Kahramanlar

      Kahramanlar

      HÜRRİYETİN ÇOCUKLARI
      RECEP REİS (İpsiz Recep) VE KAHRAMAN UŞAKLAR
      Onlar Karadenizli yurtseverlerdi, Harb-i Umumi ve Harb-i Milliye için silah kuşanmış, ölüme "Horon"la gitmişlerdi. Onlar Karadeniz'in topraklarından gelip, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde milletin toprağı için savaşmışlardı.
      Ayrılmaz can yoldaşı silahını duvara astığında, kurşun sesleri dinmiş ve yerini coşkuya bırakmıştı. Recep Reis, Sakarya'nın su boylarında dolaştığı o kan rengindeki nehrin denizle kucaklaşıp maviye dönüşmesini, en sonunda görebilmişti. Şüphesiz yorgun, argın ve dayanıksızdı. Yaşını başını almış, geçmişi bütün enginliğine rağmen yüreğine sığdırabilmişti.
      Cumhuriyet kıyafetli küçük çocukların, malul gazilerin ve mülki erkanın taklar altından geçtiği 30 Ağustos ya da 29 Ekim kutlamalarında sadece bir seyirci olarak yer almıştı.
      Bağımsızlığa seyirci olmamış, bu "İpsiz, sapsız" adamın ağladığını hiç kimse görmemişti. Biraz coşku, biraz hüzün ve kim bilir biraz da öfke vardı bakışlarında...
      Belki de zafere tırnağının ucuyla yaklaşmamış ve büyük kavgayı sadece seyretmekle yetinmişlerin, her şey bittikten sonra ortaya çıkışını ve kahraman oluşunu bir türlü içine sindirememişti.
      Tıpkı köhne bir otelin camı kırık odasında Cumhuriyet şölenlerine katılamayan sadık Ağa gibi...
      Milli Mücadele'ye iki ayak armağan eden sadık Reis (Bulgar Sadık), coşkuyla koşup zafer taklarının altından geçmeyi ne kadar da isterdi.
      "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" diyebilmiş kimi ayak, kimi kol kimi de yılların üstüne toprak örttüğü beden bırakmıştı. Onların topraklarından başka hiç bir şeyi olmamıştı.
      Kişisel toprakları için değildi verdikleri kavgalar. Karadeniz kıyılarından geçip, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde milletin toprağı için savaşmışlardı.

