HEMŞİN GERÇEĞİ
4 Ocak 2011 günü gazetenizin “Hayatın içinden”
sayfasında; “Ermeni Müslüman Olabilir mi?” başlıklı yazıyı büyük bir hayret ve
üzüntü içinde okudum. “Hiçbir Ermeni Müslüman olmaz”. Ermenilere göre böyle bir
vaka görülmemiştir. Bu gerçeği Ermeniler’in büyük bir bölümü övünerek
bahsetmektedirler. Bilhassa Ermeni din adamları bunu her zaman
söylemektedirler. Bunu nerden biliyorsunuz derseniz; “Ermeniler tarih boyunca
Hayk veya Ermeni (Armen) isminin dışında asla başka bir isimle anılmamışlardır.
M.S. 410-420 arasında Hz.İsa’nın dinine girmişlerdir” diyen René Grousset
“Ermenilerin Tarihi” adlı eserinde , “Hristiyanlığa geçene kadar ki (M.S 410)
tarihleri bilinmemektedir” diyor. Ayrıca Ermeniler, Ermeni kelimesinden çok Hay
kelimesini kullanırlar. Ermeniler’e Ha(y)k denmesinden dolayı Hemşin yerel
şivesinde de Ermeniler’e ‘’ Ğak’’ derler. Bunun anlamı ise; yabancı, bizden
olmayan demektir. Bu küçük ayrıntıda bile bir aidiyet bilincinin ip uçlarını
görmekteyiz
Biz insanlar farkında olalım veya olmayalım dünya
tarihi ve Türk tarihi yeniden yazılıyor. İnsanoğlu ister istemez bunun canlı
tanıklarıdır. Eğer bugün burada bir şeylere ilgisiz kalınıyorsa, bu durum
bilgisizlikten kaynaklanıyor. Dünya hızla büyük çatışmalara sürükleniyor. Pek
çok olayın arka planında ülkelerin veya milletlerin “var olma mücadelesi”
vardır. 3.bin yıldaki küresel algı ise”Herşey benim olsun” bencilliği ve
dayatması ile insanlığı tehdit eden bir sürece girmiştir.
“Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru” adlı tarih
araştırması yaptığım sırada, bazen İstanbul’daki Ermeni kilisesine (Kumkapı
-Patrikhane karşısı) giderdim. Elimdeki Ermenice metinlerin tercümesi için
A.S’den yardım istedim. “1885’te Kafkasya’da Halkların Münasebetleri” adlı bir
metin uzun gayretlerime rağmen tarafıma verilmedi. Nedenini tahmin etmekteyim.
Zira bu kitaptaki bazı gerçekler Ermenileri rahatsız edecek türdendi. Orjinali
Ankara’da Milli kütüphanededir. Bu süreç içerisinde direktör A.S ile çok uzun
sohbetlerimiz oldu. Hatta birgün bana, “Biz Ermeniler kimiz, bizim tarihimizi
de yazabilirmisiniz? diye sorunca ; gayet doğaldır ki, şaşırdım. Ciddi olup
olmadığını kestiremedim. Telefondan yanımıza kilise kütüphanesinin müdürü K.
Beyi çağırdı. Benimle tanıştırdı. Yanında Ermenileri anlatan küçük çaplı bir
kitabı bana takdim etti. Latin harflerle Türkçe yazılmıştı. Kitabı okudum.
Ancak bu kitapta Ermenilerin kökeni hakkında bir fikre ulaşamadım. Vatanları
hakkında ise, Hint-Avrupa, Anadolu, Kenan Ülkesi ( İbrani yurdu ), Balkan’lar
derken karışık bir durumla karşılaştım.
