Rize fetihten bu yana Trabzon sancağına bağlı bir nahiye ve kaza iken, Pazar, Hemşin, Arhavi ve Hopa Batum'un fethinden sonra oluşturulan Batum Sancağına tabi idi. 1865'de yapılan Vilayet düzenlemesinde Batum Sancağı Lazistan Sancağı olarak yeniden tanzim edilmiş ve Trabzon vilayetine bağlanmıştı. 93 harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus harbi sonunda 3 Mart 1878'de imzalanan Berlin antlaşması ile Batum Ruslara bırakılınca, Kuraiseba, Mapavri/Çayeli ve Karadere Nahiyeleri ile birlikte Rize Kazası Lazistan Sancağına dahil edilerek Rize, Lazistan sancağının merkezi haline getirilmişti.
Bu dönemde Ruslar'ın İstanbul'u işgal planlarının karşısında iki büyük engel vardı. Birincisi Batılıların tepkisi, ikincisi de Karadeniz'deki Rus Donanmasının bu harekat için yeterli olmaması. Birinci engelin Avrupa'da çıkacak genel bir savaşta ortadan kalkacağını hesaplayan Rus yönetimi 1913 yılında Karadeniz'deki deniz gücünü Osmanlı Devletinin deniz gücünün üzerine çıkartmayı hedefleyen bir programı yürürlüğe koydu. Rusya'nın Karadeniz'deki gücünü artırma çalışmaları Osmanlı yönetimini de harekete geçirmiş ve halktan kampanyalarla toplanan altınlarla donanmanın gücünü artırmak için yeni savaş gemileri satın alma çalışmalarını başlatmıştı. Genel bir harbin çıkması ihtimalinin kuvvetlendiği günlerde Osmanlı Donanması için İngiliz tersanelerinde bedelleri altınla ödenerek Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarının satın alınması ve Boğazların savunması için Almanlar'la işbirliğine gidilerek Alman askeri heyetlerinin Türkiye'ye gelmesi Osmanlı yönetiminin İstanbul'u savunma çalışmalarının temel taşlarını oluşturuyordu.
Avrupa'da yükselen güç Almanya ve müttefiki Avusturya'ya karşı İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu güç birliği savaşın habercisi idi. Osmanlı Devleti yaklaşan savaş tehdidine karşılık topraklarını güvenceye alabilmek için müttefik arayışını hızlandırmış, fakat ittifak teklifleri İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya dahil tüm devletler tarafından reddedilmişti.
Rusya'nın İngiltere ve Fransa ile ittifaka girmesi, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmesi için önemli bir adımdı. Osmanlılar'ın 1 Ağustos 1914'de Rusya'ya harp ilan eden Almanya ile 2 Ağustos'da anlaşma imzalayarak ittifaka girmesinin esasını ise Boğazlar'ın muhtemel bir Rus istilasından korunması için Almanya'nın gücüne dayanma teşkil ediyordu. Almanlar'ın bu antlaşmadan beklentisi ise Ruslar'ın bir kısmı kuvvetinin Osmanlı sınırlarında meşgul edilmesi idi.
Türk- Alman İttifak antlaşması gereği Osmanlı devletinin Almanlar safında Rusya ile savaşa girmesi gerekiyordu. Fakat Osmanlı Ordusu savaş için henüz hazır değildi. Gerçi seferberlik ilan edilmişti ama Almanya tarafından gönderilen silah ve malzemenin İstanbul'a ulaşması ve ordunun bu silahlarla techiz edilebilmesi için zamana ihtiyaç vardı. Osmanlı yöneticileri Almanlar'ı hemen savaşa girmemek konusunda ikna etmişlerdi.
Almanlar müttefiki olan Avusturya'nın Rus ve Sırp orduları karşısında başarı sağlayamaması ve Marn'da Fransızlara yenilmelerinden sonra İngiltere ve Rusya'ya savaş açması için Osmanlı yöneticilerine baskılarını yoğunlaştırmışlardı. Böylece Ruslar'ın bir kısım kuvvetleri üzerimize gelecek ve kendi cephelerindeki baskı zayıflayacaktı.
Parası ödenerek İngiliz tersanelerinden satın alınan iki savaş gemisine İngiltere hükümeti tarafından el konularak Osmanlı'ya verilmemesi Osmanlı donanmasının Rus donanmasına karşı denge kurmasını engellemişti. Bu olayın ardından iki Alman savaş gemisi itilaf devletleri donanmasının önünden kaçarak Boğazlardan geçip İstanbul'a geldi. Bu gemiler Osmanlı devleti tarafından satın alındığı açıklanarak 16 Ağustos'da gemilere Osmanlı bayrağı çekildi. Bu iki modern gemi ile Osmanlı donanmasının Karadeniz'deki Rus donanmasına karşı tam olarak üstünlüğü temin edilemiyorsa da bir ölçüde denge sağlanıyordu.
Alman amirali Souchon'un Osmanlı donanması komutanlığına atanarak, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki gemi ile Osmanlı donanmasına bağlı diğer gemilerin müşterek eğitim çalışmalarına başlandı. Bu olay aynı zamanda Osmanlı Devletini Rusya ile harbe tutuşturmak tertiplerinin en önemli halkası idi.
Amiral Souchon önce Marmara ve Boğazlar'da yeterli eğitim yapılamadığından bahisle Donanmanın Karadeniz'e çıkması için Osmanlı Başkomutanlığı'ndan izin ister. Bu istek 20 Eylül 1914'de Balkanlar kurulunda reddedilir. Fakat Almanya'nın da baskısı ile Başkomutan vekili Enver Paşa'dan Boğazdan pek ayrılmamak ve aynı gün tekrar Boğaz'a dönmek şartı ile şifahi bir emir alınır ve Donanma 5 Ekim'de Karadeniz'e çıkıp eğitim amaçlı manevralar yapmaya başlar.
Almanya'nın savaşa girmesi için yaptığı baskılara daha fazla dayanamayan Enver Paşa ile Almanlar arasında 21 Ekim'de Osmanlının harbe sokulmasına dair gizli bir protokol imzalanmıştı. Bu protokola göre Rus filosunu bir baskınla imha edip Karadeniz'de üstünlüğü sağlayacak olan harekatın zamanı Amiral Souchon'a bırakılıyordu.
25 Ekim 1914'de bu konuda gizli bir emir alan Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı Donanması Karadenize çıkıp 29 Ekim'de Rus limanlarını bombardıman eder ve bunun üzerine Osmanlı -Rus savaşı başlar. Bu olay İstanbul'da şok yaratmıştı. Birçok balkan devletin savaşa girdiğini bu olaydan sonra öğrenmişti. Hükümetin son bir gayret gösterip savaşı önlemek için yaptığı tazminat ödemek teklifini reddeden Ruslar, 1 Kasım'da Doğu Anadolu'daki Türk hududuna saldırdılar. Sarıkamıştan Türk topraklarına giren Rus kuvvetleri Köprüköy'e doğru ilerlemeye başladı.
Savaş öncesi Türk- Rus hududu 1878'de imzalanan Berlin antlaşması ile tespit edilmişti. Sınır Karadeniz sahilinde Hopa'nın hemen doğusunda Kopmuşburnu denilen mevkide başlıyor ve Kemalpaşa ilçesi, Borçka, Murgul, Artvin, Şavşat ve Ardanuç Rus işgali altında kalıyordu.
1877-78 Osmanlı - Rus savaşı sonrasında bu bölgeden pek çok insan Rus işgali altında yaşamamak için Anadolu'ya göç etmiş Ruslar, bölgede nüfus dengesini değiştirmek için dışarıdan getirdiği Ermeni ve Rumları bölgeye yerleştirmeye başlamıştı. Fakat hala daha bölgede önemli sayıda Müslüman Türk ahali vardı. Savaştan önce Enver Paşa tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa da işgal altında kalan bu topraklarda halktan örgütlediği gönüllülerle işgal altındaki vatan topraklarını kurtarmak için faaliyete geçmişti.
