İstanbul'da Bayram

      İstanbul'da Bayram

      Bayram


      Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
      Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
      Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
      Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
      Asırlar ölçüsü boy boy asalı nesle kadar,
      Büyük küçük bütün efrad-ı belde, hepsi de var!
      Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
      İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
      Biraz gidin; Kocaman bir çadır... önünde bütün,
      Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
      Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
      “Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
      Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
      Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
      Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
      “Alın gözüm buna derler...” sedası her yandan.
      Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
      Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
      Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
      İnince binmede artık onun da hemşerisi:
      “Hak okka çünki bu kantar... Frenk icadı gıram
      Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
      “Muhallebim ne de kaymak!
      “Şifalıdır macun!”
      “Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
      O başta: Kuskunu kopmuş eğerli düldüller
      Bu başta: Paldımı düşmüş semerli bülbüller
      Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
      Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
      Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
      Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
      Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer...
      Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
      Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
      Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
      Bu kainat-ı sürurun içinde gezdikçe,
      Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
      Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
      Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
      Gelirdi safha-i mevvac-ı ıyde başka hayat..
      Bütün sürur u şetaretti gördüğüm harekat,
      Onar parayla biraz sallandırdılar... derken,
      Dururdu “Yandı!” sadasiyle türküler birden,
      - Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
      - Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.
      “Deniz dalgasız olmaz
      Gönül sevdasız olmaz
      Yari güzel olanın
      Başı belasız olmaz!
      Haydindi mini mini maşallah
      Kavuşuruz inşallah....”
      Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
      Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
      Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
      - Yetim ayol... Bana evlat belasıdır bu acı
      Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor...
      - Salıncakçı!
      Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevabına say...
      Yetim sevindirenin ömrü çok olur...
      - Hay hay!
      Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
      Katıldı ağlamıyan kızların şetaretine.

      Mehmed Akif Ersoy

      Bu gün bayram karavanada et var

      Bugün bayram karavanada et var

      Çanakkale Savaşları’nda Türk askeri, Ramazan ve Kurban Bayramı’nı cephede savaşarak geçirdi. Cephede ölüm korkusunu hiçe sayan Mehmetçik, vatanı için savaşırken bayramların vecibelerini de yerine getirmekten geri kalmadı.

      Çanakkale Savaşları araştırmacısı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Esenkaya’nın derlediği anılarda Mehmetçiğin cephedeki bayramı şöyle anlatıldı: ‘12 Ağustos 1915, Ramazan Bayramı’nın birinci günü, Anafartalar Muharebesi sonuna yaklaşırken kan gövdeyi götürüyordu. Vatanın bağrından kopup gelen Mehmetçikler, ölümü göze alarak vatan savunması uğruna bu bayramı analarından, sevdalılarından uzakta geçirmeyi göze almışlardı. Tan yeri ağarırken, cephe gerisinde savaşın başladığı günden bu yana ilk kez etli yemek yapılmış, safrani adlı tatlı, kuru incir ve kuru üzüm ikram edilmişti. Bayram Namazı da topluca kılınmıştı. İşte bu askerlere bayram ilaç gibi gelmişti. Aylardır silah sesinden başka bir ses duymayan ve sinirleri giderek bozulan Mehmetçik, en kutsal bayramla kendini buluyor, bunu gören komutanlar da bayram sonraları askerin morali için cepheye sinema ve tiyatro getiriyordu. Kısacası, Çanakkale Savaşları 500 bin insanın hayatına mal olurken, yürek yakan bayramların yaşandığı cephe olarak tarihe geçiyordu.’

      Çanakkale mönüsü

      (Bayram dışı)

      43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1917 yılı yemek listesi;

      15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yağlı buğday çorbası ve ekmek.

      26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen: Yok. Akşam: Üzüm hoşafı, ekmek.

      18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım tayın ekmek.

      8 Ağustos Sabah: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek YOK

      NOT: 21 Temmuz 1917’den itibaren ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir.