Aynalı Teke

      Aynalı Teke

      Bu hikaye Boğaziçi Köyünden (Pogina) değerli hemşehrim Cemal Gülas’ın sitesinde konu başlığı “Aynalı Teke” olarak verilen öneriye istinaden yazılmıştır.



      AYNALI TEKE


      Kovalamaca Aşağı Kavrun Yaylasının sırtlarından başladı. Sırası ile Timlr Kabanları, At koşumu ve Öküz Pornagından devam edip 2 günlük kocaman bir yay çizip sonunda Çakovit’in Tepesinde sona erdi. İki gündür kovaladığı Aynalı Tekeyi nihayet burada yakalamıştı.
      Aynalı Teke tepenin en üst noktasına yakın bir kayanın üstüne çıkmış ve uçsuz bucaksız manzarayı seyre dalmıştı. Derin derin nefes alıyor ve bir heykel gibi duruyordu. Aralarında yüz metreden daha az bir mesafe vardı ve şu anda mavzerinin hedefinde idi.
      Tetikteki elinin titremesine engel olmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve tetiği yavaşça sıkmaya başladı. Tetikten gelen “tık” sesinden hemen sonra merminin namluda dönerek ilerlemeye başladığını gördü. Bu sırada etrafına baktığında dehşetle irkildi.
      Gözünü görebildiği her nokta merminin ilerlemeye başlaması ile yeşilden siyaha dönmeye başlamıştı. Her iki yönde ve ufka kadar olan bu yeşilden siyaha dönüş duman çıkartmayan bir yangın gibiydi.
      Dönerek arkasına baktığında ise dehşeti daha da artmıştı. Gördüğü tek şey, dağları, tepeleri ve ovaları simsiyah bir manzaradan ibaretti. Hatta gökyüzü nün bile bulunduğu noktadan geride kalan kısmı bile simsiyahtı. Aşağıda vadide akan derenin suyu bile simsiyahtı.
      Önüne döndüğüne anladı ki, bu yangın siyahı mermi ile beraber ilerliyordu. Mermi hedefine doğru yol alırken, bulunduğu noktadan itibaren ufka kadar olan her yeri, hatta gökyüzünü bile yakarak ilerliyordu.
      “Ne yaptım ?” diye sessizce söylenerek tüfeği elinden atıp, hızla yokuştan yukarı doğru ve merminin hedefine doğru koşmaya başladı. Mermi hemen önünde idi ve her yeri yakarak ilerlemeye devam ediyordu.
      Çıplak ayakları yere her bastığında tüm vücudunu dayanılmaz acılar kaplıyordu ama, o dumanı çıkmayan bu ateşin üzerinde koşmaya devam etti.Hem koşuyor hem de kendi kendine durmadan aynı şeyleri tekrar ediyordu.
      “Yetişmeliyim ! Yakalamalıyım ! Bu topraklar benim ! Bu topraklar sevgilim ! Bu topraklar benim için yaratıldı ! “
      Hem konuşuyor hem de koşmaya devam ediyordu. Hedefe çok az bir mesafe kalmış ve merminin önüne geçmişti bile.
      Bu sıra hissettiği şey kendisini hem şaşırtmış hem de içini bir sevinç dalgasının kaplamasına sebep olmuştu.
      Ayağının altında yemyeşil otlar vardı. Yangın ise iki adım kadar gerisinde ve arkasından gelmekteydi.
      Aynalı tekenin bulunduğu kaya ile aralarında birkaç metre kalmıştı ki, kararını vererek tüm gücü ile küçük bir kayanın üzerine basarak, Aynalı Tekenin üzerinde bulunduğu kayaya sıçradı ve hemen geri dönerek vücudunu Aynalı Tekeye siper ederek ayağa dikildi.
      Bu sırada mermi ile vücudu arasında bir karıştan az bir mesafe kaldığını gördü.
      Bir an sonra merminin göğsünün tam ortasından vücuduna temas ettiğini gördü. Tüm vücudunu dayanılmaz bir acı kaplamıştı ama son anda gördüğü şey kendisine neredeyse acısını unutturmuştu.
      Vücudu merminin değdiği yerden başlayarak gördüğü her şey gibi yanarak simsiyah olmaya başlamıştı.
      Arkasını döndüğünde hemen önünde durmakta olan Aynalı Tekeyi gördü. Elini Aynalı Tekenin başının üzerine koyarak;
      “Özür dilerim ! Çok üzgünüm” diyerek gözlerini kapattı ve dizlerinin üzerine doğru yere çöktü.
      Gözlerinin kapalı olması ile açık olması arasında fark kalmayan ve kendisinin sebep olduğu o simsiyah dünyayı görmek istemiyordu.
      Bu şekilde ne kadar kaldığını hatırlamıyordu ancak bir müddet sonra hissettiği acılarının azalmakta olduğunu fark etti. Az sonrada acı hissetmez olmuştu.