Sahilde hududu Hopa Hudut bölüğü korumakta idi. Seferberlikte bu birlik takviye edilerek tabur haline getirilmiş ve harp başladığı zaman Müstakil Trabzon Jandarma Alayı ve gönüllülerle takviye edilmişti. Karşısında ise Batum müstahkem mevkinde bulunan 4 taburlu bir piyade alayı, 1. Koban Plaston taburu, 1 Hudut taburu, 1 istihkam taburu, 8 top ve 1 süvari bölüğünden oluşan Rus kuvvetleri vardı. Harbin başlangıcından sonra Ruslar buradaki kuvvetlerini artırmış ve Kafkas Cephesine takviye olarak gönderdiği 2. Türkistan Kolordusunun 19. Türkistan Alayını sahil müfrezesine takviye olarak göndermişti.
Ruslar, Doğu Anadolu'daki sınırlarımıza saldırdıkları zaman sahilde harekete geçmemiş Batum ve çevresini savunmaya yönelik şekilde mevzilenmişlerdi. Karadeniz'de Osmanlı donanmasına ve özellikle Yavuz'un toplarına karşılık Batum'a iki adet 25 cm'lik top yerleştirmiş, bölgeye muhtemel bir Türk çıkartmasına karşı hazırlık yapmışlardı.
Osmanlı Genelkurmayı, Kafkas Cephesinde yeterli yol bağlantısı olmadığı için savaşan birliklerinin takviye ve tedarikini donanmanın koruması altında Karadeniz yolu ile yapmaya mecburdu. Bu konudan Almanlar'dan yeni alınan Yavuz ve Midilli gemilerine çok güveniyordu. Uzun menzilli topları ve süratleri ile Rus donanmasındaki gemilere nispeten üstün olan bu gemilere rağmen Karadeniz'de Rus Donanması'na karşı bir üstünlük sağlanamamıştı. Fakat Ruslar bu gemilerden çekiniyor, özellikle Yavuz Boğazdan içeri girdiği dönemlerde etkili oluyordu. Nitekim 17 Kasım'da bir Rus filosunun Trabzon'u bombardıman ettiği ve batıya doğru ilerlediği haberi alınınca Yavuz ve Midilli Boğazdan çıkmış Sivastopol'a dönüş yolunda Rus donanmasının yolunu kesmişti. Balıkava bölgesinde yapılan deniz muharebesinde yara almasına rağmen Yavuz, Ruslar'a korkulması gereken gemi olduğunu göstermişti.
Doğu Anadolu'ya Rus taaruzunun başladığı 1 Kasım 1914'de Sahil kesiminde bulunan kuvvetlerimize örtme ve gözetleme emri verilmişti. Daha sonra hududdaki Rus karakollarına baskınlar yaparak bir kısım Rus kuvvetlerini meşgul etmek ve bu birliklerin Doğu Anadolu'ya takviye olarak gönderilmesine mani olmak emri alan sahil birliklerimiz Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği işgal altındaki bölgenin halkı ile birlikte harekete geçerek Rus kuvvetlerine baskınlar yapmaya başlamıştı.
15 Kasım'da Hopa'nın doğusunda Kopmuşburnu mevkinde bulunan Rus sınır karakolunu kuşatan bir müfrezemiz denizden Rus gemilerinin bombardımanı sonucu geri çekilmek zorunda kalırken Beldesor mevkiinde Rusların başlattığı karşı hücum da geri püskürtülmüştü.
18 Kasım'da Batum tarafından gelen iki Rus kruvazörü, Hopa ve civarını topa tutmuş fakat bu bombardıman sahilindeki Türk taaruzunu durduramamıştı. Ruslara baskın veren Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri 4 subay ve 63 er esir almışlar ve bölgedeki bazı köyleri ele geçirmişlerdi.