Araştırma kitabım “Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru”
adlı eserde bu ve benzeri sohbetlerdeki bilgi ve istihbarat niteliğindeki
duyumların hiçbirini yazmadım. Amacım polemik yaratmak ve birilerini istismar
etmek değildi. Bu hem etik kurallara hem de vicdan sınırlarını zorlardı. Ancak
anlaşılmaktadır ki, bu tür münasebetlerde artık bizde muhataplarımızın metodunu
kullanmak zorundayız. Bu bakımdan Ermenilerin Rize-Hemşin ve doğuya doğru
Batum’a kadar yaşamakta olan Hemşin halkı üzerinde “Etnik Ayrılık” boyutunda
gizli faaliyetlerini bilmekteyiz. Yöresel Hemşin şivesi içindeki bazı Ermenice
kelimelerin varlığı bilinmektedir. Bunu yadsımak mümkün değildir. Bunun üç
önemli ayağı vardır. Dini telkin ve vaazlar yoluyla bugünkü Hemşinlilerin
ataları olan Arsak-Partlar( Saka’ların bir kolu) Oğuz’un Gregoryen mezhebine
bağlı Hristiyandılar. Nur saçan Aziz Greguvar Oğuz Türkü idi. Zamanla Oğuzlar
içinde Ortodoks ve Gregoryen mezhepler çatışması doğdu. Bu iktidar mücadelesine
dönüştü. Hem bu konu hemde Ermenilerin Bizans’la olan sorunlarını aşmak için,
M.S 632’de “Divin Konseyi” toplandı. Ermeniler tarihlerinde soykırımını
Bizans’tan görmüştür. M.S 200.yıllarda Balkanlara sürgün edilen 170 bin Ermeni
Bizans İmparatoru emri ile katledilmişlerdir. Bu konseyde alınan karalar
gereğince; Oğuz’un Gregoryan boyları Erivan’daki Ermeni Kilisesi’ne, Oğuz’un
Ortodoks olan boyları ise, Tiflis’teki Gürcü Ortodoks kilisesine bağlandı.
Bugünkü Hemşinliler Oğuz’un Üçoklar boyuna mensup
,Bayındır koluna intisap ederler. Ermeniler Hristiyan dinini Türklere Ermenice
anlattıkları için Türk boyları içinde Ermenice kelimelerle Türkçe Dil
bilgisinde (Grameri) uygun bir ağız ortaya çıkarmıştır. Doç.Dr. Turgut Günay,
“Rize ili ve Ağızları” isimli kitapta; Hemşinliler’in Balkar Türkü olduklarını,
‘’Göçebe ve koyuncu Türkleridir” demektedir. Ayrıca yazar “Hemşinlilerin
Başkurt ve Kazak Türklerinin geleneklerini yaşatıyor olmasını, bunların
köklerinin Türk olduğunu göstermektedir” diyor. Düğünde, damat evinde koç
istenmesi, damada şekerleme baklava vs. ikram edilmesi , eski Türk
geleneklerdendir. Bu durum bu gün halen Hemşin toplumunda yaşatılmaktadır
Hemşinliler çok iyi at binerler. Yayla düğünlerinde at
yarışları düzenlenir. Bu yarışlarda usta biniciler atın kuyruğunu “gopça”
şeklinde bağlarlardı. Bu gelenek Malazgirt savaşında Alparslan; süvarilerine bu
şekilde bağlamalarını emreder. Savaş sırasında Bizans Ordusu içindeki Kıpçak,
Kuman ve Bulgar Türkleri bunu görünce ; “ Bunlar Türk, biz bizden olanlarla mı
savaşıyoruz” diyerek saflarını değiştirmişlerdir. Doğu Karadeniz’de Hemşin
köylerinin pek çoğunda “cirit düzleri” nin olması bunu kanıtlayan yerlerdir.
Ayrıca İngiliz Kraliyet askeri tarihçisi William David Allen “Kafkasya
Harekatı” Türk-Rus savaşlarının tarihi adlı eserinde; Kars’ın Ruslar tarafından
kuşatıldığında Gazi Ahmet Muhtar Paşa çok hızlı hareket edebilen gayri nizami
bir seçkin süvari birliği oluşturulmasını ister. İşte bu gençler Hemşin’den
seçilir. Ali Reis öncülüğünde o güne kadar hiçbir savaşta görülmemiş bir
taktikle, düşmanın (cephenin) arka planlarına sarkarak lojistik imkanlar,
yatakhaneler ve yemekhaneler tahrip ediliyor. W.Allen bunun tarihte ilk
“gerilla usulü savaş” taktiği olduğu ve Hemşin gençlerinin cesaretini
hayranlıkla anlatıyor. Ayrıca geçmişte bununla ilgili Hemşin’de bir espri
vardır. “Ata binemeyen Hemşin gencine kız vermezler” derlerdi. Ata iyi binene
lakap olarak “Polo” denir. Bu isimde kişiler halen mevcuttur. Ayrıca Amerika’da
yine at üstünde oynayan Polo Sporu geliştirilmiştir. Oyunun menşei OrtaAsya
Türklüğüdür.