      Recep Reis ve silah arkadaşları, sadece Sakarya'daki bu anıtta değil, doğduğu Rize'de de yaşatılıyor.
      Recep Reis'in diğerleri gibi başka hiç bir beklentisi olmamıştı. Artık tek dostu topraktı. Silahını duvara asmış, toprağını belliyordu. Bir gün şehirli heyeti karşısında gördüğünde, onların sadece hatır sormaya gelmediklerini anladı. Şöyle bir gülmüş ve: "Biz işimizi tamamladık efendiler. Savaşta dik duran başımızı siyasette eğmeyiz. Tilkinin bu pazarda işi yoktur. Gazi Paşa hazretlerine hürmetimizi arzederim" demişti.
      35 numaralı eski ahşap evine sadece kendisinin bildiği hayat, sırlarıyla saklanmıştı sanki...
      1928 yılı gelip çattığında son aylarını yaşıyordu. Düşman, Sakarya'dan Karasu'dan gitmiş ama tifo gelmişti. Siperlerde, mevzilerde ve çoğunlukla güvertede yatmış, belki de hiç uyumamıştı. Doğrusu bu ya yatak nedir bilmezdi, ama yatağa düşmüştü.
      Kalkabilseydi düşman elinden kapıp kaçırdığı topları yine cepheye götürecek ve İnönü Zaferi'ni bu top atışlarıyla selamlayacaktı.
      Kalkabilseydi eğer yine Mustafa Kemal'i dinleyecek "Benden ne istersin Recep Reis" dediğinde aynı lafı söyleyecekti: "Sizin sağlığınızı, milletin bekasını Paşam."
      Yanıbaşında eşi Nadire Gürses vardı. Yenimahalle'deki yani Sakarya kıyısındaki evin penceresinden son gündoğumunu karşıladığında ihtimaldir ki yeniden doğuyordu.
      Onun ölüp ölüp de yeniden dirilenlerden biri olmadığını kim söyleyebilir ki?
      Milis Atatürk, Rize jandarma Alay Kumandanı Şükrü Bey'e emir vererek Hafız Muharrem'in kuvvetleriyle cepheye iltihakının sağlanmasını emretmişti. Mesele böylece halledildikten sonra Rize, Hopa ve Ardeşen'de dellallar çıkartılarak, yüzlerce insanın Hafız Muharrem'in emrine girmesi sağlanacaktı.
      Keçeli, müfreze efradının toplanmasını ve Topal Osman'la görüşmeye de şöyle temas etmişti:
      "Böylece büyük bir kuvvet toplanmış oldu. Bunların bir kısmı posta seferini yapan gemi ile bir kısmı da büyük bir motorla yola çıktılar. Trabzon'a vardıkları zaman Topal Osman Ağa'nın adamları ile karşılaştılar. Bu vesile ile eğlenceler tertip edildi. Ziyafetler verildi. Topal Osman, babama çetenin ihtiyaçlarını karşılamak için beşyüz lira kadar para verdi."
      Bu para ile giden kuvvetlerin yiyecek ihtiyaçları karşılandı. Ereğli'ye gelip de İpsiz Recep'in yanına varıldığı zaman, İpsiz Recep Topal Osman'a bu parayı iade etmiştir.
      Bu yolculuk çok güç hava şartları altında yapılmıştır. Trabzon'dan hareket ettikten sonra şiddetli bir fırtına çıkmıştı. Samsun'a büyük güçlükler içinde ulaşılmış ve fırtınanın geçmesini beklemek için orada altı gün beklemek mecburiyeti hasıl olmuştu. Ereğli'ye varan ve İpsiz Recep emrine giren eşkıya ve gönüllülerin sayısı 280 kişi idi.
      Sonra diğerleri de gelecek, 1000 olacaklardı.
      Bir ölüyor, bin doğuyorlardı onlar...
      Recep Reis'in Milli Mücadele dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi Çakmak'a ilişkin düşüncelerini yakınlarından öğreniyoruz. Silah arkadaşı hafız Muharrem'den oğlu Mehmet Keçeli'ye, ondan da geleceğe intikal eden anlatımların en belirgin yanı Kuvayi Milliye üst kadrosunun Recep Reis'e güvenidir.
      Kumandanlar dahil makam sahipleri, Recep Reis'i sadece cesaretin ve yurtseverliğin bir timsali olarak görmemiş, ona hürmette kusur etmemişlerdi. Kendisine "amuca" yani amca olarak hitap edilişinde hem yakınlığın hem de büyüğü saymanın ifadesini buluyoruz. Recep Reis, savaş sonrası çetenin önde gelenleri yaklaşık 25 efradı ile Ankara'ya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara'da iki akşam kalmışlar ve Atatürk'ün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. Yazı bilenler katip sınıfında, mesleği olanlar da teknik bölümlerde görevlendirilmiş, memleketlerine dönmek isteyenler de reisleri ile yine bando ile uğurlanmışlardı. Birliğin kalan efradı, gemiden Trabzon'da inecek ve atlı olarak Rize'ye gelecekti. Oradaki karşılama tam bir şölene dönüşmüştü. Mehmet Keçeli, Recep Reis'le silah çatan babası Hafız Muharrem'in anlatımlarına dayanarak onun Atatürk'le karşılaşmasını şu şekilde ifade etmişti:
      "İpsiz Recep'e herkes amca diye hitap ettiği gibi Ankara'ya gelip Atatürk tarafından kabul edildiğinde aynı hitapla ve iltifatla karşılaşmıştı. Mustafa Kemal'in yakın bulup takdir ettiklerine sorduğu "Benden ne istersin?" sorusuna verdiği cevapta Karasu'ya yerleştiğini, mümkünse kaymakama ve askeri erkana "Amcam oradadır, onu gözetin" diye emir vermesinin yeterli olacağını söylemişti. Atatürk bununla yetinmemiş ve Recep Reis'e ikiyüzelli lira maaş bağlamıştı. Paradan başka her şeye önem veren Recep Reis, yeni kurulan Tayyare Cemiyeti'ne (Türk Hava Kurumu) bu maaşını bağışlayacaktı. Efradının çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalara göre Recep Reis, çeteye tezkere verip dağıttıktan sonra Meclis'te Atatürk'ün huzuruna çıkmış, onun "Recep Reis bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?" sorusuna, "Çetem dağıldı, yanımda bir yeğenim var, ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim" cevabını vermişti.
      Ergun Hiçyılmaz
      Recep Reis (İpsiz Recep) (Rize)
      (?-?)

      İpsiz Recep, Kurtuluş Savaşı döneminde balıkçı tekneleriyle Kuvay-ı Milliye’ye asker ve silah taşımış bir halk kahramanıdır. Kendi oluşturduğu grubu ile düşmana karşı savaş verip, birçok başarı elde etmiştir. Vatana olan hizmetleri karşılığı Atatürk tarafından ödüllendirilmek istense de, parayı kabul etmeyerek içindeki vatan aşkını ispatlamıştır.
      Recep Reis ve silah arkadaşlarının Sakarya’da bir anıtı olmasına rağmen, doğmuş olduğu Rize’de halk tarafından ölümünden sonra da yaşatılmaktadır. Recep Reis Kurtuluş Savaşı’ndan sonra görevini yapmış bir kahraman olarak silahını duvara asmış, yaptıklarından söz etmeyerek köşesine çekilmiştir. Geçmişi hatırlatanlara “ Biz işimizi tamamladık efendiler. Savaşta dik duran başımızı siyasette eğmeyiz. Tilkinin bu pazarda işi yoktur” demiştir. Yaşamı boyunca başından geçenleri Sakarya’daki evinde ölümüne kadar kendine saklamıştır. Yakalandığı Tifo hastalığından dolayı yaşamını yitirmiştir.
      İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.
      RAHİBE TERESA.