Sahilde çatışmalar başlayınca Artvin ile Zeytinlik bucağı bölgesindeki Melo (Sarıbudak köyü) Hudut taburu ile bağlı birlikler de harekete geçmişti. Bu birlikler ileri hareketle 22 Kasım'da Artvin'e girerken, Hopa Hudut Taburuna bağlı ve 2000 kişiden oluşan Sahil Müfrezesi ile 23 Kasım'da Çoruh Nehrini geçerek Borçka'yı Rus işgalinden kurtarmıştı.
Bu dönemde Ruslar'ın İstanbul'u işgal planlarının karşısında iki büyük engel vardı. Birincisi Batılıların tepkisi, ikincisi de Karadeniz'deki Rus Donanmasının bu harekat için yeterli olmaması. Birinci engelin Avrupa'da çıkacak genel bir savaşta ortadan kalkacağını hesaplayan Rus yönetimi 1913 yılında Karadeniz'deki deniz gücünü Osmanlı Devletinin deniz gücünün üzerine çıkartmayı hedefleyen bir programı yürürlüğe koydu. Rusya'nın Karadeniz'deki gücünü artırma çalışmaları Osmanlı yönetimini de harekete geçirmiş ve halktan kampanyalarla toplanan altınlarla donanmanın gücünü artırmak için yeni savaş gemileri satın alma çalışmalarını başlatmıştı. Genel bir harbin çıkması ihtimalinin kuvvetlendiği günlerde Osmanlı Donanması için İngiliz tersanelerinde bedelleri altınla ödenerek Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarının satın alınması ve Boğazların savunması için Almanlar'la işbirliğine gidilerek Alman askeri heyetlerinin Türkiye'ye gelmesi Osmanlı yönetiminin İstanbul'u savunma çalışmalarının temel taşlarını oluşturuyordu.
Avrupa'da yükselen güç Almanya ve müttefiki Avusturya'ya karşı İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu güç birliği savaşın habercisi idi. Osmanlı Devleti yaklaşan savaş tehdidine karşılık topraklarını güvenceye alabilmek için müttefik arayışını hızlandırmış, fakat ittifak teklifleri İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya dahil tüm devletler tarafından reddedilmişti.
Rusya'nın İngiltere ve Fransa ile ittifaka girmesi, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmesi için önemli bir adımdı. Osmanlılar'ın 1 Ağustos 1914'de Rusya'ya harp ilan eden Almanya ile 2 Ağustos'da anlaşma imzalayarak ittifaka girmesinin esasını ise Boğazlar'ın muhtemel bir Rus istilasından korunması için Almanya'nın gücüne dayanma teşkil ediyordu. Almanlar'ın bu antlaşmadan beklentisi ise Ruslar'ın bir kısmı kuvvetinin Osmanlı sınırlarında meşgul edilmesi idi.
Türk- Alman İttifak antlaşması gereği Osmanlı devletinin Almanlar safında Rusya ile savaşa girmesi gerekiyordu. Fakat Osmanlı Ordusu savaş için henüz hazır değildi. Gerçi seferberlik ilan edilmişti ama Almanya tarafından gönderilen silah ve malzemenin İstanbul'a ulaşması ve ordunun bu silahlarla techiz edilebilmesi için zamana ihtiyaç vardı. Osmanlı yöneticileri Almanlar'ı hemen savaşa girmemek konusunda ikna etmişlerdi.
Almanlar müttefiki olan Avusturya'nın Rus ve Sırp orduları karşısında başarı sağlayamaması ve Marn'da Fransızlara yenilmelerinden sonra İngiltere ve Rusya'ya savaş açması için Osmanlı yöneticilerine baskılarını yoğunlaştırmışlardı. Böylece Ruslar'ın bir kısım kuvvetleri üzerimize gelecek ve kendi cephelerindeki baskı zayıflayacaktı.