Her Hemşin ailesinde mutlaka bir cirit yapabilen biri
olurdu. Diğer bir at sporu ise; atla sürüden kuzu yada oğlak kapmadır. Bunun
benzerini Kazakistan’ın eski başkenti Almaata’da seyrettim. Hemşin düğünlerinde
at yarışları düzenlenirdi. Şimdilerde at sayısı çok azaldı. Bu yarışlarda ilk
dört sırayı alan atlar, kırmızı,sarı, yeşil ve sonuncu olan siyah renkte şal ve
yazma hediyeler atın boynuna takılırdı. Bu renkler Türk/Türkmen milli renkleri
gibidir. Kilimlerde/Keçelerde, işlenen yün çoraplarda ve yazmalarda bu renkler
çok belirgindir.
Bir insanın doğuştan milliyetini seçmek yada tercih
etmek gibi bir yeteneği yoktur. Irk “insan türünün nispeten sabit biyolojik
özellikleriyle oluşur” diyor L.N. Gumilev. Bu ünlü Rus tarihçisi tarihe önemli
bir gerçeği not düşmüştür. “1800’lü yıllarda Kuzey Kafkasya ‘da ki (Batum,Hopa,
Ahiska,Poti vs) gibi yerlerdeki Hemşinliler, Ermeniler tarafından asimile
edilmeye çalışılmıştır. “ diyor. O halde şöyle bir soru sorma hakkımız doğal
olarak ortaya çıkmaktadır
-Kendilerinden olan birilerini neden asimile etmeye
kalkışsınlar ki? İşte hakikat burada kendisini açığa çıkarmaktadır.
Ne var ki aynı yüzyıllar da Osmanlı’nın hiçte böyle bir
etnik derdi olmamıştır. Dinsel bir baskıda yapmadığı bilinmektedir. Artık her
şeye rağmen gerçekler gün ışığı gibi ortadadır. İdolojik ve politik taleplerle
ırk veya soy tayini yapılamaz. Bu oynanan oyunu ne zaman fark edeceğiz? Bugün
bize dayatılan Ermeni sorunu değil. Sorun bir Türkiye/Türk sorunudur. O da
Türkiye’den Türkleri çıkarmaktır. Sorunun başlangıçtaki esas ayağı “şark
sorunu” dur. Bunun da arka planında Hıristiyan Batı vardır. Batı, Kafkasya’daki
politikalarını “hep Ermenilerin sırtından uygulamaya kalkmıştır.” Eski general,
sonra İstanbul’da Büyükelçi olan Rus komutan V.Mayevsky; Bir yabancı elçinin
gözüyle ‘’Ermeni Sorunu’’ isimli hatıra eserde; “Doğuda olup bitenleri
seyrettik. Gerçekleri söylemek gerekirse; Ermeni çetelerinin Müslüman Türklere
yaptıkları insanlık dışı şeylerdi. Artık bugün bunu söylemek bir insanlık
vazifesidir” diyerek, doğudaki olaylarda asil Türk milletinin masum ve mağdur
taraf olduğunu itiraf etmiştir. Oysa Türkler ve Ermeniler asırlarca yan yana,
iç içe aynı sahalarda barış içinde yaşamışlardır. Kafkasya’da Kıpçak
İmparatorluğu zamanında Ermeniler gayet hür ve huzur içinde yaşamışlardır.
Ermeniler en büyük Edebi eserlerini verdikleri “Kıpçak Ermencesi” ile en parlak dönemini yaşamıştır.
Hatta bugün çoğu kez sahiplenmeye kalktıkları “Sarı Gelin” Türküsü aslında Kıpçak
Türklerinden kalmıştır. Özü Türk ve Türkçedir. Zaten geçmişte ve günümüzde Türk
sanat musikisinde çok güçlü Ermeni icra ve saz sanatçılarını görmekteyiz.
Toplumumuzda bundan dolayı bir rahatsızlık duyulmamaktadır.
Vatanseverlik tarihin yetki alanına girer. Bu yüzdendir
ki, yurdunuzu sevmeden, atalarınızı sevmeden , saygı duymadan, halkınızı,
milletinizi sevemezsiniz. Kimse halkını ve topraklarını sevmekle de kınanamaz,
suçlanamaz. Ancak bunu şovenizme vardırmamak gerekir.
Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
MİLLİYET GAZETESİ
DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
4 Ocak 2011 günü gazetenizin “Hayatın içinden”
sayfasında; “Ermeni Müslüman Olabilir mi?” başlıklı yazıyı büyük bir hayret ve
üzüntü içinde okudum. “Hiçbir Ermeni Müslüman olmaz”. Ermenilere göre böyle bir
vaka görülmemiştir. Bu gerçeği Ermeniler’in büyük bir bölümü övünerek
bahsetmektedirler. Bilhassa Ermeni din adamları bunu her zaman
söylemektedirler. Bunu nerden biliyorsunuz derseniz; “Ermeniler tarih boyunca
Hayk veya Ermeni (Armen) isminin dışında asla başka bir isimle anılmamışlardır.
M.S. 410-420 arasında Hz.İsa’nın dinine girmişlerdir” diyen René Grousset
“Ermenilerin Tarihi” adlı eserinde , “Hristiyanlığa geçene kadar ki (M.S 410)
tarihleri bilinmemektedir” diyor. Ayrıca Ermeniler, Ermeni kelimesinden çok Hay
kelimesini kullanırlar. Ermeniler’e Ha(y)k denmesinden dolayı Hemşin yerel
şivesinde de Ermeniler’e ‘’ Ğak’’ derler. Bunun anlamı ise; yabancı, bizden
olmayan demektir. Bu küçük ayrıntıda bile bir aidiyet bilincinin ip uçlarını
görmekteyiz
Biz insanlar farkında olalım veya olmayalım dünya
tarihi ve Türk tarihi yeniden yazılıyor. İnsanoğlu ister istemez bunun canlı
tanıklarıdır. Eğer bugün burada bir şeylere ilgisiz kalınıyorsa, bu durum
bilgisizlikten kaynaklanıyor. Dünya hızla büyük çatışmalara sürükleniyor. Pek
çok olayın arka planında ülkelerin veya milletlerin “var olma mücadelesi”
vardır. 3.bin yıldaki küresel algı ise”Herşey benim olsun” bencilliği ve
dayatması ile insanlığı tehdit eden bir sürece girmiştir.
“Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru” adlı tarih
araştırması yaptığım sırada, bazen İstanbul’daki Ermeni kilisesine (Kumkapı
-Patrikhane karşısı) giderdim. Elimdeki Ermenice metinlerin tercümesi için
A.S’den yardım istedim. “1885’te Kafkasya’da Halkların Münasebetleri” adlı bir
metin uzun gayretlerime rağmen tarafıma verilmedi. Nedenini tahmin etmekteyim.
Zira bu kitaptaki bazı gerçekler Ermenileri rahatsız edecek türdendi. Orjinali
Ankara’da Milli kütüphanededir. Bu süreç içerisinde direktör A.S ile çok uzun
sohbetlerimiz oldu. Hatta birgün bana, “Biz Ermeniler kimiz, bizim tarihimizi
de yazabilirmisiniz? diye sorunca ; gayet doğaldır ki, şaşırdım. Ciddi olup
olmadığını kestiremedim. Telefondan yanımıza kilise kütüphanesinin müdürü K.
Beyi çağırdı. Benimle tanıştırdı. Yanında Ermenileri anlatan küçük çaplı bir
kitabı bana takdim etti. Latin harflerle Türkçe yazılmıştı. Kitabı okudum.
Ancak bu kitapta Ermenilerin kökeni hakkında bir fikre ulaşamadım. Vatanları
hakkında ise, Hint-Avrupa, Anadolu, Kenan Ülkesi ( İbrani yurdu ), Balkan’lar
derken karışık bir durumla karşılaştım.