      Merakla gözlerini açtığında sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Yangın ayaklarını basmakta olduğu noktada durmuştu. Görebildiği her yer hala yemyeşildi.
      Tüm vücudu da yanan yerler gibi simsiyahtı ve merminin girdiği yerdeki küçük bir delikten siyah bir kan dışarı doğru akmaktaydı.
      İşaret parmağını bu delikten içeri sokup biraz itince parmağının içerdeki mermiye değdiğini hissetti. Biraz uğraştıktan sonra mermiyi vücudundan çıkarmıştı.
      Az önce kendisinin attığı mermi şimdi avucunda idi. Mermi de tıpkı yanan her şey gibi simsiyahtı.
      Ayağa kalkarak etrafını seyretmeye başladı. Adeta dünyanın tam ortasından bir çizgi çekilmiş gibiydi ve bu çizginin bir tarafı simsiyah ve karanlık, diğer tarafı ise yeşilin her tonu ile bezenmiş bir cennet gibiydi.
      Buna sebep olan şeyin avucunda tutmakta olduğu mermi olduğunu düşünerek mermiyi parmaklarının arasında hırsla sıkmaya başladığında merminin kırılarak ufalanmaya başladığını hissetti. Şimdi daha hırsla sıkıyordu. Avucunu açtığında tam ortasında bir tutam simsiyah toz olduğunu gördü.
      Yüzünü dünyanın yanan tarafına, yani karanlığa doğru dönerek elini ağzının hizasına kadar kaldırıp yavaşça üflemeye başladı. Avucundan çıkan toz zerreleri karanlığın içinde minicik kıvılcımlar halinde ilerlemeye başlamıştı. Bu minicik kıvılcımlar da tıpkı yangın gibi tüm ufuk boyunca karanlığın içinde yayılıyordu.
      Üflemeye devam ettikçe milyarlarca kıvılcım karanlığın içinde ilerliyor ve karanlık yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu.
      Şimdi içini bir umut ve heyecan doldurmuştu. Artık daha kuvvetle üflüyor ve karanlığa minicik kıvılcımlardan her saniye milyarlarcasını gönderiyordu. Gözlerini kapattı ve üflemeye devam etti. Ta ki nefesi kesilinceye kadar bu şekilde üflemeye devam etti. Nefesi neredeyse kesildiğinde durdu ve gözlerini yavaşça açtı.
      Gözüne vuran ışıktan bir şey göremiyordu. Bir müddet öylece kaldıktan sonra görmesine engel olan şeyin bakmakta olduğu noktadaki güneş olduğunu fark etti.
      Gözlerini güneşten kaçırıp etrafa baktığında artık kendisini tutamamış ve kalbini dolduran umut gözlerinden aşağı bir sel misali akmaya başlamıştı. Çünkü, ne yangından ne de karanlıktan eser kalmamıştı. Vadideki dere bembeyaz köpükler çıkararak akıyordu. Dağlar ve vadiler yemyeşildi. Gökyüzü ise her zamankinden daha güzeldi.
      Geri döndüğünde Aynalı Tekenin dağın en uç kısmında bulunan kayanın üstün ve bir heykel gibi ve gururla durduğunu gördü.
      Aynalı Teke kendisine bakarak yavaşça üzerinde bulunduğu kayanın üzerinden kayarcasına arka tarafına doğru inerek gözden kaybolduğunda uyandı.
      Bir rüya görmüştü ama gözlerinden akan yaş yastığı sırılsıklam etmişti.
      Aynı gün ondört odalı taş konağın önünden geçenler gördükleri karşısında şaşırmış ancak ne olduğunu da anlayamamışlardı.
      Ondört odalı bu taş konağın kocaman giriş kapısının üzerinde altmış yıldır asılı olmakta olan kocaman BİR Teke Boynuzunun olduğu yerde ortasından kırılmış ve darmadağın bir mavzer asılmıştı.

      Şakir AKSU
      16.07.2004
      Hemşin
      Ben Değil Biz Varız
      Naci KOBAL 2000
      Okumak, nedense insanlara çok zor geliyor. Belki de gerçekten zor. Bu zorluğu yenmek için bilgiye olan açlığı hissetmek ve bunu gidermek için bir istek duymak lazım herşeyden önce.

      Bilgiye olan açlığı hissetmek için de yine okumak lazım. Yani insan okudukça ne kadar çok az bilgisi olduğuğu daha iyi farkediyor ve daha çok okumak isteği duyuyor ve okudukça hayata bakışı değişiyor.



      "Aynalı Teke" Çok güzel bir yazı, elinize gönlünüze ve yüreğinize sağlık diyorum.

      Ve herkesin okumasını tavsiye ediyuorum, uzun da olsa!
      Uzun yazılar okunmuyor diye düşünüyorum da..