Parası ödenerek İngiliz tersanelerinden satın alınan iki savaş gemisine İngiltere hükümeti tarafından el konularak Osmanlı'ya verilmemesi Osmanlı donanmasının Rus donanmasına karşı denge kurmasını engellemişti. Bu olayın ardından iki Alman savaş gemisi itilaf devletleri donanmasının önünden kaçarak Boğazlardan geçip İstanbul'a geldi. Bu gemiler Osmanlı devleti tarafından satın alındığı açıklanarak 16 Ağustos'da gemilere Osmanlı bayrağı çekildi. Bu iki modern gemi ile Osmanlı donanmasının Karadeniz'deki Rus donanmasına karşı tam olarak üstünlüğü temin edilemiyorsa da bir ölçüde denge sağlanıyordu.
Alman amirali Souchon'un Osmanlı donanması komutanlığına atanarak, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki gemi ile Osmanlı donanmasına bağlı diğer gemilerin müşterek eğitim çalışmalarına başlandı. Bu olay aynı zamanda Osmanlı Devletini Rusya ile harbe tutuşturmak tertiplerinin en önemli halkası idi.
Amiral Souchon önce Marmara ve Boğazlar'da yeterli eğitim yapılamadığından bahisle Donanmanın Karadeniz'e çıkması için Osmanlı Başkomutanlığı'ndan izin ister. Bu istek 20 Eylül 1914'de Balkanlar kurulunda reddedilir. Fakat Almanya'nın da baskısı ile Başkomutan vekili Enver Paşa'dan Boğazdan pek ayrılmamak ve aynı gün tekrar Boğaz'a dönmek şartı ile şifahi bir emir alınır ve Donanma 5 Ekim'de Karadeniz'e çıkıp eğitim amaçlı manevralar yapmaya başlar.
Almanya'nın savaşa girmesi için yaptığı baskılara daha fazla dayanamayan Enver Paşa ile Almanlar arasında 21 Ekim'de Osmanlının harbe sokulmasına dair gizli bir protokol imzalanmıştı. Bu protokola göre Rus filosunu bir baskınla imha edip Karadeniz'de üstünlüğü sağlayacak olan harekatın zamanı Amiral Souchon'a bırakılıyordu.
25 Ekim 1914'de bu konuda gizli bir emir alan Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı Donanması Karadenize çıkıp 29 Ekim'de Rus limanlarını bombardıman eder ve bunun üzerine Osmanlı -Rus savaşı başlar. Bu olay İstanbul'da şok yaratmıştı. Birçok balkan devletin savaşa girdiğini bu olaydan sonra öğrenmişti. Hükümetin son bir gayret gösterip savaşı önlemek için yaptığı tazminat ödemek teklifini reddeden Ruslar, 1 Kasım'da Doğu Anadolu'daki Türk hududuna saldırdılar. Sarıkamıştan Türk topraklarına giren Rus kuvvetleri Köprüköy'e doğru ilerlemeye başladı.
Savaş öncesi Türk- Rus hududu 1878'de imzalanan Berlin antlaşması ile tespit edilmişti. Sınır Karadeniz sahilinde Hopa'nın hemen doğusunda Kopmuşburnu denilen mevkide başlıyor ve Kemalpaşa ilçesi, Borçka, Murgul, Artvin, Şavşat ve Ardanuç Rus işgali altında kalıyordu.
1877-78 Osmanlı - Rus savaşı sonrasında bu bölgeden pek çok insan Rus işgali altında yaşamamak için Anadolu'ya göç etmiş Ruslar, bölgede nüfus dengesini değiştirmek için dışarıdan getirdiği Ermeni ve Rumları bölgeye yerleştirmeye başlamıştı. Fakat hala daha bölgede önemli sayıda Müslüman Türk ahali vardı. Savaştan önce Enver Paşa tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa da işgal altında kalan bu topraklarda halktan örgütlediği gönüllülerle işgal altındaki vatan topraklarını kurtarmak için faaliyete geçmişti.
