi motive etmiş. Verilen sözün günü on yıl sonra bile olsa gelip çatmıştı. 'Tamam' dedim, 'Maşrukiye'de yine toplanalım da havaya girelim'. Bir akşam üzeri Doruk'un yaktığı mangal ateşinin dumanlarını izleyerek, on yıldır gitmediğim bir bölümü Gölcük depreminde yıkılan Maşrukiye Evleri'ni bulabildim. Ekibi havaya girmiş beni bekler buldum. Ben beş kişiye söz vermiştim ama listede yirmi üç kişi görünüyor. Donatılmış sofrada baş köşeye kuruldum. İlk sorular gelmeye başladı:
Yağmur yağar mı?
-15 Ağustos'ta bir karış kar yağdığını çok gördüm.
Nerede yatacağız?
-Vallahi sizi bilmem ama ben genellikle çadırı tercih ederim.
Böcek olur mu?
-Olmaz olur mu tabii olur.
Yılan!..
- Vallahi yok diyemem ne yalan.
Peki ne yer ne içeriz?
- Bir hafta kimse acından ölmez yemesek olmaz mı...
Açıklamalarım etkisini göstermeye başladı gece ilerleyen saatlere doğru seyahate gelmek isteyenlerin sayısını onlu rakamlara kadar düşürmeyi başardım. Bir tek Neslihan ne söylersem 'Ay ne güzel' diyor, ben de 'bir şu kızın azmini kıramadım, diğerleri yelkenleri suya indirdi' diye düşünüyorum.
Tabi ben de kontra sorular soruyorum, aldığım cevaplar karşısında şaşkınım:
Hiç çadırda kalmamışlar, otuz yıldır beş yüz metre yürümemişler, bazıları diyabet hastası, kısacası bu seferki yol arkadaşlarım hiç alışık olmadığım bir takımdan oluşuyor. Kendi kendimi teselli ediyorum:
''Cemal, sen değil misin doğada en cılız canlılar bile hayatını sürdürebilir, güç önemli değildir' diyen. İşte sana fırsat iddianı ispatlayacaksın...'
Aklıma geldiği kadar olabilecekleri anlattığımda elimdeki listede on üç kişinin adı kaldı; buna ben ve Zeyno dahil değil. Artık yörenin iyi taraflarını anlatabilirim şu an kalanlar kendileri ve doğanın oradaki sürprizleri ile yüzleşecek kişiler diye düşünüyorum.
bu yazı dizisi çok gzel olmuş hemşin adına.
10 yıl rötarlı keşif
Bu yazı uzun zaman hayal kurulduğu halde fırsat bulunamayan bir Doğu Karadeniz seyahatinin öyküsüdür... Bu seyahatin kahramanları birbirinden bağımsız kişiler olmalarına rağmen bir şekilde birbirine bağlı kişilerdir. İsterseniz farklı mesleklerden ve yaş gruplarından bir araya gelen bu kişileri tanıyalım, çünkü yazı ilerledikçe bu bilgiler önemli olacak.
Şeref, grubun en yaşlısı doğaya aşık, hiçbir koşulda yüzündeki gülücüğü kaybetmediği için çekik gözlü kalan avukat, işadamı...
Doruk, doğuştan şeker hastası, at meraklısı, Beşiktaş hastası, işadamı. Neslihan, bu seyahati yıllardır hayal eden dalmaya meraklı psikolog, işkadını.
Mehmet Ali, halasının hayaline ortak olan sessizliği ile çığlık atan işadamı.
Cengiz, gezmeyi ve muhabbeti kaçırmayan, gerektiğinde sıkı bir eleştirmen ve muhalefet olabilen eski arkadaşım işadamı.
Deniz, Cengiz 'in oğlu, büyüdüğünü seyrettiğim küçük uşak, öğrenci.
Zeynep, doğa sporları tutkunu, her gün iki saat ağır bir antrenman yapmazsa bunalıma giren kimyager, işkadını.
Figen, tanıdıklarının çoğu doğa sporları ile kafayı yemiş ama kendisi çiçeği saksıdan başka bir yerde görmemiş bilgisayar mühendisi, işkadını.
Nurhan, hayatta birçok şeyi merak etmiş, hırsını sevgisi ile törpülemiş, sonunda bir hazır yemek firmasında idareci olmuş, işletmeci.
Ahmet, kaza ile gruba dahil olmuş deniz yüzbaşısı ve benim en küçük kardeşim.
Ömer, tek suçu benim oğlum olması ve babasının artık ihtiyar olduğuna inandığı için onu dağlarda yalnız bırakamayan delikanlı.
Musa, kuzenim bizi ağırlayacak.
Ve tabii bendeniz kamber. Anadolu'da bir laf vardır kambersiz düğün olmaz derler buradan esinlenerek bu seyahate katılabilmek için adımı Kamber olarak değiştirdim.