Araştırma kitabım “Hemşin’in Tarihi Köklerine Doğru”
adlı eserde bu ve benzeri sohbetlerdeki bilgi ve istihbarat niteliğindeki
duyumların hiçbirini yazmadım. Amacım polemik yaratmak ve birilerini istismar
etmek değildi. Bu hem etik kurallara hem de vicdan sınırlarını zorlardı. Ancak
anlaşılmaktadır ki, bu tür münasebetlerde artık bizde muhataplarımızın metodunu
kullanmak zorundayız. Bu bakımdan Ermenilerin Rize-Hemşin ve doğuya doğru
Batum’a kadar yaşamakta olan Hemşin halkı üzerinde “Etnik Ayrılık” boyutunda
gizli faaliyetlerini bilmekteyiz. Yöresel Hemşin şivesi içindeki bazı Ermenice
kelimelerin varlığı bilinmektedir. Bunu yadsımak mümkün değildir. Bunun üç
önemli ayağı vardır. Dini telkin ve vaazlar yoluyla bugünkü Hemşinlilerin
ataları olan Arsak-Partlar( Saka’ların bir kolu) Oğuz’un Gregoryen mezhebine
bağlı Hristiyandılar. Nur saçan Aziz Greguvar Oğuz Türkü idi. Zamanla Oğuzlar
içinde Ortodoks ve Gregoryen mezhepler çatışması doğdu. Bu iktidar mücadelesine
dönüştü. Hem bu konu hemde Ermenilerin Bizans’la olan sorunlarını aşmak için,
M.S 632’de “Divin Konseyi” toplandı. Ermeniler tarihlerinde soykırımını
Bizans’tan görmüştür. M.S 200.yıllarda Balkanlara sürgün edilen 170 bin Ermeni
Bizans İmparatoru emri ile katledilmişlerdir. Bu konseyde alınan karalar
gereğince; Oğuz’un Gregoryan boyları Erivan’daki Ermeni Kilisesi’ne, Oğuz’un
Ortodoks olan boyları ise, Tiflis’teki Gürcü Ortodoks kilisesine bağlandı.
Bugünkü Hemşinliler Oğuz’un Üçoklar boyuna mensup
,Bayındır koluna intisap ederler. Ermeniler Hristiyan dinini Türklere Ermenice
anlattıkları için Türk boyları içinde Ermenice kelimelerle Türkçe Dil
bilgisinde (Grameri) uygun bir ağız ortaya çıkarmıştır. Doç.Dr. Turgut Günay,
“Rize ili ve Ağızları” isimli kitapta; Hemşinliler’in Balkar Türkü olduklarını,
‘’Göçebe ve koyuncu Türkleridir” demektedir. Ayrıca yazar “Hemşinlilerin
Başkurt ve Kazak Türklerinin geleneklerini yaşatıyor olmasını, bunların
köklerinin Türk olduğunu göstermektedir” diyor. Düğünde, damat evinde koç
istenmesi, damada şekerleme baklava vs. ikram edilmesi , eski Türk
geleneklerdendir. Bu durum bu gün halen Hemşin toplumunda yaşatılmaktadır
Hemşinliler çok iyi at binerler. Yayla düğünlerinde at
yarışları düzenlenir. Bu yarışlarda usta biniciler atın kuyruğunu “gopça”
şeklinde bağlarlardı. Bu gelenek Malazgirt savaşında Alparslan; süvarilerine bu
şekilde bağlamalarını emreder. Savaş sırasında Bizans Ordusu içindeki Kıpçak,
Kuman ve Bulgar Türkleri bunu görünce ; “ Bunlar Türk, biz bizden olanlarla mı
savaşıyoruz” diyerek saflarını değiştirmişlerdir. Doğu Karadeniz’de Hemşin
köylerinin pek çoğunda “cirit düzleri” nin olması bunu kanıtlayan yerlerdir.
Ayrıca İngiliz Kraliyet askeri tarihçisi William David Allen “Kafkasya
Harekatı” Türk-Rus savaşlarının tarihi adlı eserinde; Kars’ın Ruslar tarafından
kuşatıldığında Gazi Ahmet Muhtar Paşa çok hızlı hareket edebilen gayri nizami
bir seçkin süvari birliği oluşturulmasını ister. İşte bu gençler Hemşin’den
seçilir. Ali Reis öncülüğünde o güne kadar hiçbir savaşta görülmemiş bir
taktikle, düşmanın (cephenin) arka planlarına sarkarak lojistik imkanlar,
yatakhaneler ve yemekhaneler tahrip ediliyor. W.Allen bunun tarihte ilk
“gerilla usulü savaş” taktiği olduğu ve Hemşin gençlerinin cesaretini
hayranlıkla anlatıyor. Ayrıca geçmişte bununla ilgili Hemşin’de bir espri
vardır. “Ata binemeyen Hemşin gencine kız vermezler” derlerdi. Ata iyi binene
lakap olarak “Polo” denir. Bu isimde kişiler halen mevcuttur. Ayrıca Amerika’da
yine at üstünde oynayan Polo Sporu geliştirilmiştir. Oyunun menşei OrtaAsya
Türklüğüdür.
Her Hemşin ailesinde mutlaka bir cirit yapabilen biri
olurdu. Diğer bir at sporu ise; atla sürüden kuzu yada oğlak kapmadır. Bunun
benzerini Kazakistan’ın eski başkenti Almaata’da seyrettim. Hemşin düğünlerinde
at yarışları düzenlenirdi. Şimdilerde at sayısı çok azaldı. Bu yarışlarda ilk
dört sırayı alan atlar, kırmızı,sarı, yeşil ve sonuncu olan siyah renkte şal ve
yazma hediyeler atın boynuna takılırdı. Bu renkler Türk/Türkmen milli renkleri
gibidir. Kilimlerde/Keçelerde, işlenen yün çoraplarda ve yazmalarda bu renkler
çok belirgindir.
Bir insanın doğuştan milliyetini seçmek yada tercih
etmek gibi bir yeteneği yoktur. Irk “insan türünün nispeten sabit biyolojik
özellikleriyle oluşur” diyor L.N. Gumilev. Bu ünlü Rus tarihçisi tarihe önemli
bir gerçeği not düşmüştür. “1800’lü yıllarda Kuzey Kafkasya ‘da ki (Batum,Hopa,
Ahiska,Poti vs) gibi yerlerdeki Hemşinliler, Ermeniler tarafından asimile
edilmeye çalışılmıştır. “ diyor. O halde şöyle bir soru sorma hakkımız doğal
olarak ortaya çıkmaktadır
-Kendilerinden olan birilerini neden asimile etmeye
kalkışsınlar ki? İşte hakikat burada kendisini açığa çıkarmaktadır.
Ne var ki aynı yüzyıllar da Osmanlı’nın hiçte böyle bir
etnik derdi olmamıştır. Dinsel bir baskıda yapmadığı bilinmektedir. Artık her
şeye rağmen gerçekler gün ışığı gibi ortadadır. İdolojik ve politik taleplerle
ırk veya soy tayini yapılamaz. Bu oynanan oyunu ne zaman fark edeceğiz? Bugün
bize dayatılan Ermeni sorunu değil. Sorun bir Türkiye/Türk sorunudur. O da
Türkiye’den Türkleri çıkarmaktır. Sorunun başlangıçtaki esas ayağı “şark
sorunu” dur. Bunun da arka planında Hıristiyan Batı vardır. Batı, Kafkasya’daki
politikalarını “hep Ermenilerin sırtından uygulamaya kalkmıştır.” Eski general,
sonra İstanbul’da Büyükelçi olan Rus komutan V.Mayevsky; Bir yabancı elçinin
gözüyle ‘’Ermeni Sorunu’’ isimli hatıra eserde; “Doğuda olup bitenleri
seyrettik. Gerçekleri söylemek gerekirse; Ermeni çetelerinin Müslüman Türklere
yaptıkları insanlık dışı şeylerdi. Artık bugün bunu söylemek bir insanlık
vazifesidir” diyerek, doğudaki olaylarda asil Türk milletinin masum ve mağdur
taraf olduğunu itiraf etmiştir. Oysa Türkler ve Ermeniler asırlarca yan yana,
iç içe aynı sahalarda barış içinde yaşamışlardır. Kafkasya’da Kıpçak
İmparatorluğu zamanında Ermeniler gayet hür ve huzur içinde yaşamışlardır.
Ermeniler en büyük Edebi eserlerini verdikleri “Kıpçak Ermencesi” ile en parlak dönemini yaşamıştır.
Hatta bugün çoğu kez sahiplenmeye kalktıkları “Sarı Gelin” Türküsü aslında Kıpçak
Türklerinden kalmıştır. Özü Türk ve Türkçedir. Zaten geçmişte ve günümüzde Türk
sanat musikisinde çok güçlü Ermeni icra ve saz sanatçılarını görmekteyiz.
Toplumumuzda bundan dolayı bir rahatsızlık duyulmamaktadır.
Vatanseverlik tarihin yetki alanına girer. Bu yüzdendir
ki, yurdunuzu sevmeden, atalarınızı sevmeden , saygı duymadan, halkınızı,
milletinizi sevemezsiniz. Kimse halkını ve topraklarını sevmekle de kınanamaz,
suçlanamaz. Ancak bunu şovenizme vardırmamak gerekir.
Hemşin Gerçeği - Remzi Yılmaz
MİLLİYET GAZETESİ
DIŞ HABERLER SERVİSİNE;
" akıl ve gönül ; insan ...
Mesaj 4 defa düzenlendi, son düzenleyen “Kuku” ().