Sahilde hududu Hopa Hudut bölüğü korumakta idi. Seferberlikte bu birlik takviye edilerek tabur haline getirilmiş ve harp başladığı zaman Müstakil Trabzon Jandarma Alayı ve gönüllülerle takviye edilmişti. Karşısında ise Batum müstahkem mevkinde bulunan 4 taburlu bir piyade alayı, 1. Koban Plaston taburu, 1 Hudut taburu, 1 istihkam taburu, 8 top ve 1 süvari bölüğünden oluşan Rus kuvvetleri vardı. Harbin başlangıcından sonra Ruslar buradaki kuvvetlerini artırmış ve Kafkas Cephesine takviye olarak gönderdiği 2. Türkistan Kolordusunun 19. Türkistan Alayını sahil müfrezesine takviye olarak göndermişti.
Ruslar, Doğu Anadolu'daki sınırlarımıza saldırdıkları zaman sahilde harekete geçmemiş Batum ve çevresini savunmaya yönelik şekilde mevzilenmişlerdi. Karadeniz'de Osmanlı donanmasına ve özellikle Yavuz'un toplarına karşılık Batum'a iki adet 25 cm'lik top yerleştirmiş, bölgeye muhtemel bir Türk çıkartmasına karşı hazırlık yapmışlardı.
Osmanlı Genelkurmayı, Kafkas Cephesinde yeterli yol bağlantısı olmadığı için savaşan birliklerinin takviye ve tedarikini donanmanın koruması altında Karadeniz yolu ile yapmaya mecburdu. Bu konudan Almanlar'dan yeni alınan Yavuz ve Midilli gemilerine çok güveniyordu. Uzun menzilli topları ve süratleri ile Rus donanmasındaki gemilere nispeten üstün olan bu gemilere rağmen Karadeniz'de Rus Donanması'na karşı bir üstünlük sağlanamamıştı. Fakat Ruslar bu gemilerden çekiniyor, özellikle Yavuz Boğazdan içeri girdiği dönemlerde etkili oluyordu. Nitekim 17 Kasım'da bir Rus filosunun Trabzon'u bombardıman ettiği ve batıya doğru ilerlediği haberi alınınca Yavuz ve Midilli Boğazdan çıkmış Sivastopol'a dönüş yolunda Rus donanmasının yolunu kesmişti. Balıkava bölgesinde yapılan deniz muharebesinde yara almasına rağmen Yavuz, Ruslar'a korkulması gereken gemi olduğunu göstermişti.
Doğu Anadolu'ya Rus taaruzunun başladığı 1 Kasım 1914'de Sahil kesiminde bulunan kuvvetlerimize örtme ve gözetleme emri verilmişti. Daha sonra hududdaki Rus karakollarına baskınlar yaparak bir kısım Rus kuvvetlerini meşgul etmek ve bu birliklerin Doğu Anadolu'ya takviye olarak gönderilmesine mani olmak emri alan sahil birliklerimiz Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği işgal altındaki bölgenin halkı ile birlikte harekete geçerek Rus kuvvetlerine baskınlar yapmaya başlamıştı.
15 Kasım'da Hopa'nın doğusunda Kopmuşburnu mevkinde bulunan Rus sınır karakolunu kuşatan bir müfrezemiz denizden Rus gemilerinin bombardımanı sonucu geri çekilmek zorunda kalırken Beldesor mevkiinde Rusların başlattığı karşı hücum da geri püskürtülmüştü.
18 Kasım'da Batum tarafından gelen iki Rus kruvazörü, Hopa ve civarını topa tutmuş fakat bu bombardıman sahilindeki Türk taaruzunu durduramamıştı. Ruslara baskın veren Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri 4 subay ve 63 er esir almışlar ve bölgedeki bazı köyleri ele geçirmişlerdi.
Sahilde çatışmalar başlayınca Artvin ile Zeytinlik bucağı bölgesindeki Melo (Sarıbudak köyü) Hudut taburu ile bağlı birlikler de harekete geçmişti. Bu birlikler ileri hareketle 22 Kasım'da Artvin'e girerken, Hopa Hudut Taburuna bağlı ve 2000 kişiden oluşan Sahil Müfrezesi ile 23 Kasım'da Çoruh Nehrini geçerek Borçka'yı Rus işgalinden kurtarmıştı.