Hemşin Yaylası
Ekibi hazır bir arada bulmuşken, gideceğimiz bölge ile ilgili biraz bilgi vereyim. Nasıl bir yer? Kimler yaşar? Nasıl gidilir? Nasıl barınılır? Ne yenir, ne içilir? Aslında bu soruların cevabını onlar da deli gibi merak ediyorlar. Öncelikle gitmek istediğimiz yaylaların bulunduğu Hemşin'den başlayalım. Elime bir kalem alıp önce bölgenin bir krokisini çizdim sonra anlatmaya
başladım: 'Doğu Karadeniz bölgesi sıradağlarının en yüksek doruklarının bulunduğu Kaçkar Dağları ve civarında kırktan fazla köy ve yayla vardır. Hemşin bu köy ve yaylaların bulunduğu alandır. Bu bölgelerde yaşayanlar, kendilerine 'Hemşinli' derler. Herhangi bir ilde bir Hemşinli arayacaksanız 'en iyi pastane' neresi diye sorun, sahibi mutlaka Hemşinli'dir.'
---------------------------------------------------------------------
Tam 10 yıl önce dostlara verilen unutulmuş bir söz nedeniyle çıktık Doğu Karadeniz yaylalarına... Yol arkadaşlarımın hiçbiri şimdiye kadar ne çadırda kalmış, ne de beş yüz metre bile yürümüş. Tam bir macera
Her şey on sene önce Cengiz'in evinde bir kış günü başladı. Cengiz, birkaç kafa dengi dostun oluşturduğu Maşrukiye Evleri'nde, Doruk ve Neslihan'a komşu olarak oturdum. Onları da o zaman tanıdım. Ancak aradan geçen yıllarda rüzgar beni o kadar farklı yerlere savurdu ki bir daha Maşrukiye Evleri'ne gidemedim.
Nihayet Cengiz bir gün arayıp 'Haydi Cemal bize verdiğin sözü artık tut' dedi. 'Hangi sözü' diyemedim çünkü Cengiz'e verilmiş epey sözüm var. Meğer on sene önceki o sabaha kadar kahkahaların dinmek bilmediği gecede ben, onları Kaçkarlar'a götüreceğime söz vermişim. Ben 'nasıl olsa bu ekip oralara gelmez, bu geceden sonra da bu istek unutulur' diye bol keseden 'tamam' demiştim. Aradan geçen on yıl içinde Kaçkar Dağları da unutulacağına daha çok meşhur olunca, Neslihan da o günden beri Karadeniz yaylalarını görmenin planlarını yapmaya başlamış ve yavaş yavaş çeteyi motive etmiş. Verilen sözün günü on yıl sonra bile olsa gelip çatmıştı. 'Tamam' dedim, 'Maşrukiye'de yine toplanalım da havaya girelim'. Bir akşam üzeri Doruk'un yaktığı mangal ateşinin dumanlarını izleyerek, on yıldır gitmediğim bir bölümü Gölcük depreminde yıkılan Maşrukiye Evleri'ni bulabildim. Ekibi havaya girmiş beni bekler buldum. Ben beş kişiye söz vermiştim ama listede yirmi üç kişi görünüyor. Donatılmış sofrada baş köşeye kuruldum. İlk sorular gelmeye başladı:
Yağmur yağar mı?
-15 Ağustos'ta bir karış kar yağdığını çok gördüm.
Nerede yatacağız?
-Vallahi sizi bilmem ama ben genellikle çadırı tercih ederim.
Böcek olur mu?
-Olmaz olur mu tabii olur.
Yılan!..
- Vallahi yok diyemem ne yalan.
Peki ne yer ne içeriz?
- Bir hafta kimse acından ölmez yemesek olmaz mı...
Açıklamalarım etkisini göstermeye başladı gece ilerleyen saatlere doğru seyahate gelmek isteyenlerin sayısını onlu rakamlara kadar düşürmeyi başardım. Bir tek Neslihan ne söylersem 'Ay ne güzel' diyor, ben de 'bir şu kızın azmini kıramadım, diğerleri yelkenleri suya indirdi' diye düşünüyorum.
Tabi ben de kontra sorular soruyorum, aldığım cevaplar karşısında şaşkınım:
Hiç çadırda kalmamışlar, otuz yıldır beş yüz metre yürümemişler, bazıları diyabet hastası, kısacası bu seferki yol arkadaşlarım hiç alışık olmadığım bir takımdan oluşuyor. Kendi kendimi teselli ediyorum:
''Cemal, sen değil misin doğada en cılız canlılar bile hayatını sürdürebilir, güç önemli değildir' diyen. İşte sana fırsat iddianı ispatlayacaksın...'
Aklıma geldiği kadar olabilecekleri anlattığımda elimdeki listede on üç kişinin adı kaldı; buna ben ve Zeyno dahil değil. Artık yörenin iyi taraflarını anlatabilirim şu an kalanlar kendileri ve doğanın oradaki sürprizleri ile yüzleşecek kişiler diye düşünüyorum.
Hayat;
.....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
Yanlızlık;
......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
Sen;
......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
ve ben;
.....Kendimle kavgalı.......
.....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
Yanlızlık;
......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
Sen;
......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
ve ben;
.....Kendimle kavgalı.......