İlginç Bir Tarihi Kesit Daha ?

      İlginç Bir Tarihi Kesit Daha ?

      Roma İmparatorluğu'nun çökmesiyle bölgede yalnız kalan Hemşinliler İran'ın kuzeyinden bugünkü Hemşin Yaylası'na göç etmişler. Sahilden uzak durup, yükseklerdeki Ermeni köyleriyle ilişki kurmuşlar

      Macera arkadaşlarıma dün Hemşin Yaylası'nı anlatmıştım. Bugün de Hemşinliler'in nereden geldiği hakkında bilgi vereceğim: Güçlü rivayetlere göre Hemşinliler Hazar Denizi ve İran arasındaki dağlık arazide yaşıyorlarmış. Romalı'lar ile İranlı Mecusiler arasındaki savaşta, Hemşinliler, Romalı'ları desteklemişler. Sonraki yıllar Roma'nın çöküşü ile birlikte bu bölgeden kuzeye doğru göç ederek, Kars üstünden Çoruh Vadisine, oradan da Hödeçür Barhal Vadilerinden Kaçkar Dağları'nın kuzeyine geçmişler.

      Sahile inmeden buradaki yüksek vadilerde birbirine bağlı yurtlar kurmuşlar. Ana yerleşim yeri Rize tarafında Çamlıhemşin... Fırtına Vadisi'nin önemli kollarından biri Kale Deresi olsa da Pazar, Zuğa, Hemşin (burası ilçe oldu) Çayeli, Büyükdere'nin başındaki İncesu, Fındıklı, Aslan Dere üstündeki Zaımos, Artvin tarafında Barhal Çayı üstünde, Altıparmak ve Hevek onlara terk ettikleri coğrafyayı aratmamış.

      Sahilden kız alıp vermemişler

      Bu bölgeler birbirine yakın olsalar da coğrafya olarak birbirine öylesine büyük farklılıklar gösterir ki bir günde bile insana birkaç iklim yaşatabilir. Bu sözü anlayabilmek için yörede yetişen meyve-sebze listesine baktığımızda bir fikir sahibi olabiliriz. Muzdan kivi ve çaya, portakaldan kayısıya hatta zeytine kadar birçok ürün bu yöredeki mikro klima iklimde yetişebilmektedir. Hemşinliler uzun yıllar bu saydığımız alanda kapalı bir ekonomi ile yaşamışlar, sahil kesimine inmemiş, sahile yakın bölgelerden kız alıp, kız vermemişler.

      Bunun yerine yörenin yüksek kesimlerindeki o zamanlar Ermeni köyü olan Elevit, Hödeçür, Marbudam gibi köylerle birçok alanda işbirliği sağlamışlar. Ermeni ya da Hemşinliler'in dediği gibi Hay'lara hayvancılığı deri ve dokuma işçiliğini öğretirken onlardan demircilik ve taş ustalığı konusunda deneyimler kazanmışlar. Geçmişten günümüze kadar farklı kültür ve insanlarla yüzleşen Hemşinliler, Hemşin'de farklı kültürlerle yoğrulmuş aydın ve renkli bir yaşantı oluşturmuşlar. Bugün bazı kimselerin Hemşinlilerin geçmişini Ermeniler'e dayandırmalarının temelinde geçmişteki bu işbirliğinin payı vardır. Günümüzde bile geçmişin bu iyi komşuluk ilişkilerinin hikayeleri anlatılır.

      Geçmiş yıllarda Ruslar'la birlik olan ve Erzurum civarında büyük katliam yapan Ermeni komitacıları kışın Hödeçuru basarlar, komiteciler buradaki Hemşinliler'in zarar görmeyeceğini belirtir ve isteyenin köyü terk edebileceğini söylerler, gitmek isteyenlerin sırtlarına beyaz bezler yapıştırarak köyden gönderirler, ancak mevsim kıştır. Kaçkar Dağları bu mevsimde geçit vermemektedir, arkadaki Hemşin'e gitmenin tek yolu Çoruh Vadisi'ne inip sahilden Hemşin'e geçmektir, onlar da böyle yaparlar, fakat Çoruh Nehri'nin karşısında mevzilenen Rus askerleri gidenleri bu beyaz bezden vurmaya başlarlar bunun üstüne Hödeçurlu Ermeni Malkom Bağdasar, kar-kış demeden üç bin metre yüksekteki Haçivanak Geçidi'ni aşarak, Elevit Köyü'ne geçer, Hemşinliler'den yardım ister. Hemşinliler de dağdan geri dönerek Hödeçür'deki katliama engel olurlar.

      Horoz gibi öten kavim

      Konu tarihten açıldığında Strabon, Hemşin'den sislerin arasında dağdan dağa horoz gibi öten esrarengiz bir kavmin yaşadığı yer olarak bahseder. Hatta bu yörede ağaçlardan yaptıkları kule evlerde yaşayan heptokometler denen bir kavmin kendilerini işgal etmek isteyen bir bölük Roma askerine deli bal ikram ettikten sonra bilinçlerini kaybettirerek imha ettiklerini söyler. Geçmişi geçmişe terk edersek günümüzde de sislerin egemenliğinde olan ve hala ormanlarında horoz gibi insanların öttüğü Hemşin'e geri dönelim.

      Yanımdaki Deniz sözümü böldü:

      'Ben senin 'Çan sesinin peşinde' diye bir yazını okumuştum. Orada da bu konuyu anlatıyordun

      - Bölge ile ilgili on senedir yazdıklarımı toplasam iki cilt kitap olur. Şimdi önüne gelen yazıyor zaten. O hikaye uzun, şimdi size biraz rotayı anlatayım.

      Başka bir ses soruyor:

      Peki niye hala dağdan dağa horoz gibi ötüyorlar.

      - Sürekli sislerin egemenliğindeki arazide başlarına bir şey gelirse komşuları ya da yol arkadaşlarının kendilerini nerede arayacaklarını bilmeleri için...

      Küçük bir sessizlik oluyor:

      Doruk, 'ağabey senle gitmek başka bir heyecan olacak yahu' deyip omzumu tutuyor.

      Ben, yine kötü adamı oynuyorum:

      - Az şey bekle hayal kırıklığına uğramayasın yoksa onca yorgunluk dayanılmaz bir eziyete dönüşür...

      Bu düşüncemi geçmişte güçlendiren tecrübelerim var. Bir seferinde arkadaşımın biri annesini babasını ve bir cümle emekli tayfasını toplayıp gelmişti de yağmurdan, sisten bir hafta aman bulamamıştı. Her şey planlanabiliyordu da dağların havası planlanamıyordu. Rahmetli dedem derdi ki, 'Dağın havasına şehrin parasına inanma oğul'...

      Başka biri soruyor:

      Ağustos ayındayız yahu, gerçekten yağar mı?

      -Keşke yağmaz diyebilsem ama hiç güneşi görmeme ihtimalimiz daha yüksek.

      Peki ya gerçekten hep yağarsa ne yaparız. Aklıma yörede yapılan bir seremoni geliyor: 'Publig yaparız' diyorum...

      kaynak :akşam gazetesi